T.C. YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ E. 2017/1809 K. 2017/5155 T. 26.10.2017 ( • FETÖ/PDY TERÖR ÖRGÜTÜNE SEMPATİ DUYMA- • FETÖ BAĞLANTILI ŞAHISLARLA YA DA FETÖ FAALİYETLERİYLE İRTİBAT İÇİNDE BULUNMAK ) Telefonunda yalnızca Bylock kurma ve silme kaydının bulunmasının sanığın örgüt üyesi olduğuna dair mahkumiyetini gerektirir yeterli olamayacağı ….
20 Aralık 2017Nüfuz Ticareti (TCK Md.255), İrtikap (TCK Md.250), Kamu Görevlileri İle İlişkisi Olduğundan, Onlar Nezdinde Hatırı Sayıldığından Bahisle ve Belli Bir İşin Gördürüleceği Vaadiyle Aldatarak Nitelikli Dolandırıcılık Suçları (TCK Md.158/,2-158/1-d,e,L)
6 Mayıs 2019Suçta tekerrür ve özel tehlikeli suçlular
TCK Madde 58- (1) Önceden işlenen suçtan dolayı verilen hüküm kesinleştikten sonra yeni bir suçun işlenmesi halinde, tekerrür hükümleri uygulanır. Bunun için cezanın infaz edilmiş olması gerekmez.
(2) Tekerrür hükümleri, önceden işlenen suçtan dolayı;
a) Beş yıldan fazla süreyle hapis cezasına mahkûmiyet halinde, bu cezanın infaz edildiği tarihten itibaren beş yıl,
b) Beş yıl veya daha az süreli hapis ya da adlî para cezasına mahkûmiyet halinde, bu cezanın infaz edildiği tarihten itibaren üç yıl,
Geçtikten sonra işlenen suçlar dolayısıyla uygulanmaz.
(3) Tekerrür halinde, sonraki suça ilişkin kanun maddesinde seçimlik olarak hapis cezası ile adlî para cezası öngörülmüşse, hapis cezasına hükmolunur.
(4) Kasıtlı suçlarla taksirli suçlar ve sırf askerî suçlarla diğer suçlar arasında tekerrür hükümleri uygulanmaz. Kasten öldürme, kasten yaralama, yağma, dolandırıcılık, uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti ile parada veya kıymetli damgada sahtecilik suçları hariç olmak üzere; yabancı ülke mahkemelerinden verilen hükümler tekerrüre esas olmaz.
(5) Fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişilerin işlediği suçlar dolayısıyla tekerrür hükümleri uygulanmaz.
(6) Tekerrür halinde hükmolunan ceza, mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilir. Ayrıca, mükerrir hakkında cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanır.
(7) Mahkûmiyet kararında, hükümlü hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanacağı belirtilir.
(8) Mükerrirlerin mahkûm olduğu cezanın infazı ile denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması, kanunda gösterilen şekilde yapılır.
(9) Mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin, itiyadi suçlu, suçu meslek edinen kişi veya örgüt mensubu suçlu hakkında da uygulanmasına hükmedilir.
Cezanın belirlenmesi
TCK MADDE 61. – (1) Hakim, somut olayda;
a) Suçun işleniş biçimini,
b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
d) Suçun konusunun önem ve değerini,
e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
g) Failin güttüğü amaç ve saiki,
Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler.
(2) Suçun olası kastla ya da bilinçli taksirle işlenmesi nedeniyle indirim veya artırım, birinci fıkra hükmüne göre belirlenen ceza üzerinden yapılır.
(3) Birinci fıkrada belirtilen hususların suçun unsurunu oluşturduğu hallerde, bunlar temel cezanın belirlenmesinde ayrıca göz önünde bulundurulmaz.
(4) Bir suçun temel şekline nazaran daha ağır veya daha az cezayı gerektiren birden fazla nitelikli hallerin gerçekleşmesi durumunda; temel cezada önce artırma sonra indirme yapılır.
(5) Yukarıdaki fıkralara göre belirlenen ceza üzerinden sırasıyla teşebbüs, iştirak, zincirleme suç, haksız tahrik, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı ve cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebeplere ilişkin hükümler ile takdiri indirim nedenleri uygulanarak sonuç ceza belirlenir.
(6) Hapis cezasının süresi gün, ay ve yıl hesabıyla belirlenir. Bir gün, yirmidört saat; bir ay, otuz gündür. Yıl, resmi takvime göre hesap edilir. Hapis cezası için bir günün, adlî para cezası için bir Türk Lirasının artakalanı hesaba katılmaz ve bu cezalar infaz edilmez.
(7) (Ek: 29/6/2005 – 5377/7 md.)Süreli hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı bu madde hükümlerine göre belirlenen sonuç ceza, otuz yıldan fazla olamaz.
(8) (Ek: 29/6/2005 – 5377/7 md.) Adlî para cezası hesaplanırken, bu madde hükmüne göre cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine yönelik artırma ve indirimler, gün üzerinden yapılır. Adlî para cezası, belirlenen sonuç gün ile kişinin bir gün karşılığı ödeyebileceği miktarın çarpılması suretiyle bulunur.
(9) (Ek: 6/12/2006 – 5560/1 md.) Adlî para cezasının seçimlik ceza olarak öngörüldüğü suçlarda bu cezaya ilişkin gün biriminin alt sınırı, o suç tanımındaki hapis cezasının alt sınırından az; üst sınırı da, hapis cezasının üst sınırından fazla olamaz.
(10) Kanunda açıkça yazılmış olmadıkça cezalar ne artırılabilir, ne eksiltilebilir, ne de değiştirilebilir.
Takdiri indirim nedenleri
TCK Madde 62- (1) Fail yararına cezayı hafifletecek takdiri nedenlerin varlığı halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine, müebbet hapis; müebbet hapis cezası yerine, yirmibeş yıl hapis cezası verilir. Diğer cezaların altıda birine kadarı indirilir.
(2) Takdiri indirim nedeni olarak, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurulabilir. Takdiri indirim nedenleri kararda gösterilir.
Mahsup
TCK Madde 63- (1) Hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen ve şahsi hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün haller nedeniyle geçirilmiş süreler, hükmolunan hapis cezasından indirilir. Adlî para cezasına hükmedilmesi durumunda, bir gün yüz Türk Lirası sayılmak üzere, bu cezadan indirim yapılır.
5275 Sy. Yasa Mükerrirlere ve bazı suç faillerine özgü infaz rejimi ve denetimli serbestlik tedbiri(1)
Madde 108- (1) Tekerrür hâlinde işlenen suçtan dolayı mahkûm olunan;
a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının otuzdokuz yılının,
b) Müebbet hapis cezasının otuzüç yılının,
c) Süreli hapis cezasının dörtte üçünün,
İnfaz kurumunda iyi hâlli olarak çekilmesi durumunda, koşullu salıverilmeden yararlanılabilir.(2) Tekerrür nedeniyle koşullu salıverme süresine eklenecek miktar, tekerrüre esas alınan cezanın en ağırından fazla olamaz.
(3) İkinci defa tekerrür hükümlerinin uygulanması durumunda, hükümlü koşullu salıverilmez.
(4) Hâkim, mükerrir hakkında cezanın infazının tamamlanmasından sonra başlamak ve bir yıldan az olmamak üzere denetim süresi belirler.
(5) Tekerrür dolayısıyla belirlenen denetim süresinde, koşullu salıverilmeye ilişkin hükümler uygulanır.
(6) Hâkim, mükerrir hakkında denetim süresinin uzatılmasına karar verebilir. Denetim süresi en fazla beş yıla kadar uzatılabilir.
(7) (Ek: 18/6/2014-6545/82 md.) Cezanın infazı tamamlandıktan sonra devam eden denetim süresi içinde, bu madde hükümlerine göre kendilerine yüklenen yükümlülüklere ve yasaklara aykırı hareket eden mükerrirler, infaz hâkimi kararı ile disiplin hapsine tabi tutulur. Disiplin hapsinin süresi on beş günden az ve üç aydan fazla olamaz.
(8) (Ek: 18/6/2014-6545/82 md.) Çocuğa karşı işlenen bir suçtan dolayı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde birinci fıkradaki koşullu salıverilme süreleri uygulanır.
(9) (Ek: 18/6/2014-6545/82 md.) Birinci fıkradaki koşullu salıverme süreleri, 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 102 nci maddesinin ikinci fıkrasında tanımlanan cinsel saldırı suçundan, 103 üncü maddesinde tanımlanan çocukların cinsel istismarı suçundan, 104 üncü maddesinin ikinci ve üçüncü fıkrasında tanımlanan reşit olmayanla cinsel ilişki suçundan, 188 inci maddesinde tanımlanan uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçundan dolayı hapis cezasına mahkûm olanlar hakkında da uygulanır. 188 inci madde hariç olmak üzere bu suçlardan dolayı hapis cezasına mahkûm olanlar hakkında, cezanın infazı sırasında ve koşullu salıverildikleri takdirde denetim süresi içinde, aşağıdaki tedavi veya yükümlülüklerden bir veya birkaçına infaz hâkimi tarafından karar verilir:
a) Tıbbi tedaviye tabi tutulmak
b) Tedavi amaçlı programlara katılmak
c) Suçun mağdurunun oturduğu ve çalıştığı yerleşim bölgesinde ikamet etmekten yasaklanmak
d) Mağdurun bulunduğu yerlere yaklaşmaktan yasaklanmak
e) Çocuklarla bir arada olmayı gerektiren bir ortamda çalışmaktan yasaklanmak
f) Çocuklar hakkında bakım ve gözetim yükümlülüğünü gerektiren faaliyet icra etmekten yasaklanmak
(10) (Ek: 18/6/2014-6545/82 md.) Dokuzuncu fıkra hükümleri çocuklar hakkında uygulanmaz.
(11) (Ek: 18/6/2014-6545/82 md.) Bu maddenin dokuzuncu fıkrasının uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar, Sağlık Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan yönetmelikle düzenlenir.
____________________________
(1) 18/6/2014 tarihli be 6545 sayılı Kanunun 82 nci maddesiyle bu maddenin başlığında yer alan “Mükerrirlere” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve bazı suç faillerine” ibaresi eklenmiştir.
“Tekerrür, bir kimsenin bir suçtan dolayı mahkum olup da, bu suçun cezasını tamamen çektikten veya bu ceza kanuni sebeplerden biriyle düştükten sonra muayyen bir müddet zarfında ikinci bir suç işlemesi halidir ve şahsa bağlı bir ağırlatıcı sebeptir.Sulhi Dönmezer-Sahir Erman, Ceza Hukuku Dersleri Umumi Kısım, İstanbul Üniversitesi Y: 766, 1958, s.447 ”
“Ceza hukukunda tekerrür terimi ile, bir ceza mahkumiyetine uğradıktan sonra yeniden suç işleyen kimsenin durumu kastedilir ve bu konumdaki kimseye “mükerrir” denir. Mükerrir olmayana ise “ilk suçlu” adı verilir. Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökçen-Ahmet Caner Yenidünya, Türk Ceza Kanunu Şerhi Genel Hükümler, 2. Cilt, Ankara, 2009, s.1494.
Yrg.CGK.18/06/2013, 2013/328 Karar: “Tekerrür, 765 sayılı TCK’da “cezanın artırım nedeni” olarak öngörülmüş iken, yeni sistemde koşullu salıverilme süresini de etkileyecek şekilde bir “infaz rejimi kurumu” olarak düzenlenmiştir.
Yeni Türk Ceza Kanunun 58. Maddesinde yazılı tekerrürün gerçekleşmesi için üç temel şartın gerçekleşmesi gerekir. Bunlar önceden işlenmiş ve kesinleşmiş bir mahkumiyetin bulunması; yeni bir suç işlenmesi ve belirli süreler içerisinde ikinci suçun işlenmesi.
1) Önceden mahkum edilmiş olmak;
Tekerrür uygulamasında ilk şart, daha önceden bir ceza mahkumiyeti alınmış olması ve bu mahkumiyetin kesinleşmiş olmasıdır.Yrg.2.CD.03/03/2014, 2014/5612 Karar: “Tekerrüre esas alınan ilamın kesinleşme tarihinin suç tarihinden sonra olduğu ve sanık hakkında 5237 sayılı TCK.nun 58/1-2. maddesindeki yasal koşulların oluşmadığı gözetilmeden, sanık hakkında verilen cezanın aynı Yasanın 58/7. maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimine göre infaz edilmesine ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmesi nedeniyle hükmün bozulmasına”. Yrg.2.CD.16/04/2014, 2014/10556 Karar: “Önceden işlenen suçtan dolayı verilen hüküm kesinleştikten sonra yeni bir suçun işlenmesi halinde tekerrür hükümlerinin uygulanabileceği gözetilmeden, sanığa ait adli sicil kaydında yer alan Antalya 17. Asliye Ceza Mahkemesinin 10/12/2010 gün ve 2010/510 Esas – 2010/917 Karar sayılı ilamı henüz kesinleşmeden şimdiki suçun işlenmesi nedeniyle TCK’nın 58/1.maddesinin uygulanamayacağı gözetilmeden başka tekerrüre esas mahkumiyeti de bulunmayan sanık hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasına karar verilmesi nedeniyle hükmün bozulmasına” Yrg.CGK.18/06/2013, 2013/328 Karar: “Tekerrür, 765 sayılı TCK’da “cezanın artırım nedeni” olarak öngörülmüş iken, yeni sistemde koşullu salıverilme süresini de etkileyecek şekilde bir “infaz rejimi kurumu” olarak düzenlenmiştir. 5237 sayılı TCK’nun 58. maddesi uyarınca önceden işlenen suçtan dolayı verilen hükmün kesinleşmesinden sonra yeni bir suçun işlenmesi halinde sanık hakkında tekerrür hükümleri uygulanacaktır. Tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için önceki hükmün kesinleşmesi ve ikinci suçun ilk hükmün kesinleşmesinden sonra işlenmesi yeterli olup, bu cezanın infaz edilmiş olmasına gerek bulunmamaktadır. Ancak kanun koyucu tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için önceki cezanın infaz edilmesi şartını aramadığı halde, infazdan sonra belirli bir sürenin geçmesi halinde tekerrür hükümlerinin uygulanamayacağını hüküm altına almıştır. Buna göre beş yıldan fazla süreyle hapis cezasına mahkûmiyet halinde cezanın infaz edildiği tarihten itibaren beş yıl, beş yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasına mahkûmiyet halinde ise cezanın infazı tarihinden itibaren üç yıl geçmekle tekerrür hükümleri uygulanmayacaktır.”Yrg.7.CD.23/06/2014, 2014/12822 Karar: “4926 sayılı Kanun uyarınca verilen tazmini nitelikteki para cezasının tekerrüre esas alınamayacağı gözetilmeden, adli sicil kaydında tekerrüre esas olabilecek başka sabıkası da bulunmayan sanığa verilen cezanın yazılı şekilde mükerrerlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmesi nedeniyle hükmün bozulmasına”
Eğer adli para cezası kesin nitelikte bir adli para cezasıysa,tekerrüre esas alınmaz. Bu nedenle sonuç adli para cezası mahkumiyetinin kesin nitelikte olmaması gereklidir ve buna dikkat edilmelidir. Buna göre; 01.06.2005 – 06.10.2010 tarihine kadar, doğrudan hükmolunan veya hürriyeti bağlayıcı cezadan çevrilen 2.000 TL. na kadar (Bu miktar dahil) adlî para cezaları, 14.04.2011 tarihinden sonra doğrudan hükmolunan 3.000 TL.na kadar (Bu miktar dahil) adlî para cezaları kesindir. Bu nedenle bu miktardaki sonuç adli para cezaları tekerrüre esas alınamazlar. Ayrıca 5237 sayılı TCK.nın 50. Maddesinin 1. Fıkrasındaki para cezası dışındaki seçenek yaptırımlara ilişkin hükümlülükler tekerrüre esas olmazlar. Cezai nitelikte olmayıp, tedbir niteliğinde olan, örneğin TCK.nın 31/1-2, 32/1, 57/1 ve 191. Maddeleri gereğince verilen güvenlik tedbirlerine ilişkin kararlar nitelikleri itibariyle tekerrüre esas değillerdir. TCK’nın 58 inci maddesinin 2 nci fıkrasında hapis veya adli para cezalarından bahsedilmesi dolayısıyla güvenlik tedbirlerinin de tekerrüre esas alınması mümkün değildir.Yrg.2.CD.28/03/2013, 2013/6480 Karar: “sanık hakkında belirlenen hapis cezasının 5237 sayılı TCK.nun 50/1-d. maddesinde belirtilen seçenek yaptırıma çevrildiği ve aynı Kanunun 50/5. maddesinde yer alan “uygulamada asıl mahkumiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adli para cezası veya tedbirdir” hükmü karşısında, sanığa verilen cezanın 5237 Sayılı TCK.nun 58. maddesinin 6 ve 7. fıkraları uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve cezanın infazından sonra denetimlik serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verilemeyeceği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması nedeniyle hükmün bozulmasına”
Kabahatler Kanununa göre verilen idari yaptırımlar da tekerrüre esas olmaz çünkü bu yaptırımlar, bir yargılama sonrası verilmiş ceza mahkumiyetleri olarak kabul edilmemektedirler. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararlar tekerrüre esas olmazlar.Bunun gibi önceki mahkûmiyetin ceza kararnamesiyle verilmesi durumunda da, bu mahkûmiyet tekerrüre esas alınmayacaktır. Ceza tertibine yer olmadığına dair kararlar tekerrüre esas teşkil etmez. Örneğin karşılıklı hakaret nedeniyle YTCK’nm 129. maddesi uyarınca verilen ceza verilmesine yer olmadığına dair verilen karar, tekerrrüre esas alınamaz.Önceki hapis cezasının ertelenmesi söz konusu olduğunda, kişi TCK’nın 51 inci maddesinde öngörülen denetim süresini olaysız geçirdiği takdirde ceza infaz edilmiş sayılacağından, daha sonra tekerrür süresi içerisinde bir başka suç işlediğinde tekerrür hükümleri uygulanacaktır. Kişi, hapis cezasının ertelenmesiyle ilgili denetim süresi içerisinde kişi bir başka suç işlerse, ertelenen ceza kısmen veya tamamen çektirilecektir (TCK m. 51/7). Bu durumda mükerrir olan kişi hem ertelenen cezasını çekecektir hem de hakkında tekerrür hükümleri uygulanacaktır. Yrg.2.CD.20/03/2014, 2014/7731 Karar: “Sanığın adli sicil kaydında yer alan ve tekerrüre esas alınan kararın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin olduğu, bu kararın kesinleşmiş mahkumiyet hükmü sayılamayacağından tekerrüre esas alınamayacağı, sanığın tekerrüre esas başka bir hükümlülük kaydının da bulunmadığı gözetilmeden, sanık hakkında 5237 sayılı TCK.nun 58/7. maddesi gereğince mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın
infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmesi nedeniyle hükmün bozulmasına”.
TCK 65/1 md.sinde genel afla cezaların bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılacağı bildirildiğinden ve bu durum tekerrürü de etkileyeceğinden, genel affa uğramış bir mahkumiyet, tekerrüre esas alınmamalıdır. Özel af ise, daha farklı bir düzenlemedir ve hükümlünün cezasına ilişkin iyileştirmeler getirmekte olup, mahkumiyet hükmünü ortadan kaldırmamaktadır (TCK 65/2). Mevcut kesinleşmiş mahkumiyet hükmü devam ettiğinden, özel affa uğramış mahkumiyet hükmünde tekerrür hükümleri uygulanmaya devam edecektir. Önceki mahkûmiyetin verildiği eylemin suç olmaktan çıkarılması durumunda; mahkûmiyet hükmü tüm sonuçlarıyla birlikte ortadan kalkar. Bu durumda da mahkûmiyet şartı gerçekleşmediğinden, bu suçtan dolayı verilen mahkûmiyet tekerrüre esas teşkil etmez. Örneğin 05/07/2012 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yasa ile 5237 sayılı TCK.nın 142/1- f, 163 ve 168. Maddelerindeki yapılan değişiklik nedeniyle abonelik esasına göre yararlanılabilen elektrik, su ve doğal gaz’a karşı gerçekleştirilen hırsızlık suçlarına ilişkin hükümler lehe düzenlemeler nedeniyle tekerrüre esas olamayacaktır. Benzer uygulama 765 sayılı TCK 416/3, 418/2, 430. Maddeleri için de geçerlidir.Yrg.6. CD.06/03/2013, 2013/4068 Karar: “5237 sayılı Yasanın 58.maddesi gereği tekerrüre esas alınan ilamdaki 416/3, 418/2 ve 430/2. maddesindeki eylemlerin suç olmaktan çıkarıldığı ve sanığın sabıka kaydında yer alan Akhisar Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2003/971-2004/68 Esas ve Karar sayılı ilamınında tekerrüre esas olmadığı anlaşılmakla hükmün bozulmasına”
Şikâyetten Vazgeçme, TCK 73/4 maddesi uyarınca şikayete bağlı suçlarda, şikayetten vazgeçilmesi kamu davasını düşürmektedir. Burada önemli olan hüküm verilinceye kadar şikayetten vazgeçilmesidir. Aksi takdirde vazgeçmenin hükme etkisi olmaz. Hükmün kesinleşmesine kadar vazgeçme nedeniyle kamu davasının (kararla veya ek kararla) düşürülmesine karar verildiği durumlarda, mahkûmiyet şartı gerçekleşmediğinden, bu karar tekerrüre esas olmaz.
Uzlaşma: CMK’nın 253 ve 254. Maddelerinde yazılı usule göre yapılan uzlaşma çalışmaları sonrasında taraflar arasında uzlaşma sağlandığı takdirde, kamu davası açılmadıysa takipsizlik; kamu davası açıldıysa düşme kararı verilmelidir. Bu durumda tekerrüre esas olabilecek bir ceza mahkumiyeti olmadığından bu kararlar tekerrüre esas teşkil etmez.
Zamanaşımı: TCK 66 maddesi kapsamında dava zamanaşımı gerçekleştiğinde, kamu davasının düşürülmesine karar verileceğinden, mahkûmiyet şartının gerçekleşmemesi nedeniyle tekerrüre esas olmaz. TCK’nın 68. maddesinde düzenlenen ceza zamanaşımı ise bir infaz engelidir, mahkumiyet kararını ortadan kaldırmamaktadır. Bu nedenle ceza zamanaşımının dolması tekerrüre engel değildir.
Ön Ödeme: Ceza kanununda az sayıda yer alan önödemeye tabi suçlarda, TCK 75. Maddedeki prosedür takip edilerek önödeme yapıldığı takdirde kamu davası açılmayacağından kovuşturmaya yer olmadığına karar verilir. Kovuşturma aşamasında ön ödeme önerisini yerine getirilirse, açılan kamu davası düşer (5275 sayılı Kanun m. 75). Bu durumda da mahkûmiyet şartı gerçekleşmediğinden, bu karar tekerrüre esas teşkil etmez.
Düşme kararları da, tekerrüre esas alınamaz. Örneğin YTCK’nın 184. maddesi uyarınca imar kirliliğine neden olan kimse, aynı maddenin 5. fıkrası gereğince, ruhsatsız yada ruhsata aykırı yaptığı veya yaptırdığı binayı, imar planına veya ruhsata uygun hale getirirse, kamu davası düşer veya mahkûm olunan ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkar. Yine YTCK’nın 230/5. maddesi uyarınca aralarında evlenme olmaksızın, evlenmenin dinsel törenini yaptıran kimseler, daha sonra medeni nikâh yaparlarsa, kamu davası ve hükmolunan ceza, bütün sonuçlarıyla ortadan kalkar. Her iki hüküm de tekerrüre esas olmaz.
Tekerrüre esas alınan eyleme ilişkin suçun, daha sonra çıkan bir kanunla suç olmaktan çıkarılması halinde ortada bir mahkumiyet hükmü olmayacağından tekerrür de söz konusu olmayacaktır.
2) Yeni bir suç işlenmesi
İlk işlenen suç kasıtlı bir suç ise, sonraki işlenen suç da kasıtlı işlenebilen suç olmalıdır. İlk suç kasıtla işlenen bir suç ise, sonraki suç taksirle işlendiği takdirde tekerrüre esas alınamaz. Yine ilk suç taksirle işlenmiş bir suç ise, tekerrürün uygulanabilmesi için ikinci işlenen suçun da taksirli suç olması gerekir.Yrg.7.CD.14/01/2014, 2014/248 Karar: “5237 sayılı TCK.nun 58 ve 5275 sayılı CGTİHK. nun 108. maddelerinde “mükerrirlere özgü infaz rejimi ve denetimli serbestlik tedbiri” uygulanmasına ilişkin düzenlemenin hapis cezasına özgü bulunduğu ve 5275 sayılı CGTİHK. nun adli para cezalarının infaz biçimini gösteren 106. maddesinde mükerrirlik ile ilgili bir düzenleme yer almadığı gözetilmeden, sanığa verilen adli para cezalarının infazında tekerrür hükümlerinin uygulanmasına karar verilmesi nedeniyle hükmün bozulmasına”
3) Süre Şartı
İnfaz edilen ilk suçta beş yıldan fazla süreyle hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde, bu cezanın infaz edildiği tarihten itibaren beş yıl; Beş yıl veya daha az süreli hapis ya da adlî para cezasına mahkûmiyet hâlinde, bu cezanın infaz edildiği tarihten itibaren üç yıl geçmesiyle tekerrür hükümleri uygulanamaz.sürelerin başlaması, ilk kesinleşmiş mahkumiyet hükmünün infazına bağlıdır. Eğer işlenen ilk suç sonrası kesinleşen mahkumiyet kararı infaz edilmemişse, süreler işlemez. Cezanın infaz tarihi, para cezalarında cezanın tamamının veya son taksitinin maliye veznesine yatırıldığı gün; hapis cezalarındaysa bihakkın tahliye tarihidir. Ayrıca hükümde, YTCK’nın 53/5. Maddesindeki gibi yasaklılık veya 53/6. maddesindeki gibi meslek veya sanatın yasaklanması veya ehliyetin geri alınmasına karar verilmiş olsa bile, bunlar cezanın infazından itibaren başlayacağından, bu yasaklılığın tamamlandığı tarihten itibaren değil, başladığı, başka bir deyişle infazın tamamlandığı tarihten anılan süre başlayacaktır. Hükümlü, ilk kararda, hapis cezasıyla birlikte para cezasına da mahkûm olmuş ise, bu durumda, her iki cezanın infazından itibaren tekerrür süresi başlayacaktır. Sanığın eski hükümlülüğü, tutuklulukta geçirilerek infaz edilmiş ise bu durumda, tekerrür süresi, hükmün kesinleştiği tarihten başlayacaktır. Hapisten çevrilen para cezalarında da, para cezasının ödenmesi tarihi infaz tarihidir.İlk işlenen suç nedeniyle verilen kesinleşmiş mahkumiyet hükmü ertelenmişse, bu durumda erteleme kararına bağlı olarak verilen denetim süresi dikkate alınmalıdır. TCK 51/8 md.si uyarınca denetim süresi yükümlülüklere uygun geçirildiği takdirde ceza infaz edilmiş sayılacağından, tekerrürün hesaplanmasında denetim süresinin bittiği tarih infaz tarihi esas alınmalı ve 3 yıllık süre denetim süresinin bitiminden itibaren başlatılmalıdır.Yrg.2.CD.17/02/2014, 2014/3900 Karar: “Sanık hakkında tekerrüre esas alınan İstanbul 7.Asliye Ceza Mahkemesinin 2005/244-1312 sayılı ilamındaki erteli 8 aylık hapis cezanın 23.11.2005 tarihinde kesinleştiği, denetim süresine karar verilmediğinden 5237 sayılı Kanunun 51/3.maddesi uyarınca alt sınırdan 1 yıl olarak kabulü gerektiği, denetim süresi bitiminde ilamın infaz edilmiş sayıldığı 23.11.2006 tarihinden itibaren yargılamaya konu suçun suç tarihine kadar aynı Kanunun 58/2-b maddesi uyarınca 3 yıllık sürenin gerçekleştiği gözetilmeden sanık hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanmasına karar verilmesi nedeniyle hükmün bozulmasına”. Yrg.1.CD. 08/05/2013, 2013/3696 Karar: “Sanık hakkında tekerrüre esas alınan Adana 1.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 08/08/1995 tarih ve 1995/98-132 sayılı ilam ile verilen 12 yıl 8 ay 15 gün hapis cezasına ilişkin kararın, 29/12/1995 tarihinde kesinleştikten sonra, Adana 1.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 14/07/2006 tarihli ek kararıyla uyarlama sonucu 8 yıl 4 ay hapis cezası olarak belirlendiği, dosyaya getirtilen 27/01/2011 tarihli adli sicil kaydına göre ise bu ilamın yerine getirme tarihinin 20/06/2003 olarak belirtildiği anlaşılmakla, TCK.nun 58/2-a maddesi uyarınca cezanın infaz edildiği tarihten itibaren 5 yıldan fazla süre geçtiğinden sanık hakkında tekerrür hükümleri uygulanamayacağı halde 5237 sayılı TCK’nun 58. maddesi gereğince cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmesi nedeniyle hükmün bozulmasına”.
Sanık hakkında mahkumiyet dışında bir karar verilecekse veya sanığa mahkumiyet olarak adli para cezası veya TCK nın 50.maddesindeki seçenek yaptırımlar verilecek ise, bu durumda tekerrür hükümleri uygulanamaz.
Tazyik hapsi, güvenlik tedbirleri, HAGB kararları, tazmini nitelikteki para cezaları,idari para cezaları, inzibati tedbir olarak verilen kararlar ve disiplin cezaları tekerrüre esas alınamaz. Örneğin uyuşturucu madde kullanmak suçundan verilen denetimli serbestlik ve tedavi kararları tekerrüre esas teşkil etmez.Mükerrir olan hükümlüler süreli hapis cezalarının dörtte üçünü infaz kurumunda geçirmek durumundadırlar.
Bir suçun cezası ile ilgili tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için, önceki suç hakkındaki mahkumiyet hükmünün tekerrür hükümlerinin uygulanacağı suçun işlenmesinden evvel kesinleşmiş olması gerekir.
Sanığın birden fazla suçu var ise, bunlardan en ağır cezayı gerektiren ilam, tekerrüre esas alınacaktır.
Önceki hapis cezası ertelenmiş ise , bu ertelemenin 647 sy Yasanın 6. maddesine göre mi, yoksa 5237 sy Yasanın 6. maddesine göre mi yapıldığına bakılacaktır. Eğer erteleme,647 sayılı yasanın 6. maddesine göre yapılmış ise, bu durumda hüküm tarihinden itibaren 5 yıl içinde suç işlenmiş ise, bu halde hükümlük tekerrüre esas alınacaktır ve burada bir infaz olmadığından,765 sy Yasanın 94 ve 95. maddelerindeki 5 yıllık süre içerisinde işlenen suçlar tekerrüre esas alınacaktır. Bu 5 yıllık süre dolduktan sonra yeni bir suç işlenirse,765 sy TCK nın 9572 maddesi gereğince mahkumiyet esasen vaki olmamış sayılacağından, artık bu hükümlülük tekerrüre esas alınmayacaktır. Hapis cezası 5237 sy TCK nın 51.maddesine göre hapis cezasının infazı ertelenmiş ise, bu durumda tekerrür süresinin başlangıç tarihi, deneme süresinin bittiği tarihtir.Eğer deneme süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlenmiş de TCK nın 51/7 maddesi gereğince hapis cezasının kısmen veya tamamen cezaevinde geçirilmesine karar verilmiş ise, bu hapis cezasının tamamen infaz edildiği; bihakkın tahliye tarihinden itibaren tekerrür süresi başlayacaktır.
Sanık hakkında iddianamede talep edilmeyen TCK md 58 in uygulanabilmesi için CMK nın 226 . maddesi gereğince usulüne uygun olarak sanığa EK SAVUNMA hakkı verilmesi zorunludur. Ancak duruşmada adli sicil kaydının okunması, tekerrüre esas hükümlülüğünü ve adli sicil kaydını ve içeriğine yönelik herhangi bir itiraz da bulunmaması halinde sanığın, tekerrür hükümlerinin uygulanmasını gerektiren sabıkalılık halini önceden bildiği ve bu durumun ilk defa duruşmada ortaya çıkmadığı kabul edilmelidir. Bu halde sanığa CMK Md 226 gereğince EK SAVUNMA verilmesine gerek olmayacaktır. YCGK 26.03.2013,1591-103, 08.05.2012, 153-179, 364-180, 11.02.2014 tarih, 2013/7-399;2014/58 Sayılı kararları
Her iki suç; birinci ve ikinci suç 01.06.2005 tarihinden önce işlenmiş ise tekerrür hükümleri uygulanmaz. Birinci suçun 01.06.2005 tarihinden önce ikinci suçun 01.06.2005 tarihinden sonra işlenmesi halinde tekerrür hükümleri uygulanabilir. Zira bu halde tekerrür hükümleri uygulanacak ikinci suç yeni TCK döneminde işlenmiştir.
Tekerrür hakkında esas kararı veren mahkeme infazdan sonraki denetimli serbestlik süresini belirleyemez. Tekerrür dolayısıyla belirlenen denetim süresi içinde koşullu salıverilmeye ilişkin hükümler uygulanır. Kararda tekerrüre esas hapis cezasının gösterilmemesi bozma sebebidir. İkinci tekerrür hükümleri uygulanacak ise bu kararda belirtilmelidir. Belirtilmemiş olması halinde Yargıtay bu hususun inceleme esnasında düzeltilebileceğini ve hükme yüksek merci tarafından eklenebileceğini belirtmektedir. Dolayısıyla bozma sebebi addedilmemektedir.
Sanığın adli sicil kaydında hapis cezası ile birlikte adli para cezasının bulunması halinde her iki ceza da tekerrüre esas alınmalıdır. Yalnızca hapis cezasının tekerrüre esas alınması hatalıdır. 14.CD.2017/227 K.
“Tekerrür hâlinde, sonraki suça ilişkin kanun maddesinde seçimlik olarak hapis cezası ile adlî para cezası öngörülmüşse, hapis cezasına hükmolunur.” ilk mahkum olunan ceza adli para cezasıysa ve hükümlü 65 yaşın üstünde ise, ikinci suçtan verilecek kısa süreli hapis cezası TCK 50/3 md.si uyarınca zorunlu olarak sonuç hapis cezası adli para cezasına veya seçenek yaptırımlara çevrilmelidir. Hükümlü hakkında tekerrür nedeniyle hüküm kurulduktan sonra, hakim tarafından denetimli serbestlik kararı verilmelidir.Yargıtay uygulamalarında, mükerrir hükümlü için denetimlik serbestlik kararının verilmemesi, hükümlü lehine kazanılmış hak olarak kabul edilmektedir.Tekerrür nedeniyle hükmedilecek denetim süresi 1 yıldan az olamaz ( CGTİHK md.108/4) Mahkemece bu süre uzatılabilir ancak uzatmalar 5 yılı da geçemez (md.108/6) Mükerrir “Hükümlü, denetim süresinde, infaz kurumunda öğrendiği meslek veya sanatı icra etmek üzere, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında, ücret karşılığında çalıştırılabilir.”(md.107/7). Ayrıca mahkeme “denetim süresinde hükümlüye rehberlik edecek bir uzman kişiyi görevlendirebilir. Bu kişi, kötü alışkanlıklar edinebileceği çevrelerden uzak kalması ve sorumluluk bilinciyle iyi bir hayat sürmesini temin hususunda hükümlüye öğütte bulunur; eğitim gördüğü kurum yetkilileri veya yanında çalıştığı kişilerle görüşerek, istişarelerde bulunur; hükümlünün davranışları, sosyal uyumu ve sorumluluk bilincindeki gelişme hakkında üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek hâkime verir” (md.107/9)Mükerrir cezasını infaz ettikten sonra denetim süresi içerisinde başka bir suç işlerse, hakkında ikinci defa tekerrür hükümleri uygulanmalıdır. CGTİHK 108/3 md.sine göre, ikinci defa tekerrür halinde, hükümlü hakkında koşullu salıverme kararı verilemeyecektir.“Cezanın infazı tamamlandıktan sonra devam eden denetim süresi içinde, bu madde hükümlerine göre kendilerine yüklenen yükümlülüklere ve yasaklara aykırı hareket eden mükerrirler, infaz hâkimi kararı ile disiplin hapsine tabi tutulur. Disiplin hapsinin süresi on beş günden az ve üç aydan fazla olamaz.”
Yrg.2.CD.19/03/2014, 2014/7616 Karar: “Mükerrirlere özgü infaz rejimi ve denetimli serbestlik tedbirinin ne şekilde uygulanacağı, süresi ve bu hususta karar verecek merci 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanunun 108.maddesinde düzenlenmiş olup, aynı maddenin 5.fıkrası ile tekerrür dolayısıyla belirlenen denetim süresinde koşullu salıvermeye ilişkin hükümlerin uygulanacağı belirtilmiştir. Bu nedenlerle denetimliserbestlik tedbirinin süresinin infaz aşamasında 5275 Sayılı Kanun hükümleri uyarınca belirlenmesinin gerektiği gözetilerek 5237 Sayılı TCK’nın 58.maddesinin 7.fıkrası gereğince sanık hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanacağının belirtilmesiyle yetinilmesi gerekirken infazı kısıtlar biçimde sanık hakkında bir yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmesi nedeniyle hükmün bozulmasına”
Yrg.2.CD. 03/12/2013, 2013/28490 Karar: “275 sayılı Yasa’nın 108/2. maddesi gözetilerek, en ağır cezaya ilişkin hükümlülüğün mükerrirliğe esas alınması gerekirken, sanığın adli sicil kaydındaki birden fazla ilamın 5237 sayılı TCK’nın 58 maddesi uyarınca tekerrüre esas alınması nedeniyle hükmün bozulmasına”
Yrg.3.CD. 31/03/2014, 2014/13089 Karar: “Tekerrüre esas mahkûmiyeti bulunan sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nin 58/3 ve 86/2.maddeleri uyarınca hapis cezasına hükmedilmesi ve hükmedilecek hapis cezasının 5237 sayılı TCK’nin 58. maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimine göre infaz edilmesine karar verilmesi gerektiği halde, sanık hakkında TCK’nin 50/2 ve 58/3. maddelerine aykırı olarak para cezasına hükmedilmiş olması nedeniyle hükmün bozulmasına”
Yrg.13.CD.14/05/2014, 2014/17560 Karar: “Sanığın tekerüre esas hükümlülüğünün bulunması nedeniyle 5237 sayılı TCK’ nın 58/3. maddesi gereğince mala zarar verme suçu yönünden seçimlik cezalardan hapis cezasının seçilmesi gerekirken adli para cezası ile uygulama yapılması nedeniyle hükmün bozulmasına”
Yrg.13.CD.05/05/2014, 2014/16123 Karar: “5275 sayılı yasanın 108/3. maddesi uyarınca ikinci kez tekerrür hükümlerinin uygulanması durumunda hükümlünün koşullu salıvermeden yararlanamayacağı, mahkemece tekerrür uygulamasına esas alınan ilamda ise 5237 sayılı TCK’nın 58. maddesinin uygulandığı hususları gözetildiğinde; sanığın ikinci kez mükerrer olduğu anlaşılmakla, cezasının ikinci kez mükerirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmemesi nedeniyle hükmün bozulmasına”
Yrg.2.CD.17/02/2014, 2014/4122 Karar: “Tekerrüre esas alınan Çorlu 3.Asliye Ceza Mahkemesinin 13/04/2010 gün ve 2009/501 Esas -2010/290 Karar sayılı ilamının 18 yaşından küçükken işlenmesi nedeniyle 5237 sayılı TCK’nın 58/5.maddesi uyarınca tekerrüre esas alınamayacağının ve sanık hakkında mükerrirlere özgü infaz rejimi ile cezasının infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilemeyeceğinin gözetilmemesi nedeniyle hükmün bozulmasına”
Yrg.13.CD.21/01/2014, 2014/1500 Karar: “Sanığın tekerrüre esas alınan Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2002/261 Esas 2003/109 Karar sayılı ilamında 2253 Sayılı Kanun’un 12/2. maddesi uyarınca yaş küçüklüğü nedeniyle indirim yapıldığı ve 5237 Sayılı TCK’nın 58/5. maddesi uyarınca fiili işlediği sırada 18 yaşını doldurmamış kişilerin işlediği suçlar dolayısıyla tekerrürü hükümlerinin uygulanamayacağı, sanığın adli sicil kaydında tekerrüre esas başkaca ilamının da bulunmadığının anlaşılması karşısında, tekerrür hükümlerinin uygulanamayacağının gözetilmemesi nedeniyle hükmün bozulmasına”
Yrg.13.CD.17/02/2014, 2014/4702 Karar: “Sanıklar hakkında tekerrüre esas alınan ilamın denetime imkan verecek şekilde hüküm fıkrasında gösterilmemesiyle birlikte sanıkların dosyada yer alan adli sicil kayıtlarında bulunan hükümlülük kararlarında TCK’nın 31/3.maddesinin uygulanması karşısında TCK’nın 58/5 maddesi dikkate alındığında sanıklar hakkında 58. maddenin uygulanmayacağının gözetilmemesi nedeniyle hükmün bozulmasına”
Yrg.6.CD. 03/06/2014, 2014/11016 Karar: “Sanık Mevlüt hakkında 5237 sayılı TCK’nun 58. maddesiyle yapılan uygulamaya esas alınan Ünye Asliye Ceza Mahkemesinin 2004/555-36 esas ve karar sayılı ilamıyla, TCK’nun 456/4. maddesi uyarınca hükmedilen 440 TL adli para cezasının, miktar yönünden kesin nitelikli olup 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nun 305/son maddesi uyarınca tekerrüre esas alınamayacağının gözetilmemesi nedeniyle hükmün bozulmasına”
Yarg.3.CD.26/05/2014, 2014/20569 Karar: “Sanığın tekerrüre esas alınabilecek başkaca mahkumiyeti bulunmadığı halde Adana 6. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nin kararının sırf askeri suç olan izin tecavüzü suçuna ilişkin olduğu, 5237 sayılı TCK.nun 58/4. maddesi gereği sırf askerî suçlarla diğer suçlar arasında tekerrür hükümleri uygulanamayacağının ayrıca hükmün açıklanmasının geri bırakılması şeklindeki bu ilamın tekerrür uygulamasına esas alınamayacağının gözetilmemesi nedeniyle hükmün bozulmasına”
Yrg.3.CD.31/03/2014, 2014/13201 Karar: “Sanık hakkında tekerrüre esas alınan önceki mahkumiyeti taksirli suça ilişkin olup TCK’nin 58/4.maddesi uyarınca, kasıtlı suçlarla taksirli suçlar arasında tekerrür hükümlerinin uygulanamayacağının gözetilmemesi nedeniyle hükmün bozulmasına”.
Yrg.12.CD.04/03/2014, 2014/5382 Karar: “-Adli sicil kaydına göre kasıtlı suçtan sabıkalı olan sanığın üzerine atılı suçu taksirle işlemiş olması nedeniyle TCK’nın 58/4. maddesi gereğince; tekerrür hükümlerinin uygulanamayacağı gibi, sanık hakkında adli para cezasına hükmedilmesi nedeniyle de TCK’nın 58., 5275 sayılı Kanunun 106. ve 108. maddeleri gereğince hükümlülük kararında, mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimlik serbestlik tedbirinin uygulanamayacağının gözetilmemesi nedeniyle hükmün bozulmasına”.
Yrg.4.CD.15/01/2014, 2014/754 Karar: Tekerrüre esas alınan ilama ilişkin suçun taksirle yaralama suçu olduğu görülmekle, TCK’nın 58/4. maddesindeki “Kasıtlı suçlarla taksirli suçlar ve sırf askerî suçlarla diğer suçlar arasında tekerrür hükümleri uygulanmaz.” şeklindeki düzenleme gereğince, kasıtlı suç olan ve TCK’nın 179. maddesinde karşılığını bulan trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunda TCK’nın 58. maddesinin uygulanamayacağının gözetilmemesi nedeniyle hükmün bozulmasına”
Yrg.15.CD.07/05/2014, 2014/8988 Karar: “TCK 58/4 maddesi …Kasten öldürme, kasten yaralama, yağma, dolandırıcılık, uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti ile parada veya kıymetli damgada sahtecilik suçları hariç olmak üzere; yabancı ülke mahkemelerinden
verilen hükümler tekerrüre esas olmaz” hükmü karşısında sanıklardan Hüseyi’in sabıka kaydındaki yabancı ülkeden aldığı sabıka kaydının suç tipi ve ceza sonucu araştırılarak tekerrüre esas olup olmadığı belirlenmeden hüküm kurulması nedeniyle hükmün bozulmasına”
Yrg.13.CD.11/06/2014, 2014/20855 Karar: “Bir yıl içerisinde ikiden ziyade hırsızlık suçu işlediği iddiasıyla hakkında dava açılan sanığın yerel mahkeme tarafından mahkumiyet kararının verildiği 09.06.2006 tarihinde aynı yıl içerisinde işlenen diğer suçların kesinleşmediği, Anayasanın 38/4. maddesi ışığında kesinleşmiş yargı kararı olmadıkça işlenmiş bir suçtan söz edilemeyeceği gözetilmeden sanığın henüz yargılama aşamasında bulunan eylemleri nedeniyle TCK’nın 6/1-h. maddesi gereğince itiyadi suçlu kabul edilerek TCK’nın 58/9. maddesi uyarınca cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verilmesi nedeniyle hükmün bozulmasına”
Yrg.CGK.11/02/2014, 2014/58 Karar: “Uyuşmazlığın çözümü açısından önem arz eden “suçu meslek edinen kişi” kavramı üzerinde de durulmasında yarar bulunmaktadır. 5237 sayılı TCK’nun “Tanımlar” başlıklı 6. maddesinin (i) bendinde; “Suçu meslek edinen kişi deyiminden; kısmen de olsa geçimini suçtan elde ettiği kazançla sağlamaya alışmış kişi, … Anlaşılır” hükmü yer almaktadır. Suçu meslek edinen kişi hakkında TCK’nun 6. maddesinin gerekçesinde “Tasarının 45, 46 ve 47. maddelerinde yer alan ‘İtiyadı suçlu’, ‘Suçu meslek edinen kişi’ ve ‘Örgüt mensubu suçlu’ deyimlerine ilişkin tanımlar, bu madde kapsamına alınmıştır” açıklaması yapılmış, Türk Ceza Kanunu Tasarısının 46. maddesinin gerekçesinde ise; “özel tehlike hali gösteren suçlular grubundan bir diğerini oluşturan suçu meslek edinen kişinin tanımının yapılması gerektiği görüşünden esinlenerek düzenlenmiştir. Buna göre, kısmen de olsa suçtan elde ettiği kazançla geçimini sağlamaya alışmış kişi suçu meslek edinen kimsedir. Başka bir deyişle suçu meslek edinen kişi, suçtan elde ettiği kazançla hayatını sürdürme alışkanlığını (mutaden) elde etmiş bir kimsedir. Başka kazanç kaynağı olsa da, ne olursa olsun her türlü suçu kazanç sağlamak için işleyen kişi suçu meslek edinen kimsedir” açıklamasına yer verilmiştir. Ayrıntıları Ceza Genel Kurulunun 09.12.2003 gün ve 260-284 sayılı kararında açıklandığı üzere geçim; bir kimsenin bakımı ve beslenmesi, temel ihtiyaçlarının karşılanması, bunun için gerekli olan şeyler demektir. Suçun geçim vasıtası haline getirilmesi ise failin, kısmen de olsa süreklilik içinde suç işleyerek geçimini sağlamasıdır. Suçu meslek edinen kişi kısmen de olsa geçimini suçtan ettiği kazançla sağlamaya alışmış kişi olup, kişinin suçu işlemesinin sebebi, geçimini suçtan elde ettiği kazançla sağlama alışkanlığıdır. Bununla birlikte failin suçu geçim vasıtası haline getirdiğinin kabul edilmesi için aynı suçtan daha önce mahkum olmuş olması şartı aranmayacaktır. Ancak, failin daha öncede bu tür fiilleri işlediği hususunda kanaat oluşturacak yeterli deliller bulunmalıdır. Bununla birlikte failin, tek geçim vasıtasının suçtan elde ettiği kazanç olması da zorunlu değildir. Mevcut kanuni düzenlemeler ve Ceza Genel Kurulu kararı birlikte değerlendirildiğinde; suçu meslek edinen kişiden söz edebilmesi için sanığın kısmen de olsa suçtan elde ettiği kazançla geçimini sağlamaya alışmış olması, diğer bir ifadeyle suçtan elde ettiği kazançla hayatını sürdürme alışkanlığını devam ettirmesi gerekmektedir. Sanığın başka kazanç kaynağı olsa dahi, kazanç sağlamak için her türlü suçu işlemesi halinde de suçu meslek edinen kişi olarak kabulü gerekir. Buna karşın, bir kimsenin suçu meslek edinen kişi olarak kabul edilebilmesi için aynı suçtan daha önce hakkında kesinleşmiş mahkumiyet hükmünün bulunması şart değildir. Mahkemece, suçu meslek edinen kişi sıfatını belirlemek amacıyla her somut olayda sanığın yaşam tarzı, faaliyetleri, sosyal ve ekonomik durumuna ilişkin araştırma yapılmalı, sanığın kısmende olsa geçimini işlemiş olduğu suçtan elde ettiği kazançla sağladığının ve bunu alışkanlık haline getirdiğinin tespit edilmesi halinde, suçu meslek edinen kişi sıfatıyla TCK’nun 58/9. maddesi uyarınca hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasına ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmelidir. Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; Ç. ilçesinde iki farklı adreste kitapevi işletmeciliği yaparak geçimini sağlayan ve gelir elde edebileceği bir başka faaliyeti bulunmayan sanığın, 2009 ve 2010 yılları arasında dört farklı zamanda iş yerlerinde, evinde ve aracında yapılan aramalarda satışa hazır halde çok sayıda bandrolsüz ve sahte bandrollü kitap ile bandrolsüz kitaplara basılmak üzere üretilmiş sahte bandroller ele geçirildiği, yapılan her arama faaliyetinden sonra sanık hakkında adli soruşturma başlatılıp, Cumhuriyet savcısınca savunmasının alındığı, sanığın böylece eylemlerinin ceza soruşturmasına konu olduğunu ve hakkında devam eden soruşturmalar bulunduğunu öğrenmesine rağmen eylemlerini devam ettirmek suretiyle suçtan elde ettiği kazançla geçimini sağladığı ve bunu alışkanlık haline getirdiği anlaşılmaktadır. Buna göre, yerel mahkemece sanığın suçu meslek edinen kişi olarak kabulü ile hakkında TCK’nun 58/9. maddesinin uygulanmasında, Özel Dairece de bu uygulamanın isabetli bulunarak yerel mahkeme hükmünün onanmasında herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
“Yrg.6.CD. 02/03/2009, 2009/4268 Karar.:Tekerrüre esas önceki hükümlülüğün, 5237 sayılı Türk Ceza Yasasında cezanın artırım nedeni olarak öngörülmediği ve aynı Yasanın 7/3. maddesinin açık hükmü uyarınca da anılan Yasanın 58.maddesinin 6. fıkrasında düzenlenen mükerrirlere özgü infaz rejimi ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yasanın 108/4. maddesinde öngörülen denetimli serbestlik tedbirinin de 1.6.2005 tarihinden önce işlenen suçlar bakımından uygulanamayacağının anlaşılması karşısında, 5237 sayılı Türk Ceza Yasanına göre kurulacak hükmün sanık yararına olduğunun gözetilmemesi nedeniyle hükmün bozulmasına”
Yrg.6.CD. 14/04/2009, 2009/7228 Karar. “5237 sayılı TCK’nun 7/3. maddesinin açık hükmü karşısında, 01.06.2005 tarihinden önce işlenen suçlar nedeniyle aynı Yasanın 58/6. maddesinde düzenlenen mükerrirlere ilişkin infaz hükümlerinin uygulanamayacağının gözetilmemesi, Bozmayı gerektirmiş, sanık savunmanının temyiz itirazı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle isteme aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK.nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkrasındaki tekerrür hükümlerinin uygulanmasına ilişkin cümlenin çıkartılması suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA karar verildi.”
Yrg.6.CD. 15/10/2009, 2009/13445 Karar“ 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 108. maddesinin ( 4 ), ( 5 ) ve ( 6 ). fıkralarında ‘‘ Hakim, mükerrir hakkında cezanın infazının tamamlanmasından sonra başlamak ve bir yıldan az olmamak üzere denetim süresi belirler. Tekerrür dolayısıyla belirlenen denetim süresinde, koşullu salıvermeye ilişkin hükümler uygulanır. Hakim, mükerrir hakkında denetim süresinin uzatılmasına karar verebilir’’ denmiştir. Denetim süresini belirleme ve gerektiğinde uzatma görevi, hükmü veren Mahkemeye değil, hükümlünün infaz aşamasındaki davranışlarını da değerlendirerek koşullu salıverme ile ilgili kararı verecek olan Mahkemeye aittir. Buna göre hükümlülük kararında mükerrir olan sanık hakkında 5237 sayılı TCY’nın 58/7.maddesi gereğince ‘mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına’ karar verilmesiyle yetinilmesi gerekirken, denetimli serbestlik tedbirinin süresinin de belirlenmesi Bozmayı gerektirmiş, sanık savunmanının temyiz itirazı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle isteme aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi aracılığıyla 1412 sayılı CMUK.nun 322.maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkrasından sanık hakkında denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına ilişkin bölümden “1 yıl süre ile “sözcüklerinin çıkarılması suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA karar verildi.
“Sanıkların adli sicil kaydı içeriğine göre tekerrüre esas sabıkası bulunmasına karşın, haklarında mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmaması karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır. Yrg.6.CD. 11/11/2009, 2009/14900 Karar.
“Sanığın, tekerrüre esas alınan önceki hükümlülüklerine ilişkin suç tarihlerinde 18 yaşını tamamlamadığının anlaşılması karşısında; TCY.nın 58/5. maddesine aykırı olarak yazılı şekilde uygulama yapılması ve tekerrüre esas hükümlülüklerden en ağırının esas alınması gerektiği gözetilmeden, iki ayrı hükümlülüğün birlikte tekerrüre esas alınması nedeniyle hükmün BOZULMASINA karar verildi. Yrg.6.CD. 31/10/2007, 2007/11172 Karar.
“1- 5560 sayılı yasa ile değişik 5271 sayılı CMK’nun 253. maddesi uyarınca geceleyin konut dokunulmazlığını bozma suçu ile ilgili olarak uzlaşma hükümlerinin değerlendirilmesi zorunluluğu, 2- Sanığın adli sicil kaydına göre hırsızlık suçundan tekerrüre esas hükümlülüğü bulunduğu halde hakkında 5237 sayılı Yasanın 58/6-7.maddesi ile uygulama yapılmaması, Bozmayı gerektirmiş, sanık savunmanının temyiz itirazı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 5320 sayılı Yasanın 8/1.maddesi yollamasıyla 1412 Sayılı CMUK.nun 326/son maddesinin gözetilmesine karar verildi.Yrg.6.CD. 08/10/2009, 2009/13021 Karar.
Yerel mahkeme kararında tekerrüre hükmedilmeden önce, tekerrüre esas ilamları getirtilmesinin gerekip gerekmediği konusunda yüksek yargıda farklı kararlar verilmiştir. Bu konuda Yargıtay ceza daireleri denetime olanak sağlaması bakımından, tekerrüre esas ilamların dava dosyasına getirtilmesi gerektiğine karar vermiş, bu ilamlar getirtilmediği takdirde kararların bozulması yoluna gidilmiştir. Ancak Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22/01/2013 günlü ve 2012/6-1431-2013/18 esas-karar sayılı kararından sonra, artık ilamların dava dosyasına getirtilmesi uygulamasından vazgeçilmiş ve bu durumun infazda gözetilmesi olanaklı görülmüştür. Dolayısıyla yukarıda esas karar sayısı belirtilen Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararından sonra, adli sicil kaydından tespit edilebilen mahkumiyet ilamlarının dava dosyasına getirtilmesi uygulamasından vazgeçilmiş, adli sicil kaydı üzerinde yapılacak değerlendirme yeterli görülmüştür.
Yrg.CGK.18/06/2013, 2013/328 Karar: “Ceza Genel Kurulunun 22.01.2013 gün ve 1431- 18 ile 12.02.2013 gün ve 1438-53 sayılı kararlarında da açıklandığı üzere; TCK’nun 58. maddesinde tekerrüre esas alınan ilamın kararda açıkça gösterilmesi gerektiğine ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Mükerrirlere özgü infaz rejimi, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanunda düzenlenmiş olup, bu kanunun “Mükerrirlere Özgü İnfaz Rejimi ve Denetimli Serbestlik Tedbiri” başlıklı 108. maddesinin 2. fıkrasında; “tekerrür nedeniyle koşullu salıverme süresine eklenecek miktar, tekerrüre esas alınan cezanın en ağırından fazla olamaz” hükmüne yer verilmiş, birinci fıkranın (c) bendine göre ise mükerrirlere özgü infaz rejimi uygulanmasına karar verilenler hakkında infaz şartları ağırlaştırılarak koşullu salıverilme süresi, süreli hapis cezasında cezanın dörtte üçü olarak belirlenmiştir.. Ayrıca aynı maddenin 3. fıkrasında “ikinci defa tekerrür hükümlerinin uygulanması durumunda, hükümlü koşullu salıverilmez” düzenlenmesine yer verilmiştir. Sanık hakkında birinci tekerrür şartlarının oluşması nedeniyle tekerrür hükümleri uygulandıktan ve tekerrür uygulanan mahkûmiyet kesinleştikten sonra, yeniden tekerrür hükümlerinin uygulanmasını gerektiren bir suçun işlenmesi halinde ikinci kez tekerrür hükümleri uygulanacak ve hükümlü artık koşullu salıvermeden yararlanamayacaktır. Belirtilen kanuni düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, hükümde tekerrüre esas alınan ilamın gösterilmesine gerek olmadığı, bu durumun infaz aşamasında gözetilebileceği, sanık hakkında birden fazla tekerrüre esas alınabilecek hükümlülüğün bulunması halinde ise, en ağırının infaz aşamasında tekerrüre esas alınması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.”
Yrg.CGK. 07/06/2011, 2011/116 Karar. “Adli sicil kaydında tekerrüre esas ilamı bulunan sanığın görevli memura direnme ve hakaret suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerinde tekerrüre esas olmayan kesin nitelikli ilam gösterilmek suretiyle sanık hakkında TCY’nın 58. maddesi uyarınca cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verildiği, mahkemece sanığın mükerrirliği net olarak belirlenip kabul edildiğine göre, yanılgı nedeniyle hükümde gösterilen ve tekerrüre esas olmayan ilam hükümden çıkartılıp, yerine tekerrüre esas nitelikte diğer ilam yazılmak suretiyle hükmün düzeltilmesine, ancak yanılgılı uygulamanın 5275 sayılı Yasanın 108/2 maddesindeki infaza eklenecek süre yönünden aleyhe değiştirmeme ilkesinin gözetilmesine karar verilmelidir.
5237 Sayılı TCK’nun 58. maddesi uyarınca önceden işlenen suçtan dolayı verilen hükmün kesinleşmesinden sonra yeni bir suçun işlenmesi halinde, sanık hakkında tekerrür hükümleri uygulanacaktır. Tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için önceki hükmün kesinleşmesi ve ikinci suçun kesinleşmeden sonra işlenmesi yeterli olup, cezanın infaz edilmiş olmasına gerek bulunmamaktadır. Ancak kanun koyucu tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için önceki cezanın infaz edilmesi şartını aramadığı halde, infazdan sonra belirli bir sürenin geçmesi halinde tekerrür hükümlerinin uygulanmayacağını hüküm altına almıştır. Buna göre, beş yıldan fazla süreyle hapis cezasına mahkûmiyet halinde cezanın infaz edildiği tarihten itibaren beş yıl, beş yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasına mahkûmiyet halinde ise cezanın infaz tarihinden itibaren üç yıl geçmekle tekerrür hükümleri uygulanmayacaktır.5237 Sayılı TCK’nun 58. maddesi uyarınca kişinin mükerrir sayılması için ilk hükmün kesinleşmesinden sonra ikinci suçun işlenmesi yeterli olup, ilk suçun 1 Haziran 2005 tarihinden önce veya sonra işlenmesinin mükerrirlik açısından herhangi bir önemi bulunmamaktadır.Tekerrür hükümlerinin uygulanmasına karar verilmesinin sonucu olarak; mükerrir sanık hakkında, sonraki suç sebebiyle kanun maddesinde seçimlik ceza olarak hapis veya adli para cezası öngörülmüşse hapis cezasına hükmolunması, hükmolunan cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesi ve hükümlü hakkında cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanması gerekmektedir.Yargıtay Ceza Genel Kurulunun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında da; adli sicil kaydında tekerrüre esas hükümlülüğü bulunan sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünde tekerrür hükümlerinin uygulanmasına karar verilmemiş olması ve aleyhe yönelen temyizin de bulunmaması durumunda “aleyhe değiştirmeme” ilkesinin gözetilmesi gerektiği kabul edilmiştir.Hükmün bozulmasını gerektirir başka bir nedenin bulunması halinde de, şartlarının oluşmasına karşın sanık hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanmaması ve aleyhe yönelen temyizin bulunmaması durumunda, bu husus bozma nedenlerine eklenmemeli ve eleştiri ile yetinilmelidir. Zira bu halde, önceki hükmün sadece sanık lehine temyiz edilmiş olması nedeniyle, tespit edilen bu tür bir hukuka aykırılığın bozma üzerine verilecek hükümde 1412 Sayılı CMUK’nun 326/son maddesi gözetildiğinde giderilmesi imkânı bulunmamaktadır. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 15.04.2014 gün ve 323-181 Sayılı kararında da bu husus vurgulanmıştır.T.C.YARGITAY CEZA GENEL KURULU E. 2014/5-274 K. 2017/25 T. 24.1.2017
Ceza Genel Kurulunun 22.1.2013 gün ve 1431-18 ile 12.2.2013 gün ve 1438-53 Sayılı kararlarında da açıklandığı üzere;T.C.K.nun 58. maddesinde tekerrüre esas alınan ilamın kararda açıkça gösterilmesi gerektiğine dair bir hüküm bulunmamaktadır. Mükerrirlere özgü infaz rejimi, 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanunda düzenlenmiş olup, bu kanunun “Mükerrirlere Özgü İnfaz Rejimi ve Denetimli Serbestlik Tedbiri” başlıklı 108. maddesinin 2. fıkrasında; “tekerrür sebebiyle koşullu salıverme süresine eklenecek miktar, tekerrüre esas alınan cezanın en ağırından fazla olamaz” hükmüne yer verilmiş, 1. fıkranın (c) bendine göre ise mükerrirlere özgü infaz rejimi uygulanmasına karar verilenler hakkında infaz şartları ağırlaştırılarak koşullu salıverilme süresi, süreli hapis cezasında cezanın dörtte üçü olarak belirlenmiştir.Ayrıca aynı maddenin 3. fıkrasında “ikinci defa tekerrür hükümlerinin uygulanması durumunda, hükümlü koşullu salıverilmez” düzenlenmesine yer verilmiştir. Sanık hakkında 1. tekerrür şartlarının oluşması sebebiyle tekerrür hükümleri uygulandıktan ve tekerrür uygulanan mahkumiyet kesinleştikten sonra, yeniden tekerrür hükümlerinin uygulanmasını gerektiren bir suçun işlenmesi halinde 2. kez tekerrür hükümleri uygulanacak ve hükümlü artık koşullu salıvermeden yararlanamayacaktır.Belirtilen kanuni düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, hükümde tekerrüre esas alınan ilamın gösterilmesine gerek olmadığı, bu durumun infaz aşamasında gözetilebileceği, sanık hakkında birden fazla tekerrüre esas alınabilecek hükümlülüğün bulunması halinde ise, en ağırının infaz aşamasında tekerrüre esas alınması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.5275 Sayılı Kanunun 108. maddesinin 2. fıkrasında; “Tekerrür sebebiyle koşullu salıverme süresine eklenecek miktar, tekerrüre esas alınan cezanın en ağırından fazla olamaz” hükmüne yer verilmiş, 1. fıkrasının (c) bendine göre ise mükerrirlere özgü infaz rejimi uygulanmasına karar verilenler hakkında infaz şartları ağırlaştırılarak şartlı salıverilme süresi, süreli hapis cezasında cezanın dörtte üçü olarak belirlenmiştir.”Reformatio in pejus” olarak adlandırılan ve doktrinde “cezayı aleyhe değiştirememe ilkesi” veya “aleyhe düzeltme yasağı” gibi kavramlarla ifade edilen ilkenin amacı; hükmün aleyhe bozulabileceğini düşünen sanığın, bazı olaylarda temyize başvurmaktan çekinmesinin önüne geçmek, kanun yoluna başvurma hakkını daha özgürce kullanabilmesini sağlamaktır.Bu kural, 1412 Sayılı C.M.U.K.nun, 5320 Sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlüğünü koruyan 326. maddesinin son fıkrasında; “Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291. maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz” şeklinde ifade edilmiştir.Şu halde, tekerrür hükümlerinin uygulanmasına karar verilmeyen durumda, “aleyhe değiştirememe ilkesi”nin gözetilmesi gerektiği kabul edilmelidir. Buna göre, sabıka kaydında tekerrüre esas hükümlülüğü bulunan sanık hakkında kurulan mahkumiyet hükmünde cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre infazına karar verilmemiş olması ve aleyhe temyizin de bulunmaması halinde 1412 Sayılı C.M.U.K.nun 326. maddesinin son fıkrasında belirtilen, “lehe temyiz davası üzerine cezanın aleyhe değiştirilememesi kuralı” uyarınca hükmün tekerrürhükümlerinin uygulanmaması isabetsizliğinden bozulması mümkün değildir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 17.4.2007 gün ve 71-98 Sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.Buna karşın; tekerrüre esas geçmiş mahkumiyeti bulunan sanık hakkında tekerrüre esas alınamayacak nitelikteki bir hükümlülüğü esas alınmak ya da tekerrüre esas geçmiş hükümlülüklerden en ağırı esas alınmamak suretiyle cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmesi halinde, aleyhe temyiz bulunmadığından bahisle tekerrüre dair bölümünün hükümden çıkartılmasıyla yetinilmesi, tekerrür hükümlerinin uygulanması gereken sanığın bu yanılgılı uygulamadan 2. kez yararlanması sonucunu doğuracaktır.Bu durumda, 1412 Sayılı C.M.U.K.nun 326. maddesinin son fıkrasında belirtilen lehe temyiz davası üzerine cezanın aleyhe değiştirilememesi kuralı uyarınca, 5275 Sayılı Kanunun 108/2. maddesi gereğince mükerrir olan sanık hakkında şartla salıverilme süresine eklenecek miktarın, tekerrüre esas alınamayacak nitelikteki veya en ağırı yerine hatalı olarak gösterilen geçmiş hükümlülüğündeki miktar üzerinden oluşan kazanılmış hakkı gözetilerek belirlenmesi uygun olacaktır. Diğer bir ifadeyle aleyhe temyiz olmaması sebebiyle 5275 Sayılı Kanunun 108/2. maddesi uyarınca koşullu salıverilmeye eklenecek sürenin, yanılgılı uygulama sonucu hükümde tekerrüre esas alınan ilam sebebiyle şartla salıverilmeye eklenecek süreden fazla olamayacağı kabul edilmelidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 20.3.2012 gün ve 383-113; 6.3.2012 gün ve 384-82; 28.2.2012 gün ve 245-61; 14.6.2011 gün ve 60-126 ile 7.6.2011 gün ve 88-116 Sayılı kararlarında da aynı sonuçlara ulaşılmıştır.Sanığın ceza muhakemesindeki en önemli haklarından birisi de yargılamanın her aşamasında göz önünde bulundurulması gereken “savunma hakkı”dır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 36. maddesi ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış bulunan bu hakkın, herhangi bir sebeple sınırlandırılması da mümkün değildir. Zira savunma hakkının verilmemesi veya sanığın savunma hakkının kısıtlanması durumunda, hüküm açıkça hukuka aykırı olacaktır. Nitekim 1412 Sayılı C.M.U.K.nun 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 308/8. maddesine göre de savunma hakkının kısıtlanması mutlak bozma nedenlerindendir.Savunma hakkının sınırlandırılamayacağı ilke olmakla birlikte, kanun koyucunun, yargılamanın uzamasını önlemek, gereksiz emek ve gider kaybına neden olmamak ve usul ekonomisi açısından bazı sınırlamalara gittiği de bir gerçektir. Ancak bu sınırlamalar istisna olup, bu gibi hallerde dahi usul kanunumuz bazı şartların varlığını aramaktadır.Öte yandan, Ceza Genel Kurulunun 16.12.1997 gün ve 300-317 Sayılı kararında da belirtildiği üzere, savunma hakkının sınırlandırıldığından söz edilebilmesi için, savunmanın hükmü etkileyecek nitelik taşıması ve yargılaması yapılan fiile dair olması gerekir.Bu açıklamalar göz önüne alındığında, sanık hakkında iddianamede talep edilmeyen T.C.K.nun 58. maddesinin uygulanabilmesi için C.M.K.nun 226. maddesi uyarınca usulüne uygun olarak ek savunma verilmesi zorunludur.Ancak, duruşmada adli sicil kaydının okunması, tekerrüre esas hükümlülüğünü ve adli sicil kaydını kabul etmesi ve içeriğine yönelik herhangi bir itirazda bulunmaması halinde sanığın, tekerrür hükümlerinin uygulanmasını gerektiren sabıkalılık halini önceden bildiği ve bu durumun ilk defa duruşmada ortaya çıkmadığı kabul edilmelidir. Bu durumda tekerrür hükümlerinin uygulanmasını gerektiren sabıkalılık halini önceden bildiği anlaşılan ve bu konuda kendisine yeterince savunma imkanı tanınan sanığa C.M.K.nun 226. maddesi uyarınca ayrıca ek savunma verilmesine gerek olmayacaktır.Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.3.2013 gün ve 1591-103; 8.5.2012 gün ve 153-179 ile 364-180 Sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.5275 sayılı Kanunun 108. maddesindeki kanuni düzenleme gözönüne alındığında, sanık hakkında birden fazla tekerrüre esas alınabilecek hükümlülüğün bulunması halinde bunlardan en ağırının infaz aşamasında tekerrüre esas alınması zorunludur.T.C.YARGITAY CEZA GENEL KURULU E. 2012/15-1351 K. 2013/328 T. 18.6.2013
Beş yıl veya daha az süreli hapis ya da adlî para cezasına mahkûmiyet hâlinde, bu cezanın infaz edildiği tarihten itibaren üç yıl,Geçtikten sonra işlenen suçlar dolayısıyla uygulanmaz…” şeklinde düzenlenmiş olup, maddenin 1. fıkrasında önceden işlenen suçtan dolayı verilen hükmün kesinleşmesinden sonra yeni bir suçun işlenmesi halinde, sanık hakkında tekerrür hükümleri uygulanacağı, tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için önceki hükmün kesinleşmesi ve ikinci suçun kesinleşmeden sonra işlenmesi yeterli olup, cezanın infaz edilmiş olmasına gerek bulunmadığı belirtilmiştir. Kanun koyucu tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için önceki cezanın infaz edilmesi şartını aramadığı halde, 2. fıkrada ise infazdan sonra belirli bir sürenin geçmesi halinde tekerrür hükümlerinin uygulanmayacağını hüküm altına almıştır. Buna göre, beş yıldan fazla süreyle hapis cezasına mahkûmiyet halinde cezanın infaz edildiği tarihten itibaren beş yıl, beş yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasına mahkûmiyet halinde ise cezanın infaz tarihinden itibaren üç yıl geçmekle tekerrür hükümleri uygulanmayacaktır.5237 sayılı TCK’nun 58. maddesi uyarınca kişinin mükerrir sayılması için ilk hükmün kesinleşmesinden sonra ikinci suçun 1 Haziran 2005 tarihinden sonra işlenmesi yeterli olup, ilk suçun 1 Haziran 2005 tarihinden önce veya sonra işlenmesinin ise mükerrirlik açısından herhangi bir önemi bulunmamaktadır.Diğer taraftan yerleşmiş yargısal kararlarda vurgulandığı gibi, TCK’nun 53. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, 1. fıkranın ( c ) bendinde yazılı sanığın kendi altsoyu üzerindeki velayet hakkı ile vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan koşullu salıverilmeye, altsoyu dışında kalanlarla ilgili hak ve yetkilerden ise cezanın infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına karar verilmesi gerekirken, hiçbir ayrım yapılmaksızın koşullu salıvermeye kadar hak yoksunluğuna hükmolunması tek başına bozma nedeni olarak değerlendirilmemekte ve bu husus düzelterek onama konusu yapılmaktadır. Bununla birlikte hükmün başka bir nedenle bozulması halinde bu hususun da bozma nedenlerine ekleneceğinde tereddüt bulunmamaktadır.Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları değerlendirildiğinde;Sanık hakkında mahkemeden alınan arama kararına istinaden 14.03.2006 tarihinde arama yapılarak suça konu merminin ele geçirilmesi nedeniyle suç tarihinin 14.03.2006 olması ve yerel mahkemece tekerrüre esas alınan mahkumiyet kararının ise 21.11.2006 tarihinde kesinleşmesi karşısında, Özel Dairece yerel mahkeme hükmünün sanık hakkında tayin edilen 1 ay hapis cezasının TCK’nun 50/3. maddesi uyarınca seçenek yaptırıma çevrilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, şartları oluşmadığı halde TCK’nun 58. maddesinin uygulanmasına karar verilmesi ile TCK’nun 53. maddesinin hatalı olarak uygulanması isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmesi yerindedir.Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün suç tarihinin hatalı belirlenmesi ve buna bağlı olarak suç tarihinden önce hapis cezasına mahkum edilmemiş bulunan sanık hakkında tayin edilen 1 ay hapis cezasının TCK’nun 50/3. maddesi uyarınca seçenek yaptırıma çevrilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, sanığın tekerrüre esas alınan hükümlülüğüne konu cezanın kesinleşme tarihinin suç tarihinden sonra olması nedeniyle tekerrüre esas alınamayacağı nazara alınmadan sanık hakkında TCK’nun 58. maddesinin uygulanmasına karar verilmesi ile TCK’nun 53. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, 1. fıkranın ( c ) bendinde yazılı sanığın kendi altsoyu üzerindeki velayet hakkı ile vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan koşullu salıverilmeye, altsoyu dışında kalanlarla ilgili hak ve yetkilerden ise cezanın infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına karar verilmesi gerekirken, hiçbir ayrım yapılmaksızın koşullu salıvermeye kadar hak yoksunluğuna hükmolunması isabetsizliklerinden bozulmasına verilmelidir.T.C.YARGITAY CEZA GENEL KURULU E. 2013/8-646 K. 2014/481 T. 4.11.2014
TEKERRÜRÜN UYGULANMAYACAĞI MAHKÛMİYETLER
1- Çocuklar ve TCK 33. Madde kapsamındaki sağır ve dilsizler hakkında verilen mahkumiyetler;
2- Kesin nitelikli kararlar : Anayasa Mahkemesinin 07.10.2009 gün ve 27369 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanıp, yayımından itibaren bir yıl sonra 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe giren, 23.07.2009 gün ve 2006/65 Esas, 2009/114 karar sayılı iptal hükmünün yürürlüğe girdiği tarihe kadar 5237 sayılı TCK’nın 50 ve 52. maddeleri ve 765 sayılı TCK hükümleri uyarınca doğrudan hükmedilip, başkaca hak mahrumiyeti içermeyen 2000 TL’ye kadar (2000 TL dahil)adli para cezalarına ilişkin mahkumiyet hükümleri, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı Kanunun 305. maddesi gereğince kesin nitelikte olup; 07.10.2010 ila 6217 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 14.04.2011 tarihine kadar ise mahkumiyet hükümlerinin hiçbir istisna öngörülmeksizin temyizinin mümkün olduğu, 14.04.2011 ve sonrasında ise, doğrudan hükmedilen 3000 TL’ye kadar (3000 TL dahil) para cezaları 5320 sayılı Kanunun Geçici 2. maddesi uyarınca kesin niteliktedir. İlk kesinleşen ceza mahkumiyetinin sonuç cezası yukarıdaki kriterler kapsamında kesin nitelikteyse, temyizi kabil olmayan bu mahkumiyet tekerrüre esas teşkil etmeyecektir. Bu nedenle adli sicil kaydının dikkatlice okunarak verilen sonuç adli para cezasının doğrudan mı verildiği, yoksa hapis cezasından mı adli para cezasına çevrildiği belirlenmelidir.
3- Sırf askeri suçlar ile diğer suçlar arasında tekerrür uygulanmaz: As. Yrg. İçt. Brl. Kurulu 20.06.1975 t. ve 6/4 sayılı kararında sırf askeri suçların tanımını yapmıştır. Bu karara göre; “Askeri Ceza Kanununun birinci maddesi hükmüne göre, As.C.Kanununda yazılı suçlar askeri suçtur. Askeri Suçlar; 1) Unsurlarının ve cezalarının tamamı askeri ceza kanununda yazılı olan, bir diğer ifade ile Askeri Ceza Kanunu dışında hiç bir ceza Kanunu ile cezalandırılmayan suçlar, 2) Unsurları, kısmen As.C.Kanunda kısmen de diğer ceza Kanunlarında gösterilen suçlar, 3) T.C.Kanununa atıf suretile, askeri suç haline getirilen suçlar, olmak üzere üç grupta sınıflandırılır.Bu kapsamda Askeri Ceza Kanununda yer alan Vazife ve memuriyete gitmemek (As.CK m. 65), firar ve izin tecavüzü (As.CK m. 66, 68), düşman karşısından kaçmak (As.CK m. 69), sözleşerek firar etmek (As.CK m. 70), amire ve üste tehdit süretiyle saygısızlık yapmak (As.CK m. 82), yalan yere usulsüz şikâyet etme (As.CK . 84.md.), üste ve amire hakaret etme (As. CK m. 85), emre itaatsizlikte ısrar etme (As.CK m. 87-89), üste ve amire mukavemet etme (As.CK m. 90.), üste veya amire fiilen taarruz etme (As.CK m. 91), muharrirlik (As.CK m. 93, 94), yetkisiz olarak askerlikle ilgili toplanmak ve müzakere yapmak (As.CK m. 95.), askerlikten soğutmak (As.CK m.96), fesat çıkarmak (As.CK m. 97-99), askeri isyan (As.CK m.100-102), seferberlikte ganimet almak (As.CK m. 122), yağmacılık yapma (As.CK m.124-127), mazarratı mucip nöbet talimatına aykırı hareket etme (As.CK m. 136), askerlik şerefine dokunan hareketler yapma (As.CK m. 150), iffetsiz kadınla evlenme (As.CK m. 153) suçları sırf askeri suçlardan sayılır. Bu suçlar dışında verilen mahkumiyet kararları tekerrüre esas alınabilir.
4- Kasıtlı suçlar – taksirli suçlar;Yasaya göre kasıtlı suçlarla kasıtlı suçlar tekerrüre konu olabilir, yine taksirli suçlarla taksirli suçlar tekerrüre konu olabilir ancak kasıtlı suçlar ile taksirli suçlar tekerrüre esas olmaz.
5-Yabancı ülke mahkemelerinden verilen kararlar ; Kural olarak yabancı ülke mahkemelerinden verilen kararlar tekerrüre esas alınamaz. kasten öldürme, kasten yaralama, yağma, dolandırıcılık, uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti ile parada veya kıymetli damgada sahtecilik suçlarından yabancı ülke mahkemelerinden verilen kararlar, tekerrüre esas olur.
6- Kabahatler : Kabahatler hem kendi aralarında tekerrüre esas teşkil etmezler hem de suç ile tekerrüre esas olamazlar.
647 sayılı Yasa’nın 6. maddesi uyarınca ertelenen cezalar YTCK da tekerrüre esas alınabilirler.Bu mahkumiyetler ancak deneme süresi doluncaya kadar tekerrüre esas olabilir. Deneme süresi içerisinde bir suç işlenmezse,765 sy TCK nın 95/2 maddesi uyarınca ertelenen mahkumiyet esasen vaki olmamış sayılacağından ve bu durumda ortada mahkumiyet kalmayacağından terkerrür hükümlerinin uygulanmasına engeldir. Deneme devresinden sonra sanığın suç işlemesi halinde tekerrür hükümleri uygulanmaz. Ancak deneme devresinde sanığın kasıtlı bir suç işlemesi nedeniyle ertelenen cezanın aynen infazına karar verilip de bu karar kesinleşirse, anılan mahkumiyet hükmü de tekerrüre esas teşkil edecektir.
Koşullu salıverilen kimse denetimli serbestlik döneminde bir suç işlediğinde hükümlünün ikinci suçu ile ilgili tekerrür hükümleri uygulanacak , ilk suçla ilgili olarak da CGİK nın 107/2. maddesi gereğince koşullu salıverilme kararı geri alınacaktır.
Devam eden ve kesinleşmiş bir davanın 4616 sayılı Yasa’nın 1. maddesi uyarınca kesin hükme bağlanmasının ertelenmesi kararı verilmiş ve deneme süresi içerisinde yeniden suç işlenmemiş ise, bu durumda ortada bir mahkumiyet ve mahkumiyetin kesinleşmesinden sonra ortada bir suç olmadığından tekerrür hükümleri uygulanmayacaktır. Deneme süresi geçtikten sonra kamu davası ortadan kaldırılacağından evleviyetle tekerrüre esas olamaz. Ancak kesinleşen mahkumiyet sonrası 4616 sy Yasaya göre şartlı salıverilen hükümlü, deneme süresi içerisinde yeniden bir suç işler ise bu durumda 5237 sy TCK ya göre tekerrür hükümleri uygulanacaktır.
Tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için 5237 sy Yasa uygulaması öncesinde olduğu gibi, cezanın infaz edilmiş olması şart değildir.. Bu cezanın kesinleşmiş olması yeterlidir.
Sanık hakkında adli para cezasının yanında ayrıca hükmolunan tekerrür konusu, TCK’nun birinci kitabının üçüncü kısmında “güvenlik tedbirleri” başlığını taşıyan ikinci bölümünde düzenlenmiş olup, kanunun 58. maddesinde mükerrirler hakkında, cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirileceği öngörülmüştür. Tekerrürün maddi ceza hukuku yönü bulunsa da, güvenlik tedbiri olarak düzenlendiğinde de şüphe bulunmamaktadır. Bu nedenle, sanık hakkında kesin nitelikteki adli para cezasının yanında ayrıca güvenlik tedbiri niteliğinde bulunan mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasına karar verilmesi karşısında, hükmün temyizinin mümkün olduğu kabul edilmelidir.
Tekerrür hükümleri uygulanırken sanığın sabıka kaydında bulunan mahkumiyet kararlarından hangisinin tekerrüre esas alındığı, mutlaka kararda gösterilmelidir. Ancak Yargıtay uygulamasına göre bu husus bir bozma sebebi yapılamamaktadır.
20 Haziran 2016 tarihinden sonra işlenen suçlar nedeniyle verilen para cezaları kesin olarak verilse bile bunlar da CMUK un 305.maddesinin son fıkrası hükmü 5271 sy CMK da yer almadığından tekerrüre esas alınacaktır.
5237 sayılı TCK mükerrirler gibi, itiyadi suçluyu, suçu meslek edinen kişiyi ve örgüt mensubu suçluyu, toplum açısından diğer suçlulara nazaran daha fazla tehlikeli kabul etmektedir. Bu nedenle 5237 Sayılı TCK’nm 58/9 maddesinde “mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin, itiyadi suçlu, suçu meslek edinen kişi veya örgüt mensubu suçlu hakkında da uygulanmasına hükmedilir”
CGK 11.03.2014,2013/8-113;2014/120 sy kararı :1-Eğer hüküm 07.10.2010 tarihinden önce verilmiş ise ; 765 sy TCK gereğince doğrudan verilen 2000 TL ye kadar adli para cezaları kesindir. 765 sy TCK uyarınca verilip hapisten çevrilen tüm adli para cezaları temyize tabidir ve kesin değildir.5237 sy TCK gereğince 2000 TL ye kadar olan ister doğrudan, isterse hapis cezasından çevrilsin tüm hükümler kesindir.2-Eğer hüküm 07.10.2010-14.04.2011 tarihleri arasında verilmişse, hangi kanuna göre verilirse verilsin dorudan 1 TL adli para cezası olsa bile tüm hükümler temyiz edilebilir.3-Eğer hüküm 14.04.2011 tarihinden sonra verilmişse, 3000 TL ye kadar doğrudan verilen adli para cezalarında hüküm kesin, hapisten çevrilen para cezalarında ise hüküm kesin değildir, temyiz edilebilir niteliktedir.
Tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için yeni suçtan hapis cezasına mahkum olunması zorunludur. Adli para cezası veya diğer bir seçenek yaptırımın uygulandığı hallerde tekerrür hükmü uygulanmaz. 4.CD.3.12.2012,2011/19610,2012/28432
Tekerrüre esas alınan ceza 765 sy TCK ya göre verilmiş olsa bile, 3 ve 5 yıllık sürelerin başlangıcı, cezanın kesinleştiği tarih değil; cezanın tamamen infaz edildiği tarihtir. Cezanın infaz tarihi; para cezalarında cezanın tamamının veya son taksidinin maliye veznesine yatırıldığı gün, hapis cezalarında ise bıhakkın tahliye tarihidir. Hapisten çevrilen para cezalarında da , para cezasının ödenmesi tarihi infaz tarihidir. 5. CD.8.3.2007, 13586/1822
1) İtiyadi Suçlu :5237 Sayılı TCK’nın 6/l-h maddesine göre itiyadi suçlu deyiminden, kasıtlı bir suçun temel şeklini ya da daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekillerini 1 yıl içinde ve farklı zamanlarda ikiden fazla işleyen kişi anlaşılmalıdır.Yasa hükmünden itiyadi suçludan bahsetmek için temel kriterlerin arandığı anlaşılmaktadır. Bunlar, itiyadi suçlunun kasıtlı bir suç işlemesi; aynı kasıtlı suçu veya bu suçun nitelikli şekillerini 1 yıl içerisinde farklı zamanlarda en az üç kez işlemiş olmasıdır. Örneğin bir yıl içerisinde konutta hırsızlık, kamu malını hırsızlık ve açıktan hırsızlık suçları işlendiği takdirde, son işlenen suçun yargılamasını yapan mahkeme sanık hakkında itiyadi suç hükümlerini uygulamalıdır. Kasten işlenen suçların aynı tür olmasına dikkat edilmelidir. Aynı yıl içerisinde işlenen ilk iki suçun kesinleşmesi de gerekir. Çünkü yasada “suçun işlenmesinden” bahsedilmekte olup, Anayasanın 38/4. Maddesine göre kesinleşmiş yargı kararı olmadıkça işlenmiş bir suçtan söz edilemeyecektir. İtiyadi suçlulukta tekerrürün şartları oluşmasa da, hükümlü hakkında mükerrirlere özgü infaz rejimi ve denetimli serbestlik tedbirlerinin uygulanmasına karar verilecektir.
2) Suçu Meslek Edinen Kişi :5237 Sayılı TCK’nın 6/1-i maddesine göre, “kısmen de olsa geçimini suçtan elde ettiği kazançla sağlamaya alışmış kişi” suçu meslek edinen kişidir. Suçu meslek edinen kimse açısından suç, tesadüfen işlenmiş bir olay değil, günlük hayatın bir parçasıdır. Burada kişi, suç geliri ile yaşamaya yönelmiştir. Yargılama aşamasında kolluk güçlerinin yapacağı araştırmalar, sanığın adli sicil kaydındaki geçmiş mahkumiyetleri, yargılama dosyasına giren diğer suç ortakları veya tanık ifadeleri ile bu durum belgelenebiliyorsa, suçu meslek edinen kişi hakkında, mükerrirlere özgü infaz rejimine ve denetimli serbestlik rejimine karar verilmelidir.
3-) Örgüt Mensubu Suçlu : 5237 Sayılı TCK’nın 6/1-j maddesine göre örgüt mensubu suçludan, “bir suç örgütünü kuran, yöneten, örgüte katılan veya örgüt adına diğerleriyle birlikte veya tek başına suç işleyen kişi” anlaşılır. CGTİK’nın 107 nci maddesinin 4 üncü fıkrasında örgüt mensubu suçlularla ilgili ayrı koşullu salıverilme süreleri öngörülmüştür. Diğer bir deyişle, CGTİK’nın 108 inci maddesinde mükerrirler bakımından öngörülen koşullu salıverilme süreleri ile örgüt mensubu suçlular hakkında olanlar birbirlerinden farklıdır. Bu nedenle örgüt mensubu suçlular açısından, mükerrirlere uygulanan koşullu salıverilme süreleri uygulama alanı bulamayacaktır. Bu arada örgüt üyesi olmak suçu nedeniyle cezalandırılan hükümlü hakkında TCK 58/9 maddesinin uygulanmaması, hükümlü lehine kazanılmış hak doğurmaz. TCK 58/9 md.si infaz ilişkin olduğundan, hükümle birlikte karar verilmese de, sonradan bu konu hakkında karar verilebilir.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2013/8-54
K. 2013/307
T. 18.6.2013
DAVA : 6136 Sayılı Kanuna aykırılık suçundan sanık V. S.’ın aynı kanunun 13/1 ve 5237 Sayılı TCK’nun 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 3 ay hapis ve 750 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin, Denizli 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 15.01.2009 gün ve 768-1 Sayılı hükmün sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 28.05.2012 gün ve 3395-18116 sayı ile;
“Tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık hakkında hükmolunan cezanın TCK’nun 58. maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verildiği halde, cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmemesi aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamış, sanığın adli sicil kaydındaki tekerrüre esas sabıkalarından en ağırının infaz sırasında dikkate alınması mümkün görüldüğünden tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanan kanıtlara, hükmün dayandığı gerekçe ve takdire göre yerinde görülmeyen sair itirazların reddine, ancak;
Hüküm kurulurken gün para cezası üzerinden artırım veya indirim yapıldıktan sonra belirlenen sonuç gün sayısı ile bir gün karşılığı tayin olunan miktarın çarpılması sonucu belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi suretiyle TCK’nun 61/8. maddesine aykırılık yapılması,
Yasaya aykırı ise de, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususun 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 322. maddesi gereğince düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükümdeki ilk paragraftan ‘1 yıl 6 ay hapis ve’ ibaresinden sonraki kısım çıkarılarak yerine ’45 tam gün adli para cezası ile cezalandırılmasına’ ibaresinin yazılması, ikinci paragraftaki ‘1 yıl 3 ay hapis ve’ ibaresinden sonraki kısım çıkarılarak yerine ’37 tam gün adli para cezası ile cezalandırılmasına, sanığa verilen 37 tam gün adli para cezasının TCK’nun 52/2. maddesi uyarınca günlüğü takdiren 20 TL’den paraya çevrilerek 740 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına’ ibarelerinin yazılması suretiyle hükmün düzeltilerek onanmasına” karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 31.08.2012 gün ve 102203 sayı ile;
“TCK’nun 58. madde içeriğinde, tekerrüre esas ilamın karar yerinde gösterilmesi zorunlu bir şart olarak gösterilmemiştir. Zira TCK’nun 58/7. maddesinde, mahkûmiyet kararında, hükümlü hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanacağının belirtilmesi zorunluluğuna işaret edilmiş, tekerrüre esas ilamın hangisi olduğunun belirtilmesi konusunda bir zorunluluk getirilmemiştir. Her ne kadar infaz aşamasında tekerrüre esas alınacak ilam, hükümlünün infaz kurumunda kalacağı süre yönünden önem taşısa da, infaz kurumundan kalınacak süre ile ilgili 5275 Sayılı Kanun’un 108/2. maddesinde hüküm bulunmaktadır. Buna göre, tekerrür sebebiyle koşullu salıverme süresine eklenecek miktar, tekerrüre esas alınan cezanın en ağırından fazla olamayacaktır.
Öte yandan, TCK’nun 58. madde ile getirilen tekerrür uygulaması, bir güvenlik tedbiridir. YCGK’nun 12.12.2006 tarih ve 2006/11-301 Esas, 2006/296 Karar sayılı kararı ile, ‘… Görüldüğü gibi ‘Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma’ başlığı altında yeni sistemde güvenlik tedbiri olarak düzenlenmiş bulunan ve mahkûmiyetin yasal sonucu olan bu hak mahrumiyetleri, mahkûmiyetin doğal sonucu olduğundan, kararda gösterilmemiş olsa bile hükümlü açısından kazanılmış hakka konu olamazlar, bir başka anlatımla aleyhe bozma yasağı kapsamından değerlendirilemezler’ şeklindeki hükmü TCK. 58/7. maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimine işaret edilmek şartıyla güvenlik tedbirlerine hükmedilmemesinin CMUK’nun 326/son maddesi kapsamında bir kazanılmış hakkı sanığa vermeyeceğine işaret etmektedir.
Sonuç itibariyle, tekerrürün bir güvenlik tedbiri olması, bu itibarla mükerirlere özgü infaz rejimine işaret edilmiş olmak şartıyla, tekerrüre esas ilamın gerekçeli kararda gösterilmemesinin (5275 Sayılı Kanun’un 108. maddesinde açıkça belirtilmiş olmakla) sanığın aleyhine olmayacağı, tekerrür sebebiyle koşullu salıverme süresine eklenecek miktarın 5275 Sayılı Kanun kapsamında açıkça belirtilmesi ile tekerrüre esas alınacak ilamın gerekçeli kararda gösterilmesini zorunlu kılan herhangi bir yasal düzenleme bulunmadığı gözetilmelidir.
Öte yandan aleyhe değiştirememe ilkesinin de değerlendirilmesinde,
Ayrıntılarına Ceza Genel Kurulu’nun 06.04.2010 gün ve 48-74, 17.04.2007 gün ve 71-98 Sayılı kararlarında da yer verildiği üzere:
‘Reformatio in pejus’ olarak adlandırılan ve doktrinde ‘cezayı aleyhe değiştirmeme ilkesi’ veya ‘aleyhte düzeltme yasağı’ gibi kavramlarla ifade edilen ilkenin amacı; hükmün aleyhe de bozulabileceğini düşünen sanığın, bazı olaylarda Yargıtay’a başvurmaktan çekinmesinin önüne geçmek, yasa yoluna başvurma hakkını daha özgürce kullanabilmesini sağlamaktır.
Bu kural, 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen yürürlüğünü koruyan 1412 Sayılı CYUY’nın 326. maddesinin son fıkrasında; ‘Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291. maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz’ şeklinde ifade edilmiştir.
Şu halde, ‘tekerrür hükümlerinin uygulanmasına karar verilmediği’ durumda, ‘aleyhe değiştirememe ilkesi’nin gözetilmesi gerektiği kabul edilmelidir. Ancak adli sicil kaydında tekerrüre esas hükümlülüğü bulunan sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünde 5237 Sayılı Kanun’un 58. maddesinin 6 ve 7. fıkralarının uygulanmasına karar verilmemiş olması ve aleyhe yönelen temyizin de bulunmaması halinde 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 Sayılı CYUY’nın 326/son maddesinde belirtilen, lehe temyiz davası üzerine cezanın aleyhe değiştirilmemesi kuralı uyarınca, hükmün tekerrür hükümlerinin uygulanmaması isabetsizliğinden bozulması olanaklı değildir.
Bu durumda, 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 Sayılı CYUY’nın 326/son maddesinde belirtilen, lehe temyiz davası üzerine cezanın aleyhe değiştirilmemesi kuralı uyarınca, 5275 Sayılı Kanun’un 108/2. maddesi uyarınca infaza eklenecek süre sanık bakımından kazanılmış hak oluşturacaktır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemece, hangi ilamın tekerrüre esas alındığı kararda gösterilmeden sanığın sabıka kaydına göre cezasının infazında TCK’nun 58 maddesinin gözönüne alınmasına karar verildiği, böylece adli sicil kaydına göre tekerrüre esas ilamı bulunan sanığın mükerrirliği net olarak belirlenip kabul edildiğine göre, sanık hakkında infaz sırasında en fazla cezayı içeren ilamın tekerrüre esas alınması CMUK’nun 326/son maddesinde belirtilen, lehe temyiz davası üzerine cezanın aleyhe değiştirilmemesi kuralına aykırı bir hukuki sonuç ortaya çıkartacağından, tekerrüre esas alınan ilamdaki ceza süresi bakımından sanığın kazanılmış hakkına riayet edilerek adli sicil kaydındaki tekerrüre esas olan sabıkalarından en hafif cezayı içeren hükmün infaz sırasında nazara alınması gerektiğine işaret edilerek hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmesi gerekirken ‘sanığın adli sicil kaydındaki tekerrüre esas sabıkalarından en ağırının infaz sırasında dikkate alınması mümkün görüldüğünden tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir’ şeklinde hüküm kurulması isabetli görülmemiştir.” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince 12.11.2012 gün ve 27297-33746 sayı ile, itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
KARAR : Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1-) Tekerrüre esas alınan ilamın kararda gösterilmesinin zorunlu olmadığının kabulü halinde, infaz aşamasında tekerrüre esas olabilecek ilamlardan en ağır cezayı içerenin esas alınmasının zorunlu olup olmadığı,
2-) 5237 Sayılı TCK’nun 58. maddesinin uygulanmasına karar verilen hallerde, cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilip, ayrıca cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirine hükmolunmamasının kazanılmış hakka konu olup olmayacağı,
Noktalarında toplanmakta ise de, uyuşmazlık konularında sağlıklı bir hukuki sonuca ulaşılabilmesi için tekerrürle ilgili uygulamada karşılaşılan tüm problemlerin ve çözüm yollarının birlikte ve bir bütün halinde ele alınmasında yarar bulunmaktadır.
Bu bağlamda;
1-) Sanık hakkında iddianamede uygulanması talep edilmeyen 5237 Sayılı TCK’nun 58. maddesinin uygulanması için ayrıca 5271 Sayılı CMK’nun 226. maddesi uyarınca ek savunma hakkı verilmesinin gerekip gerekmediği,
2-) Tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için sabıka kaydında yer alan ilamların getirtilmesinin zorunlu olup olmadığı,
3-) Sanığın sabıkasında yer alan geçmiş hükümlülükler ile ilgili olarak, sonradan yürürlüğe giren kanun hükümleri uyarınca uyarlama yapılıp yapılmadığının araştırılması ve yapılmamış ise mahkemesince uyarlama yapılmasının sağlanmasının gerekip gerekmediği,
4-) Sanık hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasına karar verilirken tekerrüre esas alınan ilamın kararda gösterilmesinin zorunlu olup olmadığı,
5-) Tekerrüre esas alınan ilamın kararda gösterilmesinin zorunlu olmadığının kabulü halinde, infaz aşamasında tekerrüre esas olabilecek ilamlardan en ağır cezayı içerenin esas alınmasının zorunlu olup olmadığı,
6-) Şartlarının bulunmasına rağmen yerel mahkemece TCK’nun 58. maddesinin uygulanmasına karar verilmeyen (iddianamede uygulanmasının talep edilmesi veya talep edilmemiş ise eksavunma hakkı verilmiş olması ya da sabıka kaydının sanığa okunmuş olması şartıyla) ve aleyhe temyiz bulunan hallerde, Özel Dairece bu konunun 1412 Sayılı CMUK’nun 322. maddesi uyarınca düzelterek onama konusu yapılıp yapılamayacağı,
7-) Hükmolunan cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar veren yerel mahkemece tekerrüre esas olabilecek geçmiş hükümlülüklerden en ağırı yerine başka bir hükümlülüğün tekerrüre esas alındığının kararda belirtilmesi durumunda, Özel Dairece en ağır cezayı içeren ilamın infazda tekerrüre esas alınması gerektiği açıklaması ve hatalı olarak gösterilen ilamın çıkartılması suretiyle hükmün düzeltilerek onanmasının mümkün olup olmadığı,
😎 TCK’nun 58. maddesinin uygulanmasına karar verilen hallerde, cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilip ayrıca cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirine hükmolunmamasının 1412 Sayılı CMUK’nun 326/son maddesi uyarınca aleyhe değiştirmeme ilkesine konu olup olmayacağı,
Konuları ayrı ayrı değerlendirilmelidir.
Tekerrür, 765 Sayılı TCK’nda cezanın artırım nedeni olarak öngörülmüş iken, yeni sistemde koşullu salıverilme süresini de etkileyecek şekilde bir infaz rejimi olarak düzenlenmiştir.
5237 Sayılı TCK’nun 58. maddesi uyarınca önceden işlenen suçtan dolayı verilen hükmün kesinleşmesinden sonra yeni bir suçun işlenmesi halinde, sanık hakkında tekerrür hükümleri uygulanacaktır. Tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için önceki hükmün kesinleşmesi ve ikinci suçun kesinleşmeden sonra işlenmesi yeterli olup, cezanın infaz edilmiş olmasına gerek bulunmamaktadır. Ancak kanun koyucu tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için önceki cezanın infaz edilmesi şartını aramadığı halde, infazdan sonra belirli bir sürenin geçmesi halinde tekerrür hükümlerinin uygulanmayacağını hüküm altına almıştır. Buna göre, beş yıldan fazla süreyle hapis cezasına mahkûmiyet halinde cezanın infaz edildiği tarihten itibaren beş yıl, beş yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasına mahkûmiyet halinde ise cezanın infaz tarihinden itibaren üç yıl geçmekle tekerrür hükümleri uygulanmayacaktır.
5237 Sayılı TCK’nun 58. maddesi uyarınca kişinin mükerrir sayılması için ilk hükmün kesinleşmesinden sonra ikinci suçun işlenmesi yeterli olup, ilk suçun 1 Haziran 2005 tarihinden önce veya sonra işlenmesinin mükerrirlik açısından herhangi bir önemi bulunmamaktadır.
Tekerrür hükümlerinin uygulanmasına karar verilmesinin sonucu olarak; mükerrir sanık hakkında, sonraki suç sebebiyle kanun maddesinde seçimlik ceza olarak hapis veya adli para cezası öngörülmüşse hapis cezasına hükmolunması, hükmolunan cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesi ve hükümlü hakkında cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanması gerekmektedir.
Tekerrür ile ilgili yapılan genel açıklamalardan sonra çözümlenmesi gerekli konular üzerinde sırasıyla durulmalıdır.
1-) Sanık hakkında iddianamede uygulanması talep edilmeyen 5237 Sayılı TCK’nun 58. maddesinin uygulanması için ayrıca 5271 Sayılı CMK’nun 226. maddesi uyarınca ek savunma hakkı verilmesinin gerekip gerekmediği:
5271 Sayılı CMK’nun ek savunma hakkına yer verilen “Suçun niteliğinin değişmesi” başlıklı 226. maddesinin açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere, iddianamede gösterilen eylemin hukuki niteliğinin değişmesi ya da cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hallerin ilk defa duruşma sırasında ortaya çıkması halinde, anılan maddenin birinci fıkrası uyarınca sanık veya müdafiine ek savunma hakkı verilmesi zorunludur.
5237 Sayılı TCK’nda güvenlik tedbirleri arasında sayılan tekerrür hükümleri sanık hakkında uygulandığında suçun hukuki niteliğinin değişmesi söz konusu olmayıp, 5271 Sayılı CMK’nun 226. maddesinin birinci fıkrasının uygulanmasını gerektirecek bir durum bulunmamaktadır. Şu halde tekerrür hükümleri sanık hakkında uygulandığından, anılan maddenin ikinci fıkrası kapsamında uyuşmazlığın çözümü gerekmektedir.
Sanığın ceza muhakemesindeki en önemli haklarından birisi de; yargılamanın her aşamasında göz önünde bulundurulması gereken savunma hakkıdır. 1982 Anayasasının 36. maddesi ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan bu hakkın, herhangi bir sebeple sınırlandırılması mümkün değildir. Zira savunma hakkının verilmemesi veya sanığın savunmahakkının kısıtlanması halinde, hüküm hukuka aykırı olacaktır. Nitekim 1412 Sayılı CMUK’nun 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 308/8. maddesine göre de savunma hakkının kısıtlanması mutlak bozma nedenlerindendir.
Savunma hakkının sınırlandırılamayacağı temel ilke olmakla birlikte, kanun koyucunun, yargılamanın uzamasını önlemek, gereksiz emek ve gider kaybına neden olmamak ve usul ekonomisi açısından bazı sınırlamalara gittiği de bir gerçektir. Ancak bu sınırlamalar istisna olup, bu hallerde dahi usul kanunumuz bazı şartların varlığını aramaktadır.
Öte yandan, Ceza Genel Kurulunun 16.12.1997 gün ve 300-317 Sayılı kararında da belirtildiği üzere, savunma hakkının sınırlandığından söz edebilmek için, savunmanın hükmü etkileyecek nitelik taşıması ve yargılaması yapılan fiile dair olması gerekir.
Tüm bu açıklamalar göz önüne alındığında, sanık hakkında iddianamede talep edilmeyen TCK’nun 58. maddesinin uygulanabilmesi için CMK’nun 226. maddesi uyarınca usulüne uygun olarak ek savunma verilmesi zorunludur.
Ancak, adli sicil kaydının duruşmada okunması, tekerrüre esas hükümlülüğünü ve adli sicil kaydını kabul etmesi ve içeriğine yönelik olarak herhangi bir itirazda bulunmaması halinde sanığın, tekerrür hükümlerinin uygulanmasını gerektiren sabıkalılık halini önceden bildiği ve bu durumun ilk defa duruşmada ortaya çıkmadığı kabul edilmelidir. Bu durumda tekerrürhükümlerinin uygulanmasını gerektiren sabıkalılık halini önceden bildiği anlaşılan ve bu konuda kendisine yeterince savunma imkanı tanınan sanığa CMK’nun 226. maddesi uyarınca ayrıca ek savunma verilmesine gerek olmayacaktır.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 26.03.2013 gün ve 1591-103, 08.05.2012 gün ve 153-179 ile 364-180 Sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
2-) Tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için sabıka kaydında yer alan ilamların getirtilmesinin zorunlu olup olmadığı:
Sabıka kayıtları, mahkemelerin kesinleşen kararlarına dayanan ve devletin resmi bir kurumu tarafından tutulan ve hıfzedilen belgelerdendir, o sebeple aksi sabit olmadıkça bu kayıtlara güven esastır. Okunan sabıka kaydının incelenmesinde, sanık hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanması açısından herhangi bir tereddüt oluşmuyorsa, sabıka kaydında yer alan ilamların ayrıca tek tek getirtilmesine gerek olmayacaktır. Zira, bunun yapılması gereksiz zaman ve emek kaybına neden olacağı gibi, yargılamaların gereksiz yere uzaması sonucunu da doğuracaktır.
Ancak, sanığın sabıka kaydının incelenmesinde, sanık hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı noktasında tereddüt söz konusu ise, o takdirde ilgili ilam ya da ilamların getirtilmesi, bunların incelenerek tekerrür hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının belirlenmesi ve denetime imkan verecek şekilde dosyaya konulması zorunludur.
3-) Sanığın sabıka kaydında yer alan geçmiş hükümlülükler ile ilgili olarak, sonradan yürürlüğe giren kanun hükümleri uyarınca uyarlama yapılıp yapılmadığının araştırılması ve yapılmamış ise mahkemesince uyarlama yapılmasının sağlanmasının gerekip gerekmediği:
Ceza Genel Kurulunun 15.05.2012 gün ve 8-193, 20.12.2011 gün ve 215-279, 14.06.2011 gün ve 100-127 ile 14.06.2011 gün ve 60-126 Sayılı kararlarında bu konu çözüme kavuşturulmuştur:
Tekerrür sebebiyle şartlı salıverme süresine eklenecek miktarı etkileyebileceği de gözetilerek, sanığın adli sicil kaydında yer alan ve 5237 Sayılı TCK’nun 58. maddesi uyarınca tekerrürhükümlerinin uygulanmasını gerektiren mahkûmiyetlere dair adli sicil kaydına konu ilamla ilgili olarak sonradan yürürlüğe giren kanun hükümleri uyarınca uyarlama yapılıp yapılmadığının araştırılması, yapılmamış ise mahkemesince uyarlama yapılmasının sağlanması ve sonucuna göre sanık hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanması şartları bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerektiği düşünülebilirse de; belirtilen araştırmanın hüküm kesinleştikten sonra infaz aşamasında yapılmasının da mümkün olduğu ve Cumhuriyet savcılığınca tekerrüre esas alınan ilam ile ilgili gerektiğinde uyarlama yapılmasının mahkemesinden istenebileceği kabul edilmelidir. Bu kabul, sabıka kaydında yer alan ilamların uyarlama yargılamalarının sonuçlarının beklenmesi sebebiyle yargılama sürecinin uzamasının, bunun sonucunda da zamanaşımına uğramasının ve sabıkası olan sanık ile sabıkasız sanıklar arasında yargılama sürecine dair olarak oluşacak adaletsizliklerin önlenebilmesi açısından da gereklidir.
Ancak, sanığın sabıka kaydında tekerrüre esas olabilecek hükümlülüğü bulunuyor ve bu ilam veya ilamlardaki eylemin de suç olmaktan çıktığı ya da kabahate dönüştüğü dosya içeriğinden açıkça anlaşılabiliyorsa, o takdirde sanık hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanma şartlarının oluşmadığı kabul edilmelidir.
Buna karşın, Ceza Genel Kurulunun 07.06.2011 gün ve 132-117 Sayılı kararında da açıklandığı gibi, sanığın sabıka kaydında tekerrüre esas olabilecek tek bir geçmiş hükümlülüğü bulunuyor ve bunun da suç olmaktan çıktığı ya da kabahate dönüştüğü şüphesi oluşuyorsa, bu takdirde uyarlama yapılıp yapılmadığının araştırılması ve yapılmamış ise bunun yapılmasının sağlanması gerekir.
4-) Sanık hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasına karar verilirken tekerrüre esas alınan ilamın kararda gösterilmesinin zorunlu olup olmadığı:
Ceza Genel Kurulunun 22.01.2013 gün ve 1431-18 ile 12.02.2013 gün ve 1438-53 Sayılı kararlarında da açıklandığı üzere;
TCK’nun 58. maddesinde tekerrüre esas alınan ilamın açıkça kararda gösterilmesi gerektiğine dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Mükerrirlere özgü infaz rejimi, 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanunda düzenlenmiş olup, “Mükerrirlere Özgü İnfaz Rejimi ve Denetimli Serbestlik Tedbiri” başlıklı 108. maddesinin 2. fıkrasında; “Tekerrür sebebiyle koşullu salıverme süresine eklenecek miktar, tekerrüre esas alınan cezanın en ağırından fazla olamaz” hükmüne yer verilmiş, 1. fıkrasının (c) bendine göre ise mükerrirlere özgü infaz rejimi uygulanmasına karar verilenler hakkında infaz koşulları ağırlaştırılarak koşullu salıverilme süresi, süreli hapis cezasında cezanın dörtte üçü olarak belirlenmiştir.
Ayrıca, aynı maddenin 3. fıkrasında; “İkinci defa tekerrür hükümlerinin uygulanması durumunda, hükümlü koşullu salıverilmez” düzenlenmesine yer verilmiştir. Sanık hakkında birinci tekerrür şartlarının oluşması sebebiyle tekerrür hükümleri uygulandıktan ve bu tekerrür uygulanan mahkûmiyet kesinleştikten sonra, yeniden tekerrür hükümlerinin uygulanmasını gerektiren bir suçun işlenmesi halinde ikinci defa tekerrür hükümleri uygulanacak ve hükümlü artık koşullu salıvermeden yararlanamayacaktır.
Bahsolunan kanuni düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, hükümde tekerrüre esas alınan ilamın gösterilmesine gerek olmadığı, bu durumun infaz aşamasında gözetilebileceği, sanık hakkında birden fazla tekerrüre esas alınabilecek hükümlülüğün bulunması halinde ise, bunlardan en ağırının infaz aşamasında tekerrüre esas alınması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.
5-) İnfaz aşamasında tekerrüre esas olabilecek ilamlardan en ağır cezayı içerenin esas alınmasının zorunlu olup olmadığı:
Yukarıda 4 numaralı uyuşmazlık konusunda da ayrıntısı ile açıklandığı gibi, 5275 Sayılı Kanun’un 108. maddesindeki kanuni düzenleme gözönüne alındığında, sanık hakkında birden fazla tekerrüre esas alınabilecek hükümlülüğün bulunması halinde bunlardan en ağırının infaz aşamasında tekerrüre esas alınması zorunludur.
6-) Şartlarının bulunmasına rağmen yerel mahkemece TCK’nun 58. maddesinin uygulanmasına karar verilmeyen (iddianamede uygulanmasının talep edilmesi veya talep edilmemiş ise eksavunma hakkı verilmiş olması ya da sabıka kaydının sanığa okunmuş olması şartıyla) ve aleyhe temyiz bulunan hallerde, Özel Dairece bu konunun 1412 Sayılı CMUK’nun 322. maddesi uyarınca düzelterek onama konusu yapılıp yapılamayacağı:
Temyiz makamı olan Yargıtayın hukuksal denetimini yaptığı davanın esasına karar vermesi ve davayı bu aşamada bitirmesi, 1412 Sayılı CMUK’nun 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesinde dokuz bent halinde sayılan hallerle sınırlı ve istisnai bir durumdur. Yargıtayın bu yetkisini kullanması, işi yeniden mahkemeye göndermeye gerek olmadığını gösteren iki temel şartın bulunmasına bağlıdır.
Buna göre:
a-) Maddi sorunun daha fazla aydınlatılması için bir soruşturma gerekmemelidir.
b-) Maddi sorun bakımından mahkemeye bırakılmış serbest değerlendirme yetkisi söz konusu olmamalıdır.
Bu düzenleme ile temyiz aşamasında belirlenen hukuka aykırılıkların doğrudan Yargıtayca giderilmesi, yeni bir karar verilmek üzere dosyanın esas mahkemesine gönderilmesine ihtiyaç duyulmadığı durumlarda, yargılamanın gereksiz yere uzamasına engel olunması ve işin temyiz denetimi aşamasında bitirilmesi amaçlanmaktadır.
Bu nedenle, şartlarının bulunmasına rağmen yerel mahkemece TCK’nun 58. maddesinin uygulanmasına karar verilmeyen (iddianamede uygulanmasının talep edilmesi veya talep edilmemiş ise ek savunma hakkı verilmiş olması ya da sabıka kaydının sanığa okunmuş olması şartıyla) ve aleyhe temyiz bulunan hallerde, Özel Dairece bu konunun 1412 Sayılı CMUK’nun 322. maddesi uyarınca düzelterek onama konusu yapılması, yargılamanın gereksiz yere uzamasının önüne geçecektir. CMUK’nun 322. maddesinin amacı da dikkate alındığında, bu hukuka aykırılığın Yargıtayca verilecek bir kararla düzeltilmesi mümkün ve gereklidir. Zira bu halde hükmolunan cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmesi konusunda herhangi bir takdir hakkı bulunmadığı gibi, yerel mahkemece araştırılması gereken bir husus da bulunmamaktadır.
7-) Hükmolunan cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar veren yerel mahkemece tekerrüre esas olabilecek geçmiş hükümlülüklerden en ağırı yerine başka bir hükümlülüğün tekerrüre esas alındığının kararda belirtilmesi durumunda, Özel Dairece en ağır cezayı içeren ilamın infazda tekerrüre esas alınması gerektiği açıklaması ve hatalı olarak gösterilen ilamın çıkartılması suretiyle hükmün düzeltilerek onanmasının mümkün olup olmadığı:
Yukarıda 4 numaralı uyuşmazlık konusunda da açıklandığı üzere tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık hakkında cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmesi yeterli olup, kararda ayrıca tekerrüre esas alınan ilamın gösterilmesi gerekmeyecektir. Zira bu husus infaz aşamasında dikkate alınacak ve tekerrüre esas olabilecek geçmiş hükümlülüklerin en ağırı 5275 Sayılı Kanun’un 108/2. maddesinin uygulanmasında esas alınacaktır.
Ancak, tekerrrüre esas alınan geçmiş hükümlülüğün kararda gösterilmesinin gerekli olmamasına karşın, hükmolunan cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine hükmeden yerel mahkemece tekerrüre esas olabilecek geçmiş hükümlülüklerden en ağırı yerine başka bir hükümlülüğün tekerrüre esas alındığının kararda belirtilmesi durumunda, Özel Dairece en ağır cezayı içeren ilamın infazda tekerrüre esas alınması gerektiği açıklaması ve hatalı olarak gösterilen ilamın çıkartılması suretiyle hükmün onanmasının mümkün olup olmadığı konusu üzerinde de durulmalıdır.
5275 Sayılı Kanun’un 108. maddesinin 2. fıkrasında, “Tekerrür sebebiyle koşullu salıverme süresine eklenecek miktar, tekerrüre esas alınan cezanın en ağırından fazla olamaz” hükmüne yer verilmiş ve 1. fıkrasının (c) bendine göre ise mükerrirlere özgü infaz rejimi uygulanmasına karar verilenler hakkında infaz şartları ağırlaştırılarak koşullu salıverilme süresi, süreli hapis cezasında cezanın dörtte üçü olarak belirlenmiştir.
“Reformatio in pejus” olarak adlandırılan ve doktrinde “cezayı aleyhe değiştirmeme ilkesi” veya “aleyhte düzeltme yasağı” gibi kavramlarla ifade edilen ilkenin amacı; hükmün aleyhe de bozulabileceğini düşünen sanığın, bazı olaylarda Yargıtay’a başvurmaktan çekinmesinin önüne geçmek, kanun yoluna başvurma hakkını daha özgürce kullanabilmesini sağlamaktır.
Bu kural, 1412 Sayılı CMUK’nun, 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen yürürlüğünü koruyan 326. maddesinin son fıkrasında; “Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291. maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz” şeklinde ifade edilmiştir.
Şu halde, “tekerrür hükümlerinin uygulanmasına karar verilmediği” durumda, “aleyhe değiştirememe ilkesi”nin gözetilmesi gerektiği kabul edilmelidir. Buna göre, adli sicil kaydında tekerrüre esas hükümlülüğü bulunan sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünde cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre infazına karar verilmemiş olması ve aleyhe yönelen temyizin de bulunmaması halinde 1412 Sayılı CMUK’nun 326/son maddesinde belirtilen, lehe temyiz davası üzerine cezanın aleyhe değiştirilmemesi kuralı uyarınca, hükmün tekerrür hükümlerinin uygulanmaması isabetsizliğinden bozulması mümkün değildir. Bu husus Ceza Genel Kurulunun 17.04.2007 gün ve 71-98 Sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da kabul edilmiştir.
Buna karşın; tekerrüre esas mahkûmiyeti bulunan sanık hakkında tekerrüre esas alınamayacak nitelikteki geçmiş bir hükümlülüğü esas alınmak ya da tekerrüre esas geçmiş hükümlülüklerden en ağırının esas alınmamak suretiyle hakkındaki cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmesi halinde, aleyhe temyiz olmadığından bahisle hükümden tekerrüre dair bölümün çıkartılması ile yetinilmesinin, hakkında tekerrür hükümleri uygulanması gereken sanığın bu yanılgılı uygulamadan ikinci kez yararlanması sonucunu doğuracaktır.
Bu durumda, 1412 Sayılı CMUK’nun 326/son maddesinde belirtilen, lehe temyiz davası üzerine cezanın aleyhe değiştirilmemesi kuralı uyarınca, 5275 Sayılı Kanun’un 108/2. maddesi uyarınca mükerrir olan sanık hakkında koşullu salıverme süresine eklenecek miktarın, tekerrüre esas alınamayacak nitelikteki veya en ağırı yerine hatalı olarak gösterilen geçmiş hükümlülüğündeki miktar üzerinden oluşan kazanılmış hakkı gözetilmek suretiyle belirlenmesi uygun olacaktır. Diğer bir ifade ile aleyhe yönelen temyiz bulunmaması sebebiyle 5275 Sayılı Kanun’un 108/2. maddesi uyarınca koşullu salıverilmeye eklenecek süre, yanılgılı uygulama sonucu hükümde gösterilen ilam sebebiyle koşullu salıverilmeye eklenecek süreden fazla olamayacağı kabul edilmelidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 20.03.2012 gün ve 383-113, 06.03.2012 gün ve 384-82, 28.02.2012 gün ve 245-61, 14.06.2011 gün ve 60-126 ile 07.06.2011 gün ve 88-116 Sayılı kararlarında da aynı sonuçlara ulaşılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu ele alındığında;
Yerel mahkeme hükmünde mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasına karar verilirken, hatalı olarak tekerrüre esas olmayacak nitelikteki geçmiş bir hükümlülüğün ya da tekerrüre esas olabilecek geçmiş hükümlülüklerden en ağırı yerine başka bir hükümlülüğün tekerrüre esas alındığının belirtilmesi durumunda Yargıtay tarafından yapılan temyiz incelemesi sırasında;
Aleyhe temyiz bulunmamakta ise;
a-) Başka bozma nedenlerinin bulunması halinde bu hususun da bozma nedenlerine eklenmesi,
b-) Başka bozma nedenlerinin bulunmaması halinde ise, hatalı olarak gösterilen geçmiş hükümlülüğün 1412 Sayılı CMUK’nun 322. maddesi uyarınca yerel mahkeme kararından çıkartılarak yerel mahkeme hükmünün düzeltilerek onanmasına karar verilmesi,
Her iki halde de 1412 Sayılı CMUK’nun 326/son maddesi gözetilerek 5275 Sayılı Kanun’un 108/2. maddesi uyarınca koşullu salıverilmeye eklenecek sürenin, yanılgılı uygulama sonucu hükümde gösterilen ilam sebebiyle koşullu salıverilmeye eklenecek süreden fazla olamayacağının belirtilmesi
Aleyhe temyiz bulunmakta ise;
a-) Başka bozma nedenlerinin bulunması halinde, tekerrüre esas alınan geçmiş hükümlülüğün kararda gösterilmesinin gerekmediği ve infaz aşamasında tekerrüre esas olabilecek geçmiş hükümlülüklerin en ağırının tekerrüre esas alınacağı belirtilerek bu hususun da bozma nedenlerine eklenmesi,
b-) Başka bozma nedenlerinin bulunmaması halinde ise, hatalı olarak gösterilen geçmiş hükümlülüğün 1412 Sayılı CMUK’nun 322. maddesi uyarınca yerel mahkeme kararından çıkartılarak, tekerrüre esas alınan geçmiş hükümlülüğün kararda gösterilmesinin gerekmediği ve infaz aşamasında tekerrüre esas olabilecek geçmiş hükümlülüklerin en ağırının tekerrüre esas alınacağı açıklamasıyla yerel mahkeme hükmünün düzeltilerek onanmasına karar verilmesi,
İsabetli bir uygulama olacaktır.
😎TCK’nun 58. maddesinin uygulanmasına karar verilen hallerde, cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilip ayrıca cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirine hükmolunmamasının 1412 Sayılı CMUK’nun 326/son maddesi uyarınca aleyhe değiştirmeme ilkesine konu olup olmayacağı:
TCK’nun 58. maddesinin 6 ve 7. fıkralarında;
“(6) Tekerrür halinde hükmolunan ceza, mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilir. Ayrıca, mükerrir hakkında cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanır.
(7) Mahkûmiyet kararında, hükümlü hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanacağı belirtilir” hükmü bulunmaktadır.
TCK’nun 58/6. fıkrasının ikinci cümlesinin açık anlatımından, sanık hakkında hükmolunan cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmesi yeterlidir. Mükerrir sanık hakkında cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirine de açıkça hükmolunmaması ve aleyhe temyiz olmaması halinde bu husus 1412 Sayılı CMUK’nun 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326/son maddesi uyarınca aleyhe değiştirmeme ilkesi kapsamında değerlendirilemeyecektir. Zira mükerrir olan sanık hakkında cezasının infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanması, hakkındaki cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmesinin zorunlu bir sonucudur.
Bu açıklamalar ışığında somut olaydaki uyuşmazlıklar değerlendirildiğinde;
Sabıka kaydında tekerrüre esas olan birden fazla geçmiş hükümlülüğü bulunan sanık hakkında yerel mahkemece, sabıka kaydında yer alan hangi geçmiş hükümlülüğün tekerrüre esas alındığı gösterilmeden ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirine hükmolunmadan, sanığa verilen cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamakta olup, tekerrüre esas olan geçmiş hükümlülüklerden en ağırı infaz aşamasında Cumhuriyet savcılığı tarafından 5275 Sayılı Kanun’un 108/2. maddesinin uygulanması açısından esas alınmalıdır.
Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile kabulüne, Özel Daire onama kararından, “Tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık hakkında hükmolunan cezanın TCK’nun 58. maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verildiği halde, cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmemesi aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamış” açıklamasının çıkarılmasına karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1-)Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile KABULÜNE,
2-) Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 28.05.2012 gün ve 3395-18116 Sayılı onama kararından, “Tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık hakkında hükmolunan cezanın TCK’nun 58. maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verildiği halde, cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmemesi aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamış” açıklamasının ÇIKARILMASINA,
3-) Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 18.06.2013 günü yapılan müzakerede tüm uyuşmazlıklar yönünden oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2016/11-945
K. 2017/12
T. 17.1.2017
• VERGİ USUL KANUNU’NA MUHALEFET SUÇU ( Yerel Mahkemece Sanık Hakkında Kurulan Mahkûmiyet Hükmünde Koşulları Oluştuğu Halde Tekerrür Hükümleri Uygulanmamış İse de Hükmün Yalnız Sanık Müdafii Tarafından Temyiz Edilmiş Olması Göz Önüne Alındığında Bu Hususun Aleyhe Temyiz Olmaması Sebebiyle Eleştiri Konusu Yapılmasının Yerinde Olduğu )
• ELEŞTİRİ KONUSU YAPILAN HUSUSUN BOZMA NEDENİNE EKLENMEMESİ ( Koşulları Oluştuğu Halde Tekerrür Hükümleri Uygulanmamış İse de Hükmün Yalnız Sanık Müdafii Tarafından Temyiz Edilmiş Olması Göz Önüne Alındığında Bu Hususun Aleyhe Temyiz Olmaması Sebebiyle Eleştiri Konusu Yapılmasının İsabetli Olduğu – Vergi Usul Kanunu’na Muhalefet )
• ALEYHE DEĞİŞTİRMEME İLKESİ ( Adli Sicil Kaydında Tekerrüre Esas Hükümlülüğü Bulunan Sanık Hakkında Kurulan Mahkûmiyet Hükmünde Tekerrür Hükümlerinin Uygulanmasına Karar Verilmemiş Olması ve Aleyhe Yönelen Temyizin de Bulunmaması Durumunda Aleyhe Değiştirmeme İlkesinin Gözetilmesi Gerektiği )
• TEKERRÜR ( Sanık Hakkında Kurulan Mahkûmiyet Hükmünde Koşulları Oluştuğu Halde Tekerrür Hükümleri Uygulanmamış İse de Hükmün Yalnız Sanık Müdafii Tarafından Temyiz Edilmiş Olduğu – Bu Hususun Aleyhe Temyiz Olmaması Sebebiyle Eleştiri Konusu Yapılmasının Yerinde Olduğu/Vergi Usul Kanunu’na Muhalefet ) 5237/m.58
ÖZET : Uyuşmazlık; Özel Dairece eleştiri konusu yapılan sanık hakkında TCK’nun 58. maddesinin uygulanmaması hususunun bozma nedenine eklenmesi gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir. Adli sicil kaydında tekerrüre esas hükümlülüğü bulunan sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünde tekerrür hükümlerinin uygulanmasına karar verilmemiş olması ve aleyhe yönelen temyizin de bulunmaması durumunda “aleyhe değiştirmeme” ilkesinin gözetilmesi gerektiği kabul edilmiştir. Yerel mahkemece, tekerrüre esas hükümlülüğü bulunan sanık hakkında Vergi Usul Kanununa muhalefet suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünde, koşulları oluştuğu halde TCK’nun 58. maddesi uygulanmamış ise de, hükmün yalnız sanık müdafii tarafından temyiz edilmiş olması göz önüne alındığında, Özel Dairece bu hususun aleyhe temyiz olmaması sebebiyle eleştiri konusu yapılması yerinde olduğundan, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
TAKDİRİ İNDİRİM NEDENLERİ (İYİ HAL İNDİRİMİ-TCK Md 62)
Takdiri indirim nedenleri kurumunun hukuki esası, soyut cezayı olaya ve suçluya uydurarak, daha adil ve insaflı bir cezaya hükmedebilmek hususunda hakime bir özgürlük tanımaktadır. (Madde Gerekçesi) 5237 sy TCK nın 62/2 maddesine göre takdiri indirim nedeni olarak;
- Failin geçmişi,
- Sosyal ilişkileri
- Fiilden sonraki davranışları
- Yargılama Sürecindeki davranışları
- Cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri örnek olarak sayılmıştır. Bu sebepler tahdidi değil, tadadi (örnekleyici) niteliktedir.
Takdiri indirim nedenlerinin uygulanıp uygulanmaması hususu hakimin takdirine bağlıdır.Hakimin bu konudaki takdir hakkı sınırsız değildir. Bu takdir hakkının kullanılmaması ile ilgili gerekçenin makul ve makbul olması, hukuk kurallarını zedelemeyecek, Yasanın amacına aykırı düşmeyecek mahiyette bulunması , hak ve nesafet kuralına uygun olması gerekir. Mahkeme gerekçesini göstermek şartıyla 1/7, 1/10 gibi bir indirim oranı uygulayabilecek, ancak 1/5,1/3 gibi bir indirim oranı belirlemeyecektir. Bu indirim sanık hakkında hem hapis hem para cezasına hükmolunmuş ise her iki cezadan da yapılacaktır. Takdiri indirim nedenleri TCK da ve ceza hükmü içeren Ceza Yasalarının tamamında düzenlenen suçların hepsi için uygulanabilir.Hiçbir istem olmasa dahi hakim takdiri indirim nedenini uygulayabilir, tartışabilir. Takdiri indirim nedeninin uygulanmaması ve uygulanması kararı mutlaka gerekçeli olmalıdır. Temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayin edilmiş olması takdiri indirim uygulamasına engel teşkil etmez. Failin sırf susma hakkını kullanması takdiri indirim nedeninin uygulanmamasının gerekçesi olamaz. Hiç bir istem olmasa dahi hakim takdiri indirim konusunda karar verebilir. Sanık veya müdafii tarafından bu yönde bir talep olması halinde hakim bu hususta olumlu veya olumsuz bir karar vererek, gerekçesini belirtmek zorundadır. Sanığın ‘pişmanım’ ‘affınıza sığınıyorum’ vb beyanları takdiri indirim uygulaması talebi niteliğindedir. Sanığın sırf inkarı, yalan söylemesi takdiri indirim nedeninin uygulanmamasını gerektirmez.
Fail başkaca tanık ve delil olmadan ikrarıyla suçun ortaya çıkmasını ve suç vasfının tayinin sağlamışsa, bu sanık hakkında takdiri indirim nedenlerinin uygulanmasını Yargıtay zorunlu olarak görmektedir. Kural olarak hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasına karar verilen sanık hakkında doğal olarak takdiri indirimin de uygulanması gerekir. Uygulanmaması halinde Hakim makul sebepleri gerekçeli kararında belirtmek zorundadır. CGK.02.04.1991,81-103, 1.CD.16.11.2006,2006/2547-2006/4958
Bozmadan önce takdiri indirim nedeni uygulanıp sanığın temyizi üzerine karar bozulmuşsa, sonradan kurulan hükümde de takdiri indirim nedeninin uygulanması zorunludur.
Lehe olan yasa maddelerinin uygulanması talebi, takdiri indirim nedenlerini de kapsar.
Olayda takdiri indirim nedeni olarak kabul edilecek birden fazla sebebin bulunması halinde , her bir neden için ayrı ayrı TCK Md 62.maddesi uygulanamaz, bütün sebepler tek takdiri indirim nedeni olarak kabul edilerek indirim oranı buna göre belirlenir.
Sanık birden fazla suçtan yargılanıyor ise aynı nedenlerle, bir suçtan verilen cezaya takdiri indirim nedeni uygulanırken, diğer suçtan verilen cezaya uygulanmamazlık yapılamaz. Ancak gerekçeler farklı olursa, bu durumda bir suç için uygulanır iken diğer suç için uygulanmayabilir.
Güvenlik tedbirlerine takdiri indirim uygulanamaz.
Takdiri indirim nedeni, hüküm kurulması aşamasında TCK nın 61/5 maddesi gereğince en son uygulanacak değerlendirme tespiti özelliğini taşımaktadır.
Sanığın duruşmalara katılmamış olması ve beyanlarının/ikrarlarının subuta etkili olmadığı şeklinde bir gerekçe ile takdiri indirime başvurulmadığına yönelik gerekçe isabetsizdir.
Sanıkta ve olayda takdiri indirim nedenleri öngörülmediği şeklinde soyut , maddi olgulara dayanmayan ve denetime elverişli olmayan gerekçe ile TCK Md 62 hükümlerinin uygulanmaması hatalıdır.
Sanığın geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları verilecek cezanın sanığın geleceği üzerindeki olası etkileri göz önüne alınarak 5237 sy TCK nın 62/1 maddesinin uygulanmasına takdiren yer olmadığına, bu konudaki talebin reddine şeklindeki gerekçe denetime elverişli, kanuni, yeterli ve isabetlidir. CGK 21.05.2013,2012/1320,2013/252
Sabıkasız oluşu ve yargılama sürecindeki davranışları olumlu bulunarak,takdiri indirim nedeni uygulanıp, pişmanlığı ve bir daha suç işlemeyeceği kanaatiyle cezası ertelenen sanık hakkında, CMK nın 231.maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilirken, aynı hususlar bu kez olumsuz değerlendirilerek, hükümde çelişkiye neden olunması. 4.CD.2013/16354-2015/30500
Cezanın tayininde veya hükmedilen cezanın seçenek yaptırımlara çevrilmesi esnasında sanığın kişiliği, suçun işlenmesindeki özellikleri lehe yorumlanarak nazarı dikkate alınmış ancak takdiri indirim nedenlerinin oluşmadığına ilişkin hükümde çelişki yaratılmıştır. Yerel mahkeme kararı bozulmalıdır.
Serbest takdir sisteminde, cezayı azaltıcı takdiri indirim nedenlerinin varlığını kabul ve değerlendirme yetkisi, tamamen hâkime ait bir haktır. Takdir sübjektif bir değerlendirme olduğuna göre, bunu davayı yöneten hâkimden daha iyi bulup çıkaracak bir kimse olamaz. Zira suç, suçlu ve bununla ilgili her türlü delille, özellikle tanıklarla karşı karşıya olan, duruşmayı yönetmekle bunlarla doğrudan doğruya temas halinde bulunan hâkimin, ilgili davada cezayı azaltıcı takdiri indirim nedenlerinin var olup olmadığını en iyi şekilde değerlendireceğinin kabulü gerektiği gibi, dosya kapsamına göre, makul olmayan veya yerinde kullanılmayan hâkimin bu husustaki takdir hakkının Yargıtay tarafından denetleneceği de kuşkusuzdur. 5237 sayılı TCK.nun 62. maddesine ilişkin takdir hakkı kullanılırken, gösterilen gerekçenin makul olması, hukuk kurallarını zedelemeyecek, yasaların maksat ve amacına aykırı düşmeyecek, vicdanları rahatsız etmeyecek bir nitelik taşıması gerekir.01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının “Takdiri İndirim Nedenleri” başlıklı 62. maddesindeki; “fail yararına cezayı hafifletecek takdiri nedenlerin varlığı halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine, müebbet hapis; müebbet hapis cezası yerine, yirmibeş yıl hapis cezası verilir. Diğer cezaların altıda birine kadarı indirilir. Takdiri indirim nedeni olarak, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurulabilir. Takdiri indirim nedenleri kararda gösterilir” şeklindeki düzenleme 765 sayılı TCY’nın 59. maddesindeki; “kanuni tahfif sebeplerinden ayrı olarak mahkemece her ne zaman fail lehine cezayı hafifletecek takdiri sebepler kabul edilirse ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası yerine müebbet ağır hapis ve müebbet ağır hapis yerine 30 sene ağır hapis cezası hükmolunur, diğer cezalar altıda birden fazla olmamak üzere indirilir” biçimindeki düzenleme ile temelde aynı olmakla birlikte ikinci fıkra yönünden kısmen farklıdır.5237 sayılı TCY’nın 62. maddesinin ikinci fıkrasında takdiri indirim nedenleri sayıldık¬tan sonra “gibi” denilmek suretiyle takdiri indirim nedenlerinin yasada sayılanlarla sınırlı olmadığı, aksine bunların örnek olarak sayıldığı açıkça vurgulanmıştır. Burada sayılan “failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri” gibi nedenler, uygulamada hâkimi sınırlayıcı değil yol gösterici nitelikteki gerekçelerdir. Bunun sonucu olarak da 5237 sayılı TCY’nın, tıpkı 765 sayılı TCY’nda olduğu gibi takdiri indirim nedenleri yönünden sınırlayıcı sistemi değil serbest değerlendirme sistemini benimsediği kabul edilmektedir.Serbest takdir sisteminin bir gereği olarak da olayda sanık yararına takdiri indirimin uygulanmasını gerektiren nedenlerin varlığını veya yokluğunu belirleme yetkisi yargılamayı yapan hâkime ait olacaktır. Zira yargılama süreci boyunca maddi gerçeğe ulaşma ve adaleti sağlama yolunda çaba harcayan hâkim, sanığı birebir gözlemleyen ve bu bağlamda takdiri indirim nedenlerinin varlığı ya da yokluğunu en iyi tespit edebilecek konumdaki kişidir. Hâkim; “failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri”nin yanında, her somut olaya göre değişebilecek ve önceden öngörülemeyecek nedenleri de birlikte değerlendirerek bu hususta hak, adalet ve nasafet kurallarına uygun biçimde uygulama yapacaktır.07.06.1976 gün ve 3–4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile bu doğrultudaki birçok Ceza Genel Kurulu kararında açıkça vurgulandığı üzere; yasa koyucu, hâkime takdiri indirim hükmünün uygulanması konusunda geniş bir takdir yetkisi tanıyarak uygulamada çıkabilecek olan ve önceden öngörülme olanağı bulunmayan çeşitli halleri kapsayacak bir kalıp bulmanın zorluğu karşısında hâkimin bu yetkisini kısıtlamaktan özenle kaçınmış, bu tavrını 5237 sayılı TCY’nda da devam ettirmiştir.Ancak hâkimin bu konudaki takdir yetkisi sınırsız değildir. Bütün kararlarda olduğu gibi takdiri indirimin uygulanmasına veya uygulanmamasına ilişkin kararlar da gerekçeli olmalıdır. Bununla birlikte gösterilen gerekçelerin hak, adalet ve nasafet kuralları ile dosya içeriğine uygunluğunun Yargıtay denetimine tabi olacağında da kuşku bulunmamaktadır.Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;Sabıka kaydında birden fazla geçmiş hükümlülüğü bulunan ve bu sabıkaları nedeniyle hakkında tekerrür hükümleri uygulanması gereken, aşamalarda alınan savunmalarında maddi olayı ısrarla gerçekleşme şeklinden farklı olarak anlatan, yargılama sürecinde pişmanlık gösterdiğine ilişkin herhangi bir söylem veya eylemi dosya içeriğine yansımayan sanık hakkında, kendisini yargılama sürecinde bizzat gözlemleyen yerel mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanmaması, hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmemesi ve verilen cezanın ertelenmemesi yönünde gösterilen gerekçe dosya kapsamı ile uyumlu olduğu gibi, hüküm fıkrasında; “nedenleri bulunmadığından sanığın cezasından başkaca yasal veya takdiri sebeplerle arttırma veya indirim yapılmasına takdiren yer olmadığına”, kararın gerekçe bölümünde ise; “tüm dosya kapsamına göre de sanık lehine yasal veya takdiri indirim sebeplerinin uygulanmasını gerektirir hiç bir sebep bulunmadığı” şeklindeki takdiri indirimin uygulanmamasına ilişkin gerekçenin de denetime elverişli, yasal ve yeterli olduğu kabul edilmelidir.T.C.YARGITAY Ceza Genel Kurulu Esas No : 2011/4-277 Karar No : 2012/4
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2011/4-277 E. 2012/4 K. sayılı içtihadı: “Kişiliğin göstergesi olan anılan sabıkalar dikkate alındığında, ayrıca sanığın yargılama sırasında gösterdiği tavırlar, duruşmada gözlemlenen hal ve tavırları ile pişmanlık duyduğunu gösterir herhangi bir davranışının bulunmadığına ilişkin mahkemece yapılan tespitler birlikte değerlendirildiğinde, mahkemenin ‘nedenleri bulunmadığından sanığın cezasından başkaca ve takdiri sebeplerle indirim yapılmasına yer olmadığına’ dair dosya içeriğine uygun takdirine dayalı kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün TCK’nın 53/1-c maddesi yönünden düzeltilerek onanmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur… Serbest takdir sisteminin bir gereği olarak da olayda sanık yararına takdiri indirimin uygulanmasını gerektiren nedenlerin varlığını veya yokluğunu belirleme yetkisi yargılamayı yapan hâkime ait olacaktır. Zira yargılama süreci boyunca maddi gerçeğe ulaşma ve adaleti sağlama yolunda çaba harcayan hâkim, sanığı birebir gözlemleyen ve bu bağlamda takdiri indirim nedenlerinin varlığı ya da yokluğunu en iyi tespit edebilecek konumdaki kişidir. Hâkim; “failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri”nin yanında, her somut olaya göre değişebilecek ve önceden öngörülemeyecek nedenleri de birlikte değerlendirerek bu hususta hak, adalet ve nasafet kurallarına uygun biçimde uygulama yapacaktır… Ancak hâkimin bu konudaki takdir yetkisi sınırsız değildir. Bütün kararlarda olduğu gibi takdiri indirimin uygulanmasına veya uygulanmamasına ilişkin kararlar da gerekçeli olmalıdır. Bununla birlikte gösterilen gerekçelerin hak, adalet ve nasafet kuralları ile dosya içeriğine uygunluğunun Yargıtay denetimine tabi olacağında da kuşku bulunmamaktadır….”
- Yargıtay karar içeriğinde, bozma öncesinde TCK Md. 62’nin uygulanmasına karar verilmesine rağmen, bozma sonrasında TCK 62. Maddenin uygulanmamasının nedeninin denetime elverişli şekilde gerekçelendirilmemesi bozma nedeni olarak görülmüştür:“Yerel mahkeme tarafından bozma kararından önce kurulan hükümde, “sanığın kişiliği, verilecek cezanın sanığın geleceği üzerindeki etkileri” lehine takdiri indirim nedeni kabul edilerek TCK’nun 62. maddesinin uygulanmasına karar verildiği halde, bozmadan sonra kurulan hükümde, hangi olumsuz davranışlarının tespit edildiği karar yerinde açıklanıp tartışılmadan, “sanıkta ve olayda takdiri indirim nedenleri görülmediği” şeklindeki soyut, maddi olgulara dayanmayan ve denetime elverişli olmayan gerekçe ile bu kez TCK’nun 62. maddesinin uygulanmamasına karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, yerel mahkeme hükmünü bu aykırılık nedeniyle bozan Özel Daire kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır
T.C
YARGITAY
1.CEZA DAİRESİ
ESAS NO.2009/2848
KARAR NO.2009/4198
KARAR TARİHİ. : 06.07.2009
SANIĞIN SUÇUNUN İKRAR DIŞI DELİLLERLE AYDINLATILMIŞ OLMASINA RAĞMEN, SANIĞIN İKRARI VE İYİ HALİ GEREKÇE GÖSTERİLEREK TAKTİRİ İNDİRİM UYGULANMASI DOĞRU DEĞİLDİR.
Geçmişte sabıkaları olmayan, duruşmalara katılan, samimi beyanlarıyla olayın tüm açıklığı ile ortaya çıkmasına yardımcı olan ve herhangi bir olumsuz davranışları dosyaya yansımayan sanıklar hakkında, yerel mahkemece sanıkların geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları ve cezanın faillerin üzerindeki olası etkileri isabetle değerlendirilmeden; sanıkların eylemlerini gerek noterlik nezdinde gerekse Türk Milleti adına yargılama yapan mahkemelerin güvenini sarsacak şekilde gerçekleştirmiş olmaları sebebi ile işlenen suçun niteliği ve sonuçları gözetilerek… şeklindeki gerekçenin yeterli olmadığı ve dosya kapsamı ile örtüşmediği kabul edilmelidir. CGK.04.02.2014,2013/11-439,2014/27
5237 sayılı TCY’nın 62 nci maddesinin uygulanmama gerekçesiyle ilgili inceleme:5237 sayılı TCY’nın “Cezanın Belirlenmesi ve Bireyselleştirilmesi” bölümünün içerisinde yer alan ve “Takdiri indirim nedenleri” madde başlığıyla düzenlenen 62 nci maddesi; “(1) Fail yararına cezayı hafifletecek takdiri nedenlerin varlığı halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine, müebbet hapis; müebbet hapis cezası yerine, yirmibeş yıl hapis cezası verilir. (2) Takdiri indirim nedeni olarak, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurulur. Takdiri indirim nedenleri kararda gösterilir” biçimindedir.Görüldüğü üzere, maddede hakimin takdiri indirim nedenlerinin varlığı halinde cezada belli oranda indirim yapabileceği düzenlenmiş, ancak takdiri indirim nedenlerinin sınırlı olarak sayılması yerine “gibi” ibaresi de kullanılmak suretiyle, örnekleme kabilinden bazı takdiri indirim nedeni olabilecek hallerden BAHSEDİLMEKLE YETİNİLMİŞTİR.Bu durumda, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları ve cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurularak 62 nci madde uyarınca indirim yapılıp yapılmayacağının hakim tarafından serbestçe takdir edileceğinde kuşku bulunmamakta ise de; bu ifadenin, indirim yapılmasına veya yapılmamasına esas alınan nedenlerin temyiz merciince denetlenemeyeceği şeklinde ANLAŞILMAMASI GEREKİR. Nitekim, maddenin son cümlesi, “Takdiri indirim nedenleri kararda gösterilir” şeklinde olup; bu cümle ile 62 nci maddenin uygulanması veya uygulanmaması açısından yargıca tanınan takdir hakkının “dayanılan nedenler itibarıyla denetlenebilir nitelikte bir takdir hakkı” olduğu ANLATILMAK İSTENMİŞTİR.Kaldı ki, 4709 sayılı T. C. Anayasası’nın 141. ve 5271 sayılı CYY’nın 34 üncü maddesi uyarınca mahkeme kararlarının gerekçeli OLMASI ZORUNLUDUR.Açıklanan nedenlerle; Yerel Mahkemenin, 5237 sayılı TCY’nın 62 nci maddesini “5237 sayılı TCK.nun 62 nci maddesi uygulamada bir atıfet maddesi olmayıp koşulları mahkeme heyetince oluştuğu kanaatine varıldığı takdirde uygulanan yasa maddesi olması karşısında mahkeme heyetince uygulama koşulları oluşmadığı kanaatine varıldığından sanık hakkında TCK 62 nci madde hükmünün uygulanmasına yer olmadığına” şeklinde açıklama yapmak suretiyle uygulamadığı ve bu konuda direndiği somut olayda, uygulamama nedenlerinin denetime elverecek şekilde açıkça gösterilmemiş olması YASAYA AYKIRIDIR.Bu itibarla; Yerel Mahkeme direnme hükmünün 5237 sayılı TCY’nın 62 nci maddesinin uygulanmama nedenlerinin gösterilmemiş olması yönünden bozulmasına KARAR VERİLMELİDİR.T.C.YARGITAY CEZA GENEL KURULU ESAS NO: 2009/9-62 KARAR NO : 2009/191 KARAR TARİHİ : 07.07.2009
T.C.
YARGITAY
6. CEZA DAİRESİ
E. 2017/3710
K. 2018/707
T. 30.1.2018
Takdiri indirim nedenlerinin uygulanması veya uygulanmamasına dair gerekçe hak, adalet, nesafet kuralları ve dosya içeriği ile uyumlu olmalıdır.
“Takdiri indirim nedenleri” başlıklı 5237 Sayılı TCK’nın 62. maddesi 2. fıkrasında takdiri indirim nedenleri sayıldıktan sonra “gibi” denilerek indirim nedenlerinin yasada sınırlı sayıda olmadığının örnek olarak sayıldığını açıkça vurgulamıştır.
Bu sayılanlar “failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri” nedenleri uygulamada hakimi sınırlandırıcı değil yol göstericidir.
Serbest takdir sistemine göre uygulamanın varlığı veya yokluğunu belirleme yetkisi yargılamayı yapan hakime ait olacaktır.
Hakim, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkilerinin yanında her somut olayda değişebilecek ve önceden öngörülemeyecek nedenleri değerlendirerek bu hususta hak, adalet ve nesafet kurallarına uygun bir şekilde uygulama yapacaktır.
Hakimin takdir yetkisi sınırsız değildir. Bütün kararlarda olduğu gibi takdiri indirimi uygulama ve uygulanmamasına dair kararlar da gerekçeli olmalıdır. Bu gerekçe hak, adalet, nesafet kuralları ve dosya ile uyumlu olmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında dosya değerlendirildiğinde;
Mahkemece 5237 Sayılı TCK’nın 149/1-a, b, c, d, h, 168/3. maddeleri uyarınca 9 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, sanığın fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları nazara alınarak TCK’nın 62. maddedeki indirim hükümlerinin uygulanmasına yer olmadığına karar verildiği,
Sabıka kaydında H.A.G.B. kaydı dışında başka hükümlülüğü bulunmayan soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında mevcut olayı anlatıp, yargılama süresince pişman olduğunu söylem olarak yansıtan ve tek celsede hüküm veren mahkemenin “fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları ve cezanın sanığın geleceği üzerindeki olası etkisi” ile ilgili dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerin hak, adalet ve nesafet kurallarına uygun olarak isabetli değerlendirildiğini gösteren kesin, inandırıcı deliller denetime olanak verecek şekilde karar yerinde gösterilmeden yerinde ve yeterli olmayan gerekçeyle TCK’nın 62. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi…
T.C.
YARGITAY
12. CEZA DAİRESİ
E. 2016/11687
K. 2017/10968
T. 27.12.2017
5271 Sayılı CMK’nın 5728 Sayılı Kanun’un 562. maddesiyle değişik 231. maddesindeki “hükmün açıklanmasının geri bırakılması”na dair düzenleme ile erteleme müessesesinin sanık hakkında uygulanıp uygulanmamasına karar verilirken, dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar birlikte ve isabetle değerlendirilip, denetime olanak verecek ve somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle takdir hakkının kullanılması gerektiği gözetilmeden, sanığın dosyaya yansıyan herhangi bir olumsuz kişilik özelliğinin de mevcut olmadığı ve hakkında TCK’nın 62. maddesinde düzenlenen takdiri indirim maddesinin uygulandığı halde, dosya kapsamına uygun düşmeyen yazılı gerekçelerle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve ertelemeye yer olmadığına karar verilmesi,
T.C.
YARGITAY
12. CEZA DAİRESİ
E. 2016/4714
K. 2017/10906
T. 26.12.2017
5237 Sayılı TCK’nın 50. maddesinin sanık hakkında uygulanıp uygulanmamasına karar verilirken, sanığın geçmişi, kişiliği, sosyal ve ekonomik durumu, suçun işlenmesindeki özellikler nazara alınarak, dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar isabetle değerlendirilip, denetime olanak verecek ve somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle takdir hakkının kullanılmasının gerektiği, TCK’nın 50/4. maddesi hükmü uyarınca taksirli suçlardan dolayı hükmedilen hapis cezasının uzun süreli de olsa, diğer koşulların varlığı halinde adli para cezasına çevrilmesinin mümkün olması göz önüne alınarak; dosya içeriğine göre; adli sicil kaydı bulunmayan, dosyaya olumsuz bir tavrı da yansımayan, hakkında takdiri indirim nedenleri uygulanan sanık hakkında, “verilen ceza miktarı” şeklindeki yasal olmayan gerekçe ile paraya çevirme hükümlerinin uygulanmamasına karar verilmesi,
T.C.
YARGITAY
12. CEZA DAİRESİ
E. 2017/198
K. 2017/10712
T. 21.12.2017
Olay günü yapılan yol uygulaması sırasında 1.22 promil alkollü olarak araç kullandığı tespit edilen sanık hakkında; TCK’nın 50, 51 maddeleri ile CMK’nın 231. maddesindeki “hükmün açıklanmasının geri bırakılması”na dair düzenlemelerin sanık hakkında uygulanıp uygulanmamasına karar verilirken, TCK’nın 50/4. maddesi atfıyla aynı Kanun’un 50/1-a maddesinin, sanığın kişiliği, sosyal ve ekonomik durumu, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlık ve suçun işlenmesindeki özellikler nazara alınarak, TCK’nın 51 maddesi ve 5271 Sayılı CMK’nın 5728 Sayılı Kanun’un 562. maddesiyle değişik 231. maddesindeki “hükmün açıklanmasının geri bırakılması”na dair düzenlemenin ise sanık hakkında uygulanıp uygulanmayacağına karar verilirken, dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar birlikte ve isabetle değerlendirilip, denetime olanak verecek somut gerekçeler gösterilmek suretiyle takdir hakkının kullanılması gerektiği gözetilmeksizin, cezasında takdiri indirim yapılan, sabıkası bulunmayan, dosya içeriğindeki delillere göre dosyaya yansıyan herhangi bir olumsuz kişilik özelliği de bulunmayan ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi talebi bulunan sanık hakkında, “dosyaya yansıyan kişiliği, nedamet hissinin olmayışının gözlemlenmiş oluşu, olayın oluşundaki tüm argümanlar birlikte değerlendirilerek verilen cezaya dair erteleme ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesi uygulandığında ileride bir daha suç işlemeyeceğine dair mahkememizde olumlu kanaat hasıl olmadığından” şeklindeki gerekçeyle TCK’nın 50, 51 ve CMK’nın 231.maddelerinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi,
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2014/12-387
K. 2017/304
T. 30.5.2017
Uyuşmazlık; sanık hakkında TCK’nun 51. maddesinin uygulanmamasına dair gösterilen gerekçenin yasal, yeterli ve dosya kapsamı ile uyumlu olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir. Adli sicil kaydı bulunmayan, katılanın zararının bir bölümünü gideren ve yargılama boyunca yapılan dört oturumun ikisine katılıp, keşifte kendisini vekili aracılığıyla temsil ettiren sanığın, pişman olmadığına dair bir söz ya da davranışının ve olumsuz bir tavrının tutanaklara yansımadığı, bununla birlikte kusurunun bulunmadığına yönelik savunmasının pişman olmadığı anlamına da gelmeyeceği gözetilmeden, yerel mahkemece savunmaları olumlu değerlendirilerek takdiri indirim uygulanan sanık hakkında hükmolunan hapis cezasının ertelenmemesine yönelik; “sanığın sabıka durumu, katılanın zararının giderilmemiş olması ve yargılama aşamasında edindirdiği kanaat itibarıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılması ya da hapis cezasının ertelenmesi halinde sanığın ileride bir daha suç işlemekten çekineceğine dair mahkememizde kanaat oluşmadığı” şeklinde gösterilen gerekçenin yasal ve yeterli olmadığı gibi dosya kapsamı ile de örtüşmediği kabul edilmelidir.
Yerel mahkemece TCK’nun 62. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağına dair olarak, sanığın geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları ve cezanın sanığın geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar değerlendirilmeden, sadece hüküm fıkrasında yer verilen “başkaca artırıma ve indirime kanunen ve takdiren yer olmadığına” şeklindeki bir açıklamanın, kanun koyucunun aradığı anlamda yasal ve yeterli bir gerekçe niteliğinde olmadığı kabul edilmelidir. Yasal ve yeterli gerekçe gösterilmeden sanık hakkında TCK’nun 62. maddesinin uygulanmaması bozma nedenidir.T.C.YARGITAY CEZA GENEL KURULU E. 2014/3-508 K. 2017/22 T. 4.1.2017
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2013/6-301
K. 2014/329
T. 17.6.2014
• HIRSIZLIK ( Parmak İzinin Tespit Edilmesi Sonucunda Suç Konusu Eylemi Sebebiyle Hakkında Soruşturma Başlatılan ve Pek Çok Suçtan Sabıkası Bulunan Sanığın Önceki İfadelerinde Suçlamayı Kabul Etmeyip Kovuşturma Aşamasında Aleyhindeki Deliller Sebebiyle Suçu İşlediğini Beyan Etmesi Samimi İkrar Olarak Kabul Edilemeyeceği )
• TAKDİRİ İNDİRİM NEDENLERİ UYGULAMASI ( Pek Çok Suçtan Sabıkası Bulunan Sanığın Önceki İfadelerinde Suçlamayı Kabul Etmeyip Kovuşturma Aşamasında Aleyhindeki Deliller Sebebiyle Suçu İşlediğini Beyan Etmesi Samimi İkrar Olarak Kabul Edilemeyeceği – T.C.K.nun 62. Md.nin Uygulanmamasının İsabetli Olduğu )
• SAMİMİ İKRAR KABUL EDİLEMEYEN HAL ( Hırsızlık – Suç Konusu Eylemi Sebebiyle Hakkında Soruşturma Başlatılan ve Pek Çok Suçtan Sabıkası Bulunan Sanığın Önceki İfadelerinde Suçlamayı Kabul Etmeyip Kovuşturma Aşamasında Aleyhindeki Deliller Sebebiyle Suçu İşlediğini Beyan Etmesi Samimi İkrar Olarak Kabul Edilemeyeceği/62. Md.nin Uygulanamayacağı )
• CEZADA TAKDİRİ İNDİRİM ( Pek Çok Suçtan Sabıkası Bulunan Sanığın Önceki İfadelerinde Suçlamayı Kabul Etmeyip Kovuşturma Aşamasında Aleyhindeki Deliller Sebebiyle Suçu İşlediğini Beyan Etmesi Samimi İkrar Olarak Kabul Edilemeyeceği – T.C.K.nun 62. Md.nin Uygulanmamasının İsabetli Olduğu )5237/m.62
ÖZET : Uyuşmazlık: hırsızlık suçundan mahkumiyetine karar verilen sanık hakkında T.C.K.nun 62. maddesinin uygulanmaması ile bu konuda gösterilen gerekçe arasında çelişki bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir. Parmak izinin tespit edilmesi sonucunda suç konusu eylemi sebebiyle hakkında soruşturma başlatılan ve adli sicil kaydında hırsızlık suçu da dahil olmak üzere pek çok suçtan sabıkası bulunan sanığın, önceki ifadelerinde suçlamayı kabul etmeyip kovuşturma aşamasında aleyhindeki deliller sebebiyle suçu işlediğini beyan etmesi samimi ikrar olarak kabul edilemeyeceği gibi, yerel mahkeme iradesinin sanık hakkında 5237 Sayılı T.C.K.nun 62. maddesinin uygulanmamasına yönelik bulunduğu ve bu tercihin dosya kapsamı ile de uyumlu olduğu anlaşıldığından hırsızlık suçundan mahkumiyetine karar verilen sanık hakkında T.C.K.nun 62. maddesinin uygulanmaması ile bu konuda gösterilen gerekçe arasında çelişki bulunduğu söylenemeyecektir.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2013/4-493
K. 2014/215
T. 29.4.2014
• GÖREVİ YAPTIRMAMAK İÇİN DİRENME ( Sanık Hakkında Alt Sınırdan Ceza Verilip İkrarının Takdiri İndirim Sebebi Olarak Gösterildiği – Kısa Süreli Hapis Cezasının Seçenek Yaptırıma Çevrildiği/HAGB Uygulanmaması İçin Gösterilen Gerekçenin Yasal ve Yeterli Olmadığı )
• HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI ( Sanık Hakkında Takdiri İndirim Uygulandığı/Hükmedilen Kısa Süreli Hapis Cezasının Seçenek Yaptırıma Çevrildiği – HAGB Uygulanmamasının Hükümde Çelişkiye Sebep Olduğu )
• KISA SÜRELİ HAPİS CEZASININ SEÇENEK YAPTIRIMA ÇEVRİLMESİ ( Sanık Hakkında Takdiri İndirim Uygulandığı/Hükmedilen Kısa Süreli Hapis Cezasının Seçenek Yaptırıma Çevrildiği – HAGB Uygulanmamasının Hükümde Çelişkiye Sebep Olduğu/Görevi Yaptırmamak İçin Direnme )
• HÜKÜMDE ÇELİŞKİ ( Sanık Hakkında Takdiri İndirim Uygulandığı/Hükmedilen Kısa Süreli Hapis Cezasının Seçenek Yaptırıma Çevrildiği – HAGB Uygulanmamasının Hükümde Çelişkiye Sebep Olduğu/Görevi Yaptırmamak İçin Direnme )5237/m.265 5271/m.231
ÖZET : Görevi yaptırmamak için direnme suçunda; uyuşmazlık; sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmamasına ilişkin olarak gösterilen gerekçenin yasal ve yeterli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir. Yerel mahkemece, alt sınırdan uzaklaşmayı gerektirir bir neden bulunmadığı belirtilerek alt sınırdan ceza tayin edilen, duruşmadaki hali ile ikrarı lehine takdiri indirimin sebebi olarak görülen, suçunu kabullenip pişmanlık göstermesi, kişiliği, sosyal ve ekonomik durumu göz önüne alınarak hükmolunan kısa süreli hapis cezası adli para cezasına çevrilen sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükmünün uygulanmamasına ilişkin; “sanığın suçu işleyiş biçimi, suçtan sonraki hareketleri ve suçun konusu göz önüne alındığında” şeklinde gösterilen gerekçe yasal ve yeterli olmadığı gibi, takdiri indirimin uygulanmasında ve hükmolunan kısa süreli hapis cezasının seçenek yaptırıma çevrilmesinde dayanılan gerekçe ile de çelişkilidir. Bu nedenle, Özel Daire bozma kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Sabıka kaydında tekerrüre esas geçmiş hükümlülüğü bulunan, ayrıca maktule karşı işlemiş olduğu tehdit suçu sebebiyle hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiş olan, aşamalarda eylemi gerçekleştirip gerçekleştirmediğiyle eylemin işleniş şekline yönelik olarak çelişkili beyanlarda bulunan ve yargılama sürecinde de pişmanlık gösterdiğine dair herhangi bir söylem veya eylemi dosya içeriğine yansımayan sanık hakkında, savunmasını tespit edip, tutum ve davranışlarını bizzat gözlemleyen yerel mahkemece takdiri indirim nedenlerinin uygulanmamasına dair olarak gösterilen gerekçeler dosya içeriğine uygun, denetime elverişli, kanuni ve yeterli olup, dolayısıyla yerel mahkemece sanık hakkında 5237 Sayılı T.C.K.nun 62. maddesinin uygulanmamasının isabetli olduğunun kabulü gerekmektedir.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2012/10-1320
K. 2013/252
T. 21.5.2013
01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun “Takdiri İndirim Nedenleri” başlıklı 62. maddesindeki; “fail yararına cezayı hafifletecek takdiri nedenlerin varlığı halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine, müebbet hapis; müebbet hapis cezası yerine, yirmibeş yıl hapis cezası verilir. Diğer cezaların altıda birine kadarı indirilir. Takdiriindirim nedeni olarak, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurulabilir. Takdiri indirim nedenleri kararda gösterilir şeklindeki düzenleme 765 Sayılı T.C.K.nun 59. maddesindeki; “kanuni tahfif sebeplerinden ayrı olarak mahkemece her ne zaman fail lehine cezayı hafifletecek takdiri sebepler kabul edilirse ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası yerine müebbet ağır hapis ve müebbet ağır hapis yerine 30 sene ağır hapis cezası hükmolunur, diğer cezalar altıda birden fazla olmamak üzere indirilir” biçimindeki düzenlemeyle temelde aynı olmakla birlikte, 2. fıkra yönünden kısmen farklıdır.
5237 Sayılı T.C.K.nun 62. maddesinin 2. fıkrasında takdiri indirim nedenleri sayıldıktan sonra “gibi” denilmek suretiyle takdiri indirim nedenlerinin kanunda sayılanlarla sınırlı olmadığı, aksine bunların örnek olarak sayıldığı açıkça vurgulanmıştır. Burada sayılan “failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri” gibi nedenler, uygulamada hakimi sınırlayıcı değil, yol gösterici nitelikteki gerekçelerdir. Bunun sonucu olarak da 5237 Sayılı T.C.K.nun, tıpkı 765 Sayılı T.C.K.nda olduğu gibi takdiri indirim nedenleri yönünden sınırlayıcı sistemi değil, serbest değerlendirme sistemini benimsediği kabul edilmektedir.
Serbest takdir sisteminin bir gereği olarak da olayda sanık yararına takdiri indirimin uygulanmasını gerektiren nedenlerin varlığını veya yokluğunu belirleme yetkisi yargılamayı yapan hakime ait olacaktır. Zira yargılama süreci boyunca maddi gerçeğe ulaşma ve adaleti sağlama yolunda çaba harcayan hakim, sanığı birebir gözlemleyen ve bu bağlamda takdiri indirim nedenlerinin varlığı ya da yokluğunu en iyi tespit edebilecek konumdaki kişidir. Hakim; “failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri”nin yanında, her somut olaya göre değişebilecek ve önceden öngörülemeyecek nedenleri de birlikte değerlendirerek bu hususta hak, adalet ve nesafet kurallarına uygun biçimde uygulama yapacaktır.
7.6.1976 gün ve 3-4 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile bu doğrultudaki birçok Ceza Genel Kurulu kararında açıkça vurgulandığı üzere; kanun koyucu, hakime takdiri indirim hükmünün uygulanması konusunda geniş bir takdir yetkisi tanıyarak, uygulamada çıkabilecek olan ve önceden öngörülme imkanı bulunmayan çeşitli halleri kapsayacak bir kalıp bulmanın zorluğu karşısında hakimin bu yetkisini kısıtlamaktan özenle kaçınmış, bu tavrını 5237 Sayılı T.C.K.nda da devam ettirmiştir.
Ancak, hakimin bu konudaki takdir yetkisi sınırsız değildir. Bütün kararlarda olduğu gibi takdiri indirimin uygulanmasına veya uygulanmamasına dair kararlar da gerekçeli olmalıdır. Bununla birlikte gösterilen gerekçelerin hak, adalet ve nesafet kurallarıyla dosya içeriğine uygunluğunun Yargıtay denetimine tabi olacağında da şüphe bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde:
Dosya kapsamına göre inceleme dışı sanıklar A. Ekber Kurar ve B. Seçkin’in. sanık S. Yıldız vasıtasıyla sanık H. Çağan Ercoşkun’dan temin ettikleri esrar maddesini araçla naklederken emniyet görevlilerince durdurulan araçta yapılan aramada 468 gr. esrar maddesinin ele geçirildiği, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısının yazılı talimatı üzerine sanık H. Çağan’ın evi ve eklentilerinde yapılan aramada da 10.670 gr. esrar maddesinin ele geçirildiği olayda, kollukta susma hakkını kullanan sanığın, Cumhuriyet savcılığında evinde ele geçen esrar maddesini tarlasında yetiştirdiği hint kenevirlerinden elde ettiğini savunduğu, sanığın bu savunmasının izinsiz hint keneviri yetiştirme suçunu ortaya çıkarmaktan ziyade, daha ağır cezayı gerektiren uyuşturucu madde ticareti suçundan kurtulma amacına yönelik olup, yargılama sürecinde pişmanlık gösterdiğine dair herhangi bir söz veya davranışı dosyaya yansımayan sanığı, yargılama sürecinde bizzat gözlemleyen yerel mahkemece takdiri indirimin uygulanmamasına dair olarak gösterilen “Sanığın geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları verilecek cezanın sanığın geleceği üzerindeki olası etkileri göz önüne alınarak; 5237 Sayılı T.C.K.nun 62/1. maddesinin uygulanmasına takdiren yer olmadığına, bu konudaki talebin reddine” şeklindeki gerekçe denetime elverişli, kanuni, yeterli ve isabetlidir.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2011/8-273
K. 2012/19
T. 7.2.2012
Ruhsatsız silah taşımak suçunda uyuşmazlık; yerel mahkemenin takdiri indirim nedenlerinin ( 5237 Sayılı T.C.K.nın 62. maddesinin ) uygulanmamasına yönelik olarak gösterdiği gerekçenin yasal ve yeterli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir. Davetiye tebliğine rağmen duruşmaya katılmayan, bu sebeple zorla getirilmesine karar verilen, çok sayıda sabıkası olup, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilen sanık hakkında, yakalandıktan sonra savunmasını tespit eden, tutum ve davranışlarını bizzat gözlemleyen yerel mahkemece gösterilen; “Sebepleri ve koşulları bulunmadığından sanık hakkında başkaca takdiri ve yasal artırım ve indirim nedenlerinin uygulanmasına takdiren yer olmadığına” şeklindeki gerekçenin, dosya kapsamı ile uyumlu, denetime elverişli, yasal ve yeterli olduğu kabul edilmelidir.
Koşullu salıverilme suretiyle cezaevinden tahliye olan ve denetim süresi içerisinde başka bir suçtan dolayı tutuklanarak kapalı ceza infaz kurumuna giren hükümlünün, tutuklandığı suç ile ilgili kapalı infaz kurumunda geçirdiği sürelerin mahsup talebine konu olması mümkün değildir. Zira hükümlülük sıfatı her zaman tutukluluktan önce gelir. Denetim süresi içerisinde iken başka suçtan tutuklanan kişi kapalı infaz kurumunda hükümlü olarak işlem görür.
Mahsup için başka suçtan tutuklu şahsın tahliye edilmesi şart değildir.
İlk suç nedeniyle tutukluluğun mahsup edilebilmesi için ikinci suça ilişkin mahkumiyetin keşinleşmesi zaruridir.
Tutukluluğun mahsup edileceği mahkumiyete ilişkin suç ; ilk suça ilişkin ceza mahkemesi kararı kesinleşmezden evvel işlenmiş olmalıdır. İlk suça ilişkin ceza mahkemesi kararı kesinleştikten sonra işlenen suçlar dolayısı ile bu suça ilişkin mahsup talebinde bulunulamaz.
Koşullu salıverilme suretiyle ceza infaz kurumundan tahliye olan hükümlünün denetim süresi içerisinde iken hapis cezasını gerektiren yeni bir suç işlemesi halinde ; HAPİS CEZASINI gerektiren bu suça ilişkin ceza mahkemesi kararının kesinleşmesi durumunda denetim süresi içerisinde işlenen suç tarihinden itibaren kalan cezasını infaz kurumunda geçirilmesine karar verilir. Denetim süresinde işlenen suçun kasten işlenmiş olması gerekir. Hükümlü bu halde bihakkın tahliye tarihi ile denetim süresinde işlemiş olduğu suçun tarihi aralığında kalan süresi infaz kurumunda geçirmek zorunda kalacaktır. Denetim süresi içerisinde iken işlenen suçun adli para cezasının gerektirmesi halinde koşullu salıverilme kararı geri alınmaz. Aynı şekilde denetim süresi içerisinde işlenen suça ilişkin verilen hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi halinde de koşullu salıverilme kararı geri alınmaz. İkinci kez tekerrür halinde koşullu salıverilme hükümleri uygulanmaz. Koşullu salıverilme kararı geri alındıktan sonra aynı suça ilişkin hükmün infazı ile ilgili yeniden şartlı tahliye kararı verilmez.Tekerrür nedeniyle koşullu salıverilme süresine eklenecek miktar, tekerrrüre esas alınan cezasın en ağırından fazla olamaz.
Şahsın farklı veya aynı suçlardan farklı eylemleriyle , farklı veya aynı mahkeme kararlarıyla aynı zaman diliminde birden fazla tutuklanmış olması halinde, bu tutuklama kararlarından sadece bir tanesi mahsup talebine konu olabilecektir.Diğer tutukluluk kararları infaz görmeyeceği için mahsup talebine konu olması mümkün değildir. Mahsup indirimi şahsın fiilen ceza infaz kurumunda geçirmesi gereken süre üzerinden yapılmalıdır.
Mahkemenin verdiği kararda aynı eylemden dolayı hapis cezası hem de adli para cezasının bulunması halinde, mahsubun öncelikli olarak hapis cezasından yapılması gerekmektedir. Mahsuptan sonra arta kalan süre varsa, adli para cezasından yapılmalıdır.
Hükümlünün daha önceden aldığı bir cezanın infazından sonra veya infaz aşamasında yeniden yapılan düzenlemelerle cezanın düşmesi,cezada indirime gidilmesi, af, suç olmaktan çıkarılması,uzlaşma ve HAGB kapsamına alınması hallerinde, hükümlünün cezaevinde fazla yattığı gerekçesi ile bu sürelerin sonrdan işlenen bir suçla ilgili olarak mahsup talebine konu olabilmesi mümkün değildir.
5275 sy md 13 ;Koşullu salıverilme kararının geri alınması hâlinde hükümlünün;
a)Sonraki suçu işlediği tarihten itibaren kalan cezasının aynen,
b)(Değişik: 25.05.2005 – 5351/8 md.)Yükümlülüklerine aykırı davranması hâlinde, bu yükümlülüklere uymama tarihi ile hak ederek salıverilme tarihi arasındaki süreyi geçmemek koşuluyla takdir edilecek bir sürenin, Ceza infaz kurumunda çektirilmesine karar verilir. Koşullu salıverilme kararının geri alınmasından sonra aynı hükmün infazı ile ilgili bir daha koşullu salıverilme kararı verilmez.
1. Ceza Dairesi 2016/3034 E. , 2016/2542 K.
“İçtihat Metni”
Nitelikli hırsızlık suçlarından hükümlü …’un, cezaların 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 99 ve 107. maddeleri gereğince 1 yıl 16 ay 10 gün hapis cezası olarak toplanmasına ilişkin … 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 21/10/2014 tarihli ve 2014/299 değişik iş sayılı kararının infazı sırasında, hükümlü hakkında şartla tahliye tarihine kadar olan cezasının denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak infazına ilişkin Bolu İnfaz Hâkimliğinin 02/04/2015 tarihli ve 2015/332 esas, 2015/332 sayılı kararını müteakip, … Cumhuriyet Başsavcılığının, hükümlünün 20/05/2015 tarihinde başka suçtan tutuklanarak … T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’na alındığından bahisle şartla tahliye tarihine kadar olan cezanın denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak infazına dair kararın geri alınması talebi üzerine, hükümlünün tutukluluk hali sona erene dek denetimli serbestlik tedbirine ara verilmesine dair … İnfaz Hâkimliğinin 23/06/2015 tarihli ve 2015/27 değişik iş sayılı kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin … Ağır Ceza Mahkemesinin 29/07/2015 tarihli ve 2015/352 değişik iş sayılı kararı ile ilgili olarak;
… İnfaz Hâkimliğince hükümlünün tutukluluk hali sona erene dek denetimli serbestlik tedbirine ara verilmesine karar verilmiş ise de;
Bilindiği üzere ceza infaz kurumlarında hapis cezasına mahkumiyet hükmü infaz edilirken kişinin başka suçtan tutuklanması halinde, öncelikle hükümlünün lehine kesinleşen hapis cezası hükümlerinin infaz edilmesi gerektiği, Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliğinin “Denetimli serbestlik kararlarının değiştirilmesi, durdurulması veya kaldırılması” başlıklı 45. maddesindeki “(3) Bu Yönetmeliğin dördüncü kısmının ikinci ve dördüncü bölümü ile beşinci kısmının üçüncü ve dördüncü bölümünde yer alan yükümlülüklerin yerine getirilmesi sırasında yükümlünün işlediği bir suç nedeniyle; tutuklanması veya mahkûm olduğu hapis cezasının infazına başlanması ya da askere alınması durumunda mahkemece aksine bir hüküm de verilmez ise yükümlülüğün yerine getirilmesi durdurulur. Yükümlü denetim süresi içerisinde serbest bırakılır veya askerlik hizmeti sona ererse yükümlülüğün yerine getirilmesine devam edilir. Denetim süresinin sonunda yükümlünün mahpusluk halinin veya askerlik durumunun devam etmesi durumunda dosya kapatılarak mahkemesine gönderilir. Ceza infaz kurumunda veya askerlikte geçirilen süreler denetim süresinden sayılır. Bu süre içinde rehberlik kapsamında verilen yükümlülüğün yerine getirilmesinde mahkemeye verilecek raporlar ceza infaz kurumu ile işbirliği içerisinde hazırlanır. Hâkime gönderilecek rapora esas olmak üzere üç ayda bir kişinin gelişimi ve davranışları hakkında ceza infaz kurumu idaresinden bilgi istenir.” şeklindeki amir hüküm uyarınca da yükümlülüklerin yerine getirilmesi sırasında yükümlünün işlediği bir suç nedeniyle tutuklanması durumunda yükümlülüğün yerine getirilmesinin durdurulacağı ancak Ceza infaz kurumunda geçirilen sürelerin denetim süresinden sayılacağının belirtildiği, burada tutuklanma halinde hem yükümlülüğün yerine getirilmesinin durdurulması hem de ceza infaz kurumunda geçirilen sürelerin denetim süresinden sayılacağının belirtilmesinin çelişki içerdiği düşünülse de, kanun koyucunun yukarıda da belirtildiği üzere hapis cezasına mahkumiyet hükmü infaz edilirken kişinin başka suçtan tutuklanması halinde, öncelikle hükümlünün lehine kesinleşen hapis cezasının infaz edilmesinin amaçlandığı, diğer bir deyişle tutuklama kararının infaz edilmeyip, tutuklama kararı kaldırılıncaya dek denetimli serbestlik şeklinde infaz edilen kesinleşmiş hükmün kapalı ceza infaz kurumunda infazına devam edilmesi gerektiği cihetle, anılan kararda sadece tutukluluk hali sona erene dek denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına ara verilmesine karar verildiği gözetilmeksizin, itirazın bu yönden kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca … Ağır Ceza Mahkemesinin 29/07/2015 tarihli ve 2015/352 değişik iş sayılı kararının bozulması lüzumu Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 25.03.2016 gün ve 94660652-105-81-10875-2015 sayılı kanun yararına bozma istemine müsteniden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesi ile Dairemize ihbar ve dava evrakı gönderilmekle, incelenerek gereği düşünüldü;
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün kanun yararına bozma isteyen yazısına dayanan tebliğnamede ileri sürülen düşünce yerinde görüldüğünden, Ağır Ceza Mahkemesinin 29/07/2015 tarihli ve 2015/352 değişik iş sayılı kararı 5271 sayılı CMK’nun 309/4. maddesi uyarınca KANUN YARARINA BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine, dosyanın mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 23/05/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.
5275 Sayılı Kanun için TIKLAYINIZ
T.C.
Yargıtay
12. Ceza Dairesi
Esas No:2832/2014 Karar No:15495/2014 K. Tarihi:
1-Davacının tazminat talebinin dayanağı olan Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.05.2012 tarih ve 2012/56 esas, 2012/63 karar sayılı ceza dava dosyasında haksız olarak tutuklu kaldığı sürelerin, tazminat istemine ilişkin dava açıldıktan sonra, Konya 1. Çocuk Mahkemesinin 2011/27 esas, 2012/205 karar sayılı ceza dava dosyası üzerinden 24.07.2012 tarihinde verilen karar ile aynı dosyada verilen hapis cezasından talep üzerine mahsup edilmiş ise de; hükümden sonra 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 144/1. maddesinin (1). fıkrasının (a) bendinde tazminat isteyemeyecek kişiler arasında ”gözaltı ve tutukluluk süresi başka bir hükümlülüğünden indirilenler” şeklindeki düzenleme 30/04/2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren, 6459 sayılı İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamınında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 18. maddesi hükmü ile yürürlükten kaldırılmış olması karşısında, yargılamaya devamla, uğranıldığı iddia edilen maddi ve manevi zararla ilgili olarak, diğer yasal koşulların varlığı halinde mahsup durumu da gözetilerek, hak ve nasafet ilkelerine uygun makûl bir tazminata hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi…
T.C YARGITAY
12.Ceza Dairesi
Esas: 2015 / 11358
Karar: 2016 / 5309
Karar Tarihi: 30.03.2016
ÖZET:Davacının haksız tutuklama nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararının mahsup yoluyla giderildiği gözetilerek, hukuka aykırılığa işaretle maddi ve manevi tazminatın sembolik bir miktar tayini yerine, davacı için bu ölçülere uymayacak şekilde fazla maddi ve manevi tazminat tayini isabetsizdir.
(5271 S. K. m. 142)Dava: Davacının tazminat talebinin kısmen kabulüne ilişkin hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Karar: Tazminat davasının dayanağı olan Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 25.10.2013 tarihli ve 2006/63 esas, 2013/323 karar sayılı dava dosyasının incelenmesinde; sanığın (davacının) kasten yaralama, ruhsatsız silah taşıma suçlarından tutuklu kaldığı, yapılan yargılama sonunda her iki suçtan beraatine hükmedildiği, hükümlerin temyiz edilmeksizin 31.01.2014 tarihinde kesinleştiği, tazminat davasının 27.05.2014 tarihinde, CMK’nın 142/1. maddesinde öngörülen süre içinde yetkili ve görevli mahkemede açıldığı, kanunda öngörülen yasal şartların oluştuğu anlaşılmakla;
Yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1) Manevi tazminat miktarı belirlenirken objektif bir kriter olmamakla birlikte, hükmedilecek manevi tazminatın davacının sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçun niteliği, gözaltına alınmasına neden olan olayın cereyan tarzı, tutuklu kaldığı süre ve benzeri hususlar da gözetilmek suretiyle, hakkaniyet ölçüsünü aşmayacak bir şekilde, hak ve nasafet kurallarına uygun makul bir miktar olarak tayin ve tespiti gerekmekte ve yine maddi tazminat miktarı da davacının haksız tutuklama nedeniyle uğradığı maddi zararı kapsamakta ise de, tazminat davasına dayanak teşkil eden Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 25.10.2013 tarihli ve 2006/63 esas, 2013/323 karar sayılı dosyasındaki tutukluluk süresinin İstanbul Anadolu 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/309 esas, 2007/292 karar sayılı dosyasında aldığı 2 yıl 4 ay hapis cezasından mahsubuna karar verildiği, dolayısıyla davacının bu haksız tutuklama nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararının mahsup yoluyla giderildiği gözetilerek, hukuka aykırılığa işaretle maddi ve manevi tazminatın sembolik bir miktar tayini yerine, davacı için bu ölçülere uymayacak şekilde fazla maddi ve manevi tazminat tayini,
2) Dava dilekçesinde ve duruşmalarda davacı tarafından faiz talep edilmediği gözetilmeden manevi tazminata dava tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına karar verilmesi,
Sonuç: Kanuna aykırı olup, davalı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince hükmün, isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 30.03.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Adli para cezasından mahsup (bir gün 100 TL sayılır. Hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen ve şahsi hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün haller nedeniyle geçirilmiş süreler, şayet adli para cezasına hükmedilmiş ise, bir gün yüz Türk Lirası sayılmak üzere, bu cezadan indirilmelidir. (TCK md. 63. 2.cümle)
5271 sayılı CMK’nin 109. Maddesinin 6. Fıkrasına göre, Adlî kontrol altında geçen süre, şahsî hürriyeti sınırlama sebebi sayılarak cezadan mahsup edilemeyecektir. Ancak bu kural, 109. maddenin üçüncü fıkrasının (e) bendinde belirtilen Özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmek gibi hallerde uygulanmayacaktır.
5237 sayılı TCK’nin “Cezadan mahsup” 16. Maddesinde, nerede işlenmiş olursa olsun bir suçtan dolayı, yabancı ülkede gözaltında, gözlem altında, tutuklulukta veya hükümlülükte geçen süre, aynı suçtan dolayı Türkiye’de verilecek cezadan mahsup edileceği hüküm altına alınmıştır.
Mahsup bakımından önemli olan, mahsuba konu mahkûmiyete ait suçun, tutuklu kalınan suçtan verilen hükmün kesinleşmesinden önce işlenmesidir.
Yargıtay, 5237 Sayılı TCK’nin 63. maddesinde, hükmün kesinleşmesinden önce gerçekleşen ve kişisel özgürlüğün sınırlanması sonucunu doğuran bütün haller sebebiyle geçirilmiş sürelerin hükmolunan hapis cezasından indirileceğinin öngörüldüğünü ve yasal düzenlemede belirtilen kesinleşmenin, tutuklu kalınan suç sebebiyle verilen hükmün kesinleşmesi olduğunu belirtmektedir.