CEZA HUKUKUNDA ”KAMU DAVASINA KATILMA/MÜDAHİL OLMA” (CMK Md.237-243)
8 Ocak 2024UYUŞTURUCU MADDE KULLANIMINDA KİŞİSEL KULLANIM SINIRI MİKTARLARI-TCK Md. 188 ve 191 Ayrımı-UYUŞTURUCU MADDE TİCARETİ SUÇUNUN UNSURLARI
16 Ağustos 2024YARGITAY İÇTİHATLARI :
- a.Sanığın, olay tarihinde resmi nikahlı eşi olan sanık … ‘nun sevk ve idaresindeki aracında … olarak bulunduğu sırada karıştıkları trafik kazasından sonra, alınan kolluk ifadelerinde aracı kendisinin kullandığını beyan ettiği, mahkemede alınan savunmasında ise kaza nedeniyle kafasına aldığı darbenin etkisi ile aracı kendisinin kullandığını söylediği, kaza esnasında ise aracı …’nun kullandığını beyan ettiği olayda mahkemece “; sanık …’ın eylemi hakkında mahkememizce beraat kararı verilmiş olması karşısında, ortadan üstlenilmesi icab eden işlenmiş bir suç bulunmadığından sanık … …’nun üzerine atılı suç üstlenme suçunun unsurlarının oluşmadığı ” gerekçesiyle beraat kararı verilmesi hukuka aykırı bulunmuştur.
- b.Bozma ilamına uyulduğu takdirde sanığa isnat edilen suç üstlenme suçu için 5237 sayılı Kanunun 270 inci maddesinde öngörülen temel ceza miktarı itibariyle, 5271 sayılı CMK’nın, 17.10.2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un 24. maddesi ile yeniden düzenlenmiş olan ve 251. maddesinin 1. fıkrasında yer alan ”Basit yargılama usulü” düzenlemesine tabi olacağı; Anayasa Mahkemesinin 19.08.2020 tarihli ve 31218 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 25.06.2020 tarihli ve 2020/16 Esas-2020/33 Karar sayılı iptal kararı ile, kovuşturma evresine geçilmiş olan ve basit yargılama usulü uygulanabilecek dosyalar yönünden 7188 sayılı Kanun’un 5. maddesinin 1-d bendinde yer alan düzenlemenin iptal edildiği anlaşıldığından; Anayasa Mahkemesinin anılan iptal kararı doğrultusunda CMK’nın 251. maddesi hükümlerinin değerlendirilmesinde zorunluluk görülmüştür.
- ”Suçluyu Kayırma Suçunun konusu, daha önce işlenmiş olan bir suçun işlenişine herhangi bir şekilde iştirak etmiş olan bir kişidir. Kayrılan kişi, önceki suçun faili veya şeriki olabilir. Bu kişi, önceden işlenen bir suçtan mahkûm olmuş bir kişi olabileceği gibi, sadece şüpheli veya sanık olması nedeniyle aranan bir kişi de olabilir. Sanık veya mahkûm olan kimsenin saklanmasına yönelik her hareket, bu suçun oluşmasını sağlayacaktır. Sanık veya mahkûmun belli bir yerde saklanmasının temin edilmesinden başka; bu kişi, soruşturmanın veya infazın engellenmesi amacıyla örneğin bir başka ülkeye kaçırılmış olabilir. Bu tür fiilleri de söz konusu suç kapsamında değerlendirmek gerekir. Belirtmek gerekir ki, hakkında tutuklama veya mahkûmiyet kararı verilen kişinin bir yerde barınmasını temin etme durumunda dahi, bu suçun oluştuğunu kabul etmek gerekir. Bu suçun oluşabilmesi için, kayrılan kişinin araştırma, yakalanma, tutuklanma veya hükmün infazından kurtulması amacıyla hareket edilmesi gerekir. Böyle bir amaç güdülmemekle beraber, kişinin insani mülahazalarla bazı ihtiyaçlarının karşılanmış olması durumunda, söz konusu suç oluşmayacaktır. Bu suçun faili herkes olabilir. Ancak, izlenen suç siyaseti gereğince, kayırma suçundan dolayı cezalandırılabilmesi için, kişinin önceden işlenmiş olan suça herhangi bir şekilde iştirak etmemiş olması aranmıştır. Keza, kayırma suçunun konusunu belli akrabalık ilişkisi içinde bulunan kişilerin oluşturması hâlinde de cezaya hükmedilmeyecektir. Kişinin önceden işlenmiş olan asıl suça fail veya şerik olarak iştirak etmiş olması veya suçun konusunu oluşturan kişilerle belli akrabalık ilişkisi içinde bulunması, bu suç açısından sadece bir şahsî cezasızlık sebebi oluşturmaktadır. Şahsî cezasızlık sebebinin bulunduğu hâllerde işlenen fiil suç ve dolayısıyla haksızlık oluşturma özelliğini muhafaza etmektedir. Ancak, kişinin ceza hukuku açısından sorumluluğu cihetine gidilmemektedir.” şeklinde açıklamalar yapılmıştır. Suçluyu kayırma suçu, adliyeye karşı işlenen suçlar arasında düzenlenen suçlardan biri olarak suçların önlenmesi ve adil yargılanma, ceza adaletini gerçekleştirmeyi amaçlayan adliyenin saygınlığı, adil, dürüst ve usulüne uygun bir yargılama anlamında adliye, adliyenin ceza muhakemesini düzgün bir biçimde yürütmesine ilişkin menfaatini koruma altına almak maksadıyla Kanun’da bağımsız bir suç olarak düzenlenmiştir. Bu suçun faili herhangi bir kimse olabilir ancak failin önceden işlenmiş olan suçun faili veya şeriki olmaması zorunludur. Failin kamu görevlisi olması ve suçun görevde bağlantılı olarak işlenmesi ikinci fıkradaki nitelikli hâle girmektedir. Son fıkra ise şahsi cezasızlık hâline ilişkindir. “Suçluyu kayırma” kavramı Kanun’da tanımlanmamış, ancak suç tipinin işlenebilmesi için çeşitli hareketler öngörülmüştür. Suç kapsamında yaptırım altına alınan fiil, suç işleyen bir kişiye araştırma, yakalanma, tutuklanma veya hükmün infazından kurtulması için imkân sağlamaktır. Madde metninde imkân sağlamanın hangi şekilde değil hangi amaçla gerçekleşmesi gerektiği düzenlenmiştir. İmkân sağlamaya örnek olarak şüpheli, sanık veya mahkûmun saklanması, ele geçirilmesinin engellenmesi, bu amaçlarla ona imkân sağlanması gösterilmiştir. Sahte deliller uydurmak, mevcut delilleri gizlemek, değiştirmek, ortadan kaldırmak gibi davranışların bu kapsamda değerlendirilmesinin mümkün olduğu ifade edilebilir. Suçluyu kayırma suçu, Kanun’da seçimlik hareketli, ancak her bir seçimlik hareket bakımından serbest hareketli bir suç olarak düzenlenmiştir. Yani failin, suçluyu araştırma, yakalama, tutuklama, hükmün infazından kurtulması için imkân sağlayıcı her türlü hareketi madde kapsamında cezalandırılmaktadır. (Zahit Yılmaz, Suçluyu Kayırma Suçu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, c.18, s.1.)” (Ceza Genel Kurulu 2019/325 E. , 2021/590 K.).
”5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun ikinci kitabının “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler” başlıklı dördüncü kısmının “Adliyeye Karşı Suçlar” başlıklı ikinci bölümünde, “Suç Üstlenme” başlığıyla düzenlenen 270. maddesi; “Yetkili makamlara, gerçeğe aykırı olarak, suçu işlediğini veya suça katıldığını bildiren kimseye iki yıla kadar hapis cezası verilir. Bu suçun, üstsoy, altsoy, eş veya kardeşi cezadan kurtarmak amacıyla işlenmesi hâlinde; verilecek cezanın dörtte üçü indirilebileceği gibi, tamamen de kaldırılabilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Kişinin gerçekte hiç işlenmemiş veya başkası tarafından işlenmiş olan bir suçu kendisinin işlediğinden bahisle bildirimde bulunmasıyla oluşan suç üstlenme suçunun, belli akrabalık ilişkisi içinde bulunulan kişilerin cezadan kurtulması amacıyla işlenmesini kanun koyucu cezadan indirim nedeni ya da şahsi cezasızlık hâli olarak kabul etmiştir. Suç üstlenme, adli makamların hataya düşürülmelerini, isabetsiz hüküm vermelerini ve dolayısıyla itibarlarını kaybetmelerini önlemek amacıyla adliye aleyhine bir suç olarak düzenlenmiştir. Dolayısıyla bu suçun ihdasıyla, adliyenin kişisel bir takım düşüncelerle hataya düşürülmesi önlenmek istenmiştir. İşlemediği bir suçu yetkili makamlar önünde üstlenen fail, yalnız gerçek suç ve suçluları takiple görevli bulunan adli makamların var oluş amaçlarına aykırı hareket etmelerine neden olacaktır. Bu bağlamda, suç üstlenme suçunun hukuki konusu ile; adliyeye karşı hileli davranışlarla, suçların takibinin saptırılmamasının amaçlanmış olmasından dolayı, Devletin yükümlülüğü olan adil yargılanma hakkının sağlanmasına ilişkin kamusal yarar korunmak istenmiştir. Suç üstlenme suçu, failin yetkili makamlara gerçeğe aykırı olarak bir suçu işlediğini veya suça katıldığını bildirmesi suretiyle işlenmektedir. Burada failin üstlendiği suç, gerçekte işlenmemiş bir fiile ilişkin olabileceği gibi, işlenmiş bir suç da olabilecektir. Dolayısıyla, failin üstlendiği suça dair gerçeğe aykırılık; üstlenilen fiilin kendisine ya da failine yönelik olabilmektedir (Osman Yaşar – Hasan Tahsin Gökcan – Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 6. Cilt, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s. 8149.). Failin, gerçekte hiç işlenmemiş veya başkası tarafından işlenmiş olan bir suça ilişkin bildirimde bulunduğunu bilerek ve isteyerek hareket etmesi gerekmektedir. TCK’nın 270. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde; “Bu suçun, üstsoy, altsoy, eş veya kardeşi cezadan kurtarmak amacıyla işlenmesi hâlinde; verilecek cezanın dörtte üçü indirilebileceği gibi, tamamen de kaldırılabilir.” şeklinde düzenlenen hâl dışında suçun manevi unsurunun oluşabilmesi için genel kast yeterlidir. Fail hangi saikle hareket etmiş olursa olsun suç oluşur. Örneğin, fail cezaevine girdiği takdirde beslenme ve barınma ihtiyaçlarının giderileceği düşüncesi ile hiç tanımadığı bir kişinin işlediği suçu da üstlenmiş olabilir. Failin gerçeğe aykırı beyanını yetkili makamlara bildirmesi gerekmektedir. Burada önemli olan husus, kendisine yapılan bildirim hakkında soruşturma başlatmakla ya da bildirimi soruşturma yapacak mercie iletmekle yükümlü olan bir makama başvurulmuş olmasıdır. Söz konusu makamlar da CMK’nın 158. maddesinde belirtilmiş olup buna göre konumuza ilişkin olarak bir suça ilişkin ihbar veya şikâyetin, Cumhuriyet Başsavcılığına veya kolluk makamlarına yapılabileceği hüküm altına alınmıştır. TCK’nın 270. maddesinde “suç” tabiri kullanıldığından, bu suçun oluşabilmesi için gereken diğer bir husus; üstlenilen fiilin, ceza hukuku anlamında bir suç teşkil etmesidir. Bu bağlamda kabahatler ve sadece idari yaptırımı gerektiren ihlaller bu suçu oluşturmayacaktır (Osman Yaşar – Hasan Tahsin Gökcan – Mustafa Artuç, s. 8150; Durmuş Tezcan – Mustafa Ruhan Erdem – R. Murat Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, 16. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Eylül 2018, s. 1220.).
Uyuşmazlık konusuyla ilgili “Suçluyu kayırma” suçu ise aynı Kanun’un 283. maddesinde;
- “(1) Suç işleyen bir kişiye araştırma, yakalanma, tutuklanma veya hükmün infazından kurtulması için imkan sağlayan kimse, altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
- (2) Bu suçun kamu görevlisi tarafından göreviyle bağlantılı olarak işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
- (3) Bu suçun üstsoy, altsoy, eş, kardeş veya diğer suç ortağı tarafından işlenmesi halinde, cezaya hükmolunmaz.” şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin gerekçesinde; “Madde metninde, işlenmiş olan bir suçun failine, suçun işlenişine herhangi bir şekilde iştirak etmeksizin, yardımda bulunulması cezaî müeyyide altına alınmıştır. Bununla güdülen amaç, suç işlendikten sonra failin herhangi bir şekilde yardım görmesini engellemektir. Bu suretle ceza adaletinin gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır. Ceza muhakemesinin amacını oluşturan maddî gerçeğin araştırılıp ortaya çıkarılması ve bu suretle adil bir yargıya varılması, suç şüphesi altında bulunan kişinin dahi esasta menfaatine bir husustur. Çünkü insan şahsîyetinin tekâmülü, ancak hakikat ve adaletle mümkün olabilecektir. Maddî gerçeğin tespitine dayalı olarak mahkemece hükmolunan ceza veya tedbirin infazı, suçlu kişinin işlediği suçtan dolayı içinde bulunduğu kusurluluk durumundan ibra olmasını, yani yeniden topluma kazandırılmasını sağlayacaktır. Bu bakımdan, suç şüphesi altında bulunan kişinin yargılanmasının veya hükümlü kişinin mahkûm olduğu cezanın veya tedbirin infazının engellenmesi, ceza adaletinin gerçekleşmesini engelleyecektir. Bu suçun konusu, daha önce işlenmiş olan bir suçun işlenişine herhangi bir şekilde iştirak etmiş olan bir kişidir. Kayrılan kişi, önceki suçun faili veya şeriki olabilir. Bu kişi, önceden işlenen bir suçtan mahkûm olmuş bir kişi olabileceği gibi, sadece şüpheli veya sanık olması nedeniyle aranan bir kişi de olabilir. Sanık veya mahkûm olan kimsenin saklanmasına yönelik her hareket, bu suçun oluşmasını sağlayacaktır. Sanık veya mahkûmun belli bir yerde saklanmasının temin edilmesinden başka; bu kişi, soruşturmanın veya infazın engellenmesi amacıyla örneğin bir başka ülkeye kaçırılmış olabilir. Bu tür fiilleri de söz konusu suç kapsamında değerlendirmek gerekir. Belirtmek gerekir ki, hakkında tutuklama veya mahkûmiyet kararı verilen kişinin bir yerde barınmasını temin etme durumunda dahi, bu suçun oluştuğunu kabul etmek gerekir. Bu suçun oluşabilmesi için, kayrılan kişinin araştırma, yakalanma, tutuklanma veya hükmün infazından kurtulması amacıyla hareket edilmesi gerekir. Böyle bir amaç güdülmemekle beraber, kişinin insani mülahazalarla bazı ihtiyaçlarının karşılanmış olması durumunda, söz konusu suç oluşmayacaktır. Bu suçun faili herkes olabilir. Ancak, izlenen suç siyaseti gereğince, kayırma suçundan dolayı cezalandırılabilmesi için, kişinin önceden işlenmiş olan suça herhangi bir şekilde iştirak etmemiş olması aranmıştır. Keza, kayırma suçunun konusunu belli akrabalık ilişkisi içinde bulunan kişilerin oluşturması hâlinde de cezaya hükmedilmeyecektir. Kişinin önceden işlenmiş olan asıl suça fail veya şerik olarak iştirak etmiş olması veya suçun konusunu oluşturan kişilerle belli akrabalık ilişkisi içinde bulunması, bu suç açısından sadece bir şahsî cezasızlık sebebi oluşturmaktadır. Şahsî cezasızlık sebebinin bulunduğu hâllerde işlenen fiil suç ve dolayısıyla haksızlık oluşturma özelliğini muhafaza etmektedir. Ancak, kişinin ceza hukuku açısından sorumluluğu cihetine gidilmemektedir.” şeklinde açıklamalar yapılmıştır. Suçluyu kayırma suçu, adliyeye karşı işlenen suçlar arasında düzenlenen suçlardan biri olarak suçların önlenmesi ve adil yargılanma, ceza adaletini gerçekleştirmeyi amaçlayan adliyenin saygınlığı, adil, dürüst ve usulüne uygun bir yargılama anlamında adliye, adliyenin ceza muhakemesini düzgün bir biçimde yürütmesine ilişkin menfaatini koruma altına almak maksadıyla Kanun’da bağımsız bir suç olarak düzenlenmiştir. Bu suçun faili herhangi bir kimse olabilir. Ancak failin önceden işlenmiş olan suçun faili veya şeriki olmaması zorunludur. Failin kamu görevlisi olması ve suçun görevle bağlantılı olarak işlenmesi ikinci fıkradaki nitelikli hâli oluşturmaktadır. Son fıkra ise şahsi cezasızlık hâline ilişkindir. “Suçluyu kayırma” kavramı Kanun’da tanımlanmamış, ancak suç tipinin işlenebilmesi için çeşitli hareketler öngörülmüştür. Suç kapsamında yaptırım altına alınan fiil, suç işleyen bir kişiye araştırma, yakalanma, tutuklanma veya hükmün infazından kurtulması için imkân sağlamaktır. Madde metninde imkân sağlamanın hangi şekilde değil, hangi amaçla gerçekleşmesi gerektiği düzenlenmiştir. İmkân sağlamaya örnek olarak şüpheli, sanık veya mahkûmun saklanması, ele geçirilmesinin engellenmesi, bu amaçlarla ona imkân sağlanması gösterilmiştir. Sahte deliller uydurmak, mevcut delilleri gizlemek, değiştirmek, ortadan kaldırmak gibi davranışların bu kapsamda değerlendirilmesinin mümkün olduğu ifade edilebilir. Suçluyu kayırma suçu, Kanun’da seçimlik hareketli, ancak her bir seçimlik hareket bakımından serbest hareketli bir suç olarak düzenlenmiştir. Yani failin, suçluyu araştırma, yakalama, tutuklama, hükmün infazından kurtulması için imkân sağlayıcı her türlü hareketi madde kapsamında cezalandırılmaktadır (Zahit Yılmaz, Suçluyu Kayırma Suçu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, C.18, s.1.). Fail, yaptığı yardım ile suç işleyen bir kişiye, araştırma, yakalanma, tutuklanma veya hükmün infazından kurtulması için imkân sağladığını bilerek ve isteyerek hareket etmelidir. Dolayısıyla failde, maddede belirtilen hususlarda imkân sağlama maksadının diğer bir ifade ile özel kastın bulunması gerekmektedir. Bu nedenle söz konusu suç genel kastla işlenemez (Osman Yaşar, Hasan Tahsin Gökcan, Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 6. Cilt, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s. 8389; Yener Ünver, TCK’da Düzenlenen Adliyeye Karşı Suçlar, 5. Baskı, Seçkin Hukuk, Ankara, 2019, s. 486.). Gerekçede de böyle bir amaç güdülmemekle beraber, kişinin insani mülahazalarla bazı ihtiyaçlarının karşılanmış olması durumunda, söz konusu suçun oluşmayacağı belirtilmiştir” (Ceza Genel Kurulu-K.2020/520).
- ”Suça sürüklenen çocuğun suç tarihinde; elindeki bıçak ile haklarında ayrı soruşturma yürütülen şahıslarla birlikte, hakkında yakalama kararı bulunan İsmail’in müşteki kolluk görevlileri tarafından yakalanmasını engellemek amacıyla, elindeki bıçak ile kolluk görevlilerine saldırmak şeklindeki eyleminin, TCK.nun 283. maddesinde düzenlenen suçluyu kayırmak suçunu oluşturacağı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması, bozma nedenidir” (Yargıtaya 8. Ceza Dairesi – 2017/10673 K.).
”Suçluyu kayırma suçu, adliyeye karşı işlenen suçlar arasında düzenlenen suçlardan biri olarak suçların önlenmesi ve adil yargılanma, ceza adaletini gerçekleştirmeyi amaçlayan adliyenin saygınlığı, adil, dürüst ve usulüne uygun bir yargılama anlamında adliye, adliyenin ceza muhakemesini düzgün bir biçimde yürütmesine ilişkin menfaatini koruma altına almak maksadıyla Kanun’da bağımsız bir suç olarak düzenlenmiştir. Bu suçun faili herhangi bir kimse olabilir. Ancak failin önceden işlenmiş olan suçun faili veya şeriki olmaması zorunludur. Failin kamu görevlisi olması ve suçun görevde bağlantılı olarak işlenmesi ikinci fıkradaki suçu nitelikli hâle girmektedir. Son fıkra ise şahsi cezasızlık hâline ilişkindir. “Suçluyu kayırma” kavramı Kanun’da tanımlanmamış, ancak suç tipinin işlenebilmesi için çeşitli hareketler öngörülmüştür. Suç kapsamında yaptırım altına alınan fiil, suç işleyen bir kişiye araştırma, yakalanma, tutuklanma veya hükmün infazından kurtulması için imkân sağlamaktır. Madde metninde imkân sağlamanın hangi şekilde değil, hangi amaçla gerçekleşmesi gerektiği düzenlenmiştir. İmkân sağlamaya örnek olarak şüpheli, sanık veya mahkûmun saklanması, ele geçirilmesinin engellenmesi, bu amaçlarla ona imkân sağlanması gösterilmiştir. Sahte deliller uydurmak, mevcut delilleri gizlemek, değiştirmek, ortadan kaldırmak gibi davranışların bu kapsamda değerlendirilmesinin mümkün olduğu ifade edilebilir. Suçluyu kayırma suçu, Kanun’da seçimlik hareketli, ancak her bir seçimlik hareket bakımından serbest hareketli bir suç olarak düzenlenmiştir. Yani failin, suçluyu araştırma, yakalama, tutuklama, hükmün infazından kurtulması için imkân sağlayıcı her türlü hareketi madde kapsamında cezalandırılmaktadır (Zahit Yılmaz, Suçluyu Kayırma Suçu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, C.18, s.1). Görüldüğü üzere, suç üstlenme ve suçluyu kayırma suçlarının ortak yönü; işlenen suçun gerçek faili hakkında bir araştırma, soruşturma ya da kovuşturma yapılmasını engellemektir. Ancak suç üstlenme suçunda, suçu üstlenen fail üstlendiği suç nedeniyle soruşturma veya kovuşturmaya maruz kaldığı hâlde, suçluyu kayırma suçunda kayıran fail, kayırdığı kişinin işlediği suçu üzerine almamakta ve kayrılan kişinin işlediği suçtan dolayı kendisi hakkında bir soruşturma veya kovuşturma yapılmamaktadır. Son olarak, sanığın somut olayda inceleme dışı sanık U.E. tarafından işlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu, yetkili makamlara gerçeğe aykırı olarak kendisinin işlediğini bildirmekten ibaret fiilinin ceza hukuku anlamında suç teşkil edip etmediğinin belirlenmesi ve bu bağlamda uyuşmazlığın çözümü açısından, alkollü araç kullanımı sırasında gerçekleşen trafik kazalarındaki cezai sorumluluğa dair yasal düzenlemeler üzerinde de durulmalıdır. 5237 sayılı TCK’nın “Trafik güvenliğini tehlikeye sokma” başlıklı 179. maddesinin üçüncü fıkrasında; “Alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullanan kişi yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır” hükmüne yer verilip, fıkranın uygulanma şartları ise gerekçesinde; “Alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullanan kişinin cezalandırılması öngörülmüştür. Bu bakımdan, örneğin, uzun süre araç kullanmak dolayısıyla yorgun ve uykusuz olan kişilerin araç kullanmaya devam etmesi hâlinde de bu suçun oluştuğunu kabul etmek gerekir.” şeklinde açıklanmıştır. TCK’nın 179. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen suçun faili, alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullanan kişidir. Suçun oluşması için tek başına alkol veya uyuşturucu madde etkisinde araç kullanmak yeterli olmayıp ayrıca kişinin alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edip edemeyeceğinin, diğer bir deyişle güvenli araç kullanıp kullanamayacağının tespit edilmesi gerekmektedir (Ömer Metehan Aynural, Soyut Tehlike Bağlamında Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu (TCK 179/3), On İki Levha Yayıncılık A. Ş., 1. Baskı, İstanbul, Mart 2018, s. 42-45). TCK’nın 179/3. maddesinde sözü edilen alkol, alkollü içki yapımında kullanılan alkol türü olan etanoldür (etil alkol). Promil ise, alınan alkolün 100 mililitre kandaki oranını miligram cinsinden gösteren ölçü birimidir. Alkolün ağırlığı, kanın ise hacmi dikkate alınarak kurulan orantı üzerinden kandaki alkolün promil cinsinden seviyesi belirlenir. Örneğin 0,40 promil, 100 mililitre kanda 40 miligram alkol bulunduğunu gösterir. Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulunca vücuda alınan etil alkolün kandaki seviyesinin ortalama olarak saatte 0,15 promil azaldığının tıbben bilindiği belirtilmektedir. Maddede hangi orandaki alkolün güvenli araç kullanma yeteneğini ortadan kaldıracağına ilişkin bir ölçüt belirlenmemiştir. Bu nedenle somut olaydaki durumun araştırılması gerekmektedir. Esasen bilimsel olarak da kanda bulunan belirli bir alkol oranının her insanda aynı sonuca yol açtığı söylenemez. Bunda kişinin bünyesel özellikleri, yaşı, cinsiyeti, alkol kullanma sıklığı vb. etmenler rol oynamaktadır. Kandaki alkol oranı, olay tarihi itibarıyla saptanabilmelidir. Önemli olan, suç oluşturduğu kabul edilen davranışın icra edildiği sırada failin kanındaki alkol oranıdır. Kandaki alkol oranının her saat için ortalama 0,15 promil azaldığının bilimsel olarak kabul edilmesi nedeniyle olaydan sonraki saatlerde yapılacak ölçümlerde bu hususun gözetilmesi gerekir. Hâkim, alkol oranını, olay tutanağını, bilimsel görüşleri ve failin aracı kullanma şekli, olay sonrasındaki konuşmaları ve diğer hareketleri gibi harici davranışlarına ilişkin tanık gözlemlerini değerlendirerek suçun oluşup oluşmadığını takdir etmelidir. Önemli olan husus, alkol oranı ve failin olay sırasındaki davranışları gibi bilgilerden hareketle alınan alkol nedeniyle aracı güvenli kullanma yeteneğinin azaldığının tespit edilebilmesidir (Osman Yaşar – Hasan Tahsin Gökcan – Mustafa Artuç, s. 5525-5531). Öte yandan, Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulu tarafından, 0,30 promil ve altında kan alkol düzeyine sahip olan kişilerin aksi ispatlanmadıkça güvenli sürüş (araç kullanma) yeteneklerinin bozulmadığının, 1,01 promil ve üzerinde kan alkol düzeyine sahip sürücülerin ise bireysel farklılıkları ortadan kaldırabilecek ölçüde alkollü olduklarının ve bu seviyede alkol tesiri altındaki sürücülerin emniyetli sürüş yeteneklerinin olumsuz olarak etkilendiğinin kabulü gerektiği, 0,31-1,00 promil kan alkol seviyesine sahip sürücülerin ise güvenli sürüş yeteneğini kaybedip kaybetmedikleri hususunun ivedilikle yapılacak detaylı bir hekim muayenesi ile tespit edilmesi gerektiği belirtilmekteydi (Faruk Aşıcıoğlu – Belkıs Yapar – Aliye Tütüncüler-Ahmet Belce, Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu Açısından Alkol, Adli Tıp Dergisi, cilt 23, sayı 3, 2009, s. 15). Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; Olay tarihinde 1,85 promil alkollü olması nedeniyle emniyetli bir şekilde araç kullanamayacak hâlde bulunan inceleme dışı sanık U.E.’nin, kendi sevk ve idaresindeki araçla seyir hâlindeyken, park halinde bulunan aracı geçmek amacıyla ve doğrultu değiştirme manevralarını yanlış yapmak suretiyle asli kusurlu olarak diğer şeride kontrolsüz şekilde yön değiştirdiği esnada, karşı şeritten gelen S.M.I.’nin sevk ve idaresindeki araca çarpıp maddi hasarlı trafik kazasına neden olduğu, bu eylemi nedeniyle trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleştiği ve kaza sonrasında aracın yanına gelen sanık M.K.H.’nin kolluk görevlilerine inceleme dışı sanık U.E.’nin kullandığı aracı gerçeğe aykırı olarak kendisinin kullandığını ve kazayı kendisinin yaptığını bildirdiği olayda; gerçekleşen maddi hasarlı kazanın kasıtlı bir fiille işlenmemesi nedeniyle mala zarar verme suçunun oluşmaması, kaza tespit tutanağına göre, inceleme dışı sanık U.E.’nin aracı 1,85 promil alkollü olarak kullanmasından bağımsız olarak, aracın olay anındaki sevk ve idare ediliş biçimi, kazanın gerçekleşme şekli ve sonuçları itibarıyla maddi hasarlı kazaya konu eylemin başlı başına TCK’nın 179. maddesinde yer alan trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun unsurlarını taşımaması ve sanık M.K.H.’nin de tespit edilen 0,14 promilden ibaret alkolün bilimsel verilere göre emniyetli bir şekilde araç kullanımını engellemeyecek miktarda olması karşısında; kolluk görevlilerince kazaya karışan aracın sanık tarafından kullandığının kabul edilmesi hâlinde dahi, inceleme dışı sanık U.E. yönünden sübut bulan trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun sanık M.K.H. yönünden oluşmayacağı, dolayısıyla sanık M.K.H.’nin; kendisi hakkında ceza hukuku anlamında suç teşkil etmeyen bir fiili üstlenmekten ibaret ve trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu işleyen inceleme dışı sanık U.E.’ye, adli makamlarca yapılacak soruşturma işlemlerinden kurtulması için imkan sağlamaya yönelik eyleminin suçluyu kayırma suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.” Ceza Genel Kurulu – Karar: 2019/432
- ” Sanığın silahla adam öldürme suçunu işleyen Kürşat’ı ve suçta kullandığı silahı kendi evine götürüp silahı eve sakladıktan sonra, onu araçla İzmir’e yakınlarının yanına bırakmaktan ibaret eyleminde, sanığın hem TCK’ nın 281 maddesindeki suç delillerini gizleme hem de TCK nın 283/1 deki suçluyu kayırma suçunu işlediği, ruhsatsız silah taşıma, bulundurma kastı ile hareket etmediği anlaşılmakla, sanığın TCK’ nın 44.madde delaleti ile aynı yasanın daha ağır cezayı öngören TCK’ nın 283/1 maddesi ile mahkumiyetine karar verilmesi gerekmekte ise de, CMK’ nın 225/1 maddesine uygun şekilde iddianame ile suçluyu kayırma eyleminden dolayı açılmış bir dava bulunmadığı halde yazılı şekilde her iki suçtan mahkumiyet kararı verilmesi…”8.CD.31.05.2018, 2017/13784-2018/6233
- ” TCK 283/2 maddesinde ‘ Adliye huzurunda sahte olarak bir suç işlediğini yahut bu suça iştirak ettiğini söyleyen kimse hakkında aynı maddenin 1.fıkrasında belirtilen ceza ile tecziye edileceği hükme bağlanmıştır. Bu maddede fail, işlediğini beyan ettiği suçun uydurma olup olmamasından değil, o suç ile alakasının uydurma olmasından dolayı esas tutularak tecziye edilmektedir. Bu nedenle işlenmemiş bir suçun faili veya ortağı olduğunu beyan etmekle suç meydana gelebileceği gibi, başkası tarafından işlenmiş olan suçu kendisi işlemiş veya o suça iştirak etmediği halde iştirak etmiş gibi beyanda bulunmakla da suç tasnii meydana gelmiş olabilir. TCK Md.296 da ise, olayın fail veya faillerini gizlemek ve tahkikatı yanlış yola sevk etmek kastı ile failin hareket etmesi ve delillerin bu suretle karartılması amaçlanmıştır. İncelenen olayda sanık Ercan öldürme suçunun faili olmayıp, sanık Ömer’in işlediği suçu kendisinin işlediğini hazırlık ve duruşmada beyan etmekle, TCK md 283/2 de düzenlenen suçu işlemiştir.” 1.CD.13.11.2000, 2248/3126
- ”Sanık Gökhan’ın kullanımındaki araçla 204 promil alkollü vaziyette seyir halinde iken alkolün etkisiyle hakimiyeti kaybedip mağdura ait araç ile çarpışarak maddi hasarlı trafik kazasına sebebiyet verdiği olayda sanık Ferhat’ın kendisinin alkollü olmaması nedeniyle üstlendiği fiilin kendisi yönünden suç oluşturmaması dikkate alındığında, eyleminin TCK md 283 maddesinde düzenlenen suçluyu kayırma suçunu oluşturduğu gözetilmeden ek savunma hakkı verilerek bu suçtan mahkumiyeti yerine beraatine karar verilmesi yasaya aykırıdır. ” 8.CD.18.22020, 2017/19782-2020/9941; 8.CD.12.11.2019, 2019/15226-2019/13727.
- ” Tanık sıfatıyla yetkili merci önünde ifade vermeyen sanığın eyleminin yalan tanıklık suçunu oluşturmayıp 05.02.2007 tarihinde işlenen taksirle yaralama suçunun failinin Cengiz olduğunun anlaşılmasını önlemek için araştırmayı yanlış yöne sevk etme amacıyla soruşturma görevlilerine gerçeğe aykırı beyanda bulunmak fiilinin suçluyu kayırma suçunu oluşturduğu gözetilmeden …” 8.CD.7.10.2019, 2019/12569-2019/11886
- ” Sanıkların C.Savcılığında verdiği yeminli ifadelerinde, olay günü olan 20.9.2011 tarihinde diğer sanık selahattin ile birlikte akkuş merkeze gittiklerine, merkezde diğer sanık yılmaz ile karşılaştıklarına ve sönmezin yanlışlıkla yılmazı arabadan aldığı silahla vurduğuna, selahattin’in olay yerinde bulunmadığına dair beyanda bulunmaktan ibaret eylemlerinin 272/2 de düzenlenen yalan tanıklık suçunu oluşturduğu gözetilmeden,,,,” 8.CD.29.11.2017, 2017/8909-2017/13480
- ”Hakkında trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan mahkumiyet kararı verilen sanık davut’un alkollü olarak araç ile seyir halinde iken kaza yapması sonrasında alkolsüz olan sanık mustafa’nın söz konusu aracı kendisinin kullandığını beyan etmesi, diğer sanık ilhanın da aynı doğrultuda beyanda bulunması şeklindeki eyleminin, trafik güvenliğini tehlikeye sokma ve taksirle yaralama suçunu işleyen diğer sanık davut’ Y. nin yargılanmasının engellenmesine imkan sağlamaya yönelik olduğu ve her iki sanığın eyleminin de TCK’ nın 283/1 maddesinde tanımlanan suçluyu kayırma suçunu oluşturacağı gözetilmeden ….” (6.CD.27.6.2016, 2016/1038-2016/4448)