”SUÇÜSTÜ” Kavramı ve ”SUÇÜSTÜ” HALLERİNDE ARAMA (CMK Md.2-j, AÖAY Md.8/1-d)
27 Haziran 2023CEZA HUKUKUNDA ”KAMU DAVASINA KATILMA/MÜDAHİL OLMA” (CMK Md.237-243)
8 Ocak 2024
Loading...
YARGITAY İÇTİHATLARI :
Loading...
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Esas: 2021/398
Karar: 2023/66
Tarih: 08.02.2023
5237 sayılı TCK’nın 66. maddesinde; Kanun’da aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle düşeceği düzenlenmiş, maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde de beş yıldan fazla olmamak üzere hapis ya da adlî para cezasını gerektiren suçlarda bu sürenin sekiz yıl olacağı hüküm altına alınmıştır. Aynı Kanun’un 67. maddesinin üç ve dördüncü fıkraları uyarınca kesen bir nedenin varlığı hâlinde zamanaşımı, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak ve ilgili suça ilişkin olarak Kanun’da belirlenen süre en fazla yarısına kadar uzayacaktır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun süreklilik gösteren birçok kararında açıkça vurgulandığı üzere, yargılama yapılmasına engel olup davayı düşüren hâllerden biri olan zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi hâlinde yerel mahkeme ya da Yargıtay, resen kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir. Sanık hakkındaki kasten basit yaralama suçunun yaptırımı TCK’nın 86/2. maddesinde dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası olarak öngörülmüş olup aynı Kanun’un 66/1-e maddesi gereğince bu suça ilişkin aslî zamanaşımı süresi 8 yıl olağanüstü zamanaşımı süresi ise 12 yıldır. Daha ağır cezayı gerektiren başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve 25.02.2013 tarihinde gerçekleştirildiği iddia edilen eylemle ilgili olarak TCK’nın 67/2-a maddesi uyarınca belirlenen 8 yıllık aslî dava zamanaşımı süresini kesen en son işlemin 12.09.2013 tarihli mahkûmiyet kararı olduğu anlaşılmakla 12.09.2021 tarihinde dolmuş bulunmaktadır. Bu itibarla, inceleme tarihi itibarıyla aslî zamanaşımının gerçekleşmesi sebebiyle sanık hakkındaki kasten basit yaralama suçuna ilişkin kamu davasının 5237 sayılı TCK’nın 67/2-a ve 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmelidir.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Esas: 2022/603
Karar: 2023/69
Tarih: 08.02.2023
Ceza Genel Kurulunun 23.11.2010 tarihli ve 136–229 sayılı kararı başta olmak üzere pek çok kararında; “Zamanaşımının gerçekleşmesi durumunda derhal beraat kararı verilmesini gerektiren hâller hariç öncelikle beraat değil, nedeniyle düşme kararı verilmesi, aksi hâlde, yani derhal beraat kararı verilmesini gerektiren durumlarda ise zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verilmemesi gerektiği,” kabul edilmiştir.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Esas: 2019/142
Karar: 2023/25
Tarih: 18.01.2023
Ceza davalarında zaman aşımı süreleri TCK’nın 66’ıncı maddesinde düzenlenmiştir. zamanaşımı zaman aşımının belirlenmesinde kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, yasa maddesinde yer alan cezasının yukarı sınırı esas alınırken, ayrıca suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli halleri var ise göz önünde bulundurularak üst sınır tespit edilecektir. Seçimlilik cezalarda ise bakımından hapis cezasının dikkate alınması gerekmektedir. Zamanaşımını kesen sebepler ise TCK’nın 67/2. maddesinde sayılmıştır. Buna göre, bir suçla ilgili olarak;
- a) Şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi,
- b) Şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi,
- c) Suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi,
- d) Sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi halinde ,dava zamanaşımı,
kesilecektir.
TCK’nın 67. maddesinin üçüncü fıkrası gereğince kesen bir nedenin bulunması hâlinde zamanaşımı dava, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak, zamanaşımını kesen birden fazla nedenin bulunması hâlinde ise son kesme nedeninin gerçekleştiği tarih esas alınacak, dördüncü fıkrası uyarınca da kesilme hâlinde, zamanaşımı süresi ilgili suça ilişkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Esas: 2019/617
Karar: 2022/66
1Tarih: 25.10.2022
Ceza Genel Kurulunun 23.11.2010 tarihli ve 136–229 sayılı kararı başta olmak üzere pek çok kararında; “zamanaşımının gerçekleşmesi durumunda derhal beraat kararı verilmesini gerektiren hâller hariç öncelikle beraat değil, nedeniyle düşme kararı verilmesi, aksi hâlde, yani derhal beraat kararı verilmesini gerektiren durumlarda ise zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verilmemesi gerektiği” kabul edilmiştir. Diğer taraftan, TCK’nın 66. maddesinde; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle ortadan kalkacağı düzenlenmiş, aynı maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlarda bu sürenin 8 yıl olacağı hüküm altına alınmıştır. Aynı Kanun’un 67. maddesinin 3. fıkrası gereğince kesen bir nedenin bulunması hâlinde zamanaşımı, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak, zamanaşımı zamanaşımını kesen birden fazla nedenin bulunması durumunda ise son kesme nedeninin gerçekleştiği tarih esas alınacak, dördüncü fıkrası uyarınca da kesilme hâlinde, süresi ilgili suça ilişkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun süreklilik gösteren birçok kararında açıkça vurgulandığı üzere, yargılama yapılmasına engel olup davayı düşüren hâllerden biri olan zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi durumunda, mahkeme ya da Yargıtay, resen kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir. Sanığın eylemine uyan karşılıksız yararlanma suçunun yaptırımı, TCK’nın 163/3. maddesinde bir yıldan üç yıla kadar hapis olarak belirlenmiştir. TCK’nın 66/1-e maddesi uyarınca bu suçun asli dava zamanaşımı 8 yıl, aynı Kanun’un 67/3. maddesi de göz önünde bulundurulduğunda kesintili dava zamanaşımı süresi 12 yıl olup, sanığın sorgusunun yapıldığı 13.11.2009 tarihi ile Özel Dairece incelemenin yapıldığı 07.10.2019 tarihi arasında 13.11.2017 günü kesintili zamanaşımının dolduğu anlaşılmaktadır. Eylemin suç oluşturmaması veya yeni bir yasal düzenleme ile suç olmaktan çıkarılması gibi herhangi bir araştırmayı gerektirmeyen hâlin, başka bir deyişle, derhal beraat kararı verilmesini gerektiren bir durumun bulunmadığı ve daha ağır cezayı gerektiren başka bir suçu da oluşturma ihtimali olmadığı sabittir.
T.C.
YARGITAY
BİRİNCİ CEZA DAİRESİ
Esas: 2022/14801
Karar: 2023/4916
Tarih: 11.07.2023
Zamanaşımı kesildiğinde, zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlar. Zamanaşımını kesen birden fazla nedenin bulunması halinde, zamanaşımı süresi son kesme nedeninin gerçekleştiği tarihten itibaren yeniden işlemeye başlar. Kesilme halinde, zamanaşımı süresi ilgili suça ilişkin olarak Kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzar…” şeklinde düzenlemeye haizdir. Katılan sanıklar hakkında açılan kamu davasına konu suçun, 5237 sayılı Kanunun 86 ncı maddesinin ikinci fıkrası ve aynı maddenin üçüncü fıkrasının (e) bendi kapsamında bulunduğu ve 8 yıllık olağan, 12 yıllık olağanüstü zamanaşımı sürelerine tabi olduğu belirlenmiştir.
T.C.
YARGITAY
ONBİRİNCİ HUKUK DAİRESİ
Esas: 2023/2519
Karar: 2023/4253
Tarih: 10.07.2023
Ceza davası uygulanabilmesi için tazminat sorumluluğuna neden olan fiilin ceza kanunlarına göre suç oluşturması ve cezayı gerektirmesi yeterli olup ayrıca haksız fiilin faili hakkında ceza davası açılmış olması veya mahkumiyet kararı verilmiş olması, hatta soruşturma yapılması gerekli değildir. Bu nedenle tazminat davasına bakan hakim zamanaşımı defi ile karşılaştığında, davanın esasına girmeden önce fiilin cezayı gerektirir bir fiil olup olmadığını ceza hukuku ilkelerine göre kendisi değerlendirecek, fiilin suç niteliğinde olduğu kanaatine ulaşırsa ceza zamanaşımını dikkate alacaktır (Tekinay, S. Sulhi/Akman, Sermet/Burcuoğlu, Haluk/Altop, Atilla: Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1993, s. 723.) Hemen belirtilmelidir ki ceza davası zamanaşımı süresinin başlangıcı 818 sayılı Kanun hükümlerine göre değil, ceza kanunu hükümlerine göre belirlenir. Buna göre ceza davası zamanaşımının uygulandığı durumlarda zamanaşımı süresi, zararın ve failin öğrenildiği tarihten itibaren değil, suç teşkil eden fiilin işlendiği (veya fiilin tamamlandığı) tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır. Ceza kanunu hükümleri, sadece ceza davasının durması süresi ve başlangıç noktası bakımından uygulanacak olup zamanaşımın ve kesilmesine ilişkin nedenler ve sonuçları hakkında 818 sayılı Kanun hükümleri uygulanacaktır (Antalya, O. Gökhan: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. II, İstanbul 2017, s. 515).Ceza davası zamanaşımı süresinin amacı gözetildiğinde, daha uzun olmak şartıyla bu sürenin hem bir yıllık nispi zamanaşımı süresi hem de on yıllık mutlak zamanaşımı süresi açısından uygulanması gerekir. On yıldan fazla ceza davası zamanaşımı süresinin söz konusu olduğu bir durumda artık nispi ve mutlak zamanaşımı süresi dikkate alınmayacaktır. Bu durumda ceza davası zamanaşımı süresi hem bir yıllık nispi zamanaşımı süresinin hem de on yıllık mutlak zamanaşımı süresinin yerini alacak, tazminat davası en geç bu sürenin sonuna kadar açılabilecektir. Öte yandan ceza davası zamanaşımı süresi bir yıllık nispi zamanaşımı süresinden uzun ancak on yıllık mutlak zamanaşımı süresinden kısa ise bu durumda sadece nispi zamanaşımı süresinin yerine uygulanma imkanına sahip olacaktır. (Tekinay/Akman Burcuoğlu/Altop, s. 725.). Zarar gören, zarar ve faili ne zaman öğrenmiş olursa olsun on yıllık mutlak zamanaşımı süresinin geçmemiş olması şartıyla ceza davası zamanaşımı süresi içinde tazminat davası açabilecektir. Bununla birlikte ceza davası zamanaşımı süresi dolmuş olsa dahi zarar gören on yıllık mutlak zamanaşımı süresi içerisinde zarar ve faili öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlayan bir yıllık nispi zamanaşımı süresi içinde tazminat davası açabilecektir.
- Ceza zamanaşımının kesilmesiyle o güne kadar işlemiş olan zamanaşımı süresi yanar ve süre kesilme gününden itibaren yeniden ve tam olarak işlemeye başlar. Dava zamanaşımının kesilmesinin aksine, ceza zamanaşımının kesilmesinde bir üst sınır yoktur. Ceza zamanaşımıyla birlikte düşen cezadır, hüküm diğer sonuçlarıyla birlikte varlığını sürdürmektedir. Ceza zamanaşımı süresinin dolmasıyla devletin cezayı infaz hakkı ortadan kalkar. Buna bağlı olarak, hükümlünün ceza zamanaşımından feragat etmesi mümkün değildir. Cezanın zamanaşımına uğraması, Cumhuriyet savcısı tarafından re’sen dikkate alınır. Cumhuriyet savcısı, cezanın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda tereddüde düşer veya hükümlü cezanın zamanaşımına uğradığını ileri sürerse, 5275 sayılı Kanun’un 7242 sayılı Kanun’un 41. maddesi ile değişik 98/1-b maddesi uyarınca infaz hâkimliğinden karar istenir (Ceza Genel Kurulu 2020/246 E. , 2021/592 K.).
- Resmi belgede sahtecilik suçu düzenleme tarihinde oluşur ve suçun oluşması için suç konusu belgenin kullanılması gerekli değil ise de; yerel mahkemece geçmiş tarihli düzenlendiği kabul edilen sahte belgelerin düzenlendikleri zaman tam olarak belirlenemediğinden, suç tarihlerinin tespitine yönelik olarak en aleyhe olacak şekilde değerlendirme yapılıp haklarında belge düzenlenen kişilerin diğer kurumda işe başladıkları günün suç tarihi kabul edilmesi halinde dahi, sanıklar hakkındaki kamu davasında zamanaşımı gerçekleşmiş olacaktır. CGK, 8.5.2012, 11/292-184
- CGK nın 23.11.2010 gün ve 136-229 sayılı kararı başta olmak üzere pek çok kararında, zamanaşımının gerçekleşmesi durumunda derhal beraat kararı verilmesini gerektiren haller hariç öncelikle beraat değil, zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verilmesi, aksi halde, yani derhal beraat kararı verilmesini gerektiren hallerde ise zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verilmemesi gerektiği kabul edilmiştir. CGK, 28.2.2012,2011/7-400-2012/65
- Nitelikli haller açısından kanun koyucunun tercih ettiği yaptırım sistemi dikkate alınmaksızın, ister bağımsız bir yaptırım öngörülmüş olsun, isterse belirli bir oran dahilinde artırım yöntemi tercih edilmiş olsun, zamanaşımı yönünden daha ağır cezayı gerektiren tüm nitelikli haller dikkate alınarak belirlenmelidir. CGK, 20.12.2011, 2011/3-220-2011/274
- 5271 sayılı yasada olağanüstü bir yasa yolu olarak düzenlenmiş bulunan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazı üzerine yapılan incelemede, CGK unca itirazın kabulü durumunda özel daire onama kararı ile CGK nın karar tarihi arasında geçen sürenin dava zamanaşımının hesaplanmasında göz önünde bulundurulmaması gerektiğinin kabulü zorunludur. Ancak itirazın kabulü üzerine dosyanın derdest hale gelmesi nedeniyle yargılamaya devam edildiğinde CGK nca itirazın kabulü tarihinden itibaren geçerli olmak üzere süre işlemeye devam edeceğinden dava zamanaşımı buna göre hesaplanmalıdır. CGK, 22.11.2011,2011/4-203-2011/238
- Ceza Genel Kurulunca inceleme yapılırken, özel daire kararının hukuka aykırı görülerek kaldırılması ve yerel mahkemece hükmünün esastan veya usülden bozulması halinde, itirazın kabulü ile dava derdest hale geleceğinden, dava zamanaşımı süresinin dolduğunun saptanması durumunda kamu davasının düşmesine de karar verilmesi gerekmektedir. CGK, 29.06.2010,2/129-160
- Sanık hakkında yoklama kaçağı suçundan açılmış bulunan kamu davasına ilişkin dava zamanaşımı süresinin suç tarihinden itibaren değil, 1111 sayılı Askerlik Kanununun md 2/1 gereğince 41 yaşına gireceği 2017 yılının ocak ayının 1.gününden itibaren başlayacağının ve bu nedenle de dolmak bir yana henüz işlemeye bile başlamadığının kabulü gerekir. CGK, 25.5.2010, 2010/7-44-2010/124
- 5252 sayılı yasanın lehe olan hükümlerin uygulanmasında usul başlıklı md.9/4 gereğince kesin hükümle sonuçlanmış olan davalarda, sonradan yürürlüğe giren bir kanunla ilgili olarak lehe hükmün belirlenmesi ve uygulanması amacıyla yapılan yargılama bakımından dava zamanaşımına ilişkin hükümler uygulanmaz. şeklindeki düzenleme nedeniyle lehe yasa uygulaması amacıyla yapılacak uyarlama yargılamasında dava zamanaşımına ilişkin kuralların uygulanma olanağı bulunmamaktadır. CGK, 17.6.2008,2008/6-140-2008/172
- TCK nın md 283/1 de öngörülen suçta dava zamanaşımı, tahribat veya musibetin gerçekleşmesi, 2.fıkrasındaki suçta ise yaralanma ve ölüm anından itibaren işlemeye başlar. CGK.4.3.2003,9-314/15
- Sanığın bozma kararına karşı diyeceklerinin tespitinin dava zamanaşımı süresini kesmemesi ve zamanaşımı süresini kesen en son işlemin 15.2.2005 tarihinde askeri mahkeme huzurundaki sorgusunun olması karşısında, bu tarihten itibaren hesaplanması gereken 765 sayılı TCK nın 102/4 üncü maddesinde öngörülen 5 yıllık dava zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşıldığından, direnme hükmünün bozulmasına, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden kamu davasının düşmesine karar verilmiştir. Askeri Yargıtay Daireler Kurulu 4.3.2010, 2010/27-2010/21
- Ayrıntıları CGK 22.11.2011 gün ve 203-238 sayılı kararında açıklandığı üzere özel daire onama kararı ile CGK nın karar tarihi arasında geçen süre dava zamanaşımı hesaplanmasında dikkate alınmayacağından inceleme konusu dosyada dava zamanaşımının gerçekleştiğinden bahsedilemez. CGK, 29.3.2016, 2014/4-749;2016/158
- Zamanaşımı nedeniyle düşme kararına karşı sanık müdafin temyizinde hukuki yarar bulunmadığından vaki temyiz isteminin 5320 sayılı yasanın 8/1 maddesi gözetilerek CMUK md.317 gereğince reddine Y.5.CD.1.11.2018, 2018/5907-2018/8408
- Daha ağır cezayı gerektiren başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve son suçun 20.08.2009 tarihinde işlendiği iddia edilen eylemlerle ilgili olarak, soruşturma izni verilmesinin talep edildiği 12.08.2011 ile iznin verildiği 15.09.2011 tarihleri arasındaki 1 ay 3 günlük durma süresi ile, kovuşturma izninin verilmesinin talep edildiği 25.10.2011 ile iznin verildiği 24.11.2011 tarihleri arasındaki 29 günlük durma süresi de gözetildiğinde, 12 yıllık kesintili dava zamanaşımı süresinin 22.10.2021 yılında dolacağı, CK nın inceleme tarihinde olmadığı anlaşılmaktadır. CGK, 5.11.2019,2018/5-526;2019/639
- 4483 sayılı yasaya göre ön inceleme oluru verilmesinden soruşturma iznine yönelik itirazın Danıştayca reddedilerek kesinleşene kadar geçen süre içinde de zamanaşımı 765 sayılı TCK nın 107.maddesi gereğince durmakta, işlememektedir. CGK, 19.10.2010,2010/4.MD.-142-2010/207
- Bir memurun işlediği görev suçu nedeniyle C.Savcısının yetkili makama soruşturma izni almak için başvurmasıyla dava zamanaşımı duracak, 4483 sayılı yasada belirtilen yetkili makamın soruşturma izni vermesiyle süre kaldığı yerden işlemeye başlayacaktır. CGK , 28.03.2006,2006/4.MD-38-2006/94
- Hakim ve savcıların işlediği suçlarda Adalet Bakanlığınca soruşturma izni verilmesinden kovuşturma izni verilmesine kadar geçen aşamada zamanaşımı durur. CGK.13.11.2007,2007/4MD-124-2007/236
- Hukuk mahkemesince açılan orman arazisiyle ilgili tapudaki şerhin terkini davasının bekletici sorun sayılmasına ve dava zamanaşımını durduran bir neden olarak kabul edilmesine olanak bulunmamaktadır. CGK, 1.10.2002,3-177/326
- Dava açıldıktan sonra askere sevk ve terhis tarihleri arasındaki sürede zamanaşımı işlemeyeceğinden bu süre, zamanaşımı süresine eklenmelidir. CGK , 8.2.1993,3-366/27
- Sanığa yüklenen ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçunun 5237 sayılı TCK NIN 257/2 maddesinde öngörülen cezasının üst sınırı itibarıyla aynı Kanunun 66/1-e ve 67/4 maddeleri gereğince 12 yıllık asli ve ilaveli zamanaşımına tabi olduğu, 4483 sayılı Kanun uyarınca ön inceleme olurunun verildiği tarih ile soruşturma izninin kesinleştiği tarihler arasında zamanaşımının durduğu ve durma süreleri eklense dahi suç tarihi ile inceleme günü arasında bu sürenin geçtiği anlaşıldığından Y.5.CD.17.9.2018,1695/5714, Y.5.CD.09.05.2018;3048/3461
- Avukat olan sanık hakkında soruşturma izninin talep edildiği ve soruşturma izni verildiği tarihleri ile kovuşturma izninin talep edildiği ve kovuşturma izninin verildiği tarihleri arasında zamanaşımının durduğu gözetilerek…Y.11.CD.1.6.2017,2836/4116
- Taksirli suçlarda iştirak iradesi söz konusu olmadığından zamanaşımının kesilmesinin sirayetinden de söz edilmeyecektir. CGK,24.12.2019,2016/12-69;2019/714
- Ancak kabul edilen iddianameler düzenlendiği tarihte zamanaşımını keser. CGK,16.2.2016,2014/11-315;2016/65
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Esas : 2018/188
Karar : 2021/418
Tarih : 23.09.2021
Suçun işlendiği tarihten itibaren belli bir süre geçmesine rağmen, kamu davasının açılmaması veya açılan davanın sonuçlanmaması yahut da kurulan hükmün kesinleşmemesi hâlinde izlenen suç siyaseti gereğince artık devletin o suçtan dolayı cezalandırma yetkisinden vazgeçmesinin ifadesi olarak dava zamanaşımı kabul edilmiştir. Dava zamanaşımı kanun aksini kabul etmediği müddetçe bütün suçlar bakımından geçerli olup soruşturma ve kovuşturma makamlarınca resen gözetilip uygulanacaktır. Şüpheli veya sanığın dava zamanaşımından vazgeçmesi mümkün değildir. Dava zamanaşımı kural olarak tamamlanmış suçlarda suçun işlendiği günden, teşebbüs hâlinde kalan suçlarda son hareketin yapıldığı günden, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme suçlarda son suçun işlendiği günden, çocuklara karşı üstsoy veya bunlar üzerinde hüküm ve nüfuzu olan kimseler tarafından işlenen suçlarda çocuğun on sekiz yaşını bitirdiği günden itibaren işlemeye başlayacaktır. Suçun işlendiği gün zamanaşımı süresinin birinci günüdür. Zira suçun işlendiği gün dahi kamu davasının açılması mümkündür. Bu nedenle dava zamanaşımının da dava açmak hakkı mevcut olduğu andan itibaren başlaması tabiidir. Kanun koyucu bazı hâllerde dava zamanaşımının süresinin başlangıcını özel olarak belirlemek gereğini hissetmiştir. Örneğin, iftira suçunda mağdurun fiili işlemediğinin sabit olduğu, evlenme yasaklarına aykırılık suçlarında ise evlenmenin iptali kararının kesinleştiği tarihten itibaren dava işlemeye başlayacağı kabul edilmiştir. (TCK m. 267/8 ve 230/4) Dava zamanaşımı suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri de göz önünde bulundurularak kanunda öngörülen soyut cezaya ve şüpheli veya sanığın yaşına göre belirlenen sürenin son gününün hitamı ile gerçekleşecektir. Zamanaşımı süresinin son günü zamanaşımı süresine dâhildir. Dava zamanaşımı süresinin kesintisiz bir şekilde işleyip tamamlanması mümkün ise de sürenin işlemesi sırasında birtakım engellerle karşılaşılması da söz konusu olabilir. Bu engeller zamanaşımının kesilmesi ve durması hâlleridir. Dava zamanaşımının kesilmesi kanunda açıkça sayılan bazı hukuki fiillerden dolayı, o ana kadar işlemiş olan dava zamanaşımı süresinin işlememiş sayılmasını ve dava zamanaşımı süresinin yeni baştan işlemeye başlamasını ifade etmektedir. Suçun doğurduğu içtimai sarsıntı devam ettiği müddetçe suçlunun cezalandırılmasında kamu faydası olduğu esasından, dava canlı ve harekette iken zamanaşımı olmayacağı, davanın canlı ve hareketli olduğunu gösteren hadiselerin zamanaşımını keseceği sonucu çıkarılmıştır (Nurullah Kunter, Ceza Hukukunda Zamanaşımı, Yayımlanmamış Doçentlik Tezi, s. 92). Durma sebepleri gibi kesme sebeplerinin de kanunda açıkça gösterilmesi gerekir. 765 sayılı TCK’da dava zamanaşımını kesen nedenler bakımından, dava zamanaşımı süresi bir yıldan az ve fazla olan suçlar olmak üzere ikili bir ayrıma gidilmiş ve bu suçlar için birbirlerinden farklı kesme nedenleri belirlenmiş, birinci gruba giren suçlarda her türlü usuli muamelenin dava zamanaşımını keseceği kabul edilmiş iken ikinci gruba giren suçlarda kesme nedenleri tek tek ve sınırlı sayıda gösterilmiştir. 5237 sayılı TCK’da ise bu şekilde bir ayrıma gidilmeksizin bütün suçlar bakımından kesme nedenleri ortak olarak düzenlenmiştir. 765 sayılı TCK’nın 104. maddesinde dava zamanaşımının; mahkûmiyet hükmü, yakalama, tevkif, celb veya ihzar müzekkereleri, adli makamlar huzurunda sanığın sorguya çekilmesi, sanık hakkında son tahkikatın açılmasına dair karar veya Cumhuriyet savcısı tarafından mahkemeye yazılan iddianame ile kesileceği öngörülmüş, 5237 sayılı TCK’nın 67/2. maddesinde ise yakalama, celb, ihzar müzekkereleri ve sanık hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan karara yer verilmeyerek daha dar kapsamlı biçimde ve kesme nedenlerinin sirayeti konusunda nesnel sistem esas alınarak bir suçla ilgili olarak şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi, şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi, iddianame düzenlenmesi, sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi hâlinde dava zamanaşımının kesileceği kabul edilmiştir. Dava zamanaşımının durması ise kanunda açıkça sayılan bazı hallerde soruşturma veya kamu davasının yürütülememesinden dolayı, bu hâlin ortaya çıkmasından, kalkması anına kadar geçen sürede işlememesini ifade etmektedir. Zamanaşımını durduran nedenlerin varlığı hâlinde, zamanaşımı süresi en son kesen işlemden itibaren, durdurucu nedenin ortaya çıktığı ana kadar işleyecek, bu engelin kalkmasıyla duran zamanaşımı süresi kaldığı yerden işlemeye başlayacaktır. Zamanaşımı süresinin hesaplanmasında ise önceden işleyen süre ile sonradan işleyen süreler birbirine eklenmek suretiyle zamanaşımı süresi belirlenecektir. Dava zamanaşımının durmasının kabul edilmesinin nedeni, suçun soruşturma veya kovuşturma makamlarınca takip ediliyor olmasına rağmen kanunda sayılan bazı nedenlerden dolayı soruşturma veya kovuşturmanın yürütülmesinin mümkün olmamasına dayanmaktadır (Faruk Erem, Ahmet Danışman, Mehmet Emin Artuk, Ümanist Doktrin Açısından Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, …, 1997, s. 1013). Durma kabul edilmezse ortaya çıkan engel hâl nedeniyle işin uzaması sonucu davanın zamanaşımına uğraması söz konusu olabilecektir. Ancak davanın devam etmesini önleyebilecek her türlü engel dava zamanaşımının durmasını haklı göstermeyeceğinden, kanun açıkça bu sonuç ve etkiyi doğurabilecek hâlleri sınırlı bir şekilde saymıştır. Bu kapsamda 765 sayılı TCK’nın 107. maddesinde; “Hukuku âmme dâvasının ikamesi mezuniyet veya karar alınmasına yahut diğer bir mercide halli lâzım gelen bir meselenin neticesine bağlı bulunduğu takdirde mezuniyet ve kararın alınmasına yahut meselenin halline kadar mümkün zaman durur.”, 5237 sayılı TCK’nın 67/1. maddesinde ise; “Soruşturma ve kovuşturma yapılmasının, izin veya karar alınması veya diğer bir mercide çözülmesi gereken bir meselenin sonucuna bağlı bulunduğu hâllerde; izin veya kararın alınmasına veya meselenin çözümüne veya kanun gereğince hakkında kaçak olduğu hususunda karar verilmiş olan suç faili hakkında bu karar kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımı durur.” hükümlerine yer verilmiştir. Her iki düzenleme arasındaki fark 5237 sayılı TCK’da 765 sayılı TCK’daki “hukuku âmme dâvasının ikamesi” ibaresi yerine “soruşturma ve kovuşturma yapılması” ibaresinin tercih edilmesi ve yeni bir durma nedeni ihdas edilerek kanun gereğince kaçak olduğu hususunda karar verilmiş olan suç faili hakkında bu karar kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımının duracağının kabul edilmesidir. Dava zamanaşımını durduran sebepler anılan maddelerde sayılanlarla sınırlı olmayıp CMK’da ve özel ceza kanunları ile ceza içeren kanunlarda bu konuda hükümler mevcuttur. Nitekim CMK’nın 231/8. maddesinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi hâlinde denetim süresi içinde dava duracağı kabul edilmiştir. Anayasa’nın 38. maddesinde dava zamanaşımının kanunilik ilkesi kapsamında olduğu benimsenmiş olup dava zamanaşımını durduran veya kesen nedenlerin kanunda açıkça gösterilmesi gerekir. Bu nedenlerin yorum veya kıyas yoluyla genişletilmesi ise mümkün değildir. TCK’nın 67. maddesinin birinci fıkrasında dava zamanaşımını durduran nedenler, izin veya karar alınması, bekletici sorun yahut kanun gereğince kaçak olduğu hususunda karar verilenler olarak sayılmıştır. Bu düzenlemeye göre, suçun işlenmesi ile başlayan dava zamanaşımı süresi, izin veya karar alınması için yetkili merciye başvurulduğu ya da bir bekletici sorunun ortaya çıktığı günde yahut kanun gereğince kaçak olduğu hususunda karar verildiğinde duracak, izin veya kararın alındığı tarihte ya da bekletici sorun çözümlendiğinde yahut kaçak olduğuna karar verilenler hakkında bu kararın kaldırıldığı tarihte kaldığı yerden işlemeye devam edecektir. Bu nedenle, durma süresinden önce geçmiş olan süre, durma süresinden sonra işleyen zamanaşımı süresine eklenecektir. Öte yandan CMK’nın 231. maddesinin 8. fıkrasında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi hâlinde sanığın beş yıl süreyle denetime tâbi tutulacağı, bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verilebileceği, denetim süresi içinde dava zamanaşımının duracağı; 10. fıkrasında, sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlememesi ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranması hâlinde açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak davanın düşmesi kararı verileceği; 11. fıkrasında ise denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde mahkemece hükmün açıklanacağı öngörülmüş, denetim süresinin hangi tarihleri kapsadığı, dava zamanaşımının ne zaman durup ne zaman işlemeye başlayacağı hususlarında açık bir düzenlemeye yer verilmemiştir. CMK’nın 231/12. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir. İtiraz durumunda merci tarafından itirazın kabul edilerek kararın kaldırılması her zaman mümkündür. Bu nedenle denetim süresinin başlayabilmesi ve denetimli serbestlik tedbiri olarak öngörülen yükümlülüklerin yerine getirilmesinin istenebilmesi için kararın kesinleşmiş olması gerekir. İtiraz sürecinde dava zamanaşımının durması gerektiğine ilişkin bir hüküm de bulunmadığından, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi durumunda dava , kararın itiraz edilmeksizin yahut itirazın reddine karar verilerek kesinleştiği yani uygulanma kabiliyeti kazanıp denetim süresinin başladığı tarihten itibaren durmaya başlayacağı kabul edilmelidir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleşmesi ile kovuşturma geçici olarak durmakta olup ancak denetim süresinin sonunda yahut denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbiri olarak öngörülen yükümlülüklere aykırı davranılması halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ortadan kaldırılarak hüküm kurulabilmektedir. Durma nedeni ortadan kalktığında zamanaşımı süresinin tekrar işlemeye başlayacağı gözetildiğinde, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbiri olarak öngörülen yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde denetim süresi sonunda, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde ise yeni suçun işlendiği veya denetimli serbestlik tedbiri yükümlülüklerine aykırı davranıldığı tarihte dava zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlayacaktır. Ancak, Anayasa’nın 38. maddesinin 4. fıkrası ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 6. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenmiş bulunan “masumiyet karinesi” gereğince denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi nedeniyle hükmün açıklanabilmesi için ihbar olunan kasıtlı suçla ilgili mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gözetilmelidir. Ceza Genel Kurulunun 01.03.2016 tarihli ve 599-99 sayılı kararında açıklandığı üzere denetim süresi içinde işlenen suçun kesinleşmesine kadar dava zamanaşımının duracağına ilişkin açık bir kanun hükmü bulunmamaktadır. İhbar olunan suçun kesinleşmesi şartının yorum yoluyla dava zamanaşımını durduran izin, karar yahut bekletici sorun olarak mütalaa edilmesi de mümkün değildir. Kanun koyucu hükmün açıklanmasının geri bırakılması hâlinde özel bir durma nedeni ihdas etmiş ve dava zamanaşımının sadece denetim süresi içinde duracağını kabul etmiştir. Bu nedenle denetim süresi içinde işlenen suçun kesinleşmesine kadar geçen sürede hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına konu suçun dava işlemeye devam ettiği kabul edilmelidir. Bu yorum, kanun koyucunun amacına daha uygun olacağı gibi, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle oluşacak “hukuki güvenlik” ilkesini zedeleyici sonuçların bertaraf edilmesi bakımından da en uygun çözüm yolu olacaktır. Diğer taraftan TCK’nın 66. maddesinde; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle ortadan kalkacağı düzenlenmiş, aynı maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlarda bu sürenin 8 yıl olacağı hüküm altına alınmıştır. Aynı Kanun’un 67. maddesinin 4. fıkrası uyarınca kesen bir nedenin varlığı hâlinde zamanaşımı süresi, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak ve ilgili suça ilişkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır. Ceza Genel Kurulunun süreklilik arz eden birçok kararında açıkça vurgulandığı üzere, yargılama yapılmasına engel olup davayı düşüren hâllerden biri olan zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi hâlinde mahkeme ya da Yargıtay, resen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir. Sanığa atılı silahla tehdit suçunun yaptırımı TCK’nın 106/2-a maddesi uyarınca 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası olarak öngörülmüş olup, anılan Kanun’un 66/1-e maddesi gereğince bu suça ilişkin asli dava zamanaşımı sekiz yıl, aynı Kanun’un 67/4. maddesi göz önüne alındığında kesintili dava zamanaşımı süresi ise on iki yıldır. Daha ağır cezayı gerektiren başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve 22.07.2005 tarihinde gerçekleştirdiği iddia olunan eylemle ilgili olarak, dava zamanaşımı süresinin; sanık hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleştiği 04.11.2009 ile denetim süresi içerisinde kasıtlı suçun işlendiği 25.12.2013 tarihleri arasında 4 yıl 1 ay 21 gün süreyle durduğu, sanığın sorgusunun yapıldığı 06.12.2006 ile sanık hakkında mahkûmiyet kararlarının verildiği 06.12.2006, 06.11.2014 ve 23.11.2016 tarihlerinde ise kesildiği gözetildiğinde, TCK’nın 66/1-e ve 67/4. maddelerinde öngörülen on iki yıllık kesintili zamanaşımı süresinin, durma süreleri de eklendiğinde 13.09.2021 tarihinde dolduğu anlaşılmaktadır.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Esas : 2019/429
Karar : 2022/104
Tarih : 17.02.2022
Diğer taraftan TCK’nın 66. maddesinde, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle ortadan kalkacağı düzenlenmiş, maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde beş yıldan fazla olmamak üzere hapis ya da adli para cezasını gerektiren suçlarda bu sürenin sekiz yıl olacağı hüküm altına alınmıştır. Dava zamanaşımı kural olarak tamamlanmış suçlarda suçun işlendiği günden, teşebbüs hâlinde kalan suçlarda son hareketin yapıldığı günden, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme suçlarda son suçun işlendiği günden, çocuklara karşı üstsoy veya bunlar üzerinde hüküm ve nüfuzu olan kimseler tarafından işlenen suçlarda çocuğun on sekiz yaşını bitirdiği günden itibaren işlemeye başlayacaktır. Suçun işlendiği gün zamanaşımı süresinin birinci günüdür. Zira suçun işlendiği gün dahi kamu davasının açılması mümkündür. Bu nedenle dava zamanaşımının da dava açmak hakkı mevcut olduğu andan itibaren başlaması tabiidir. Kanun koyucu bazı hallerde dava zamanaşımının süresinin başlangıcını özel olarak belirlemek gereğini hissetmiştir. Örneğin, iftira suçunda mağdurun fiili işlemediğinin sabit olduğu, evlenme yasaklarına aykırılık suçlarında ise evlenmenin iptali kararının kesinleştiği tarihten itibaren dava işlemeye başlayacağı kabul edilmiştir (TCK m. 267/8 ve 230/4.). Dava zamanaşımı suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri de göz önünde bulundurularak kanunda öngörülen soyut cezası ve şüpheli veya sanığın yaşına göre belirlenen sürenin son günün hitamı ile gerçekleşecektir. Zamanaşımı süresinin son günü zamanaşımı süresine dâhildir. Dava zamanaşımı süresinin kesintisiz bir şekilde işleyip tamamlanması mümkün ise de sürenin işlemesi sırasında bir takım engellerle karşılaşılması da söz konusu olabilir. Bu engeller zamanaşımının kesilmesi durması ve halleridir. Dava zamanaşımının durması, kanunda açıkça sayılan bazı hâllerde soruşturma veya kamu davasının yürütülememesinden dolayı, bu hâlin ortaya çıkmasından, kalkması anına kadar geçen sürede işlememesini ifade etmektedir. Zamanaşımını durduran nedenlerin varlığı hâlinde, zamanaşımı süresi en son kesen işlemden itibaren, durdurucu nedenin ortaya çıktığı ana kadar işleyecek, bu engelin kalkmasıyla duran zamanaşımı süresi kaldığı yerden işlemeye başlayacaktır. Zamanaşımı süresinin hesaplanmasında ise önceden işleyen süre ile sonradan işleyen süreler birbirine eklenmek suretiyle zamanaşımı süresi belirlenecektir. Dava zamanaşımının durmasının kabul edilmesinin nedeni, suçun soruşturma veya kovuşturma makamlarınca takip ediliyor olmasına rağmen kanunda sayılan bazı engel nedenlerden dolayı soruşturma veya kovuşturmanın yürütülmesinin mümkün olmamasına dayanmaktadır (Faruk Erem, … Danışman, … Emin Artuk, Ümanist Doktrin Açısından Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, …, 1997, s. 1013.). Durma kabul edilmezse ortaya çıkan engel hâl nedeniyle işin uzaması sonucu davanın zamanaşımına uğraması söz konusu olabilecektir. Ancak davanın devam etmesini önleyebilecek her türlü engel dava zamanaşımının durdurmasını haklı göstermeyeceğinden, kanun açıkça bu sonuç ve etkiyi doğurabilecek hâlleri sınırlı bir şekilde saymıştır. Bu kapsamda 765 sayılı TCK’nın 107. maddesinde; “Hukuku âmme dâvasının ikamesi mezuniyet veya karar alınmasına yahut diğer bir mercide halli lâzım gelen bir meselenin neticesine bağlı bulunduğu takdirde mezuniyet ve kararın alınmasına yahut meselenin halline kadar mümkün zaman durur.”, 5237 sayılı TCK’nın 66/1. maddesinde ise “Soruşturma ve kovuşturma yapılmasının, izin veya karar alınması veya diğer bir mercide çözülmesi gereken bir meselenin sonucuna bağlı bulunduğu hâllerde; izin veya kararın alınmasına veya meselenin çözümüne veya kanun gereğince hakkında kaçak olduğu hususunda karar verilmiş olan suç faili hakkında bu karar kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımı durur.” hükümlerine yer verilmiştir. Her iki düzenleme arasındaki fark 5237 sayılı TCK’da, 765 sayılı TCK’daki “hukuku âmme dâvasının ikamesi” ibaresi yerine “soruşturma ve kovuşturma yapılması” ibaresinin tercih edilmesi ve yeni bir durma nedeni ihdas edilerek kanun gereğince hakkında kaçak olduğu hususunda karar verilmiş olan suç faili hakkında bu karar kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımı duracağının kabul edilmesidir. Dava zamanaşımını durduran sebepler anılan maddelerde sayılanlarla sınırlı olmayıp Ceza Muhakemesi Kanunu’nda ve özel ceza kanunları ile ceza içeren kanunlarda bu konuda hükümler mevcuttur. Dava zamanaşımının kesilmesi ise kanunda açıkça sayılan bazı hukuki fiillerden dolayı, o ana kadar işlemiş olan dava zamanaşımı süresinin işlememiş sayılmasını ve dava zamanaşımı süresinin yeni baştan işlemeye başlamasını ifade etmektedir. Suçun doğurduğu içtimai sarsıntı devam ettiği müddetçe suçlunun cezalandırılmasında kamu faydası olduğu esasından, dava canlı ve harekette iken zamanaşımı olmayacağı, davanın canlı ve hareketli olduğunu gösteren hadiselerin zamanaşımını keseceği sonucu çıkarılmıştır (Nurullah Kunter, Ceza Hukukunda Zamanaşımı, Yayımlanmamış Doçentlik Tezi, s. 92.). Durma sebepleri gibi kesme sebeplerinin de kanunda açıkça gösterilmesi gerekir. 765 sayılı TCK’da dava zamanaşımını kesen nedenler bakımından, dava zamanaşımı süresi bir yıldan az ve fazla olan suçlar olmak üzere ikili bir ayrıma gidilmiş ve bu suçlar için birbirlerinden farklı kesme nedenleri belirlenmiş, birinci gruba giren suçlarda her türlü usuli muamelenin dava zamanaşımını keseceği kabul edilmiş iken ikinci gruba giren suçlarda kesme nedenleri tek tek ve sınırlı sayıda gösterilmiştir. 5237 sayılı TCK’da ise bu şekilde bir ayrıma gidilmeksizin bütün suçlar bakımından kesme nedenleri ortak olarak düzenlenmiştir. 765 sayılı TCK’nın 104. maddesinde dava zamanaşımının mahkûmiyet hükmü, yakalama, tevkif, celb veya ihzar müzekkereleri, adli makamlar huzurunda sanığın sorguya çekilmesi, sanık hakkında son tahkikatın açılmasına dair karar veya Cumhuriyet savcısı tarafından mahkemeye yazılan iddianame ile kesileceği öngörülmüş, 5237 sayılı TCK’nın 67/2. maddesinde ise yakalama, celb, ihzar müzekkereleri ve sanık hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan karara yer verilmeyerek daha dar kapsamlı biçimde ve kesme nedenlerinin sirayeti konusunda nesnel sistem esas alınarak bir suçla ilgili olarak şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi, şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi, iddianame düzenlenmesi, sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi hâlinde dava zamanaşımının kesileceği kabul edilmiştir. Aynı maddenin üçüncü fıkrası gereğince kesen bir nedenin bulunması hâlinde zamanaşımı, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak, dava zamanaşımını kesen birden fazla nedenin bulunması hâlinde ise son kesme nedeninin gerçekleştiği tarih esas alınacak, dördüncü fıkrası uyarınca da kesilme hâlinde, zamanaşımı süresi ilgili suça ilişkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır. Anayasa’nın 38. maddesinde dava zamanaşımının kanunilik ilkesi kapsamında olduğu benimsenmiş olup dava zamanaşımını durduran veya kesen nedenlerin kanunda açıkça gösterilmesi gerekir, bu nedenlerin yorum veya kıyas yoluyla genişletilmesi mümkün değildir. Öte yandan Ceza Genel Kurulunun süreklilik gösteren birçok kararında açıkça vurgulandığı üzere, yargılama yapılmasına engel olup davayı düşüren hâllerden biri olan yargılama sırasında gerçekleşmesi hâlinde, mahkeme ya da Yargıtay, Resen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Esas : 2022/331
Karar : 2023/282
Tarih : 17.05.2023
Dava zamanaşımını kesen nedenlerin aynı suça katılanları ne şekilde etkileyeceği konusunda iki sistem mevcuttur. Bunlardan birincisi, Almanya, Avusturya, İsviçre ve Arjantin Ceza Kanunlarında da kabul edilen yargılanan sanığı esas alan ve diğer sanıkları soyutlayan öznel sistem (kesilmenin şahsiliği) olarak nitelendirilen sistemdir. Nesnel sistem olarak adlandırılan ve fiili esas alan ikinci sistem ise İtalya, Brezilya ve Fransa Ceza Kanunlarında kabul edilen ve sadece sanığı değil, katılma dereceleri ne olursa olsun olaya katılan tüm sanıkları hatta haklarında kovuşturmaya başlanmamış olanları dahi nazara almaktadır. Dava zamanaşımını kesen nedenler TCK’nın 67. maddesinin ikinci fıkrasında, bir suçla ilgili olarak; şüpheli veya sanıklardan birinin Cumhuriyet savcısı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi, şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi, suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi ve sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi olarak belirtilmiştir. Dava zamanaşımının kesilme nedenleri sayılırken madde metninde kullanılan “şüpheli veya sanıklardan birinin”, “şüpheli veya sanıklardan biri hakkında”, “sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa” ibarelerinden dolayı 5237 sayılı TCK’da dava sirayeti ilkesinin benimsendiği ve öznel kriter dışlanarak nesnel kriter esas alındığı için suç tarihinden itibaren dava zamanaşımının fail bazında değil de fiile bağlı olarak ortak hesaplanması gerektiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle iştirak hâlinde bir suç işlendiği takdirde şeriklerden biri hakkında dava zamanaşımını kesen işlemler yapılmış ise haklarında madde metninde sayılan işlemler yapılmış veya yapılmamış olan şerikler hakkında da dava zamanaşımı süresi kesilmiş olacaktır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.03.2012 tarihli ve 241-114 sayılı kararı ile 31.01.2012 tarihli ve 243-7 sayılı kararında, 5237 sayılı TCK’da dava sirayeti konusunda fiile bağlılığı esas alan nesnel ölçütün kabul edildiği, iştirak hâlinde suç işleyen sanıklardan bir kısmı hakkında verilen mahkûmiyet kararının tüm sanıklar için dava zamanaşımını keseceği vurgulanmıştır. Nitekim öğretide de TCK’nın 67. maddesinin ikinci fıkrasındaki düzenleme ile ilgili olarak; bir şüpheli veya sanık hakkındaki ifade alma veya sorgunun diğer sanık veya şüpheliler bakımından da zamanaşımını keseceği (… Emin Artuk – Ahmet Gökcen, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. bası, Ankara, 2017, s.984-986.), yeni TCK’nın sisteminde, dava zamanaşımı süresinin kesilmesinde nesnel ölçütün esas alındığı, başka bir deyişle, kesme sebebinin varlığı hâlinde, dava zamanaşımının suçla ilgili olarak kesildiğini kabul etmek ve fakat bunu ilgili suç ortağına özgü kesilme olarak mütalaa etmemek gerektiği (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. bası, Ankara 2015, s. 887-890.), eğer bir suçta birden fazla kişi çeşitli sebeplerle şüpheli veya sanık durumunda iseler Kanun’un ifadesine göre bunlardan birinin ifadesinin alınması veya sorgulanmasının sanıkların tamamı bakımından zamanaşımını keseceği (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 10. bası, Ankara 2017, s.718-721.), kesilmesinin suçu işlediği iddia olunan kişiye ya da kişilere ilişkin olmayıp aksine suç konusu fiile ilişkin olduğu, zamanaşımını kesen sebeplerin bir suç sebebiyle ortaya çıktığı, bahse konu suçu oluşturan fiilin objektif olarak şerikler arasındaki bağı ifade ettiği, bu bağın suça iştirak eden kişilerden kaynaklanmayıp aksine ortak katkıda bulunulan fiilin çerçevesinde hüküm ifade ettiği, dolayısıyla objektif bu bağ kapsamında meydana gelen ve dava zamanaşımını kesen nedenlerin, kişilerden bağımsız olarak hukuki sonuç doğuracağı ve fiil nedeniyle birleşen tüm şerikler hakkında da geçerli olacağı (Veli Özer Özbek/Koray Doğan/Pınar Bacaksız/İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. bası, Ankara 2017, s. 728.), suç iştirak hâlinde işlenmişse, bir sanık hakkında dava zamanaşımını kesen nedenin tüm sanıkları etkileyeceği, böylece, şüpheli veya sanıklardan birinin, ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi, hakkında tutuklama kararı verilmesi, onunla ilgili iddianamenin düzenlenmesi, mahkûmiyet kararı verilmesi hâlinde, haklarında soruşturma yapılmış veya yapılmamış tüm suç ortakları ile ilgili dava zamanaşımının kesileceği (Kayıhan İçel, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 4. bası, İstanbul 2017, s. 790-794.), iştirak hâlinde işlenen suçlarda ortaklardan biri için dava kesilmesinin diğer ortakları da etkileyeceği, yani onlar için de dava zamanaşımı süresinin kesileceği (Berrin Akbulut, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 4. bası, Ankara 2017, s. 917.), düzenlemenin lafzına ve ruhuna göre ortaklardan birinin ifadesinin alınması, tutuklama kararı verilmesi, mahkûmiyet hükmü kurulması durumunda o ortakla, o suçu iştirâk hâlinde işleyen şüpheliler veya sanıklar hakkında da zamanaşımı süresinin kesileceği, kanun koyucunun, sirayet ihtimalini düşünmese bu ibareleri kanuna koymayacağı (… Yaşar – Hasan Tahsin Gökcan – Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 1. bası, Ankara, 2010, 2. cilt, s.2270-2271.) şeklinde görüşlere yer verilmiştir. 5237 sayılı TCK’da dava zamanaşımının sirayeti konusunda fiile bağlılığı esas alan nesnel ölçütün kabul edildiği, zamanaşımının kesilmesinin suçu işlediği iddia olunan kişiye ya da kişilere ilişkin olmayıp aksine suç konusu fiile ilişkin olduğu, bahse konu suçu oluşturan fiilin objektif olarak şerikler arasındaki bağı ifade ettiği, bu bağın suça iştirak eden kişilerden kaynaklanmayıp aksine ortak katkıda bulunulan fiilin çerçevesinde hüküm ifade ettiği, dolayısıyla bu objektif bağ kapsamında meydana gelen ve dava zamanaşımını kesen nedenlerin, kişilerden bağımsız olarak hukuki sonuç doğuracağı ve fiil nedeniyle birleşen tüm şerikler hakkında da geçerli olacağı anlaşıldığından iştirak hâlinde işlenen suçlarda, ortaklardan birisinin savunmasının alınmasının ya da mahkûmiyetine karar verilmesinin dava yönünden diğer ortakları da etkileyeceğinin kabul edilmesinde zorunluluk bulunmaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.05.2019 tarihli ve 147-428 sayılı kararında da benzer gerekçelerle aynı sonuca ulaşılmıştır. Sanık ve inceleme dışı sanığın 5607 sayılı Kanun’un 3/4 maddesinde tanımlanan “Belli bir amaç için kullanılmak veya işlenmek üzere ülkeye geçici ithalat ve dahilde işleme rejimi çerçevesinde getirilen eşyayı, sahte belgelerle yurt dışına çıkarmış gibi işlem yapma” ve TCK’nın 204/1. maddesinde düzenlenen resmî belgede sahtecilik suçlarının gerektirdiği cezaların türü ve üst sınırlarına göre davanın 5237 sayılı TCK’nın 66/1-e ve 67. maddelerinde öngörülen 8 yıllık olağan, 12 yıllık olağanüstü zamanaşımı süresine tabi bulunduğu, sanığın 15.06.2010, inceleme dışı sanığın ise 25.06.2010 tarihinde savunmasının alındığı ve 07.11.2013 tarihinde atılı suçlardan sanık hakkında beraat hükümleri kurulurken, inceleme dışı sanık hakkında ayrı ayrı mahkûmiyet hükümleri kurulduğu hususları dikkate alındığında, sanık hakkında Özel Dairenin bozma kararından sonra Yerel Mahkemece 20.04.2021 tarih ve 160-124 sayı ile verilen mahkûmiyet hükümlerine kadar zamanaşımı sürelerini son kesen sebebin 07.11.2013 tarihindeki inceleme dışı sanığın atılı suçlardan mahkûmiyetine ilişkin hükümler olduğu, 07.11.2013 tarihinden sonra sanık hakkında verilen 20.04.2021 tarihli mahkûmiyet hükümlerine kadar 8 yıllık olağan dava zamanaşımının gerçekleşmediği sonucuna varılmıştır.