CEZA MUHAKEMESİ HUKUKUNDA YENİ BİR KARAR TÜRÜ OLARAK SORUŞTURMA YAPILMASINA YER OLMADIĞI KARARI ve 694 Sayılı KHK
5 Eylül 2017Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun Bylock ve FETÖ Üyeliğine Dair 2017/16.MD-956 Esas-2017/370 K. TARİH : 26.09.2017 Sayılı ve T.C. Yargıtay 16. Ceza Dairesi Esas No:2015/3 Karar No:2017/3 Kararları
5 Aralık 20175271 sayılı CMK’nın temyiz hükümlerine tabi olan kararların temyiz süresi 15 gündür. 05.08.2017 tarihli yasal değişikliğin yapıldığı tarih ve sonrasında verilen kararlar hakkında 15 günlük temyiz süresi uygulanır. Bu haliyle 7 günlük Temyiz süresi 15 güne çıkarılmıştır.
20 Temmuz 2016 tarihinden sonra verilen kararlar yönünden temyiz süresi 15 gün, 20 Temmuz 2016 tarihinden önce verilen kararlar yönünden ise Yargıtay’ın yerel Mahkeme kararını Bozma Mukabilinde bile temyiz süresi bir haftadır (7 gün).
CMK 273/1 fıkrası, 268/1 ve 291/1 , 02.03.2024 kabul tarihli, 12.03.2024 tarih ve 32487 sayılı R.G. de yayımlanan 7499 sayılı Kanunun 18.maddesiyle, 01.06.2024 tarihinde yürürlüğe giren ” hükmün gerekçesiyle birlikte tebliğ edildiği tarihten itibaren iki hafta ” şeklinde değiştirilmiştir. Yine CMK Md 273/5, 276/2, 277/1, 296/2 297/1-3, 319/2,320/3, 41/1,142/5,251/2,268/1, 308/A-1-Ek 5 hükmü 2 hafta şeklinde değiştirilmiştir. 308/1, 308/A-1 Cümlesindeki 30 gün ibaresi bir ay olarak değiştirilmiştir. Yeni düzenlemeye göre istinaf, itiraz ve temyiz süresi 01.06.2024 tarihinden itibaren, hükmün gerekçesiyle birlikte tebliğ edildiği tarihten itibaren iki hafta ”dır.
Gün ile belirlenen süreler, tebligatın yapıldığının ertesi günü işlemeye başlar. Süre, hafta olarak belirlenmiş ise, tebligatın yapıldığı günün, son haftada isim itibarıyla karşılığı olan günün mesai saati bitiminde sona erer.
Sanığın duruşmaya iştirak etmesi ancak müdafinin iştirak etmemesi halinde hüküm sanık yüzüne karşı, avukatı yokluğunda verilmiş ise; istinaf ve temyiz süreleri müdafiye tebliğ tarihinden itibaren değil sanığa tefhim tarihinden itibaren başlar. Ancak yüksek mahkemece istikrar kazanmış bu uygulamanın savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurduğu kanaatindeyiz. Zira bazı hallerde sanığın avukatına ulaşma imkanı mevcut olmayabilir.
“(1) İstinaf istemi, hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt katibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır; beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hakime onaylattırılır. Tutuklu sanık hakkında 263 üncü madde hükmü saklıdır.
(2) Hüküm, istinaf yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa, süre tebliğ tarihinden başlar.
(3) Ağır ceza mahkemelerinde bulunan cumhuriyet savcıları, mahkemelerinin yargı çevresi içerisindeki asliye mahkemelerinin hükümlerine karşı, kararın o yer Cumhuriyet başsavcılığına geliş tarihinden itibaren yedi gün içinde istinaf yoluna başvurabilirler.
(4) Sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanların dilekçe veya beyanında, başvuruya ilişkin nedenlerin gösterilmemesi inceleme yapılmasına engel olmaz.
(5) Cumhuriyet savcısı, istinaf yoluna başvurma nedenlerini gerekçeleriyle birlikte yazılı isteminde açıkça gösterir. Bu istem ilgililere tebliğ edilir. İlgililer, tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde bu husustaki cevaplarını bildirebilirler”.
“(1) Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin bozma dışında kalan hükümleri temyiz edilebilir.
(2) Ancak;
a) İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezaları ile miktarı ne olursa olsun adli para cezalarına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine dair bölge adliye mahkemesi kararları,
b) İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezalarını artırmayan bölge adliye mahkemesi kararları,
c) Hapis cezasından çevrilen seçenek yaptırımlara ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen; seçenek yaptırımlara ilişkin her türlü kararlar ve istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar,
d) İlk derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dahil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adli para cezalarına ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları,
e) Adli para cezasını gerektiren suçlarda ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlere ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları,
f) Sadece eşya veya kazanç müsaderesine veya bunlara yer olmadığına ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararları,
g) On yıl veya daha az hapis cezasını veya adli para cezasını gerektiren suçlardan, ilk derece mahkemesince verilen beraat kararları ile ilgili olarak istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararları,
h) Davanın düşmesine, ceza verilmesine yer olmadığına, güvenlik tedbirine ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen bu tür kararlar veya istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar,
ı) Yukarıdaki bentlerde yer alan sınırlar içinde kalmak koşuluyla aynı hükümde, cezalardan ve kararlardan birden fazlasını içeren bölge adliye mahkemesi kararları,
Temyiz edilemez”.
BÖLGE ADLİYE VE BÖLGE İDARE MAHKEMELERİNİN İŞLEYİŞİNDE
ORTAYA ÇIKAN SORUNLARIN GİDERİLMESİ AMACIYLA BAZI
KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN
Kanun No. 7035 Kabul Tarihi: 20/7/2017
MADDE 1 – 6/1/1982 tarihli ve 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanunun 3/B maddesinin başlığı “Bölge idare mahkemesi başkanı, daire başkanları ve üyelerinin görevleri:” şeklinde değiştirilmiş, birinci fıkrasının başına “1.” ibaresi, aynı fıkranın (f) bendine “denetlemek” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya denetletmek, personelden kendisine doğrudan bağlı olanlar hakkında ilgili kanunda belirtilen disiplin cezalarını uygulamak” ibaresi ile aynı fıkraya (g) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bent eklenmiş, mevcut (h) bendi (ı) bendi olarak teselsül ettirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
“h) Hukuki veya fiili nedenlerle bir dairenin kendi üyeleri ile toplanamadığı hâllerde ilgisine göre diğer dairelerden kıdem ve sıraya göre üye görevlendirmek.”
“2. Daire başkanlarının görevleri şunlardır:
a) Dairelerinde uyumlu, verimli ve düzenli bir çalışmanın gerçekleşmesini ve işlerin makul süre içinde incelenmesini ve karara bağlanmasını sağlamak, dairenin kendi kararları arasında meydana gelen farklılık ve uyumsuzlukların giderilmesi için tedbirler almak.
b) Dosyayı, inceleyecek üyeye havale etmek ve kararların zamanında yazılmasını sağlamak.
c) Personelin özlük işlemlerinin yürütülmesini sağlamak ve izin isteklerini düşünceleriyle birlikte adalet komisyonuna aktarmak.
d) Dairede görevli yazı işleri müdürlüğünün işleyişini denetlemek ve personel hakkında ilgili kanunda belirtilen disiplin cezalarını uygulamak.
e) Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.
3. Üyelerin görevleri şunlardır:
a) Daire başkanı tarafından verilen dosyaları gerekli şekilde ve zamanında inceleyerek heyete sunmak, düşüncelerini bildirmek ve kararları yazmak.
b) Dairelerindeki duruşma ve müzakerelere katılmak.
c) Dairenin uyumlu, verimli ve düzenli çalışmasının sağlanmasında ve işlerin makul süre içinde incelenip karara bağlanmasında daire başkanına yardım etmek.
d) Bu Kanun uyarınca daire başkanı tarafından verilen diğer görevleri yapmak.
4. Bölge idare mahkemesi başkanının yokluğunda, adalet komisyonu ve dairedeki görevler hariç olmak üzere, en kıdemli daire başkanı başkana vekâlet eder.”
MADDE 2 – 2576 sayılı Kanunun 3/C maddesinin dördüncü fıkrasının (a) bendinde yer alan “Gelen işlerin yoğunluğu ve niteliği dikkate alınarak ihtisaslaşmayı sağlamak amacıyla, bölge idare mahkemesi daireleri arasındaki iş bölümünü belirlemek, daireler” ibaresi “Daireler” şeklinde değiştirilmiş ve fıkranın (b) bendi yürürlükten kaldırılmıştır.
MADDE 3 – 2576 sayılı Kanunun 3/D maddesinin birinci fıkrasının başına “1.” ibaresi ve maddeye aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
“2. İki dairenin görevine ilişkin davalar, ilgili dairenin isteği üzerine o dairelerin birlikte yapacakları toplantıda karara bağlanır. Bu toplantıya daire başkanlarından kıdemli olan katılır ve başkanlık eder. Toplanma ve görüşme yeter sayısı beştir. Kararlar oy çokluğuyla verilir. Bu davalar, istemde bulunan ilgili dairenin esas ve karar numaralarını alır.
3. Gelen işlerin yoğunluğu ve niteliği dikkate alınarak bölge idare mahkemesi daireleri arasındaki iş bölümü, Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından belirlenir.”
MADDE 4 – 2576 sayılı Kanunun 3/F maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “başkanlar kurulunun” ibaresi “bölge idare mahkemesi başkanının” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 5 – 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20 nci maddesinin altıncı fıkrasında yer alan “İdare” ibaresi “Bölge idare mahkemelerindeki istinaf kanun yolu incelemeleri ile idare” şeklinde değiştirilmiş ve fıkraya “ara kararları” ibaresinden sonra gelmek üzere “daire başkanı” ibaresi eklenmiştir.
MADDE 6 – 2577 sayılı Kanunun 45 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “aksine hüküm bulunsa” ibaresi “farklı bir kanun yolu öngörülmüş olsa” şeklinde değiştirilmiş ve maddenin altıncı fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.
“Bu kararlar, dosyayla birlikte kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilir ve bu mahkemelerce yedi gün içinde tebliğe çıkarılır.”
MADDE 7 – 2577 sayılı Kanunun 50 nci maddesinin birinci fıkrasına birinci cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiş ve mevcut ikinci cümlesinde yer alan “karar” ibaresi “kararlar” şeklinde değiştirilmiştir.
“Ancak Danıştay ilgili dairesinin onamaya ilişkin kararları, dosyayla birlikte kararı veren ilk derece mahkemesine, kararın bir örneği de bölge idare mahkemesine gönderilir.”
MADDE 8 – 2577 sayılı Kanunun 52 nci maddesine üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş ve mevcut dördüncü fıkra beşinci fıkra olarak teselsül ettirilmiştir.
“4. Temyiz ve istinaf incelemesi sırasında yürütmenin durdurulması istemleri hakkında verilen kararlar kesindir.”
MADDE 9 – 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 26 ncı maddesinin birinci fıkrasına “başkanlık,” ibaresinden sonra gelmek üzere “ceza daireleri başkanlar kurulu, hukuk daireleri” ibaresi eklenmiştir.
MADDE 10 – 5235 sayılı Kanunun 28 inci maddesinin başlığı “Bölge adliye mahkemesi ceza daireleri başkanlar kurulu ve hukuk daireleri başkanlar kurulu” şeklinde, birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddenin ikinci fıkrasına “başkanlığını” ibaresinden sonra gelmek üzere “ilgili” ibaresi eklenmiştir.
“Bölge adliye mahkemesi ceza daireleri başkanlar kurulu ve hukuk daireleri başkanlar kurulu, bölge adliye mahkemesi başkanı ve ilgili dairelerin başkanlarından oluşur.”
MADDE 11 – 5235 sayılı Kanunun 34 üncü maddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı bendine “mahkemesi” ve “başkanlık etmek,” ibarelerinden sonra gelmek üzere “ceza daireleri başkanlar kurulu ve hukuk daireleri” ibaresi eklenmiştir.
MADDE 12 – 5235 sayılı Kanunun 35 inci maddesinin birinci fıkrasının giriş cümlesinde yer alan “başkanlar kurulunun görevleri şunlardır” ibaresi “ceza daireleri başkanlar kurulu ve hukuk daireleri başkanlar kurulu kendi aralarında toplanır ve aşağıdaki görevleri yaparlar” şeklinde, aynı fıkranın (1) numaralı bendinde yer alan “Bölge adliye mahkemesi hukuk ve ceza dairelerinin numaralarını ve aralarındaki iş bölümünü belirlemek, daireler” ibaresi “Daireler” şeklinde ve (3) numaralı bendinde yer alan “Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu veya Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa” ibaresi “Hukuk Muhakemeleri Kanunu veya Ceza Muhakemesi Kanununa” şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“Gelen işlerin yoğunluğu ve niteliği dikkate alınarak bölge adliye mahkemeleri ceza ve hukuk daireleri arasındaki iş bölümü, Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından belirlenir.”
MADDE 13 – 5235 sayılı Kanunun 40 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendine “giderilmesi için” ibaresinden sonra gelmek üzere “ceza daireleri başkanlar kuruluna veya hukuk daireleri” ibaresi eklenmiştir.
MADDE 14 – 5235 sayılı Kanunun 46 ncı maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “başkanlar kurulunun” ibaresi “bölge adliye mahkemesi başkanının” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 15 – 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 280 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan “(c)” ibaresi “(a), (c), (d)” şeklinde değiştirilmiş, fıkraya (a) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bentler eklenmiş, mevcut (b) ve (c) bentleri (d) ve (e) bentleri olarak teselsül ettirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“b) Cumhuriyet savcısının istinaf yoluna başvurma nedenine uygun olarak mahkumiyete konu suç için kanunda yazılı cezanın en alt derecesinin uygulanmasını uygun görmesi hâlinde, hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine,
c) Olayın daha fazla araştırılmasına ihtiyaç duyulmadan davanın reddine karar verilmesi veya güvenlik tedbirlerine ilişkin hatalı kararın düzeltilmesi gereken hâllerde hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine,”
“(3) Birinci ve ikinci fıkra uyarınca verilen kararların sanık lehine olması hâlinde, bu hususların istinaf isteminde bulunmamış olan diğer sanıklara da uygulanma olanağı varsa bu sanıklar da istinaf isteminde bulunmuşçasına verilen kararlardan yararlanırlar.”
MADDE 16 – 5271 sayılı Kanunun 281 inci maddesinin birinci fıkrasına “mahkemesi” ibaresinden sonra gelmek üzere “daire” ibaresi eklenmiş ve fıkranın ikinci cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır.
MADDE 17 – 5271 sayılı Kanunun 282 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan “okunur” ibaresi “anlatılır” şeklinde, (b) bendinde yer alan “de okunur” ibaresi “anlatılır” şeklinde ve (c) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş, aynı fıkraya (c) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bent eklenmiş ve mevcut (d) bendi (e) bendi olarak teselsül ettirilmiştir.
“c) İlk derece mahkemesinde dinlenilen tanıkların ifadelerini içeren tutanaklar ile keşif tutanakları ve bilirkişi raporu anlatılır.”
“d) Bölge adliye mahkemesi duruşma hazırlığı aşamasında toplanan delil ve belgeler, yapılmışsa keşif ve bilirkişi açıklamalarına ilişkin tutanak ve raporlar okunur.”
MADDE 18 – 5271 sayılı Kanunun 283 üncü maddesinin birinci fıkrasına “yoluna” ibaresinden sonra gelmek üzere “yalnız” ibaresi eklenmiştir.
MADDE 19 – 5271 sayılı Kanunun 285 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Türk Ceza Kanununun” ibaresi “23/4/2016 tarihli ve 6706 sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İş Birliği Kanununun” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 20 – 5271 sayılı Kanunun 286 ncı maddesinin ikinci fıkrasına (b) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bent eklenmiş ve diğer bentler buna göre teselsül ettirilmiştir.
“c) Hapis cezasından çevrilen seçenek yaptırımlara ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen; seçenek yaptırımlara ilişkin her türlü kararlar ve istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar,”
MADDE 21 – 5271 sayılı Kanunun 291 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “yedi” ibaresi “on beş” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 22 – 5271 sayılı Kanunun 304 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “gönderilmek üzere bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığına verir.” ibaresi “gönderir.” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 23 – 5271 sayılı Kanunun Altıncı Kitap Üçüncü Kısım Birinci Bölüm başlığında yer alan “Yargıtay” ibaresi metinden çıkarılmış ve 308 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 308/A maddesi eklenmiştir.
“Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığının itiraz yetkisi
MADDE 308/A – (1) Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin kesin nitelikteki kararlarına karşı bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığı, re’sen veya istem üzerine, kararın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde kararı veren daireye itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz. Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir, aksi halde itirazı reddeder. İtirazın reddine ilişkin kararlar kesindir.”
MADDE 24 – 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 101 inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“(2) 99 uncu madde gereğince cezaların toplanması gerektiğinde bu hususta hüküm verme yetkisi, en fazla cezaya hükmetmiş bulunan mahkemeye, bu durumda birden çok mahkeme yetkili ise son hükmü vermiş olan mahkemeye aittir. En fazla cezanın;
a) Yargıtay tarafından ilk derece mahkemesi sıfatıyla verilmesi hâlinde Ankara ağır ceza mahkemesince,
b) Bölge adliye mahkemesi tarafından ilk derece mahkemesi sıfatıyla verilmesi hâlinde bölge adliye mahkemesinin bulunduğu il ağır ceza mahkemesince,
c) Bölge adliye mahkemesi tarafından duruşma açmak suretiyle verilmesi hâlinde ise hükmü kaldırılan ilk derece mahkemesince,
bu hususta karar verilir.
(3) Bu madde uyarınca verilen kararlara karşı itiraz yoluna gidilebilir.”
MADDE 25 – 5275 sayılı Kanunun 107 nci maddesinin onbirinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “mahkemeye verilir” ibaresi “mahkemeye; hüküm veya hükümlerden biri bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay tarafından verilmiş ise 101 inci maddenin ikinci fıkrasına göre belirlenen ilk derece mahkemesine; hükümlü başka bir yerde bulunuyorsa o yerde bulunan aynı derecedeki mahkemeye verilir” şeklinde ve onbeşinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“(15) Hükümlü, geri kalan süre içinde işlediği kasıtlı bir suçtan dolayı hapis cezasına mahkûm edilirse ya da bağlı tutulduğu yükümlülükleri yerine getirmezse hükmü veren ilk derece mahkemesi, cezaların toplandığı hâller ile hükmün bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay tarafından verilmiş olması hâlinde ise 101 inci maddenin ikinci fıkrasına göre belirlenen ilk derece mahkemesi tarafından koşullu salıverilme kararının geri alınmasına dosya üzerinden karar verilir. Bu kararlara karşı itiraz yolu açıktır.”
MADDE 26 – 11/12/2010 tarihli ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanununun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasına (b) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bent eklenmiş ve mevcut (c) bendi (ç) bendi olarak teselsül ettirilmiştir.
“c) Bölge adliye ve bölge idare mahkemesi daireleri arasındaki iş bölümü ile ilk derece mahkemeleri arasındaki iş dağılımını karara bağlamak.”
MADDE 27 – 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 302 nci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(5) Kanun yollarından geçmek suretiyle kesinleşen kararların kesinleşme kaydı ile kesinleşme kaydı yapılan kararların yerine getirilmesi için gerekli bildirimler de ilk derece mahkemesince yapılır.”
MADDE 28 – 6100 sayılı Kanunun 352 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 352 – (1) Bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince dosya üzerinde yapılacak ön inceleme sonunda aşağıdaki durumlardan birinin tespiti hâlinde öncelikle gerekli karar verilir:
a) İncelemenin başka bir dairece veya bölge adliye mahkemesince yapılmasının gerekli olması
b) Kararın kesin olması
c) Başvurunun süresi içinde yapılmaması
ç) Başvuru şartlarının yerine getirilmemesi
d) Başvuru sebeplerinin veya gerekçesinin hiç gösterilmemesi
(2) Ön inceleme heyetçe veya görevlendirilecek bir üye tarafından yapılır ve ön inceleme sonunda karar heyetçe verilir.
(3) Eksiklik bulunmadığı anlaşılan dosya incelemeye alınır.”
MADDE 29 – 6100 sayılı Kanunun 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin (3) numaralı alt bendinde yer alan “veyahut mahkemenin bölge adliye mahkemesinin yargı çevresi dışında kalması” ibaresi ile bendin (5) numaralı alt bendinde yer alan “, merci tayinine” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
MADDE 30 – 6100 sayılı Kanunun 359 uncu maddesinin başlığına “ve tebliği” ibaresi ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“(3) Temyizi kabil olmayan kararlar, ilk derece mahkemesi tarafından; temyizi kabil olan kararlar ise bölge adliye mahkemesi tarafından tebliğe çıkarılır.”
MADDE 31 – 6100 sayılı Kanunun 361 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “bir ay” ibaresi “iki hafta” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 32 – 6100 sayılı Kanunun 362 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin başına “Kira ilişkisinden doğan ve miktar veya değeri itibarıyla temyiz edilebilen alacak davaları hariç olmak üzere” ibaresi eklenmiştir.
MADDE 33 – 6100 sayılı Kanunun 363 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“(1) İlk derece mahkemelerinin kesin olarak verdikleri kararlar ile istinaf incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlarına ve bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla kesin olarak verdikleri kararlar ile yine bu sıfatla verdikleri ve temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlarına karşı, yürürlükteki hukuka aykırı bulunduğu ileri sürülerek Adalet Bakanlığı veya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kanun yararına temyiz yoluna başvurulur.”
GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Bu Kanunla, 5271 sayılı Kanunun 291 inci maddesi ile 6100 sayılı Kanunun 361 inci maddesinde temyiz sürelerine ilişkin olarak yapılan değişiklikler, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte ve sonrasında verilen kararlar hakkında uygulanır.
(2) Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından bölge adliye ve bölge idare mahkemesi daireleri arasında iş bölümü yapılıncaya kadar bölge adliye ve bölge idare mahkemesi başkanlar kurullarınca yapılan iş bölümünün uygulanmasına devam olunur.
MADDE 34 – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 35 – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
T.C.
Yargıtay
4. Ceza Dairesi
Esas No:2017/5330
Karar No:2017/7941
Tehdit suçundan sanık … hakkında yapılan yargılama sonunda mahkumiyetine dair, Ankara (Kapatılan ) Batı 3.Sulh Ceza Mahkemesince verilen 28.02.2013 gün ve 2012/ 762 esas, 2013/ 178 karar sayılı hükmün O Yer Cumhuriyet Savcısı tarafından temyizi üzerine,
Dairemizin 09.02.2017 gün ve 2014/30648 esas, 2017/ 3752 sayılı kararıyla;
“Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre, temyiz mümkün değil ise de, temyiz isteminin suç vasfına yönelik olduğu tespit edilerek hükmolunan dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Sanığın olay tarihinde tanık olarak ifade vermek üzere müştekilerin polis memuru olarak görevli bulundukları polis karakoluna gittiği, sanığın, bu sırada ifade veren diğer tanıkların ifadelerinin değiştirilerek yazıldığından bahisle polis memuru olan müştekilere kızarak söylediği “sicillerinizi söyleyin, sizlere bunun hesabını soracağım, sizi savcılığa da şikayet edeceğim” şeklindeki sözlerin yasal şikayet hakkı kapsamında kalıp kalmadığı tartışılıp değerlendirilmeden, yetersiz gerekçeyle mahkumiyet kararı verilmesi,
Yasaya aykırı ve o yer Cumhuriyet Savcısı’nın temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 02/03/2017 gün ve 2013/127396 sayılı yazısı ile;
I-İTİRAZ NEDENLERİ : İtiraza konu uyuşmazlık sanık … hakkında Sincan 3 Sulh Ceza Mahkemesinin 28/02/2013 tarih ve 2012/762 Esas ve 2013/178 Karar sayılı ilamıyla, TCK 106/1-2 cümle, 43/2, 62 md 30 Adpc ve TCK 52/2 md 600 TL Adpc doğrudan para cezasıyla mahkumiyetine ilişkin kararın kesin nitelikte olup olmadığı ve Yüksek Dairece sanık hakknıda esastan bir inceleme yapma olanağını bulunup bulunmadığına ilişkindir.
Bilindiği üzere, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 305/1. maddesi gereğince ceza mahkemeleri tarafından verilen hükümler temyiz kanun yoluna tâbidir. 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesinde de hükümler; “beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirlerine hükmedilmesi, davanın reddi, davanın düşmesi” olarak sayılmıştır.
Hüküm niteliğinde bulunmamakla birlikte bazı kararların da kanun yolu bakımından temyizinin mümkün olduğu kabul edilmiştir. Örneğin; adlî yargı dışında bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları, geri verme talebi ile ilgili kararlar hüküm niteliğinde olmamakla birlikte temyizi kabildir.
Hükümlerin temyiz edilebilmeleri kural, temyiz edilememeleri ise istisnadır. Anılan istisna, hukuk devletinde kabulü mümkün ve meşru bir amaçla, Anayasanın 36. maddesinde düzenlenen “hak arama hürriyeti” ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin altıncı maddesinde hüküm altına alınan mahkemelere erişim hakkının özüne zarar vermeyecek şekilde ve orantılı olmalı, ayrıca kanunda açıkça düzenlenmiş bulunmalıdır.
1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 305. maddesi gereğince ceza mahkemeleri tarafından verilen hükümler temyiz kanun yoluna tâbi olmakla birlikte maddenin ikinci fıkrasının birinci bendinin suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan haline göre;
1- İki milyar (iki bin) liraya kadar (iki bin-iki milyar lira dâhil) para cezalarına ilişkin hükümler,
2- Yukarı sınırı on milyar (on bin) lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri,
3- Bu kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler,
Kesin olup, bu hükümler hakkında temyiz kanun yoluna başvurulamayacaktır.
İki milyar (iki bin) liraya kadar (bu miktar dâhil) para cezalarına ilişkin hükümlerin temyiz edilemeyeceğine dair 1412 sayılı CMUK’nun 305. maddesinin ikinci fıkrasının birinci bendinin Anayasa Mahkemesinin 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe girmiş olan 23.07.2009 gün ve 65–114 sayılı kararı ile iptal edilmesinden sonra, ister hapis cezasından çevrilen, isterse doğrudan verilen adli para cezasına ilişkin hükümlerin 14.04.2011 tarihine kadar hiçbir miktar gözetilmeksizin, 14.04.2011 tarih ve 27905 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 23. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nun 272. maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendinde; “Hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen 3.000 Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı istinaf yasa yoluna başvurulamaz” şeklinde gerçekleştirilen değişiklik ve aynı kanunun 26. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanuna eklenen; “Bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar hapis cezasından çevrilenler hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz yoluna başvurulamaz” biçimindeki geçici ikinci madde göz önünde bulundurulduğunda, 14.04.2011 tarihinden sonra doğrudan hükmolunan 3.000 Türk Lirasından fazla adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümlerinin temyizinin mümkün hale geldiği konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır.
Ceza Genel Kurulunun 11.03.2014 gün ve 532–126 ile 05.04.2011 gün ve 262–35 sayılı kararlarında açıkça belirtildiği üzere, bahse konu iptal kararının, yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş olan hükümleri nasıl etkileyeceği sorunu usul kanunlarının zaman bakımından uygulanması ile ilgilidir.
Usul kanunlarının zaman bakımından uygulanmasında asıl olan, aksi kanunda açıkça düzenlenmiş bulunmadıkça “hemen ve derhal uygulanma” ilkesidir. Anılan ilke uyarınca usul işlemleri yapıldıkları sırada yürürlükte olan muhakeme kanunu hükümlerine tâbi olacaktır. O halde ceza yargılaması sırasında, kanunlarda değişiklik yapılması veyahut dayanılan bir usul kuralına ilişkin kanun hükmünün Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi halinde, yeni kanun veya iptal sonucu ortaya çıkan usul prosedürü, devam etmekte olan işlemlere uygulanmalıdır. Ancak 5320 sayılı Kanunun 4. maddesinde ifade edilen bu durum önceki kanunun yürürlükte bulunduğu dönemde o kanuna uygun olarak gerçekleştirilen işlemlerin geçersizliği neticesini doğurmayacağı gibi, yenilenmesini de gerektirmeyecektir.
Bu ilkenin sonucu olarak;
a- Usul işlemleri kural olarak yürürlükteki kanuna göre yapılacaktır.
b- Yürürlükte olan kanuna göre yapılmış işlemler sonradan yürürlüğe giren bir kanun nedeniyle geçerliliğini yitirmeyecektir.
c- Anayasa Mahkemesinin iptal kararı veyahut da yeni kanunun yürürlüğünden sonra yapılması gereken usul işlemleri ise yeni kanuna ya da iptal kararıyla ortaya çıkan usule tâbi olacaktır.
d- Muhakeme usulüne ilişkin çıkarılan yeni kanunun uygulanmasında, bu kanun veya değişikliğin sanığın lehine ya da aleyhine sonuç doğurmasına bakılmayacaktır.
CMUK’nun 305. maddesinin birinci fıkrasındaki kesinlik sınırını, maddede belirtilen kesinlik sınırları içinde kalmak şartıyla başkaca hiçbir hak sınırlaması sonucunu doğurmayan para cezasına ilişkin hükümlerle sınırlı olarak yorumlamak gerekmektedir. Bu nedenle, gerek bir mahkûmiyete ek, gerekse bağımsız olarak hükmedilen güvenlik tedbirleri, kesin nitelikteki hükümlere de her yönüyle temyiz edilebilirlik niteliği kazandıracaktır.
Diğer taraftan temyizen incelenemeyen kesin nitelikteki bir hükümdeki açık hukuka aykırılıklar, söz konusu hükme temyiz edilebilirlik vasfı kazandırmayacaktır. Zira CMUK’nun 315. maddesi uyarınca temyiz istemi üzerine, hükmü veren mahkemece hükmün temyizinin mümkün olup olmadığı, yasal süresinde açılmış temyiz davası bulunup bulunmadığı, istemde bulunanların temyize hak ve yetkileri bulunup bulunmadığı değerlendirilerek, bu şartlardan birinin eksik olduğunun tespiti halinde öncelikle temyiz isteminin reddine karar verilecektir. Mahkemece bu hususlarda hatalı ya da eksik değerlendirme yapılması veya hiç değerlendirme yapılmaması halinde ise Yargıtay tarafından işin esasına geçilmeden önce bu üç husus, 1412 sayılı Kanunun 317. maddesi uyarınca değerlendirilip temyiz şartlarının bulunup bulunmadığı belirlenecek ve temyiz şartlarının varlığının tespiti durumunda temyiz incelemesi yapılacaktır. Aksinin kabulü, hukuka aykırılık taşıyan her hükmün temyizen incelenebileceği sonucunu doğuracaktır.
Diğer taraftan, kanun koyucunun kesin nitelikteki hükümlerin temyiz edilememesine ilişkin düzenlemesinin sebebi, bu kararların her zaman isabetli bulunacağı ve bünyelerinde bir hukuka aykırılık barındırmayacakları kabulüne dayanmamaktadır. Hukuk sistemi her sorunun çözümünü kendi içinde üretmiştir. Bir hükümdeki hukuka aykırılıkların olağan kanun yoluyla giderilmesi imkânının bulunmadığı durumlarda söz konusu aykırılıkların 5271 sayılı Kanunun 309 ve 310. maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma yoluyla giderilmesi imkânı bulunmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun 12.03.2013 gün ve 1515–202 ile 21.12.2010 gün ve 230–264 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında açıkça vurgulandığı gibi, kesin nitelikteki hükümler ancak kesinlik sınırını aşar nitelikte yaptırım içermek şartıyla, suç vasfınana yönelik ya da suç niteliği doğru belirlenmesine rağmen yanılgılı bir uygulama ile kesinlik sınırı içinde kalan cezaların verildiği hükümlere karşı yapılan aleyhe başvuru üzerine temyiz denetimine konu olabilecektir.
Bu açıklamalar çerçevesinde, temyiz incelemesi yapılabilmesine ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemece sanık hakkında tehdit suçundan 5237 sayılı Kanunun TCK 106/1-2cümle, 43/2, 62/1 maddeleri gereğince 600 Türk lirası adli para cezası, karar tarihi de göz önünde bulundurulduğunda, 1412 sayılı CMUK’nun, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 305. maddesi gereğince kesin nitelikte bulunmaktadır.
O yer Cumhuriyet Savcısının temyiz dilekçesinde yer alan sanığın, polis merkezinde görev yapan müşteki polis memurlarına yönelik sarf ettiği sözlerin şikayet hakkının kullanılması niteliğinde olup suç kastının oluşmadığına ve beraat etmesine yönelik temyiz itirazları Yüksek Dairece kabul edilmiş olması karşısında,
Kesin nitelikte verilen hükmün temyizen incelenerek esastan inceleme yapılarak sanığın, beraat etmesi şeklinde bir bozma kararı verilmesinin hukuka aykırı olduğu, söz konusu aykırılıkların 5271 sayılı Kanunun 309 ve 310. maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma yoluyla giderilmesi olanağı bulunmaktadır.
O Yer Cumhuriyet Savcısının, sanığın eyleminin, tehdit suçunu oluşturduğunun kabul edildiği takdirde, eylemin görevli memura etkin direnme suçunu oluşturacağına yönelik temyiz itirazının, suç vasfına yönelik olduğu konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır.
Ancak Yüksek Dairece, verilen bozma kararının temyiz dilekçesinde yazılı suç vasfına yönelik bulunması gerekmektedir. Daha açık bir ifadeyle, sanık …’ın eyleminin TCK 265/1 maddesinde yazılı görevli memura etkin direnme suçunu oluşturduğu kabul edilerek bozma kararı verilmelidir. Aksi takdirde temyiz dilekçesine itirazen her yazılan ve sanığın eyleminin bir başka suçu oluşturduğuna yönelik temyiz itirazları hükmü temyiz edilebilir hale getirmesi söz konusu olacaktır .
Bu açıklamalar çerçevesinde, O Yer Cumhuriyet Savcısının, kesin nitelikte bulunan bir hükmü sanığın, beraat etmesini sağlamak üzere temyiz itirazında bulunabilme olanağı bulunmadığı, ancak O Yer Cumhuriyet Savcısının sanığın eyleminin tehdit suçu yerine TCK 265/1. maddesinde yazılı görevli memura etkin direnme suçunu oluşturduğuna yönelik suç vasfına yönelik temyiz itirazının Yüksek Dairece kabul edilmesi halinde, hükmün temyize olanaklı olabileceği nedenle, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 09/02/2017 gün ve 2014/30648 Esas, 2017/3752 Karar sayılı kararının hukuka aykırı nitelikte bulunduğu,Bu itibarla, CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 305 ve 317. maddeleri uyarınca O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz isteminin reddine karar verilmesi istemiyle anılan karara itiraz edilmiştir.
SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde,
1- İtirazımızın KABULÜNE,
2- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 09/02/2017 gün ve 2014/30648 Esas, 2017/3752 Karar bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Sincan 3 Sulh Ceza Mahkemesinin 28/02/2013 tarih ve 2012/762 Esas ve 2013/178 Karar sayılı ilamıyla sanık hakkında tehdit suçundan 5237 sayılı Kanunun TCK 106/1-2cümle, 43/2, 62/1 maddeleri gereğince, 600 Türk lirası adli para cezası, karar tarihi de göz önünde bulundurulduğunda, 1412 sayılı CMUK’nun, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 305. maddesi gereğince kesin nitelikte bulunduğundan, CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 305 ve 317. maddeleri uyarınca O Yer Cumhuriyet Savcısının TEMYİZ İSTEMİNİN REDDİNE,
4- İtirazımız yerinde görülmediği takdirde dosyanın incelenmek üzere, Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmesi itirazen arz ve talep olunur.” isteminde bulunulması üzerine dosya Dairemize gönderilmekle, incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
II- İTİRAZIN KAPSAMI
İtiraz, tehdit suçundan sanık … hakkında verilen mahkumiyet kararının bozulmasına dair, Dairemizin 09.02.2017 tarihli kararına ilişkindir.
III- KARAR
Temyiz itirazının suç vasfına yönelik olduğu konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Bu nedenle kesin nitelikteki hükmün temyiz incelemesine tabi olduğu kabul edilmiştir.Ancak iddianamede açıklanan, şüphelinin olay tarihinde tanık olarak ifade vermek üzere müştekilerin polis memuru olarak görevli bulundukları polis karakoluna gittiği, şüphelinin bu sırada ifade veren diğer tanıkların ifadelerinin değiştirilerek yazıldığından bahisle müşteki memurlarına kızarak “sicil numaralarınızı ve isimlerinizi bana verin, sizlere bunun hesabını soracağım, sizi savcılığı da şikayette bulunacağım ” şeklinde sözleri söylediği biçimde açıklanan eylemin görevi yaptırmamak için direnme suçunun unsurlarını içermediği, bu nedenle görevi yaptırmamak için direnme suçundan açılmış bir davada bulunmadığı anlaşıldığından, O yer Cumhuriyet Savcısının suç vasfına yönelik temyiz isteği yerinde görülmeyerek aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itiraz gerekçeleri yerinde görülmekle, 6352 sayılı Kanunun 99. maddesiyle eklenen 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesinin 3. fıkrası uyarınca İTİRAZIN KABULÜNE,
Dairemizce verilen 09.02.2017 gün ve 2014/ 30648 esas, 2017/3752 karar sayılı, sanık … hakkında tehdit suçundan verilen bozma kararının KALDIRILMASINA,
Ankara (Kapatılan) Batı 3.Sulh Ceza Mahkemesince verilen 28.02.2013 gün ve 2012/762 esas, 2013/178 karar sayılı hükmün yeniden incelenmesi sonucu;
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre, O Yer Cumhuriyet Savcısının suç vasfına yönelik temyiz isteği yerinde görülmeyerek dosya görüşüldü:
Kararda öngörülen cezanın nitelik ve niceliğine göre verildiği tarih itibarıyla 1412 sayılı CMUK’nın 305. maddesi gereğince kesin nitelikte bulunduğu anlaşıldığından, 5320 sayılı Kanunun 8/1 ve 1412 sayılı CMUK’nın 317. maddeleri uyarınca, O Yer Cumhuriyet Savcısının itiraz yazısına uygun olarak TEMYİZ İSTEĞİNİN REDDİNE, 16.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İcra Mahkemesi Kararlarında Temyiz ve İstinaf Şartları
Özet:
İİK’nın 363. maddesinin, 02.03.2005 tarihinde değiştirilmesinden sonraki değişik madde metninde de hangi kararlara karşı istinaf yoluna başvurulamayacağı açıklanmış olup, bunlar; icra mahkemesince 85 inci maddenin uygulanma biçimi, icra dairesi tarafından hesaplanan vekâlet ücreti, 103 üncü maddenin uygulanma biçimi ve bu maddede düzenlenen davetiyenin içeriği, yediemin ücreti, yediemin değiştirilmesi, hacizli taşınır malların muhafaza şekli, kıymet takdirine ilişkin şikâyet, ihaleye katılabilmek için teminat yatırılması ve teminatın miktarı, satışın durdurulması, satış ilânının iptali, süresinde satış istenmemesi nedeniyle satışın düşürülmesi, 263 üncü maddenin uygulanma biçimi, iflâs idaresinin oluşturulması, icra mahkemesinin iflâs idaresinin işlemleri hakkında şikâyet üzerine verdiği kararlara karşı, iflâs idare memurunun ücret ve masrafları hakkındaki hesap pusulası ve 36 ncı maddeye göre icranın geri bırakılmasına ilişkin kararları dışındaki kararlarına karşı, ait olduğu alacak, hak veya malın değer veya miktarının bin lirayı geçmesi şartıyla istinaf yoluna başvurulabileceği belirtilmiştir.
Açıklanan İİK’nın 363. maddesinin 18 inci bent hükmünden de açıkça anlaşılacağı üzere, yanlışlığı öne sürülen alacak miktarının iki milyar lirayı geçmemesi halinde icra mahkemelerince verilen bu tür kararlara karşı temyiz yasa yoluna başvurma imkânı yoktur. Bu aşamada belirtilmelidir ki, 02.03.2005 gün ve 5311 sayılı Kanunun 29. maddesiyle İİK’na eklenen Geçici 7. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında İİK’nun, 5311 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önceki temyiz ve karar düzeltmeye ilişkin hükümlerinin uygulanması gereklidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; direnme kararına konu uyuşmazlık kendisini vekille temsil ettiren şikayetçi borçlu taraf yararına vekalet ücretine hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmakta olup; temyize konu edilen de bu husustur.
Bu haliyle dava konusu 440.00-TL’den ibarettir.
Direnme kararının verildiği 24.12.2013 tarihinde, İİK’nın 363. maddesi kapsamında temyiz (kesinlik) sınırı 5.240,00-TL olmakla; 440.00-TL açık biçimde temyiz edilebilirlik sınırı altında olduğundan, anılan karara karşı temyiz yoluna gidilmesi miktar itibariyle mümkün değildir.
Hal böyle olunca, şikayetçi borçlu vekilinin temyiz dilekçesinin reddi gerekir.
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
Esas No:2014/836
Karar No:2016/221
Taraflar arasındaki “şikayet” isteminden dolayı yapılan yargılama sonunda; …İcra Hukuk Mahkemesince şikayetin kısmen kabulüne dair verilen 14.02.2012 gün ve 2011/1530 E. – 2012/366 K. sayılı kararın incelenmesi şikayetçi borçlu vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay … Hukuk Dairesinin 29.01.2013 gün ve 2012/26941 E. – 2013/2776 K. sayılı ilamı ile;
“… 1- İcra vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
İcra mahkemesi kararlarından hangilerinin temyiz olunabileceği özel hükümlerle ve genel olarak da İİK.nun 363. maddesinde birer birer açıklanıp gösterilmiştir. Bunların dışında kalan mahkeme kararları kesindir. Yargıtay’ca incelenmesi istenen karar bu maddelerle tespit edilen kararlar arasına girmeyip kesin nitelikte bulunduğundan temyiz dilekçesinin (REDDİNE),
2 -Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;
Mahkemece borçlu lehine şikayetin kısmen kabulüne karar verildiğine göre, kendisini vekille temsil ettirdiği anlaşılan borçlu taraf yararına Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken bu konuda olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesi isabetsizdir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Talep, icra memur işlemini şikayet istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece şikayetin kısmen kabulü ile icra müdürünün 09.08.2011 tarihli işlemi ile bu işlem doğrultusunda düzenlenen muhtıranın vekalet ücreti yönünden 10.876,26-TL olarak tahsil harcı ile birlikte toplam 17.761,17-TL olarak düzeltilmesine, şikayetin niteliği itibariyle yargılama giderleri ve vekalet ücreti hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair verilen karar, şikayetçi borçlu vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuştur.
Mahkemece, ilk kararındaki gerekçelerle direnme kararı verilmiş, direnme kararını şikayetçi borçlu vekili temyize getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, esasa girilmeden önce, direnme kararına karşı miktar itibariyle temyiz yasa yolunun açık olup olmadığı, önsorun olarak incelenmiştir.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 363. maddesinde kanun yollarına başvurma koşulları düzenlenmiş olup, 02.03.2005 tarih ve 5311 sayılı Kanun’un 24. maddesi ile değiştirilmesinden önceki madde metninde, icra mahkemesinin vereceği kararlardan hangilerine karşı kanun yoluna başvurma imkanı olduğu tahdidi olarak belirlenmiştir.
Anılan madde;
“İcra mahkemesinin vereceği kararlardan:
1. İlamın icrasının geri bırakılması hakkında vukubulan talebin kabul veya reddine ve paradan gayrı ilamların infazı suretine veya 40 ıncı maddeye göre icranın iadesi talebinin kabul veya reddine;
2. Göreve ve yetkisizliğe;
3. Ödeme veya tahliye emirlerine veya bunların tebliğ şekline ve 71 inci maddeye müsteniden takibin iptali veya taliki talebinin ret veya kabulüne;
4. Gerek bu kanuna ve gerek diğer kanun hükümlerine dayanarak bir malın haczi caiz olup olmadığına;
5. Maaş veya ücretlerin haczinde miktara veya bunun artırılması veya eksiltilmesi taleplerine;
6. Üçüncü şahıslardaki mal ve alacağın haczinden doğan ihtilaflara;
7. İstihkak davalarına ve istihkak davalarına ilişkin takibin taliki kararlarına;
8. İştirak taleplerinin ret veya kabulüne;
9. (Değişik bent: 06/06/1985 – 3222/45 md.) Taşınır ve taşınmaz malların ihale kararlarının feshine veya fesih talebinin reddine;
10. Sıraya dair şikayet ve itirazın ret veya kabulüne;
11. İhtiyati haciz kararlarının kalkıp kalkmadığına,
12. (Mülga bend: 17/07/2003 – 4949 S.K./103. md.)
13. Fevkalade mühlet talebinin ret veya kabulüne;
14. Fevkalade mühletin uzatılması talebinin ret veya kabulüne;
15. 356 ncı madde mucibince maaş ve mallardan tazmin suretiyle yapılacak tahsilat hakkında vukubulan şikayetlerin ret veya kabulüne;
16. Yedieminden tazminat hakkındaki taleplerin ret veya kabulüne;
17. (Ek bent: 16/07/1981 – 2494/38 md.) 223 üncü maddenin ikinci fıkrasının ikinci bendine göre iflası idare edenlerin ücretleriyle masrafları da dahil olmak üzere hesap pusulalarının tasdikine;
18. (Ek bent: 09/11/1988 – 3494/60 md.) Takip tarihinden sonra işleyen faiz, masraf ve sair alacak kalemlerinin hesabına dair şikayetlerin kabul veya reddine;
(Değişik fıkra: 09/11/1988 – 3494/60 md.) İlişkin kararlarla bu Kanunda temyiz kabiliyeti kabul edilen kararlar tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde temyiz edilebilir. Şu kadar ki, 1, 2, 3 ve 5 inci bentlerde takip konusu alacakta ihtilaflı kalan değer veya miktarın; 4, 6, 7, 8, 9, 11, 15, 16 ve 17 nci bentlerde merci kararının taalluk ettiği malın veya hakkın değerinin; 10 uncu bentte sırası itiraza uğrayan alacağın tutarının ve 18 inci bentte de yanlışlığı öne sürülen alacak miktarının ikimilyar lirayı geçmesi şarttır.
İcra kararlarının, muameleleri uzatmak gibi kötü niyetle temyiz edildiği anlaşılırsa Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 422 nci maddesi hükmü uygulanır.
Temyizi kabil olmayan bir kararı kötü niyetle temyiz edenler hakkında dahi bu fıkra hükmü tatbik olunur.”
Şeklinde olup, belirlenen parasal sınırlar 4949 sayılı Kanun’un Ek Madde 1/1. maddesi uyarınca Maliye Bakanlığınca tespit ve ilan edilen yeniden değerlendirme oranında arttırılmaktadır.
İİK’nın 363. maddesinin, 02.03.2005 tarihinde değiştirilmesinden sonraki değişik madde metninde de hangi kararlara karşı istinaf yoluna başvurulamayacağı açıklanmış olup, bunlar; icra mahkemesince 85 inci maddenin uygulanma biçimi, icra dairesi tarafından hesaplanan vekâlet ücreti, 103 üncü maddenin uygulanma biçimi ve bu maddede düzenlenen davetiyenin içeriği, yediemin ücreti, yediemin değiştirilmesi, hacizli taşınır malların muhafaza şekli, kıymet takdirine ilişkin şikâyet, ihaleye katılabilmek için teminat yatırılması ve teminatın miktarı, satışın durdurulması, satış ilânının iptali, süresinde satış istenmemesi nedeniyle satışın düşürülmesi, 263 üncü maddenin uygulanma biçimi, iflâs idaresinin oluşturulması, icra mahkemesinin iflâs idaresinin işlemleri hakkında şikâyet üzerine verdiği kararlara karşı, iflâs idare memurunun ücret ve masrafları hakkındaki hesap pusulası ve 36 ncı maddeye göre icranın geri bırakılmasına ilişkin kararları dışındaki kararlarına karşı, ait olduğu alacak, hak veya malın değer veya miktarının bin lirayı geçmesi şartıyla istinaf yoluna başvurulabileceği belirtilmiştir.
Açıklanan İİK’nın 363. maddesinin 18 inci bent hükmünden de açıkça anlaşılacağı üzere, yanlışlığı öne sürülen alacak miktarının iki milyar lirayı geçmemesi halinde icra mahkemelerince verilen bu tür kararlara karşı temyiz yasa yoluna başvurma imkânı yoktur.
Bu aşamada belirtilmelidir ki, 02.03.2005 gün ve 5311 sayılı Kanunun 29. maddesiyle İİK’na eklenen Geçici 7. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında İİK’nun, 5311 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önceki temyiz ve karar düzeltmeye ilişkin hükümlerinin uygulanması gereklidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; direnme kararına konu uyuşmazlık kendisini vekille temsil ettiren şikayetçi borçlu taraf yararına vekalet ücretine hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmakta olup; temyize konu edilen de bu husustur.
Bu haliyle dava konusu 440.00-TL’den ibarettir.
Direnme kararının verildiği 24.12.2013 tarihinde, İİK’nın 363. maddesi kapsamında temyiz (kesinlik) sınırı 5.240,00-TL olmakla; 440.00-TL açık biçimde temyiz edilebilirlik sınırı altında olduğundan, anılan karara karşı temyiz yoluna gidilmesi miktar itibariyle mümkün değildir.
Hal böyle olunca, şikayetçi borçlu vekilinin temyiz dilekçesinin reddi gerekir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle şikayetçi borçlu vekilinin temyiz isteminin 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa 5311 sayılı Kanunun 29.maddesi ile eklenen “Geçici Madde 7” atfıyla uygulanmakta olan aynı Kanunun 363. maddesi uyarınca REDDİNE, 02.03.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.
Özet:
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; şikayetçi bankadan kredi kullanan dava dışı şirketin (Gals…AŞ’nin Tekirdağ ili, Hayrabolu ilçesi, 196 ada, 37 parsel sayılı taşınmazdaki tekstil fabrikası, idare binası ve arsası) üzerine şikayetçi banka lehine ipotek tesis edilmiştir. Bundan ayrı olarak aynı şirketin farklı bir bankadan bir başka fabrikasındaki menkuller için de (Avcılar/İstanbul) ticari işletme rehni sözleşmesi kurulmuştur.
Söz konusu alacağın … tarafından temlik alınması sonrasında rehin sözleşmesine konu İstanbul’daki fabrikada bulunan emtialar için İstanbul 14. İcra Müdürlüğünün 2005/8460 esas sayılı dosyası üzerinde rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılmış ve alacaklının talebi üzerine şikayetçi adına ipotek tesis edilen Tekirdağ’daki fabrikada bulunan makineler için satış kararı alınmıştır. İşte eldeki dosyada şikâyetçinin kaldırılmasını istediği 17.07.2012 tarihinde verilen memurluk kararı bu menkul satışına yönelik bir karar olup, şikâyetçi netice olarak ihalesi yapılacak olan makineler üzerinde ipotek alacaklısı bankanın rüchan hakkının olduğunu, bu nedenle satışında rüçhanlı alacaklarının dikkate alınmasını ve ihale konusu malların rüçhanlı alacak altında bir bedel ile satılmamasını talep etmektedir. Görüldüğü üzere şikayetçinin talebi İİK’nun 115. maddesindeki düzenleme uyarınca, ihale yoluyla satışa çıkartılan makinelerin satışında kendisinin rüchan hakkının gözetilmesine yöneliktir.
Bu itibarla, şikâyetçinin icra müdürlüğünden talebi ve bu talebi ret eden 17.07.2012 tarihli icra müdürlüğü kararı “satışa hazırlık işlemleri” kapsamında olup, bu konuda verilen İcra Mahkemesi kararı kesindir. Bu karara karşı yukarıda açıklanan İİK’nun 363 maddesi uyarınca kanun yoluna (karar tarihi itibariyle temyiz) başvurulamaz.
T.C.
Yargıtay
9. Hukuk Dairesi
2022/3453 E., 2022/4246 K.
Her ne kadar kanun yolu ve süresi, ilgili kanun maddelerinde açıkça belirtilmiş ise de, yargı organlarının yanlış yönlendirmesi sonucunda ilgililerin hak kaybına uğramayacağının kabul edilmesi gereklidir. Kararda herhangi bir kanun yolu merci ve süresi belirtilmeyen hallerde ise süresiz başvuru hakkının bulunduğu kabul edilmelidir.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 366. maddesi yollamasıyla kıyas yolu ile uygulanacak olan 346. maddesi gereğince temyiz dilekçesi, kanuni süre geçtikten sonra verilir veya kesin olan bir karara ilişkin olursa, kararı veren Bölge Adliye Mahkemesi temyiz dilekçesinin reddine karar verir ve 344. maddeye göre yatırılan giderden karşılanmak suretiyle ret kararını kendiliğinden ilgiliye tebliğ eder, bu ret kararına karşı tebliği tarihinden itibaren bir hafta içinde temyiz yoluna başvurulabilir.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas Numarası: 2024/118
Karar Numarası: 2024/289
Karar Tarihi: 29.05.2024
HİZMET SÖZLEŞMESİNDEN KAYNAKLANAN ALACAĞIN TAHSİLİ İSTEMİ
FER’Î NİTELİKTEKİ FAİZ BAŞLANGIÇ TARİHİNE YÖNELİK İSTİNAF BAŞVURUSUNUN, KARARIN KESİN OLDUĞU GEREKÇESİYLE REDDİNE KARAR VERİLDİĞİ
İSTİNAF KESİNLİK SINIRI BELİRLENİRKEN YALNIZCA ALACAĞIN ASLININ NAZARA ALINACAĞI
İSTİNAF KESİNLİK SINIRI BELİRLENİRKEN FAİZ, İCRA TAZMİNATI, İHTARNAME, DELİL TESPİTİ VE YARGILAMA GİDERLERİ GİBİ GİDER VE MASRAFLARIN HESABA KATILMAYACAĞI
ASIL ALACAĞA BAĞLI OLAN VE ASIL ALACAĞIN FER’ÎSİ NİTELİĞİNDEKİ FAİZ BAŞLANGIÇ TARİHİ YÖNÜNDEN YAPILAN İSTİNAF BAŞVURUSUNDA İSTİNAF KESİNLİK SINIRININ KABUL EDİLEN BU MİKTAR ÜZERİNDEN BELİRLENMESİ GEREKTİĞİ
Özeti: Dava, hizmet sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili istemine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesince asıl davada 418.628,78 TL asıl alacak yönünden davanın kabulüne, faiz başlangıç tarihine ilişkin talebin ise reddine karar verildiği, karara karşı davacı vekilinin asıl davada faizin başlangıç tarihi yönünden istinaf başvurusunda bulunması üzerine Bölge Adliye Mahkemesince kabul edilen asıl dava bakımından davacının istinaf başvurusunun fer’î nitelikteki faiz başlangıç tarihine yönelik olduğu ve bu hâliyle kararın kesin olduğu gerekçesiyle istinaf dilekçesinin reddine karar verildiği görülmektedir. 9. Bölge Adliye Mahkemesince asıl davada davacı vekilinin istinaf dilekçesinin reddine dair verilen kararın temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece davacının asıl davada kesinlik sınırının üzerinde olan ve kabul edilen asıl alacağa bağlı faizin başlangıç tarihine yönelik istinaf başvurusunun esastan incelenmesi gerektiğinden bahisle kararın bozulduğu, bozmadan sonra da Bölge Adliye Mahkemesince önceki kararın gerekçesi aynen tekrarlanmak suretiyle direnme kararı verildiği anlaşılmaktadır. 10. Bölge Adliye Mahkemesince asıl davada istinaf kesinlik sınırı belirlenirken, yalnız alacağın aslının yani asıl talebin nazara alınacağı, faiz, icra tazminatı, ihtarname, delil tespiti ve yargılama giderleri gibi gider ve masrafların hesaba katılmayacağı konusunda yapılan tespit yerinde ise de; davacının asıl davaya karşı başvurduğu istinaf talebinin 418.628,78 TL tutarındaki asıl alacağa bağlı olan ve asıl alacağın fer’îsi niteliğindeki faiz başlangıç tarihi yönünden olduğu, istinaf kesinlik sınırının kabul edilen bu miktar üzerinden belirlenmesi gerektiği gözden kaçırılarak faiz başlangıç tarihine yönelik istinaf itirazının kesinlik sınırının altında kaldığı ve davacının istinaf dilekçesinin reddedilmesi gerekmektedir.