BTK ”BAZ”, ”PTS”, ”EDS” ”HGS” ”KGYS”, ”İMAJ ALMA” ve ”HTS”-”GPRS” Verilerinin DELİL Değerinin Ceza Muhakemesi Bağlamında Değerlendirilmesi/Geçmiş Tarihlere Yönelik İletişim İçeriğinin Tespit Edilip Edilemeyeceği…
1 Ağustos 2021BOŞANMA SEBEPLERİ; BOŞANMA DAVASI DEVAM EDERKEN EŞLERDEN BİRİNİN ÖLÜMÜ HALİNDE MİRAS HAKKI, Boşanma Davası Devam Ederken Eşlerin Sadakat Yükümlülüğü, Eşlerden Biri Tarafından Affedilen-Sessiz Kalınan Eylemlerde Kusur, BOŞANMA ve Sonrasına İlişkin Genel Esaslar
11 Nisan 2022T.C.
DANIŞTAY
BEŞİNCİ DAİRE
Esas | : 2017/2591 |
Karar | : 2020/2335 |
Tarih | : 15.06.2020 |
Anayasa Mahkemesi 14/11/2019 tarih ve E:2018/89, K:2019/84 sayılı kararında iltisaklı kavramını ”kavuşan, bitişen, birleşen”, irtibatlı kavramını ise ”bağlantılı” olarak tanımlamıştır. Bu kavramlar ile kişilerin cezai sorumluluğunu gerektiren örgüte üyelik ve mensubiyet kavramlarına nazaran terör örgütleri ile daha az yoğun ve atipik bir bağlantının vurgulandığı açıktır. Bu kapsamda kişilerin terör örgütleri ile irtibat ve iltisaklarının ortaya konulabilmesi için, örgütün amaçlarının gerçekleştirilmesi ya da örgütten yarar sağlamak maksadıyla gerek örgütten gelen talimatlar doğrultusunda gerekse inisiyatif alarak bulundukları hal ve hareketler neticesinde örgüte veya kendilerine yarar sağladıkları ya da örgüt ile amaç birliği veya sosyal birliktelik görünümü içinde oldukları yönünde kanaat oluşması yeterli olacaktır.
Dairemizin, Danıştay Başkanlığının internet sitesinde güncel kararlar başlığı altında yayımlanmış olan, 04/10/2016 tarih ve E:2016/8196, K:2016/4066 sayılı kararında da belirtilmiş olduğu üzere 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi uyarınca terör örgütlerine veya MGK’ca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen yargı mensuplarının, “meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına” ilişkin kararlar, adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan “olağanüstü tedbir” niteliğindedir.
Bu kapsamda, ülkenin içinde bulunduğu tehdidin ortadan kaldırılması ve bozulan kamu düzeninin ivedi şekilde yeniden tesis edilmesi amacıyla 667 sayılı KHK’nın 3. maddesi ile “terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen” üstün kamu gücü yetkisi kullanma ayrıcalığına sahip bu kişiler hakkında uygulanmak üzere olağan dönemdeki yaptırımlardan farklı olarak olağanüstü nitelikte yeni bir tedbir getirilmiştir.
Anayasa’nın “Hâkimlik ve savcılık mesleği” kenar başlıklı 140. maddesine Danışma Meclisi tarafından yazılan gerekçede “… Adalet tevzii herşeyden önce güvenilir nitelikte olmalıdır. Bu hizmeti görenlerin tarafsızlıklarından şüphe edilmesi, hizmetin tam olarak yerine getirilmiş olduğunun kabulüne engeldir. Bu itibarla görevlerinde özel hayatlarında tarafsızlıklarına dair bir davranışta bulundukları sanısını verecek hareketlerden sakınmak zorundadırlar.” denilmektedir.
Bu bağlamda, yargı mensuplarının sadakat yükümlülüğü memurlardan farklı olarak “bağımsızlık” ve “tarafsızlık” ilkeleri çerçevesinde hukuk devletine ve demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğü olarak ortaya çıkar.
Üstün bir kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan hâkim ve savcıların, Anayasa gereği tarafsız ve bağımsız olarak görev yapmaları, Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermeleri ve anayasal düzene sadakat göstermeleri, hukuk devletinde demokratik toplum düzeninin korunması açısından büyük önem arz etmektedir.
FETÖ’ye İlişkin Tespit ve Değerlendirmeler
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26/09/2017 tarih ve E:2017/16.MD-956, K:2017/370 sayılı kararında; FETÖ’nün, paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma hâline getiren; siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden; bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyip güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen; bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanıp böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da kendi mensubu olmayanları düşman olarak görüp mensuplarını motive eden; “Altın Nesil” adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle Devlete tabandan tavana sızan; bu kadroların sağladığı avantajlarla Devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden;böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan; casusluk faaliyetlerini de bünyesinde barındıran atipik/suigeneris bir terör örgütü olduğu belirtilmiştir.
1970’li yıllardan itibaren özellikle, mülkiye, adliye, emniyet, millî eğitim ve TSK içerisinde kadrolaşmaya giden FETÖ liderinin vaaz, röportaj ve kitaplarında bulunan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun anılan kararında da yer alan “Esnek olun, sivrilmeden can damarları içinde dolanın!”, “Bütün güç merkezlerine ulaşıncaya kadar hiç kimse varlığınızı fark etmeden sistemin ana damarlarında ilerleyin!”, “Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephemize çekeceğimiz ana kadar her adım erken sayılır. …bunca kalabalık içinde ben bu dünyayı ve düşüncemi sözde mahremiyet içinde anlattım. …sırrınız sizin sırrınızdır. Söylerseniz siz esir olursunuz.”, “Bir gün bana Ankara’da bin evimiz olduğunu söyleyin, devletin paçasından şöyle bir tutacağım, devlet uyandığında yapacağı hiçbir şey kalmayacak” şeklindeki sözleri bu suigeneris örgütün, Devleti ele geçirme gayretlerinin somut talimatları olarak ortaya çıkmıştır.
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 08/06/2018 tarih ve E:2016/238, K:2018/128 sayılı kararında ise FETÖ’nün yargı yapılanmasına ilişkin şu tespitlere yer verilmiştir:
Örgütün hakim, savcı yapılanması bölgelere ayrılmış olup …bölgelerden sorumlu kişilere bölge abisi veya bölge ablası denilmektedir. Her bölgenin 8-10 evi kapsadığı, örgüt mensupları arasında farklı sohbet grupları ve bu gruplardan sorumlu örgüt imamı bulunmaktadır. …Örgüt üyesi hakim, savcıların sicil numaralarına veya mesleğe başlama aşamasında, adalet akademisindeki dönemlerine göre ayrı ayrı devre ve sicil numarası içerisinde gruplandırmaların yapıldığı, T1, T2, T3, T4, T5 şeklinde belirli sicil aralıklarını kapsayan hakim, savcıların gruplandırılarak taşra ve devre yapılanması oluşturulmuştur. Her grupta kendi içerisinde hakim, savcı sayılarına göre 3-5 kişilik sohbet gruplarına ayrılmıştır. …Örgüt tarafından örgüt üyesi ile yapılan görüşme sonrasında hakim, savcı olması kararlaştırılan örgüt üyeleri sınavlara hazırlanmak üzere örgüte ait Ankara’daki örgüt evlerinde sınava çalıştırılır. Bu örgüt evinin masraflarının örgüt tarafından karşılandığı ve sınava çalıştırılacak kişiler dışında başka kimsenin bu evlere giremediği anlaşılmıştır. Bu örgüt evlerinde hakimlik, savcılık sınavına girecek örgüt üyeleri sınavlara hazırlanmakta olup deneme sınavlarının yapıldığı ayrıca sınav sorularının örgüt tarafından yasal olmayan yollardan ele geçirilip bu evlerde sınavdan bir kaç gün önce örgüt mensubu abi veya ablalar tarafından örgüt üyelerine verilmiştir. Örgüt üyelerine cevapları işaretlenmiş soru kitapçıkları verilerek bunları ezberlemelerinin sağlandığı, bu şekilde örgüt üyelerinin sınavları kazanmalarının sağlandığı anlaşılmıştır. Yazılı sınavı kazanan örgüt üyeleri murakıplarca tekrar eve çağrılarak mülakat için hazırlanmakta mülakatta nasıl davranacaklarının öğretilmektedir. Ayrıca örgüt tarafından kendilerine referans bulunacağı veya kendilerinin referans bulmaları söylenmektedir. Mülakat sınavını kazanan ve hakim, savcı adayı olan örgüt üyeleri mülakattan sonra tekrar murakıplar tarafından örgüt evlerine çağrılarak staj aşamasında hangi evde kalacakları, ev sorumlularının kim olacağı anlatılarak, bu şekilde staja başlayan örgüt üyesinin staj döneminde de örgüt tarafından takibi yapılmaktadır. Staj aşamasında örgüt üyelerinin deşifre olmamaları için beşer kişilik gruplar halinde, masrafı örgüt tarafından karşılanan ev tutmaları sağlanmaktadır. Her ev için bir sorumlu tayin edilmektedir. Adaylık sürecini tamamlayıp ataması yapılan örgüt üyesi hakim, savcıların örgüt tarafından takibine devam edildiği, sürekli irtibat kurularak bunların örgüte bağlılıkları sağlanmaktadır. Ataması yapılan örgüt mensubu hakim, savcının ilk maaşlarının tamamı örgüt tarafından alınmaktadır. Daha sonraki aylarda ise bekarlardan %15, evlilerden %10, en az 3 çocuğu olanlardan ise %5 oranında himmet toplanmaktadır. Bekar olan örgüt mensubu hakim, savcıların örgüt için önemli stratejik kurumlarda görevli örgüt üyeleri ile veya aynı meslekteki örgüt üyeleri ile evlenmelerinin teşvik edildiği ve katalog evlilikler yaptırıldığı anlaşılmıştır…
Örgüt tarafından hakim, savcılara yönelik adaylık dahil tüm süreçlerde yabancı dil, yüksek lisans, doktora eğitimi, yurt dışı gezileri, mesleki ve kişisel programlar düzenlenmek suretiyle örgüt üyesi hakim, savcılar emsallerine göre daha donanımlı hale getirilmektedir. Örgüt mensupları hak etmedikleri halde yurt içi ve yurt dışı yüksek lisans ve doktora programlarına yerleştirilmişlerdir…
HSYK ve Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulunda görev yapan örgüt mensubu müfettişlerce yapılan teftişlerde örgüt üyesi olan hakim, savcılarla örgüt üyesi olmayan hakim, savcılar farklı muameleye tabi tutulmakta, örgüt üyesi hakim, savcılara hak etmedikleri halde yüksek notlar ve olumlu siciller verilmekte, örgüt üyesi olmayan hakim, savcılara ise vasat veya düşük notlar verilmekte, sicilleri bozulmaktadır.
Örgüt üyesi hakim ve savcılar görev yaptıkları yerlerde görevleri nedeniyle öğrendikleri önemli bilgiler ile soruşturma ve dava dosyalarında gördükleri örgüt için önem taşıyabilecek konuları gerek adliye gerekse il veya ilçede önemli görevlerde bulunan kişiler ile ilgili topladıkları bilgileri toplantılarda örgüt sorumlusu abiye iletmektedirler. Menfi takip heyeti denilen bir grup tarafından örgüt üyelerinden toplanan bu bilgiler değerlendirilmekte, neticesine göre yapılacak işlemler kararlaştırılmaktadır…
Örgüt mensubu hakim, savcıların deşifre olmasının önüne geçmek amacıyla örgüt üyesi hakim, savcıların çocuklarını örgüte ait olan okullara göndermemelerine karar verilmesi halinde örgüt üyesi hakim, savcı çocuklarının eğitimleri ile ilgilenilmesi, ayrıca ideolojik eğitim verilmesi için eğitim birim adıyla ayrıca bir birim kurulmuştur. Bu birim sorumlusu Yargıtay Üyesi olarak görev yapan örgüt üyelerinden seçilmektedir…
Örgüt faaliyetlerinin bir çoğunda gizlilik esas alınmasına karşın örgüt tarafından HSYK seçimlerine verilen önemden dolayı bu dönemde örgüt mensuplarının deşifre olmayı göze alarak seçimlerde tüm il ve ilçeleri kapsayan adliye ziyaretleri, ev ziyaretleri ve yemek organizasyonları düzenlemişlerdir. Sözde bağımsız örgüt üyesi adaylarının seçim gezilerine birlikte katılmışlardır. Örgütün 2014 yılı HSYK üye seçimlerinde gerek YARSAV listesi, gerekse bağımsız aday adı altında aday göstererek yargı içerisinde alternatif bir yargı gücü kuracak şekilde örgütlü olduğu anlaşılmıştır…”
Öte yandan Dairemizde derdest olan dava dosyalarında yukarıda belirtilen tespitleri destekler mahiyette, FETÖ’nün niteliğine ilişkin aşağıdaki beyanların yer aldığı görülmüştür:
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Ü.ye ait Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 21/10/2016 tarihli ek sorgulama tutanağı: “…Şunu söylemem gerekiyor ki cemaat farklı sınav evlerinde kalan şahısları birbiriyle tanıştırmaz. …Bu yapı sizi asla boşta bırakmaz, yani üniversiteden mezun olduğunuzda sınav çalışma eviniz hazırdır, sınavı kazanınca mülakat referans listeniz hazırdır, bunların her aşamasından sorumlu olan kişiler vardır. …Kural olarak bu yapı gizlilik üzerine kurulu olduğundan bir evde kalan diğer evde kalan kişileri tanımazdı. Ama biz bazen tanıştığımızda kimin bizden olduğunu hissediyor ve anlıyorduk. Biz staja başladıktan sonra bize yavaş yavaş tedbire riayet etmemiz hususu anlatılmaya başlandı. …bu yapıda ciddi bir hiyerarşi söz konusuydu. Ben maaşımın bekarken %15’ini, evlendikten sonra ise %10’unu cemaate himmet olarak verdim. …Evde kalan kişi sadece ev abisini tanır. Kıdemsiz birinin üst abileri tanıma şansı yoktur. Staj esnasında bize namazınızı gizli kılın gerekirse zorunlu hallerde namazlarınızı cem edin diyorlardı. Ramazan orucunuzu tutun ancak gerekirse oruç tutmuyormuş gibi davranın diyorlardı. Ramazan orucunuzu tutun ancak gerekirse oruç tutmuyormuş gibi davranın diyorlardı. Bunun haricinde önemli bir husus da bize evliliğin faziletleri anlatılıyordu. …Evlilikten sorumlu abi, evlendirmeyi düşündüğü erkeğe gelerek erkekten bir vesikalık fotoğraf ve bir CV ister, devamında bu CV’yi ve fotoğrafı bir havuza atardı. Aynı işlemi bayanlar için de yapıyorlardı. Devamında evlilikten sorumlu abi kendince uygun gördüğü eş adaylarını birbirleriyle tanıştırıyordu.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan A.A.ya ait Kilis Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünce düzenlenen 23/06/2017 tarihli şüpheli ifade tutanağı: “17-25 Aralık süreci sonrası örgütün sivil imamı Erdal kod adlı şahsın katıldığı …bir toplantıda sivil imam adlicilere hitaben ‘elinizde …siyasal iktidara ilişkin yolsuzluk ihale usulsüzlüğü vs. gibi ses getirecek dosya varsa, bu tarz ses getirecek dosyaları bekletmeyin, hemen davasını açın.’ dedi. …Örgüt mensuplarının deşifre olmasını önlemek için tedbir ya da ruhsat diye tabir edilen yöntemler uygulanmaktaydı. Bu kapsamda örneğin; cuma namazına gitmememiz, adliyede namazları ima ile (göz ile) kılmamız, eğer mümkünse namaz vakti yetişiyorsa namazları cem ederek (birleştirerek) evde kılmamız, ramazan ayında eğer belli olacaksa oruç tutmamamız ve gerektiğinde alkol almamız talimatlandırılmıştı. …Bizim mezuniyet balomuzda, o dönemki yargı bürokrasisinin hassasiyeti de gözetilerek protokol masalarından görülecek açıdaki ön sıra masalara hep örgüt üyeleri oturtulmuş ve bunlara alkol almaları talimatlandırılmıştı diye biliyorum. …Seçim [2014 HSYK seçimi] süreciyle ilgili son olarak belirtmek istediğim, örgütün ByLock üzerinden birbirleriyle haberleşerek Facebook’taki hâkim-savcı gruplarında ya da adalet.org’da organize bir şekilde hareket ederek bağımsız aday tanıtımlarının altına adayı övücü, parlatıcı, adayı ön plana çıkartıcı yorumlar yapılmasının sağlanmasıydı. Buna örnek olarak bir olay anlatayım; R.Ş. mahkemede yanıma gelip bana tefonundaki ByLock mesajını okuttu. Yazının içeriğinde; –Tüm arkadaşların dikkatine, şu gün şu saatte Facebook’taki hâkim savcı gruplarında ve adalet.org’da ‘[İ.Ç.] Gerçeği’ isimli bir paylaşım yapılacaktır. Paylaşımın altına bağımsız aday [İ.Ç.]yi övücü yorumlar yapıp destekleyelim.– …Görüldüğü üzere örgüt sosyal medyada organize bir şekilde hareket ederek seçimde başarılı olmayı amaçlamıştır. …FETÖ yargı mensuplarını T1, T2, T3, T4, T5 üst başlığı/ tasnifi adı altında grup grup, hücre tipi yapılandırılmıştır. T3’teki bir kişinin ekstra bir tanışıklık yoksa diğerlerini bilmesi mümkün olmadığı gibi, yine T3 altında yer alan grupların da birbirini tanımaması genel kuraldır. Tedbir denilen gizlilik kurallarına riayet edilerek bu gizliliğin sağlanması amaçlanmıştır. Ama özellikle Ankara’da staj döneminde bu gizliliği sağlayamadılar. Bir çok farklı gruba mensup kişi birbirlerini bir şekilde tanıdı veya başkasından duymak suretiyle öğrendi. Ancak tedbire son derece riayet edenler kendilerini gizleyebilmiştir.”
Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Ö.ye ait Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 18/10/2016 tarihli sorgulama tutanağı: “Taşra yapılanmasında o dönemki adı ile cemaatin bu yapılanması profesyonel olarak yürütülüyordu. 2002 yılından itibaren taşra yapılanması kendi içerisinde T1, T2, T3, T4, T5 şeklinde bölümlere ayrılmıştı. (“T” taşra anlamına gelen yapılanmayı simgelerdi). T1 grubu 39 bin sicilden daha önce gelenlerdi. T2 grubu 39 bin, 42 bin sicillileri, T3 grubu 92 bin 109 bin arası sicillileri, T4 grubu daha sonraki sicillileri,T5 grubu 125 bin ve sonraki sicillileri ifade ederdi.”
Sonuç olarak FETÖ’nün, yıllar itibarıyla takiye (olduğundan farklı görünme) esasına dayanan uzun vadeli bir projenin aşamalarını izleyerek kurduğu strateji doğrultusunda, kamu kurumlarında ve yargı organlarında demokratik devlet düzeninden ayrıksı ve ona paralel şekilde teşkilatlanmak suretiyle ülkenin bağımsızlığını, bütünlüğünü ve demokratik hukuk devletini tehdit edici, anayasal düzene sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışlar gösteren bir yapılanma hâline geldiği anlaşılmaktadır. Nitekim bu yapılanma tarafından 15 Temmuz 2016 gecesi anayasal düzene, demokratik kurumlara ve bizatihi Türk Milletine karşı darbe teşebbüsünde bulunulmuştur.
Darbe teşebbüsünün bertaraf edilmesini takip eden günlerde, söz konusu kalkışmaya dâhil olan kişilerin telefon konuşmaları ve mesajları ortaya çıkmıştır. Anayasa Mahkemesinin Aydın Yavuz ve diğerleri (B. No: 2016/22169, 20/06/2017) kararında da yer alan, darbe teşebbüsünün şüphelilerinden olan Komiser Yardımcısı E.G.nin telefonunda bulunan mesajlar bunlara örnek teşkil etmektedir. E.G.nin telefonunda, “önemli, durum kötü, çok acil duyuru. tüm il ve ilçe imamlarını, abilere, ablalara, kurum imamlarına iletin, tüm hizmet mensupları darbeyi şiddetle kınayan açıklama yapsın, meydanlara inip kendisini kamufle etsin, resim çekilip sosyal medyada yayınlasın, demokrasi, seçilmiş irade falan desinler, ama fazla da asla muhterem hoca efendinin adı geçmesin açıklamalarda, hepimizi alabilirler, herkes -darbeden haberim yok TV’de gördüm ilk kez- desin, asla hükümete ve Tayyibe karşı olumsuz bir paylaşım yapmayın, bu gurubu kapatıyorum şimdi” şeklinde mesajların bulunduğu tespit edilmiştir.
Bu durumda, demokratik kurumlara ve demokratik toplum düzeninin bizatihi kendisine karşı yapılan darbe teşebbüsü sonrasında, bahse konu teşebbüsün faili olan FETÖ ile iltisak ve irtibatı olduğu gerekçesiyle hakkında tesis edilen dava konusu kararlar ile yargı mensubu olarak görev yapması nedeniyle üstün kamu gücü ayrıcalığına sahip olan davacının, meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmesi suretiyle özel hayatına saygı hakkına yapılan müdahalenin, AİHS ve Anayasa anlamında durumun gerektirdiği ölçüde bir tedbir olduğu anlaşılmıştır.
Sonuç olarak :
Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile yukarıda yer verilen açıklamalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacının, FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu ve bu nedenle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği anlaşıldığından dava konusu kararlarda hukuka aykırılık görülmemiştir.
İLTİSAK kelimesinin TDK sözlüğüne göre dilimizdeki karşılığı: ‘Kavuşma, bitişme, birleşme’ anlamlarına gelen iltisak, Türkçeye Arapçadan geçmiştir.İltisaklı kelimesi günümüzde “gönüllü veya gönülsüz başka kişilerin mesajları uygulama halini” şeklinde ifade edilse de ‘Kavuşma, bitişme, birleşme’ anlamlarına gelmektedir.
“Ceza yargılamasında kamu görevlilerinin terör örgütlerine üyelik veya yardım nedeniyle ceza almaları halinde, idarî yargı mercilerince, bu ceza nedeniyle başka bir delile ve araştırmaya ihtiyaç duyulmaksızın; OHAL Komisyonu’na yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir. Zira kamu görevinden çıkarma gerekçelerinden olan ‘üyelik’ unsuru, bir mahkeme kararı ile tespit edilmiş olmaktadır.
İlgililer hakkında terör örgütü üyeliği kapsamında açılmış olan ceza davalarının derdest yani kesinleşmemiş olması durumunda ise -velev ki ilk derece mahkemeleri ve istinaf mahkemeleri terör örgütü üyeliği suçunun unsurlarının sabit olduğu gerekçesiyle hüküm kurmuş olsun- masumiyet karinesi nedeniyle idarî yargı mercilerinin söz konusu cezayı dayanak alarak karar vermesi mümkün görülmemektedir…..
Ayrıca iltisak; yani yapışıkmış gibi birlikte hareket etme, gönüllü şekilde tâbi olma, aynı yöne bakma, olayları aynı bakış açısıyla değerlendirme, eylemlerini bir grubun, örgütün ya da yapının işaretleri, talimatları, yönlendirmelerine göre geliştirme ve bunu yaparken dünyevî ya da uhrevî faydalar umma hali ile irtibat; yani bir çıkar ilişkisi nedeniyle gönüllü veya gönülsüz kendi davranışlarını bireysel iletişim yoluyla ya da yazılı ve görsel basın, sosyal medya paylaşımları üzerinden gelen mesajları dikkate alarak belirleme hali de kamu görevinden çıkarmanın hukukî gerekçeleri arasında sayılmıştır. Bu nedenle, ilgililer hakkında ceza yargılamasında üyelik suçlamasıyla açılan davada beraat kararı verilmiş olsa dahî idarî yargı yeri irtibat ve iltisak unsurları yönünden de işlemi incelemek zorundadır…” .
“…Terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibat, anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan ve hâkim ve savcılar hakkında bahse konu olağanüstü tedbirin uygulanmasını gerektiren hâllerdir. Yukarıda yer verilen yapılara üyelik ve mensubiyet olmasa da bu yapılara iltisaklı veya bunlarla irtibatlı bulunulması hâli de anılan tedbirin uygulanabilmesi için yeterlidir…” (Ankara Bölge İdare Mahkemesi 13. İdari Dava Dairesi, 27.06.2019, E. 2019/622, K. 2019/596).
15 Temmuz FETÖ darbe girişiminin ardından ilan edilen olağanüstü hal önlemleri olarak 667, 668, 669, 670, 672, 673, 675, 677, 679, 683, 686, 689, 692, 693, 695, 697 v3 701 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler ile FETÖ mensubu olduğu iddiasıyla çok sayıda kamu personelinin görevine son verilmiştir. 7075 sayılı Kanun ile Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu kurulmuş ve KHK’lar ile ihraç edilen kamu personelinin OHAL Komisyonuna başvurmaları zorunlu hale getirilmiştir. Yukarıda belirtilen kararnamelere istinaden yapılan ihraçların olağanüstü tedbir niteliğinde olduğu kabul edilmiştir.
7145 sayılı Yasa ile ilgili hakim/savcılara savunma hakkının tanınmış olması nedeniyle göreve son verme işleminde izlenecek usul, disiplin soruşturması prosedürüne benzer hale getirilmiş ise de bu durum, söz konusu işlemin ” olağanüstü tedbir” olma niteliğini değiştirmemektedir. 7145 sayılı yasa kapsamında yapılan değerlendirme sonucunda verilen karar da, disiplin cezası olan ”meslekten çıkarma cezası” değil, ”göreve son verme” kararıdır. Anayasa’nın 120.ve 121.maddeleri ile 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu çerçevesinde yürürlüğe konulan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesine dayanılarak tesis edilen işlemler, disiplin cezası niteliğinde olmayıp, göreve son verme müessesesinin örneğidir. Terör örgütü veya milli güvenlik aleyhine faaliyette bulunan oluşumların kamu kurumlarından temizlenmesini hedefleyen, geçici olmayan ve nihai sonuç doğuran olağanüstü tedbirdir. (Danıştay 5.D.04.10.2016 T.2016/8196 E.2016/4066 K.)-(Danıştay 5.D.14.12.2016 T.2016/30995 E.201610213 K., Danıştay 5.D.23.12.2020 T.2017/6489 E.2020/6011 K.) Özel bir göreve son verme hali oluşturan 667 Sy KHK ve söz konusu KHK nın devamı niteliğindeki 375 sy KHK nın geçici 35.maddesinde, görevine son verilenlerin bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemeyecekleri, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemeyecekleri hüküm altına alınmıştır. HSK, KHK nın 3/1 veya 375 sayılı KHK nın geçici 35. maddesi uyarınca ihraç kararı vermeden önce, FETÖ silahlı terör örgütüyle irtibat ve iltisaklı olduğuna dair bir takım deliller bulunan ancak ihracı gerektirecek boyutta yeterli kanaatin de oluşmadığı, inceleme ve araştırmanın derinleştirilmesinin gerektiği hallerde, hakim/savcının ifa ettiği görevin gerektirdiği hassasiyeti, mesleğin sağladığı yetkileri ve kolluk kuvvetleri üzerindeki nüfuzunu göz önünde bulundurarak ve görevde kalmasının yaratacağı sakıncaları bertaraf etmek, vatandaşın mağduriyetine sebebiyet vermemek amacıyla disiplin soruşturma prosedürünü uygulayarak, 2802 sy Yasanın 77/1. maddesi gereğince bu kişiler hakkında geçici tedbir olarak görevden uzaklaştırma tedbiri uygulamıştır. (HSK ve Mahkeme Kararları Işığında Hakim ve Savcıların Disiplin Hukuku, 2.cilt, Cihan Şahin,s.1554-1562)
Emeklilik isteminin onaylandığı tarihten sonra, artık memuriyet statüsünde olmayan şahsa, göreve son verme işlemi tesis edilemez. (Danıştay 12.D.16.05.2018 T.2016/8182 E.2018/2178 K.)
27/6/1989 tarihinde kabul edilen 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye 7145 sayılı Kanunun 26 maddesi ile Geçici 35. Madde eklenmiş olup, madde ile
terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilenkamu personelinin bakan onayı ile kamu görevinden çıkarılmalarına ilişkin düzenleme yapılmıştır. Geçici KHK maddesine göre, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü personeli İçişleri Bakanının onayı ile kamu görevinden çıkarılır. Milli Savunma Bakanına bağlı personel Milli Savunma Bakanının onayı ile kamu görevinden çıkarılır.27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanununa tabi personel Milli Savunma Bakanının onayı ile kamu görevinden çıkarılır. 375 sayılı KHK’nın Geçici 35. Maddesi ile mevzuatta yer alan “memurluktan çıkarma” ve “meslekten çıkarma” disiplin cezaları dışında yeni bir ihraç türü kabul edilmiştir. Hem 657 sayılı Kanunda hem de diğer personel kanunlarında (3201, 926, 3269, 4678, 6191, 2914) bu usul yer almadığından ve sadece bir kez savunma alınması, son savunma alınmaması nedeniyle, 375 sy KHK Geçici md 35 e istinaden yapılan ihraçların , disiplin soruşturması sonucunda verildiği söylenemez. Bu madde hükmü gereğince verilen ihraç kararlarının disiplin yaptırımı niteliğinde olduğu da kabul edilemez. 375 sy. KHK gereğince verilen ihraç kararlarının datedbir mahiyetinde olduğuaçıktır.
375 sayılı KHK Geçici Madde 35- (Ek: 25/7/2018-7145/26 md.)
A) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren dört yıl süreyle; terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun salt çoğunluğunca; Yargıtay daire başkanı ve üyeleri hakkında Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunca; Danıştay daire başkanı ve üyeleri hakkında Danıştay Başkanlık Kurulunca; hâkim ve savcılar hakkında Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunca, askeri hâkimler hakkında Milli Savunma Bakanının başkanlığında, Milli Savunma Bakanı tarafından birinci sınıf askeri hâkimler arasından seçilecek iki askeri hâkimden oluşan komisyonca ve Sayıştay meslek mensupları hakkında Sayıştay Başkanının başkanlığında, başkan yardımcıları ile Sayıştay Başkanı tarafından belirlenecek bir daire başkanı ve bir üyeden oluşan komisyonca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilir. Bu kararlar, Resmî Gazetede yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Meslekten çıkarma kararlarına karşı ilgili kanunlarda yer alan hükümler uyarınca itiraz edilmesi veya yeniden inceleme talebinde bulunulması üzerine verilen kararlar da Resmî Gazetede yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Bu kişiler hakkında alınan kararlar on beş gün içinde Devlet Personel Başkanlığına bildirilir. Görevden uzaklaştırılanlar veya görevlerine son verilenlerin silah ruhsatları ve pasaportları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından on beş gün içinde tahliye edilir. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren dört yıl süreyle; terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı nedeniyle hakkında inceleme ve soruşturma yürütülen kişiler ile bunların eş ve çocuklarına ilişkin olarak yetkili kurul, komisyon ve diğer mercilerce ihtiyaç duyulan, 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu uyarınca müşteri sırrı kapsamında kabul edilenler hariç, telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespiti de dâhil olmak üzere her türlü bilgi ve belge, kamu ve özel tüm kurum ve kuruluşlarca vakit geçirilmeksizin verilir.
Kamu görevinden çıkarma, 375 sayılı KHK’ya göre polis, asker veya memurların bir daha kamu görevinde istihdam edilemeyecek şekilde kamu görevinden ilişiğinin kesilmesidir. 375 sayılı KHK ile kamu görevinden çıkarılanlar bir daha devlette çalışamazlar.
375 sayılı KHK kapsamında haklarında inceleme ve soruşturma yürütülen kişiler ile bunların eş ve çocuklarına ilişkin olarak yetkili kurul, komisyon ve diğer mercilerin ihtiyaç duyduğu (Bankacılık Kanunu uyarınca müşteri sırrı kapsamında kabul edilenler hariç) telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespiti de dahil olmak üzere her türlü bilgi ve belgeye kamu ve özel tüm kurum ve kuruluşlarından isteme ve alma yetkisi vardır.
7145 sayılı Kanun 375 sayılı KHK geçici 35.madde G fıkrası uyarınca terör örgütü irtibat ve iltisakı olanlar hakkında disiplin soruşturması sebebiyle uygulanan görevden uzaklaştırma sürelerinin bir yıl olarak uygulanacağı ve ilgili yüksek makamların onayıyla bir yıla kadar uzatılabileceği; adli veya idari soruşturma nedeniyle uzaklaştırılanlar hakkında ise bu değerlendirme sürelerinin dikkate alınmayacağı ve uygulanmayacağı belirtilmiştir.
375 Sayılı KHK İle Kamu Görevinden Çıkarılmanın Sonuçları :
- Bir daha kamu hizmetine giremez ve farklı bir kamu hizmeti yürütemezler.
- Doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemez,
- Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğünden çıkarılanların, mahkeme kararı aranmaksızın, karar tarihinden geçerli olmak üzere rütbe ve memuriyetleri tamamen geri alınır.
- Silah ruhsatları, pilotluk lisansı, dalgıçlık belgesi ve gemi adamlığına ilişkin belgeleri iptal edilir,
- Oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından on beş gün içinde tahliye edilir. Lojman haklarını sona erer.
- Özel güvenlik şirketlerinin kurucusu, ortağı ve çalışanı olamaz. Silah kullanamazlar.
- İdari işlem tesis edilenler ile aynı gerekçeyle haklarında suç soruşturması veya kovuşturması yürütülenlerin pasaport birimlerince pasaportları iptal edilebilir. İlgili pasaport birimine isimleri bildirilen kişilerin eşlerine ait pasaportlar da genel güvenlik açısından mahzurlu görülmesi halinde aynı tarihte İçişleri Bakanlığınca iptal edilebilmektedir. Yurtdışına çıkış yasağı adli soruşturma kapsamında getirilebilir.
375 sayılı KHK ile kamu görevinden çıkarma işlemi yapan kurumlar;
- Emniyet Genel Müdürlüğü
- Jandarma Genel Komutanlığı
- Sahil Güvenlik Komutanlığı
- Kara Kuvvetler Komutanlığı
- Hava Kuvvetler Komutanlığı
- Deniz Kuvvetler Komutanlığı
- Sağlık Bakanlığı
- Milli Eğitim Bakanlığı
- Aile Bakanlığı
- Çalışma Bakanlığı
- Sosyal Sigortalar Kurumu
- EPDK
- SPK
Adli soruşturma kapsamında yurtdışı çıkış yasağı getirilebilir. Bununla birlikte idari işlem tesis edilenler ile aynı gerekçeyle haklarında suç soruşturması veya kovuşturması yürütülenlerin pasaport birimlerince pasaportları iptal edilebilir. İlgili pasaport birimine isimleri bildirilen kişilerin eşlerine ait pasaportlar da genel güvenlik açısından mahzurlu görülmesi halinde aynı tarihte İçişleri Bakanlığınca iptal edilebilmektedir. 375 Sayılı KHK nın 25/7/2022 tarihinde son bulacağı belirtilmiştir. 375 sayılı KHK’nın Geçici 35. maddesi yürürlükten kalktıktan sonra FETÖ ile ilgili ihraçlar, 657 sayılı DMK’ya bağlı kişiler için 125/E’nin g ve l bentlerine göre Yüksek Disiplin Kurulu kararı ile yapılacaktır. 657’ye tabi bir memur için devlet memurluğundan çıkarma cezasını gerektiren fiiller 125/E fıkrasında sayılmıştır. Bu maddenin “l” ve “g” bentleri şu şekildedir; l) (Ek: 3/10/2016 – KHK-676/75 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7070/61 md.) Terör örgütleriyle eylem birliği içerisinde olmak, bu örgütlere yardım etmek, kamu imkân ve kaynaklarını bu örgütleri desteklemeye yönelik kullanmak ya da kullandırmak, bu örgütlerin propagandasını yapmak. g) Memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak. 375 KHK’nın Geçici 35. maddesi uygulama süresi sona erdiğinde TSK mensupları bakımından TSK Disiplin Kanununun 20’nci maddesi söz konusu olacaktır. Asker kişilerin ihraç edilmeleri 375 sayılı KHK’nın Geçici 35. maddesi yürürlükten kalktıktan TSK Disiplin Kanununun 20/1 fıkrasının “d” ve “h” bentlerine göre yapılacaktır. “d) İdeolojik veya siyasi amaçlı faaliyetlere karışmak: Siyasi partilere girmek, ideolojik veya siyasi faaliyetlere karışmak, ideolojik veya siyasi amaçlarla disiplini bozucu tavır ve davranışlarda bulunmaktır. h) (Ek: 17/4/2017-KHK-690/13 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7077/12 md.) Terör örgütleriyle ilişkisi olmak: Terör örgütleriyle eylem birliği içerisinde olmak, bu örgütlere yardım etmek, kamu imkân ve kaynaklarını bu örgütleri desteklemeye yönelik kullanmak ya da kullandırmak, bu örgütlerin propagandasını yapmaktır.”
375 sayılı KHK ile kamu görevinden çıkarma işlemi kamu personeli hakkında idari soruşturma açılması ile başlayıp görevlendirilen soruşturmacının süreci yürütmesi ile devam eder. Gerekli somut bilgi ve belgeler toplanınca kamu görevlisine en az 7 (yedi) günlük savunma süresi verilir. Danıştay kararlarına göre, 7 (yedi) günlük savunma süresinin tanınmaması, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurur ve işlemi usûl açısından sakatlar.
375 Sayılı KHK 35. Madde İdari Soruşturma Süreci :
- Soruşturma Başlatılması
- Soruşturmacı Atanması
- Soruşturma Süreci: Bilgi ve Belge Toplanması
- Memurdan Savunma İstenilmesi
- Soruşturmacı Raporu
- Karar: İhraç veya göreve devam
İrtibat veya iltisak kavramları müphem-belirsiz-içi boş kavramlar değildir. Yine bu kavramlar kanaatimizce hukuk sistemimize fetö/pdy veya 23 Temmuz 2016 tarihi sonrası yeni girmediği gibi çok sayıda kamu kurum veya kuruluşun personel tayin, terfi ve seçiminde olumsuz kriter olarak geçmişte de, paralel mahiyet arz edecek şekilde sıkça kullanılmışlardır. Örneğin TSK Yüksek Askeri şura bir kısım geçmiş ihraç kararlarında ve harp okullarına giriş yönetmeliğinde bu durum (irticai tutum ve davranışlar, terör örgütleri ile yakınlık/irtibat=bölücü tehdit=iç tehdit, dış tehdit, vs. gerekçeler gösterilerek, okula girecek olanların kendisi, anne-babası, kardeşleri ve velisinin, ‘tutum ve davranışları ile yasa dışı, siyasî, yıkıcı, irticaî, bölücü ideolojik görüşleri benimsememiş, bu gibi faaliyetlerde bulunmamış veya bu gibi faaliyetlere karışmamış olması’/Harp Okulları Yönetmeliği md.44/1 ) açıkça tespit edilebilmektedir. Anayasa Mahkemesi de E. 2018/81, K. 2021/45 sayılı Kararında özetle; hakkında yargı mercileri tarafından verilmiş ve kesinleşmiş mahkumiyet kararı bulunmaksızın idare tarafından peşinen “…üyeliği, mensubiyeti veya…” de gerekçe gösterilerek kamu görevinden ihracın masumiyet karinesine ve Anayasa’ya aykırı olduğuna ancak bu oluşum ve yapılara irtibatı veya iltisakı nedeniyle kamu görevinden ihracın ise, idarenin takdir ve yetkisinde bulunması nedeniyle Anayasa’ya aykırılık teşkil etmediğine, terör örgütüne üyeliği veya mensubiyeti, kesinleşmiş yargı kararıyla sabit olanların ise zaten irtibatlı veya iltisaklı olarak kabul edilmeleri gerektiğine dikkat çekmiştir. Anayasa mahkemesi bu kararıyla, belirtilen yapı ve oluşumlara irtibat veya iltisakın kamu görevinden ihraç gerekçesi açısından yeterli ve ihraç işlemlerinin de Anayasaya uygun olduğuna hükmetmiştir. İrtibat veya iltisakın soyut değerlendirme, tahmin ve soyut düşüncelere dayalı olarak değil; somut tespit, bilgi, belge ve delillere dayanması gerekir. İdarenin irtibat veya iltisaka ilişkin kanaatinin ne şekilde vuku bulduğuna dair gerekçesini somut kanıtlarıyla (Bilgi veya belgeleriyle) birlikte belirtmesi gerekmektedir. Soyut öngörü içeren istihbari raporlara dayanılarak irtibat veya iltisaka ilişkin değerlendirmelerle meslekten veya kamu görevinden çıkarma kararları verilemez. İstihbari raporlara dayanılarak verilen ihraç kararlarına ilişkin rapor muhteviyatındaki isnat ve değerlendirmelerin de somut delillere, bilgi, belge ve tespitlere dayanması gerekmektedir. Muhtemel veya öngörülerle yapılan değerlendirmelere istinaden ihraç kararları verilmesi mümkün değildir. Uygulamada Fetö terör örgütü kast piramidinin alt tabaka, 1. ve 2. katmanında yer alan şahısların irtibat veya iltisaklarının değerlendirilmesinde 17/25 Aralık 2013 tarihinin baz alındığı, diğer katmanlarda yer alan kişilere ise, Örgüte üye olma/Örgüt Yönetme/Örgüte yardım suçlarından iddianame tanzim edilerek ceza mahkemelerinde yargılandıkları görülmektedir. Örgüt yöneticisi konumunda bulunan kişilerin irtibat ve iltisaklarında zaman sınırlaması olmadığı gibi milad takvim de yoktur. Fetö terör örgütü kast piramidinin alt tabaka, 1. ve 2. katmanında yer alan şahısların, örgütün toplum nezdinde aşikar edilmediği bu tarihten önceki eylemlerinin; örgüt üyeliği veya yöneticiliğinin sabit olmadığı durumlarda değerlendirmeye tabi tutulmadığı görülmektedir. Ancak sadece örgüt ile sıkı veya gevşek bir ilişki içerisinde bulanan veya örgüt üyesi olan kişilerce işlenebilecek eylemlerin vuku bulması durumunda bu tarihten önceki tespitlerinde, irtibatın veya iltisakın tespitinde göz önünde tutulması gerekmektedir. Örneğin C şahsının Şırnak ilinde herhangi bir kamu kurumunda görevli olmasına karşın; görev yaptığı beldelerde çalışma arkadaşı olmamış, alt veya üst devresi de bulunmayan, kısacası irtibatı makul/mazur karşılanamayacak bambaşka bir ilde veya yurt dışında bulunan örgüt elemanı/elamanları ile yoğun görüşme trafiği içeren HTS verilerinin değerlendirmeye tabi tutulması gerekir. Zira hayatın olağan akışına göre örgüt ile gevşek veya sıkı bir ilişki içerisinde bulunmayan şahsın, yoğun irtibatta olduğu örgüt elemanlarına, kendi bulunduğu ortamına göre ulaşması veya bu kişilerle tanışması makul görülmemektedir. Bu gibi hallerde gevşek veya sıkı ilişki içerisinde bulunulan örgütün yönlendirmesinin veya talimatının mevcut olduğu düşünülmelidir. Benzer şekilde örgütün kamuoyuna aşikar edilmeye başlandığı 17-25 Aralık 2013 operasyonlarından veya Milli Güvenlik kararından sonra sempati boyutunda kalan eylemlerde de irtibat ve iltisakın oluştuğu idari makamlarca kabul edilmektedir. Örneğin 17-25 Aralık 2013 tarihinden sonra örgütün yayın organlarına üyeliğin devam ettirilmesi, çocukların örgüt okullarına gönderilmeye devam edilmesi, örgüt liderine ait sohbet kasetlerinin ikamette bulundurulması gibi sempati boyutunda değerlendirilen eylemlerde, örgütle irtibat ve iltisakın oluştuğu kabul edilmektedir. Bu tarihten önce mi sonra mı bulundurulduğu belirli olmayan sempati boyutundaki vakıalar, irtibat ve iltisakın tespitinde destekleyici unsur olarak değerlendirilmektedir. Örgütün kamufle olma, gizlenme, olduğundan başka şekilde görünme, hedef şaşırtma/yanıltma, takiyye gibi yöntemleri de nazarı dikkate alınarak, irtibat veya iltisakın tespitinde, bütüncül (tüm deliller analiz edilerek, derinlemesine) bir değerlendirmenin yapılması gerekmektedir. Bkz.AİHM, PİŞKİN v. TÜRKİYE (Başvuru no. 33399/18) Sempati boyutunda değerlendirilen eylemler her ne kadar örgüt üyeliği için yeterli görülmeseler de ; irtibat veya iltisakın tespitinde idari makamlarca dikkate alınmaktadır. Yine FETÖ Terör Örgütü Kast Piramidinde, üç ve sonrası katmanlarda yer alan kişilerin , örgütle irtibatlı veya iltisaklı oldukları hususunda endişe bulunmamakta ise de, alt tabaka, bir veya ikinci katmanında yer alan şahıslar açısından örgütün toplum nezdinde aşikar olduğunun kabul edildiği 17/25 Aralık 2013 tarihinden sonraki eylemleri nazarı dikkate alınmaktadır (Süregelen İlişki Aranması).Zira örgüt lideri 25.12.2013 tarihinde örgüt üyelerine talimat vererek Bank Asya’ya para yatırmaları talimatını vermiş, alenen T.C. Hükümeti aleyhine faaliyette bulunmalarını emretmiştir. Fetö piramidinde alt tabaka, bir veya ikinci katmanda yer alan şahısların örgüt üyeliğinin tespitinde de milat takvim olarak 17-25 Aralık 2013 kıstas alınmaktadır. Üç veya sonraki katmanlarda yer alan kişiler açısından örgüte üyelik/irtibat veya iltisak tespitinde herhangi bir milad takvim yer almamaktadır. Ancak niteliği, işleniş biçimi, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, örgütün amacı ve menfaatlerine katkısı itibariyle süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk özelliği olmasa da ancak örgüt üyeleri tarafından işlenebilen suçların faillerinin de örgüt üyesi olduğunun ve failin de adı geçen örgüt veya grupla irtibat/iltisaklı bulunduğunun kabülü gerekmektedir. Örneğin dağ kadrosuna eleman göndermek tek eylem olup süreklilik arz etmemesine karşın, ancak örgüte üye olan kişinin icra edebileceği bir faaliyet olarak görülmektedir. Örgüt üyeliği, iltisak ve irtibatın tespitine netlik kazandırdığından, tereddüt oluşması durumunda, üyelik açısından sürdürülen ceza soruşturma ve kovuşturma sonucunun beklenilmesi gerekir. Ancak eldeki bilgi, belge ve verilerin şahsın irtibat veya iltisakına yeterli kanaat oluşturması halinde, ceza soruşturma ve kovuşturma sonucunun beklenmesinde zorunluluk bulunmadığı gibi hukuki fayda da yer almamaktadır. Bir kişinin Devletin Millî Güvenliğine Karşı Faaliyette Bulunduğuna Karar Verilen Yapı, Oluşum veya Gruplara (=İŞİD/DEAŞ,PKK,FETÖ,HİZBUT-TAHRİR,DHKP/C,PŞK,PYD-YPG,YDG-H,KCK,ELKAİDE,HİZBULLAH/Türkiye ,HD,MKP,PDK/Bakur,TAK, İBDA/C, TKP/ML, MLKP,Tevhid Selam, Ceyşi Muhammed, Ebu Seyyaf, Kafkasya Emirliği, Leşkeri Tayyibe, Silahlı İslami Grup, Taliban vs. ) İltisakın tespitinde; şahsın adı geçen grup veya örgütle doğrudan bağlantısının, üyeliğinin veya iletişiminin olması gerekli değildir. Bu yönüyle, bireysel inisiyatif alarak bulundukları hal ve hareketler neticesinde örgüte veya kendilerine yarar sağladıkları ya da örgüt ile amaç birliği veya sosyal birliktelik görünümü içinde oldukları yönünde kanaat oluşması iltisak açısından yeterli kabul edilmektedir. Dolayısıyla adı geçen örgüt veya gruplar ile hiç bir şekilde iletişim, üyelik ve bağlantısı olmamasına karşın; hal ve hareketleriyle ÖRGÜT İLE AMAÇ BİRLİĞİ veya SOSYAL BİRLİKTELİK GÖRÜNÜMÜ İÇERİSİNDE OLMAK, iltisak (Yapışık Durma) kavramı içerisinde değerlendirilecektir. Örneğin adı geçen örgüt veya gruplar ve bunların üyeleri ile hiç bir bağlantı/iletişimimi olmamasına karşın, eylem, sosyal paylaşım ve söylemleriyle bu yapılarla amaç birliği veya sosyal birliktelik içerisinde değerlendirilebilecek şekilde propaganda yapan, paylaşımda bulunan kişinin iltisaklı olarak kabulü gerekmektedir. Adı geçen örgüt veya gruplarla irtibatlı veya iltisaklı olduğu; toplumun genel kesimi veya bir ilin, beldenin çoğunluğunca bilinen bir vakıa olması durumunda, bu yapılara ait dernek/vakıf/STK vs. aracılığıyla örgüt ile amaç birliği veya sosyal birliktelik kuranların hukuken (Adli/İdari) sorumlu tutulacakları hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Bu halde hata hükümlerinin (Bilmeme/Haberdar Olamama) uygulanması da olanaklı değildir. İltisak düzeyinde bir bağı bulunmayanlar için, adı geçen örgüt veya gruplarla, EN AZ İRTİBAT Derecesinde bir bağının olduğu sonucuna varılması ihraç kararları için uygulamada yeterli kabul edilmektedir. (Bkz.Ankara 20. İdare Mah. 2018/7599 E.)” Kontörlü sabit hatlardan ardışık olarak arandığı tespit edilen kişilerin haklarında; örgüt hiyerarşisi dahilinde talimat aldığı iddia edilerek, ceza soruşturma/kovuşturma adli dosyaları halen derdest ve haklarında kesinleşmiş bir mahkumiyet kararları bulunmasa bile; Fetö terör örgütünün mahrem imamlarıyla en az irtibat düzeyinde (=BAĞLANTILI) bağlarının bulundukları kabul edilmektedir. Örgüt üyeliği iddiasıyla yürütülen adli soruşturma veya kovuşturmalar sonucunda verilen takipsizlik veya beraat kararları, irtibat veya iltisak kavramlarının tespitinde kesin delil niteliği taşımamaktadır. Ayrıntılı izah edildiği üzere, şahsın irtibatlı veya iltisaklılığının tespitinde, örgüt üyeliği/yöneticiliği zorunlu kriter olarak görülmemektedir. Zira örgüt üyeliği suçunun kriterleri ile irtibat/iltisak kriterlerinin birbirinden ayrık noktaları bulunmaktadır.
Disiplin soruşturması ve yargılaması, ceza soruşturma ve kovuşturmasından bağımsız ve ayrıdır. Bu nedenle, ceza soruşturma ve kovuşturması sırasında kullanılmayan veya kullanılamayan bir kısım delillerin disiplin soruşturması ve yargılaması sırasında kullanılmasında hukuka aykırı bir durum olmadığı gibi, disiplin hukukunda kimi durumlarda kanaatin yeterli olması nedeniyle, bunu yasaklayan bir düzenlemeye de yer verilmemiştir. (Disiplin Suç ve Cezaları, Disiplin Soruşturması, Av.İbrahim Pınar-Öner Çalışkan,s.179)-(Danıştay 12.D.2010/64 E.2011/474 K.-Danıştay İd.D.2003/67 E.2003/436 K.) Disiplin suçlarında takdir yetkisinin, Ölçülülük, Adaletli ve Hakkaniyetli Olma, Gerekçeli Olma ilkelerine uygun şekilde kullanılması esastır. İrtibat ve iltisakın tespitinde, kişi ceza soruşturması veya yargılamasından takipsizlik kararı almış veya beraat etmiş olsa dahi, bu dosyalarda yer alan somut bilgi, bulgu ve delillerden, idari makam yararlanabilir, bunlara istinaden işlem tesis edebilir.
T.C.
DANIŞTAY
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas : 2021/3571 Karar : 2022/1437 Tarih : 14.04.2022 Ayrıca, davacının ev aramasında ele geçirilen materyallere ilişkin inceleme ve tespit tutanağı ile Ceza Mahkemesince yapılan, “Sanıktan ele geçirilen dijital materyallerde örgüt elebaşısı Fethullah Gülen’in konuşmalarının bulunduğu ses kayıtlarının tespit edildiği, yine aramada örgütün basın ve yayın organı olan zaman gazetesinin bulunduğu iddiaları ile ilgili olarak; Sanıktan ele geçirilen dijital materyaller inceleme sonucu düzenlenen rapora göre, sanıktan ele geçen 87 numaralı CD içeriğinde FETÖ/PDY örgütü lideri Fethullah Gülen’ e ait ses kayıtlarının tespit edildiği, sanığın ev aramasında örgütün basın ve yayın organlarından olan zaman gazetesinin bulunduğunun tespit edildiği, arama ve el koyma tutanaklarında ele geçen materyaller arasında söz konusu unsurların da belirtildiği, her ne kadar söz konusu eylemler tek başına örgüte duyulan ilgi ve sempatinin göstergesi olarak kabul edilse de; söz konusu eylemler dosya kapsamında elde edilen diğer deliller ile birlikte değerlendirildiğinde sanığın örgüt üyeliğinin tespitinde hükme esas alınmıştır. ” şeklindeki tespitin, kararda yer verilen diğer tespitlerle birlikte değerlendirilmesinden, davacının FETÖ ile iltisak ve irtibatı ortaya koyan destekleyici bir unsur olduğu sonucuna varıldığı,
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Esas : 2020/67 Karar : 2021/372 Tarih : 07.09.2021 Hâkimlerin suç işlemeleri hâlinde cezai sorumluluklarının bulunduğu, çağdaş hukuk sistemlerinin ortak kabulüdür. Bir hâkimin göreviyle ilgili ya da kişisel bir suç işlemesi mümkün olup bu durumda kişinin hâkim olması nedeniyle işlediği suçun yaptırımsız kalması düşünülemez. Bu nedenledir ki, hukuk sistemimiz içinde hâkimlerin görevleriyle ilgili ya da kişisel nitelikte işledikleri ve suç oluşturan eylemlere ilişkin Anayasa, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanunu, 2575 sayılı Danıştay Kanunu ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu gibi kanunlarla kural olarak özel soruşturma ve kovuşturma usulleri ve mercileri öngörülmüştür. Suçun görev sebebiyle işlendiğinin kabulü için, eylemin memuriyet işleriyle ilgili olması, diğer bir anlatımla suçu doğuran fiil ile görev arasında illiyet bağı bulunması, görevle bağlantılı olması ve görevin sağladığı imkanlardan faydalanılarak işlenmesi gerekir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.02.2004 tarihli ve 2004/2-10 Esas 2004/40 Karar sayılı kararında “Görev sebebiyle işlenen suç kavramının, memuriyet görevinden doğan, görev ile bağlantılı ve görevden yararlanılarak işlenebilen suçları ifade eder.” şeklinde kabul edilmiştir. Yargıtayın yerleşik uygulamasına göre kamu görevlilerinin herhangi bir suç örgütüne üye veya yönetici olmaları kişisel suç niteliğindedir. Doktrinde genel kabul gören görüş; mütemadi suçlar suçüstü hâlinde işlenebilen suçlardır. Mütemadi suçlarda, temadi devam ettikçe suçüstü hâlinin devam ettiği, icra hareketlerinin tamamlanmasının gerekmediği, mütemadi suçu oluşturan icra hareketlerinin bir kısmında sanığın geniş anlamda yakalanmasının yeterli olduğu, kanuni düzenlemelerde bu konuda bir ayrıma gidilmediği ve suçüstü hâlinde temadinin sona ereceğine ilişkindir. Türk Hukukundaki silahlı örgüt suçuna ve usul hukukuna ilişkin düzenlemelere ayrıca değinilecek olmakla birlikte, faile atılı mütemadi suçun niteliği, suçun işlenme şekli ve geniş anlamda yakalama şartlarının her olayda ayrı ayrı değerlendirilmesi koşuluyla, mütemadi suçlarda genel olarak failin o suça ilişkin devam eden icra hareketlerinin, bu hareketlerin meydana getirdiği hukuka aykırılığın devam ettiğinin, böylelikle o suçun işlenmekte olan bir suç olduğunun ve geniş anlamda yakalama sonucunda somut olayda dar anlamda suçüstü hâlinin var olabileceğinin kabulü gerekmektedir. Görev suçlarında soruşturma sırasında alınması gerekli koruma tedbirleri bakımından 2802 sayılı Yasa’nın 85. maddesinde “Soruşturma sırasındaki tutuklama istemleri, son soruşturma açılmasına karar vermeye yetkili merci tarafından incelenir ve karara bağlanır.” şeklinde açık biçimde düzenlenmiş iken, şahsi suçlar yönünden özel bir hüküm bulunmadığından kanun koyucu burada genel kuraldan ayrılmamış olup bu hâlde soruşturma yapan Cumhuriyet Başsavcılığının yargı çevresindeki sulh ceza hâkimleri yetkili olacaktır.
SUÇTA ve CEZADA ŞAHSİLİK İLKESİ UYARINCA İRTİBAT veya İLTİSAKIN TESPİTİ;
Çağdaş maddi ceza hukukunun en önemli ilkelerinden biri suç ve cezanın şahsiliği ilkesidir. Bu kural gereğince, kişi ancak kendisinin işlediği fiiller nedeniyle sorumlu tutulabilir, başkasının işlediği fillere iştirak etmedikçe sorumlu tutulamaz. (TCK Md.20) Ceza sorumluluğunda olduğu gibi, idare hukukunda da kişinin irtibat veya iltisakının tespitinde, kural olarak şahsilik ilkesi geçerlidir. Bu ilke gereğince hiç kimse işlemediği bir suç veya fiil nedeniyle sorumlu tutulamayacak ve sadece suçu işleyen kişinin cezalandırılması disiplin yönünden esas olacaktır. Bu açından kişinin ailesi, yakın arkadaşı ve yakın çevresinin fiillerinden sorumlu tutulması da suç ve cezaların şahsiliği ilkesi ile bağdaşmamaktadır. Ancak bu kişilerin (Yakın akraba-yakın çevre,eş vs.) yasa dışı bir fikir veya terör örgütü mensubu olması halinde ise ; ORTAK ve YAŞAM ALANLARI İTİBARİYLE, BİRBİRİNİ FİKREN ETKİLEYECEK ORTAMIN ve ETRAFINDAKİ YAKINLARINA BU FİKRİ GEÇİŞİNİN, MAKUL VASITA ve METOTLARLA İSPATI GEREKECEKTİR. Bu gerekçe ile yakın çevre, eş, akraba konumundaki kişilere ilişkin tespitlerin, şahsın irtibat ve iltisakının varlığında kullanılması; somut gerekçe ve değerlendirmelerle ortaya konulması şartıyla, hukuken olanaklıdır. Yine bu şekildeki yapılacak bir değerlendirmede, şahsın kamudaki pozisyonu ve görevinin niteliği/önemi ayrıca göz önünde bulundurulacaktır. Fikri geçişin veya etkilenme olasılığının idarece somut olarak değerlendirilmeksizin salt kardeş, yakın arkadaş ve akrabanın terör örgütleri ile irtibat ve iltisakı veya bu kişilerin örgüt üyesi oldukları gerekçe gösterilerek işlem tesisi hukuka aykırıdır.(Ankara 28. İdare Mahkemesi 2021/170 E.2022/1640 K.) Sonuç olarak, şahsın irtibat veya iltisakının tespitinde, somut değerlendirme ve makul gerekçelere dayanmak kaydıyla, şahsilik ilkesinin göz ardı edilmesinde hukuka aykırı bir yön bulunmamaktadır. Kişinin, yakın akraba veya yakın çevresindeki şahısların salt terör örgütünden işlem gördüklerine dair soruşturma kayıtlarının veya bilgi notlarının düşülmesi suretiyle, kişi hakkında ayrıca herhangi bir somut değerlendirme yapılmaksızın irtibat veya iltisakın tespiti, hukuka aykırıdır. İrtibat veya iltisakın tespitine yönelik gelen istihbari raporların işleme dayanak teşkil edebilmesi için, yan somut delillerle desteklenmesi gerekmektedir. Aynı ikameti paylaşan ve evlilik birliği devam eden eşe yönelik tespitlere istinaden diğer eş hakkında işlem tesisi olanaklıdır, zira aynı ortamı paylaşan kişinin hayat arkadaşından etkilenmemesi hayatın olağan akışına aykırıdır. Hayatın olağan akışı kavramı ile kastedilen tecrübe kurallarıdır. (YCGK, 17.11.2009, 2009/7-160-2009/264, 9.CD.13.06.2006, 2006/3269/3269-2006/3336) İrtibat veya iltisak nedeniyle ihraç kararı verilmesi veya açığa alma tedbirinin uygulanması; örgüt üyeliği suçundan somut delil bulunmasa dahi, örgüt üyeliğine emare ve belirti teşkil ettiğinden, idari işlemi tesis eden kurumun şahıs hakkında ilgili CBS’ ye suç duyurusunda bulunma takdir hak ve yetkisi bulunmaktadır.
T.C.
DANIŞTAY
ONUNCU DAİREEsas : 2019/7664
Karar : 2021/5650
Tarih : 18.11.2021Davacı tarafından, eşi hakkında FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyeliği kapsamında yapılan adli işlemler sebebiyle kendisinin güvenlik soruşturmasının olumsuz kabul edilmesinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Kanunsuz ceza olmaz” başlıklı 7. maddesi ile Anayasa’nın “Suç ve cezalara ilişkin esaslar” başlıklı 38. maddesinde güvence altına alınan ilkelere aykırılık teşkil ettiği iddiasında bulunulduğu, İdare Mahkemesince de Anayasa’nın 38. maddesinin 7. fıkrasında yer alan “ceza sorumluluğunun şahsiliği” ilkesi kapsamında, davacının eşi ile ilgili adli sürecin davacının güvenlik soruşturması sonucunun değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulamayacağı gerekçesiyle işlemin iptaline karar verildiği görülmekte ise de; dava konusu işlemin nitelik itibarıyla, davacının özel güvenlik görevlisi olarak çalışamayacağı sonucunu doğurmaktan başka davacı hakkında herhangi bir cezai sonuç doğurmadığı; bu durumun gerek ceza hukuku alanında, gerek idare hukuku alanında bir ceza olarak nitelendirilmesi mümkün görülmediğinden, iptali istenilen işlemin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 7. maddesi ile Anayasa’nın 38. maddesi kapsamında güvence altına alınan ilkelerle irtibatlı olmadığı değerlendirilmektedir. Yukarıda detaylıca aktarılan tüm tespit ve değerlendirmelere göre; davacının eşinin, silahlı terör örgütü içerisinde 17-25/12/2013 dönemi öncesi ve sonrasında etkin bir şekilde yer aldığı, örgüt içerisindeki pek çok şahısla iletişim halinde olduğu ve örgüte her şeyi ile bağlı polis memuru olduğu kesinleşmiş yargı kararı ile sabit olup; davacının eşi ile olan ortak yaşamı ve aile birliği, terör örgütüne müzahir olduğu değerlendirilerek yine Mahkeme kararı ile kayyım atanan Tasfiye Halinde … Güvenlik ve Koruma Hizmetleri Ticaret ve Limited Şirketi’nde Şubat 2016 ile Temmuz 2016 tarihleri arasındaki çalışması ve özel güvenlik görevinin önem ve özelliği de dikkate alındığında, güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak kabul edilerek özel güvenlik kimlik kartının yenilenmesi isteminin reddi ile özel güvenlik kimlik kartının iptali yolunda tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
T.C.
DANIŞTAY
ONUNCU DAİRE
Esas : 2016/813 Karar : 2020/4671 Tarih : 10.11.2020 Uyuşmazlıkta, evlenme yoluyla Türk vatandaşlığını kazanma istemiyle başvuruda bulunan davacı hakkında yapılan tahkikatta; MİT Müsteşarlığınca, davacı hakkında intikal etmiş sakıncalı bilgi bulunmamakla birlikte eşi … hakkında Suriye’de PKK-Kongra/GEL (KCK) uzantısı… (… Partisi) yapılanmasına mali destek/yardım sağlayan Suriye’li bir şahısla yakın irtibatının bulunduğu, ayrıca ailecek PKK-Kongra/GEL(KCK) yanlısı fikir ve görüşleri benimseyen şahıs olarak tanındıkları, hususlarının istihbar olduğunun belirtildiği, eşi hakkında istihbari bilgiler bulunan davacının 5901 sayılı Kanun’un 16. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde yer alan “milli güvenlik ve kamu düzeni bakımından engel teşkil edecek bir hali bulunmama” şartını taşımadığı görülmektedir. Bu itibarla, davacının başvurusu üzerine, davalı idarece yapılan tespit ve değerlendirmeler dikkate alınarak 5901 sayılı Kanun’un tanıdığı yetki çerçevesinde ve idarenin takdir hakkı kapsamında tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığından, aksi yönde verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
T.C.
DANIŞTAY
BEŞİNCİ DAİRE
Esas : 2017/5974 Karar : 2020/5204 Tarih : 17.11.2020 Dosyanın incelendiği tarihteki savunma/ek beyan dilekçeleri, CD içerisinde sunulan evrak ile davacıya ilişkin tespitler birlikte değerlendirildiğinde; özellikle cemaat evinde kaldığı yolundaki tanık ifadeleri, bu ifadelerle uyumlu HTS kayıtları, adli yargı albüm kurulunda görev almış olması, örgüt talimatı ile paralel bir zamanda YARSAV üyeliği, 2012-2013 yıllarında HSK tarafından master yapmak üzere ABD’de görevlendirilmiş olması, ikametlerinde yapılan aramada örgüt liderine ait iki adet kaydın bulunması, eşinin
telefonundaki bylock uygulaması bir arada değerlendirildiğinde, davacının FETÖ ile iltisak ve irtibatının bulunduğu sonucuna varılmaktadır. Memur ve Kamu Görevlilerinin Yerine Getirmek Zorunda Oldukları Ödevler:
(Açıklamalı-İçtihatlı Disiplin Suç ve Cezaları/Disiplin Soruşturması, Av.İbrahim Pınar/Öner Çalışkan, sf.365-387)
1-) SADAKAT YÜKÜMLÜLÜĞÜ; Sadakatın sözlük anlamı, sağlam, güçlü ve içten bağlılık demektir. Devlet memurları da, T.C.Anayasası’na ve kanunlara sadakatle bağlı kalmak ve milletin hizmetinde T.C.Kanunlarını sadakatle uygulamak zorundadırlar. Bu husus 657 sy. Kanun’un 6.maddesinde düzenlenmiştir. Devlet memurları Anayasaya ve kanunlara sadakatle bağlılığını Asli Devlet Memurluğuna atandıktan en geç bir ay içinde kurumlarınca düzenlenecek merasimle yetkili amirlerin huzurunda yapacakları yeminle belirtirler ve özlük dosyalarına konulacak yemin belgesini imzalayarak göreve başlarlar. Danıştay 8.D.1991/2221 E.1992/2529 K. Terör Örgütleriyle irtibatlı veya iltisaklı veya bu örgütlere, zümrelere, gruplara üye olanların devlete sadakatinden bahsedilemez.
2-) TARAFSIZLIK ve DEVLETE BAĞLILIK; 657 sy. Yasa’nın 7.maddesine göre, devlet memurları siyasi partiye üye olamazlar, herhangi bir siyasi parti, kişi veya zümrenin yararını veya zararını hedef tutan bir davranışta bulunamazlar, görevlerini yerine getirirlerken dil,ırk,cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep gibi ayrım yapamazlar; hiç bir şekilde siyasi ve ideolojik amaçlı beyanda ve eylemde bulanamazlar ve bu eylemlere katılamazlar. Anayasa md.68. Yükseköğretim kurumlarında siyasi partilere üye olan öğretim elemanları ve öğrenciler, yükseköğretim kurumları içerisinde parti faaliyetinde bulunamazlar ve parti zümre propagandası yapamazlar.2547 sy. Yükseköğretim Kanunu md.59.-2820 sy. Siyasi Partiler Kanunu 3370 sy.Kanun ile Değişik Md.13Devlet memurları her durumda devletin menfaatlerini korumak mecburiyetindedirler. T.C. Anayasasına ve kanunlara aykırı olan, memleketin bağımsızlığını ve bütünlüğünü bozan T.C.nin güvenliğini tehlikeye düşüren herhangi bir faaliyette bulunamazlar. Aynı nitelikte faaliyet gösteren herhangi bir harekete, gruplaşmaya, teşekküle veya derneğe katılamazlar, bunlara yardım edemezler. Danıştay 86/1723 E.,1991/933 K.Benzer şekilde Anayasa’nın Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetini aşacak şekilde beyanda bulunamazlar. AİHM kamu görevlilerinin kabul edilebilir eleştiri sınırını, sade vatandaşlar gibi görmese de siyasetçiler içim kabul edilen eleştiri sınırı kadar geniş olmadığını, kamu görevlilerinin görevlerini layıkıyla yerine getirilebilmeleri için kamu güvenine sahip olmaları gerektiğini, bunun ise kamu görevlilerini asılsız suçlamalara karşı korumakla sağlanabileceğini vurgulamaktadır. Başvuru No: 2013/2602 23.1.2014 T.
3-) RESMİ SIFATIN GEREKTİRDİĞİ İTİBAR ve GÜVENE LAYIK OLMAK; Devlet memurları resmi sıfatlarının gerektirdiği itibar ve güvene layık olduklarını, hizmet içindeki ve dışındaki davranışlarıyla göstermek zorunda olup işbirliği içerisinde çalışmaları esastır. Devlet memurları, devlet memuru vakarına yakışmayan tutum ve davranışta; hizmet dışında devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışta; borçlarını kasten ödemeyerek hakkında yasal yollara başvurulmasına neden olma; görevle ilgili konularda yükümlü olduğu kişilere yalan ve yanlış beyanda bulunmak ve hizmet içinde devlet memurlarının itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda; gerçeğe aykırı rapor ve belge düzenleme ve görevi ile ilgili olarak her ne şekilde olursa olsun çıkar sağlayamazlar, bu türden davranışlarda bulunamazlar.
4-) YURT DIŞINDA DEVLET İTİBARINI veya GÖREV HAYSİYETİNİ ZEDELEYİCİ FİİL ve DAVRANIŞLARDAN KAÇINMA; Yükümlülük; Devlet memurları Kanunu’nun 9.maddesinde düzenlenmiştir. Yurt dışı görevde ülke ve meslek itibarını zedeleyecek şekilde borç bırakanlar, temsil, hizmet ve görev gereklerini yerine getirmeyen veya Devletin güvenlik ve itibarını zedeleyici davranışta bulunanlar ilgili madde gereğince disiplin cezası ile cezalandırılır.
2802 sy. Kanun (Yer değiştirme cezası)
Madde 68 – Yer değiştirme : Bulunulan bölgenin en az bir derece altındaki bir bölgeye o bölgedeki asgari hizmet
süresi kadar kalmak üzere atanmak suretiyle görev yerinin değiştirilmesidir.
Yer değiştirme cezası :
a) Kusurlu veya uygunsuz hareket ve ilişkileriyle mesleğin şeref ve nüfuzunu veya şahsi onur ve saygınlığını yitirmek,
b) Yaptıkları işler veya davranışlarıyla görevini doğru ve tarafsız yapamayacağı kanısını uyandırmak,
c) Hatır ve gönüle bakarak veya kişisel duygulara kapılarak görev yaptığı kanısını uyandırmak,
d) Göreve dokunacak surette ve kendi kusurlarındın dolayı meslektaşlarıyla geçimsiz ve dirliksiz olmak,
e) Madde tayin ve deliller elde edilmemiş olsa bile, rüşvet aldığı veya irtikapta bulunduğu kanısını uyandırmak,
f) Doğrudan doğruya veya aracı eliyle hediye istemek ve görev sırasında olmasa dahi çıkar sağlamak amacı ile verilen hediyeyi kabul veya iş sahiplerinden borç istemek veya almak, hallerinde uygulanır.
(Meslekten çıkarma cezası)
Madde 69 – (Değişik: 1/12/2007-5720/4 md.) Meslekten çıkarma: Bir daha mesleğe alınmamak üzere göreve son verilmesidir. 68 inci maddenin (e) bendinde yazılı hallerden dolayı hangi sınıf ve derecede olursa olsun iki defa, diğer hallerden dolayı bir derecede iki veya derece ve sınıf kaydı aranmaksızın üç defa yer değiştirme veya derece yükselmesinin durdurulması cezası almış olmak veya taksirli suçlar hariç olmak üzere, altı aydan fazla hapis veya affa uğramış olsa bile 8 inci maddenin (h) bendinde yazılı suçlardan biri ile kesin hüküm giymek meslekten çıkarılmayı gerektirir. Ancak, verilen cezanın 8 inci maddenin (h) bendinde yazılı suçlardan dolayı verilmemiş olması ve cezanın ertelenmiş, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 50 nci maddesindeki tedbirlerden birine çevrilmiş veya yüz seksen günden fazla adlî para cezası olması halinde meslekten çıkarma cezası yerine, yer değiştirme cezası verilir.
Birinci fıkra dışında kalan ceza mahkûmiyetlerinin ertelenmiş veya 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 50 nci maddesindeki ceza veya tedbirlere çevrilmiş olup olmadığına bakılmaksızın suçun niteliğine göre 64, 65, 66, 67 veya 68 inci maddelerde sayılan disiplin cezalarından biri verilir.
Hükümlülüğü gerektiren suç, mesleğin şeref ve onurunu bozan veya mesleğe olan genel saygı ve güveni gideren nitelikte görülürse, Kanunda daha alt derecede bir disiplin cezası öngörülmemiş olmak kaydıyla, cezanın miktarına ve ertelenmiş veya 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 50 nci maddesindeki ceza veya tedbirlerden birine çevrilmiş olup olmadığına bakılmaksızın, meslekten çıkarma cezası verilir. Disiplin cezasının uygulanmasını gerektiren fiil suç teşkil etmezse ve hükümlülüğü gerektirmese bile mesleğin şeref ve onurunu ve memuriyet nüfuz ve itibarını bozacak nitelikte görüldüğü takdirde de meslekten çıkarma cezası verilir.
DANIŞTAY
BEŞİNCİ DAİRE
Esas | : 2016/13011 |
Karar | : 2020/5419 |
Tarih | : 25.11.2020 |
Etik İlkeler
Hâkimler ve Savcılar Anayasa ve kanunlarla kendilerine verilen görev ve yetkileri, yazılı olsun ya da olmasın evrensel anlamda hâkim ve savcıları bağladığı hususunda kuşku bulunmayan etik kurallara tabi olarak yerine getirmelidirler. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 27/06/2006 tarih ve 315 sayılı kararı ile benimsenmesine karar verilmiş ve Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünce tüm hâkim ve savcılara genelge olarak duyurulmuş olan “Bangalor Yargı Etiği İlkeleri”nde bağımsızlık, tarafsızlık, doğruluk, dürüstlük, eşitlik, ehliyet ve liyakat korunan değerler olarak sayılmıştır. Yine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 10/10/2006 tarih ve 424 sayılı kararı ile benimsenmesine karar verilerek Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü tarafından tüm hâkim ve savcılara duyurulan Savcılar İçin Etik ve Davranış Biçimlerine İlişkin Avrupa Esasları “Budapeşte İlkeleri” de Bangalor İlkeleri ile benzer ilkeleri içermektedir. Bangalor Yargı Etiği İlkelerinde hâkimin; herhangi bir yerden herhangi bir sebeple doğrudan ya da dolaylı olarak gelebilecek her türlü dış etki, rüşvet, baskı, tehdit ve müdahaleden uzak şekilde, olaylara ilişkin kendi değerlendirmesine dayanarak ve hukuka dair kendi vicdani anlayışı ile uygun biçimde yargı işlevini bağımsız olarak yerine getirmesi; mahkeme içerisinde ve dışında, halkın, hukukçuların ve dava taraflarının yargı ve hâkim tarafsızlığına duyduğu güveni koruyacak ve artıracak davranışlar içerisinde olması; sürekli kamu gözetiminin öznesi durumunda olan hâkimin, sıradan bir vatandaşın ağır olarak nitelendirebileceği kişisel sınırlamaları kabul etmek durumunda olduğu ve bunu özgürce ve kendi iradesiyle yapması, özellikle yargı vazifesinin onuruyla uyumlu bir tarzda davranması; diğer vatandaşlar gibi ifade, inanç, dernek kurma ve toplanma özgürlüğüne sahip olduğu ancak bu hakların kullanılmasında, yargı mesleğinin onurunu, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını koruyacak şekilde davranması gerektiği hususları belirtilmiştir.
Devlet Memurları ayrıca; görevi dikkat ve itina ile yerine getirmek ve devlet malını korumak, Basına bilgi veya Demeç verme yasağına uymak, Resmi belge-araç ve gereçlerin yetki verilen mahaller dışına çıkartılmaması ve iadesi zorunluluklarına uymak zorundadırlar. Toplu eylem ve hareketlerde bulunma yasağı, Grev yasağı, Ticaret ve Diğer kazanç getirici faaliyette bulunma yasağı, Hediye alma ve Menfaat sağlama yasağı, Gizli Bilgileri Açıklama yasağı ilkelerine uygun hareket etmek zorundadırlar.
FETÖ/PDY ancak 2013 yılı sonrasında bir terör örgütü olarak nitelendirilmiş, örgütlenmesine ve faaliyetlerine ilişkin olarak bu tarihten sonra soruşturma ve kovuşturmalar yoğun olarak yürütülmüştür (adli makamlar tarafından FETÖ/PDY mensubu oldukları ve bu örgütün faaliyetleri doğrultusunda çeşitli suçlar işledikleri değerlendirilen kişiler hakkında başlatılan soruşturmalara ve yapılan yargılamalara, devletin güvenlik birimlerinin karar, açıklama ve uygulamalarına ilişkin izahat için bkz. Adnan Şen [GK], B. No: 2018/8903, 15/4/2021, §§ 13-25, 116). Anayasa Mahkemesi B.C.Ş Başvurusu, Başvuru No : 2019/20791 Karar Tarihi : 18/10/2022
Sosyal çevre araştırması neticesinde elde edilen veriler, Somut Delilleriyle ortaya konulması durumunda, irtibat ve iltisakın varlığında destekleyici unsur olarak kabul edilmektedir.
Yürürlükte bulunan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kanun ve yönetmelik maddeleri uyarınca, kanunun yürürlüğe girdiği (17.04.2021) tarihten önce kamu görevine atanmış olsa bile; Milli güvenliği doğrudan etkileyen stratejik önemi haiz kurum ve kuruluşların üst yöneticileri ile bu kurum ve kuruluşlar vasıtasıyla yürütülen projelerde görev alan kritik önemi haiz personel hakkında, personelin yazılı muvafakati de alınmak suretiyle, güvenlik soruşturması veya arşiv araştırması yaptırılması gerekmektedir. Personelin yazılı muvafakat vermemesi halinde kurumun aynı göreve başka personeli atamasında fayda bulunmaktadır. Gerekli görülen hallerde ilgili bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarının güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yenilenmesini talep hakları ayrıca mevcuttur. Yasada belirtilen prosedüre uygun olarak görevde bulunan personele gerçekleştirilen güvenlik soruşturması ve bunun sonucuna istinaden uygulanan idari yaptırımların; gerekçenin milli güvenlik olması asabiyle, ”müktesep hak” ihlali kapsamında değerlendirilemeyeceği kanısındayız.
T.C.
YARGITAY
ÜÇÜNCÜ CEZA DAİRESİEsas : 2021/1857
Karar : 2021/10130
Tarih : 24.11.2021Fetullahçı terör örgütü yurtiçi 2003-2008 yılları arasında Türkiye’yi 7 coğrafi bölgeye, 2008 yılından sonrada 5 bölgeye ayırarak yürütmüştür. Bu bölgeler;
– İstanbul 1. Bölge(Marmara Bölgesi),
– … 2. Bölge(İç Anadolu Bölgesi),
– … 3. Bölge(Ege Bölgesi),
– Gaziantep 4. Bölge(Güneydoğu Anadolu Bölgesi),
-… 5. Bölge(Doğu Anadolu Bölgesi)’dir.Coğrafi bölge kademesi, Türkiye’nin örgütün mantalite ve ihtiyaçları doğrultusunda ve konjoktüre göre değişen sayıda bölümlere ayrılması neticesinde oluşturulmaktadır. Bu şekilde ayrılan her bir bölüme, coğrafi bölge denilmektedir. Her coğrafi bölge illerden meydana gelmektedir. Örgütte önceleri eyalet olarak adlandırılan yönetim birimine daha sonra “İl” denilmeye başlanmıştır. Dolayısıyla ilin örgüt içi kullanımına bakıldığında, genel manası dışında bir büyükşehrin alt bölgelerine de il denildiği görülmektedir. Örneğin,… / …, … / … merkez ilçeleri örgüt için de il olarak adlandırılmaktadır. Şu hale göre; anılan örgüt yönünden, örgütün lideri Fetullah Gülen ile beşinci, altıncı ve yedinci katmanlarda yer alanların, bu cümleden olarak kıta imamı, ülke imamı, “Türkiye imamı” ve “bölge imamlarının”, her halükarda örgütün üst düzey yöneticisi olduklarında kuşku yoktur. Ancak örgütü bir arada tutan ve alt katmanlardakilerin teftiş ve kontrolünü yapan dördüncü katman örgüt mensupları ile ilgili olarak, il ve ilçe sorumluları/imamları ile kamu kurumları imamlarının yönetici olup olmadıkları, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda, somut olayın özellikleri, bu kişilerin örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevleri, sorumluluk sahalarında sevk ve idare ettiği örgütsel faaliyetlerin örgütün amaç ve etkinliği bakımından önem ve yoğunluğu ile kontrol ettikleri kamu personelinin devletin güvenliği bakımından ifade ettiği stratejik değer de gözetilerek belirlenmelidir. Örgüt yöneticisinin mutlaka illegal faaliyetleri yönetmesi gerekmez. Örgütün amacına ve varlığının devamına katkı sunan sözde legal faaliyetleri sevk ve idare etmek de bu kapsamda değerlendirilmelidir.
Örgütün anlatılan yapılanması çerçevesinde, “örgüt mensupları ve örgütsel faaliyetler bakımından yoğunluk içermeyen ilçe imamları”, “semt imamları”, “mahalle imamları”, “ev imamları (abileri)”, “talebe imamları”, “serrehberler”, “belletmenler” gibi ilk üç katman mensuplarının ise örgüt yöneticisi olarak kabul edilmesi mümkün görülmemektedir.
GÜVENLİK SORUŞTURMASI VE ARŞİV ARAŞTIRMASI
YÖNETMELİĞİ
Bakanlar Kurulu Kararının Tarihi : 14/2/2000 No : 2000/284
Dayandığı Kanunun Tarihi : 26/10/1994 No : 4045
Yayımlandığı R.Gazetenin Tarihi : 12/4/2000 No : 24018
Yayımlandığı Düsturun Tertibi : 5 Cild: 39 S :
MADDE 9/B- (Ek:RG-25/10/2018-30576-
C.K.-228/8 md.) Milli güvenliği doğrudan etkileyen stratejik önemi haiz kurum ve kuruluşların üst yöneticileri ile bu kurum ve kuruluşlar vasıtasıyla yürütülen projelerde görev alan kritik önemi haiz personel hakkında ilgili kamu kurum ve kuruluşunun talebi doğrultusunda ilgili kişinin yazılı muvafakati alınmak kaydıyla Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı ve/veya Emniyet Genel Müdürlüğüne güvenlik soruşturması veya arşiv araştırması yaptırılır.
Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yenilenmesi
Madde 10 – Gerekli görülen hallerde ilgili bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşları güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yenilenmesini isteyebilirler.
Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması KanunuKanun No:7315Kabul Tarihi:07.04.2021Resmi Gazete No:31457Resmi Gazete Tarihi:17.04.2021Madde 3 – (1) Arşiv araştırması, statüsü veya çalıştırma şekline bağlı olmaksızın ilk defa veya yeniden memuriyete yahut kamu görevine atanacaklar hakkında yapılır.
(2) Kurum ve kuruluşlarda, yetkili olmayan kişilerin bilgi sahibi olmaları hâlinde devlet güvenliğinin, ulusal varlığın ve bütünlüğün, iç ve dış menfaatlerin zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği bilgi ve belgelerin bulunduğu gizlilik dereceli birimler ile Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, jandarma, emniyet, sahil güvenlik ve istihbarat teşkilatlarında çalıştırılacak kamu personeli ile ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde çalışacak personel, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışacak öğretmenler, üst kademe kamu yöneticileri, özel kanunları uyarınca güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasına tabi tutulan kişiler ile milli güvenlik açısından stratejik önemi haiz birim, proje, tesis, hizmetlerde statüsü veya çalıştırma şekline bağlı olmaksızın istihdam edilenler hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması birlikte yapılır.
FETÖ PİRAMİDİ
– Birinci Kat, Halk Tabakası: Örgüte iman ve gönül bağı ile bağlı olanlar, fiili ve maddi destek sağlayanlardan oluşur. Bunların birçoğu örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmayan bilinçli veya bilinçsiz hizmet ettirilen kesimdir. Genellikle faaliyetlerden habersizdirler. Bu katmandakileri örgüte bağlayan ana unsur istismar edilen İslami duyarlılık ve din duygularıdır.
– İkinci Kat, Sadık Tabaka: Okul, dershane, yurt, banka, gazete, vakıf ve kurum görevlilerinden oluşan sadık gruptur. Bunlar örgüt sohbetlerine katılır, düzenli aidat öder, az veya çok örgüt ideolojisini bilen kişilerdir.
– Üçüncü Kat, İdeolojik Örgütlenme Tabakası: Gayri resmi faaliyetlerde görev alırlar. Örgüt ideolojisini benimseyen ve ona bağlı çevresine propaganda yapan kişilerden oluşur.
– Dördüncü Kat, Teftiş Kontrol Tabakası: Bütün hizmeti (legal ve illegal) denetler. Bağlılık ve itaatte dereceye girenler buraya yükselebilir. Bu tabakaya girenler örgütte çocuk yaşta kazandırılanlardan seçilir. Örgüte sonradan katılanlar genellikle bu katta ve daha üst katlarda görev alamazlar.
– Beşinci Kat, Organize Eden ve Yürüten Tabaka: Üst düzey gizlilik gerektirir. Birbirlerini çok az tanırlar. Örgüt lideri tarafından atanır. Devletteki yapıyı organize edip yürüten tabakadır. Evliliklerinin örgüt içinden olması zorunludur.
– Altıncı Kat, Has Tabaka: Fetullah Gülen ile alt tabakaların irtibatını sağlar. Örgüt içi görev değişiklikleri yapar. Azillere bakar. Örgüt liderince bizzat atanırlar.
– Yedinci Kat, Kurmay Tabaka: Örgüt lideri tarafından doğrudan seçilen 17 kişiden oluşan örgütün en seçkin kesimidir.
Alt tabaka ise: Bu tabakalar dışında örgüte sempati besleyenlerden oluşan kişilerdir. Örgüt hiyerarşisinde yer almazlar. Örgüte yönelik herhangi bir olumsuz düşünceleri yoktur. Örgütün bütün faaliyetlerini illegal bile olsa desteklerler. Talimat almaz ve rapor vermezler. Siyasetçi, sanatçı, yazar, gazeteci, akademisyen gibi çok geniş bir alana yayılmış olan bu sempatizan kitleyi örgüt zaman zaman lehine kamuoyu oluşturmak için kullanmaktadır.
Örgütün ustaca gizlenen amacını bilenler ve bu amaçla örgütte görev alanlar açısından suç tarihinden önce bir terör örgütü kararı verilmesine ihtiyaç yoktur. Kuruluş amacı silahlı ya da silahsız yöntemlerle suç işlemek olan, bu amaç ve yöntemlerini açıkça deklare eden ya da örgüt faaliyeti kapsamında işlenen bu durumu açıkça bilinen örgütlere üye olan veya bu örgütlere bilerek yardım edenlerin kusurluluğunda tartışılacak bir husus bulunmamaktadır. Örgütün amaç ve yöntemlerini bilen örgüt mensuplarının örgütteki konumları gözetilerek cezalandırılacağı açıktır. Örgütlenme piramidine göre üç, dört, beş, altı ve yedinci tabakalarda bulunan örgüt mensuplarının bu durumda olduklarının kabulü gerekir. Örgütün birinci ve ikinci katmanında yer alanlar ile yardım edenlerin sorumlulukları kusurluluk ilkesi doğrultusunda belirlenmelidir. Yani bu yapıyı cemaat zannederek yer alanlar, ancak örgüt olduğunu ortaya koyan olaylar ortaya çıkmasından sonraki tarihlerde örgüte bağlılıkları devam ediyorsa cezai yönden sorumlu olacaklardır. FETÖ’yü anayasal düzeni zorla değiştirmek için oluşturulan bir terör örgütü olarak kuran, yöneten veya örgütün gerçek amacını bilerek hiyerarşisine dahil olan için suç tarihi bakımından bir milat söz konusu değildir. Dava zaman aşımı süresince yargılanabilirler. Bu değerlendirme yapılırken, 2012 yılı ve sonrasında örgüt mensubu kamu görevlileri tarafından yapılan operasyonlar gibi örgütün nihai amacını açıkça ortaya koymaya başladığı sansasyonel olaylar sonrasında, Milli Güvenlik Kurulunun 30 Ekim 2014, 29 Nisan 2015 ve 26 Mayıs 2016 tarihli toplantılarında alınan ve kamuoyu ile paylaşılan kararlarda sözde “hizmet hareketi” adlı, legal görünümlü illegal yapının, paralel bir devlet kurma amacında olan, devletin varlığına ve anayasal düzenine karşı ciddi tehdit oluşturan bir örgüt olarak kabul edilmesi, aynı tespit ve açıklamaların devlet ve hükümet yetkililerince en üst düzeyde benimsenip, kamuoyuyla paylaşılması gibi olguların da göz ardı edilmemesi gerekir. Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2019/521 E. , 2019/4769 K. Bkz. https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2021/04/20210417-1.htm
T.C.
DANIŞTAY
13. DAİRE
E. 2017/1833
K. 2018/75
T. 8.1.2018
* KAMU İHALE KURULU KARARININ İPTALİ İSTEMİ ( Hizmet Alımı İhalesine İlişkin Davacı Şirket Tarafından Yapılan İtirazen Şikayet Başvurusunun Reddine Dair Karardan Kaynaklanan – Kesin İstihbarat Bilgisinin Değil Varsayıma Dayalı Soyut İfadelerin Yer Aldığı Araştırma Tutanağına İstinaden Davacı Şirketin İhale Dışı Bırakılmasında Hukuka Uyarlık Bulunmadığı )
* İTİRAZEN ŞİKAYET BAŞVURUSU ( Davacı Şirketin İhale Dışı Bırakılmasına Dair Karara Yönelik Yapılan Başvurunun Reddedildiği – Davacı Şirketin Sahibi ile İlgili Araştırma Tutanağında Kendisi ve Şirket Hakkında FETÖ/PDY Terör Örgütüyle veya Diğer Terör Örgütleriyle İltisakı yahut İrtibatının Bulunduğuna Dair Herhangi Bir Soruşturma veya Bu Hususta Açılmış Dava Bilgisine ya da Başka Bir Bilgi ve Belgeye Yer Verilmediğinin Gözetilmesi Gerektiği )
* TERÖR ÖRGÜTLERİYLE İLTİSAKI YAHUT İRTİBATI BULUNMASI ( Haklarında Araştırma Yapılan Gerçek ve Tüzel Kişilerin Terör Örgütleriyle İltisakı yahut İrtibatı Bulunduğunun Tahmin ve Varsayıma Dayalı Soyut İfadeler Yerine Hukuki Denetime Elverişli Bilgi ve Belgelerle Ortaya Konulması Gerektiği – Davacı Hakkında Kesin İstihbarat Bilgisinin Değil “Olabileceği” Şeklinde Tahmin ve Varsayıma Dayalı Soyut İfadelere Yer Verildiği/Davacı Şirketin İhale Dışı Bırakılmasının Hukuka Aykırı Olduğu )
* İHALE DIŞI BIRAKILMA ( İhaleye Teklif Veren Davacı Şirket Hakkında İl Emniyet Müdürlüğünün Araştırma Tutanağına İstinaden Tesis Edilen İşleme Karşı Yapılan İtirazen Şikayet Başvurusunun Reddedildiği – Araştırma Tutanağında FETÖ/PDY veya Diğer Terör Örgütleriyle İltisak yahut İrtibat Bulunduğuna Dair Herhangi Bir Soruşturma veya Bu Hususta Açılmış Dava Bilgisine ya da Başka Bir Bilgi ve Belgeye Yer Verilmediğinden Soyut İfadelerin Bulunduğu Tutanak Uyarınca Tesis Edilen İşlemin İsabetsiz Olduğu )
* ARAŞTIRMA TUTANAĞINDA SOYUT İFADELERİN YER ALMASI ( Kesin İstihbarat Bilgisinin Değil Tahmin Ve Varsayıma Dayalı Soyut İfadelerin Yer Aldığı Araştırma Tutanağına İstinaden Davacı Şirketin İhale Dışı Bırakılmasında Ve Bu Karara Yönelik Yapılan İtirazen Şikayet Başvurusunun Reddine İlişkin Kurul Kararında Hukuki İsabet Görülmediği – İşlemin İptali Yolundaki Mahkeme Kararında Sonucu İtibarıyla Hukuka Aykırılık Görülmediği )
* İDARENİN BÜTÜNLÜĞÜ ( Davacı Şirket Hakkında Yapılan Terör Örgütleriyle İltisakı veya İrtibatına Dair İnceleme ve Araştırma Sonucu Düzenlenen Tutanağın İl Emniyet Müdürlüğü Tarafından İhaleyi Yapan İdareye Gönderilmesinde Mevzuata Aykırılık Görülmediği – İşlemin İptaline Dair Kararda Araştırma Tutanağının Emniyet Genel Müdürlüğü Tarafından Düzenlenmesi ve Gönderilmesi Gerektiği Gerekçesinde Hukuki İsabet Bulunmadığı )
2709/m.123,126,3201/m.11,16,4734/m.11, KHK-678/m.30
ÖZET : Dava, Polis Meslek Eğitim Merkezi’nce açık ihale usulü ile gerçekleştirilen Hizmet Alımı ihalesine ilişkin davacı şirket tarafından yapılan itirazen şikayet başvurusunun reddine dair Kamu İhale Kurulu kararının iptali istemine ilişkindir.
Haklarında araştırma yapılan gerçek ve tüzel kişilerin, terör örgütleriyle iltisakı yahut irtibatı bulunduğunun, tahmin ve varsayıma dayalı soyut ifadeler yerine, hukuki denetime elverişli bilgi ve belgelerle ortaya konulması gerektiği belirtilmekle;
Davacı şirketin sahibi ile ilgili araştırma tutanağında, kendisi ve şirket hakkında FETÖ/PDY terör örgütüyle veya diğer terör örgütleriyle iltisakı yahut irtibatının bulunduğuna dair herhangi bir soruşturma veya bu hususta açılmış dava bilgisine ya da başka bir bilgi ve belgeye yer verilmediği anlaşılmış olup,
Kesin istihbarat bilgisinin değil, “… olabileceği” şeklindeki tahmin ve varsayıma dayalı soyut ifadelerin yer aldığı araştırma tutanağına istinaden davacı şirketin ihale dışı bırakılmasında ve bu karara yönelik yapılan itirazen şikayet başvurusunun reddine ilişkin Kurul kararında hukuki isabet, işlemin iptali yolundaki Mahkeme kararında ise sonucu itibarıyla hukuka aykırılık görülmemiştir.
T.C.
YARGITAY
ONALTINCI CEZA DAİRESİ
Esas : 2021/233
Karar : 2021/4595
Tarih : 28.06.2021
Örgütün kurucusu, yöneticileri ve örgüt hiyerarşisinde üçüncü veya daha yukarı katmanlarda yer alan mensuplarının zaman sınırlaması olmaksızın örgütün nihai amacından haberdar oldukları yönünde kuşku bulunmamakta ise de, bir ve ikinci katmanlarda yer alanlar açısından: Devletin her kurumuna sızan mensupları vasıtasıyla kişi ve kurumlara yönelik, örgütün gerçek yüzünü ortaya koyan operasyonlara başlandığı, bu yapının kamuoyu ve medya tarafından tartışılır hale geldiği, üst düzey hükümet yetkilileri ve kamu görevlileri tarafından yapılan açıklamalarda “paralel yapı” veya “terör örgütü” olduğuna ilişkin tespitler ve uyarıların yapıldığı, Milli Güvenlik Kurulu tarafından da aynı değerlendirmelerin paylaşıldığı süreçten önce icra edilen faaliyetlerin, nitelik, içerik ve mahiyeti itibariyle silahlı terör örgütünün amacına hizmet ettiği sanık tarafından bilindiği somut delil ve olgularla ortaya konulmasının zorunlu olduğu, işlenen bir suçta gerçekleşebilecek unsur yanılgısının kastı ortadan kaldıracağı, bu durumun TCK’nın 30/1 maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, yukarıda anılan tarihten sonra gerçekleşen ve örgütsel faaliyet olarak kabul edilen hareketlerin örgüt hiyerarşisine dahil olduğunu gösterir biçimde çeşitlilik, devamlılık ve yoğunluk içermemesi halinde kişinin örgüt üyesi olarak kabulü mümkün olmadığından;….
T.C.
YARGITAY
ONALTINCI CEZA DAİRESİ
Esas : 2020/1532
Karar : 2021/4428
Tarih : 30.06.2021
Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir. (TCK madde 21/1).
Fiilin icrası sırasında suçun kanuni tanımındaki maddi unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz (TCK madde 30/1). 5237 sayılı TCK’nın, “Hata” kenar başlıklı 30/1.maddesinde düzenlenen suçun maddi unsurlarında hata şartlarının gerçekleştiği durumlarda, sanığın kasten hareket ettiğinden bahsedilemeyecek ve somut olayda tipik eylem gerçekleşmiş olsa da 5271 sayılı CMK’nın 223/2-c maddesi gereğince beraat kararı verilecektir. Hata(yanılma); kişinin tasavvuru, zihninden geçirdikleri ile gerçeğin birbirine uymaması anlamına gelen bir kavramdır. Hata kural olarak iradenin oluşum sürecine etki eder ve gerçeğin yanlış biçimde tasavvuru veya
bilinmesi nedeniyle irade bozulmuş olarak doğar. Failin tasavvurunun konusu dış dünyaya ait bir şeye ilişkin olabileceği gibi, normatif dünyaya (kurallar alanına) dair de olabilir. Dış dünyayla ilgili şey olduğundan farklı bir biçimde algılanması halinde unsur yanılgısından (tipiklik hatası), normatif dünyaya ait gerçekliğin farklı biçimde değerlendirilmesi halinde ise yasak hatasından bahsedilir. Kısaca unsur hatası bir algılama hatası olduğu halde, yasak hatası bir değerlendirme hatasıdır. Dairemizin 2015/3 Esas, 2017/3 Karar sayılı dosyasında ayrıntılı olarak açıklandığı üzere; FETÖ terör örgütünün, başlangıçta bir ahlak ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve toplumun her katmanında büyük bir kesimce böylece algılanması, amaca ulaşmak için her yolu mübah gören fakat sözde meşruiyetini sivil alanda dinden, kamusal alanda ise hukuktan aldığı izlenimi vermek için yeterli güce erişinceye kadar alenen kriminalize olmamaya özen göstermesi gerçeği nazara alındığında, örgütün ustaca gizlenen amacını bilenler ve bu amaçla örgütte görev alanlar açısından, suç tarihine bakılmaksızın ve suç tarihinden önce anılan yapının terör örgütü olduğuna ilişkin bir mahkeme kararı verilmiş olması da aranmaksızın hata savunmalarına itibar edilemeyeceğinde kuşku bulunmamakta ise de; terör örgütü olduğunu bilmeksizin içinde yer alan veya yardım eden sanıklar yönünden mensup olduğu ya da yardım ettiği yapının Anayasal düzeni zorla değiştirme, Anayasaya uygun olmayan yöntemlerle iktidarı ele geçirmeyi amaçlayan bir terör örgütü olduğunu veya terör örgütüne dönüştüğünü anladığı veyahut expost bir değerlendirme ile dış aleme yansıyan olay ve olgular itibariyle kendisinden anlamasının beklendiği tarihten itibaren davranışları ile bu örgütten ayrılma iradesini ortaya koyup koymadığı ve bu bağlamda TCK’nın 30/1. maddesinde düzenlenen suçun maddi unsurlarında hata şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediği somut olayın özelliğine göre değerlendirilmelidir. Somut olayda, 5726 sayılı Kanunun 9/8 maddesi sarahatine ve doğrudan bilgi ve görgüsü Aralık 2013 tarihi öncesine dayanan gizli tanığın, sanığın kabul etmediği örgütteki sohbet sorumlusu olduğu yönündeki konumuna ilişkin iddiasının somut kanıt ve delillerle ortaya konamaması ve aksi kanıtlanamayan aşamalardaki samimi savunmaların Celalettin Yuvacı ile dosya sanıkları … ve Şaban Yılmaz’a ait bylock tespit ve değerlendirme tutanakları içerikleri ile doğrulandığının anlaşılması karşısında; örgütün nihai amaçlarını açıkça ortaya koyan dış aleme yansıyan olay ve olguların yaşandığı 2013 yılından sonra herhangi bir örgütsel faaliyeti tespit edilemeyen sanık hakkında TCK’nın 30/1. maddesinin uygulanma şartlarının bulunup bulunmadığının karar yerinde tartışmasız bırakılması,
T.C.
YARGITAY
ÜÇÜNCÜ CEZA DAİRESİ
Esas : 2021/2445
Karar : 2021/9854
Tarih : 02.11.2021
Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği, örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hakim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ, canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup, üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de, örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemede ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir. Silahlı örgüte üyelik suçunun oluşabilmesi için örgütle organik bağ kurulması ve kural olarak süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerin bulunması aranmaktadır. Ancak niteliği, işleniş biçimi, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, örgütün amacı ve menfaatlerine katkısı itibariyle süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk özelliği olmasa da ancak örgüt üyeleri tarafından işlenebilen suçların faillerinin de örgüt üyesi olduğunun kabulü gerekir. Örgüte sadece sempati duymak ya da örgütün amaçlarını, değerlerini, ideolojisini benimsemek, buna ilişkin yayınları okumak, bulundurmak, örgüt liderine saygı duymak gibi eylemler örgüt üyeliği için yeterli değildir (Evik, Cürüm işlemek İçin örgütlenme, Syf 383 vd.).
Örgüt üyesinin, örgüte bilerek ve isteyerek katılması, katıldığı örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi, onun bir parçası olmayı istemesi, katılma iradesinin devamlılık arz etmesi gerekir. Örgüte üye olan kimse, bir örgüte girerken örgütün kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan bir örgüt olduğunu bilerek üye olmak kastı ve iradesiyle hareket etmelidir. Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olmak suçu için de saikin “suç işlemek amacı” olması aranır (Toroslu özel kısım syf.263-266, Alacakaptan Cürüm işlemek için Örgüt syf. 28, Özgenç Genel Hükümler syf.280). Suç örgütünün tanımlanıp yaptırıma bağlandığı 5237 sayılı TCK’nın 220. maddesinin 7. fıkrasında yardım fiiline yer verilmiştir. “Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişinin, örgüt üyesi olarak” cezalandırılacağı belirtilmiş, anılan normun konuluş amacı, gerekçesinde; “örgüte hakim olan hiyerarşik ilişki içinde olmamakla beraber, örgütün amacına bilerek ve isteyerek hizmet eden kişi, örgüt üyesi olarak kabul edilerek cezalandırılır.” şeklinde açıklanmış, 765 sayılı TCK’nın sistematiğinden tamamen farklı bir anlayışla düzenlenen maddede yardım etme fiilleri de örgüt üyeliği kapsamında değerlendirilerek, bağımsız bir şekilde örgüte yardım suçuna yer verilmemiştir. Yardım fiilini işleyen failin örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmaması, yardımda bulunduğu örgütün TCK’nın 314. maddesi kapsamında silahlı terör örgütü olduğunu bilmesi, yardımın örgütün amacına hizmet eder nitelikte bulunması yardım ettiği kişinin örgüt yöneticisi ya da üyesi olması gereklidir. Yardımdan fiilen yararlanmak zorunlu değildir. Örgütün istifadesine sunulmuş olması ve üzerinde tasarruf imkanının bulunması suçun tamamlanması için yeterlidir. Yardım fiilleri örgüte silah sağlama ve terörün finansmanı dışında tahdidi olarak sayılmamıştır. Her ne surette olursa olsun örgütün hareketlerini kolaylaştıran ve yaşantısını sürdürmeye yönelik eylemler yardım kapsamında görülebilir. (Yargıtay Ceza Genel Kurulu 11.11.1991 tarih, Esas 9-242, Karar 305).Yardım teşkil eden hareketin başlı başına suç teşkil etmesi gerekmez. Yardım bir kez olabileceği gibi birden çok şekilde de gerçekleşebilir. Ancak yardım teşkil eden faaliyetlerde devamlılık, çeşitlilik veya yoğunluk var ise örgüt üyesi olarak da kabul edilebilecektir. FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile iltisaklı Asya Katılım Bankası AŞ’de gerçekleştirilen mutat hesap hareketlerinin örgütsel faaliyet ya da örgüte yardım etmek kapsamında değerlendirilmeyeceği, örgüt talimatı doğrultusunda, örgüte yarar sağlamak amacıyla hesap açma işlemlerinin yapıldığının ortaya konulması gerekmektedir. Örgütün kurucusu, yöneticileri ve örgüt hiyerarşisinde üçüncü veya daha yukarı katmanlarda yer alan mensuplarının zaman sınırlaması olmaksızın örgütün nihai amacından haberdar oldukları yönünde kuşku bulunmamakta ise de, bir ve ikinci katmanlarda yer alanlar açısından; Devletin her kurumuna sızar, mensupları vasıtasıyla kişi ve kurumlara yönelik, örgütün gerçek yüzünü ortaya koyan operasyonlara başlandığı, bu yapının kamuoyu ve medya tarafından tartışılır hale geldiği, üst düzey hükümet yetkilileri ve kamu görevlileri tarafından yapılan açıklamalarda “paralel yapı” veya “terör örgütü” olduğuna ilişkin tespitler ve uyarıların yapıldığı, Milli Güvenlik Kurulu tarafından da aynı değerlendirmelerin paylaşıldığı süreçten önce icra edilen faaliyetlerin, nitelik, içerik ve mahiyeti itibariyle silahlı terör örgütünün amacına hizmet ettiğinin somut delil ve olgularla ortaya konulmadıkça örgütsel faaliyet kapsamında kabul edilemeyeceği, bu tarihten sonra gerçekleşen ve örgütsel faaliyet olarak kabul edilen hareketlerin örgüt hiyerarşisine dahil olduğunu gösterir biçimde çeşitlilik, devamlılık ve yoğunluk içermesi gerektiği değerlendirilerek…
T.C.
DANIŞTAY
ONİKİNCİ DAİRE
Esas : 2020/3679
Karar : 2021/894
Tarih : 23.02.2021
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; Mahkemenin 21.08.2019 tarihli ara kararıyla, Isparta Cumhuriyet Başsavcılığından; davacının şüpheli sıfatıyla yer aldığı … soruşturma sayılı dosyanın bir örneğinin Uyap sistemi üzerinden gönderilmesinin istenildiği, gelen soruşturma dosyasında yer alan şüpheli …’nin ifadesinden, şüphelinin 2008 yılında liseye başladığını, Lise 1. ve 3. sınıfta iken Fetö/Pdy terör örgütüne ait … Erkek Öğrenci Yurdunda davacı ile birlikte kaldığını beyan ettiği, bu nedenle davacının güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz kabul edildiği, ayrıca davacının şüpheli sıfatıyla yer aldığı soruşturma neticesinde de Isparta Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … tarih ve Sor. No:…, K:… sayılı kararıyla kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğinin anlaşıldığı, davacının güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandırılmasına gerekçe olarak şüpheli ifadesinde, Fetö/Pdy terör örgütüne ait yurtta kaldığı şeklinde isminin geçmesi gösterilmiş ise de; davacının yurtta kaldığı iddia edilen tarihlerin 2008-2010 yıllarına tekabül ettiği eski tarihli olduğu ve soyut iddia olarak kaldığı, davacının söz konusu bilgi dışında güvenlik soruşturması sonucunda kendisi ve birinci derece aile fertleri hakkında başkaca olumsuz durumun bulunmadığı, ayrıca davacının şüpheli sıfatıyla yer aldığı soruşturma neticesinde … Cumhuriyet Başsavcılığı’nın … tarih ve Sor. No:…, K:… sayılı kararıyla kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği anlaşıldığından, dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.
Bakılan uyuşmazlıkta, dava konusu işlemin dayanağını oluşturan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda elde edilen ve davalı idarece kullanılan davacıya ait kişisel veri niteliğindeki bilgilere, güvenlik soruşturması yapmakla görevli birimler tarafından ulaşılabileceğine ve bu kapsamdaki bilgileri alabileceğine dair yapılan kanuni düzenlemenin (4045 sayılı Kanunun 1 inci maddesine eklenen ikinci fıkrası) Anayasa Mahkemesinin yukarıda anılan kararıyla iptal edildiği ve bu kararın da Resmi Gazete’de yayımlandığı 28/04/2020 tarihinde yürürlüğe girdiği, kanun koyucu tarafından bu konuda henüz bir düzenlemenin de yapılmamış olduğu anlaşıldığından; Anayasa’nın 153. maddesinde yer alan, Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğuna dair hüküm ile Danıştay’ın yerleşmiş içtihatlarıyla istikrarlı bir şekilde belirtildiği üzere, Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edilmiş olduğu bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanmış hükümler dikkate alınarak çözümlenmesinin, Anayasa’nın üstünlüğü ve hukuk devleti ilkesine aykırı olacağı hususu göz önünde bulundurulduğunda, Anayasaya aykırılığı nedeniyle iptal edilmiş olan Kanun hükmüne göre elde edilen kişisel verilere dayanılarak güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması olumsuz sonuçlandığından bahisle davacı hakkında tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uygunluk, İdare Mahkemesince dava konusu işlemin iptali yolunda verilen karara yönelik istinaf başvurusunun kabulü ile İdare Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine ilişkin … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi kararında da hukuki isabet bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
T.C.
DANIŞTAY
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas : 2020/2281
Karar : 2021/1342
Tarih : 28.06.2021
davacının örgütün içinde yer aldığına ve diğer hususlara yönelik tanık ifadesinin değerlendirilmesi sonucunda, FETÖ ile süregelen bir ilişki içerisinde olduğu; örgütün amacına hizmet eden bir finans kuruluşu olan Bank Asya’nın mali durumuna destek olmak amacıyla örgüt liderinin talimatı sonrasında davacının eşine ait hesaba gerçekleştirilen para yatırma işlemlerinin davacının FETÖ ile iltisak ve irtibatını ortaya koyan bir unsur olduğu; davacının YARSAV üyeliğinin FETÖ ile iltisak ve irtibatına yönelik destekleyici bir unsur olduğu; davacı tarafından uluslararası bir sivil toplum kuruluşundan organize bir şekilde maddi yardım talebinde bulunulmasının, davacının FETÖ ile iltisak ve irtibatına yönelik destekleyici bir unsur olduğu; davacının, 2012-2013 yılları arasında yurt dışına gönderildiğine ilişkin tespitin davacı hakkındaki diğer tespitlerle birlikte değerlendirildiğinde FETÖ’nün Adalet Bakanlığında ve HSK’da etkin olduğu dönemde yabancı dil eğitimine gönderilmesinin anılan örgütle iltisak ve irtibatına yönelik destekleyici bir unsur olduğu yolundaki bilgi ve belgeler ile kararda yer verilen açıklamalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacının, FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu ve bu nedenle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği, dava konusu kararla özel hayatına saygı hakkına yapılan müdahalenin AİHS ve Anayasa anlamında durumun gerektirdiği ölçüde bir tedbir niteliğinde olduğu anlaşıldığından, dava konusu kararda hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
T.C.
DANIŞTAY
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas : 2021/839
Karar : 2022/160
Tarih : 26.01.2022
“Maddi Olay ve Hukuki Süreç” ile “İlgili Mevzuat”a yer verilmiş; “Yargılamada İzlenen Usul ve Süreç”, “FETÖ’ye İlişkin Tespit ve Değerlendirmeler”, “Demokratik Anayasal Düzene Sadakat Yükümlülüğü“, “Dava Konusu Edilen Kararın Hukuki Niteliği” başlıkları altında genel; “Kişiselleştirme ve Delillerin Değerlendirilmesi” başlığı altında hem genel hem de davacıya özel değerlendirmelerde bulunularak,
Davacı hakkındaki tanık beyanları yönünden, tanık ifadelerinin değerlendirilmesi sonucunda, davacının FETÖ ilesüregelen bir ilişki içerisinde olduğu sonucuna varıldığı, Davacının ikametinde yapılan arama neticesinde FETÖ/PDY lideri Fetullah Gülen’e ait “Kırık Testi” isimli kitabın bulunması hususunun, davacının FETÖ ile iltisak ve irtibatına yönelik destekleyici bir unsur olarak değerlendirildiği,
Dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile kararda yer verilen açıklamalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacının, FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu ve bu nedenle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği, dava konusu kararla özel hayatına saygı hakkına yapılan müdahalenin AİHS ve Anayasa anlamında durumun gerektirdiği ölçüde bir tedbir niteliğinde olduğu anlaşıldığından dava konusu kararda hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
DANIŞTAY
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas | : 2021/320 |
Karar | : 2022/1588 |
Tarih | : 21.04.2022 |
Asya Katılım Bankası hesabı yönünden, örgütün amacına hizmet eden bir finans kuruluşu olan Bankanın mali durumuna destek olmak amacıyla örgüt liderinin talimatı sonrasında davacının eşine ait hesaba gerçekleştirilen para yatırma işlemlerinin davacının FETÖ ile iltisak ve irtibatını ortaya koyan bir unsur olduğu sonucuna varıldığı,
Diğer hususlar yönünden, davacının, FETÖ’nün Adalet Bakanlığında etkin olduğu dönemde, 2009-2010 yılları arasında (15 ay) yurt dışına dil eğitimine gönderildiğine ilişkin tespitin ve etkin bir idari görev olan Strateji Geliştirme Başkanı olarak görevlendirilmesinin davacı hakkındaki diğer tespitlerle birlikte değerlendirildiğinde anılan örgütle iltisak ve irtibatına yönelik destekleyici unsurlar olduğu sonucuna varıldığı,
Davacıya ait dijital materyallerde FETÖ/PDY terör örgütünün elebaşı Fetullah Gülen’e ait kitap ve görüntülerin tespit edilmesinin, davacının anılan örgütle iltisak veya irtibatına yönelik destekleyici bir
DANIŞTAY
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas | : 2021/2634 |
Karar | : 2022/1473 |
Tarih | : 18.04.2022 |
Diğer hususlar yönünden, davacının FETÖ/PDY terör örgütünün HSK’da etkin olduğu dönemde daha önce bu yönde bir tecrübesi olmadığı halde yargıda önemli bir temsil makamı olan mahkeme başkanı olarak görevlendirilmesinin diğer tespitlerle birlikte değerlendirildiğinde anılan örgütle iltisak ve irtibatına yönelik destekleyici bir
DANIŞTAY
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas | : 2021/3733 |
Karar | : 2022/1299 |
Tarih | : 07.04.2022 |
Davacının bilgisayarında FETÖ/PDY lideri Fethullah Gülen’e ait fotoğrafların ve örgüt lehine yazıların bulunması hususunun, davacı hakkında yukarıda aktarılan diğer tespitlerle birlikte değerlendirildiğinde, davacının FETÖ ile iltisak ve irtibatına yönelik destekleyici bir
Evinde yapılan aramada Fethullah Gülen’e ve FETÖ’ye ilişkin dökümanların bulunmasının, yukarıda yer verilen diğer tespitlerle birlikte değerlendirildiğinde, davacının anılan örgütle iltisak ve irtibatına yönelik destekleyici bir
DANIŞTAY
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas | : 2020/3255 |
Karar | : 2022/1312 |
Tarih | : 07.04.2022 |
Yurt dışı dil eğitimi yönünden, davacının, FETÖ’nün Adalet Bakanlığında ve HSK’da etkin olduğu dönemde 2012-2013 yılları arasında (12 ay) yurt dışına gönderildiğine ilişkin tespitin davacı hakkındaki yukarıda aktarılan diğer tespitlerle birlikte değerlendirildiğinde davacının beyanlarına itibar edilmeyerek anılan örgütle iltisak ve irtibatına yönelik destekleyici bir
Dijital materyaller yönünden, davacıya ait dijital materyaller içerisinde FETÖ/PDY terör örgütünün elebaşı Fetullah Gülen’e ait video görüntüsü ve ses dosyası tespit edilmesinin, yukarıda yer verilen diğer tespitlerle birlikte değerlendirildiğinde davacının anılan örgütle iltisak veya irtibatına yönelik destekleyici bir
Öte yandan, davacının, FETÖ’ye irtibatı ve iltisakı bulunduğu gerekçesiyle 677 sayılı Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesi ile kapatılmış olan Ahenk Hukuk Derneğinin üyesi olmasının FETÖ ile iltisak ve irtibatına yönelik destekleyici bir
DANIŞTAY
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas | : 2021/2639 |
Karar | : 2022/1260 |
Tarih | : 06.04.2022 |
Diğer hususlardan unvanlı görev yönünden, davacının FETÖ/PDY terör örgütünün HSK’da etkin olduğu dönemde yargıda önemli bir temsil makamı olan Cumhuriyet Başsavcısı olarak görevlendirilmesinin, diğer tespitlerle birlikte değerlendirildiğinde anılan örgütle iltisak ve irtibatına yönelik destekleyici bir
DANIŞTAY
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas | : 2021/3884 |
Karar | : 2022/1184 |
Tarih | : 31.03.2022 |
Ayrıca, davacının FETÖ/PDY terör örgütü üyelerinin kullandığı şifreli haberleşme uygulamalarından “KAKAOTALK” isimli haberleşme programını örgütsel amaçla telefonuna yükleyip kullanmasının, davacı hakkında aktarılan diğer tespitlerle birlikte değerlendirildiğinde, davacının FETÖ ile iltisak ve irtibatını ortaya koyan destekleyici bir unsur
DANIŞTAY
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas | : 2021/3818 |
Karar | : 2022/1053 |
Tarih | : 28.03.2022 |
Davacıya ait dijital materyallerde yapılan inceleme sonucunda, FETÖ/PDY lideri Fetullah Gülen’e ait mp3 dosyalarının bulunması hususu, davacı hakkında aktarılan diğer tespitlerle birlikte değerlendirildiğinde, bu durumun davacının FETÖ ile iltisak ve irtibatına yönelik destekleyici bir
DANIŞTAY
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas | : 2021/587 |
Karar | : 2022/563 |
Tarih | : 21.02.2022 |
Diğer yandan, davalı idare tarafından dava dosyasına sunulan dilekçelerinde belirtildiği ve … Ağır Ceza Mahkemesinin .. tarih ve E:… K:.. sayılı kararında da yer verildiği üzere; davacı hakkında yürütülen soruşturma sırasında ikametinde, eklentilerinde, iş yerinde ve aracında yapılan aramalarda ele geçirilen materyaller üzerinde yapılan inceleme sonucunda düzenlenen bilirkişi raporunda, anılan dijital materyallerde FETÖ/PDY Terör Örgütü elebaşı Fetullah Gülen’in video görüntüleri ve yazılarının yer aldığının tespit edildiği,
Bu durumda davacı’ya ait dijital materyallerde yapılan inceleme sonucu, FETÖ/PDY lideri Fetullah Gülen’nin videosunun bulunması hususunun, yukarıda yer verilen diğer tespitler ile birlikte gözetildiğinde davacının FETÖ ile iltisak ve irtibatına yönelik destekleyici bir
DANIŞTAY
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas | : 2021/3817 |
Karar | : 2022/1909 |
Tarih | : 30.05.2022 |
Öte yandan, davacının adının geçtiği ByLock yazışmalarının, kararda yer verilen diğer tespitlerle birlikte değerlendirildiğinde davacının beyanlarına itibar edilmeyerek FETÖ ile iltisak ve irtibatını ortaya koyan bir unsur olarak değerlendirildiği,
Diğer taraftan, davacının FETÖ/PDY terör örgütünün yargıda etkin olduğu dönemde Bakanlık bünyesinde Adalet Başmüfettişi ve HSK Kurul Başmüfettişi olarak görevlendirilmesinin ve yargıda önemli bir makam olan Yargıtay üyeliğine seçilmesinin, kararda yer verilen diğer tespitlerle birlikte değerlendirildiğinde, anılan örgütle iltisak ve irtibatına yönelik destekleyici bir unsur olduğu sonucuna varıldığı,
Ayrıca, davacının, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan hakkında kovuşturma yürütülen kardeşinin Bank Asya hesabına 17/25 Aralık 2013 tarihinden sonra para göndermesinin, kararda yer verilen diğer tespitlerle birlikte değerlendirildiğinde, davacının anılan örgütle iltisak ve irtibatına yönelik destekleyici bir unsur olduğu sonucuna varıldığı
DANIŞTAY
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas | : 2021/3459 |
Karar | : 2022/1684 |
Tarih | : 28.04.2022 |
Davacı hakkındaki tanık beyanları yönünden, davacının üniversitede örgüt evlerinde kaldığına, lise döneminde örgüte müzahir dershaneye gittiğine, sınavlara örgütün hakim-savcı sınav çalışma evlerinde hazırlandığına, örgüte ait mülakat evinde kaldığına ve diğer hususlara yönelik ifadeler ile davacının bu ifadelere karşı beyanlarının değerlendirilmesi sonucunda, davacının beyanlarına itibar edilmeyerek FETÖ ile süregelen bir ilişki içerisinde olduğu sonucuna varıldığı,
Çalışma evinde sınava hazırlanma hususu yönünden, davacının örgütün yargı erkine kendisine iltisak ve irtibatlı kişileri yerleştirebilmek amacıyla oluşturduğu hakim-savcılık sınavına hazırlık evlerinde anılan sınavlara hazırlanmış olmasının FETÖ ile iltisak ve irtibatı ortaya koyan bir unsur olduğu belirtilerek,
DANIŞTAY
İKİNCİ DAİRE
Esas | : 2021/1679 |
Karar | : 2022/2281 |
Tarih | : 26.04.2022 |
Nitekim, Yargıtay … Ceza Dairesinin … günlü, E:…, K:… sayılı kararında ve Türkiye Büyük Millet Meclisince “Fethullahçı Terör Örgütü” (FETÖ/PDY) 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Girişimi İle Bu Terör Örgütünün Faaliyetlerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonunun Mayıs 2017 Raporunda yer verilen; Fethullahçı Terör Örgütünün (FETÖ/PDY) ve/veya “Paralel Devlet Yapılanması” (PDY) olarak isimlendirilen örgütün 1960’lı yıllarda kurulduğu, büyük bir gizlilik ve takiye içinde Devleti ele geçirmek amacıyla yasadışı faaliyetlerde bulunduğu tespitleri dikkate alındığında, davacıya isnat olunan “FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüne aidiyeti, iltisakı veya irtibatı” bulunması eyleminin, 21/07/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hal ilan edilmesinden çok daha önceki süreçte de gerçekleştirilmesinin, mümkün olduğu, silahlı terör örgütüne aidiyet, iltisak veya irtibatın bir anda ortaya çıkmasının mümkün olmadığı, örgütün yapılanma yöntemi de göz önünde bulundurulduğunda üyelik, aidiyet, iltisak veya irtibatın uzun bir süreci kapsadığı, yalnızca belli bir terfi dönemiyle sınırlı olarak ortaya çıktığının kabulüne olanak bulunmamaktadır.
T.C.
DANIŞTAY
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas : 2021/821
Karar : 2021/2742
Tarih : 01.12.2021
”…Öte yandan, davacıdan elde edilen dijital materyallerin incelenmesi sonucunda düzenlenen 12/02/2018 tarihli Bilirkişi Raporunda; USB bellek imajı üzerinde yapılan detaylı analizlerde ana dizin içerisinde 2013 tarihli silinmiş 3 adet ve “zzz” isimli klasör içerisinde 3 adet 2014 yılına ait FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü Lideri Fetullah Gülen tarafından verilen Bamteli İsimli video ve ses kayıtlarına ulaşıldığı, ana dizin içerisinde 2013 tarihli 3 adet silinmiş pdf belgesi ile “zzz” isimli klasör içerisinde yer alan 2014 tarihli “‘New Microsoft Word Document, docx” isimli Word belgesi içerisinde FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü Lideri Fetullah Gülen isimli şahsa ait 20/06/2014 tarihli “İnanan sarsılsa da devrilmez” başlıklı yazıya ulaşıldığı, ana dizin içerisinde 2013 tarihli silinmiş 6 adet video ve ses ile “zzz” klasörü içerisinde 5 adet 2014 tarihli video ve ses dosyasına ulaşıldığı ve video ve ses içeriklerinin de FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü Lideri Fetullah Gülen isimli şahsa ait olduğunun görüldüğü, FETÖ/PDY lideri Fetullah Gülen’e ait video ve ses kayıtları ile yazılı doküman bulunması hususu, davacı hakkında yukarıda aktarılan diğer tespitlerle birlikte değerlendirildiğinde, davacının FETÖ ile iltisak ve irtibatına yönelik destekleyici bir unsur olarak değerlendirildiği,…”
DANIŞTAY
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas | : 2021/3571 |
Karar | : 2022/1437 |
Tarih | : 14.04.2022 |
Ayrıca, davacının ev aramasında ele geçirilen materyallere ilişkin inceleme ve tespit tutanağı ile Ceza Mahkemesince yapılan, “Sanıktan ele geçirilen dijital materyallerde örgüt elebaşısı Fethullah Gülen’in konuşmalarının bulunduğu ses kayıtlarının tespit edildiği, yine aramada örgütün basın ve yayın organı olan zaman gazetesinin bulunduğu iddiaları ile ilgili olarak; Sanıktan ele geçirilen dijital materyaller inceleme sonucu düzenlenen rapora göre, sanıktan ele geçen 87 numaralı CD içeriğinde FETÖ/PDY örgütü lideri Fethullah Gülen’ e ait ses kayıtlarının tespit edildiği, sanığın ev aramasında örgütün basın ve yayın organlarından olan zaman gazetesinin bulunduğunun tespit edildiği, arama ve el koyma tutanaklarında ele geçen materyaller arasında söz konusu unsurların da belirtildiği, her ne kadar söz konusu eylemler tek başına örgüte duyulan ilgi ve sempatinin göstergesi olarak kabul edilse de; söz konusu eylemler dosya kapsamında elde edilen diğer deliller ile birlikte değerlendirildiğinde sanığın örgüt üyeliğinin tespitinde hükme esas alınmıştır. ” şeklindeki tespitin, kararda yer verilen diğer tespitlerle birlikte değerlendirilmesinden, davacının FETÖ ile iltisak ve irtibatı ortaya koyan destekleyici bir unsur olduğu sonucuna varıldığı,
DANIŞTAY
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas | : 2021/2569 |
Karar | : 2022/1457 |
Tarih | : 18.04.2022 |
YARSAV üyeliği yönünden, üyeliğinin FETÖ ile iltisak ve irtibatına yönelik destekleyici bir unsur olduğu,
Diğer hususlar yönünden, yapılan arama neticesinde ele geçirilen davacıya ait dijital materyallerde yapılan inceleme sonucu, FETÖ/PDY lideri Fetullah Gülen’e ait ses kayıtları, kitaplar ve yazı içeriklerinin bulunması hususu ve FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan haklarında kovuşturma yürütülen veya mahkumiyet kararı verilen şahıslar ile görüşmeleri içeren HTS kayıtlarının, davacı hakkındaki diğer tespitlerle birlikte değerlendirildiğinde, davacının FETÖ ile iltisak ve irtibatına yönelik destekleyici unsurlar olduğu belirtilerek,
DANIŞTAY
BEŞİNCİ DAİRE
Esas | : 2020/5902 |
Karar | : 2022/864 |
Tarih | : 09.03.2022 |
Diğer yandan, dava dosyasında yer alan davacı hakkındaki tespitler ile davacı hakkında yürütülen ceza yargılaması neticesinde, … Ağır Ceza Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararında yer alan;
“…şeklindeki beyanları hep birlikte değerlendirildiğinde sanığın örgüt içerisinde uzun süre sohbetlere katıldığı ve ülkenin çeşitli yerlerinde sohbet organizasyonlarında sohbet veren sıfatı ile örgüt içerisinde aktif rol üstlendiği; … Cumhuriyet Başsavcılığının … sayılı soruşturma kapsamında … Sulh Ceza Hakimliğ’inin … değişik iş sayılı kararına istianeden …’a ait adreslerde yapılan arama neticesinde ele geçirilen …marka 8 gb sd kartın yapılan incelemesinde 02.09.2010 tarihinde olduğu değerlendirilen sanık tarafından sohbet verilen sohbet organizasyonuna ait ses
DANIŞTAY
BEŞİNCİ DAİRE
Esas | : 2020/962 |
Karar | : 2021/3434 |
Tarih | : 02.11.2021 |
Diğer sanık …’ın yakalanması sırasında sanık ile birlikte ortak ikametgahlarında ele geçirilen dijital materyallerin incelenmesi sonucunda düzenlenen 03/07/2019 tarihli bilirkişi raporu ile SEAGATE marka 6VELCAYQ seri numaralı 500 GB kapasiteli disk imajı üzerinde yapılan detaylı incelemeyle yapılan veri kurtarma ve anahtar kelime araması işlemleri sonucunda dosya adında, dosya konumunda, dosya içerisinde veya metadata bilgilerinde “fethullah”, “bamteli”, “hocaefendi”, “samanyolu”, “sızıntı” vb. kelimeler geçen ve disk üzerinden silinmiş olan çok sayıda doküman, ses ve video dosyasına rastlanıldığı, bahse konu dosyaların içerikleri incelendiğinde FETÖ terör örgütü lideri Fethullah GÜLEN isimli şahsa ait olan vaaz, sohbet, hutbe, şiir vb. içerikli olduklarının tespit edildiği, 19/06/2018 tarihli teknik inceleme ve export raporuna göre söz konusu SEAGATE marka 6VELCAYQ seri numaralı 500 GB kapasiteli disk içerisinde belgelerin yer aldığı klasörün kullanıcı adının C.A. olduğunun belirlendiği, …” tespitlerine yer verildiği,
Bu durumda, FETÖ’nün yukarıda yer verilen yapısı ve işleyiş kuralları uyarınca evlilik ve aile yaşamına kadar yansıyan faaliyetlerde bulunduğu ve davacının aile birlikteliği içerisinde birlikte yaşadığı eşinin FETÖ silahlı terör örgütü içerisindeki konumu dikkate alındığında, davacının söz konusu örgütün faaliyetlerinden ve eşinin örgüt içerisindeki konumundan haberdar olmamasının, bir kamu görevlisi olarak yürüttüğü meslek itibarıyla sahip olduğu nitelikler ve donanım ile hayatın olağan akışına uygun olmadığı gibi, davacının, eşinin söz konusu örgüt içerisindeki faaliyetlerine karşı çıktığı yönünde bir delil de bulunmadığı, kaldı ki davacının, sunmuş olduğu dilekçede de 2004 yılında açtırdığı ancak hiç kullanmadığı Bank Asya hesabına FETÖ/PDY terör örgütü liderinin talimatı sonrası kendi hesabından para yatırdığını tevilli ikrar ettiği, bu durumun, bir kamu çalışanı olarak devlete sadakat yükümlülüğü içinde kamu görevini icra etmesi gereken davacı açısından sadakat yükümlülüğünün yerine getirilmesinde şüphenin oluşmasına ve dolayısıyla FETÖ ile irtibat ve iltisakı bulunduğu kanaati oluşmasına neden olan bir delil niteliğinde olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
DANIŞTAY
BEŞİNCİ DAİRE
Esas | : 2017/6271 |
Karar | : 2020/4718 |
Tarih | : 26.10.2020 |
Davalı idare tarafından dava dosyasına sunulan davacıya ait olan … numaralı GSM hattı üzerinde yapılan inceleme neticesinde bilirkişi tarafından tanzim edilen 25/05/2016 tarihli HTS İnceleme Raporunun incelenmesinden; davacının 31/12/2014-20/07/2016 tarihleri arasında, ByLock kullanıcısı olan birçok kişiyle çok sayıda telefon görüşmesi yaptığının tespit edildiği görülmüştür.
Davacı tarafından bu hususa ilişkin herhangi bir beyanda bulunulmamıştır.
Bu durumda, söz konusu bilirkişi raporu davacı hakkında yukarıda yer verilen diğer tespitlerle birlikte değerlendirildiğinde, davacının ByLock kullanıcısı olan birçok kişiyle çok sayıda telefon görüşmesi yaptığına ilişkin tespitin, FETÖ ile iltisak ve irtibatına yönelik destekleyici bir unsur olduğu sonucuna varılmıştır.
DANIŞTAY
BEŞİNCİ DAİRE
Esas | : 2021/4023 |
Karar | : 2022/2039 |
Tarih | : 12.04.2022 |
Kovuşturma sırasında sanığın kullanmış olduğu telefon hatlarının HTS kayıtları
DANIŞTAY
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas | : 2021/1211 |
Karar | : 2021/3468 |
Tarih | : 29.12.2021 |
Yine, davacının diğer örgüt mensuplarıyla ve örgüte müzahir kurum ve kuruluşlarla telefonla görüşmek suretiyle irtibatının bulunduğu tespitinin, davacı hakkında yukarıda yer verilen diğer tespitlerle birlikte değerlendirildiğinde, davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile iltisak ve irtibatına yönelik destekleyici bir unsur olduğu,
DANIŞTAY
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas | : 2021/870 |
Karar | : 2021/3427 |
Tarih | : 29.12.2021 |
Öte yandan; davacının “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan yargılandığı … Ağır Ceza Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı gerekçeli kararında; “… Sanığın [DAVACININ] HTS kayıtları
DANIŞTAY
BEŞİNCİ DAİRE
Esas | : 2018/5304 |
Karar | : 2021/4133 |
Tarih | : 29.11.2021 |
sanığa ait GSM hattına ait 24/09/2018 tarihli HTS analiz tutanağına göre sanığın FETÖ/PDY terör örgütü şüphelisi bir çok kişiyle irtibat kaydının bulunduğu, en çok irtibat kaydı bulunanlardan bir kısmının mesleki bağlantısının olmadığı şahıslardan olduğu,
DANIŞTAY
ONUNCU DAİRE
Esas | : 2019/7664 |
Karar | : 2021/5650 |
Tarih | : 18.11.2021 |
Sanığın kullanmış olduğu telefonun HTS kayıtları
DANIŞTAY
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas | : 2021/311 |
Karar | : 2021/2124 |
Tarih | : 01.11.2021 |
Diğer hususlar yönünden, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü soruşturmaları kapsamında işlem gören ve Bylock abonelik bilgileri mevcut olan çok sayıda şahıs ile yaptığı görüşmeleri içerir HTS kayıtlarının, davacı hakkındaki diğer tespitlerle birlikte değerlendirildiğinde, davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile iltisak ve irtibatına yönelik destekleyici bir unsur olduğu sonucuna varıldığı belirtilerek,
FETÖ=FETULLAHÇI TERÖR ÖRGÜTÜNE İLİŞKİN DEĞERLENDİRME ve TESPİTLER:
- Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir. İnsanları panik ve ümitsizliğe düşürmek, dehşete sürüklemek, devlet düzenini sarsmak, kamuoyu desteği sağlamak, mevcut siyasal düzene karşı olarak etki için şiddet kullanmak, devleti idare edenlerin faaliyetlerini sekteye uğratmak, toplumu korkutarak İtaat altına almak, kargaşa çıkarmak, sosyal disiplini bozmak, toplum yığınlarında sahipsiz kaldıkları İnancını oluşturmak maksatları ile gerçekleştirilen, toplumun belli konuda bir kısım üyelerini ikna edebilmek için ümitsizlik, korku ortamı yaratma maksadı güden, baskı oluşturan, toplumu karşı koyma arzusunu kırıp yok etmek için başvurulan şiddet, cebir, tehdit ve cebir tehdidinin tümüne terör denmektedir. Terör, kısaca siyasi amaçlı şiddettir. Türkiye’de faaliyet gösteren terör örgütleri genellikle dört gruba ayrılarak İncelenmektedir. Bunlar Marksist-Leninist ideoloji çerçevesinde hareket eden terör örgütleri, bölücü – bölgeci terör örgütleri, dini motifli terör örgütleri ve yurt dışı kaynaklı terör örgütleridir. Bu örgütlere sırasıyla; Devrimci Halk Kurtuluş Partisi/ Cephesi (DHKP/C), Kürdistan İşçi Partisi (PKK), Hizbullah ve Ermeni Gizli Ordusu (ASALA) örnek verilebilir. Örgüt;
organize bir yapı içerisinde, aynı ideolojiyi benimseyen ve aynı hedefe yönelmiş kişilerden oluşur.Günümüzde terör örgütleri, çoğunlukla örgüt lideri ile ona bağlı üst düzey sorumlular ve daha alt düzeydeki bölge, il ve birim sorumlularından oluşmaktadır. Örgütsel yapılanmada illegal teşkilatlanma ve gizlilik esastır. Bu aynı zamanda örgütün temel güvenlik ihtiyaçlarına yönelik bir yapılanmadır. İllegal faaliyet, legal alanda öne çıkan sempatizanların illegal alana kaydırılmaları ile beslenir. Böylece, operasyonlarla ortaya çıkan kadro kayıpları, yeni ve deşifre olmamış örgüt mensuplarının illegal kadrolara aktarılmasıyla giderilmeye çalışılır. FETÖ; cebir, şiddet ve diğer hukuk dışı yöntemleri kullanarak devlet otoritesini baskı altına almayı, zaafa uğratmayı, yönlendirmeyi, alternatif bir otorite olarak ortaya çıkmayı, devlet otoritesini ele geçirmeyi, sonuç olarak demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ni sona erdirerek yerine örgüt lideri GÜLEN’in kendi doktrinlerine göre saptırılmış şer’i yasaların hakim olduğu kurmayı hedefleyendini motifli bir Terör örgütüdür.Örgütün stratejisi ilk etapta; bulunduğu legal yolu muhafaza ederek ve sahibi olduğu etkin mali gücü ile; bünyesinde bulunan vakıf, okul ve dershaneleri kullanarak eğitilmiş gençlerden oluşan bir taban oluşturmak, Devletin bütün kadrolarında, bütün bürokraside, Milli Eğitim Bakanlığı ve Emniyet Teşkilatında kadrolaşmak şeklinde tespit edilmiş, zaman içinde ise, bu tespitin eksik kaldığı, sonraki süreçte suç örgütünün asıl strateji ve amacının; dini değerlerin içini boşaltmak veya değiştirerek suistimal etmek, devletin mevcut iktidarını yıkmak ve devleti ele geçirerek yönetmek olduğu anlaşılmıştır. Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 2012/7394-2013/8714 sayı ve 07/06-2013 tarihli kararma göre; “Silahlı terör örgütleri, TCK’nın 2, kitabının 4. kısmının 4 ve 5. bölümlerinde yer alan suçlan işlemek amacıyla kurulan ve bu amaç suçlan işlemek üzere silahlanmış bulunan örgütlerdir. Buradaki silahlı olma niteliği örgütün mensuplarına ilişkin olmayıp, örgütün bizzat kendisine ait olması gereken bir niteliktir. Bu nedenle, örgütün “silahlı olma” niteliği belirlenirken örgüt mensuplarının tamamının silahlı olup olmaması değil örgütün amaçladığı suçların işlenme tehlikesi bakımından elverişli kabul edilebilecek bir silahlanmanın mevcut olup olmadığı nazara alınmalıdır.” denmektedir. Bu silahlanmada, tüm silahların örgüt mensuplarına dağıtılmış veya depolanmış bulunmasının bir önemi bulunmamaktadır. Silahlı olma niteliğinin örgüte ait olması ve silahlanma oranının elverişlilikle sınırlı olması nazara alındığında, örgüt üyelerinin tamamının silahlı olmasının gerekmeyeceği hususu zorunlu olarak ortaya çıkmaktadır. Nitekim örgütsel işleyişte büyük önem arz eden iş bölümü ve gizliliği sağlama gibi zorunluluklar çerçevesinde terör örgütleri askeri kanat- kültürel kanat, kırsal – metropol kadroları gibi ayrımlara giderek silahlı ve silahsız faaliyetlerini ayrı ayrı yürütmektedirler. Dolayısıyla, silahlı terör örgütüne üye olmak suçunun oluşabilmesi için silahlanmış bir terör örgütünün mevcudiyeti zorunlu, ancak üyelerinin tamamının bizzat silahlı olması zorunlu değildir. Ayrıca terör örgütü üyesi olmak bakımından, TCK’nın 314/2, 314/3 ve 220/7’nci maddelerinde İşaret edilen “örgütün hiyerarşik yapışma dahil olma dışında bir hareket de gösterilmemiştir.” görüşüyle bu kavramı açıklamıştır.
- Terörizm bir ideoloji, bir doktrin, hatta sistematik bir fikir değil, stratejidir.
- Terörizm, terör eylemlerini meşrulaştıracak bir senaryo hazırlar.
- Terörizm, yeni bir düzen ve gelecekte zafer vaat eder.
- Terörizm, uluslararası siyasetin bir parçasıdır, dolayısıyla dış destek olmadan yaşatılamaz.
- Terörizm, propaganda ile doğar, gelişir ve propaganda ile yaşar. Bizatihi kendisi bir propaganda aracıdır.
- Terörizm, Devlet otoritesine alternatif getiren örgütlü bir harekettir.
- Mali destek terörün vazgeçilmez gereksinmesidir. Bu nedenle; soygun ile silâh ve uyuşturucu kaçakçılığı yapar.
- Terör, bir hak arayışı, düzen önerisi ve bağımsız devlet kurma isteklerinden biri veya derece farklılığıyla her üçünün bir arada bulunduğu gerekçelerle ortaya çıkabilir.
- Terör, bilinçli ve amaçlı eylemler olarak belirir.
- Terör, şiddet uygulamayı giderek amaç konumuna taşır. Dehşet ve korku salarak yılgınlık yaratır. Zorba, acımasız, istismarcı ve kuralsızdır.
- Terör, bazen başka güç veya güçlerin taşeronudur.
- Terör kendi dilini yaratır ve kullanır.
- Terörün genellikle siyasi bir amacı vardır.
- Terör eylemleri, örgütlü bir çabayı gerektirir. Bütün bu eylemler, bireysel olmaktan çok, bir grubun katılımıyla gerçekleşmektedir.
Yargıtay 16.CD.15.07.2015 T.2015/3515 E.2015/2323 K.Sayılı İlamına göre bir eylemin Terör Eylemi sayılabilmesi için;
a-Eylem, cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerini içermelidir.
b-Eylemle Anayasa’da belirtilen,
- Cumhuriyetin niteliklerini,
- Siyasi, hukuki, sosyal, laik ve ekonomik düzeni değiştirmek,
- Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak,
- Türk Devletinin ve Cumhuriyetinin varlığını tehlikeye düşürmek,
- Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek,
- Temel hak ve hürriyetleri yok etmek,
- Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amaçlanmalıdır.
c-Eylemi gerçekleştiren failler bir örgüte mensup olmalıdır.
d-Eylemin suç teşkil etmesi şarttır. (Terör Örgütleri ve Terör Suçları,Doç.Dr.Selami Turabi,s.42-43)
Milli Güvenlik Kavramı : Milli Güvenlik kavramını ilk tanımlayan mevzuat 6/1645 sayılı ve 17.4.1963 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konan ‘ Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Yönetmeliği’dir. Bu yönetmelikte Milli Güvenlik ‘Topyekun Milli Güvenlik’ olarak yer almış ve şöyle tanımlanmıştır:
” Dışardan ve içerden yapılabilecek her çeşit tasarruflara, bozguncu teşebbüslere, tıbbı afetlere ve büyük yangınlara azimle karşı koyabilmek, devlet otoritesini muhafaza ve devam ettirmek ve bir savaştan galip çıkabilmek için, bütün milli kudret ve faaliyetlerin tam olarak kullanılmasıdır.” (Akgüner Tayfun,s.10)
Milli Güvenlik kavramını ilk tanımlayan Kanun ise 9 Kasım 1983 tarihli ve 2945 sayılı ‘ Milli Güvenlik Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanunu’dur. Burada Milli Güvenlik şöyle tanımlanmaktadır:
” Madde 2-Bu Kanunda geçen,
a-Milli Güvenlik; Devletin Anayasal düzeninin, milli varlığının, bütünlüğünün, milletlerarası alanda siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik dahil bütün menfaatlerinin ve ahdi hukukunun her türlü dış ve iç tehditlere karşı korunması ve kollanmasını,
b-Devletin Milli Güvenlik Siyaseti; milli güvenliğin sağlanması ve milli hedeflere ulaşılması amacı ile Milli Güvenlik Kurulunun belirlediği görüşler dahilinde, Bakanlar Kurulu tarafından tespit edilen iç, dış ve savunma hareket tarzlarına ait esasları kapsayan siyaseti, ifade eder.”
Yargıtay 16.CD.15.07.2015 T.2015/3515 E.2015/2323 K.sayılı ilamına göre, bir örgütün silahlı terör örgütü olabilmesi için;
a-Hiyerarşik yapıya, sıkı bir disipline, eylemli bir işbirliğine sahip olan en az üç kişiden oluşan, yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli bir örgüt mevcut olmalıdır.
b-Bu örgüt; Türk Ceza Kanununun ikinci kitap, dördüncü kısım, dördüncü ve beşinci bölümlerde yer alan suçları ” amaç suç” olarak işlemek üzere kurulmuş olmalıdır.
c-Bu örgüt silahlı olmalıdır.
Genel Olarak FETÖ’nün Yapısı ve Faaliyetleri: ((Terör Örgütleri ve Terör Suçları,Doç.Dr.Selami Turabi,s.53-54-55-75-78)
- Yapılanmanın kendisine atfettiği kutsallığın doğal bir sonucu olarak vatan, devlet, millet, ahlak, hukuk, temel hak ve hürriyetler de dahil olmak üzere her şeyin değer bakımından kendisinden sonra geldiği anlayışına sahip olduğu,
- Eğitim ve din alanındaki faaliyetleriyle toplumda meşruiyet kazanmaya çalıştığı,
- Bünyesinde bulunan ışık (talebe) evleri, okullar, yurtlar ve dershaneler aracılığıyla ulaştığı gençleri amaçları doğrultusunda yetiştirerek kadrolarını oluşturduğu,
- İtaat ve teslimiyet temelinde oluşturulmuş ve üstte ‘Kainat imamı’ olarak Fetullah Gülen’in olduğu kıta, ülke, eyalet, il, ilçe, semt, mahalle ve ev imamlarından oluşan dikey hiyerarşisinin bulunduğu,
- Temel örgütlenmesinin imamlara bağlı zincirler şeklinde olduğu, yönetici üst kadro dışındaki her biriminin bağımsız hücreler şeklinde örgütlendiği, böylece her bir örgüt mensubunun en fazla bir üst sorumlusunu ve altında bulunan örgüt mensubunu tanımasının sağlandığı,
- Tüm mensuplarını sadakat ve bağlılık yönünden sınıflandırdığı, en üst sınıfta bulunan mensuplarının yönetici olarak görevlendirildiği,
- Fetullah Gülenin atadığı ve yalnızca kendisinin bildiği kişiler vasıtasıyla örgütün iç işleyişini denetleyen ve lidere rapor eden ayrı bir yapılanmanın olduğu,
- Yöneticilerinin ve üyelerinin faaliyetlerini gizlilik esasıyla yürüttükleri ve gizliliği sağlayacak haberleşme yöntemleri kullandıkları, üyelerinin önemli bir bölümünün ‘kod isim’ kullandığı, mensuplarının tanınmayı önlemek amacıyla kendilerini farklı sosyal gruplara aitmiş gibi gösterme gayreti içinde oldukları, bu nedenle yapılanma ile mensuplarının bağının ortaya konulmasının oldukça zor olduğu,
- Mensuplarının gelirlerinin belli bir oranının ‘himmet’ adı altında alındığı,
- Yapılanmadan ayrılmak isteyen kişilere baskı uygulandığı ve çeşitli yaptırımlarda bulunulduğu,
- Fetullah Gülen’in ” Her yerde olmalısınız. Her yerde değilseniz hiç bir yerde değilsinizdir” talimatı gereği yapılanmanın başta TSK, EMNİYET TEŞKİLATI, MİT ve yargı organları olmak üzere neredeyse tüm kamu kurum ve kuruluşlarında; siyasi partiler, sendikalar, vakıf ve dernekler ile ticari kuruluşlar gibi sivil organizasyonlarda örgütlendiği,
- Kamu görevlisi olan mensuplarının yapılanmaya olan aidiyetlerinin devlete olandan önce geldiği,
- Yapılanmanın kamuda görev almak veya görevde yükselmek için yapılan sınavlarda sorulacak soruları önceden elde ederek mensuplarına vermek suretiyle kamu kurumlarında haksız şekilde kadrolaştığı ve mensuplarının önemli görevlere gelmesini sağladığı,
- Yapılanmaya dahil olmayan kamu görevlilerinin kurum içerisinde etkili olmalarını önlemek için, bu kişilerin itibarını sarsacak isimsiz ve imzasız ihbarlarda bulunulduğu, internet ya da basın aracılığıyla yayınlar yapıldığı,
- Kamu kurum ve kuruluşlarında kadrolaşmış olan mensuplarının stratejik birimlere (personel, istihbarat, özel kalem, bilişim, muhasebe vb.) yerleşmeye teşvik edildiği,
- Her kurum ve kuruluş için belirlenen sorumlu bir kişiye (abi) bağlı olarak hiyerarşik bir düzende mevcut idari sisteme paralel bir yapının oluşturulduğu,
- Yapılanmaya dahil olmayan kişilerle ilgili bilgilerin kaydedildiği ve bu kayıtların arşivlendiği,
- Yapıya mensup kamu görevlileri vasıtasıyla kişisel verilerin, devlete ait gizli bilgi ve belgelerin ele geçirildiği ve arşivlendiği,
- Toplumdaki karşılığı sınırlı olan yapılanmanın kamu kurum ve kuruluşlarındaki mensuplarının oranının toplumsal karşılığı ile kıyaslanamayacak kadar yüksek olduğu,
- Yapılanmanın, paralel bir devlet yapılanmasına dönüştüğü, devlet ve toplum üzerinde vesayet oluşturduğu,
- Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tüm anayasal kurumlarını (yasama, yürütme, yargı erklerini) ele geçirmeyi ve bundan sonra devleti, toplumu ve fertleri kendi ideolojisi doğrultusunda yeniden şekillendirerek oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomik, toplumsal ve siyasal gücü yönetmeyi hedeflediği,
- Ulusal ve Uluslararası düzeyde siyasi ve ekonomik ittifaklar kurduğu.
- Örgütün deşifre olmaması ve Devletin örgüt yapısını çözmekte zorlanması için örgüt, hücre tipinde Yatay Yapılanmaya da özen göstermiştir. Hücreler genellikle en fazla 5 kişiden oluşmakta ve bir abla ve abiye bağlı birimlerdir. Hücredeki kişi sayısı bazı kurumlarda3, bazı kurumlarda (TSK gibi) birebirdir. Her hücreden sorumlu bir imam vardır.
- Örgütsel Bağlılık; bütün terör örgütleri gibi eleman bulma, buldukları elemanları örgüt amacına göre eğitme, örgütsel olarak onlara nasıl davranılması gerektiği öğretilip uygulatma üzerine kuruludur. Bu da beyin yıkama, sır tutmayı öğrenme, kendisinden olmayana karşı dikkatli ve tedbirli davranma metotlarının öğrenilmesiyle oluşur. Örgütteki davaya adanmışlık ruhu, dinin manevi desteği, cennet vaadi, sevap kazanma beklentisi, ideolojik yapının benimsetilmesi, evlilik ve iş ile örgüte bağlanma, sadakat testi, korkutma ve tehdit, örgütsel bağlılık için kullanılan metotlardır. Örgütte her iş talimatla yapılır. Ailevi ilişkilerde bile talimatlar geçerlidir. Örgüt liderinin vermiş olduğu talimatlar hiç bir şekilde sorgulanamaz. Kod adı kullanmak, gizlilik ve tedbir uygulanması, istihbarat, emir ve rapor zinciri, örgüt aidiyeti, hiyerarşi, hizmet kardeşliği, psikolojik tehdit örgütsel bağlılığın göstergeleridir.
FETÖ Terör Örgütünün öncelikli faaliyet alanı eğitimdir. Örgüt Lideri kendi yazı ve vaazlarında tekke-medrese-mektep üçlüsüne vurgu yaparak dini eğitimin tasavvuf ve pozitif ilimlerle bir arada verileceği kurumsal ve sivil (hükûmet-dışı) eğitim merkezleri açılmasını teşvik eder. Örgüt, 1994 yılında Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nin kurulmasından beri Türkiye’de ve daha sonra benzer vakıflar vasıtası ile dünyanın değişik merkezlerinde (İngiltere’de Dialogue Society, ABD’nin doğu eyaletlerinde Rumi Forum vb.) diyaloğu geliştirmeyi amaçlayan toplantı (Abant Platformu gibi), aktivite ve yayınlar yapmaktadır. Dinler arası diyalog toplantıları ve yayınları ile bazı sempozyumlar ve Abant Platformu gibi toplantıları bazı yazarlar Ilımlı İslam’a hizmet eden faaliyetler olarak görerek tepki ile karşılamışken bazı akademisyen, aydınlar ise destek vermiştir. Ezoterik bir anlayışla yapılanan Örgüt öğretisi, Said Nursi öğretisinin devamı ve tamamlayıcısı olarak aksettirilmektedir. Örgüt lideri anlatımlarında Kur’an ve siyer kitaplarından alınmış şeytan, cin, melek, rüya, sır gibi ruhanilere ve Ashâb-ı Kehf, Hızır, Lokman, Adem, Havva, Nuh gibi kişilere ve bu kişilere ait olağandışı hikayelerine (mucize) gerçekten yaşanmış hayat dersleri olarak yer verir. Duygu, inanç, bağlılık ve adanmışlık anlamında zihinsel altyapı oluşturan örgüt lideri konuşmalarında, ileride örgüt faaliyetlerinde çok işine yarayacak, inanç ve kendisinin “metafizik gerilim” adını verdiği belirli bir coşkuyu oluşturma ve sürdürmeyi birincil amaç olarak edinir. Zaman zaman bu coşku, örgüt içindeki belirli yatkınlıklara sahip kişilerde duygusal taşkınlık ve sanrıların (Dinsel hezeyan) tetiklendiği, gülen ve tüm örgütün duygu seline dönüşen bir seviyeye ulaşır. Bazı kişiler örgüt arasında Muhammedi ve din büyüklerini görür, konuşur ve çığlıklar atar. Bu sanrılar, rüyalarda görülenlerle birleştirilerek sonraki vaazlar ve cemaat içi motivasyonlarda yeni ateşleyiciler olarak kullanılır, zihinsel manipülasyonlar yapılır. Bu konuşmaların bir diğer karakteristiği ise din ve inanç için sözde bilim olarak üretilen materyallerin bol bol kullanıldığı konuşmalar olmasıdır. Örgüt Liderinin bazı konuşmaları Grandiyöz Hezeyanlar ve Şizofreni Belirtileri açısından da dikkatle incelenmelidir. Örgütün kurucusu, üyeleri tarafından ‘kâinat imamı’, ‘kutsal insan’, ‘büyük efendi’, ‘metafizik âlemle ve öbür tarafla istişare etme özelliği olan Mehdi’ , ‘Mesih’, ‘kutsal kişi’, ‘muhterem hoca efendi’ sıfatlarıyla ifade edilen Fetullah Gülen’dir. “”Altın Nesil, Fetullahçı öğretiyi benimseyen, örgüte ve öndere sadakatle itaat eden ve bu örgütün içinde yer alan kişilerin genel adıdır. Fetö Terör Örgütü’nün başlangıçta bir Kült olarak ortaya çıktığı Yargıtay kararlarında belirtilmiştir.
DİNİ ”KÜLT” KAVRAMI :
- Birinci görüşe göre, kültler, karizmatik bir lider tarafından yönetilen dini gruplardır. Özetle, hemen hemen her büyük ve “meşru” din, bir zamanlar karizmatik bir lider tarafından yönetilmiştir ya da bugün yönetilmektedir.
- İnsanların “kültler”le ilişkilendirdiği ikinci görüş, beyin yıkamadır.Birçok insan kültlerin, psikolojinin harika ve işe yarayan metodu “beyin kontrolü” nü kullanarak, masum ve saf mensuplarının beyinlerini yıkayan mistik güçlere sahip dini gruplar olduğuna inanır (Bromley ve Hadden 1993, 30)
Dini hareketlerin sosyolojik sınıflandırılmasına göre kült, sosyal olarak sapkın, yeni inanç ve uygulamalara sahip dini veya sosyal bir grup olarak tanımlanmaktadır. Ancak bir grubun inanç ve uygulamalarının yeteri derecede sapkın ya da yeni olup olmadığı genelde net olmayan bir konudur. “Kült” kelimesi her zaman tartışmalı olmuştur. Zira net ve herkesçe kabul gören bir tanımı olmadığı için bu tabir, farklı doktrin ve uygulamalara sahip gruplara karşı şahsi saldırılarda (aşağılayıcı anlamda) kullanılan öznel bir adlandırma görevi görebilmektedir. Stark, Rodney; Bainbridge, William Sims (1996). A Theory of Religion (İngilizce). Rutgers University Press. s. 124.
(YDH / new religious movement) YENİ DİN HAREKETİ terimi, 1800’lerin ortalarından itibaren ortaya çıkan dinler için kullanılmaktadır. Bunların tamamı olmasa da çoğu kült olarak değerlendirilmektedir. Kültlerin alt kategorileri şunlardır: Kıyamet kültleri, siyasi kültler, ırkçı kültler, çok eşli kültler ve terörist kültler. 1990’lardan itibaren, ABD’deki “kültür savaşı”nın en yoğun döneminde siyaseten doğruluk iddiasındaki “ayrımcılık söylemi” kapsamında, başta Wicca olmak üzere çeşitli neopagan dinler, kendilerinin literatürde kült olarak nitelendirilmelerine karşı çıkmaya başlamıştır. Bunun sonucunda sosyoloji literatüründe “kült” kelimesinin kullanımından vazgeçilerek, daha tarafsız olan “yeni dini hareket” (new religious movement) terimi kullanılmaya başlanmıştır. Bu yaklaşımın temsilcileri, kült karşıtı hareket mensuplarınca bazen “kült savunucuları” (procult apologists) olarak da suçlanmıştır.
Alman sosyolog Max Weber (1864–1920), karizmatik liderliğe dayalı kültlerin sıklıkla “karizmanın rutinleşmesi” (Veralltaglichung des Charismas) yolunu izlediğini ortaya koymuştur.Harvard Üniversitesi’nde uzun yıllar görev yapan Amerikalı psikolog ve sosyal etik uzmanı Herbert Kelman, 1958 tarihli çalışmasında, zorlayıcı koşullarda insanların tutum değişiminin üç aşamasını özetlemiş olup bazı bilim insanları bunları kült üyelerine de uyarlamıştır:
1. İtaat (compliance): İktidar sahibi bir kimse tarafından bir emir verildiğinde insanlar tek başınayken karşı çıkabilmekte; ancak toplum içinde ya da yalnızca otorite sahibi şahsın yanındayken bu emre itaat etmektedir.
2. Özdeşleştirme (identification): İnsanlar, iktidar sahibi kimseye olan hayranlıklarından dolayı emirlere uyarlar. Kendilerini liderle özdeşleştirir ve idolleştirdikleri kimsenin haslet ve davranışlarını taklit ederler.
3. İçselleştirme (internalization): İnsanlar, kendi inanç sistemlerine uyduğu için emirlere uyarlar. Sadece grubu izlemekle kalmaz; grubun inanç, fikir ve değerlerini kendilerininmiş gibi benimserler.
Üye kazanmada beyin yıkama teorisine (brainwashing theory of conversion) karşı getirdiği eleştiri ile tanınan, adli tıp psikologu Dick Anthony kült olarak adlandırılan bazı yapıları savunmuş ve bu hareketlerin zararlıdan çok yararlı etkileri olabileceğini 1988 yılında şu sözlerle iddia etmiştir: “Yeni dinlerin akıl sağlığına olan etkilerine dair ana akım dergilerde yayınlanmış ciddi bir araştırma literatürü vardır. Bunların büyük kısmı, ölçülebilir olarak olumlu görünmektedir.”
- FETÖ Terör Örgütünün; Kıyamet kültleri, siyasi kültler ve terörist kültlerin tamamı açısından belirtilen tüm kriter ve özellikleri ihtiva ettiği görülmektedir.
YDH’ler, farklı dinsel geleneklere ait çeşitli unsurlar bir araya getirilerek oluşturulmuş eklektik ya da senkretik yapılanmalardır.
• Hareketin en tepe noktasında sınırsız otoriteyle donanmış, takipçilerinden mutlak bir sadakat ve bağlılık bekleyen karizmatik bir lider bulunur.
• YDH’ler, genellikle kurtuluşun çok zor olduğu ve sadece kendileri tarafından sunulan reçetenin nihai kurtuluşa ulaştıracağı iddiasındadırlar.
• YDH’lerin çoğunda kıyametin yaklaştığı beklentisi hâkimdir. Bu nedenle öğretilerinin önemli bir kısmında kıyamet öncesi gerçekleşecek olan senaryolar belirgin bir yer tutar.
• Yeni bir dünya dini ve yeni bir dünya düzeni kuracakları fikriyle hareket ederler. Bu anlayış söz konusu hareketlerin kendilerine mevcut sistemi değiştirecek kurtarıcı rolü biçmelerine yol açabilmektedir.
• Çoğunda hâlihazırda geldiği düşünülen ya da geleceğine inanılan bir “Mesih-Mehdi” anlayışı bulunmaktadır. Bu mesiyanik inançları doğrultusunda kendilerini hakikatin tek adresi, dolayısıyla da insanlığın yegâne kurtuluş ümidi olarak takdim ederler.
- Sekülerleşme, subjektivizm, kayıtsızlık, aşınmışlık, bireycilik, hazcılık, küreselleşme/globalleşme, çoğulculuk, hızlı değişim gibi faktörlerin 20.yy daki yeni dini hareketlerin ortaya çıkmasında etkili olduğu ifade edilmektedir. Kayıtsızlık; İçinde yaşadığımız çağda birçok insan dine karşı lâkayttır. Onlar açısından kimin neye inandığı önemli değildir. Bu, kayıtsızlık “indifferentizm” olarak isimlendirilmektedir. Bu umursamaz kişilikler doldurulabilir boş testiye benzetilmektedir. Bundan dolayı olsa gerek, bu din görünümlü organizasyonlar bu durumdaki insanların boşluğunu doldurmak için çabalamaktadırlar. Bunların özünü emmekte, aynı dinî ve dünyevî sahaların hem fikirlerini hem de hükümlerini propaganda aracı olarak kullanmaktadırlar. Aşınmışlık; Yazılı olmayan piyasa ekonomisinde, “her şey satılıktır” kuralı geçerlidir. Gerçekte olması şartıyla satmak ve satın almak mümkündür. Aynı şekilde bu anlayışa göre din de aşınmaya maruzdur. Bazı gruplar birbirleriyle rekabet içerisindedir. İnananlar da müşteri olarak değerlendirilmektedir. Pek çok yeni dinî grup da bu düşüncede olduğu için kendi alacaklılarına gerçek satıcılar olarak talip olmaktadır. Yeni dinî akımların bu yaklaşımı, yani yazılı olmayan piyasa ekonomisinin kuralını, çok iyi uygulaması karşısında kiliseler çok geri kalmaktadır.
YDH’lerin 5 kategorisi
1. Doğu ve Güneydoğu Asya’nın çeşitli dinsel geleneklerine dayanan felsefi ve mistik hareketler: Sahaja Yoga, Hare Krishna, Brahma Kumaris, Soka Gakkai vb.
2. Amerika’daki yerleşik dinî inanışlara isyan niteliğinde ortaya çıkan ve psikolojik açıdan insan potansiyelini geliştirmeye vurgu yapan hareketler: Scientology, Silva Zihin Kontrolü, Synanon vb.
3. Batı’nın Hristiyanlık öncesi folklorünün ve neo-Hristiyan ezoterik geleneğinin yaklaşım biçimini esas alan hareketler: Wicca, Güneş Tapınağı, Gülhaçlılar vb.
4. Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam gibi dinlere dayanan hareketler: Örneğin; FETÖ,OPUS DEİ, Cizvitler, MOON Tarikatı, Kesnizaniler, Tanrı’nın Çocukları, Uluslararası Yol, Lev Tahor, Subud vb.
5. Ufolara ve uzaylıların öğretilerine dayanan hareketler: Aetherius Topluluğu, Cennetin Kapısı, Raelyanlar vb.
Yeni dinî hareketleri genellikle benzer özelliklere sahiptirler. Bu gruplar, mutlak hakikati getirdiğine veya modern çağın aydınlatıcısı olduğuna inandıkları bir üstadın etrafında toplanarak, sıkı bir bağla birbirlerine bağlanmak suretiyle güçlü bir cemaat oluşturmaktadırlar. Hareketlerinde; “kutsal üstat”, “kurtuluş reçetesi” ve “kurtulmuş aile”, “Kıyametin yaklaştığı beklentisi”, “ateizm”, “senkretizm ve eklektizm” ve “yeni bir dünya dini ve düzeni” gibi pek çok özellik müşterektir. Bu din görünümlü hareketlerin zirvesinde sınırsız otorite ile donanmış karizmatik bir lider bulunmaktadır. Bu lider, karizmatik yapısıyla insanları etkileme gücüne sahiptir ve güya taraftarlarının kurtuluş reçetesini elinde bulundurmaktadır. Bazı gruplarda bu karizmatik lider, “Mehdi” veya “Mesih” kimliğine bürünmüş şahsiyetler olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Dinî grupların yaşayan liderlerinin, yeni bir dünya düzeni ve yeni bir dünya dini kuracağına ve insanlığın bütün problemlerini çözeceğine inanılmaktadır. İnsanüstü güçleri de dâhil olmak üzere sayılmayacak kadar olumlu özellikleri üzerinde taşıdığına inanılan bu lidere sonsuz tazim gösterilmektedir. Kutsal üstadın içinde yaşanılan çağın “hidayet reçetesi”ni getirecek kişi olduğuna inanılmaktadır. Bu grup mensuplarınca hidayet reçetesi, “yegâne yol” olarak kabul edilmektedir. Onun dışında bir kurtuluş ve hidayet imkânı yoktur. Bu tür gruplarda genelde “cemaat” kavramı yerine “aile” ifadesi tercih edilir. Çünkü aile çok daha sıcak ve samimi gelmektedir. Ferdîliğin doruğa ulaştığı ve ferdî hayatın daha ağır bastığı Batı toplumlarında gerçek aile görüntüsüne bürünen grupların çok daha etkili olması muhtemeldir. Zira bunlar, içinde yaşadıkları toplumların eksikliklerini çok iyi etüt ederek yeni sistemler geliştirmektedirler. Taraftarlarına aile ortamı hazırlama çabaları bunlardan biridir. Nitekim Moonculuk, “Birleşik aile” olarak da bilinir ve kendisini öyle takdim eder. Önceleri “Tanrının Çocukları” (Children of God) olarak tanıtan David Beng grubu ise, son zamanlarda kendilerini tanımlamak için “sevgi ailesi” ifadesini tercih etmektedir. Bu grupların pek çoğunda kıyametin yaklaştığı beklentisi vardır. Sonuç olarak ifade etmek gerekirse yeni dinî hareketler; “Ben kimim?”, “Neden bu dünyaya geldim?”, “Bu dünyadaki görevim nedir?”, “İnsanlar niçin ölüyor ve ölümden sonraki hayat nedir?” vb. gibi normal insanî arayışların ve soruların cevaplarını bulduğunu iddia ederek insanlara yaklaşmaktadır. İnsanların özellikle bu hayata dair bütün beklentilerini karşılayabilecekleri donanıma sahip oldukları iddiasıyla bilhassa boşluktaki insanları entelektüel bilgi, taktik ve tekniklerle etkilemektedirler. Geniş kitleleri etkileyememelerine rağmen bu tür grupların toplumlar üzerinde çok büyük olumsuz etkileri söz konusudur. Her şeyden önce onlar, başta Hıristiyanlık olmak üzere dünyanın en büyük beş dinini inkâr etmekle, dünya nüfusunun büyük bir çoğunluğunu karşılarına almış olmaktadırlar. Dolayısıyla toplumsal barış açısından ciddi bir tehdit oluşturduklarını söylemek mümkündür. Her ne kadar dinî çoğulculuk anlayışları bunu tolere etmeye çalışsa da, dünya genelinde yaygın bir hoşgörü oluşturmak oldukça zordur. Ayrıca bu tür dinî cereyanlar, insanların her türlü sınırlandırmalardan, baskılardan, kısıtlamalardan ve hatta egemen dinlerin boyunduruğundan kurtulması gerektiğini savunmaktadırlar. Bu temel çağrı ve iddialarına rağmen onlar, kendi mensuplarının iradelerini kendi tekellerine almakta ve âdeta insanları kendilerine köle hâline getirmektedirler. Bu gruplar; taraftarlarını kendilerine bağımlı duruma ve hattâ köle hâline getirebilmek için beyin yıkama, ferdî ve grup terapileri, psiko-terapiler, uyuşturucu bağımlılığını yaygınlaştırma, gençliğin karşı cinse olan zaafından yararlanma ve eğlenceyi teşvik etme gibi yöntemlerden yararlanmaktadırlar. Bu hareketler, gruptan ayrılanların sonunun hüsran olacağı telkinleriyle taraftarları üzerinde psikolojik baskı ve terör uygulamaktadır. Dolayısıyla bu yeni din görünümlü organizasyonlara mensup olan kişiler, kolayca gruptan ayrılamamaktadırlar. Şu veya bu sebeple dâhil oldukları grubu terk etmek isteyen kişiler, kendilerine verilen korku, şartlanma ve beyin yıkamaların etkisiyle ağır psikolojik travmalar yaşamaktadırlar. Satanizm örneğinde olduğu gibi çıkış yolu bulamayan ve psikolojik problemlerinin üstesinden gelemeyenlerin intiharı çözüm ve kurtuluş olarak seçmeleri devreye girmektedir. Bu tür grupları geleneksel dinlerden ayıran önemli bir özellik ise, taraftarlarını cemaatin bir üyesi olmaktan ziyade, müşteri olarak görmeleri ve onları maddeten, mânen, ruhen ve hattâ bedenen sömürmeleridir. Dolayısıyla bu gruplar, taraftarlarını malî zarara uğratmakta, ahlâken sömürmekte; siyasî hilelerin yanında psikolojik teröre başvurmakta ve kendilerine yönelik eleştirilere de baskı taktikleri uygulamaktadırlar. Bazı gruplarda evlilik dışı ilişkilerin yaygınlaşması için aile kurumunun yok edilerek, komün hayatın yaygınlaşmasına çalışılmaktadır. Her türlü baskıdan, sınırlamadan, semavî dinlerin boyunduruğundan insanları kurtararak hürriyetlerine kavuşturacağı iddiasıyla ortaya çıkan yeni din görünümlü grupların çoğu, taraftarlarını maddeten ve mânen kendilerine bağımlı modern köleler hâline getirmektedir. Başlangıçta kendilerine sınırsız hürriyet vaat edilen bu grupların müntesipleri büyük miktarda maddî bedel ödemelerinin yanında ahlâkî, mânevî ve hattâ hayatî bedeller de ödemek durumunda kalabilmektedir. YDH’ler öncelikli olarak ev ve işyerlerinin kapı kapı dolaşılması, kalabalık yerlerde gruba ait broşür ve basılı materyallerin dağıtılması, radyo ve TV kanalları, gazete, dergi ve internet gibi çeşitli araçları kullanarak taraftar toplamaya çalışıyorlar. Bunların yanı sıra YDH’lerin üye kazanabilmelerindeki en önemli etkenlerden birisi hiç şüphesiz ki hareketlerin ortaya çıkışı ve gelişiminde merkezi bir rol üstlenen karizmatik liderler. Hastalıkları iyileştirme, metafizik güçlerle bağlantı kurma, gelecekten haber verme gibi birtakım insanüstü güç ve özellikler atfedilen liderlerin gerçekleştirdikleri eylemler ve bu sayede takipçileri üzerinde bıraktıkları etkiler, üyeler tarafından abartılarak insanlar arasında yayılıyor. Bu durum söz konusu hareketlerin ilgi görmesine ve yeni üyeler kazanmasına büyük katkı sağlıyor. “Sevgi Bombardımanı” ve “Flörtle Balık Avlama” da üye kazanmak için başvurulan yöntemler arasında. Moon’culuk ve Tanrı’nın Çocukları gibi bazı gruplar tarafından kullanılan bu yöntemler, daha ziyade kadın üyeler aracılığıyla erkeklerin duygusal ve fiziksel açıdan etki altına alınarak harekete kazandırılmasını ifade ediyor. Bu ve benzeri yöntemlerle insanlara sunulan sınırsız sevgi ve ilgi, onlara kendilerini özel hissettiriyor; bireyler bu hissi kaybetmemek uğruna YDH’lerin sadık üyeleri hâline gelebiliyor. (Prof. Dr. Ali Rafet Özkan)
FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜNÜN BÂTINÎLİK-HAŞHAŞİLİK İLE KARŞILAŞTIRILMASI:
Din âlimi olmak isteyen Hasan Sabbah, tahsilini devam ettirmek için Rey şehrine gitmiştir. 17 yaşına kadar bağlı kaldığı On iki İmam Şiiliği’nden, karşılaştığı Fatımî daisinin etkisiyle İsmaililik mezhebine geçiş yapmıştır. Bâtınîlik ya da Bâtınîyye (Arapça: الباطنية, El-Bāṭiniyyeh); İslamda Kur’an ayetlerinin görünür anlamlarının dışında, daha derinde gerçek anlamları bulunduğu inancı, ayetleri buna göre yorumlayan akıma Bâtınîlik, bu düşünceyi benimseyen kişiye de Bâtınî denir. Şiîlikte bu anlamları ancak Tanrı ile ilişki kurabilen ve Ali’nin soyundan gelen masum On İki İmam’ın bilebileceğine inanılır. Bâtınîlik sadece bir akım ya da grup değildir. Tarihte ve günümüzde derin etkileri olan bir düşünce sistemidir. İsmailiye mezhebinde yedi imama inanılır ve bütün temsiliyet ve kutsiyet yedinci imâm olan Muhammed bin İsmâ‘îl eş-Şâkir’e verilir. Kâdim dinler tamamen ilga edilmiş olup ve bu yedi imâmın dini yaymakla ve yüceltmekle görevlendirilmiş olan birer de yardımcısı vardır.Peygamberlere “Nâtık/Konuşan” ve yardımcılarına da “Sâmet/Susan (Vâsi/Esas) İmâm” unvanı verilmiştir. Her yedi “Sâmet” silsilesinin sonunda bir “Nâtık” gönderildiği ve böylece dinin sürekli olarak geliştirildiğine inanılır. Bâtınîlik akımı, Sünni anlayıştaki dini emirleri reddeden ve yasakları kaldıran (ibaha) itikadî fırkalar yanında, son derece gizli bir şekilde teşkilatlanmış örgütler vasıtasıyla merkezî idareye karşı girişilmiş isyan faaliyetlerinin başını çeken çeşitli siyasi gruplar için de kullanılmış bir lâkaptır. Gözle görülen eşyanın tasavvufî mânalarını kaldıran İbn-i Meymûn idi ve her Bâtınî ona itaatle yükümlüydü. Muhammed’den sonra bir peygamber daha gelecektir. Ayrıca, müntesipler bütün semavî nass’ların açıklamaları ile hadislerin tamamının uydurma olduğuna inanmakla yükümlüdür. Dinî tekliflerin kâmilen ref’edilmiş olmakla birlikte, sadece milletlerin an’anelerine hürmeten bunlara değer verildiği, ve bu öğretilerin bütün önem ve değerlerinin aslında bir hiç olduğuna inanılırdı. Ayrıca Bâtınîlik’te hûlul ve tenasüh gibi inanışlar da görülmektedir. Bâtınîlik, tarihin çeşitli dönemlerinde farklı isimlerle anılmıştır. Bunlar İbahiyye ve Mazdek, İsmailîyye (Seb’iyye), Karmatîyye, Sabbahiyye (Haşhaşiyye), Dürzîyye; ve Nusayriyye gibi isimlerle anılırlar. Bâtınîlerin taraftar toplama amacıyla muhkem ayetler üzerinde te’vil yollarına başvurdukları ifade edilir. Bâtınîler tarafından Budizm’in düşünce yapısı tasavvuf yolundan ayrılan ayrı bir bâtınî mezhep halinde sunulurken, Manî ve Mazdek gibi dinlerin temsil ettiği i’tikadî manzumeler İbâh’îyyûn tarafından özümsenmektedir. Hristiyanlığın telkin ettiği tanrının insana benzeyişi ve İsa’ya hulûlü kuramı gibi hoşa giden ve zihinlere en uygun gelen kısımları ise Bâtınîliğin “Alâllah” kulları tarafından temsil edilmesi şeklinde arz edilmektedir. Ayrıca, Türk dininin i’tikadî kuramları içerisinde yer alan Gök Tanrı ile Ali bin Ebu Talib’in semâvî mekânları birbirleriyle tam bir uyumluluk göstermektedir. Bâtınîler inanışlarını tarih boyunca daîler aracılığıyla yaymışlardır. 11. yüzyılda Hasan bin Sabbah’ın görüşleri etrafında oluşan akım Fâtımîler tarafından desteklenmiştir. Liderleri Hasan Sabbah Kazvin bölgesindeki Alamut Kalesi’ni kendisine merkez yapmış ve fedaileri aracılığıyla Nizamülmülk’ün de aralarında bulunduğu birçok devlet adamını suikast yaparak öldürtmüştür. Melikşah döneminde güçlenen hareket ortadan kaldırılmak istenmiş ancak Melikşah’ın ölümü üzerine başarılı olunamamıştır. 13. yüzyıl ortalarına kadar etkili olan bu hareket 1256 yılında Moğol hükümdarı Hülagü’nün Alamut Kalesi’ni yıkması ile ortadan kalkmıştır. Şii mezhebi 765 yılında altıncı imam Cafer es-Sadık’ın ölümü sonrası yeni imamın belirlenmesinde iki kola ayrılmıştır. Ana akım Şii gruplar Cafer’in küçük oğlu Musa Kazım’ı yedinci imam olarak tanımışlardır. Bu grup günümüzün On İki İmamcılık koludur. Uç gruplar ise Câʿfer-i Sâdık’in büyük oğlu İsmâil bin Câ’fer el-Mûbarek’i yedinci imam olarak tanımış ve İsmâililer olarak adlandırılmışlardır. İsmaililik, Yeni Platonculuk felsefeden etkilenen, ezoterik bir mezheptir. Haşhaşiler ideolojik açıdan dönemin Sünni siyasi ve dinî çevrelerini, özellikle de Abbasi Devleti ve onun koruyucusu olan Büyük Selçuklu Devleti’ni düşman kabul etmiştir. Nizarilik günümüzdeki en büyük İsmailî gruptur. Ruhânî liderleri Şah Kerîm El-Hüseyinî IV. Ağa Han’dır. Sabbahiler (Haşhaşiler-Batiniler) ve Türkistan Aleviliğinin de ismailik mezhebi alt kolları arasında olduğu söylenebilir. İsmailik mezhebi günümüzde halen devam etmekte olup Âğa hanlar liderliğinde varlıklarını devam ettirmektedir. İngiliz hakimiyeti ve kontrolü altında oldukları düşünülmektedir. ”Alamut devresinde Nizari İsmailiyye’nin bünyesindeki en önemli mezhebi inkılaplardan biri, 17 Ramazan 559’da (8 Ağustos 1164) dördüncü Alamut hakimi Hasan Ala Zikrihisselam’ın (II.Hasan) imametini ortaya koyması ve kendi adına kıyameti ilan etmesidir. Elemûtlar-Nizârî Bâtınî-İsmâ‘îl’îyye Mezheb’inin İmâmet (Nizârî i’tikadı) gereği peygâmberlik mertebesine yükseltilmiş olan bir “İmâm-ı Zamân” olduğunun delili olarak adının sonuna “Alâ Zikrihi’s-Selâm” ibâresi konulmuştur. Nasıl ki İslâm i’tikadı gereği Peygamber Muhammed’in adı zikredildirken “Muhammed Sall’Allâh-û Âleyh-i ve Sellem” şeklinde söylenmesi gerekiyorsa, Nizâr’îyye mezhebinin Yirmi Üçüncü İmâm-ı Zamânı olan Hând Hasan’ın da adından bahsedildiğinde söyleyen ve işiten sâmimi bir Nizârî mensûbunun hemen hemen “Sall’Allâh-û Âleyhi’s Selâm” ibâresine eşdeğer bir anlam ifade eden “Alâ Zikrihi’s-Selâm” ibâresini zikrederek onun adını bir bütün olarak “Hasan Alâ Zikrihi’s-Selâm” şeklinde anması, Nizârîlik’te dînî bir mükellefiyyet olarak zârûrî hâle getirilmiştir. Hasan, İsmailiyye’nin kıyametle ilgili beklentileri doğrultusunda mistik hayatla bağdaşmadığı gerekçesiyle Şii fıkhının hükümlerinin ilga edilmiş olduğunu iddia etti. Kendisinin Nizar neslinden gelen gizlenmiş imam olduğunu ileri süren Hasan Ala Zikrihisselam ilan ettiği kıyamet sebebiyle kıbleyi değiştirdi. Mensuplarını namaz, oruç ve diğer dini vazifeleri yerine getirmekten menetti, içki içmeyi de helal kıldı. Hareketleri birçok tepkiye yol açan Hasan, 561 (1166) yılında düşüncelerine muhalif olan kayınbiraderi tarafından öldürüldü. Oğlu II. Muhammed gerekli bütün tedbirleri alarak babasının politikasını sürdürdü; onun Nizar neslinden olduğunu, gizlice Alamut’a gelip sığındığını ileri sürdü. Böylece Nizari imameti Alamut hakimlerinden Hasan ve oğlu Muhammed’le devam etmiş oluyordu. Muhammed b. Hasan kıyamet doktrininin merkezine mevcut imamı koydu. Ona göre kıyamet imamın ruhi gerçekliğinde Allah’ı görmekle vuku bulmuştur. Böylece hazır imama peygamberin üstünde mevki verme şeklinde Nizari doktrininin bir özelliği ortaya çıktı. Yine çeşitli dönemlerde Meliküsselam, Zülkarneyn ve Hızır gibi isimlerle anılan ve Hz. Peygamber devrinde de Ali olan hazır imam (el-imamü’l-kāim) düşüncesi İsmaili devri tarihine girmiş oldu. Onlara göre her devirdeki peygamber Ali’nin uluhiyyetin mahalli olduğunu belirtmiştir. Kıyamet doktrinine göre hazır imam Ali ile özdeşleşerek onun ruhi gerçekliğinde müminlere zuhur eder, ona inananlar da Selman ile özdeşleşir. Böylece imam ve inananları arasındaki talim hiyerarşisi de kaldırılmış olur. Onun doktrininde insanlar şeriata bağlı ve imama muhalif olanlar (ehlü’t-tezad), şeriatı bırakıp batına yöneldiklerinde kısmen hakikate ulaşabilecek imamın alelade mensupları (ehlü’t-terettüb) ve imamın dış görünüşünün ötesinde gerçek tabiatını görebilen, böylece hakikat alemine ulaşanlar (ehlü’l-vahde) olmak üzere üç kısma ayrılmıştır. Sufi düşünce ve terimlerinden etkilenen kıyamet doktrini, daha sonraki Nizari doktriniyle tasavvuf arasında yakın ilgi kurulmasına vesile olmuştur. Muhammed b. Hasan’ın 607’de (1210) ölümünün ardından kendisine halef olan oğlu Celaleddin Hasan, kıyamet doktrinini tamamıyla reddetmesinin yanında Sünni İslam’a bağlılığını ilan ederek seleflerini açıktan lanetledi, mensuplarına şeriatı öğretmek için Sünni alimler davet edip tabilerine şeriata uymalarını telkin etti. Bu arada İslam devletleriyle de iyi münasebetler kurdu. Mensuplarından İslam şeriatını uygulamaları konusundaki emirlerine herhangi bir tepki gelmedi. Celaleddin Hasan’ın 618 (1221) yılında ölümü üzerine oğlu Alaeddin Muhammed zamanında her ne kadar şeriat hükümlerine bağlılık ve uygulama resmen ilga edilmemişse de eski gücünü kaybetti. Bu dönemde Celaleddin Hasan’ın, mensuplarının İslam şeriatına göre hareket etmelerini istemesi takıyyeye ve kıyamet ilanından sonra yeni bir setr devrine dönüş olarak değerlendirilmiştir. Çeşitli ülkelerdeki Nizari İsmailileri yanında Hindistan’da bulunan Nizari İsmaili Hocaları’nın Arapça ve Farsça literatürü arasında bilineni Pendyad-ı Civanmerdi’dir. İmam II. Müstansır-Billah diye bilinen Ali b. Muhammed b. İslam Şah’ın dini ve ahlaki mahiyetteki öğütlerini ihtiva eden eser, muhtemelen onun ölümünden bir asır sonra kutsal kitap olarak kabul edilmiştir. Hocalar’ın dini literatürü içinde Ginans da önemli bir yer tutar. Sanskritçe’de “ilim ve bilgi” anlamına gelen Ginans kutsal şiirler, ilahiler ve dini konuları ihtiva eden bir kitaptır. Çeşitli dönemlerde pirler tarafından yazılan Ginans’ın içinde en önemli bölüm Pir Sadreddin’in kaleme aldığı “Das Avatar”ın bulunduğu mecmuadır. On bölümden meydana gelen bu mecmuanın her bölümünde Hindu ilahı Vişnu’nun enkarnasyonları anlatılır. Hz. Ali ise Vişnu’nun en son enkarnasyonudur. Hocalar’ın büyük ilgi gösterdiği bu bölüm cemaathanelerde, evlerde ve ölmek üzere olan kimselerin başında okunur. Nizari İsmailileri içinde özellikle Ağa Han Sultan Muhammed Şah zamanında yayımlanan açık mektuplarda imamın Ginans’a sadık kalmayı tavsiye ettiği, halbuki bu eserde Kur’an-ı Kerim’in kendileri için ilahi kitap olmadığının belirtildiği ifade edilmiştir.” (https://www.
dunyadinleri.com/dunya- dinleri/ismailiyye-mezhebi/ oku_ismailiyye-mezhebi-inanc- esasları) Fetö terör örgütü öğretisinin, İslam’ın ana esaslarını yıpratması-değiştirmesi-reddetmesi veya içini boşaltması, Türk Devletini düşman olarak görmesi, kıyametin yaklaştığı ve ahir zaman içerisinde yaşanıldığına inanılması, inanç ihtiyacı ve dini değerleri suistimal etmesi, müritlerinin cennete gideceğini öngörmesi, Devlet içerisine örgüt elemanlarını sızdırma ve hiyerarşik örgütlenme biçimi bakımından, batinilik-haşhaşilik akımı ile de benzerlik gösterdiği görülmektedir.(Kaynak : Wikipedia)
Tarihte sahte Peygamber El-Mukanna’nın bile, kendisi için ölümüne savaşan binlerce taraftar topladığı ve kendisinin de gerçekten peygamber olduğuna inandığı bilinmektedir. Mukanna; Halife Mehdî-Billâh döneminde 157 (774), 159 (776) veya 161 (778) yılında ulûhiyyetin kendisinde tecessüm ettiğini, fakat insanların onu ilâh sûretinde görmelerinin mümkün olmadığını, zira yüzünün görülmesi halinde nurundan tutuşup yanacaklarını, Allah’ın önce Âdem, ardından Nûh, İbrâhim ve Hz. Muhammed’e kadar diğer peygamberlerin, Hz. Muhammed’den sonra Hz. Ali ile oğullarının ve Ebû Müslim’in sûretlerinde ve en sonunda kendisinin sûretinde göründüğünü söyleyip, ulûhiyyet iddia etmeye başlamıştır. Horasan’ın her tarafına dâîler göndererek taraftar kazanmaya çalışmış ve nisbeten başarılı olmuştur. Onun bu dönemde mensuplarından her türlü imkânı kullanarak servet temin etmelerini istediği, zinayı mubah ve bütün haramları helâl kıldığı, başta namaz ve oruç olmak üzere ibadetleri ilga ettiği, muhaliflerini öldürtmekten çekinmediği ve daha önce tâbi olduğu Ebû Müslim’in Hz. Peygamber’e karşı üstünlüğünü iddia ettiği belirtilmektedir. O, ruhun bir bedenden diğer bedene girmesi anlamına gelen tenasüh inancını savunmaktaydı. Allah’ın sırasıyla Âdem, Nuh ve Ebu Müslim’in bedenine girdiğini, en son da kendi bedeninde belirdiğini iddia ediyordu. Ayrıca eski İran inançlarından olan Mazdekiliğe uygun olarak mal ve kadınları herkes için ortak hâle getirmiştir. Sonrasında peçesi sökülüp alınınca, kalabalığı bir titreme almış, kutsal ve cennete gitmiş olduğunu iddia ettiği yüzü, gerçekten beyazdır, ama cüzzama özgü bir beyazlıktır bu. O denli şişmiş ve inanılmazdır ki Hakim’in yüzü, seyirci kitleye maskeymiş gibi gelmiştir. Kaşları yok olduğu; sağ gözünün alt kapağının, pörsümüş yanağının üzerine sarktığı; koca bir yumrucuk kümesi dudağını kemirdiği; insana ait değilmiş izlenimini veren yassılaşmış burnunun bir aslanınkini andırdığı anlaşılmıştır.
FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜNÜN PKK/PYD, EL-KAİDE, İŞİD ve DHKP-C ile KARŞILAŞTIRILMASI :
PKK, Türkiye’nin doğu ve güneydoğusu, Irak’ın kuzeyi, Suriye’nin kuzeydoğusu ve İran’ın kuzeybatısını kapsayan bölgede devlet kurmayı amaçlamaktadır. Faaliyet alanı büyük ölçüde Türkiye toprakları olmakla birlikte, Batı Avrupa’da, Suriye, Irak ve İran topraklarında da etkinlik göstermektedir.1978 yılında, Lice’nin Fis köyünde Abdullah Öcalan ve kendisini destekleyen 21 kişi tarafından kurulan PKK’nın ideolojisi, 2005 yılına kadar Marksizm-Leninizm, ardından demokratik konfederalizm üzerine kurulu olmuştur. DHKP-C nihai amacını “Türkiye’de mevcut anayasal düzeni, yürüttüğünü öne sürdüğü silahlı öncü savaş ile yıkarak Marksist-Leninist ilkelere dayalı Devrimci Halk İktidarı’nı kurmak” olarak açıklamaktadır. El-Kaide, İslam dünyasını Batı’nın etkisinden kurtarıp İsrail’i de yok ederek, İspanya’dan Endonezya’ya kadar uzanan bölgede Sünni şeriat kanunlarıyla yönetilen bir devlet kurmayı amaçlamaktadır. cihatçı Selefilik olarak tanımlanan bu ideolojinin kökenleri Mekteb el-Hidemat’a dayandırılmaktadır. Örgüt ayrıca, İslam mezheplerinden Şiiliği de reddeder ve Şiiliği benimseyenleri kâfir olarak değerlendirir. Bin Ladin’in ise Vahhabilik ve Selefilik ideolojilerini, cihatçı bir anlayışla benimsediği belirtilmektedir. Irak ve Şam İslam Devleti (kısaca IŞİD-Irak El-Kaidesi; ağırlıklı olarak Afrika’da, ayrıca Irak ve Suriye’de de etkinlik gösteren, bu bölgede hilâfet devleti kurmak amacıyla güvenlik güçlerine ve sivillere karşı eylemler yapan yasa dışı, silahlı ve ele geçirdiği topraklardaki meşruluğu hiçbir ülke tarafından devlet olarak tanınmayan Selefi cihatçı örgüttür. İçerden kuşatma ve görünmezlik yöntemiyle, mevcut rejim ve devlet sistemini bütünüyle yıkma-dönüştürme-ele geçirme hedef ve ideolojisine sahip olan FETÖ terör örgütünün en az PKK seviyesinde değil; PKK dan çok daha ileri seviyede ciddi tehlike oluşturduğu görülmektedir. Zira PKK/PYD nin mevcut devlet düzenini yıkmak ele geçirmek gibi doğrudan bir hedefi olmayıp, devlet otoritesini zayıflatarak bu suretle toprak koparma nihai hedefi bulunmaktadır. FETÖ Terör örgütünün ise, DHKP-C, İŞİD ve EL-KAİDE terör örgütlerinde olduğu gibi doğrudan T.C. Devlet sistemini hedef aldığı görülmektedir. (Kaynak : Wikipedia)
Fetullahçı Terör Örgütü, ilk defa 2010 yılında başlatılan Sözde Kudüs Terör Örgütü (SELAM-TEVHİD) adli soruşturmayla (2011/762 sor.) AKP Hükümetini doğrudan hedef almış,örgüt elemanı hakim savcıların yetkilerinin bulunduğu dönemde 3-3.5 yıllık uzunca süredeki soruşturma sürecini hiçbir operasyon yapmaksızın geçirmiş, “Sırf Kamile Yazıcıoğlu isimli şahıstan geldiği iddia edilen belgelere dayalı olarak yaptıkları işlemlere haklılık oluşturulmaya çalışmış, bu belge ve dijitallerin delil niteliklerini kaybedeceğini bildikleri halde yasa ve usule uygun işlem tesisi için 7 aya yakın bir süre bekleyerek içerikleri tümüyle yasadışı haline getirmiş ve tüm bunlarla esas gayenin soruşturma sonucunda terör faaliyetinin tespiti olmayıp 2013 yılından itibaren soruşturma çemberlerine alınan devlet kademelerinin işleyişi ile devlet erkanının ve hükümetin yürüttüğü faaliyetlere ulaşmak olduğu anlaşılmıştır. Bu şekilde FETÖ’nün; hem devlet ve meşru hükümetini, terör örgütleriyle irtibatlandırıp zorda bıraktığı, hem de işlevsiz hale getirerek toplum nezdinde itibarsızlaştırılmaya çalıştığı, “(FETÖ’nün) Ülkemize hasmane tutum sergileyen yabancı ülkeler lehine kullanmaya elverişli gizli askeri ve siyasal bilgilere, iç ve dış politik siyasal verilere ulaşılarak istihbarat ajanlığı yapma amaçlarını güttüğü ortaya çıkmıştır. Bu nedenlerle örgüt üyeleri ve yöneticileri haklarında Yargıtay 16. Ceza Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla 2015/1 E.,İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 2016/99 E.,İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 2016/226 E.,İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince 2017/153 E.,İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/153 E,İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 2015/297 E.,Sayılı davalar ikame edilmiştir. Sözde Selam Tevhid soruşturmasıyla, Başbakan Erdoğan, bir kısım Bakanlar, Mit Müşteşarı Hakan Fidan, İçişleri Bakanı Efkan Ala, yakın çevresi, siyasetçi, gazeteci, yazar, STK Temsilcileri ve iş adamlarının aralarında bulunduğu 2280 kişinin usulsüzce dinlendiği, elde edilen bir kısım tape ve bilgilerin yabancı devlet ajanslarına servis edildiği dile getirilmiş, örgüt üyelerinin yasadışı bu eylemleri iddianamelerde zikredilmiştir. Söz konusu soruşturma ile Başbakan Erdoğan ile Filistin Lideri Mahmut Abbas arasındaki telefon görüşmelerinin, İsrail Gizli Servisi Mossad’a sızdırıldığı bilinmektedir. Selam Tevhid soruşturmasının adli bir amaçla değil, Fetö faaliyetleri doğrultusunda ve bir çeşit casusluk faaliyeti şeklinde yürütüldüğünün anlaşılması üzerine 2014 yılında KYOK kararı verilmiştir.
Örgütün; Afrika’da: 63 okul, Asya’da: 222 okul, Avrupa’da: 150 okul, Kuzey Amerika’da: 315 okul, Güney Amerika’da: 7 okul, Okyanusya’da: 10 okulu olduğu bilinmektedir.”312 FETÖ okulu bulunan ABD’den sonra örgütün en fazla okulunun olduğu ülkeler sırasıyla Irak (Irak’ta, IKBY de dâhil, biri üniversite olmak üzere 29 okul), Almanya (32 okul), Kazakistan (27 okul), Kırgızistan (24 okul), Afganistan (23 okul), Pakistan (22 okul), Nijerya (bir üniversite olmak üzere 18 okul), Bosna Hersek (15 okul) Arnavutluk (14 okul) ve Kenya (12 okul) şeklindedir. Geri kalan ülkelerdeki okul sayıları 10 ve altındadır.” /Meksika: 1 okul ve kültür merkezi. Kolombiya: Kültür merkezi.Şili: Kültür merkezi.Arjantin: Kültür merkezi.Brezilya: Kültür merkezi.Fas: 4 okul.Cezayir: Dil okulu.Mısır: Dil okulu ve öğrenci evleri.Moritanya: 1 okul.Mali: 1 okul.Nijer: 1 okul.Çad: 1 okul.Sudan: 2 okul.Etiyopya: 1 okul.Senegal: 1 okul.Gambiya: 1 okul.Gine Bissau: 1 okul.Gine: 1 okul.Burkina Faso: 1 okul.Gana: 1 okul.Togo: 1 okul.Nijerya: 4 okul, 1 kültür merkezi.Kamerun: 1 okul.Orta Afrika Cumhuriyeti: 1 okul.Kongo: 1 okul.Uganda: 1 okul.Kenya: 4 okul.Tanzanya: Eğitim kompleksi (Dispanserleri, spor alanları olan kompleks ilköğretim okulu ve liseyi kapsıyor)Malavi: 1 okul. Mozambik: 1 okul.Madagaskar: 1 okul, 1 kültür merkezi.Güney Afrika: 4 okul.Avustralya: 7 okul.Endonezya: 4 okul.Filipinler: 4 okul.Kazakistan: 29 okul.Tacikistan: 13 okul.Kırgızistan: 12 okul.Türkmenistan: 20 okul.Özbekistan: 1 okul (Özbekistan Darbe girişimi sonrası tüm faaliyetleri sonlandırıldı).Afganistan: 4 okul.Pakistan: 6 okul, 1 kültür merkezi.Hindistan: 3 okul, 1 dil okulu.Nepal: 1 okul.Bangladeş: 4 okul.Moğolistan: 4 okul.Japonya: 1 okul, 5 dil okulu, kültür merkezleri.Güney Kore: 1 kültür merkezi.Malezya: 1 okul.Vietnam: 1 okul.Kamboçya: 2 okul.Burma: 2 okul.Tayland: 3 okul.Irak: 4 kolej.İsrail: 1 kültür merkezi.Yemen: 1 okul. Rusya Federasyonu: 6 okul(2002 de kapatıldı).Azerbaycan: 12 okul Gürcistan: 3 okul.Ukrayna: 2 okul.Moldova: 2 okul.Litvanya: 1 kültür merkezi.Letonya: 1 kültür merkezi.Estonya: 1 kültür merkezi.Romanya: 4 okul.Bulgaristan: 3 okul.Makedonya: 4 okul.Arnavutluk: 4 okul.Bosna-Hersek: 2 okul.Macaristan: 1 dil okulu, 1 kültür merkezi.Slovakya: 1 kültür merkezi.Çek Cumhuriyeti: 1 kültür merkezi.Polonya: 1 kültür merkezi.Almanya: 3 okul, dil okulları ve kültür merkezleri.Avusturya: 1 dil okulu.İtalya: 1 kültür merkezi.İsviçre: Öğrenci yurdu ve kültür merkezi.Hollanda: Öğrenci yurdu ve kültür merkezi.Belçika: 1 okul, öğrenci yurdu, dil okulu ve kültür merkezi.Fransa: Kültür merkezi ve dil kursu.Danimarka: Dil kursu ve kültür merkezi.Norveç: Dil kursu ve kültür merkezi.İsveç: Dil kursu ve kültür merkezi.Finlandiya: 1 kolej, dil kursu ve kültür merkezi.İngiltere: Öğrenci yurdu, dil okulu, kültür merkezi.Portekiz: 1 kültür merkezi.İspanya: Kültür merkezi ve dil kursu./ Başlangıçta yurt dışında eğitim – öğretim faaliyetleri ile o ülkelerin kamuoyunda olumlu algı oluşturan, faaliyet yürüten örgütün, ülkelerin ekonomik ve bürokratik alanlarında ulaştığı güç sayesinde ülkemiz aleyhine lobicilik faaliyetlerini açıkça yürütmeye başladığı, o ülke idarelerini ülkemiz aleyhinde tavır almalarını sağlamaya çalıştığı bilinmektedir.” Örgüt, dünyanın yaklaşık 160 ülkesinde okul, etüt merkezi, kültür merkezi, dil kursu ile çeşitli dernek ve şirketler kurarak bu ülkeleri örgüt mensupları için cazibe merkezleri haline getirerek faaliyetlerini sürdürmektedir. Her ne kadar örgüt tarafından yurt dışında eğitim – öğretim faaliyeti yürütüldüğü algısı, ulusal ve uluslararası kamuoyuna verilmeye çalışılsa da, asıl amacın;eğitim – öğretim ve ticari (Şirketleşme) faaliyet görünümü altında o ülkelerin güvenlik ve istihbari bilgilerini temin ederek işbirliği yaptığı ülke ve devletlere aktarmak ve ülke doğal rezervlerini iş birliği içerisinde olduğu ülkelere o ülkelerde elde ettikleri bürokratik güç sayesinde sömürtmek olduğu bilinmektedir. Sayılan okulların bir kısmı darbe girişimi sonrası Maarif Vakfına devredilmiş ise de büyük çoğunluğu halen devam etmektedir.(Kaynak : Wikipedia)
FETULLAH GÜLEN DAVASI (22 Ağustos 2000) ve HATA HÜKÜMLERİNDEN YARARLANMA GEREKÇESİ
Fethullah Gülen Davası, 1999 yılında Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma neticesinde, 22 Ağustos 2000 tarihinde Fethullah Gülen aleyhine laik devlet yapısını değiştirerek dini kurallara dayalı bir devlet kurmak suçuyla açılan davadır. İddianamaye göre Gülen; ”laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ni sona erdirip, yerine şer’i yasaların hakim olduğu İslam devletini kurmak için okullarında beyinlerini yıkadığı gençlik ile oluşturacağı toplumu kullanmayı” planlamıştır. Mart 2007’de Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Terörle Mücadele Yasası gereğince suçun oluşmadığı hükmüne vararak, sanık Fethullah Gülen’in savılan suçtan beraat etmesine karar vermiştir. Haziran 2008’de de Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından Gülen’in beraati oybirliğiyle onanmıştır. Örgüt Liderinin, 18 Haziran 1999 tarihinde televizyon kanallarında yayınlanan konuşmasında, cemaatini devlet bürokrasisindeki mevcudiyetlerini, kendilerini fazla belli ettirmeden, göze batmadan, uygun ortam koşulları oluşana kadar sürdürmeye teşvik ettiği öne sürüldü: “Adliyede, Mülkiyede veya başka bir hayati müessesede bizim arkadaşlarımızın mevcudiyeti, öyle ferdi mecburiyetler şeklinde ele alınıp öyle değerlendirilmemelidir. Yani bunlar gelecek adına bizim o ünitelerde garantimizdir. İstikbale yürümek için, sistemin püf noktalarını keşfedin. Hâlâ bu sistem devam ediyor. Bu sistem içinde arkadaşlarımız istikbale yürüyeceklerdir. Öyleyse o sistemin püf noktalarını bilmeleri lazım, keşfetmeleri lazım. Aşmaları lazım. Bu da meselenin diğer bir yanıdır. Kuvvet dengesi olmadığı bir yerde kuvvete başvurmayacaksınız. Teknik-taktik yerinde sizin kalbiniz önemli. Dıştan bizi bazıları korkaklıkla itham edecekler. Fırsat bulup, hep yolunuza devam ediyorsanız, yine orada o esnekliği gösterecek, o eksantriği kullanacak, geriye çekiliyor gibi yapacak, fakat adımlarınızı daha açıp ileriye gideceksiniz. İster Mülkiyede çalışan arkadaşlarımız olsun, ister Adliyede çalışan arkadaşlarımız olsun herkes için söz konusudur bu. Sivrilmeden, mevcudiyetinizi hissettirmeden çok ilerlere gitme. Mutlaka riayet edilmesi lazım. Müslümanların belli bir noktaya ve kıvama gelecekleri ana kadar bu şekilde hizmete devam etmeleri şarttır. Erken vuruş diyeceğim çıkışlar yaparlarsa, dünya Cezayir’deki gibi başlarını ezer. Zayiata meydan verilmemeli. Çok dikkatli ve çok tedbirli, temkinli hareket etme mecburiyeti var. Bu hizmetin içinde bulunanlar, bu hizmete göre hizmet vermek isteyenler, her birisi dünyayı idare edebilecek birer diplomat gibi hareket etmeli”. Ankara 2 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından 22 Ağustos 2000 tarihinde Fethullah Gülen hakkında “Laik Devlet yapısını değiştirerek yerine dini kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt kurup bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunmak “ gerekçesiyle 10 yıla kadar ağır hapis istemi ile yargılama başlatıldı ve gıyabi tutuklama kararı alındı. Yargılama, kamuoyunda daha sonra Rahşan affı diye anılmaya başlanan 21 Aralık 2000 tarihinde çıkarılan 4616 sayılı 23 nisan 1999 tarihine kadar işlenen suçlardan dolayı şartla salıverilmeye, dava ve cezaların ertelenmesine dair kanundaki maddeye göre 5 yıl süre ile ertelendi. Bu süre içinde Fethullah Gülen’in aynı tür veya daha ağır bir suç işlemesi durumunda yargılamanın yeniden başlaması kararlaştırıldı. 5 Mayıs 2006’da 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun “terör tanımı” başlıklı 1. maddesinde yapılan değişiklik ile terör örgütü tanımına cürüm işleme ve silahlı eylem şartı getirildi. Yeni terör kanununa göre Gülen’in avukatları Mahkemeye başvuruda bulundu. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Emniyet Müdürlüğü’nden istenen raporda Fethullah Gülen’in cebir ve şiddet içeren bir suça karışmadığı bildirildi. Mahkeme, af nedeniyle daha önce 5 seneliğine ertelenmiş olan ve tekrar görülen davada Terörle Mücadele Yasası gereğince suçun oluşmadığı hükmüne vararak sanığın beraatine karar verdi. Mart 2007 de Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği karar Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından onayladı .Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Yargıtay 9. Ceza Dairesinin TMK kapsamında verdiği beraat kararına itiraz etti. Savcılık davanın TMK kapsamında değil TCK 765 sayılı TCK’nın 313/2-4 maddesine göre cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak suçuna göre bakılmasını istedi. Savcılık, Gülen’in Türkiye’de mevcut Anayasal düzeni değiştirmek ve laiklik ilkesini de kaldırarak, yerine şeriat esaslarına dayalı devlet kurmak amacında olduğu, aşamaları, tebliğ, cemaat ve cihat temelinde, yurt içinde ve dışında dershane, okul, üniversite, yurt, hazırlık kursları ve kurduğu şirketler aracılığıyla eğitimli bir kadro ve ekonomik bir güç oluşturarak, yönetimde teşkilatlanmayı, devlet idaresini ele geçirmeyi hedeflediği, sanık Fethullah Gülen’in yurt dışına çıktığı 21 Mart 1999 tarihinden sonra da aynı amaç doğrultusunda faaliyetlerini sürdürdüğü, teşekkülün varlığını koruduğunu iddia etti. Ancak Yargıtay Başsavcılığının talebi reddedildi ve Haziran 2008 de Yargıtay genel kurulu tarafından Gülen’in oybirliğiyle beraati onandı. Yüksek mahkeme bu sürece istinaden ; Örgütün, silahlı terör örgütü olduğu gerçeğinin, örgütün kurucusu ve yöneticisi Fetullah Gülen hakkında Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesince verilen ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun kararı ile kesinleşen beraat kararı da nazara alındığında özellikle örgütün sözde meşruiyet vitrini olarak kullanılan diğer tabakalardaki örgüt mensupları tarafından bilinip bilinmediğinin olaysal olarak toplanan deliller muvacehesinde TCK’nin hata hükümlerini düzenleyen 30. maddesi kapsamında değerlendirilmesi lazım geldiğini, bu değerlendirme yapılırken, 2012 yılı ve sonrasında örgüt mensubu kamu görevlileri tarafından yapılan operasyonlar gibi örgütün nihai amacını açıkça ortaya koymaya başladığı sansasyonel olaylar sonrasında, Milli Güvenlik Kurulunun 30 Ekim 2014, 29 Nisan 2015 ve 26 Mayıs 2016 tarihli toplantılarında alınan ve kamuoyu ile paylaşılan kararlarda sözde “hizmet hareketi” adlı, legal görünümlü illegal yapının, paralel bir devlet kurma amacında olan, devletin varlığına ve anayasal düzenine karşı ciddi tehdit oluşturan bir örgüt olarak kabul edilmesi, aynı tespit ve açıklamaların devlet ve hükümet yetkililerince en üst düzeyde benimsenip, kamuoyuyla paylaşılması gibi olguların da göz ardı edilmemesi gerektiğini içtihatlarda belirtmektedir.
Özünde ve hedefinde laiklik karşıtı ve şeriatçı bir yapıya, dışa dönük ise ılımlı ve zararsız görünüme sahip olan Hareket, dini faaliyetlerinin yanı sıra; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin anayasal kurumlarında meşru ve gayri meşru yollarla hakimiyet sağlayarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetimini kendi ideolojisine göre dizayn etmeyi hedeflemektedir. (Murat Yetkin (Kasım 2018). MERAKLISI İÇİN CASUSLAR KİTABI. Ve Türkiye’deki En Büyük Casusluk Olayı. Doğan Kitap. ss. 401-406.-Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu (2019). Metastaz. FETÖ’nün Kurtarıcısı Yargıtay’ın Başında. Kırmızı Kedi Yayınevi. ss. 204-205. –“Turkey’s Nationalist Course: Implications for the U.S. Turkish Strategic Partnership and the U.S. Army” (PDF). He advised his followers to “move in the arteries of the system, without anyone noticing your existence, until you reach all the power centers.” Gülen’s followers did exactly that and gained significant influence in the police force, the judicial system, the education sector, and the media. They also amassed significant financial resources. RAND Corporation. 2020. 19 Ocak 2020 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Aralık 2020.) Hareket; Türkiye KKTC, İran, Pakistan İslam İşbirliği Teşkilatı ve Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi tarafından terör örgütü olarak tanınmaktadır. Ancak, hareketin terör faaliyetleri ABD ve Avrupa Birliği tarafından tanınmamaktadır. Günümüzde, örgüt mensupları Türk güvenlik güçlerine yakalanmamak için başka örgütlerin, siyasi partilerin ve dini cemaatlerin içine sızarak kendilerini kamufle etmeye çalışmaktadır.
-
30 Ekim 2014 tarihinde gerçekleştirilen ve yaklaşık 10 saat süren Millî Güvenlik Kurulu (MGK) sonucunda örgüt lideri Fethullah Gülen’e bağlı kurumlar ifade edilerek legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten paralel yapılanmalar olarak kaydedilmiştir. MGK’da alınan bu kararlar 24 Kasım 2014 tarihinde gerçekleştirilen Bakanlar Kurulunda onaylanmış ve böylece resmiyet kazanarak MGK Genel Sekreterliği’ne gönderilmiştir. Paralel Devlet Yapılanmasının örgütün faaliyetlerinden sadece birisi olması ve Fetullahçı Terör Örgütü kavramı ile eşdeğer tutulamaması nedeniyle, yapılanmanın FETÖ/PDY olarak değil; ”FETÖ=FETULLAHÇI TERÖR ÖRGÜTÜ” olarak nitelendirilmesinin yerinde olacağı,
- FETÖ Terör Örgütü’nün ağırlıklı olarak Peygamber dönemindeki sahabelerin yaşamları üzerinden bir ritüelleşmeye gittiği, iki bin yıldır süregelen Türk gelenek, görenek, örf ve adetlerinin neredeyse görmezden gelindiği, bu haliyle örgütün kuruluş aşamasından itibaren Türk töresi ve Devlet nizamı ile bütünüyle tezatlık arz edecek bir oluşum ve felsefi ilkelerle hareket ettiği, Emir Komuta zinciriyle faaliyet gösteren kurumlarda (EGM-TSK vs.) örgüt elemanlarının kurum içi talimatlarla değil; örgüt içi emirler doğrultusunda hukuka aykırı çeşitli işlemler tesis ettikleri, bağımsız ve tarafsız olarak görevlerin icra edilmesi öngörülen kurumlarda ise (Yargı-Denetleme Kurumları vs.) örgüt elamanlarının tarafsızlık ve bağımsızlıklarını muhafaza edemedikleri, zira belirli periyotlarla örgüt sohbet ve toplantılarına iştirak edip, örgüt hiyerarşisi içerisinde yer alan, maaşlarının dahi belirli bir kısmını düzenli olarak örgüte aktaran fertlerin bağımsız ve tarafsız olarak hareket etmelerinin de beklenemeyeceği,
Örgütün Rusya, İsrail, İran ve sonrasında Özbekistan gibi ülkelerde okul, yurt, üniversite açamadığı, yapılanmasına bu ülkeler tarafından milli güvenlik gerekçesiyle izin verilmediği, ABD’ nin izin vermediği ülkelerde örgütünün okul açamadığı gibi yapılanmaya da gitmediğinin tespit edildiği, Örgütün Dinlerarası Diyalog, Ilımlı İslam ve diğer tüm çalışmalarının eski CIA yöneticileri Graham Fuller ve Henry Barkey tarafından desteklendiği; Hollanda hükûmeti 2008’de hareketin Hollanda’daki aktivitelerini incelemiş ve bu inceleme sonucunda Gülen okullarının entegrasyon karşıtı davranışları teşvik ettiği gerekçesiyle fon desteğini azaltmıştır. Rusya Gülen hareketine bağlı okulları, “pan-İslamist”, “pan-Türkist” propaganda ve “casusluk” yaptığı gerekçesiyle 2003 yılında kapatmış, buna benzer olarak Azerbaycan da 2014 yılında bu okullara karşı önlemler aldığını bildirmiştir. (Fuller, Fethullah Gülen’in ABD’deki Yeşil Kart başvuru sürecinde Gülen’in Amerika için bir güvenlik tehdidi veya radikal bir unsur olduğuna inanmadığını anlatan bir mektup teminat/kefalet mektubu vererek Gülen’in ABD de kalmasını sağlayan kişilerin arasındadır, Yeni Türkiye Cumhuriyeti, Türkiye ve Arap Baharı, Siyasal İslamın Geleceği, İslamsız Dünya vs. kitap içerikleri ile BOP/Büyük Ortadoğu Projesi/Ilımlı İslam=FETÖ ve Arap Baharını destekleyici eserleri bulunmaktadır.)
30 Ocak 2004 tarihinde, Harvard Kennedy School John F.Kennedy Forum (İnstitute Of Politics) ‘da gerçekleştirilen söyleşide, BOP, Irak’ın İşgali, Arap Baharı ve ORTADOĞU ÜLKELERİ DEMOKRASİLERİ (Democracy in the Middle East, Pluralism in Europe) üzerine sunum konuşmasını yapan Amerikalı; Türkiye’yi BOP projesiyle (=Ortadoğu ülkelerini İsrail lehine istikrarsızlaştırma ve Bölme Projesi) ABD ‘nin 51. Eyaleti haline getirmek istediklerini, bu projeyi de, ABD ve Türk Halkının 3/4 ünün desteklediğini açıkça ifade etmiştir. Proje kapsamında Arap baharı ile bir kısım Ortadoğu ülke diktatörleri devrilse de, günümüzde halen ABD ve bir kısım Avrupa ülkeleri tarafından diretilen BOP; 17-25 Aralık sonrası Türkiye’nin iç ve dış politika değişikliğine gitmesi, Suriye’de Esed rejiminin tüm müdahalelere rağmen ayakta kalması, Mısır’da Mursi yönetiminin İsrail karşıtı politikalar sürdürmesi ancak öncesinde Hüseyin Salim isimli kişinin ülkenin tüm rezervlerini İsrail’e satmış olması nedeniyle ülkede ekonomik kriz çıkması ve sonrasında ordunun yönetime el koyması sebepleriyle; FİİLEN ÇÖKMÜŞTÜR. BOP projesi kapsamında istikrarsızlaştırma-bölme stratejileriyle Saddam Hüseyin rejiminin (Baas=Arap Milliyetçiliği) yıkılması, neticesinde Kürdistan Bölgesel Özerk Yönetiminin (Irak Kürdistanı-Peşmerge) ve Suriye iç savaşıyla da merkezi otoritenin zayıflaması sonucu Rojava Özerk Yönetiminin (Suriye Kürdistanı-YPG/PYD) oluştuğu görülse de, bu yönetimlerin uzun süre ayakta kalamayacağı öngörülmektedir.
Örgüt liderinin konuşma ve söylemleri içerisinde, ABD ve Avrupa ülkelerinin bölgede yıllardır neler yaptığı aşikar olmasına karşın; ABD, İsrail, Rum(=Yunan), yahudi ve hristiyanları övücü-yüceltici çok sayıda cümlelere rastlanıldığı (Müntehine Suresi-9, Maide-51) , medya organlarına bu yönde Türk Halkını töhmet altında bırakacak şekilde demeçler verdiği, hatta ABD ‘nin dünya lokomotifi olduğunun belirtilip düzen kurucu olarak betimlendiği, bu sebeple ABD ye mutlak itaat edilmesi gerektiğinin öğütlendiği, Örgüt elemanlarında sembolik olarak bir dolar ele geçirilmesinin bunun en açık kanıtı olduğu, İsrail’in en acımasız katliamlarının örgüt liderince hoşgörüyle karşılandığı, sair zamanlarda ise doğrudan desteklendiği, Tanrıyı kıyamete zorlamak gibi Evanjelizm ritüellerinden alınmış bir kısım saçma sapan ilkelere örgüt elemanlarının inandırılmaya çalışıldığı, gerek yapılanma gerekse de benimsediği ilkeler yönüyle örgütün, Opus Dei, Cizvit Tarikatı (Örgüt Liderinin Pensilvanya’da ikamet ettiği malikane, katolik Cizvit tarikatından alınarak Örgüte ait White Rose vakfına devredilmiştir.), Tahir-ül Kadri, Kesnizani ve Moon Tarikatı, Batınilik ( Sabbahiler ) vs. oluşumlarla benzerlik gösterdiği, bir kısım örgüt üyelerinin Yunanistan bayrağına sarılarak fotoğraflar verdikleri, papaya yalvararak T.C.Hükümetini şikayet ettikleri, Örgüt liderinden papaya selam götürdükleri, T.C. Cumhurbaşkanı fotoğrafını ayakları altına alarak çiğnedikleri (bkz.Enes Kanter)
- Örgüt elemanlarının itaat, takiyye, sızma, belli edilmeyen kıskançlık-fesatlık-çekememezlik, yanar-dönerlik, sinsileşme vs. ilkelerle yetiştirilmesi asabiyle büyük ekseriyetinin sürekli bir tedirginlik ve telaş içerisinde bulunduğu, esasında yahudi mistisizmine bulaşık Gülen Öğretisine istinaden ruh yapısı olarak korkak-pısırık bir karaktere büründürülmeleri sebebiyle; devletin operasyonel birimleri içerisinde, “(Mit, Özel kuvvetler, Özel harekat vs.) hiyerarşik düzen ( Alt-Üst ilişkisi, Emir-Komuta Zinciri) yanında abi-kardeş ilişkisi hakim olduğundan dolayı” çoğunluk ve başarı gösterecek şekilde örgütlenemedikleri, bu birimlerin dışında neredeyse tüm devlet kurumlarına çoğunluk oluşturacak şekilde sızarak hiyerarşik bir yapılanma oluşturdukları,
Özellikle askeriyedeki yapılanma ve örgütlenmelerinde istihbarat kuruluşlarını aratmayacak yöntem ve tekniklerin tercih edilerek “(Canlı kurye, ardışık aramalar, mor beyin, çalışma evlerinde ve toplantı ortamlarında tüm dijital iletişim araçlarının yasaklanması-kapatılması, yabancı uyruklu kişiler üzerinden alınan hatlarla iletişim kurulması, bylock vs.)” hücre tipi oluşum ve yöntemlerin uygulandığı, bu sebeple emir alanın emir verenden başkasını tanımadığı,
Örgüt liderinin doğum tarihi 27/04/1942 iken, nüfus kayıtlarında “yılı 1941” olarak düzeltildiği, örgüt liderinin sohbetlerinde doğum tarihini 11 Kasım 1938 olarak açıkladığı, bunun sebebinin Gülen’in kendini Mehdi olarak görmesinden kaynaklandığı, “Gülenin, ‘Deccal’ kabul ettiği Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm tarihini kendisine doğum tarihi seçtiği, Mehdi’nin ahir zamanda zuhur edeceğine inandığı için ‘Deccal öldü, Mehdi doğdu’ inancından dolayı bunu iddia ettiği, Örgüt evlerinde okutulan Risale-i Nur denen kitaplarda da buna benzer zımni açıklama, betimleme ve beyanların bulunduğunun tespit edildiği, Bkz. https://tuncayilcim.av.tr/v5/feto-davasi-cianin-yesil-kusak-projesi-fethullah-gulen-cemaati-opus-dei-ve-moon-tarikatlari-arasindaki-benzerlikler/
Camilerde örgüt elemanlarının namaz kılmasının örgüt tarafından tasvip edilmediği, namazların olanaklı olması halinde ışık evlerinde kılınmasının önerildiği, fiziki olanaklar mevcut olsa dahi takiyye ve gizlilik safsataları ile teyemmüm ile abdest alma veya işaretle namaz kılınmasında dinen sakınca görülmediği, aksine İslam’a tümüyle aykırı bu eylemlerin daha çok sevap kazandırdığının ileri sürülerek örgüt elemanlarına bu şekilde aşılandığı, bunun yanında takiyye kılıfı adı altında İslami değer yargılarını zedelemek suretiyle müslümanları farklı bir dini yaşantıya sürükleyip bu yaşam tarzına alıştırdıkları,
- Ergenekon, Balyoz, Darbe, dış güçler, iç güçler, derin devlet, masonlar vs. bahaneleri ileri sürerek bu yapılardan gelebilecek tehlikeleri kendilerinin engelleyebileceğini iddia edip, yabancı uyruklu kişilere Türkçe dilini öğrettikleri, dış ülkelerdeki okullar vasıtası ile Türk bayrağını dalgalandırdıklaŕı gerekçeleriyle, değişen birçok siyasi iktidardan kuruluşundan bu yana çeşitli imtiyazlar elde ettikleri, esasındaki özde hedeflerinin ise Türk Ulusal Devlet rejimini değiştirip yıkarak orta asya merkezli, yabancı devletler güdümünde, büyük bir federatif kukla devleti kurmak olduğu, bu nedenle örgütün esasında; vatan-toprak-devlet, şehit, Cihad (Enfal 39, Tevbe 5), sınır gibi kavramlarının zaten mevcut olmadığı,
Osmanlı, Selçuklu ve diğer tarihteki büyük Türk Devlet Dönemlerinin neredeyse görmezden gelinerek, peygamber ve sahabe dönemi esas alınıp bin yıldır süregelen milli gelenek ve uygulamaları temelinden değiştirmeye çalıştıkları, gerektiğinde anne-baba-kardeşe dahi düşman olunabileceğinin telkin edilip, bu yol ve yöntemlerle sanki din yeniden zuhur ediyormuş gibi Türk aile yapısını da bozmaya çalıştıkları,
1960 lı yıllarda CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek’in örgütün kurulmasında, kollanmasında ve yabancı güçlerin etkisi altına girmesinde ciddi yardım ve etkisinin olduğu, bu nedenle bir kısım örgüt elemanlarının örgüt içerisinde ” Kasım Gülek ” takma adını kullandıklarının görüldüğü, bu şahsın vefatını müteakiben cenaze namazının örgüt lideri tarafından kıldırıldığı,
Örgütün ışık evleri ve dershanelerinde ağırlıklı olarak Said-i Nursi’ye ait Risale-i Nur denen kitaplarının okutulduğu, bu kitapların çoğunluğunun eski Türkçe ile kaleme alındığı, bu sebeple örgüt mensuplarının okuduklarının ne anlama geldiğini pek de kavrayamadıkları, bu gerekçeyle nur cemaati içerisinde bile Okuyucular-Yazıcılar şeklinde ayrışmalara gidildiği, Okuyucu ve Yazıcı denen bu grupların başından itibaren Said-i Nursi ilkelerinden uzaklaşılması nedeniyle F.Gülen yapılanmasına karşı oldukları ve karşı tavır edindikleri, Örgüt mensuplarının Risale denen bu kitapların daha çok okundukça feyiz alınacağına inandırıldıkları, hatta adli dosyalara yansıdığı üzere bu kitapların Kuran-ı Kerim’in tercümesi olarak örgüt tarafından aksettirildiği,
- Örgüt elemanlarının çoğunun Arapça okumayı bilmediği, ışık evi ve dershanelerde Kuran-ı Kerim’den çok Said-i Nursi (Kürdi) ve Örgüt Liderine ait kitaplar okutulduğundan , birçoğunun Arapça Kuran okumayı beceremediği, Okutulan Risale i Nur ve Örgüt liderine ait kitap ve dinlenen kasetler üzerinden çetele denen puanlama listeleri yapıldığı, sayfa olarak çok okuyan örgüt elamanlarının ödüllendirildiği, bu şekildeki farazi yöntem ve uygulamalarla örgüt elemanlarının manevi motivasyonlarının arttırıldığı, uhrevi ve vicdani yönden ise rahatlamalarının sağlanarak, kendi iç sorgulamalarının engellenip örgüte olan bağlılıklarının kuvvetlendirildiği, örgüte olan bağlılıkları bakımından ise elamanların numaralandırılmak suretiyle örgüt içi gizli arşivlerinin tutulduğu, oluşturulan hiyerarşik sistemdeki görevlendirmelere ilişkin örgüt içerisinde ayrıca mülakatlar yapıldığı,
Her ilin, her ilçe ve neredeyse her beldesinde ışık evleri açılıp, yurt ve eğitim merkezleri kurulmasına karşın, hiyerarşik yapılanma sayesinde tamamının tek merkezden kontrol edilip denetiminin sağlanabildiği, örgüt tepe noktası ve karar mekanizmasının haber ve bilgisi olmaksızın tek bir ışık evi, dershane ve yurdun açılmadığı, faaliyet ve fiziki yapılanmaların da katı bir disiplin ve düzen içerisinde yürütüldüğü, bu katı disiplin ve hiyerarşi gücü sayesinde; itaat, itikat, istişare, efsane, rüyalar, mucize, gaipten sesler gibi akla ve mantığa ters birçok ritüelin örgüt elamanlarına benimsettirildiği,
- Örgütün halkın geneline hitap eden bir yapılanma olmadığı, daha çok zeki ve çalışkan çocukların tespit edilip ailelerinden kopartılmak suretiyle eğitildikleri ve küçük yaşta (çekirdekten) örgüte kazandırıldıkları, bu yolla kazandırdıkları küçük yaştaki çocukların gerektiğinde tüm eğitim ve barınma masraflarının örgüt tarafından karşılandığının görüldüğü, bu amaçla çok sayıda başarılı olabileceği öngörülen öğrenciye; ücretsiz dershane, burs vs. imkanından faydalanma olanağının sunulduğu veya maddi durumu iyi seviyede olan esnaf ve tüccarların örgüte kazandırılmaya çalışıldığı, örgüt elemanlarının eğitimlerinin dershaneler dışında abla/abi’ ler vasıtasıyla ışık evlerinde de sürdürüldüğü, bu eğitim hizmetini veren ışık evi abi/ablalarına örgüt tarafından aylık rutin ödemeler yapıldığı, Örneğin 10 çocuklu bir aileden sadece başarılı olabileceği ve zeki olduğu değerlendirilen bir kişinin seçilerek örgüte kazandırıldığı, bu eylemiyle dahi örgütün eğitim hizmeti bağlamında hayır işlemekten uzak olduğunun açık şekilde görülebildiği, Örgüt yurtlarının nihai amacının ışık evlerine eleman kazandırmak olduğu, bu sebeple yurtlarda ağırlıklı olarak üniversite 1.ve son sınıf öğrencilerinin kaldığı, örgütün; ara sınıflarda okuyan öğrencilerden ümidini kestiği kanaatiyle yurtlarda kalmalarına genel olarak müsamaha göstermediği, mahrem hizmetlere girebilecek fakülte ve okullarda okuyan öğrencilere (Hukuk,askeri okul,polis koleji vs.) örgüte uyum sağlamasalar dahi, örgütten ayrılmalarını önlemek maksadıyla toleranslı davrandıkları, Örgütün sadece çekirdekten (Küçük yaşta Yetiştirilmiş) elemanlardan oluşmadığı, aynı zamanda ikna faaliyetleri ile sonradan örgüt saflarına katılan çok sayıda elamanın mevcut olduğu, örgütün saflarında görmek istediği ve yüksek makamlarda bulunan kişilerin ikna edilerek örgüt saflarına katılmasının sağlanması amacıyla gerektiğinde tüm ekonomik imkanlarını seferber ettiği, tüm yöntemlere rağmen örgüt saflarına katılma talebini reddeden kişilere şantaj, tehdit, iftira, yafta yapıştırma, mobing, psikolojik baskı, dışlama, hukuka aykırı idari ve adli yaptırım uygulama gibi başkaca stratejileri uyguladıklarının tespit edildiği, Örgüt içerisindeki elemanların hiyerarşik görevlendirmelerinde de; liyakat, öğrenim görülen fakülte, zeka seviyesi, kabiliyet ve icra edilen meslek türü değil, mutlak itaat-örgüte bağlılık ve sadakat ölçütlerinin esas alındığı,
Bir ışık evinde ortalama 3-5 kişi kalmasına karşın, örgüte ait yayınların (Zaman Gazetesi, Sızıntı Dergisi vs.) 8-9 adet geldiğinin tespit edildiği, örgütün bu yöntemle örgüte ait yayın organlarının ülke genelinde tirajının yüksek olduğu imajını oluşturmaya çalıştığı,
- Dışarda baş örtüsünün çıkartılıp mini etek giyilerek dolaşılması, alkol alınması akabinde ışık evlerine dönerek arkasında saf biriktirip namaz kıldırılmasında dinen bir sakınca görülmediği, takiyye ve gizlilik ilkesi gereğince bu türden eylemlerin esasında daha çok sevap kazandırdığının örgüt elemanlarına benimsetildiği, Örgüt elemanlarının gizlilik prensiplerine uygun davranmaları talep edilerek kendilerini gizemli ve seçilmiş hissettirip motivasyonlarının bu suretle arttırıldığı, örgüt faaliyetlerinin öteki taraftaki hesap vaktinde kendini kurtarmaya ilişkin değil bu tarafta (dünyada) kurtarmaya yönelik olduğu,
Örgütün kendinden olmayanları cehennemlik olarak gördüğü, kendinden olmayanlara yoğun baskı, tehdit ve gayri meşru yöntemler uygulayarak sindirmeye çalıştığı, farklılıklara karşı müsamaha göstermedikleri, Yaradan’ın Er-Rezzak (İyi veya Kötü, tüm yaratılan canlıların rızkına kefil olma) sıfatını göz ardı ederek kendinden olmayanları sömürmeye-ekonomik açıdan yok etmeye çalıştıkları, bu şekliyle Yaradan’ın ve peygamberin öngörmediği birçok şeyde kendilerini yetkili ve haklı gördükleri, İslamiyet anlayışına göre insanları eylemleri sebebiyle hesaba çekecek ve yargılayacak olanın Yaradan olduğu belirtilmişken, Örgütün bu dünyada insanları, kendisini Yaradan yerine koyarak inanç ve eylemleri nedeniyle dini açıdan hesaba çektiği-yargıladığı, birçok tarikat ve cemaat ile kurulduğundan bu yana kavgalı ve çatışma halinde oldukları, örgütten ayrılmak isteyenlerin mahvolacağı, perişan olacağı, iki dünyada da gün yüzü göremeyeceği tehditlerinin savrulduğu, örgüt içi katalog evliliklerin önerildiği, ilk etaplarda başı açık örgüt elamanı olan bayanların askeri personellerle evlendirilerek güvenlik birimleri ile bağ kurulmaya çalışıldığı, bu yol ve yöntemlerle örgüte bulaşan fertlerin ayrılmalarının engellenmeye çalışıldığı, cennete gidecekler-cehenneme gidecekler şeklinde bazı listelerin düzenlendiğinin ve örgüt elemanlarının beyinlerinin ağır derecede yıkandığının adli dosyalardan açıkça görüldüğü, bu nedenlerle bir kısım örgüt mensuplarının Fetö terör örgütünden hapis cezası alarak tahliye olmaları akabinde gaybubet evi vb. yeni yapılanmalara gittiklerinin ve ıslah olamadıklarının düşünüldüğü,
Örgütün; devlete ait birçok kurumunun sınav sorularını çalıp, akabinde yemin ettirip bağlılık sözü aldıktan sonra cevap anahtarlarıyla birlikte örgüt elemanlarına verdiği, kötü ve imansız kişilerin devlet kurumlarına girmesindense, örgüt elemanlarına kul hakkı yenilerek, soruların çalınıp verilmesinin ve örgüt elemanlarının devlet kurumlarına girmelerinin dinen daha hayırlı olduğunun buna gerekçe olarak gösterildiği,
- Örgütün tüm ritüel, ilke ve esaslarının bir bütün olarak analizi neticesinde,
yapılanmanın esasında İslam Dininin temel esasları ile uzaktan yakından ilgisinin bulunmadığının, F.Gülen ögretisinin de, Allah’ın Kelam’ı ile oynamalar yaparak İslamiyetle dalga geçtiğinin ve ”Din Allah’ındır; insan dini kural koyamaz” (Fatiha-4, Yunus-59, Nahl-116, Rad-39, İsra-106, Yusuf-111, Ahkaf-12, İbrahim-52, Ali İmran-7) kaidesine aykırı şekilde Kuran ayetlerinin içini boşalttığının görüldüğü,
Kuran-ı Kerim’de yer alan bazı ayetlerdeki kesin, emredici ve sert hükümlerden haberdar olup, örgüte arka planda komuta eden üst aklın; örgüt vasıtasıyla İslam Dininin genel esaslarıyla oynayıp, sert ve kesin olan ayet hükümlerinin, yanlış yapmayacağı benimsenen örgüt liderinin fıkıh içtihatları ve dini yorumlamalarıyla yumuşatılarak ılımlı hale getirilmesini hedeflediği, örgütün İslam ülkelerine bilinçli şekilde oryantalist paradigma olarak lanse edildiği, bu nedenle FETÖ Terör örgütünün esasında İslam Dininin temel taşlarını yerinden oynatmayı kendine hedef kılmış figüran bir yapı olarak kabulünün gerektiği, örgütün edindirildiği bu gizli ve ana hedefi sebebiyle dış güç/gruplardan siyasi ve ekonomik destek görmeye halen devam ettiği, 1978 Afganistan Savaşı sonrasında, Ortadoğu’da Sovyetler Birliği’ne karşı köktendinci İslamcı yapıları desteklemeye başlayan ABD nin, 11 Eylül saldırılarından sonra ılımlı İslamcıları desteklemeye karar verdiği,. RAND Raporuna göre İslam dünyasında dört farklı görüşün birbiriyle çatışma hâlinde olduğunun belirtildiği, Raporun saydığı çatışma hâlindeki farklı görüşlerin köktendinciler ( Dini Fundamentalistler) , gelenekçiler (Muhafazakarlar), modernistler (Ilımlı İslamcılar) ve sekülaristler (Laikciler) olarak sıralandığı,. FETÖ/PDY hareketinin Ilımlı İslamcılar arasında gösterildiği, Gülen’i Edirne’deki vaizliğinden beri tanıyan ilahiyatçı Prof. Dr. Suat Yıldırım’ın Kuran tercümesinde konu ile ilgili gördüğü bazı ayetlerin sonuna İncil ve Tevrat’ta geçen benzer ayetlerin numaralarını ya da bizzat İncil ve Tevrat’daki ayeti not düşmüştür. Mesela: En’am Sûresi 151-152. ayetlerde bildirilen on hüküm, keza İsra 31-34. ayetlerde bildirilen hükümler, aynı zamanda Tevrat, Çıkış, 20,3-17’de ve Matta İncili 5, 17-33’de de geçer. gibi notlar/alıntılar koymuştur. Bu Kuran mealini Zaman gazetesi okuyucularına dağıtırken ulusalcı kesimlerde tepkiler doğmuştur. (Yeni Umut, Suat Yıldırım, Mealim Hakkında Hezeyanlar, Sayı : 71 Ocak – Şubat – Mart 2006 11 Aralık 2007 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. (Erişim: 13 Eylül 2009)
Örgüt liderinin Türkiye’de devasa bir Derin Devlet olduğuna inandığı, önündeki en büyük engelin de bu olduğunu düşündüğü, dolayısıyla örgüt elemanlarına küçük yaştan itibaren farazi bu yapıyı keşfedip yok etmeyi aşıladıkları,
- Örgütün okul ve dershanelerine gidip veya örgüt yayınlarına abone olup, eylemlerinin sempatizan boyutunda kaldığı adli ve idari makamlarca değerlendirilip, örgütle irtibatı sabit olan kişilerin ekseriyetinin; bazı mantıksız, akıl dışı ve İslam’a açık aykırılığı hususunda tereddüt bulunmayan örgüt faaliyetlerini; menfaat temini-çıkar hesabı gerekçeleriyle görmezden geldikleri, bu sebeple yüksek öğrenimli, ortalama zekaya sahip ve muhakeme kudretinin yüksek olduğu kabul edilen Hakim-Savcı-Kaymakam-Üst Düzey Bürokrat vs. kişilerin ”Köprüyü geçene kadar ayıya dayı demek” stratejisi üzerinden yapıyla olan irtibatlarını bilerek ve isteyerek devam ettirdiklerinin düşünüldüğü, zira eylemleri sempatizan boyutunda değerlendirilen kişilerin, Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2019/521 E. , 2019/4769 K. ilamında belirtildiği üzere; alt tabakada yer alıp, hiyerarşik yapılanma içerisinde bulunmadıkları ve örgütten talimat alıp rapor vermemeleri yanında; ”örgütün bütün faaliyetlerini illegal (Yasa Dışı) bile olsa destekledikleri” belirtilmiştir.
Örgütün zamanı ahir zaman olarak nitelendirdiği, örgüt liderinin de söylem ve eylemleriyle kendisini Mehdi olarak lanse ettiği,
Örgüt gelirlerinin sadece yurt, dershane, kurban derileri ve himmet yardımlarından ibaret olmadığı, bunların dışında kuruluş aşamasından itibaren yabancı grup, lobi ve devletlerden büyük ekonomik destek aldıklarının düşünüldüğü,
- Örgütle irtibatlarının sempati boyutunda kaldığı değerlendirilerek kamu kurumlarındaki görevlerine geri iade edilen kişilerin, iktidarın değişmesi veya rüzgarın ileriki süreçlerde farklı esmesi durumunda, kamu gücü kullanabilen intikam komandosu misali devlet aleyhine işlem ve faaliyet göstermeyeceklerinin veya örgüt lehine tavır takınmayacaklarının garantisinin bulunmadığı, bu sebeple eylemleri sempatizan boyutunda kalıp göreve iade edilen örgütle irtibatlı kişiler açısından potansiyel risk bulunduğu, bu konumdaki kişilerin güvenlik birimlerince sürekli olarak takip edilmesi gerektiği,
Her ne kadar bir takım grup ve çevrelerce 15 Temmuz darbe girişiminin, Kontrollü Darbe olduğu iddia edilmiş ise de, adli ve idari dosyalara yansıyan samimi itiraf beyanları, bylock yazışmaları ve tüm somut deliller birlikte değerlendirildiğinde; darbenin yürürlükteki mevzuat hükümlerine göre suç ve kanun dışı olarak tanımlandığı, Fetö/Pdy Terör Örgütü Lideri başta olmak üzere, örgütün tüm yönetici kadrosu ve girişime iştirak eden üyelerinin bu yönde açık kasıt, niyet ve doğrudan eylemlerinin tespit edildiği, dolayısıyla girişimin kontrollü olarak gerçekleştirildiği iddiasının kabulü halinde bile, bu vakıanın terör örgütünü darbe girişimi eylemi nedeniyle hukuki sorumluluktan kurtaramayacağının sabit olduğu,
Yine, her ne kadar bazı siyasi liderlerin iktidara geldiklerinde bir kısım örgütle irtibatlı kişileri kurum görevlerine iade edecekleri dile getirilmişse de ; kesinleşmiş ve arşivlenmiş yargı kararlarıyla, binlerce adli/idari dava dosyası ve binlerce itiraf beyanlarıyla, eylem ve ilkeleri deşifre edilip, terör örgütü olduğu hususunda tereddüt kalmayan yapının aklanması ve eski haline döndürülmesi olanaksız görülmektedir.
FETÖ örgütü üyelerinin, örgüte ait olan Asya Katılım Bankası ( Bank Asya) üzerinden yasal kisve altında kendi finans işlemlerini yürüttükleri ve anılan bankanın mali açıdan zor duruma düşmesi üzerine örgüt liderinin talimatı doğrultusunda 2013 yılı aralık ayı ve sonrasında paralarını bu bankaya yatırdıkları, örgütün amacına ulaşabilmek için yeterli eleman, araç ve gerece sahip olduğu, amacının Anayasada öngörülen meşru yöntemlerle iktidara gelmek olmayıp, örgütün yarattığı kaos ortamı sonucu, demokratik olmayan yöntemlerle cebir şiddet kullanmak suretiyle parlamento, hükümet ve diğer Anayasal kurumları feshedip iktidarı ele geçirmek olduğu, FETÖ’nün küresel güçlerin stratejik hedeflerini gerçekleştirmek üzere kullanılan bir maşa olarak; Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türkiye Devletini ve varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini yıkmak ve daha sonra ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozmak amacıyla kurulmuş dini motifli bir terör örgütü olduğu,
Tüm bu sebepler ve izahatlarla; FETÖ Terör Örgütünün; 15 Temmuz Darbe girişimi eylemi dışında, benimsediği öğretinin esas ve ilkeleri yönüyle, Türk Ulusal Devlet temel yapısına, milli gelenek-kültür ve güvenliğine karşı,
kuruluş aşamasından itibarenCİDDİ RİSK ve TEHLİKE OLUŞTURDUĞU kanaatine varılmıştır. (Kaynak:Wikipedia’dan yararlanılmıştır)
Ayrıntılı Bilgi ve Yargıtay Uygulaması için Ceza Genel Kurulu – 2020/159 E. , 2021/252 K. sayılı İlamı ve Diyanet İşleri Başkanlığı Raporu aşağıda verilmiştir;
Örgüt Üyeliği Kriterleri için bkz .https://tuncayilcim.av.tr/v5/t-c-yargitay-16-ceza-dairesi-e-2017-1809-k-2017-5155-t-26-10-2017-%e2%80%a2-feto-pdy-teror-orgutune-sempati-duyma-%e2%80%a2-feto-baglantili-sahislarla-ya-da-feto-faaliyetleriyle/
Fetö Terör Örgütünün Emniyet personellerine yönelik kendi içerisindeki FİŞLEME‘sine ilişkin Kodlandırma sistemi aşağıda emsal olarak verilmiştir. Mahrem yapılanma, polis okulu öğrencilerini; 1-hizmetle ilgisi olmayan, işlevsiz, 2-hizmetten olmayan ancak 5’lik öğrenci ile birlikte gelen, kazanılabilir, 3-hizmete bağlı olup zaafları (sigara, içki, kız arkadaş) olan,4-itaat eden rehber öğrenci yardımcısı, 5-mutlak itaat eden, rehber öğrenci olarak kodlamıştır. Terör Örgütü, tüm güvenlik birimlerinde olduğu gibi, kamu veya özel farketmeksizin tüm kurum/kuruluşlarda bu şekilde fişleme ve kodlandırma yöntemini kendi içerisinde kullanmıştır.