Ceza Hukukunda TEKERRÜR UYGULAMASI, MAHSUP ve İYİ HAL İNDİRİMİ / 5237 Sy. TCK Md. 58,62,63.
7 Nisan 2018Terör Örgütü Propagandası/Adi Suç Örgütü Propagandası Suçları ve Unsurları (TMK 7/2 – TCK 220/8)
24 Ağustos 2019DİKKAT !
-
Avukatın veya Doktorun gerçekte böyle bir miktarda masraf olmadığı halde mağdurun iradesini etkileyecek şekilde ikna ederek masraf adı altında para alması veya masraf ile orantısız para alarak bu şekilde menfaat temin etmesi hali; İkna Suretiyle İrtikap Suçunu oluşturur.
-
”Yargıtay’da veya İstinaf Mahkemelerinde tanıdıklarımız şu Hakim veya Savcılar var, Dosyaları belirli bir ücret karşılığında Bozup sanığı Tahliye ettiriyoruz, Önden şu kadar almamız gerek…. Belediyede tandığım şu …..isimli Müdür var işini şu miktara çözerim, ” şeklindeki söylemlerle para veya başkaca menfaat talep eden kişi TCK Md 158/2 belirtilen Nitelikli Dolandırıcılık Suçunu işlemiş olur. Şahsın sadece böyle bir söylemde bulunması somut delil bulunması halinde TCK Md 158/2 gereğince teşebbüs hükümleri uyarınca yargılanması açısından yeterlidir, failin hakkında ceza davası açılabilmesi bakımından talep ettiği parayı alıp alamadığının bir önemi yoktur.Kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin eden kişi veya bu söylemleri ile teklifte bulunan kişi 5237 sy Yasa’da öngörülen Md 158/2 deki suçu işlemiş olur. Tasarlama, belirli sorular yönelterek faili konuşturma-ikrar ettirme ve önceden planlı olmaksızın, ani gelişen olaylarda bu söylemlerin ses kayıt cihazı ile kayda alınması veya gizlice videoya çekilmesi halinde, mağdurun kendisine karşı işlenen suçun delillerini toplamak ve kaybolmasını önlemek maksadı bulunduğundan, kayıtların hukuka uygun delil olarak kullanılması ve atılı suçun yargılanması esnasında kabülü de mümkündür. Bu tekliflere istinaden taraflar arasında karşılıklı bir anlaşma vuku bulması halinde ise Nüfuz Ticareti Suçu oluşmaktadır. Nüfuz ticaret-i suçuna teşebbüs mümkündür.
-
Kamu görevlisi olmayan tarafların veya aracıların aralarında anlaşarak haksız belirli bir işin gördürülmesi amacıyla anlaşmaya varması halinde dolandırıcılık suçu değil, nüfuz ticareti suçu oluşur. 5237 Sy.Yasa’nın 6. maddesinin 1-c bendinde kamu görevlisi; ” Kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla veya herhangi bir suretle sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi” olarak tanımlanmıştır. Bir kimsenin nüfuz taciri sayılabilmesi için; kamu görevlisi tarafından görülmesi gereken bir iş olması, failin belli veya belirlenebilir bir kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olduğundan bahsetmesi, bu nüfuzu kullanarak, kamu görevlisine haksız bir işi gördürebileceğinden bahsetmesi,bu girişimde bulunmak için doğrudan veya aracılar vasıtasıyla,kendisine veya başkasına menfaat temin etmesi gerekmektedir. (Md 255/1). İş sahibi bakımından suçun oluşabilmesi için ise; iş sahibinin işinin gördürülmesi karşılığında veya gördürüleceği beklentisiyle hareket etmesi, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla yukarıdaki şartları taşıyan nüfuz tacirine menfaat sağlaması gerekir. (Md. 255/1).Menfaat kişinin ekonomik, hukuksal veya kişisel durumunu objektif olarak iyileştiren her türlü edimdir. Kişinin durumunu maddi veya manevi bakımdan değiştirecek, onu tatmin edecek ve almadığı, kabul etmediği haline nispetle kendisini daha müsait bir duruma getirecek olan her şet menfaattir.Menfaat kavramı geniş olarak tanımlandığından; Cinsel ve sair arzuların tatmin edilmesi, yalnızca övünmeye vesile olan veya sırf estetik hislere hitap eden haller dahi menfaat kavramına dahil edilmelidir.Nüfuz ticareti suçunda menfaatin haklı veya haksız olup olmadığının bir önemi bulunmamaktadır. Ancak nüfuz taciri vasıtasıyla gördürülmek istenen işin kamu görevlisinin görevine giren haksız bir iş olması gerekmektedir.Yine Nüfuz ticareti suçunun oluşabilmesi için iş sahibinin işinin gördürüleceği beklentisiyle hareket etmesi gerekir.İşi görmeye yetkili kamu görevlisinin nüfuz ticareti anlaşmasından haberinin de olmaması gerekir.Nüfuz ticareti suçu ile birlikte şartlarının oluşması halinde görevi kötüye kullanma suçunun da oluşabilmesi mümkündür.Nüfuz ticareti suçunda fail haksız bir işi yaptırtmak için, kamu görevlisinin pozisyonunu, yetki, görev ve gücünü kullanabileceğini 3. kişilere vaad eder.Haksız bir işini bu suretle gördürecek kişi de karşılığında faile veya bir başkasına menfaat temin etmeyi vaad eder.Bu menfaat parasal bir değer olabileceği gibi, sosyal,cinsel vs bir menfaat de olabilir.Anlaşmanın yapılmasıyla nüfuz ticareti suçu tamamlanır, failin gerçekte kamu görevlisi üzerinde bir gücünün veya etkisinin olup olmadığı veya etkisinin sonuç almaya elverişli olup olmadığın bir ehemmiyeti yoktur. Haksız bir işin gördürülmesi amacıyla Kamu görevlisine verilmek üzere karşılıklı menfaat vaadleri ile gerçek ve özgür iradeleriyle anlaşma yapan kişiler Yasa’da belirtilen Nüfuz Ticareti Suçunu işlemiş olur ve müşterek fail olarak sorumlu tutulurlar.
Nüfuz ticareti anlaşmasının geçerliliği tarafların hür ve gerçek olmasına bağlıdır.Yargıtay’ın rüşvet suçu ile ilgili olarak benimsediği görüş burada da geçerli olacaktır.Yargıtay’a göre ” ….rüşvet anlaşmasının özgür iradeye dayalı olmasında zorunluluk bulunmaktadır.Rüşvet verme veya alma niyetinde olmayan kişi veya kamu görevlisinin, atlatmak veya yakalatmak ya da suç delillerini ortaya çıkartmak amacıyla kabul etmiş gibi gösterdiği biçimsel rızanın( görünüşteki rıza-dış rıza) özgür iradeye dayalı olmaması nedeniyle rüşvet anlaşmasının varlığından söz edilemeyeceği cihetle, böyle bir durumda rüşvet alırken veya verirken yakalanan failin eyleminin rüşvet suçuna teşebbüs olarak kabülü gerekmektedir”.Bu halde iş sahibinin sorumlu tutulmaması için failin suçüstü yakalanmasını sağlamak amacıyla resmi makamlarla birlikte hareket etmesi gerekmektedir. Dolayısıyla resmi makamları haberdar etmeksizin gerçekte nüfuz konusunda anlaşmaya varan ancak beklentileri karşılanamayan, bu gibi sebeplerle mağdur olduğundan bahisle aradan uzunca bir zaman geçtikten sonra şikayette bulunan iş sahibinin de sorumlu tutulması yoluna gidilebilinecektir. Bu gibi hallerde suç üstü yakalanan fail hakkında teşebbüs hükümleri uygulanacak, TCK Md 255/3 fıkrası uygulama olanağı bulamayacaktır.
İrtikap
Madde 250- (1) (Değişik: 2/7/2012-6352/86 md.) (1) Görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi icbar eden kamu görevlisi, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kamu görevlisinin haksız tutum ve davranışları karşısında, kişinin haklı bir işinin gereği gibi, hiç veya en azından vaktinde görülmeyeceği endişesiyle, kendisini mecbur hissederek, kamu görevlisine veya yönlendireceği kişiye menfaat temin etmiş olması halinde, icbarın varlığı kabul edilir.
(2) Görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak suretiyle gerçekleştirdiği hileli davranışlarla, kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi ikna eden kamu görevlisi, üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) İkinci fıkrada tanımlanan suçun kişinin hatasından yararlanarak işlenmiş olması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) (Ek: 2/7/2012-6352/86 md.) İrtikap edilen menfaatin değeri ve mağdurun ekonomik durumu göz önünde bulundurularak, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir.
Zimmet ve İrtikap Suçunda Denetim görevinin ihmali
Madde 251- (1) Zimmet veya irtikap suçunun işlenmesine kasten göz yuman denetimle yükümlü kamu görevlisi, işlenen suçun müşterek faili olarak sorumlu tutulur.
(2) Denetim görevini ihmal ederek, zimmet veya irtikap suçunun işlenmesine imkan sağlayan kamu görevlisi, üç aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (Örneğin Sorumlu Müdürün irtikap veya zimmet suçunun bir memur tarafından işlendiğini farketmesine karşın buna göz yumması veya bu suça imkan sağlaması)
Nüfuz ticareti
Madde 255- (Değişik: 2/7/2012-6352/89 md.)
(1) Kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olduğundan bahisle, haksız bir işin gördürülmesi amacıyla girişimde bulunması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, kendisine veya bir başkasına menfaat temin eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Kişinin kamu görevlisi olması halinde, verilecek hapis cezası yarı oranında artırılır. İşinin gördürülmesi karşılığında veya gördürüleceği beklentisiyle menfaat sağlayan kişi ise, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Menfaat temini konusunda anlaşmaya varılması halinde dahi, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.
(3) Birinci fıkrada belirtilen amaç doğrultusunda menfaat talebinde bulunulması ve fakat bunun kabul edilmemesi ya da menfaat teklif veya vaadinde bulunulması ve fakat bunun kabul edilmemesi hallerinde, birinci fıkra hükmüne göre verilecek ceza yarı oranında indirilir.
(4) Nüfuz ticareti suçuna aracılık eden kişi, müşterek fail olarak, birinci fıkrada belirtilen ceza ile cezalandırılır.
(5) Nüfuz ticareti ilişkisinde dolaylı olarak kendisine menfaat sağlanan üçüncü gerçek kişi veya tüzel kişinin menfaati kabul eden yetkilileri, müşterek fail olarak, birinci fıkrada belirtilen ceza ile cezalandırılır.
(6) İşin gördürülmesi amacıyla girişimde bulunmanın müstakil bir suç oluşturduğu hallerde kişiler ayrıca bu suç nedeniyle cezalandırılır.
(7) Bu madde hükümleri, 252 nci maddenin dokuzuncu fıkrasında sayılan kişiler üzerinde nüfuz ticareti yapılması halinde de uygulanır. Bu kişiler hakkında, Türkiye’de bulunmaları halinde, vatandaş veya yabancı olduklarına bakılmaksızın, resen soruşturma ve kovuşturma yapılır.
MADDE 255. GEREKÇE– Kamu görevlisinin görevine girmeyen ve yetkili olmadığı bir işi yapabileceği veya yaptırabileceğinden bahisle kişiden menfaat temin etmesi, bağımsız bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu suçun oluşabilmesi için, menfaati temin eden kişinin, yapılmasını arzuladığı işin kamu görevli¬sinin görevine girmediğini ve bu hususta yetkisi olmadığını bilmesi gerekir. Ancak, kamu görevlisi, özel ilişkileri nedeniyle bu konuda yetkili olan kişilere işi yaptırabileceğine veya herhangi bir şekilde işi yapabileceğine inandırarak menfaat temin etmektedir. Şayet kamu görevlisi, görülmesi istenen iş konusunda kendisi esasen görevli ve yetkili olmadığı hâlde, görevli ve yetkili olduğundan ve işi yapacağından bahisle kişiyi yanıltarak menfaat temin etmiş ise, artık bu suçun değil, dolandırıcılık suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir. Bu madde kapsamına giren olaylarda kişi, kamu görevlisine sağladığı menfaatin haksız bir menfaat olduğunu bilmektedir. Kişi, yasal olan veya olmayan bir işinin görülmesi amacına yönelik olarak kamu görevlisine bir menfaat temin etmektedir. Söz konusu suç, kamu görevlisinin, görevine girmeyen ve yetkili olmadığı bir işi yapacağı veya yaptıracağı kanaatini uyandırarak menfaat sağ¬lamasıyla tamamlanmış olur. Bu durumda, söz konusu suçun oluşumu açısından, menfaati sağlayan kişinin işinin görülüp görülmediğini araştırmaya gerek yoktur. Bu suç, çok failli bir suçtur. İşinin gördürülmesini isteyen ve bu amaçla kamu görevlisine menfaat temin eden kişi de aslında hukuka aykırı bir zemindedir. Bu itibarla, hem kamu görevlisi hem de işinin gördürülmesini isteyen ve bu amaçla kamu görevlisine menfaat temin eden kişi söz konusu suçun failidirler. Söz konusu suçun oluşabilmesi için kamu görevlisinin görevi başında bulunması da gerekmez. Görev mahalli dışında da bu suç oluşabilir. Bu suç açısından önemli olan, haksız menfaati temin eden kişinin bir kamu görevlisi olması ve aslında görevine girmediği bilinen bir işi özel bağlantıları nedeniyle yapabileceğinden söz ederek kişilerden haksız bir menfaat temin etmesidir. Kamu görevlisinin, görülmesi istenen iş konusunda kendisi esasen görevli ve yetkili olmadığı hâlde, görevli ve yetkili olduğundan ve işi yapacağından bahisle kişiyi yanıltarak menfaat temin etmiş olması hâlinde ise, dolandırıcılık suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir.
Madde 157- (1) Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir.
Nitelikli dolandırıcılık
Madde 158- (1) Dolandırıcılık suçunun;
a) Dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle,
b) Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle,
c) Kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle,
d) Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle,
e) Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak,
f) Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle,
g) Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle,
h) Tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında,
i) Serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle,
j) Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla,
k) Sigorta bedelini almak maksadıyla,
l) (Ek: 24/11/2016-6763/14 md.) Kişinin, kendisini kamu görevlisi veya banka, sigorta ya da kredi kurumlarının çalışanı olarak tanıtması veya bu kurum ve kuruluşlarla ilişkili olduğunu söylemesi suretiyle,
İşlenmesi halinde, üç yıldan on yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. (Ek cümle: 29/6/2005 – 5377/19 md.; Değişik: 3/4/2013-6456/40 md.) Ancak, (e), (f), (j), (k) ve (l) bentlerinde sayılan hâllerde hapis cezasının alt sınırı dört yıldan, adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz.
(2) Kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
(3) (Ek fıkra: 24/11/2016-6763/14 md.) Bu madde ile 157 nci maddede yer alan suçların, üç veya daha fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında; suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde verilecek ceza bir kat artırılır.
Daha az cezayı gerektiren hal
Madde 159- (1) Dolandırıcılığın, bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla işlenmesi halinde, şikayet üzerine, altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
Dolandırıcılık suçunda; zarar görenin gerçek kişi olması durumunda mağdur, tüzel kişi olması halinde ise suçtan zarar gören olarak adlandırılır. Hileli davranışlar sonucunda aldatılan ile zarara uğrayanın aynı kişi olması şart değildir. Ancak aldatılan ve zarara uğrayan malvarlığı üzerinde tasarrufta bulunan kişinin aynı olması gerekir.Dolandırıcılık suçunun konusu bir kimsenin hileli davranışlar sonucunda aldatılması neticesinde, onun veya başkasının zararına olarak sağlanan yarardır. (Ekonomik Zarar Koşulu) Dolandırıcılık suçu kasten (Bilerek ve İsteyerek-Manevi Unsur ) işlenebilen suçlardan olup teşebbüse elverişlidir.Dolandırıcılık suçundan hilenin , aldatmaya elverişli, belli oranda ağır, ustaca ve yoğun, karşı tarafın inceleme ve denetleme olanağını ortadan kaldırıcı nitelikte olması gerekir.İfade ediliş ve sergileniş tarzı açısından yöneldiği kimsenin denetim yapma yetkisini elinden almalı, doğurduğu güven ortamıyla kişiyi istediği yöne çekebilecek nitelik ve içerikte olması gerekir. İlk bakışta hilenin ortalama zeka sahibi herhangi bir kimseyi aldatıcı özellikte bulunması gerekir. Dolandırıcılık suçunda, TCK Md 257 de Görevi Kötüye Kullanma Suçunda zikredildiği gibi Yasa’da bir objektif cezalandırılma koşulu öngörülmediğinden, suç teşebbüse elverişlidir, yarar elde edilmemiş veya sağlanmamış olsa dahi teşebbüs açısından Kanunda öngörülen koşulların oluşması halinde fail teşebbüs hükümleri gereğince cezalandırılır. Nitelikli Dolandırıcılık Suçu (TCK Md 158) CMK Md 135 gereğince katalog suçlar arasında kabul edildiğinden, suç açısından iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması da mümkündür.Örneğin ödeme gücü olmadığı halde bunu hileli hareketlerle gizlemek, olağan günlük hayatta bir hizmet veya mal, ödemenin yapılacağı inancıyla verildiğinden dolandırıcılık suçunu oluşturabilir. Herhangi bir şey söylemeden masaya geçip oturan kişinin yemek sonrasında ödeme yapmaması, hizmet sonrasında ödeme yapılacağı inancını aksettirmesi ve doğal olanın hizmet bedelinin ödenmesi olması sebebiyle dolandırıcılık suçunu oluşturur. Yine BK göre rızanın beyanı açık olabileceği gibi zımni de olabilir. Güvene aykırı davranılması durumunda hareketin hileli olduğu kabul edilmelidir.Basit dolandırıcılık suçu şikayete bağlı olmayıp uzlaşmaya tabi suçlardan olmasına karşın, nitelikli dolandırıcılık suçu şikayete bağlı olmayıp, uzlaşma prosedürünün uygulanacağı suçlardan da değildir. Son dönemde gündemde olan telefon dolandırıcılığı suçunda fail veya failler kendilerini Kamu Görevlisi, Banka, Sigorta veya Kredi Kurumları ile İrtibatı Olduğunu Söyleyerek Dolandırıcılık Suçunu işlediklerinden TCK md.158/1-L gereğince cezalandırılmaktadırlar.Failin, kamu görevlileri ile ilişkisinin olduğunu, kamu görevlileri nezdinde hatırı sayıldığını söyleyerek, belli bir işi gördürmek vaadiyle yapacağı aracılık karşılığında kamu görevlisine verilmek üzere, para veya başkaca menfaat sağlaması halinde TCK Md 158/2 de belirtilen suç oluşur. Failin bahsettiği kamu görevlisinin mevcut olup olmadığı veya fail tarafından yapılacağı vaad edilen işi yapmaya yetkili olup olmadığı önem arz etmez. Kamu görevlisinin taraflarca bilinen veya tanınan biri olması da şart değildir, kamu görevlisinin makam olarak belirlenebilir olması yeterlidir. Ancak failin genel olarak devlet yetkililerini, hakim ve savcıları, kaymakam ve valileri tanıdığını belirterek genelleme yapması durumunda TCK Md 158/2 de belirtilen suç değil, Md 157 de belirtilen basit dolandırıcılık suçu vuku bulur. Failin, belirli bir memur yanında hatırı sayıldığından bahsedilmeksizin, bakanlardan, milletvekillerinden, hakimlerden, tanıdıkları olduğu ve işi halledeceğini söyleyerek çıkar sağlanması halinde basit dolandırıcılık söz konusu olacak ve TCK’nın 158/2. maddesi uygulanamayacaktır.Sanığın, belli bir kamu görevlisini tanıdığından veya hatırı bulunduğundan hareketle iş gördüreceğinden bahsetmeksizin sadece tanıdıkları olduğunu belirterek haksız menfaat temin etmiş olması durumunda TCK Md 157/1 de zikredilen basit dolandırıcılık suçu oluşur.Failin kendisini Kamu kurumunda görevli (müfettiş, genel müdür vb.)olarak tanıtıp müştekinin tayinini yaptırabileceğini söylemesi halinde eylemi, basit dolandırıcılık suçunu oluşturacaktır. Kamu görevlisi olmayan tarafların veya aracıların aralarında anlaşarak haksız belirli bir işin gördürülmesi amacıyla anlaşmaya varması halinde dolandırıcılık suçu değil, nüfuz ticareti suçu oluşur. Nüfuz ticareti suçunda fail haksız bir işi yaptırtmak için, kamu görevlisinin pozisyonunu, yetki, görev ve gücünü kullanabileceğini 3. kişilere vaad eder.Haksız bir işini bu suretle gördürecek kişi de karşılığında faile veya bir başkasına menfaat temin etmeyi vaad eder.Bu menfaat parasal bir değer olabileceği gibi, sosyal,cinsel vs bir menfaat de olabilir.Anlaşmanın yapılmasıyla nüfuz ticareti suçu tamamlanır, failin gerçekte kamu görevlisi üzerinde bir gücünün veya etkisinin olup olmadığı veya etkisinin sonuç almaya elverişli olup olmadığın bir ehemmiyeti yoktur. Tarafların zikrettiği kamu görevlisinin de bilgisi dahilinde ve iştirak ilişkisi içerisinde ticarete müdahil olması halinde rüşvet suçu gündeme gelecektir.Nüfuz ticareti suçu şikayete bağlı olmadığı gibi, uzlaştırma kapsamında yer alan suçlardan da değildir, savcılık tarafından suç resen soruşturulur. Nüfuz ticaretinde kullanılan bir hile yoktur, kamu görevlisi olmayan taraflar kendi aralarında haksız bir işin gördürülmesi için anlaşmaktadırlar.Anlaşmanın yapılmasıyla ile suç tamamlanır nüfus ticareti suçu teşebbüse elverişli bir suçtur. Haklı bir işin gördürülmesi veya gördürülmesinin çabuklaştırılması için sağlanan maddi menfaat nüfuz ticareti kapsamına girmez. Haksız bir işin gördürülmesi amacıyla maddi menfaat sağlanmaksızın veya vaad edilmeksizin yardım edilmesi veya yardım edileceğine dair anlaşmaya varılması veya söz verilmesi de nüfuz ticareti suçu sayılmayacaktır. Nüfuz ticareti suçunun oluşabilmesi için; kamu görevlisi üzerinde etkisi veya hakimiyeti olduğundan, yani ne isterse kamu görevlisinin kırmayıp yapacağından bahisle, haksız bir işin gördürülmesi amacıyla girişimde bulunma taahhüdünde bulunan ve bunun karşılığında doğrudan doğruya veya aracı vasıtasıyla işi gördürecek olanla anlaşıp maddi menfaat temin eden veya menfaat temini konusunda anlaşan failin varlığı gerekir.Nüfuz ticareti suçuna aracılık eden, yani taraflar arasında bağlantı kuran, fail ile iş sahibini buluşturan kişi de “müşterek fail” sıfatıyla TCK m.37’ye göre cezalandırılacaktır.Nüfuz ticareti ilişkisinde dolaylı olarak kendisine menfaat sağlanan üçüncü kişi de “müşterek fail” olarak cezalandırılacaktır. Nüfuz ticareti suçunda Rüşvet suçunda TCK Md 254/1 olduğu gibi etkin pişmanlık hükümleri düzenlenmemiştir. Dolayısıyla anlaşmadan netice alamayan tarafın sonrasında savcılığa şikayette bulunması halinde kendisinin de cezalandırılması mümkündür. Nüfuz ticareti suçunda failin kamu görevlisi olması gerekmez, failin kamu görevlisi olması halinde verilecek hapis cezası yarı oranında arttırılır. Nüfus ticareti suçu da kasten işlenebilen suçlardandır. Bize göre suçun olası kastla işlenmesi de mümkündür.Nüfuz ticareti suçunda gönüllü vazgeçme hükümleri uygulanmaz. Nüfuz ticareti suçunu rüşvet suçundan ayıran kriter failin kamu görevlisi olması durumunda menfaat temin ettiği işin kendi görev alanına girmemesidir.
Dolandırıcılığın gerçekte var olan hukuki bir alacağın tahsili amacıyla işlenmesi hali Yasa’da daha az cezayı gerektiren hal olarak düzenlenmiştir. Üç veya daha fazla kişiyle veya suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde dolandırıcılık suçunun işlenmesi ise cezayı arttıran haller olarak belirlenmiştir. Failin, yardım edenin veya azmettirenin dolandırıcılık suçunda mağdurun zararını, soruşturma aşamasında gidermesi halinde hükmedilen cezanın 2/3 e kadarının indirilebileceği öngörülmüşken, kovuşturma aşamasında zararın giderilmesi durumunda 1/2 kadarının indirilebileceği TCK Md 168 gereğince öngörülmüştür. Dolandırıcılık suçundan mağdurun zararının fail tarafından giderilmesi suçun kabülü anlamına gelmez. TCK Md 168 gereğince etkin pişmanlık hükümlerinin fail hakkında uygulanabilmesi için zararın fail, yardım eden veya azmettiren tarafından veya onun talimatıyla giderilerek, yargılama sürecinde de pişmanlığın gösterilmesi şarttır. Yargılama sürecinde pişman olmadığını açıkça belirten veya hal ve hareketleri ile bu halini aksettiren fail hakkında zarar giderilmiş olsa dahi etkin pişmanlık hükümleri uygulanmaz.Yine zararın kısmen giderilmesi halinde ise mağdurun buna icazet vermesi gereklidir. Dolandırıcılık suçunda adli para cezası verilmesi mümkün olmakla, sanık hakkında koşullarının oluşması halinde HAGB ve Hapis Cezasının Ertelenmesi kararlarının verilmesi de olanaklıdır. Benzer şekilde dolandırıcılık suçunda zincirleme suç hükümleri de şartlarının oluşması halinde uygulama olanağı bulacaktır. Basit dolandırıcılık suçunda görevli mahkeme asliye ceza mahkemesi iken, nitelikli dolandırıcılık suçunda görevli mahkeme ağır ceza mahkemesidir. Nüfus ticareti suçunda görevli mahkeme asliye ceza mahkemesidir.Nüfuz ticareti suçu “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” bölümünde yer almaktadır. Nüfuz ticareti suçuna Türk Ceza Kanunu’nun 255. Maddesinde yer verilmiştir.Bu suça ilişkin verilecek ceza; “kamu güveni”, “eşitlik ilkesi” “kamu görevlisine duyulan güven” kavramlarını korumaktadır.Bu madde başlığı “Yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama” iken, 02.07.2012 tarihli ve 6352 sayılı Kanunun 89. maddesiyle metne işlendiği şekilde değiştirilmiştir. (Eski tarihli kararlarda hep bu isimle anılmaktadır.)
Sanığın somut bir makam veya makam sahibiyle irtibatından bahsederek haksız menfaat temin etmesinde TCK Md 158/2 unsurları oluşacaktır. Yargıtay 15.CD.2012/16113 E.2014/8374 K. Kamu görevlisinin taraflarca tanınan bilinen bir görevli olması gerekmez. Asıl olan tarafların anladıkları ve anlattıkları memurun makam olarak belirlenebilir olmasıdır. Failin mağdurdan sağladığı çıkarı ….Başsavcısına,…..kaymakamına,……..vereceğim beyanında Başsavcının, Kaymakamın kişi, makam ve görev olarak yeterince belirliliği bulunmaktadır.5237 sy Yasa’nın 158/2 deki nitelikli dolandırıcılık suçunun oluşması için, suç failinin ismen söylemese de kimden söz edildiğini karşı tarafın anlayacağı şekilde makamı,rütbesi,ünvanı ve lakabını söylemesi ve kamu görevlilerini tanıdığını, hatırının sayıldığını,işini yaptırabileceğini söyleyerek mağduru kandırması gerekir. Failin beyanlarından tespitin yapılamaması ve belli bir kişiden bahsedilmeksizin tanıdıklarının olduğunun söylenmesi halinde TCK Md 157/1 de zikredilen basit dolandırıcılık suçu oluşur.TCK Md 158/2 de belirtilen nitelikli dolandırıcılık suçunun faili kamu görevlisi olabileceği gibi herkes de olabilir.Fail kamu görevlisi ama yetkili olmadığı bir işi yaptırabileceği kansını uyandırıyorsa eylem TCK Md 255 kapsamında nüfuz ticareti suçu kapsamında kalır. Şahsın kamu görevlisi olup olmadığı TCK Md 6 ya göre belirlenecektir.Adı kullanılan kamu görevlisinin o işi yapmaya yetkili olup olmamasının önemi bulunmamaktadır.Fail kendisinin bir yerde hakim, savcı veya kaymakam olduğunu ifade ederek nitelikli yalan söyler ve haksız menfaat temini girişiminde bulunursa eylem basit dolandırıcılık kapsamında kalır.
Sanığın, kamu görevlileri ile ilişkisi olduğundan bahsederek menfaat temin edilmesinde,menfaatin haksız olarak alınması ve hile vs.gibi dolandırıcılık suçunun diğer unsurlarının da somut olayda gerçekleşmesi gerekir, aksi halde sanığın beraatine karar verilmelidir.
TCK Md 158/2 de zikredilen nitelikli dolandırıcılık suçunun oluşumu için sanık tarafından adı kullanılan kamu görevlisi kişi veya kişilerin gerçekte o görevi yapmakla yetkili olup olmadıklarının bir önemi bulunmamaktadır.Adı geçen ve ismi kullanılan kişinin o kurumda çalışmadığı mağdur tarafından biliniyor ise bu durumda nitelikli dolandırıcılık suçu oluşmayacaktır, ancak eğer sanık hiç olmayan bir görevliden bahsediyor ve mağdur da bunu bilmiyor ve inanıyorsa nitelikli dolandırıcılık suçu oluşacaktır.
Suç icrai bir hareketle işlenebileceği gibi, susmak suretiyle yanılgıya düşürmek gibi ihmali bir hareketle de işlenebilir. Maddenin gerekçesinde suçun ihmali davranışla veya mağdurun içine düştüğü hatadan yararlanmak suretiyle işlenebileceği belirtilmiştir. Ancak icrai harekette, gerçekleştirilen davranışın hile teşkil edebilmesi için, aldatmaya elverişli olması gerekir (Özgenç, 2012:26).Hileden söz edebilmek için mutlaka mağdurun aldanmış olması gerekli değildir.Aldatmaya elverişli hileli davranışa rağmen mağdur aldanmamış olabilir (Özgenç, 2012:26).
Nüfuz ticareti suçunun unsuru olan, “kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olduğundan bahisle” failin, diğer faile kanunda tanımlanan kamu görevlisi (m.6) veya kişiler üzerinde etkili olduğundan söz etmesi, etkili olduğu ya da kamu görevlisi belli kişiye veya kişilere söz geçirebilecek olduğunu demesi anlaşılmalıdır. Ancak failin, kamu görevlisi üzerinde gerçekte nüfus sahibi olmaması ama kendisini böyle göstermesi, bu suçu değil, şartları olduğunda dolandırıcılık suçunu oluşturur (Hafızoğulları ve diğerleri, 2014:87). Bu ihtimalde fail, aslında olmadığı halde kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahsederek muhatabına işinin gördürüleceği yolunda vaatte bulunarak aldatmakta ve bu yolla menfaat sağlamaktadır. Buna göre, aldatma yok ise, kişi kamu görevlileri üzerinde sahip olduğu nüfuzu haksız bir işin gördürülmesi zımnında iş sahibiyle yapmış olduğu aldatma çerçevesinde menfaat karşılığında kullanıyorsa, artık dolandırıcılık değil, 255.maddede düzenlenen nüfuz ticareti suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir (Koca ve diğerleri, 2013:648).
Sanığın suç tarihlerinde A.Adliyesinde Asliye Ceza Mahkemesi mübaşiri olarak görev yaptığı, katılanın ise aynı mahkemenin 2007/228 Esas sayılı dosyasında fuhuş için yer temini suçundan sanık olarak yargılanıp 26.02.2008,2008/85 sayılı karar ile mahkumiyetine hükmedildiği,sanığın katılanı cep telefonu ile arayarak dosyası ile ilgili görüşmek istediği, katılanın kabul etmemesi üzerine, tanık Erol’un aracılığı ile görüşmeye ikna olduğu, sanığın dosyayı yargıtaya göndermeyip yok edeceğini, Yargıtaya gönderilmesini 4-5 yıl geciktireceğini, dosya temyiz edilse dahi Ankaraya giderek kararı bozduracağını söylereyerek 6.000 TL ye bu işi halledebileceğini belirtip, sürekli katılanı arayarak para temin hususunda talepte bulunduğu, katılanın ise bu miktarı temin edemediğini, ilk aşamada 400 TL verebileceğini söylemesi üzerine, gerçekte bunu istemeyen katılan ile sanık arasında anlaşma sağlandığı, katılanın suç tarihinde kolluğa başvurduğu, C.Savcılığının talimatı üzerine sanığın suç üstü yakalanabilmesi amacıyla kolluk tarafından seri numaraları alınmış 400 TL nin 25.03.2008 günü katılan tarafından sanığa verildikten hemen sonra sanığın üzerinde yakalandığı anlaşılan olayda teşebbüs aşamasında kalmış nüfuz ticareti suçu vuku bulmuştur. 5.CD.7.1.2013,2011/12308-2013/2
Sanığın, Bursa 4. Asliye Ceza Mahkemesinde zabıt katibi olarak görev yaptığı, Güven K un da aynı mahkemede mala zarar verme, silahla yaralama ve 3136 sayılı Kanuna muhalefet suçlarından yargılanarak hapis ve adli para cezasına mahkum edildiği, infaz için Bursa C.Savcılığınca yapılan davet üzerine,mahkeme kalemine gelerek görüştüğü sanığın, 250 TL karşılığında dilekçe yazdırıp, havalesini yaptırdıktan sonra; işin halloldu cezaevine girmeyeceksin bir kaç gün sonra uğra dediği ve Güvenin adliyeden ayrıldığı, sanığın tekrar yanına geldiğinde 250 TL daha para istediği, bunun yerine katılanın yanında getirdiği kazağı kendisine verdiği,davetiye tebliğine rağmen başvurmayan katılanın yakalanarak infaz kurumuna konulduğu olayda yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama suçuna atfen nüfuz ticareti suçu oluşmuştur.5.CD.6.12.2012,2010/11641-2012/12441
5237 sayılı TCK’nın 158. maddesinin 5237 sayılı TCK’nın 158. maddesinin 2. fıkrasındaki nitelikli dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için suç failinin ismen söylemese bile kimden söz edildiğini karşı tarafın anlayacağı şekilde makamı, rütbesi, ünvanı ve lakabını söylediği kamu görevlilerini tanıdığını hatırının sayıldığını, işini yaptıracağını söyleyerek mağduru kandırması gerektiği somut olayda, sanıkların isim belirtmeksizin, belli bir kamu görevlisi yanında hatırı sayıldıklarından ve ilişkisi olduklarından bahsetmeksizin belediye görevlileriyle ilişkilerinin iyi olduğunu, belediyeye ait dükkanın kiralamasında kendisine yardımcı olabileceklerini beyan edip müştekiden haksız çıkar sağladıklarının iddia ve kabul olunması karşısında, fiilin 5237 sayılı TCK’nın 157. maddesi kapsamında basit dolandırıcılık suçunu oluşturacağı gözetilmeden unsurları yönünden oluşmayan aynı Kanunun 158/2 madde ve fıkrası uyarınca nitelikli dolandırıcılık suçu ile mahkumiyetlerine karar verilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 15. Ceza Dairesi – Karar: 2014/12458).
Fail, kamu görevlileriyle ilişkisi olduğunu söyleyerek belli bir işi gördüreceğini ileri sürerse TCK md.158/2 uygulanmalıdır. Kamu görevlisinin taraflarca tanınan ve bilinen bir görevli olması aranmaz. Asıl olan tarafların anladıkları ve anlattıkları memurun makam olarak belirlenebilen bir görevli olmasıdır. Failin mağdurdan sağladığı çıkarı…. Başsavcısına, …kaymakamına, vereceğim şeklindeki beyanında Başsavcının, Kaymakamın kişi, makam ve görev olarak yeterince belirliliği bulunmaktadır. Failin, belirli bir memur yanında hatırı sayıldığından bahsedilmeksizin, bakanlardan, milletvekillerinden, hakimlerden, tanıdıkları olduğu ve işi halledeceğini söyleyerek çıkar sağlanması halinde basit dolandırıcılık söz konusu olacak ve nitelikli dolandırıcılık suçunu düzenleyen TCK’nın 158/2. maddesi uygulanamayacaktır (Yargıtay 15. Ceza Dairesi- Karar: 2015/25071).
Dolandırıcılık suçunun unsurlarından olan hile, nitelikli bir yalandır. Hile teşkil eden yalan belli ölçüde ağır ve yoğun olmalı, ustaca sergilenerek mağdurun yalanı kontrol ihtimaline imkan vermemelidir. Dolandırıcılık suçu şartlarının oluşabilmesi için fail, kullandığı hile ile mağduru yanıltmalı, aldatıcı davranış ve yalanlara itibar eden mağdurdan haksız çıkar elde etmelidir. Hilenin aldatıcı bir yalan olup olmadığı olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmeli. Mağdurun sübjektif durumu, eğitimi, fiil ile ilişki biçimi, yapılan hilenin şekli, hile için belge kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin özellikleri ayrı ayrı dikkate alınmalıdır.Dolandırıcılık Suçunda Hile ; Nitelikli bir yalan yoksa dolandırıcılık suçu şartları oluşmaz. Hileli davranışın faili aldatacak nitelikte olması gerekir. Basit bir yalan dolandırıcılık suçunun unsuru olan hileli hareket olarak kabul edilemez. Yargılama sırasında hileli hareketin ne olduğu ortaya konulmalı, mağdur üzerindeki etkisi itibariyle aldatıcı olup olmadığı araştırılmalı, mağdurun iyi niyeti ve güven duygularının kötüye kullanılıp kullanılmadığına dikkat edilmelidir.Hile, maddi olmayan yollarla karşısındakini aldatan, hataya düşüren, düzen, dolap, oyun, entrika ve bunun gibi her türlü eylem olarak kabul edilebilir. Bu eylemler bir gösteriş biçiminde olabileceği gibi, gizli davranışlar olarak da ortaya çıkabilir. Gösterişte, fail sahip bulunmadığı imkanlara ve sıfata sahip olduğunu bildirmekte, gizli davranışta ise kendi durum veya sıfatını gizlemektedir. Ancak sadece yalan söylemek, dolandırıcılık suçunun hile unsurunun gerçekleşmesi bakımından yeterli değildir. Kanun koyucu yalanı belirli bir takım şekiller altında yapıldığı ve kamu düzenini bozacak nitelikte bulunduğu hallerde cezalandırmaktadır. Böyle olunca hukuki işlemlerde, sözleşmelerde bir kişi mücerret yalan söyleyerek diğerini aldatmış bulunuyorsa bu basit şekildeki aldatma, dolandırıcılık suçunun oluşumuna yetmeyecektir. Yapılan yalan açıklamaların dolandırıcılık suçunun hileli davranış unsurunu oluşturabilmesi için, bu açıklamaların doğruluğunu kabul ettirebilecek, böylece muhatabın inceleme eğilimini etkisiz bırakabilecek yoğunluk ve güçte olması ve gerektiğinde yalana bir takım dış hareketlerin eklenmiş bulunması gerekir(YCGK- K.2015/1).
İrtikap suçu, kamu görevlisinin icra ettiği kamu görevinin kendisine sağladığı nüfuzu kötüye kullanarak, muhatap olduğu kişilerden yarar sağlamaya veya bu kişileri yarar sağlama yönünde vaatte bulunmaya yönlendirmesi, ikna etmesi, hatasından yaralanması veya zorlaması ile oluşur. Kamu görevlisinin haksız tutum ve davranışları karşısında, kişinin haklı bir işinin gereği gibi, hiç veya en azından vaktinde görülmeyeceği endişesiyle, kendisini mecbur hissederek, kamu görevlisine veya yönlendireceği kişiye menfaat temin etmiş olması halinde, icbarın varlığı kabul edilir (TCK md.250/2). Avukatın gerçekte böyle bir masraf vuku bulmadığı halde dosya masrafı adı altında veya doktorun bıçak parası, ameliyat parası adı altında hileli davranışlarla mağdurun iradesini baskı altına almak suretiyle ikna ederek para veya başkaca bir menfaat temin etmesi halinde TCK Md 250/2 de bahsedilen ikna suretiyle irtikap suçu oluşur. Fail Kamu Görevlisinin hatanın meydana gelmesinde hiç bir etkisi olmaksızın mağdurun kendiliğinden düştüğü hatasından istifade etmesi ve menfaat sağlaması halinde ise TCK Md 250/3 zikredilen suç oluşur. İrtikap suçunu işleyen kamu görevlisinin üzerinde denetim yetkisi bulunan yetkili kimsenin, suçun işlendiğini farketmesine karşın suçun işlenmesine kasten göz yumması halinde TCK Md 251 de belirtilen suç oluşur ve denetimle yetkili kişi göz yumduğu suç açısından (İcbar, hata veya ikna, zimmet) Yasa’da hangi tür ceza öngörülmüşse müşterek fail olarak cezalandırılır. İrtikap suçuna teşebbüs mümkündür.Koşulların oluşması halinde fail teşebbüs hükümleri gereğince cezalandırılır. İcbar suretiyle irtikap suçunda kullanılan cebirin manevi boyutun dışında maddi boyuta ulaşması, tehdit veya yaralama seviyesine varması halinde Yağma (Gasp) suçu vucut bulacaktır. Tavsiye ve telkinlerin ikna veya manevi cebir bağlamında kabulü mümkün değildir. Mağdurun hatasından yararlanmak suretiyle irtikap, kamu görevlisi olmayan kişi tarafından işlendiğinde, kaybolmuş veya hata sonucu ele geçmiş eşya üzerinde tasarruf suçu (TCK Md 160) oluşur. İrtikap suçunda failin kamu görevlisi olması ve görevin sağladığı nüfuzun veya güvenin kötüye kullanmış bulunması şartı aranırken dolandırıcılık suçu herkes tarafından işlenebilir.İrtikap suçu tek failli, rüşvet suçu çok failli karşılaşma suçudur.
TCK md.250’de düzenlenen irtikap suçu, seçimlik hareketli bir suç olup kamu idaresinin güvenirliğine ve işleyişine karşı suçlar arasındadır. İrtikap suçu, üç farklı şekilde oluşur :
- İcbar (zorlama=manevi cebir/Baskı altına alma) suretiyle irtikap suçu,
- İkna suretiyle irtikap suçu,
- Muhatabının hatasından yararlanarak işlenen irtikap suçu.
İrtikap suçu şikayete bağlı olmayıp, kamu görevlisi tarafından işlenebilen bir suçtur.Kamu görevlisinin uyguladığı manevi cebir (manevi zorlama), belli bir aşamaya, yoğunluğa ve ciddiyete ulaştığında icbar suretiyle irtikap suçu oluşur. Mağdurda meydana getirilen korkunun etkisi altında fiilin işlenmesi, mağdurun, failin uyguladığı manevi baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma imkanının bulunmaması gerekir. Mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak şartıyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareket de icbar kavramına dahildir. Yapılan hareketlerin mağdurun iradesini manevi baskı altında tutmaya uygun ve elverişli olması, vaat edilmesi veya sağlanması istenilen menfaatin hukuka aykırı olduğunun mağdurca bilinmesi, icbar için yeterlidir. Bu nedenle de icbarın manevi baskı oluşturmaya elverişli olup olmadığı, somut olayın özellikleri ve nesnel koşullar dikkate alınarak belirlenmelidir (Yargıtay CGK – 2013/26).
Mahkeme zabıt katibi memuru olarak görev yapan sanığın temyiz masrafı adı altında 180 TL alması ve bir kısmını zimmetine geçirmesi şeklinde gerçekleşen olayda; mağdurun, sanığın her türlü davranışının yasalara uygun olacağı, yetki ve olanaklarını yasaya uygun olarak kullanacağı inanç ve beklentisi içinde bulunmasına rağmen, bu inanç ve güvenden yararlanarak mağdurun iradesini yanıltıp paranın ödenmesini temin ederek çıkar sağlamanın söz konusu olması karşısında ikna suretiyle irtikap suçu işlenmiştir. Zabıt katibi memurun işlediği fiilin görevi kötüye kullanma suçu olarak değerlendirilip cezalandırılması kanuna aykırıdır (Yargıtay 5. Ceza Dairesi – 2015/13930 karar).
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 29.01.2013 tarihli, 2012/5-1269 E. ve 2013/36 K. sayılı kararına göre; “İcbar suretiyle irtikap suçunun gerçekleşmesi kamu görevlisinin nüfuzunu kötüye kullanmasını gerektirmektedir. Nüfuz, kamu görevlisinin görevinin vermiş olduğu yetki ve imkanlar nedeniyle sahip olduğu güç ve etkinlik; bunun kötüye kullanılması ise yetki ve imkanların sağladığı ayrıcalıklı üstün konumdan yararlanarak görevlinin kendisi ya da başkasına yarar sağlaması olup, kamu görevlisi görevi gereği sahip olduğu gücü haksız yarar elde etme amacıyla kullanmaktadır”.
Görevin sağladığı nüfuz, kamu görevlisine görevinin vermiş olduğu yetki ve olanaklar nedeniyle sahip bulunduğu maddi ve manevi güç ve etkinlik olarak tanımlanmaktadır.Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin 30.10.2002 tarihli ve 7872/6911 sayılı kararına göre;“Bu suçun en önemli özelliği bir görev suçu olması nedeniyle memurun görev ve yetki alanına giren bir işlemi yaparken veya o işlemi yapabilecek duruma iken çıkar sağlamasıdır. O nedenle icbar veya iknanın konusu memurun görevine girmiyor ise, irtikap suçundan söz edilemez”.
İrtikap suçunda kullanılan manevi cebrin, belli bir şiddete ulaşması, ciddi olması, mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma olanağının bulunmaması gerekir. Mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak koşuluyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareket de icbar kavramına dahildir. Yapılan hareketlerin mağdurun iradesini manevi baskı altında tutmaya uygun ve elverişli olması, vaat edilmesi veya sağlanması istenilen menfaatin hukuka aykırı olduğunun mağdurca bilinmesi, icbar için yeterlidir. Bu nedenle de icbarın manevi baskı oluşturmaya elverişli olup olmadığı, somut olayın özellikleri ve nesnel koşullar nazara alınarak, hakim tarafından takdir edilmelidir.”
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 29.01.2013 tarihli, 2012/5-1269 E. ve 2013/26 K. sayılı kararına göre; “Bu kabule göre, suç tarihinde Adana Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan ve iş bölümüne göre yürüttüğü soruşturma evrakı ile ilgili en yetkili kişi konumunda bulunan sanığın şüphelilere soruşturmanın kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile sonuçlanacağını, şikayetçinin haksız olduğunu, ancak Ankara’ya talimat yazması halinde tutukluluk halinin bir yıla yakın sürmesine neden olabileceğini söylemesi şeklindeki eylemleri, tutuklu olan şüphelilerden manevi baskı ve zorlamayla menfaat temin etmeye yönelik davranışlar olup icbarı oluşturduğundan, eylemin Özel Dairece, TCK’nun 250/1. maddesinde yer alan icbar suretiyle irtikap suçu olarak nitelendirilmesi isabetlidir”.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2014/5-803
K. 2018/223
T. 22.5.2018
* İKNA SURETİYLE İRTİKAP SUÇU ( Sanığın Görevi Sebebiyle Kendisine Duyulan Güveni Kötüye Kullanmak Suretiyle Gerçekleştirdiği Hileli Davranışlarla Kendisine ve Diğer Sanığa Yarar Sağlamak Suretiyle İrtikap Suçunu İşlediği – Bilgisi ve Talimatı Doğrultunda Gerçekleştirilen Eylemler Sebebiyle Sanığın Diğer Sanığın Eylemlerinden 5237 S.K. Md. 38 Kapsamında Azmettiren Olarak Sorumlu Tutulması Gerektiği )
* AZMETTİRME ( İkna Suretiyle İrtikap Suçu – Başkasını Suç İşlemeye Azmettiren Kişinin İşlenen Suçun Cezası İle Cezalandırılacağı – Sanığın Bilgisi ve Talimatı Doğrultusunda Gerçekleştirilen Eylemler Sebebiyle Diğer Sanığın Eylemlerinden 5237 S.K. Md. 38 Kapsamında Azmettiren Olarak Sorumlu Tutulacağı )
* SUÇA İŞTİRAK ( Sanığın Görevi Sebebiyle Kendisine Duyulan Güveni Kötüye Kullanmak Suretiyle Gerçekleştirdiği Hileli Davranışlarla Kendisine ve Diğer Sanığa Yarar Sağlamak Suretiyle İrtikap Suçunu İşlediği/Bilgisi ve Talimatı Doğrultunda Gerçekleştirilen Bu Eylemler Sebebiyle de Sanığın Diğer Sanığın Eylemlerinden TCK’nın 38. Maddesi Kapsamında Azmettiren Olarak Sorumlu Tutulması Gerektiği – İkna Suretiyle İrtikap Suçu/Azmettirme )
* GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMAK ( Görevinin Sağladığı Güveni Kötüye Kullanmak Suretiyle Gerçekleştirdiği Hileli Davranışlarla Kendisine veya Başkasına Yarar Sağlanmasına veya Bu Yolda Vaatte Bulunulmasına Bir Kimseyi İkna Eden Kamu Görevlisinin Üç Yıldan Beş Yıla Kadar Hapis Cezası İle Cezalandırılacağı – İkna Suretiyle İrtikap Suçu )
ÖZET : Dava, ikna suretiyle irtikap suçuna ilişkindir.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıkların eylemlerinin irtikap suçunu mu, yoksa görevi kötüye kullanma suçunu mu oluşturduğunun, görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğunun kabulü hâlinde ise dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
Hâkim olarak görev yapan sanığın, sicil amiri olduğu diğer sanığın gerçekleştirdiği eylemlerden haberdar olmamasının hayatın olağan akışına aykırı olacağı cihetle sanığın, görevi sebebiyle kendisine duyulan güveni kötüye kullanmak suretiyle gerçekleştirdiği hileli davranışlarla kendisine ve diğer sanığa yarar sağlamak suretiyle irtikap suçunu işlediği, bilgisi ve talimatı doğrultunda gerçekleştirilen bu eylemler sebebiyle de sanığın, diğer sanığın eylemlerinden TCK’nun 38. maddesi kapsamında azmettiren olarak sorumlu tutulması gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, sanıkların eylemlerinin ikna suretiyle irtikap suçunu oluşturduğuna dair Özel Daire onama kararı isabetli olup, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Yargıtay 5. Ceza Dairesi – 2015/8809 karar
Emniyet mensubu polis memurları, şikayetçinin iş yerini kontrol ederek yabancı uyruklu kaçak işçi çalıştırıldığını tespit ettikleri ve bunun üzerine “Üçünü ver götürelim, işlem yapalım, hepsi sana ağır gelir kaçak işçi başına 5800 TL cezası var” dedikleri, iş yeri sahibinin kabul etmemesi üzerine sanıkların “2.000 TL ver seni görmeyelim” dedikleri, mağdurun gerçekte anlaşmayı kabul etmemesine rağmen kabul etmiş gibi görünerek yanında o kadar para olmadığını, daha sonra ödeyebileceğini söyleyerek polis memurlarını savcılığa şikayet ederek yakalanmalarını sağladığı olayda; polis memurlarının mevzuat hükümleri çerçevesinde işlem yapmaları gerekirken bu işlemi yapmamak için para almaya kalkıştıkları böylece sübut bulan bu eylemleri yapılması gerekli bir işi yapmamaları için menfaat sağlamak niteliğinde olup rüşvet almaya teşebbüs suçunu oluşturur. Polis memurlarına irtikap suçuna teşebbüs hükümleri gereği ceza verilmesi kanuna aykırıdır
Yargıtay 5. Ceza Dairesi 2015/1500 karar
Belediye yazı işleri müdürü ve evlendirme memuru olarak görev yapan sanığın, 2010 yılı için evlilik cüzdanı bedeli 75 TL olduğu halde, evlenme işlemi için müracaat eden mağdurlar M. D.’dan 150 TL, H. K.’dan 150 TL, E. N.’dan 100 TL ve Ü. Ş.’den 100 TL’yi elden aldığı halde vezneye 75’er TL yatırıp geri kalan parayı uhdesinde tutmak suretiyle gerçekleştirdiği eylemlerinde, mağdurların, sanığın yapacağı her türlü davranışının yasalara uygun olacağı, yetki ve olanaklarını yasaya uygun olarak kullanacağı inanç ve beklentisi içinde bulunmalarına rağmen, bu inanç ve güvenden yararlanarak mağdurları paralarını yatırmak üzere vezneye sevk etmek yerine, onların iradelerini yanıltıp paraların kendisine ödenmesini temin ederek çıkar sağlamanın söz konusu olması karşısında ikna suretiyle irtikap suçu meydana gelmiştir. Suçun görevi kötüye kullanma suçu olarak nitelendirilip cezalandırılması hukuka aykırıdır
Yargıtay 5. Ceza Dairesi – 2014/4881 karar
İstanbul F. Sultan M. köprüsü Avrupa yakası gişeleri önünde KGS kartı olmayan sürücülere kendilerinin temin ettikleri kartı okutarak araç geçiş ücretinin yaklaşık 2 katı tutarında ücret alarak haksız gelir elde ettikleri, ayrıca simit, su, helva satışı yaptıkları, kendilerine engel olmaması için Sarıyer İlçe Emniyet Müdürlüğü Önleyici Hizmetler Büro Amirliğinde görev yapan ve köprü gişelerinde “seyyar satıcılar ve korsan geçiş yaptıran şahıslara müdahale, bunların eylemlerini önleme ve bu şahıslar hakkında Karayolları Trafik Kanununun 68/c maddesine göre cezai işlem yapılmak üzere trafik ekibine teslim etme” görevleri bulunan E.’le irtibata geçtikleri, sanığın görevinin gereklerine aykırı davranarak yapması gereken işlemleri yapmama karşılığında yasal olmayan geçişler ve satışlardan elde edilen gelirlerden günlük ortalama 350 TL para aldığı olayda; polis memurunun zincirleme şekilde rüşvet alma suçundan cezalandırılması gerekir. Çünkü, irtikap suçunun icbar veya ikna unsurunun bulunmadığı, diğer kişilerin de yasal olmayan zeminde yer aldıkları ve baskıdan kolayca kurtulma imkanına sahip oldukları anlaşıldığından memurun irtikap suçu nedeniyle cezalandırılması hukuka aykırıdır
Yargıtay 5.Ceza Dairesi Esas: 2010/4251 Karar: 2011/677 Karar Tarihi: 14.02.2011
Merkez karakol komutanı olarak görev yapan sanığın müştekinin açacağı işyerine ruhsat verilmesi işlemleri için para aldığının anlaşılması karşısında; sanığın yasanın öngördüğü anlamda icbar boyutuna varan bir davranışı bulunmadığı, bu itibarla irtikap suçunun yasal unsurunun oluşmadığı, sanığın ruhsat verme yetkisinin de bulunmaması karşısında eyleminin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturacağı, ancak bu suçun 765 sayılı yasada öngörülen cezanın üst sınırı itibariyle yedi yıl altı aylık asli ve ilave dava zamanaşımına tabi olduğu, suç ve inceleme tarihleri arasında bu sürenin gerçekleştiği anlaşılmaktadır.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi – 2012/10002
Kamu görevlisi (memur) olan sanık, şikayetçilerin akaryakıt istasyonunun ölçü ve ayarını yapmıştır. Kamu görevlisinin yaptığı bu işlem kanunen ücretsiz yapılmalıdır. Ücretsiz olduğunu bilmeyerek, işlem bedelini soran şikayetçilerden kamu görevlisi memur tarafından işlem bedeli olarak 200 TL alınmıştır. Kamu görevlisi memurun aktif bir davranışı olmadan şikayetçilerin hatasından faydalanarak parayı alması şeklinde gelişen olayda; eylem TCK’nın 250/3’te düzenlenen hatadan yararlanarak irtikap suçuna uyduğu halde ikna suretiyle irtikap suçundan ceza verilmesi kanuna aykırıdır
Yargıtay 5.Ceza Dairesi Esas No:2012/15206 Karar No:2014/2196
10/04/2011 günü…….. plakalı aracı ile seyir halinde bulunan katılan O.. Ö..’nun, o bölgede trafik denetimi yapan polis memurları C.. S.. ile Ö.. Ö.. tarafından durdurulduktan sonra, hız sınırını aştığı bildirilerek, bu nedenle 140 TL para cezası ve sürücü belgesine 10 ceza puanı yazacaklarını, peşin ödemesi halinde ise 105 TL cezası olduğunu söyleyip makbuzsuz olarak bu miktar parayı almaları şeklinde gerçekleştiği anlaşılan olayda; cebri irtikabın unsurları oluşmamakla birlikte gerçekte radar uygulaması yapılmaması ve aracın hız sınırını aştığına dair bir tespit bulunmamasına rağmen radara yakalandığı düşüncesiyle parayı veren katılanın görevleri nedeniyle kendilerine duyduğu güveni kötüye kullanarak bu suçu işlemeleri karşısında sanıkların eylemlerinin ikna suretiyle irtikap suçunu oluşturduğu ve halen yürürlükte olan 2918 sayılı Yasanın Ek 11. ile 6352 sayılı Kanunla TCK’ya eklenen 250/4. maddeleri gözetilerek aynı Kanunun 250/2. maddesi uyarınca cezalandırılmaları gerektiği gözetilmeden dosya kapsamı, oluşa uygun düşmeyen gerekçeler ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde görevi kötüye kullanma suçundan mahkumiyet kararları verilmesi,
Yargıtay 15.Ceza Dairesi Esas No:2011/1906 Karar No:2012/13170
TCK.nun 250/2. maddesi :Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü: Katılanın suç tarihinde babasından miras kalan taşınmazların intikal işlemleri için sanığın çalıştığı P… Tapu Sicil Müdürlüğüne gittiği, yasal olarak ödenmesi gereken tapu harcı, eğitime katkı payı ve özel işlem vergisinden oluşan 236,70 TL’nin banka veya vergi dairesine ödenmek suretiyle buna dair makbuzun tapuya verilmesi gerektiği hâlde, sanık tarafından intikal işlemleri için 350,00 TL. masraf ve 20,00 TL. döner sermaye payının kendisine ödenmesi gerektiği söylenmek suretiyle bu parayı katılandan aldığı, 2004 yılı içerisinde katılanın yeniden intikal işlemi için tapuya başvurması üzerine vergi ve harçların bankaya yatırılmadığının ve söz konusu paranın sanığın uhdesinde kaldığının anlaşılması karşısında, sanığın görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak suretiyle gerçekleştirdiği hileli davranışlarla kendisine yarar sağladığı ve eyleminin “ikna suretiyle irtikap” suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin, yazılı şekilde görevi kötüye kullanma suçundan hüküm kurulması, Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, sanığın kazanılmış hakkı saklı tutulmak suretiyle hükmün 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nun 321. ve 326. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 18/12/2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi
Yargıtay 5. Ceza Dairesi 2007/4995 E., 2011/21609 K.
CEBRİ İRTİKAP -TEŞEBBÜS
Cebri irtikap ve buna iştirak suçlarından sanıklar N….. ve M….. C.’nin bozma üzerine yapılan yargılanmaları sonunda; sanık N……..’nin cebri irtikaba iştirak suçundan beraetine, sanık M….. C.’nin müşteki Y……..’a yönelik cebri irtikap fiilinden mahkumiyetine, müdahil M….. S.’ye karşı işlediği iddia olunan suçtan ise beraetine dair, (Alaşehir Ağır Ceza Mahkemesi)’nden verilen 28.12.2006 gün ve 2005/53 Esas, 2006/329 Karar sayılı hükümlerin süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesi sanık M….. C. müdafii ve katılan M….. S. vekili tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C.Başsavcılığı’ndan tebliğname ile Daireye gönderilmekle incelenerek gereği düşünüldü:
15.11.2005 günlü oturuma ait duruşma tutanağının birinci sayfası mahkeme başkanı tarafından imzalanmamış ise de, burada yapılan usul işlemleri sonraki oturumlarda yeniden yapılarak anılan noksanlık giderilmiş olduğundan bozma nedeni yapılmamıştır. Sanıkların müdahil M….. S.’ye karşı işledikleri ileri sürülen cebri irtikap ve buna iştirak suçlarından kurulan beraet hükümlerinin incelenmesinde;
Katılanın aşamalardaki uyumlu anlatımlarına, sanık N……..’nin hazırlıktaki kısmi ikrarına, bunu doğrulayan tanık İ……..’ın olaya yakın verdiği beyanlara, 20.03.2002 tarihli para teslim ve arama tutanaklarına, tanık beyanlarına ve dosya içeriğine göre Vergi Dairesi Müdür Vekili olan sanık M….. C.’nin vergi mükellefi olan müdahili mali araştırmaya tabi tutup fazla vergi cezası keseceğinden bahisle korkutarak komşusu ve arkadaşı olan diğer sanık vasıtasıyla para talep ettiği, katılanın isteği kabul etmiş gözükerek 20.03.2002 günü C.Savcılığı’na müracaat edip durumu bildirdiği, suçun ve faillerin belirlenmesi amacıyla tespiti yapılan para ve çekin katılan tarafından sanık N…..’ye ait işyerinde teslim edilmesini müteakip yapılan operasyonla suça konu çek ve paranın sanığın işyerinde bulunan kutuda gizlenmiş olarak bulunduğunun anlaşılması karşısında, sabit olan ancak, henüz menfaat veya menfaat vaadinin sağlanamamış olması ve olayın ortaya çıkarılması için para ve çekin verilmiş olması nedeniyle teşebbüs aşamasında kalan cebri irtikaba teşebbüs ve buna katılma niteliğinde olan suçlardan dolayı sanıkların mahkumiyetleri yerine, oluşa ve dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçelerle yazılı biçimde beraetlerine karar verilmesi,Sanık M….. C.’nin müşteki Y………’a yönelik cebri irtikap suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarına gelince;Hükümden sonra 08.02.2008 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren ve TCK’nın 7/2. maddesi uyarınca sanık yararına olan 5728 sayılı Kanun’un 562. maddesinin 1. fıkrası ile değişik CMK’nın 231/5. maddesinde hapis cezası için öngörülen sınırın 2 yıla çıkarılması ve anılan maddenin 2. fıkrası ile de 231/14. maddesindeki soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı suç olma koşulunun kaldırılması karşısında, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağının karar yerinde tartışılması lüzumu,Bozmayı gerektirmiş ve sanık M….. C. müdafii ile katılan M….. S. vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Yasa’nın 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca (BOZULMASINA), 05.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 5. Ceza Dairesi Esas No:2008/3634 Karar No:2012/1861
…….müştekinin eşinin lenf bezi kanseri olması nedeniyle bu hastaneye ilk olarak 2005 yılı Nisan ayında müracaatta bulunmalarıyla sanık tarafından muayene ve tedavi sürecinin başlatıldığı ve belirli aralıklarla sürdürüldüğü, bu sırada para verilmediği için oyalandığı, bekletildiği ve tedavinin geciktirildiği kanaatine varan müştekinin dört farklı tarihte sanığa para verdiği, daha sonra bu durumdan rahatsız olan müştekinin 26.07.2005 günü A… C. Başsavcılığına müracaatta bulunarakşikayetçi olduğu, suçun tespiti ve failin yakalanması için seri numaralan tespit edilen 100 TL’nin müşteki tarafından 09.08.2005 günü eşinin muayene ve tedavisi sırasında sanığa verildiği ve takiben tertibat alan polisler tarafından sanığın yakalandığı ve tespitli paraların cebinde bulunduğu anlaşılmış ise de; müştekinin eşinde lenf bezi kanseri olmakla birlikte, çok acil müdahaleye gereksinim duyduğuna ilişkin dosyada iddia ya da kanıt bulunmadığı, mağdurun başka bir doktor veya sağlık kuruluşuna başvurma ve karşılaştığı olumsuzlukları gidermek için şikayet olanağı varken, yasal olmadığını bildiği halde yaklaşık dört ay süreyle sanığa çıkar sağlayarak eşinin tedavisini sürdürdüğü, bu haliyle olayda icbar boyutuna ulaşmış bir zorlamadan söz edilemeyeceğinden irtikap suçunun cebir unsurunun yasa, öğreti ve uygulamanın kabul ettiği anlamda oluşmadığı, sabit olan yapmaya mecbur olduğu işi yapmak için menfaat sağlama fiilinin 5237 sayılı TCK’nın 257/3. maddesi delaletiyle 257/1. maddesine uyan görevi kötüye kullanma suçunu oluşturacağı gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı biçimde hüküm kurulması,
Yargıtay 5. Ceza Dairesi Esas No:2013/5052 Karar No:2014/11617
G.. İlçesi Ö..M.. muhtarı olan ve görevi nedeniyle yapması gereken “Ödeme Gücü Olmayan Vatandaşların Tedavi Giderlerinin Devlet Tarafından Karşılanması ve Yeşil Kart Uygulaması Yönetmeliği”nin 6/1-g, 7, 8 ve 22. maddeleri gereğince, yeşil kartların vize işlemleri ile ilgili olarak hane halkı bildirimi, hane halkına mensup olarak beyan edilen kimselerin aynı hanede mutad olarak yaşayıp yasamadıkları hususunda başvuru ve bilgi formundaki bilgilerin doğruluğunu tasdik, değişiklikleri bildirme işlemleri karşılığında herhangi bir para alma yetkisi bulunmayan sanığın, para alınmaması gerektiğini bilemeyecek durumdaki müşteki C.. D..’dan yeşil kartının vizesinin yaptırılması için 80 TL alması şeklinde sübuta eren eylemininin; TCK’nın 6352 sayılı Yasa ile değişik 250/2-4. maddesindeki ikna suretiyle irtikap suçunu oluşturacağı gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde dolandırıcılık suçundan mahkumiyet hükmü kurulması,
Yargıtay 5. Ceza Dairesi Esas No:2013/13245 Karar No:2015/15771
Antalya Emniyet Müdürlüğü Kepez İlçe Emniyet Müdürlüğünde polis memuru olarak görev yapan sanıkların; olay tarihinde turistik tesislere servis aracı temini işiyle iştigal eden katılanların şirketine ait bir araca, piyasada on numara yağ olarak bilinen ve bireysel olarak kullanılması herhangi bir adli veya idari yaptırıma tabi olmayan yakıtın doldurulduğunu görmeleri üzerine önce katılanlardan D.. Ş.. ile görüşerek, yapılan eylemin cezasının yüksek olduğunu, bu eylem nedeniyle ticari yönden de zarara uğrayacaklarını bildirerek ve haklarında işlem yapılmamasına karşılık olarak, katılanlardan 5.000’er TL’den toplam 15.000 TL para talep ettikleri, sanıkların teklifini kabul etmiş gibi davranan katılanların durumu kolluk kuvvetlerine bildirmeleri üzerine, paranın bir miktarının teslim edileceği kararlaştırılan günde, seri numaraları daha önceden alınmış toplam 1.000 TL’nin katılan Durmuş tarafından sanık Ö.. K..’a teslim edilmesi sonrasında yapılan operasyon ile sanık Ö.. K..’ın üzerinde söz konusu paraların ele geçirildiği, katılanların ifade ve teşhisleri, fiziki takip ve görüntü inceleme tutanaklarının içerikleri itibariyle her üç sanığın fikir ve eylem birliği içinde hareket ettikleri anlaşılmakla,Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 30/03/2010 tarih ve 2009/5-167-2010/70 sayılı Kararında da açıklandığı üzere; icbar suretiyle irtikap suçunda mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak koşuluyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareketin icbar kavramına dahil olduğu, manevi cebirin; belli bir şiddete ulaşmasının, ciddi olmasının ve mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma olanağının bulunmamasının gerektiği, katılanların aşamalardaki beyanları ve olayın oluş şekline göre somut olayda sanıkların öğreti ve uygulamada kabul edildiği üzere, yasanın öngördüğü anlamda icbar boyutuna varan bir davranışlarının bulunmadığı, bu itibarla cebri irtikap suçunun; keza, katılanların, kendilerinden istenen paranın yasal olarak verilmesi gereken bir para olmadığını bilmeleri nedeniyle ikna suretiyle irtikap suçunun yasal unsurunun oluşmadığı, sanıkların sabit görülen eylemlerinin suç tarihinde yürürlükte bulunan ve sonraki düzenlemelere nazaran açıkça lehlerine olan TCK’nın 257/3. maddesinde düzenlenen görevinin gereklerine uygun davranmak için kamu görevlisinin çıkar sağlamaya teşebbüs suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin yanılgılı nitelendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
Yargıtay 5. Ceza Dairesi Esas No:2013/2917 Karar No:2014/6956
…..buna göre, şikayetçiler R.. Ç.. ile E.. Ç..’in 2007 yılında Akhisar ilçesi Pınarcık Köyü’nde kurdukları tavuk çiftliğine gerekli elektrik enerjisini 4721 sayılı Türk Medeni Yasasının 744. maddesinde öngörülen mecra geçirme hakkına dayanarak TEDAŞ’ın bilgisi dahilinde direklerin yanına paralel şekilde yeni hat çekerek temin ettikleri, ancak direklerden bir tanesinin köy merasına dikildiğini tespit eden ve suç tarihinde Pınarcık Köyü muhtarı olan sanığın şikayetçilerden kendisine 2500 TL vermelerini, aksi takdirde ihbarda bulunacağı ve dava açacağını söylediği ve müteaddit defalar bu talebini yinelediği, şikayetçilerden Recai’nin cep telefonuna C.Savcılığı’nca ifade tutanağına eklenen “Recai kusura bakmayın iyi niyeti suistimal yapıyorsunuz yarın 2500 TL vermezseniz mahkemeye veriyorum böyle olmasını istemezdim” şeklinde mesaj da gönderdiği, böylece sanığın sübut bulan bu eylemlerinin görevinin ifasıyla ilgili olarak yapması gerekli bir işi yapmaması için menfaat sağlamak niteliğinde olup rüşvet almaya teşebbüs suçunu oluşturduğu gözetilmeden yanılgılı değerlendirme ile irtikap suçuna teşebbüsten mahkumiyet kararı verilmesi
Yargıtay 5. Ceza Dairesi Esas No:2014/3255 Karar No:2014/5816
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde öğretim görevlisi olarak görev yapan sanığın katılanın eşini özel muayenehanesinde muayene ettikten sonra, acilen ameliyat olması gerektiğini ve bu ameliyatı ancak kendisinin bir özel hastanede yapabileceğini söylediği, bu iş için gerekli olduğunu belirttiği para miktarının katılan tarafından çok fazla olduğunun beyan edilmesi üzerine bu kez fakülteye bağlı hastanede ameliyat etmek karşılığında 25.000 Euro para ödenmesini talep ettiği, katılanın yakınlarıyla görüşüp karar vermek için süre istediği, daha sonra sanığı yakalatmak amacıyla şikayetçi olduğu, kolluk . görevlileri tarafından kendisine teslim edilen ve seri numaraları alınmış banknotlardan oluşan 5.000 Euroyu teklifi kabul etmiş görünerek sekreteri aracılığıyla sanığa teslim ettiği anlaşılan olayda suç tarihinde yürürlükte bulunan ve uygulanması gereken TCK’nın 257/3. maddesinde yer alan “irtikapsuçunu oluşturmadığı takdirde görevinin gereklerine uygun davranması için kamu görevlisinin kendisine çıkar sağlaması” suçunun teşebbüs aşamasında kalmasına rağmen tamamlanmış suç hükümlerinin uygulanması ve TCK’nın 35. maddesi uyarınca indirim yapılmaması suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması,
Yargıtay 5. Ceza Dairesi Esas No:2013/985 Karar No:2014/4475
Sanığın müşteki A.. A..’ın işyerine giderek ve telefon açarak bu kişiye ait kamyonların usulsüz olarak yasal işlem yapılmadan bırakıldığını ve bu şekilde işlerinin halledildiğini, bu nedenle kendisine para vermediği takdirde şikayet edeceğini söyleyerek banka hesap numarası da bırakmak suretiyle menfaat temin etmeye çalıştığı anlaşılan olayda, sevk irsaliyesi olmadan taşıma yaptığı belirtilen kamyonlarla ilgili belgelerin daha önce ibraz edilmiş olması ve menfaat teminine çalışıldığı sırada zorlamaya uygun bir görev bulunmaması karşısında icbar suretiyle irtikap suçunun unsurları oluşmamakla birlikte kamu göreviyle bağlantılı olarak hiçbir yasal karşılığı olmadan para talep etmesi, bu talebin müşteki tarafından kabul edilmemesi nazara alınarak, eylemin 6086 sayılı Yasa ile değişik TCK’nın 257/1. maddesinde yer alan görevi kötüye kullanma suçuna teşebbüs niteliğinde bulunduğu gözetilmeden yanılgılı değerlendirmeyle cebri irtikaba teşebbüs suçundan mahkumiyet hükmü kurulması,
Yargıtay 5. Ceza Dairesi Esas No:2013/13268 Karar No:2015/15783
Suç tarihinde İnlice Köyü muhtarı olarak görev yapan sanığın, katılanın 2/B kapsamında bulunan taşınmazının zilyetliğinin devrine ilişkin sözleşmeyi tasdik etmesi karşılığında toplam 1.000 TL para talep ettiği aşamalarda değişmeyen ve aynı mahiyetteki katılan, mağdur ve tanık beyanları ile tüm dosya kapsamından anlaşılmakla, eylemin; suç tarihinde yürürlükte bulunan TCK’nın 257/3 ve 35. maddelerinde düzenlenen görevinin gereklerine uygun davranması için kamu görevlisinin kendisine çıkar sağlaması suçuna teşebbüs vasfında olduğu, 19/12/2010 tarihinde yürürlüğe giren 6086 sayılı Yasa ile TCK’nın 257/3. maddesinde değişiklik yapıldığı, 05/07/2012 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yasanın 105/5-b maddesi ile de TCK’nın 257/3. maddesi hükmünün yürürlükten kaldırıldığı ve bu suretle aynı Kanunun 87. maddesiyle değiştirilen TCK’nın 252. maddesinde düzenlenen rüşvet suçuna dönüştüğü, sanığın en lehine olan yasal düzenlemenin 6086 sayılı Yasayla yapılan değişiklikten önceki haliyle TCK’nın 257/3. maddesi olduğu nazara alınarak hüküm kurulması yerine yanılgılı değerlendirme ve oluşa uygun düşmeyen gerekçelerle yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,
Yargıtay 5. Ceza Dairesi Esas No:2012/16008 Karar No:2014/3224
Dosya içerisinde bulunan vekaletname, serbest meslek makbuzu, banka havale belgesi örnekleri ile katılan ve tanık beyanlarına göre; katılanın davacı sıfatıyla bulunduğu Devrek 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/32 Esas sayılı tapu iptali ve tescil davasını takip etmek amacıyla aralarındaki sözlü anlaşma gereği vekaletname alan avukat sanığın 1200 TL vekalet ücreti aldığı halde, vekaletnameyi ilgili dava dosyasına sunmadığı ve 09/02/2010 tarihli duruşmaya mazeretsiz katılmayarak HMUK 409/5. maddesi gereğince dosyanın işlemden kaldırılmasına, yasal süre içerisinde yenileme talebinde bulunmayarak da davanın açılmamış sayılmasına sebebiyet verdiği, bu eylemlerinin TCK’nın 257/2. maddesine uyan ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçunu, ayrıca sanığın dosyanın işlemden kaldırılmasından sonra avukatlık görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak suretiyle keşif yapılacağını beyanla masraf adı altında para talep edip, katılanın bu nedenle 12/04/2010 günü banka havalesi ile gönderdiği 289 Avro parayı mal edinmesi eyleminin ise aynı Kanunun 250/2. maddesine uyan ikna suretiyle irtikap suçunu oluşturacağı gözetilmeden suç vasfında hataya düşülerek ve her iki eylem birleştirilerek yazılı şekilde hüküm kurulması
Yargıtay 5. Ceza Dairesi Esas No:2006/12792 Karar No:2006/10667
…..’den para alma vaadi karşılığında ihaleden çekilmelerini sağlayıp bu şekilde menfaat temin etmesi eyleminde ihaleye fesat karıştırma suçu yanında irtikap suçunu da işlediği sabit olup 5252 Sayılı Yasanın 9/4. maddesi gözetilerek 5237 Sayılı Yasanın 235/4. maddesi delaletiyle aynı Yasanın 250/1. maddesi gereğince cezalandırılması gerekirken isabetli olmayan gerekçe ile bu suçtan cezalandırılamayacağına karar verilmesi,
T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 2016/9638
K. 2018/8609
T. 6.11.2018
• İCBAR SURETİYLE İRTİKABA TEŞEBBÜS SUÇU ( Avukat Olan Katılanın Şikayet Başvurusunun Olaydan 22 Gün Sonra Gerçekleşmesi de Nazara Alındığında Öğreti ve Uygulamada Kabul Edildiği Üzere Kanun’un Öngördüğü Anlamda İcbar Boyutuna Varan Bir Davranışının Bulunmadığının Anlaşıldığı )
• İKNA SURETİYLE İRTİKAP SUÇU ( Katılanın Kendisinden İstenen Menfaatin Haksız Olduğunu Bilmesi Sebebiyle Suçun Oluşmadığı – İcbar Suretiyle İrtikaba Teşebbüs Suçu )
• ZAMANAŞIMI ( Görev ve Yetkisi Olmadığı Halde Kayıt Silme İşini Yapacağı Kanaati Uyandırarak Menfaat Temin Etmeye Çalışan Sanığın Eyleminin Suç Tarihinde Yürürlükte Bulunan 765 Sayılı TCK’nın 504/3. Maddesine Uyan Kamu Kurum ve Kuruluşunu Vasıta Olarak Kullanmak Suretiyle Dolandırıcılığa TeşebbüsSuçunu Oluşturacağı – Suçun 765 S.K. Md. 102/4 ve 104/2 Uyarınca Belirlenen 7 Yıl 6 Aylık İlaveli Dava Zamanaşımına Tabi Olduğu ve Suç Tarihi İle Hüküm Tarihi Arasında Azami Dava Zamanaşımı Süresinin Dolduğu ve Kamu Davasının Düşmesine Karar Verilmesi Gerektiği )
ÖZET : Dava, icbar suretiyle irtikaba teşebbüs suçuna ilişkindir.Avukat olan katılanın şikayet başvurusunun olaydan 22 gün sonra gerçekleşmesi de nazara alındığında, öğreti ve uygulamada kabul edildiği üzere Kanun’un öngördüğü anlamda icbar boyutuna varan bir davranışının bulunmadığı, bu itibarla cebri irtikap suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, katılanın kendisinden istenen menfaatin haksız olduğunu bilmesi sebebiyle ikna suretiyle irtikap suçundan da bahsedilemeyeceği, bu itibarla görev ve yetkisi olmadığı halde kayıt silme işini yapacağı kanaati uyandırarak menfaat temin etmeye çalışan sanığın eyleminin suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 Sayılı TCK’nın 504/3. maddesine uyan kamu kurum ve kuruluşunu vasıta olarak kullanmak suretiyle dolandırıcılığa teşebbüs suçun
u oluşturacağı, bu suçun aynı Kanunun 102/4 ve 104/2. maddelerinde belirlenen 7 yıl 6 aylık ilaveli dava zamanaşımına tabi olup, suç tarihi ile hüküm tarihi arasında azami dava zamanaşımı süresinin dolduğu ve kamu davasının düşmesine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden hüküm kurulması isabetsizdir.
DAVA : Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelendi;
Ceza miktarına göre koşulları bulunmadığı gibi sanık müdafin süresinden sonra vaki duruşma isteminin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 318. maddesi uyarınca REDDİNE, incelemenin duruşmasız olarak yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
KARAR : Dairemizin 25/09/2013 tarih ve 2013/5618 Esas, 2013/9320 Karar sayılı ilamıyla eylemin icbar suretiyle irtikaba teşebbüs suçunu oluşturacağından bahisle bozma kararı verilmiş ise de;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30/03/2010 tarih ve 2009/5-167-2010/70 Sayılı Kararında da açıklandığı üzere; icbar suretiyle irtikap suçunda mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak koşuluyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareketin icbar kavramına dahil olduğu ancak manevi cebrin, belli bir şiddete ulaşması, ciddi olması, mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma olanağının bulunmaması gerektiği hususlarına nazaran, Bursa Emniyet Müdürlüğünde polis memuru olarak görev yapan, kayıt silme konusunda herhangi bir görev ve yetkisi bulunmayan sanığın, olay öncesinde tanıdığı ve aracılığıyla bir kurumun avukatlığına müracaat eden katılana, emniyet kayıtlarında uyuşturucu kullananlar listesinde adının bulunduğunu, bu kaydı Ankara’dan sildirebileceğini söyleyerek onu aldattığı, tarafların birlikte Ankara’ya gittikleri, burada katılanı içeri almadan Emniyet Genel Müdürlüğünün binasına girip çıktığı ve hakkındaki kayıtları sildirdiğini söylediği, Bursa’ya dönmelerinden bir süre sonra yaptığı bu iş karşılığı olarak katılandan 5.000 TL para istediği, katılanın ise bu talebi kabul etmeyerek şikayetçi olduğu sübut bulan somut olayda, avukat olan katılanın şikayet başvurusunun olaydan 22 gün sonra gerçekleşmesi de nazara alındığında, öğreti ve uygulamada kabul edildiği üzere Kanun’un öngördüğü anlamda icbar boyutuna varan bir davranışının bulunmadığı, bu itibarla cebri irtikap suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, katılanın kendisinden istenen menfaatin haksız olduğunu bilmesi sebebiyle ikna suretiyle irtikap suçundan da bahsedilemeyeceği, bu itibarla görev ve yetkisi olmadığı halde kayıt silme işini yapacağı kanaati uyandırarak menfaat temin etmeye çalışan sanığın eyleminin suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 Sayılı TCK’nın 504/3. maddesine uyan kamu kurum ve kuruluşunu vasıta olarak kullanmak suretiyle dolandırıcılığa teşebbüs suçun
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden 5237 Sayılı TCK’nın 7/2 ve 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddeleri de gözetilmek suretiyle CMUK’nın 321. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden aynı Kanunun 322/1 ve 5271 Sayılı CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca açılan kamu davasının zamanaşımı sebebiyle DÜŞMESİNE, 06.11.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
YİRMİÜÇÜNCÜ CEZA DAİRESİ
Esas : 2015/6207
Karar : 2016/3671
Tarih : 29.03.2016
NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK
NÜFUZ TİCARETİ SUÇU
5237 s. TCK158
İş takipçiliği yapan sanığın Maliye Bakanlığında nüfuzlu görevde bulunan mağdur Bülent ile diğer mağdur Mustafa arasında bağlantı kurduğu ve Mustafa’nın vergi borçlarının yapılandırılmasını sağlamasının karşılığında kamu görevlisine vereceğinden bahisle bir miktar para aldığı iddia edilen olayda; özel bir danışmanlık şirketi bulunan sanığın eskiden beri tanıştığı mağdur Mustafa’nın şirketinin vergi borcu taksitlendirme işinin halledilmesi için vergi dairesi başkanlığı denetim grup müdürü olan diğer mağdura bir şekilde ulaştığı ve görüşme ayarladığı sabit olmakla dolandırıcılık suçunun unsurları itibari ile oluşmadığı ancak mağdura ait şirketin vergi borçlarının yasal zeminde taksitlendirilmesinin mümkün olup olmadığının alanında uzman bilirkişi heyetinden rapor alınmak suretiyle belirlenmesi ve yapılan işin haksız olduğunun tespiti halinde TCK’nın 255. maddesinde düzenlenen nüfuz ticareti suçu kapsamında değerlendirilme yapılarak sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekir.
T.C.
Yargıtay
15. Ceza Dairesi
Esas No:2013/5781
Karar No:2014/21411
K. Tarihi:17.12.2014
Tebliğname No : 11 – 2011/132774
MAHKEMESİ : Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 14/12/2010
NUMARASI : 2010/277 (E) ve 2010/343 (K)
SUÇ : Kamu görevlileri ile ilişkisi olduğundan bahisle bir işin gördürüleceği vaadiyle dolandırıcılık
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; Failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
TCK’nın 158. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan bu düzenlemeyle failin, kamu görevlileriyle ilişkisi olduğunu, onlar nezdinde hatırı sayıldığını ileri sürerek ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin etmesi nitelikli dolandırıcılık kabul edilmektedir. Suçun maddî unsuru, kamu görevlileri yanında hatıra sayıldığını, onlarla ilişkisi bulunduğunu iddia ederek, yapılacak aracılık karşılığında kamu görevlisine verilmek üzere, para veya başkaca menfaat almak, kabul etmektir.
Kamu görevlisi, TCK madde 6’da tanımlanmış ve açıklanmıştır. Bu suçun meydana gelmesi için, suç konusunun resmî nitelikte bir iş olması ve failin kamu görevlileriyle ilişkisi olduğundan bahsederek dolandırıcılık eylemini gerçekleştirmesi gerekir. Faildeki ahlaki kötülüğün, yalnız başkalarını dolandırmakla kalmayıp, aynı zamanda kamu görevlilerini şüphe altına sokmasındaki vahameti, suçu nitelikli hâle getirmiştir. Bu iddia yapıldığında, o kamu görevlisinin gerçekten var olup olmadığının, ya da o işi yapmaya yetkili bulunup bulunmadığının bir önemi yoktur. Ancak nüfuzdan faydalanacağı söylenen kişinin kamu görevlisi olması gerekir. Kamu görevlisi sayılmayan bir kişiyle ilişkisinden dolayı bir yarar sağlanması halinde bu nitelikli hal uygulanmayacaktır. Kamu görevlisinin taraflarca tanınan ve bilinen bir görevli olması aranmaz. Asıl olan tarafların anladıkları ve anlattıkları memurun makam olarak belirlenebilen bir görevli olmasıdır. Failin mağdurdan sağladığı çıkar … Başsavcısına, … kaymakamına, vereceğim şeklindeki beyanında Başsavcının, kaymakamın kişi, makam ve görev olarak yeterince belirliliği bulunmaktadır. Failin, belirli bir memur yanında hatırı sayıldığından bahsedilmeksizin, bakanlardan, milletvekillerinden, hâkimlerden, tanıdıkları olduğu ve işi halledeceğini söyleyerek çıkar sağlanması halinde basit dolandırıcılık söz konusu olacak ve TCK’nın 158/2. maddesi uygulanamayacaktır. Keza, failin, belli bir memur yanında hatırı sayıldığından söz etmeksizin kendisini kamu kurumunda görevli (müfettiş, genel müdür vb.) olarak tanıtıp müştekinin tayinini yaptırabileceğini söylemesi halinde, eylemi basit dolandırıcılık suçunu oluşturacaktır.
Kamu görevlisine gerçekten ve onun bilgisi içinde çıkar sağlanmış ise eylem rüşvet suçunu oluşturacaktır.Sanığın, şikayetçilerin oturduğu mahallede bulunan otoparka gidip geldiği, burada şikayetçilerle tanışıp samimiyet kurduğu, mahalleliye ve müştekilere kendisini polis memuru olarak tanıttığı, görüşmeleri sırasında şikayetçi Semra’nın sürücü belgesi almak istediğini öğrenmesi üzerine “kursa yazılmana gerek yok 1000 TL karşılığında hiç sınava girmeden sana ehliyet alırım, ben polis memuruyum tanıdıklarım var kurstan da bir şekilde hallederim “şeklinde sözlerle ikna edip şikayetçiden fotoğraf, kimlik fotokopisi, diploma örneği ve 50 TL parayı aldığı, aynı şekilde şikayetçi H.. Ö..’ün de kardeşinin ev yaptırdığını ve eve elektrik bağlatacağını söylediğinde ” ben başkomiserim benim etrafım geniş, TEDAŞ da tanıdıklarım var erkenden de bağlatırım” şeklinde sözlerle ikna edip bu müştekiden de evin evraklarıyla birlikte 15 TL parayı aldığı, şikayetçi Haydar’ın durumu marketinden alış veriş için gelen başka bir polis memuruna anlatıp sanığı tanıyıp tanımadığını sorduğunda polis olmadığının ortaya çıktığı somut olayda;
1- Sanığın şikayetçi H.. Ö..’e karşı işlediği dolandırıcılık suçundan kurulan hükme yönelik olarak yapılan incelemede;
5271 sayılı CMK’nın 231.maddesine göre verilen ve davayı sonuçlandırıcı nitelikte olmayan “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına” ilişkin karara karşı aynı kanunun 231/12. maddesine göre itiraz yolu açık olup temyiz olanağı bulunmadığından 5271 sayılı CMK’nın 264. maddesi uyarınca kabul edilebilir bir başvuruda kanun yolunda merciin belirlenmesinde yanılma, başvuran sanığın haklarını ortadan kaldırmayacağından temyiz dilekçesinin itiraz dilekçesi olarak kabulü ile görevli ve yetkili ilk derece mahkemesince itiraz konusunda inceleme yapılması için, dosyanın incelenmeksizin iade edilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
2-Sanığın şikayetçi S. C..’a karşı işlediği dolandırıcılık suçundan kurulan hükme yönelik olarak yapılan incelemede;
Yapılan yargılamaya, dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere, oluşa ve mahkemenin soruşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, hukuka uygun, yasal ve yeterli olarak açıklanan gerekçeye göre, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
5237 sayılı TCK’nın 158. maddesinin 2. fıkrasındaki nitelikli dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için suç failinin ismen söylemese bile kimden sözedildiğini karşı tarafın anlayacağı şekilde makamı, rütbesi, ünvanı ve lakabını söylediği kamu görevlilerini tanıdığını, hatırının sayıldığını, işini yaptıracağını söyleyerek mağduru kandırması gerektiği, bu veçhile; oluşa ve kabule göre; sanığın, sürücü belgesi almak istediğini öğrendiği şikayetçiyi, “kursa yazılmana gerek yok, 1.000.- TL karşılığında hiç sınava girmeden sana ehliyet alırım, ben polis memuruyum tanıdıklarım var, kurstan da bir şekilde hallederim” şeklindeki sözlerle ikna edip ondan fotoğraf, kimlik fotokopisi, diploma örneği ve 50 TL parayı almak suretiyle haksız çıkar sağlamak şeklinde sübut bulan eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 157. maddesi kapsamında basit dolandırıcılık suçunu oluşturacağı gözetilmeden, unsurları yönünden oluşmayan aynı Kanun’un 158/2. madde ve fıkrası uyarınca mahkumiyet hükmü kurulması,
Kabule göre de;
a-Sanık müdafiinin 26.10.2010 tarihli oturumda şikayetçilerden alınan paralar ve belgelerin kendilerine iade edildiğini belirtmesi karşısında mahkemece zararın giderilip giderilmediği konusunda araştırma yapılarak 5237 sayılı TCK’nun 168. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükmünün uygulanıp uygulanamayacağı hususunun tartışılmaması
b- Hileli davranışlar sergileyerek şikayetçiden 50 TL haksız çıkar sağladığı kabul olunan sanık hakkında kurulan hükümde, hürriyeti bağlayıcı cezanın süresi alt sınırdan belirlenirken, adli para cezasının miktarı teşdiden alt sınırın üzerinde tespit edilip çelişkiye neden olunması,
c- TCK’nın 51. maddesi uyarınca mümkün olmadığı halde, hükmolunan hürriyeti bağlayıcı cezanın yanında adli para cezasının da ertelenmesine karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 17.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
15. CEZA DAİRESİ
E. 2018/1650
K. 2018/3378
T. 14.5.2018
• BASİT DOLANDIRICILIK SUÇU ( Sanığın Kendisine TOKİ’de Tanıdıkları Olduğunu Ancak Herhangi Bir İsim Zikretmediğini Net Bir Şekilde İfade Etmesi Sebebiyle Bu Beyanına Üstünlük Tanınacağı – Yargılamanın Yenilenmesi Talebinin Kabulüyle Sanığın Eyleminin Uzlaşma Kapsamındaki T.C.K.’nın 157. Md. Düzenlenen “Basit Dolandırıcılık” Suçunu Oluşturduğu )
• NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK ( 5237 S. T.C.K.’nın 158/2. Md. Yer Alan Suçun Oluşabilmesi İçin Suç Failinin İsmen Söylemese Bile Kimden Söz Edildiğini Karşı Tarafın Anlayacağı Şekilde Makamı Rütbesi Unvanı ve Lakabını Beyan Etmesi Yanı Sıra Lakabını Söylediği Kamu Görevlilerini Tanıdığını Hatırının Sayıldığını ve İşini Yaptırabileceğini Belirterek Mağduru Kandırması Gerektiği )
• UZLAŞTIRMA ( Sanığın Kendisine TOKİ’de Tanıdıkları Olduğunu Ancak Herhangi Bir İsim Zikretmediğini Net Bir Şekilde İfade Etmesi Sebebiyle Bu Beyanına Üstünlük Tanınacağı – Yargılamanın Yenilenmesi Talebinin Kabulüyle Sanığın Eyleminin Uzlaşma Kapsamındaki T.C.KnNın 157. Md. Düzenlenen “Basit Dolandırıcılık” Suçunu Oluşturduğunun Gözetileceği )
ÖZET : Dava; basit dolandırıcılık suçuna ilişkindir. 5237 Sayılı TCK’nın 158/2. maddesinde yer alan nitelikli dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için, suç failinin, ismen söylemese bile kimden söz edildiğini karşı tarafın anlayacağı şekilde makamı, rütbesi, unvanı ve lakabını beyan etmesi yanı sıra lakabını söylediği kamu görevlilerini tanıdığını, hatırının sayıldığını ve işini yaptırabileceğini belirterek mağduru kandırması gerektiği, somut olayda ise; mağdurun soruşturma aşamasındaki ifadelerinde, sanığın kendisine TOKİ başkanı ile yardımcılarını tanıdığını belirtmiş olmasına rağmen, yargılama sırasında alınan beyanında, bir kısım ortak arkadaşlarından, sanık ile birlikte TOKİ başkanı ile yardımcısını tanıdığını, ihaleler yoluyla büyük rant elde ettiklerini duyduğunu söylemek suretiyle çelişkiye düşmesi ve yargılamanın yenilenmesi sırasında verdiği beyanında, bu kez sanığın kendisine TOKİ’de tanıdıkları olduğunu, ancak herhangi bir isim zikretmediğini net bir şekilde ifade etmesi sebebiyle bu beyanına üstünlük tanınması gerektiğinin anlaşılması karşısında yargılamanın yenilenmesi talebinin kabulüyle sanığın eyleminin 6763 Sayılı Kanun’un 31. maddesiyle değişik 5271 Sayılı CMK’nın 253 ve 254. maddeleri gereğince uzlaşma kapsamındaki TCK’nın 157. maddesinde düzenlenen “Basit dolandırıcılık” suçunu oluşturduğu gözetilmelidir.
T.C.
YARGITAY
15. CEZA DAİRESİ
E. 2017/36446
K. 2018/1719
T. 13.3.2018
DAVA : Nitelikli dolandırıcılık suçundan sanığın mahkumiyetine dair hüküm sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : TCK’nın 158. maddenin ikinci fıkrasında yer alan bu düzenlemeyle failin, kamu görevlileriyle ilişkisi olduğunu, onlar nezdinde hatırı sayıldığını ileri sürerek ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin etmesi nitelikli dolandırıcılık kabul edilmektedir. Suçun maddî unsuru, kamu görevlileri yanında hatıra sayıldığının, onlarla ilişkisi bulunduğunu iddia ederek, yapılacak aracılık karşılığında kamu görevlisine verilmek üzere para veya başkaca menfaat almak, kabul etmektir. Kamu görevlisi, TCK madde 6’da tanımlanmış ve açıklanmıştır. Bu suçun meydana gelmesi için,suç konusunun resmi nitelikte bir iş olması ve failin kamu görevlileriyle ilişkisi olduğundan bahsederek dolandırıcılıkeylemini gerçekleştirmesi gerekir. Faildeki ahlaki kötülüğün, yalnız başkalarını dolandırmakla kalmayıp, aynı zamanda kamu görevlilerini şüphe altına sokmasındaki vahameti, suçu nitelikli hâle getirmiştir. Bu iddia yapıldığında, o kamu görevlisinin gerçekten var olup olmadığı, ya da o işi yapmaya yetkili bulunup bulunmadığının bir önemi yoktur. Ancak nüfuzdan faydalanacağı söylenen kişinin kamu görevlisi olması gerekir. Kamu görevlisi sayılmayan bir kişiyle ilişkisinden dolayı bir yarar sağlanması halinde bu nitelikli hal uygulanmayacaktır. Kamu görevlisinin taraflarca tanınan ve bilinen bir görevli olması aranmaz. Asıl olan tarafların anladıkları ve anlattıkları memurun makam olarak belirlenebilen bir görevli olmasıdır. Failin mağdurdan sağladığı çıkarı….Başsavcısına,…kaymakamına, vereceğim şeklindeki beyanında Başsavcının,Kaymakamın kişi, makam ve görev olarak yeterince belirliliği bulunmaktadır. Failin, belirli bir memur yanında hatırı sayıldığından bahsedilmeksizin, bakanlardan, milletvekillerinden, hakimlerden, tanıdıkları olduğu ve işi halledeceğini söyleyerek çıkar sağlanması halinde basit dolandırıcılık söz konusu olacak ve TCK’nın 158/2. maddesi uygulanamayacaktır. Keza, failin belli bir memur yanında hatırı sayıldığından söz etmeksizin kendisini Kamu kurumunda görevli (müfettiş, genel müdür vb.) olarak tanıtıp müştekinin tayinini yaptırabileceğini söylemesi halinde eylemi, basit dolandırıcılık suçunu oluşturacaktır. Kamu görevlisine gerçekten ve onun bilgisi içinde çıkar sağlanmış ise eylem rüşvet suçunu oluşturacaktır.
Sanığın, kamu görevlileriyle ilişkisi olduğundan bahisle dolandırıcılık suçunu işlediğinin iddia edilmesi ve sanık hakkındaki kamu davasının 5237 Sayılı TCK’nın 158/2 maddesi gereğince açılmış olması karşısında, kanunda belirtilen ceza miktarına göre nitelikli dolandırıcılık suçlarında, 5235 Sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 12. maddesi gereğince, Ağır Ceza Mahkemelerinin görevli olduğu ve delillerin takdirinin üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi yerine, yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kabule göre de;
Sanığa yüklenen dolandırıcılık suçu nedeniyle, hükümden sonra ve 02.12.2016 tarih ve 29906 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 Sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değişik 5271 Sayılı CMK’nın 253. ve 254. maddeleri gereğince uzlaştırma işlemleri yapılmasından sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
SONUÇ : Kanuna aykırı olup, sanığın temyiz itirazları bu sebeple yerinde görüldüğünden, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca, hükmün BOZULMASINA, aynı Kanun’un 326/son maddesi uyarınca ceza miktarı bakımından sanığın kazanılmış haklarının saklı tutulmasına, 13/03/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
15. CEZA DAİRESİ
E. 2015/3873
K. 2017/8951
T. 10.4.2017
DAVA : Dolandırıcılık suçundan sanığın mahkumiyetine dair hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü;
KARAR : Müşteki …’ın oğlu ….’ın Ünye Ağır Ceza Mahkemesince verilen hüküm ile cinsel istismar ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından mahkum olduğu, sanığın bu durumu müşteki ile buluşarak öğrendiği akabinde sanığın müştekiye oğlunun haksız yere ceza aldığını, kendisinin Ankara’da …’da dayısı olduğunu, onunla konuşacağını söyleyerek telefonda birşahsı aradığı, sonrasında müştekiye dayısının “Ankara’ya gelin, işi çözelim” dediğini söylediği, daha sonra Ankara’ya gidecekleri sırada sanığın müştekiye Ankara’daki dayısının olayla ilgili olarak …. savcısını görevlendirdiğini, …. savcısı ile Ünye’de buluşacaklarını söylediği, sanık …’ın bir şahsı telefonla aradığı, bir süre sonra araca kendisini …. savcısı …. olarak tanıtan şahsın araca bindiği, beraberce …. Hastanesi’nin ilerisinde bulunan çay bahçesine gittikleri, kendisini …. savcısı …. olarak tanıtan şahsın müştekinin oğlu ….’ın evlenme cüzdanını incelediği, müştekiye “Yaşları tutuyor, bu ceza haksız olmuş” dediği, beraberce …. ilçe merkezine gittikten sonra …. isimli şahsın “Ben yarın Ankara’ya gideceğim, hocam beni Ankara’ya istedi” diyerek müşteki ve sanığın yanından ayrıldığı, daha sonra sanığın Ankara’dan dayısının birisini göndereceğini, avukatla birlikte bu kişinin kız tarafı ile diyalog kurup oğlu ….’ın tuzağa düşürüldüğünü ispatlayacaklarını, karşı tarafa dava açacaklarını söyleyerek müştekiden 2000 TL Ankara’ya gidecek olan …. savcısı, 1500 TL’de avukat için olmak üzere toplam 3500 TL para istediği, müştekinin söz konusu parayı bularak sanığa verdiği bu şekilde sanığın üzerine atılı dolandırıcılık suçunu işlediği iddia olunan olayda;
TCK’nın 158. maddenin ikinci fıkrasında yer alan bu düzenlemeyle failin, kamu görevlileriyle ilişkisi olduğunu, onlar nezdinde hatırı sayıldığını ileri sürerek ve belli bir işin gördürüleceğivaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin etmesi nitelikli dolandırıcılık kabul edilmektedir. Somut olayda, sanığın dayısının yargıtayda olduğunu akabinde onun yönlendirdiği …. savcı olarak tanıştırdığı kişi ile görüştürdüğü böylece belirli bir makam … bahsederek ve o kişiyi tanıdığını söyleyerek müştekinin oğlunun almış olduğu hapis cezasının kaldırtılacağından bahisle haksız menfaat temin ettiği dikkate alınarak, eylemin TCK’nın 158/2 maddesi kapsamında kaldığı gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşmek suretiyle basit dolandırıcılık suçundan hüküm kurularak eksik ceza tayini,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu sebeple yerinde görüldüğünden, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca, hükmün BOZULMASINA, aynı Kanunun 326/son maddesi uyarınca ceza miktarı bakımından sanığın kazanılmış haklarının saklı tutulmasına,10/04/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
15. CEZA DAİRESİ
E. 2014/7325
K. 2016/8945
T. 24.11.2016
DAVA : Kamu görevlileri ile ilişkisi olduğundan bahisle bir işin gördürüleceği vaadiyle dolandırıcılık suçundan sanığın mahkumiyetine dair hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Sanığın katılanı çalışmış olduğu Kuran Kursu’nda öğrenci olması sebebiyle tanıdığı, 2011 yılında sanığın katılanın işletmekte olduğu kahvehaneye gelerek katılanı sorduğu ve katılanla buluştuğu, katılana…Başkanlığı’nın kadrolu imam ataması yaptığını, eğer isterse kendisini kadrolu imam olarak işe aldırtabileceğini, … işlerinde protokol Şube Müdürü olarak görev yapan …’yı tanıdığını, bu işe aracı olması karşılığında da bir miktar para alacağını söylediği, katılanın da bu yönde iş araması sebebi ile sanığa inanıp güvendiği ve sanığın teklifini kabul ettiği, bir süre sonra sanığın …’ya söz konusu iş için gideceğini söyleyerek katılandan 200 TL para istediği, katılanın 200 TL parayı sanığa verdiği, sanığın 2 gün sonra tekrar katılanın yanına gelerek işinin hallolduğunu, tayin olduğu camiyi görmeye gidebileceklerini söylediği, bunun üzerine sanık ile katılanın …iline gittikleri ve burada sanığın katılanı …Camii adında bir camiye götürerek bundan sonra burada çalışacağını söylediği, daha sonra birlikte … ilçesine geri döndükleri, sanığın bu kez yapılan atama sebebi ile evrakları alacağını, …’ya gitmesi gerektiğini söyleyerek katılandan 2000 TL daha para istediği, katılanın bu parayı da sanığa verdiği, birlikte …’ya… Başkanlığı’na gittileri, ancak sanığın katılanı içeri sokmayarak beklemesini, kendisinin evrakları dolaştırıp döneceğini söylediği, bir süre sonra sanığın elinde bir zarf ile aşağı indiği ve zarfı katılana verdiği, katılana zarfı açmamasını, görev yerine gittiğinde zarfı açması gerektiğini söylediği ve katılandan sözü edilen atama sebebi ile katılanın … iline eşyalarının götürülmesi için 1000 TL daha para istediği, katılanın sanığın talep ettiği 1000 TL’yi de sanığa verdiğinin iddia edildiği olayda, sanığın atılı suçu işlediğine dair mahkemenin kabulünde isabetsizlik görülmemiştir.
Katılandan 3 farklı tarihte toplam 3.200 TL para alan sanık hakkında TCK’nın 43. maddesi gereğince artırım yapılmaması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
SONUÇ : Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre; sanığın eksik inceleme ile karar verildiğine dair temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA, 24/11/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
23. CEZA DAİRESİ
E. 2015/1741
K. 2015/488
T. 9.4.2015
DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır.
TCK’nın 158. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan bu düzenlemeyle failin, kamu görevlileriyle ilişkisi olduğunu, onlar nezdinde hatırı sayıldığını ileri sürerek ve belli bir işin gördürüleceğivaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin etmesi nitelikli dolandırıcılık kabul edilmektedir. Suçun maddî unsuru, kamu görevlileri yanında hatıra sayıldığını, onlarla ilişkisibulunduğunu iddia ederek, yapılacak aracılık karşılığında kamu görevlisine verilmek üzere, para veya başkaca menfaat almak, kabul etmektir.
Kamu görevlisi, TCK madde 6’da tanımlanmış ve açıklanmıştır. Bu suçun meydana gelmesi için, suç konusunun resmî nitelikte bir iş olması ve failin kamu görevlileriyle ilişkisi olduğundan bahsederek dolandırıcılık eylemini gerçekleştirmesi gerekir. Faildeki ahlaki kötülüğün, yalnız başkalarını dolandırmakla kalmayıp, aynı zamanda kamu görevlilerini şüphe altına sokmasındaki vahameti, suçu nitelikli hâle getirmiştir.
Bu iddia yapıldığında, o kamu görevlisinin gerçekten var olup olmadığının, ya da o işi yapmaya yetkili bulunup bulunmadığının bir önemi yoktur. Ancak nüfuzdan faydalanacağı söylenen kişinin kamu görevlisi olması gerekir. Kamu görevlisi sayılmayan bir kişiyle ilişkisinden dolayı bir yarar sağlanması halinde bu nitelikli hal uygulanmayacaktır. Kamu görevlisinin taraflarca tanınan ve bilinen bir görevli olması aranmaz. Asıl olan tarafların anladıkları ve anlattıkları memurun makam olarak belirlenebilen bir görevli olmasıdır.
Failin, belirli bir memur yanında hatırı sayıldığından bahsedilmeksizin, bakanlardan, milletvekillerinden, hâkimlerden, tanıdıkları olduğu ve işi halledeceğini söyleyerek çıkar sağlanması halinde basit dolandırıcılık söz konusu olacaktır. Keza, failin, belli bir memur yanında hatırı sayıldığından söz etmeksizin kendisini kamu kurumunda görevli (müfettiş, genel müdür vb.) olarak tanıtıp mağdurun tayinini yaptırabileceğini söylemesi halinde, eylemi basit dolandırıcılık suçunu oluşturacaktır.
Kamu görevlisine gerçekten ve onun bilgisi içinde çıkar sağlanmış ise eylem rüşvet suçunu oluşturacaktır.
Bu açıklamalar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; Sanığın, Devlet Personel Başkanlığı’ nda akrabası olduğu ve işe aldırabileceğini, bunun için askerlik belgesi, diploma ve ÖSYM sonuç belgesi gibi belgeler gerektiğini söyleyerek katılan …’ ı kandırarak ondan beş Cumhuriyet altını aldığı, keza varsa başka tanıdıklarını da aynı şekilde işe aldırabileceğini söyleyip katılan … vasıtasıyla …’e yönelttiği hileli eylemi sonucunda diğer katılanlar …, …, … ve şikâyetçi …’ten elden ve banka havalesi yoluyla değişik tarihlerde 8.000 TL üzerinde para almak suretiyle dolandırıcılık suçunu işlediği iddia edilen olayda; sanığın, yalnızca Devlet Personel Başkanlığı’ nda akrabası olduğunu söylemesi dışında bu yerde çalıştığını belirttiği kişiye dair herhangi bir unvan, lakap veya makam belirtmediği, eylemlerin bu haliyle TCK’ nın 157/1. maddesi gereğince basit dolandırıcılık suçu yerine, TCK’ nın 158/2. maddesi gereğince nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğundan bahisle yazılı şekilde hüküm kurulması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 09.04.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
15. CEZA DAİRESİ
E. 2013/7604
K. 2015/2700
T. 4.2.2015
• KAMU GÖREVLİLERİ NEZDİNDE HATIRI OLDUĞUNDAN BAHİSLE DOLANDIRICILIK ( Suç Faili İsmen Söylenmese Bile Kimden Söz Edildiği Karşı Tarafın Anlayacağı Şekilde Makamı Rütbesi Ünvanı ve Lakabını Söylediği Kamu Görevlilerini Tanıdığını Hatırının Sayıldığını İşini Yaptıracağını Söyleyerek Mağdurun Kandırılması Gerekeceği )
• BASİT DOLANDIRICILIK ( Sanığın Belli Bir Kamu Görevlisi Yanında Hatırı Sayıldığından ve İlişkisi Olduğundan Bahsetmeksizin Sağlık Kurulu Raporunu Aldıracağı İzlenimi Uyandırarak Menfaat Temin Ettiği – Eylemin Basit Dolandırıcılık Suçunu Oluşturacağı )
• SAĞLIK KURULU RAPORU ALACAĞI İZLENİMİ OLUŞTURMA ( Dolandırıcılık – Sanığın Belli Bir Kamu Görevlisi Yanında Hatırı Sayıldığı veya İlişkisi Olduğundan Bahsetmediği/Eylemin Basit Dolandırıcılık Suçunu Oluşturduğu )
ÖZET : Dava, dolandırıcılık suçuna ilişkindir. 5237 Sayılı TCK’nın 158.maddesinin 2.fıkrasındaki nitelikli dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için suç failinin ismen söylemese bile kimden söz edildiğini karşı tarafın anlayacağı şekilde makamı, rütbesi, ünvanı ve lakabını söylediği kamu görevlilerini tanıdığını, hatırının sayıldığını, işini yaptıracağını söyleyerek mağduru kandırmasının gerekeceği, oysaki somut olayda, sanığın, belli bir kamu görevlisi yanında hatırı sayıldığından ve ilişkisi olduğundan bahsetmeksizin sağlık kurulu raporunu aldıracağı izlenimi uyandırarak ve bu duruma katılanı inandırmak suretiyle haksız çıkar sağladığı ve bu anlamda TCK’nın 158/2 maddesinde tanımlanan suçun yasal unsurlarının oluşmadığı, eylemin aynı kanunun 157/1 maddesinde tanımlanan basit dolandırıcılık suçunu oluşturacağı gözetilmelidir.
DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır. TCK’nın, 158. maddenin İkinci fıkrasında yer alan bu düzenlemeyle failin, kamu görevlileriyle ilişkisi olduğunu, onlar nezdinde hatırı sayıldığını ileri sürerek ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin etmesi nitelikli dolandırıcılık kabul edilmektedir. Suçun maddi unsuru, kamu görevlileri yanında hatıra sayıldığının, onlarla ilişkisi bulunduğunu iddia ederek, yapılacak aracılık karşılığında kamu görevlisine verilmek üzere, para veya başkaca menfaat almak, kabul etmektir. Kamu görevlisi, TCK madde 6’da tanımlanmış ve açıklanmıştır. Bu suçun meydana gelmesi için, suç konusunun resmi nitelikte bir iş olması ve failin kamu görevlileriyle ilişkisi olduğundan bahsederek dolandırıcılık eylemini gerçekleştirmesi gerekir. Faildeki ahlaki kötülüğün, yalnız başkalarını dolandırmakla kalmayıp, aynı zamanda kamu görevlilerini şüphe altına sokmasındaki vahameti, suçu nitelikli hale getirmiştir. Bu iddia yapıldığında, o kamu görevlisinin gerçekten var olup olmadığı, ya da o işi yapmaya yetkili bulunup bulunmadığının bir önemi yoktur. Ancak nüfuzdan faydalanacağı söylenen kişinin kamu görevlisi olması gerekir. Kamu görevlisi sayılmayan bir kişiyle ilişkisinden dolayı bir yarar sağlanması halinde bu nitelikli hal uygulanmayacaktır. Kamu görevlisinin taraflarca tanınan ve bilinen bir görevli olması aranmaz. Asıl olan tarafların anladıkları ve anlattıkları memurun makam olarak belirlenebilen bir görevli olmasıdır. Failin mağdurdan sağladığı çıkarı, … Başsavcısına, … kaymakamına, vereceğim şeklindeki beyanında Başsavcının, Kaymakamın kişi, makam ve görev olarak yeterince belirliliği bulunmaktadır. Failin, belirli bir memur yanında hatırı sayıldığından bahsedilmeksizin, bakanlardan, milletvekillerinden, hakimlerden, tanıdıkları olduğu ve işi halledeceğini söyleyerek çıkar sağlanması halinde basit dolandırıcılık söz konusu olacak ve TCK’nın 158/2. maddesi uygulanamayacaktır. Keza, failin, belli bir memur yanında hatırı sayıldığından söz etmeksizin kendisini kamu kurumunda görevli ( müfettiş, genel müdür vb. ) olarak tanıtıp müştekinin tayinini yaptırabileceğini söylemesi halinde eylemi, basit dolandırıcılık suçunu oluşturacaktır.
Katılanın çalıştığı inşaat şirketinde iş kazası sonucu yaralanması sebebiyle şirkete karşı açacağı davada delil olarak kullanmak amacıyla, Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Hastanesi’nden Sağlık Kurulu Raporu almak istemesi üzerine bu konuyla ilgili daha önceden tanıdığı ve hastanede çalışıyor olarak bildiği sanık ile görüştüğü, sanığın telefonla görüşmeler yaptıktan sonra kendisine yardımcı olacağını söyleyip katılandan fotoğraf ve 100 TL para aldığı, iki gün sonra tekrar görüştüklerinde sanığın heyet raporunun çıkması için film çektirmesinin ve en az 5-6 doktorun görmesi gerektiğini söyleyip bu işlemler için de katılandan 2.000 TL para aldığı, bir süre sonra sanığın katılanın telefonuna rapor işinin olumlu sonuçlandığına dair mesaj gönderdiği ancak katılanın sanığa ulaşamadığı, hastaneden yaptığı araştırma sonucunda da rapor için herhangi bir başvurunun olmadığını öğrendiği somut olayda;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
1- )5237 Sayılı TCK’nın 158.maddesinin 2.fıkrasındaki nitelikli dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için suç failinin ismen söylemese bile kimden söz edildiğini karşı tarafın anlayacağı şekilde makamı, rütbesi, ünvanı ve lakabını söylediği kamu görevlilerini tanıdığını, hatırının sayıldığını, işini yaptıracağını söyleyerek mağduru kandırmasının gerekeceği, oysaki somut olayda, sanığın, belli bir kamu görevlisi yanında hatırı sayıldığından ve ilişkisi olduğundan bahsetmeksizin raporu aldıracağı izlenimi uyandırarak ve bu duruma katılanı inandırmak suretiyle haksız çıkar sağladığı ve bu anlamda TCK’nın 158/2 maddesinde tanımlanan suçun yasal unsurlarının oluşmadığı, eylemin aynı kanunun 157/1 maddesinde tanımlanan basit dolandırıcılık suçunu oluşturacağı gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülmek suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması,
2- )Kabule göre de, hapis cezasının alt sınırdan tayin edilmesine rağmen, adli para cezasının belirlenmesi sırasında, yeterli ve yasal gerekçe gösterilmeksizin, aynı gerekçeye dayanarak tam gün sayısının asgari hadden uzaklaşılması suretiyle sanığa fazla ceza tayini,
3- ) 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesinin 1. fıkrasının c bendinde yer alan haklardan, sadece kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmetten bulunmaktan yoksun bırakılmaya dair hak yoksunluğunun aynı maddenin 3. fıkrasına göre koşullu salıverilme tarihinden itibaren uygulanmayacağı gözetilmeden, alt soyu dışındaki kişileri de kapsayacak şekilde 53/1-c maddesi gereğince güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına hükmedilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 04.02.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
15. CEZA DAİRESİ
E. 2014/25563
K. 2015/1784
T. 3.2.2015
DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
KARAR : Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.Hile nitelikli bir yalandır.Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır.Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
TCK’nın, 158. maddenin ikinci fıkrasında yer alan bu düzenlemeyle failin, kamu görevlileriyle ilişkisi olduğunu,onlar nezdinde hatırı sayıldığını ileri sürerek ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak,başkasından menfaat temin etmesi nitelikli dolandırıcılık kabul edilmektedir. Suçun maddî unsuru, kamu görevlileri yanında hatıra sayıldığının, onlarla ilişkisi bulunduğunu iddia ederek,yapılacak aracılık karşılığında kamu görevlisine verilmek üzere,para veya başkaca menfaat almak,kabul etmektir.
Kamu görevlisi, TCK madde 6’da tanımlanmış ve açıklanmıştır.Bu suçun meydana gelmesi için,suç konusunun resmî nitelikte bir iş olması ve failin kamu görevlileriyle ilişkisi olduğundan bahsederek dolandırıcılık eylemini gerçekleştirmesi gerekir.Faildeki ahlaki kötülüğün,yalnız başkalarını dolandırmakla kalmayıp,aynı zamanda kamu görevlilerini şüphe altına sokmasındaki vahameti,suçu nitelikli hâle getirmiştir.
Bu iddia yapıldığında,o kamu görevlisinin gerçekten var olup olmadığı, yada o işi yapmaya yetkili bulunup bulunmadığının bir önemi yoktur. Ancak nüfuzdan faydalanacağı söylenen kişinin kamu görevlisi olması gerekir.Kamu görevlisi sayılmayan bir kişiyle ilişkisinden dolayı bir yarar sağlanması halinde bu nitelikli hal uygulanmayacaktır.Kamu görevlisinin taraflarca tanınan ve bilinen bir görevli olması aranmaz.Asıl olan tarafların anladıkları ve anlattıkları memurun makam olarak belirlenebilen bir görevli olmasıdır. Failin mağdurdan sağladığı çıkarı… Başsavcısına, …kaymakamına, vereceğim şeklindeki beyanında Başsavcının, Kaymakamın kişi,makam ve görev olarak yeterince belirliliği bulunmaktadır. Failin, belirli bir memur yanında hatırı sayıldığından bahsedilmeksizin, bakanlardan, milletvekillerinden, hakimlerden, tanıdıkları olduğu ve işi halledeceğini söyleyerek çıkar sağlanması halinde basit dolandırıcılık söz konusu olacak ve TCK’nın 158/2. maddesi uygulanamayacaktır.
Keza, failin, belli bir memur yanında hatırı sayıldığından söz etmeksizin kendisini Kamu kurumunda görevli (müfettiş, genel müdür vb.)olarak tanıtıp müştekinin tayinini yaptırabileceğini söylemesi halinde eylemi, basit dolandırıcılık suçunu oluşturacaktır.
Kamu görevlisine gerçekten ve onun bilgisi içinde çıkar sağlanmış ise eylem rüşvet suçunu oluşturacaktır.
T.C.
YARGITAY
15. CEZA DAİRESİ
E. 2012/17716
K. 2014/11204
T. 4.6.2014
DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
KARAR : Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; Failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
TCK’nın, 158.nci maddenin İkinci fıkrasında yer alan,bu düzenlemeyle failin, kamu görevlileriyle ilişkisi olduğunu,onlar nezdinde hatırı sayıldığını ileri sürerek ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak,başkasından menfaat temin etmesi nitelikli dolandırıcılık kabul edilmektedir. Suçun maddî unsuru, kamu görevlileri yanında hatıra sayıldığının, onlarla ilişkisi bulunduğunu iddia ederek, yapılacak aracılık karşılığında kamu görevlisine verilmek üzere, para veya başkaca menfaat almak,kabul etmektir.
Kamu görevlisi, TCK.md.6’da tanımlanmış ve açıklanmıştır. Bu suçun meydana gelmesi için, suç konusunun resmî nitelikte bir iş olması ve failin kamu görevlileriyle ilişkisi olduğundan bahsederek dolandırıcılık eylemini gerçekleştirmesi gerekir. Faildeki ahlaki kötülüğün,yalnız başkalarını dolandırmakla kalmayıp, aynı zamanda kamu görevlilerini şüphe altına sokmasındaki vahameti,suçu nitelikli hâle getirmiştir.
Bu iddia yapıldığında, o kamu görevlisinin gerçekten var olup olmadığı, ya da o işi yapmaya yetkili bulunup bulunmadığının bir önemi yoktur. Ancak nüfuzdan faydalanacağı söylenen kişinin kamu görevlisi olması gerekir. Kamu görevlisi sayılmayan bir kişiyle ilişkisinden dolayı bir yarar sağlanması halinde bu nitelikli hal uygulanmayacaktır. Kamu görevlisinin taraflarca tanınan ve bilinen bir görevli olması aranmaz. Asıl olan tarafların anladıkları ve anlattıkları memurun makam olarak belirlenebilen bir görevli olmasıdır. Failin mağdurdan sağladığı çıkarı….Başsavcısına, …kaymakamına, vereceğim şeklindeki beyanında Başsavcının, Kaymakamın kişi, makam ve görev olarak yeterince belirliliği bulunmaktadır. Failin, belirli bir memur yanında hatırı sayıldığından bahsedilmeksizin, bakanlardan, milletvekillerinden, hakimlerden, tanıdıkları olduğu ve işi halledeceğini söyleyerek çıkar sağlanması halinde basit dolandırıcılıksöz konusu olacak ve TCK’nın 158/2 maddesi uygulanamıyacaktır. Keza, failin, belli bir memur yanında hatırı sayıldığından söz etmeksizin kendisini Kamu kurumunda görevli (müfettiş, genel müdür vb.)olarak tanıtıp müştekinin tayinini yaptırabileceğini söylemesi halinde eylemi, basit dolandırıcılık suçunu oluşturacaktır.
Müşteki …’un kardeşi …’nin ve kayınbiraderi olan tanık …’nın kardeşi … cezaevinde tutuklu bulunduğu sırada telefonla müşteki … arayan sanığın “ben …’nin yanından geliyorum, görüşelim, İstasyon Mahallesindeki fırında sizi bekliyorum” diyerek telefonu kapattığı, akabinde müşteki .. ve tanık …’in sanıkla buluştuğu, sanığın müsteki … “Yenibosna’da tanıdığım bir savcı var, bu çocukları cezaevinden kurtaracağız, parada üçe beşe bakmayacağız” dedikten sonra cep telefonu ile bir yeri arayarak “Savcım, Çerkezköy Cezaevinde iki kişi var, bu çocukları ne yapacağız, çıkarmamız lazım” diyerek telefonu kapattıktan sonra müştekiye “Savcı yarın sizi bekliyor, ya yarın siz gidin, ya birlikte gidelim, sizin işi bu adam yapar, başka yere para kaptırmayın” dediği, ayrıldıktan sonra sanıkla müştekinin bir daha görüşmedikleri, sanığın benzer şekilde oğulları cezaevinde bulunan katılan …’ı da telefonla arayarak katılana kendisini Tekirdağ Ağır Ceza Savcısı olarak tanıttığı, çocuklarının dosyasının kendisinde olduğunu, 4.000 TL verirse oğullarının serbest kalacağını söylediği, katılan ile buluştuğunda katılanın 500 TL verdiği, sonrasında 2.000 TL daha istediği ancak katılanın parası olmadığını söyleyerek vermediği, sanığın müşteki … karşı gerçekleşen eyleminin kamu görevlileriyle ilişkisi olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle dolandırıcılığa teşebbüs, katılan …’a yönelik eyleminin kamu görevlileriyle ilişkisi olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle dolandırıcılık suçlarını oluşturduğunun iddia edildiği olayda;
1-)Katılan …’a yönelik nitelikli dolandırıcılık suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik incelemede;
Sanığın, katılan …’i arayarak Çerkezköy adliyesinde görev yapan savcı …’ı tanıdığını söyleyip bu suretle yakınlarının tahliyesini sağlayabileceği kanaatini uyandırarak para istediği, tanık Avni vasıtasıyla savcıya vereceğini söyleyerek katılandan 500 TL aldığının anlaşılması karşısında, eyleminin kamu görevlileriyle ilişkisi olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle dolandırıcılık suçunu oluşturduğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiş, aynı gerekçelerle tebliğnamedeki düşünceye iştirak edilmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık ve müdafinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA,
2-)Müşteki …’a yönelik nitlikli dolandırıcılığa teşebbüs suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik incelemede;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine; ancak;
5237 Sayılı TCK’nın 158.maddesinin 2.fıkrasındaki nitelikli dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için failin, ismen söylemese bile kimden söz edildiğini karşı tarafın anlayacağı şekilde makamı, rütbesi, ünvanı ve lakabını söylediği kamu görevlilerini tanıdığını, hatırının sayıldığını, işini yaptıracağını söyleyerek mağduru kandırması gerektiği, somut olayda ise; sanığın, belli bir kamu görevlisi yanında hatırı sayıldığından ve ilişkisi olduğundan bahsetmeksizin, ismini vermediği bir Cumhuriyet savcısıyla görüşüyormuş gibi yaparak müşteki … menfaat temin etmeye çalışmaktan ibaret eyleminin aynı kanunun 157. maddesinde yer alan basit dolandırıcılığa teşebbüs suçunu oluşturduğu gözetilmeden suç vasfının tayininde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık ve müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu nedenlerle, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesine istinaden uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 04.06.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
15. CEZA DAİRESİ
E. 2012/17762
K. 2014/10844
T. 2.6.2014
DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
KARAR : Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
TCK’nın 58. maddenin 2. fıkrasında yer alan bu düzenlemeyle failin, kamu görevlileriyle ilişkisi olduğunu, onlar nezdinde hatırı sayıldığını ileri sürerek ve belli bir işin gördürüleceğivaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin etmesi nitelikli dolandırıcılık kabul edilmektedir. Suçun maddî unsuru, kamu görevlileri yanında hatıra sayıldığının, onlarla ilişkisibulunduğunu iddia ederek, yapılacak aracılık karşılığında kamu görevlisine verilmek üzere, para veya başkaca menfaat almak, kabul etmektir. Kamu görevlisi, TCK madde 6’da tanımlanmış ve açıklanmıştır. Bu suçun meydana gelmesi için, suç konusunun resmî nitelikte bir iş olması ve failin kamu görevlileriyle ilişkisi olduğundan bahsederek dolandırıcılık eylemini gerçekleştirmesi gerekir. Faildeki ahlaki kötülüğün, yalnız başkalarını dolandırmakla kalmayıp, aynı zamanda kamu görevlilerini şüphe altına sokmasındaki vahameti, suçu nitelikli hale getirmiştir. Bu iddia yapıldığında, o kamu görevlisinin gerçekten var olup olmadığı ya da o işi yapmaya yetkili bulunup bulunmadığının bir önemi yoktur. Ancak nüfuzdan faydalanacağı söylenen kişinin kamu görevlisi olması gerekir. Kamu görevlisi sayılmayan bir kişiyle ilişkisinden dolayı bir yarar sağlanması halinde bu nitelikli hal uygulanmayacaktır. Kamu görevlisinin taraflarca tanınan ve bilinen bir görevli olması aranmaz. Asıl olan tarafların anladıkları ve anlattıkları memurun makam olarak belirlenebilen bir görevli olmasıdır. Failin mağdurdan sağladığı çıkarı’.Başsavcısına,’kaymakamına, vereceğim şeklindeki beyanında Başsavcının, Kaymakamın kişi, makam ve görev olarak yeterince belirliliği bulunmaktadır. Failin, belirli bir memur yanında hatırı sayıldığından bahsedilmeksizin, bakanlardan, milletvekillerinden, hakimlerden, tanıdıkları olduğu ve işi halledeceğini söyleyerek çıkar sağlanması halinde basit dolandırıcılıksöz konusu olacak ve TCK’nın 158/2. maddesi uygulanamayacaktır. Keza, failin, belli bir memur yanında hatırı sayıldığından söz etmeksizin kendisini Kamu kurumunda görevli (müfettiş, genel müdür vb.) olarak tanıtıp müştekinin tayinini yaptırabileceğini söylemesi halinde eylemi, basit dolandırıcılık suçunu oluşturacaktır. Kamu görevlisine gerçekten ve onun bilgisi içinde çıkar sağlanmış ise eylem rüşvet suçunu oluşturacaktır.
Sanığın, bir restaurantta tanıştığı müşteki Ö. F.’a Kahramanmaraş Devlet Hastanesi başhekimi müşteki M. K.’in kendisinin akrabası olduğunu, hastaneye temizlik işçisi alınacağını, isterse bu konuda yardımcı olabileceğini belirttiği, daha sonra müşteki Ö. F.’un sanığın istemiş olduğu belgeleri ve 50 TL parayı tamamlayarak sanığa verdiği, müşteki Ö. F.’un diğer müştekileri de ayrı ayrı zamanlarda sanıkla tanıştırdığı, sanığın bu kişilere de ayrı ayrı olmak üzere, hastanede görevli M. K.’in dayısı olduğunu, hastane müdürü M. Y.’ı tanıdığını ve kendilerini işe aldırabileceğini söyleyerek, müştekilerden ayrı ayrı 85 TL para aldığı, daha sonra müştekilerin bu konuyu araştırdıklarında durumun ortaya çıktığı, böylece sanığın her bir müştekiye karşı ayrı ayrı olmak üzere nitelikli dolandırıcılık suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda,
Adı kullanılan kişilerin hastanenin yetkilileri oldukları, gerçekte o işi yapmaya yetkili olup olmadıklarının öneminin bulunmadığı, sanığın, isimlerini ve görevlerini açıkça belirterek onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle müştekiler nezdinde güven uyandırdığı dikkate alınarak sanığın, belli bir kamu görevlisi ile ilişkisi olduğundan bahisle nitelikli dolandırıcılık suçlarını işlemiş olması karşısında, müşteki sayısınca ayrı ayrı olmak üzere 5237 Sayılı TCK’nın 158/2 maddesi gereğince mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşmek suretiyle basit dolandırıcılık suçundan hüküm kurularak eksik ceza tayini,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu nedenlerle, 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, aynı Kanun’un 326/son maddesi uyarınca sonuç ceza miktarı yönünden sanığın kazanılmış haklarının saklı tutulmasına, 2.6.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 2015/1093
K. 2018/9532
T. 6.12.2018
• İCBAR SURETİYLE İRTİKAP ( Mağdurun İradesini Baskı Altında Tutmaya Elverişli Olmak Koşuluyla Doğrudan Doğruya veya Dolaylı Biçimde Yapılan Her Türlü Zorlayıcı Hareketin İcbar Kavramına Dahil Olduğu Manevi Cebirin Belli Bir Şiddete Ulaşması Ciddi Olması Mağdurun Baskının Etkisinden Kolaylıkla Kurtulma Olanağının Bulunmaması Gerektiği )
• İRTİKAP ( Mağdurun Önceden Kolluğu ve C. Savcılığını da Haberdar Etmek Suretiyle Sanığın Yakalanmasını Sağlaması Karşısında Sanığın Öğreti ve Uygulamada Kabul Edildiği Üzere Yasanın Öngördüğü Anlamda İcbar Boyutuna Varan Davranışlarının Bulunmadığı – Bu İtibarla İrtikap Suçunun Yasal Unsurlarının Oluşmadığı )
• SUÇ NİTELİĞİ ( Sabit Görülen Eyleminin Hukuki Nitelendirmesinin Yapılması Amacıyla Suç Tarihindeki Görevinin ve Suça Konu Evrakı İşleme Koymakla İlgili Bir Yükümlülüğünün Bulunup Bulunmadığının Belirlenmesinden Sonra Suç Niteliğinin Tayin ve Takdiri Gerektiği )
ÖZET : İcbar suretiyle irtikap suçunda mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak koşuluyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareketin icbar kavramına dahil olduğu, manevi cebirin, belli bir şiddete ulaşması, ciddi olması, mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma olanağının bulunmaması gerektiği, … ili Aksu İlçe Jandarma Komutanlığı emrinde jandarma uzman çavuş olarak görev yapan sanığın, mağdur hakkında … Vergi Dairesi Başkanlığının internet sayfası üzerinden yapılan ihbarı 700 Amerikan doları verilmesi halinde işleme koymayacağını beyan etmesi ve mağdurun suçüstü yapılmasını sağlamak amacıyla önceden kolluğu ve Cumhuriyet savcılığını haberdar ederek bu miktarda dövizi teslim etmesi sonrasında sanığın suçüstü yakalanması şeklinde gelişen dava konusu somut olayda, mağdurun önceden kolluğu ve Cumhuriyet savcılığını da haberdar etmek suretiyle sanığın yakalanmasını sağlaması karşısında; sanığın, öğreti ve uygulamada kabul edildiği üzere yasanın öngördüğü anlamda icbar boyutuna varan davranışlarının bulunmadığı, bu itibarla irtikap suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, sabit görülen eyleminin hukuki nitelendirmesinin yapılması amacıyla suç tarihindeki görevinin ve suça konu evrakı işleme koymakla ilgili bir yükümlülüğünün bulunup bulunmadığının belirlenmesinden sonra suç niteliğinin tayin ve takdiri gerekir.
DAVA : Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:
KARAR : O yer Cumhuriyet savcısının temyiz talebinin sanık lehine olduğu gözetilerek yapılan incelemede;
3628 Sayılı Kanun’un 17 ve 18. maddeleri uyarınca davanın mahkemece İçişleri Bakanlığına ihbarı ile sanığın 14/05/2013 tarihli hakkındaki adli kontrol kararının kaldırılmasına yönelik talebi bakımından mahallinde işlem yapılması mümkün görülmüş, yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30/03/2010 tarih ve 2009/5-167 Esas, 2010/70 Sayılı Kararında da açıklandığı üzere; icbar suretiyle irtikap suçunda mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak koşuluyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareketin icbar kavramına dahil olduğu, manevi cebirin, belli bir şiddete ulaşması, ciddi olması, mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma olanağının bulunmaması gerektiği, … ili Aksu İlçe Jandarma Komutanlığı emrinde jandarma uzman çavuş olarak görev yapan sanığın, mağdur hakkında … Vergi Dairesi Başkanlığının internet sayfası üzerinden yapılan ihbarı 700 Amerikan doları verilmesi halinde işleme koymayacağını beyan etmesi ve mağdurun suçüstü yapılmasını sağlamak amacıyla önceden kolluğu ve Cumhuriyet savcılığını haberdar ederek bu miktarda dövizi teslim etmesi sonrasında sanığın suçüstü yakalanması şeklinde gelişen dava konusu somut olayda, mağdurun önceden kolluğu ve Cumhuriyet savcılığını da haberdar etmek suretiyle sanığın yakalanmasını sağlaması karşısında; sanığın, öğreti ve uygulamada kabul edildiği üzere yasanın öngördüğü anlamda icbar boyutuna varan davranışlarının bulunmadığı, bu itibarla irtikap suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, sabit görülen eyleminin hukuki nitelendirmesinin yapılması amacıyla suç tarihindeki görevinin ve suça konu evrakı işleme koymakla ilgili bir yükümlülüğünün bulunup bulunmadığının belirlenmesinden sonra suç niteliğinin tayin ve takdiri gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeler sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kabule göre de;
Mağdurun suç tarihindeki ekonomik durumunun araştırılmasından sonra irtikap edildiği kabul edilen yarar yönünden TCK’nın 250/4. maddesinin uygulanma olanağının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Sanığın üzerine atılı suçu 5237 Sayılı Kanun’un 53/1-a maddesindeki hak ve yetkiyi kötüye kullanmak suretiyle işlediği kabul edilmesine rağmen hakkında aynı Kanunun 53/5. maddesinin uygulanmaması,
Anayasa Mahkemesi’nin 24/11/2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı TCK’nın 53. maddesinde yer alan bazı ibarelerin iptaline ilişkin kararının değerlendirilmesi lüzumu,
SONUÇ : Kanuna aykırı, O yer Cumhuriyet savcısı ile sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321 ve 326/ son maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 06.12.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 2016/6294
K. 2018/5328
T. 12.7.2018
• İRTİKAP SUÇU ( Sanık ve Mağdurların Beyanları da Hep Birlikte Değerlendirildiğinde Mağdurlara Yönelik Eylemlerinin Nitelikli Dolandırıcılık Suçunu Oluşturduğu Gözetilmeden Yanılgılı Değerlendirme Sonucu Bu Eylemlerin İkna Suretiyle İrtikap Olarak Kabulüyle Hükümler Kurulmasının İsabetsiz Olduğu )
• SUÇ VASFININ TAYİNİ ( Sanıkların Taksi Durağı Ruhsatı Verme Gibi Bir Görevlerinin Bulunmadığı Gibi Sanık ve Mağdurların Beyanları da Hep Birlikte Değerlendirildiğinde Mağdurlara Yönelik Eylemlerinin Nitelikli Dolandırıcılık Suçunu Oluşturduğunun Gözetilmesi Gerektiği )
• TANIK BEYANLARININ ALINMASI ( Mağdurun Başvurusunda Eksikliklerin Bulunup Bulunmadığının Tespiti İzin Belgesi Verilmesinde Görev Yapan ve Para Talebi Üzerine Mağdurun Müracaat Ettiği Belediye Yetkililerinin Tanık Olarak Dinlenilmesi Gerektiği )
• GÖREVİNİN GEREKLERİNE UYGUN DAVRANMAK İÇİN ÇIKAR SAĞLAMA ( İzin Belgesini Almak İçin Engel Bir Durum Olmadığı Takdirde Sanıkların Eylemlerinin Suç Tarihinde Yürürlükte Bulunan 5237 S. TCK’nun 257/3. Md. Hükmünde Düzenlenen Görevinin Gereklerine Uygun Davranmak İçin Çıkar Sağlama Suçunu Oluşturacağının Gözetilmesi Gerektiği )
ÖZET : Dosyadaki tüm bilgi ve belgelerden sanıkların görevli olduğu birimin büyükşehir belediyesi sınırları içerisinde taksi duraklarının sayısını ve yerlerini belirlemeye yetkili olduğu, taksi durağı ruhsatının ise bağlı bulunulan ilçe belediyesi tarafından verilebildiği, böylelikle sanıkların taksi durağı ruhsatı verme gibi bir görevlerinin bulunmadığı gibi sanık ve mağdurların beyanları da hep birlikte değerlendirildiğinde mağdurlara yönelik eylemlerinin nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmeden yanılgılı değerlendirme sonucu bu eylemlerin ikna suretiyle irtikap olarak kabulüyle yazılı şekilde hükümler kurulması, isabetsizdir. Öte yandan, mağdurun sanığın başkanı olduğu derneğe bağış yapıp yapmadığının araştırılarak yapmış ise ilgili evrakların getirtilmesi, eyleme konu geçiş yolu izin belgesi dosyasının belediyeden istenilerek incelenip, mağdurun başvurusunda eksikliklerin bulunup bulunmadığının tespiti izin belgesi verilmesinde görev yapan ve para talebi üzerine mağdurun müracaat ettiği belediye yetkililerinin tanık olarak dinlenilmesi ile özellikle başvuru dosyasında eksiklik olup olmadığı varsa ne zaman tamamlatıldığının sorulmasından sonra sonucuna göre izin belgesini almak için engel bir durum olmadığı takdirde sanıkların bu mağdura yönelik eylemlerinin suç tarihinde yürürlükte bulunan 5237 Sayılı TCK’nın 257/3. maddesinde düzenlenen görevinin gereklerine uygun davranmak için çıkar sağlama, engel bir durum var ise eylemlerinin suç tarihi itibariyle 5237 Sayılı TCK’nın 252/1. maddesinde düzenlenen rüşvet alma suçunu oluşturacağı gözetilmeden eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hükümler kurulması, doğru değildir.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2014/5-803
K. 2018/223
T. 22.5.2018
• İKNA SURETİYLE İRTİKAP SUÇU ( Sanığın Görevi Sebebiyle Kendisine Duyulan Güveni Kötüye Kullanmak Suretiyle Gerçekleştirdiği Hileli Davranışlarla Kendisine ve Diğer Sanığa Yarar Sağlamak Suretiyle İrtikap Suçunu İşlediği – Bilgisi ve Talimatı Doğrultunda Gerçekleştirilen Eylemler Sebebiyle Sanığın Diğer Sanığın Eylemlerinden 5237 S.K. Md. 38 Kapsamında Azmettiren Olarak Sorumlu Tutulması Gerektiği )
• AZMETTİRME ( İkna Suretiyle İrtikap Suçu – Başkasını Suç İşlemeye Azmettiren Kişinin İşlenen Suçun Cezası İle Cezalandırılacağı – Sanığın Bilgisi ve Talimatı Doğrultunda Gerçekleştirilen Eylemler Sebebiyle Diğer Sanığın Eylemlerinden 5237 S.K. Md. 38 Kapsamında Azmettiren Olarak Sorumlu Tutulacağı )
• SUÇA İŞTİRAK ( Sanığın Görevi Sebebiyle Kendisine Duyulan Güveni Kötüye Kullanmak Suretiyle Gerçekleştirdiği Hileli Davranışlarla Kendisine ve Diğer Sanığa Yarar Sağlamak Suretiyle İrtikap Suçunu İşlediği/Bilgisi ve Talimatı Doğrultunda Gerçekleştirilen Bu Eylemler Sebebiyle de Sanığın Diğer Sanığın Eylemlerinden TCK’nın 38. Maddesi Kapsamında Azmettiren Olarak Sorumlu Tutulması Gerektiği – İkna Suretiyle İrtikap Suçu/Azmettirme )
• GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMAK ( Görevinin Sağladığı Güveni Kötüye Kullanmak Suretiyle Gerçekleştirdiği Hileli Davranışlarla Kendisine veya Başkasına Yarar Sağlanmasına veya Bu Yolda Vaatte Bulunulmasına Bir Kimseyi İkna Eden Kamu Görevlisinin Üç Yıldan Beş Yıla Kadar Hapis Cezası İle Cezalandırılacağı – İkna Suretiyle İrtikap Suçu )
ÖZET : Dava, ikna suretiyle irtikap suçuna ilişkindir.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıkların eylemlerinin irtikap suçunu mu, yoksa görevi kötüye kullanma suçunu mu oluşturduğunun, görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğunun kabulü hâlinde ise dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
Hâkim olarak görev yapan sanığın, sicil amiri olduğu diğer sanığın gerçekleştirdiği eylemlerden haberdar olmamasının hayatın olağan akışına aykırı olacağı cihetle sanığın, görevi sebebiyle kendisine duyulan güveni kötüye kullanmak suretiyle gerçekleştirdiği hileli davranışlarla kendisine ve diğer sanığa yarar sağlamak suretiyle irtikap suçunu işlediği, bilgisi ve talimatı doğrultunda gerçekleştirilen bu eylemler sebebiyle de sanığın, diğer sanığın eylemlerinden TCK’nun 38. maddesi kapsamında azmettiren olarak sorumlu tutulması gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, sanıkların eylemlerinin ikna suretiyle irtikap suçunu oluşturduğuna dair Özel Daire onama kararı isabetli olup, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
İkna suretiyle irtikap suçuna dair madde gerekçesinde de “…İkna suretiyle irtikâp suçunun oluşabilmesi için; kamu görevlisinin, hileli davranışlarla bir kimseyi kendisine veya başkasına yarar sağlamaya veya bu yolda vaatte bulunmaya ikna etmesi gerekir.
İkna suretiyle irtikâp suçunu oluşturan hileli davranışların da kişinin yerine getirdiği kamu görevinin sağladığı güven kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmesi gerekir.
İkna suretiyle irtikâp suçunu oluşturan hilenin icraî veya ihmali davranışla gerçekleştirilmesi mümkündür. Bu bakımdan, hatadan yararlanmak suretiyle irtikap, ikna suretiyle irtikap suçunun sadece bir işleniş şeklinden ibarettir. Maddenin üçüncü fıkrasına göre, bu durumda ikna suretiyle irtikap suçunun cezasında indirim yapılması gerekmektedir.” açıklamalarına yer verilmiştir.
İknanın varlığının kabulü için, mağdurun iradesinin etki altına alınmış olması gerekir. Bu itibarla sadece tavsiye, ikna sayılmaz. Mağdur, sözle veya yazıyla ya da her iki vasıtanın birlikte kullanılması suretiyle ikna edilebilir. ( Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 16. Bası, Ankara 2017, s. 765 vd. )
Hileli davranışlarla ikna edilme ile anlatılmak istenen, mağdurun aslında sağlaması gerekmeyen bir yararın sağlanması gerektiğine inandırılmasıdır. Fail, mağduru ikna için çıkarın görev ve işlem gereği verilmesini ileri sürmekte, mağdur ise kamu görevlisinin istediği çıkarın kanun ve görev gereği verilmesi gerektiğine hileli davranışlarla inandırılmaktadır. Bu bakımdan, kamu görevlisi tarafından yapılan iş aslında kanuna uygundur, ancak bu iş için sağlanması gerekmeyen bir çıkar temin edilmektedir. ( Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-R. Murat Önok, Teori ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Seçkin Yayınevi, 9. Bası, Ankara 2013, s. 867 vd. )
Madde gerekçesinde de açıklandığı üzere ikna suretiyle irtikap icrai davranışla işlenebilen bir suçtur. Fiilin ihmali davranışla gerçekleştirilmesi ise hatadan yararlanma suretiyle irtikapsuçunu oluşturacaktır.
İkna suretiyle irtikap suçunda yarar, failin aldatıcı nitelikteki davranışları sonucu elde edilmektedir. Bu anlamda mağdur, yararı sağlamak zorunda olmadığını bilmekle birlikte failin manevi baskısı sonucu bu yararı sağlamak zorunda kalmakta ise icbar suretiyle irtikap, buna karşılık sağladığı yararın haksız olduğunu bilmemekte ise ikna suretiyle irtikaptan söz edilir. Örneğin, mahkeme kalemine ilâm sureti almak için gelen vatandaşa gerçeğe aykırı olarak “Önce 150 TL ilâm harcı vermeniz gerekiyor” diyen kalem müdürünün eylemi, ikna suretiyle irtikap suçunu oluşturmaktadır. ( Tezcan-Erdem-Önok, s. 868 )
İkna suretiyle irtikap suçu, failin yaptığı hileli davranışlarla mağduru hataya sevk edip haksız yarar temin etmesi yönüyle dolandırıcılık suçuna benzemektedir. Ancak failin kamu görevlisi olması ve fiili görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak suretiyle işlemesi bu suçu dolandırıcılıktan ayırmaktadır. ( Artuk-Gökcen, s. 744 )
İrtikap suçunda; Devletin fonksiyonlarına karşı bireylerin de kurumlara duyması gereken güven sarsılmakta; memur haksız çıkar sağlamak amacıyla kendi konumundan yararlanmaktadır. Bu haliyle belirtilen suç; TCY.nın 240. maddesinde düzenlenen “görevi kötüye kullanma suçunun” özel bir şekli olup; onu da kapsayan ve daha ağır yaptırımlar öngören bir suçtur. Suçun ön şartı ise, failin memur olmasıdır.
İrtikap suçunun maddi unsurunu oluşturan fiil üç şekilde ortaya çıkabilir.
Bunlar; a) İcbar (manevi cebir), b) İkna ve c) Hatadan yararlanmadır.
TCY.nın 209/1. maddesinde düzenlenen icbar suretiyle irtikap (cebri irtikap) suçundaki icbar kelimesi manevi cebir anlamındadır. Cebir unsuru manevi tazyikle gerçekleşecek-tir. Mağdurda meydana getirilen korkunun etkisi altında suçun işlenmesi halinde icbar gerçekleşmiş sayılacaktır. Maddi cebir kullanılması halinde fiil esasen yağma suçunu oluşturur (madde gerekçesi). Ceza Genel Kurulunun 6.11.1989 gün ve 265-335 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, manevi cebirin belli bir şiddete ulaşması, ciddi olması, mağdurun baskının et-kisinden kolaylıkla kurtulma olanağının bulunmaması gerekir. Mağdurun iradesini baskı al-tında tutmaya elverişli olmak koşuluyla doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareket icbar kavramına dahildir. Yapılan hareketlerin mağdurun iradesini manevi baskı altında tutmaya uygun ve elverişli olması, vaad edilmesi veya sağlanması istenilen menfaatin hukuka aykırı olduğunun mağdurca bilinmesi, icbar için yeterli olup; (Erman-Özek, Kamu İdaresine Karşı Suçlar, s.72 vd) icbar suretiyle irtikap suçu (cebri irtikap) paranın verilmesi, menfaatin sağlanması veya vaad edilmesi ile tamamlanır.
İcbardan maksat, iradesinin oluşumunu etkileyecek ve yapmak istediğinden başka bir hareketi yapmasına neden olacak biçimde şiddet veya tehdit ile baskı yapmaktır. O halde irtikap suçunda icbardan sözedebilmek için failin hareketlerinin, yaşamın normal akışı içeri-sinde bir kimse üzerinde baskı yaratmaya, onu kendisinin tehdit edilmiş olarak hissetmesine elverişli olması gerekir (Erem -Toroslu, age, s. 167 vd).
T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 2014/5562
K. 2016/5792
T. 2.6.2016
• CEBRİ İRTİKAP SUÇU (İşlediği Suçlar Sebebiyle Aranan Kişiye Menfaat Sağlamaması Durumunda Hakkında Yasal İşlem Yapılacağının Söylenmesinin İcbar Sayılamayacağı Bu İtibarla İrtikap Suçunun Yasal Unsurunun Oluşmadığının Gözetilmesi Gerektiği)
• RÜŞVET ALMA SUÇU (Sanıkların Kanunun Öngördüğü Anlamda İcbar Boyutuna Varan Bir Davranışlarının Bulunmadığı – İrtikap Suçunun Yasal Unsurunun Oluşmadığı/Buna Bağlı Olarak Rüşvet Alma Suçundan Mahkumiyetlerine Karar Verilmesi Gerektiği)
• İCBAR SURETİYLE İRTİKAP (Mağdurun İradesini Baskı Altında Tutmaya Elverişli Olmak Koşuluyla Doğrudan Doğruya veya Dolaylı Biçimde Yapılan Her Türlü Zorlayıcı Hareketin İcbar Kavramına Dahil Olduğu – Manevi Cebrin Ciddi Olması Mağdurun Baskının Etkisinden Kolaylıkla Kurtulma Olanağının Bulunmaması Gerektiği)
• SUÇ VASFININ TAYİNİ (İşlediği Suçlar Sebebiyle Aranan Kişiye Menfaat Sağlamaması Durumunda Hakkında Yasal İşlem Yapılacağının Söylenmesinin İcbar Sayılamayacağı – Rüşvet Alma Suçundan Mahkumiyetlerine Karar Verilmesi Gerektiği/Cebri İrtikap Suçundan Hükümler Kurulmasının Kanuna Aykırı Olduğu)
ÖZET : 5237 Sayılı TCK’nın, suç tarihinde yürürlükte bulunan 250/1. maddesindeki düzenlemeye göre, cebri irtikap suçunun kamu görevlisinin görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi icbar etmesiyle oluşacağı, Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararında da açıklandığı üzere; icbar suretiyle irtikap suçunda mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak koşuluyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareketin icbar kavramına dahil olduğu, manevi cebrin, belli bir şiddete ulaşması, ciddi olması, mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma olanağının bulunmamasının gerektiği, somut olayda ise sanıkların, kanunun öngördüğü anlamda icbar boyutuna varan bir davranışlarının bulunmadığı, işlediği suçlar sebebiyle aranan kişiye menfaat sağlamaması durumunda hakkında yasal işlem yapılacağının söylenmesinin icbar sayılamayacağı, bu itibarla irtikap suçunun yasal unsurunun oluşmadığı, buna bağlı olarak rüşvet alma suçundan mahkumiyetlerine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden oluşa, dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçelerle ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde cebri irtikap suçundan hükümler kurulması kanuna aykırıdır.
T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 2014/3243
K. 2016/4496
T. 2.5.2016
• İCBAR SURETİYLE İRTİKAP SUÇU ( Mağdurun Aşamalardaki Beyanları ve Olayın Oluş Şekline Göre Somut Olayda Sanığın Öğreti ve Uygulamada Kabul Edildiği Üzere Kanunun Öngördüğü Anlamda İcbar Boyutuna Varan Bir Davranışının Bulunmadığı – Eylemin İcbar Suretiyle İrtikap Suçunu Oluşturmadığı )
• MANEVİ CEBİR ( İcbar Suretiyle İrtikap Suçunda Mağdurun İradesini Baskı Altında Tutmaya Elverişli Doğrudan Doğruya veya Dolaylı Biçimde Yapılan Her Türlü Zorlayıcı Hareketin İcbar Kavramına Dahil Olduğu – Manevi Cebrin Ciddi Olması ve Mağdurun Baskının Etkisinden Kolaylıkla Kurtulma Olanağının Bulunmaması Gerektiği )
• KAMU GÖREVLİSİNİN GÖREVİNİN GEREKLERİNE UYGUN DAVRANMAK İÇİN ÇIKAR SAĞLAMASI ( Mağdurun Kendisinden İstenen Paranın Yasal Olarak Verilmesi Gereken Bir Para Olmadığını Bilmesi Sebebiyle İkna Suretiyle İrtikap Suçunun Oluşmadığı – Eylemin Görevinin Gereklerine Uygun Davranmak İçin Kamu Görevlisinin Çıkar Sağlaması Suçunu Oluşturduğu )
• HAK YOKSUNLUĞU ( Sanığın Sadece Kendi Altsoyu Üzerindeki Velayet Vesayet ve Kayyımlığa Ait Bir Hizmette Bulunmaktan Yoksun Bırakılmaya Dair Hak Yoksunluğunun Koşullu Salıverme Tarihinden İtibaren Uygulanamayacağı – İcbar Suretiyle İrtikap Suçu )
ÖZET : İcbar suretiyle irtikap suçunda mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak koşuluyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareketin icbar kavramına dahil olduğu, manevi cebirin, belli bir şiddete ulaşmasının, ciddi olmasının ve mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma olanağının bulunmamasının gerektiği, mağdurun aşamalardaki beyanları ve olayın oluş şekline göre somut olayda sanığın öğreti ve uygulamada kabul edildiği üzere, Kanun’un öngördüğü anlamda icbar boyutuna varan bir davranışının bulunmadığı, bu itibarla cebri irtikap suçunun, keza mağdurun, kendisinden istenen paranın yasal olarak verilmesi gereken bir para olmadığını bilmesi sebebiyle de ikna suretiyle irtikap suçunun yasal unsurunun oluşmadığı, sanığın sabit görülen eyleminin suç tarihinde yürürlükte bulunan ve sonraki düzenlemelere nazaran açıkça lehine olan TCK’nın 257/3. maddesinde düzenlenen görevinin gereklerine uygun davranmak için kamu görevlisinin çıkar sağlaması suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin yanılgılı nitelendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, hatalıdır. Diğer yandan, TCK’nın 53/3. maddesi uyarınca sanığın sadece kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan yoksun bırakılmaya dair hak yoksunluğunun koşullu salıverme tarihinden itibaren uygulanamayacağı gözetilmeksizin altsoyu dışındaki kişileri de kapsayacak şekilde 53/1-c maddesindeki hakların tümünü koşullu salıverilmeye kadar kullanmaktan mahrum bırakılmasına hükmedilmesi, hatalıdır.
T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 2011/590
K. 2012/12578
T. 6.12.2012
• NÜFUZ TİCARETİ ( Ödeme Yetkisi Bulunmayan Sanığın Mağdurdan Maaş İşlemlerini Tamamlamak İçin İki Kez Para Aldığı/3. Kez Alırken Suç Üstü Yakalandığı – Eylem İçin Ayrıca Görevi Kötüye Kullanma ve Dolandırıcılık Fiillerinin Değerlendirileceği )
• SİGORTA İL MÜDÜRÜNÜN MAAŞ İŞLEMLERİNİ TAMAMLAMAK İÇİN PARA ALMASI ( Ödeme Yetkisi Bulunmayan Sanık – 5237 S.K. Md. 255`de Yapılan Değişikliklerin Gözetileceği )
• YETKİLİ OLMADIĞI BİR İŞ İÇİN YARAR SAĞLAMA ( Ödeme Yetkisi Bulunmayan Sanığın Mağdurdan Maaş İşlemlerini Tamamlamak İçin İki Kez Para Aldığı/3. Kez Alırken Suç Üstü Yakalandığı – 5237 S.K. Md. 255`de Yapılan Değişikliklerin Gözetileceği )
• ÖDEME YETKİSİ BULUNMAYAN MAĞDURUN MAAŞ İŞLEMLERİNİ TAMAMLAMAK İÇİN PARA ALMASI ( 237 S.K. Md. 255`de Yapılan Değişikliklerin Gözetileceği – Eylem İçin Ayrıca Görevi Kötüye Kullanma ve Dolandırıcılık Fiillerinin Değerlendirileceği )
ÖZET : SGK Genel Müdürlüğü Yurtdışı İşçi Hizmetleri Dairesi Başkanlığı tarafından yapılacak işlemle ilgilisine ödenebilecek olan aylıkların ödenmesi konusunda herhangi bir yetkisi bulunmayan Sigorta İl Müdürü olarak görevli sanığın, şikayetçiye yardımcı olacağını söyleyerek iki defa para aldıktan sonra bu kez de işlemlerin tamamlanması için tekrar para istediği, şikayetçinin durumu kolluğa bildirmesi üzerine seri numaraları alınmış paraların teslimini müteakip yapılan suçüstüyle paraların elde edildiği anlaşılmaktadır. Önceden sağlanmış yararın varlığı göz önüne alındığında suçun tamamlanmış olduğu ve 5237 sayılı TCK`nın 255. maddesinde yer alan suçun unsurlarında esaslı değişiklikler yapılması karşısında yeni düzenlemeler ve unsurlarının oluşması durumunda görevi kötüye kullanma ile dolandırıcılık fiillerinin de değerlendirilmesi gerektiği gözetilmelidir.
DAVA : Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:
KARAR : Dairemizce de benimsenen Yargıtay CGK`nın 18.09.2012 gün 2012/420 Esas, 2012/1771 sayılı Kararı da nazara alınarak 6352 sayılı Yasanın geçici 2. maddesinin sadece karşılıksız yararlanma suçlarını kapsadığı anlaşılmakla 6352 sayılı Yasanın yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama suçu yönünden getirdiği düzenlemeler de gözetilerek yapılan incelemede;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Almanya`dan işçi emeklisi olarak dönen şikayetçi S.`in, yurtdışından gönderilen emekli ve vefat eden eşinden bağlanan dul aylıklarını idari prosedürün uzaması nedeniyle uzun bir süredir alamaması üzerine, bu sorunun çözülmesi için K… Sigorta İl Müdürü olan sanık M.`in yanına gittiği ve durumu anlattığı, SGK Genel Müdürlüğü Yurtdışı İşçi Hizmetleri Dairesi Başkanlığı tarafından yapılacak işlemle ilgilisine ödenebilecek olan aylıkların ödenmesi konusunda herhangi bir yetkisi bulunmayan sanığın şikayetçiye bu işi Ankara`dan halledip yardımcı olacağını söyleyerek önce iki parça halinde toplam 250 TL para istediği, şikayetçi bu miktarı ödedikten sonra bu kez de işlemlerin tamamlanması için 500 Euro daha ödemesi gerektiğini belirttiği, işinin görülmesini isteyen ancak istenen parayı da çok bulan şikayetçinin bu kadar para veremeyeceğini fakat 500 TL getirebileceğini söyleyip bir süre düşündükten sonra durumu kolluğa bildirdiği, kolluğun şikayetçiden aldığı seri numaraları alınmış 3 adet 100`lük banknot halindeki 300 TL`yi sanığı yakalatmak amacıyla şikayetçiye teslim etmesinin ardından, mesai bitiminde sanıkla odasında görüşen şikayetçinin parayı verip oradan ayrılmasını müteakip yapılan suçüstüyle seri numaraları alınmış paraların elde edildiği, önceden sağlanmış yararın varlığı gözetildiğinde eylemin tamamlanmış olduğu anlaşılmış olmakla, hükümden sonra 05.07.2012 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 89. maddesi ile 5237 sayılı TCK`nın 255. maddesinde yer alan suçun unsurlarında esaslı değişiklikler yapılması karşısında yeni düzenlemeler ve unsurlarının oluşması durumunda görevi kötüye kullanma ile dolandırıcılık fiilleri de değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri lüzumu,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafii ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gözetilerek CMUK`nın 321. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), 06.12.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
Yargıtay
5. Ceza Dairesi
Esas No:2016/5143
Karar No:2017/41
K. Tarihi:10.1.2017
MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : Rüşvet alma, rüşvet verme, görevi kötüye kullanma, göreve ilişkin sırrın açıklanması, resmi belgede sahtecilik
HÜKÜM : Mahkumiyet
Mahalli mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:
Sanık …’in çıkar amaçlı iş takipleri yaptığının belirtildiği iddianamenin (2) nolu bendinin (h) alt bendinde, “Boğaziçi İmar Müdürlüğü’nde olan bir işi halletmek için 29.000 TL ile ödenmemiş vergi borcu için yürütmeyi durdurma kararı alınmasını takip etmek vaadiyle 20.000 TL para isteyerek ve bir kısmını almak suretiyle çıkar sağladığı (Mayıs 2010)” şeklinde nitelendirme yapılarak açılan kamu davası ile ilgili zamanaşımı süresi içerisinde mahallinde bir karar verilmesi mümkün görülmüştür.
1) Sanık … hakkında rüşvet alma, diğer sanıklar hakkında rüşvet verme suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerinin temyiz incelemesinde;
Sanıklar hakkında düzenlenen iddianamede, “… Olay tarihinde Drej … ile bilinen …’ın kardeşi olan şüpheli …’ın Bakırköy 8. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2009/741 esas sayılı dosyasında kasten yaralama ve 6136 Sayılı Yasaya muhalefet suçlarından yargılandığı, bu yargılama sırasında hakkında yakalama emri çıkarılan şüpheli …’ın mahkemece ifadesi alındıktan sonra tutuklanmaması için şüpheli …’nun aracılık yaparak görüştüğü Bakırköy Adliyesi Cumhuriyet Başsavcılığında görevli zabıt katibi şüpheli …’e, Zeytinburnu İlçesi, … Cafe otoparkında 24.750 Euro para verdiği, ancak şüpheli …’ın mahkemece beyanının alındığı üçüncü oturumda 23/07/2010 günü tutuklandığı, böylelikle yakalamalı şüpheli …’ın ifadesinden sonra serbest bırakılmasını sağlamak için savcılık katibi şüpheli …’in 4.750 Euro karşılığı rüşvet aldığı, şüpheliler … ve …’nun ise bu amaçla rüşvet verdikleri” şeklinde nitelenen eylemler hakkında yapılan yargılama sonunda her ne kadar zabıt katibi … hakkında rüşvet alma, diğer sanıklar hakkında ise rüşvet verme suçundan mahkumiyet hükmü kurulmuş ise de;Sanık …’in 05/06/2011 tarihinde müdafii olduğu halde savcı huzurunda alınan ifadesinde hakkında yakalama emri çıkarılan …’ın serbest bırakılması için o tarihte Bakırköy Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapan …’ın talimatıyla …’ndan para istediğini, …’nun kendisine … Cafe’nin otoparkında bu iş için teslim ettiği paradan 20.000 Euro’sunu adliyedeki odasında Cumhuriyet Savcısı …’a bizzat teslim ettiğini beyan ettiği, Cumhuriyet Savcısı … hakkında ise nüfuz ticareti (üç kez) ve haksız mal edinme suçlarından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tanzim edilen 16.01.2014 gün ve 2014/5615 Soruşturma ve 2014/3346 Esas sayılı iddianameye istinaden İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 30/04/2014 gün, 2014/209 Esas, 2014/172 Karar sayılı kararı ile bahse konu suçlardan Yargıtay ilgili ceza dairesinde yargılanması için 2802 sayılı Yasa’nın 90/1. maddesi gereğince son soruşturmanın açılmasına karar verildiği, halen Yargıtay 15. Ceza Dairesi’nin MD-2015/1 Esas sayılı dosyasında ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılanmakta olan Cumhuriyet Savcısı …’a isnat edilen eylemlerden birisinin de son soruşturmanın açılmasına dair kararda, “Direj …. lakabıyla tanınan suç örgütü lideri …’ın kardeşi olan … hakkında Bakırköy 8. Asliye Ceza Mahkemesine açılan kamu davasında Mahkemece yakalama kararı çıkarıldığı, bu durumun öğrenilmesi üzerine hakkında yakalama kararı çıkarılan …’ın yakını olan … ve …’un Bakırköy Adliyesinde görevli Cumhuriyet Savcısı …L’ın zabıt katibi olarak görev yapan … ile irtibata geçtikleri ve durumu … ‘e anlattıkları, …’in bu durumu Cumhuriyet Savcısı …L’a ilettiği ve …L’ın da kendisinin bu mahkemede herhangi bir görevi ve sıfatı olmamasına rağmen, …’ın tutuklanmaksızın ifadesi alınıp serbest bırakılmasını sağlayacağını vadederek 24.750 Euro paranın katip … tarafından teslim alınmasını sağladığı, bu paranın 4750 Euro’sunu zabıt katibi … tarafından alındığı, geri kalan 20.000 Euro’nun …L’a … tarafından teslim edildiği ve alınan bu para karşılığında nüfuz suistimali teşkil edecek faaliyetlerde bulunulduğu, Suç örgütü ile ilgili olarak CMK.250. Madde’yle yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 2011/803 soruşturma numaralı evrakında, Mahkeme kararı doğrultusunda telefonları dinlenen kişiler arasındaki 23.07.2010 tarihli … – Sedat isimli şahıs arasındaki 5 adet görüşme, yine … ile Cumhuriyet Savcısı …L arasındaki 4 adet görüşmeye ilişkin TAPE’ler, … ile … ve …’nun beyanları, Bakırköy 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 2009/41 esas sayılı dosyası ve tüm dosya kapsamıyla anlaşılmıştır.” şeklinde nitelendirildiği,
2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 86. maddesinin “Hakim ve savcıların suçlarına iştirak edenler aynı soruşturma ve kovuşturma mercilerine tabidirler” hükmü karşısında sanıkların suçuna katıldıkları iddia edilen Cumhuriyet Savcısı …l ile aynı mahkemede yargılanmaları bunun mümkün olmaması halinde dosyanın onaylı örneğinin getirtilerek değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden yargılamaya devam edilerek yazılı biçimde hüküm kurulması,
2) Sanık … hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün temyiz incelemesinde,
Sanığın, … adına sahte lise diploması hazırlanmasında … ve… isimli, haklarında halen İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (CMK 250.Madde ile Yetkili) soruşturma yürütülen şahıslara yardım ettiği ve bu eylemi karşılığında 500 TL para aldığının iddia edilmesi karşısında öncelikle sanığın eylemine iştirak ettiği belirtilen… ve …k ile adına sahte lise diploması düzenlendiği iddia edilen … isimli şahısların tanık olarak dinlenilmeleri, haklarında anılan sahtecilik suçuna ilişkin herhangi bir soruşturma yürütülüp yürütülmediğinin araştırılarak tespiti halinde ilgili soruşturma veya dava dosyası ile temin edilmesi halinde sahte diploma suretinin, keza sanıkla ilgili iletişimin tespiti, dinlenilmesi ve kayda alınmasına ilişkin mahkeme kararları ile iletişim tespit tutanaklarının aslı veya onaylı örneklerinin getirtilmesi, bundan sonra hasıl olacak sonuca göre hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerektiği halde eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
3) Sanık … hakkında göreve ilişkin sırrın açıklanması suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün temyiz incelemesinde,
İddianamenin (2) nolu bendinde, sanığın çıkar amaçlı iş takipleri yaptığı açıklanarak dokuz bent halinde eylemleri belirtildikten sonra (ı) alt bendinde, usulsüz olarak Uyap kayıtlarına bakarak bazı şahısların aranıp aranmadığı konusunda bilgi ve adli sicil kaydı verdiği şeklinde nitelendirme yapılarak diğer suçlarla birlikte hangi eylem veya eylemlerinin göreve ilişkin sırrın açıklanması suçunu oluşturduğuna ilişkin somut bir isnat ve anlatıma yer verilmeden bu suçu da işlediği iddia edilerek dava açıldığı, buna karşılık hükümde sanığın 01823 kayıt sıra nolu 02/07/2010 tarihli iletişim tespit tutanağında sicil kaydının silinmesi ile ilgili yaptığı görüşme, telefon numarası üzerinden bazı şahısların yer belirlenmesine yönelik tespit talepleri ve 05/07/2010 tarih ve 01826 kayıt sıra no’lu iletişim tespit tutanağında yakalama kararları ile ilgili yaptığı görüşmeler dikkate alınmak suretiyle iddianamedeki nitelemelerin dışına çıkılıp Uyap sistemindeki kayıtların gizli tutulması ve sır olarak saklanmasının tatminkar gerekçeleri açıklanmadan atılı suçtan da mahkumiyet hükmü kurulması,
4) Sanık … hakkında görevi kötüye kullanma suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün temyiz incelemesinde,Sanığın çıkar amaçlı iş takipleri yaptığının belirtildiği iddianamenin (2) nolu bendinin; (b) alt bendinde sanığın, araç kiralama iş yeri bulunan…ın Bakırköy Adliyesi’nde devam eden bir davanın kendi lehine sonuçlanmasına yardım etmesi karşılığında şüpheli …’e bedelsiz araç tahsis ettiği iddiasına ilişkin olarak …’ın tanık olarak dinlenilmesi ve Bakırköy Adliyesi’nde olduğu iddia edilen söz konusu davasının akibetinin araştırılması, (d) alt bendinde sanığın, İstanbul Adliyesi 7. Ağır Ceza Mahkemesinde dosya takibi yaptığına ilişkin iddiasına ilişkin olarak … ve …’ın tanık olarak dinlenilmesi, Beşiktaş Adliyesi’ndeki İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde dosya takibi yaptığı iddiasına ilişkin olarak, sanık ile … ve …Konuklu isimli şahıslar arasında iletişim tespit tutanaklarına da yansıyan ve kimliği tespit edilemeyen şahısların maddi çıkar karşılığında ifadeleri alındıktan sonra tahliyesine çalışılması eylemi ile ilgili … ve …Konuklu’nun tanık olarak dinlenilmesi ve ilgili dava dosyasının akibetinin araştırılması,Sanığın, … Adliyesi 8. Ticaret Mahkemesi’nin 2008/104 esas sayılı dosyasında Hakan İmer’in aleyhine verilen ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasına çalıştığı iddiasına ilişkin olarak …, …Konuklu, …. ve…’in tanık olarak dinlenilmesi ve ilgili dava dosyasının akibetinin araştırılması,(e) alt bendinde sanığın, … isimli şahsın Bakırköy Adliyesinde devam eden bir dosyasının 19/07/2010 günü takibini sürdürdüğü, bu takip sırasında İbrahim Turan ile yaptığı telefon görüşmeleri tespit edildiği iddiasına ilişkin olarak …k ve …’ın tanık olarak dinlenilmesi ve ilgili dava dosyasının akibetinin araştırılması,(f) alt bendinde sanığın, Bakırköy 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 2009/268 esas sayılı dosyada adı geçen İlker Koyuncu hakkında görülen davayı maddi çıkar karşılığı lehe sonuçlanması için takip ettiği,(g) alt bendinde ise sanığın, …in isteği ile … ve …ın yağma suçlarından yargılandığı Bakırköy 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2008/65 esas sayılı dosyasını takip ettiği, … ve şüpheli …’in bu hususta yaptığı 20/07/2010 tarihli telefon görüşmelerinin tespit edildiği iddialarına ilişkin olarak …, …, … ve …’ın tanık olarak dinlenilmeleri ve ilgili dava dosyalarının akibetlerinin araştırılması, hükme esas alınan ve kanıt değeri bulunan sanık … hakkında verilen iletişimin tespiti, dinlenilmesi ve kayda alınmasına ilişkin mahkeme kararları ile iletişim tespit tutanaklarının denetime olanak verecek nitelikte aslı veya onaylı örneklerinin getirtilmesi, bundan sonra hasıl olacak sonuca göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerektiği halde eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kabule göre de;
Görevi kötüye kullanma suçunun zincirleme olarak işlenmesine karşın yanılgılı gerekçeyle sanık … hakkında TCK’nın 43. maddesinin uygulanmaması suretiyle eksik cezaya hükmolunması,Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 sayılı kararının Resmi Gazetenin 24/11/2015 tarih ve 29542 sayısında yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması nedeniyle TCK’nın 53. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılması lüzumu,
Yüklenen suçu 5237 sayılı Yasanın 53/1-a maddesindeki hak ve yetkiyi kötüye kullanmak suretiyle işleyen sanık … hakkında aynı Yasanın 53/5. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,Kanuna aykırı, sanıklar müdafiilerin ve O yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 10/01/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY
ONBEŞİNCİ CEZA DAİRESİ
Esas | : 2014/1773 |
Karar | : 2014/3936 |
Tarih | : 04.03.2014 |
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Karar başlığındaki suç tarihinin son para yatırma tarihi olan “19/04/2010” olarak mahallinde düzeltilmesi mümkün görülmüştür.
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılan hilenin şekli, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
TCK’nın 158. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan bu düzenlemeyle failin kamu görevlileriyle ilişkisi olduğunu, onlar nezdinde hatırı sayıldığını ileri sürerek ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin etmesi nitelikli dolandırıcılık kabul edilmektedir. Suçun maddî unsuru, kamu görevlileri yanında hatıra sayıldığının, onlarla ilişkisi bulunduğunu iddia ederek, yapılacak aracılık karşılığında kamu görevlisine verilmek üzere, para veya başkaca menfaat almak, kabul etmektir.
Kamu görevlisi, TCK’nın 6. maddesinde tanımlanmış ve açıklanmıştır. Bu suçun meydana gelmesi için, suç konusunun resmî nitelikte bir iş olması ve failin kamu görevlileriyle ilişkisi olduğundan bahsederek dolandırıcılık eylemini gerçekleştirmesi gerekir. Faildeki ahlaki kötülüğün, yalnız başkalarını dolandırmakla kalmayıp, aynı zamanda kamu görevlilerini şüphe altına sokmasındaki vahameti, suçu nitelikli hâle getirmiştir.
Bu iddia yapıldığında, o kamu görevlisinin gerçekten var olup olmadığı, ya da o işi yapmaya yetkili bulunup bulunmadığının bir önemi yoktur. Ancak nüfuzdan faydalanacağı söylenen kişinin kamu görevlisi olması gerekir. Kamu görevlisi sayılmayan bir kişiyle ilişkisinden dolayı bir yarar sağlanması halinde bu nitelikli hal uygulanmayacaktır. Kamu görevlisinin taraflarca tanınan ve bilinen bir görevli olması aranmaz. Asıl olan tarafların anladıkları ve anlattıkları memurun makam olarak belirlenebilen bir görevli olmasıdır. Failin mağdurdan sağladığı çıkarı “… Başsavcısına, … kaymakamına vereceğim” şeklindeki beyanında Başsavcının, Kaymakamın kişi, makam ve görev olarak yeterince belirliliği bulunmaktadır. Failin, belirli bir memur yanında hatırı sayıldığından bahsedilmeksizin, bakanlardan, milletvekillerinden, hakimlerden tanıdıkları olduğu ve işi halledeceğini söyleyerek çıkar sağlanması halinde basit dolandırıcılık söz konusu olacak ve TCK’nın 158/2. maddesi uygulanamayacaktır. Keza, failin, belli bir memur yanında hatırı sayıldığından söz etmeksizin kendisini kamu kurumunda görevli (müfettiş, genel müdür vb.) olarak tanıtıp müştekinin tayinini yaptırabileceğini söylemesi halinde eylemi, basit dolandırıcılık suçunu oluşturacaktır.
Kamu görevlisine gerçekten ve onun bilgisi içinde çıkar sağlanmış ise eylem rüşvet suçunu oluşturacaktır.
Yukarıdaki ilkeler ışığında somut olay incelendiğinde;
Müteahhitlik yapan katılanı daha önceden tanıyan sanık …’ın, hakkında atılı suçtan verilen mahkumiyet kararı Dairemizin 02.10.2013 tarih ve 2013/20902-14626 sayılı kararıyla onanan sanık…’un etkin görevde bulunduğunu, ayrıca müsteşar yardımcısı…’ı tanıdığını, Hazine Müsteşarlığı’nca ihaleler yapılacağını, bu ihalelerde arsa ve araçların değerlerinin çok altında satılacağını, işin çok karlı olduğunu söyleyerek katılanı ihalelere girme konusunda ikna ettiği, diğer sanık … ile fikir ve işbirliği içerisinde hareket ederek temin ettiği Hazine Müsteşarlığı antetli ve içerik olarak da bahsi geçen idarenin evrakı izlenimi uyandıran teklif mektubu, araç çıkış ve teslim tesellüm belgesi, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı imalat yeterlilik belgesi gibi belgelerle inandırıcılığını güçlendiren ve katılanı aldatan sanık…’nin, katılanı zaman içerisinde telefon ile aradığı ve müsteşar yardımcısı …, müsteşarlık görevlisi … olduğunu söylediği şahıslar ile de ihalelerin katılan lehine sonuçlanacağına ilişkin telefonda görüşmeler yaptırdığı, sanığın bu şekildeki hileli söz ve davranışlarına inanan katılanın, ihale teminat bedeli ve masrafları adı altında 24/09/2009 ila 19/04/2010 tarihleri arasında Hazine Müsteşarlığı görevlisi olduğunu düşündüğü sanık …’un ismine sanıkların bildirdiği banka şubeleri aracılığıyla peyder pey 461.073 TL civarında para havale ettiği, havale edilen paranın sanık … tarafından çekildiği olayda, mahkemenin “kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle dolandırıcılık” suçunun oluştuğuna yönelik kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA, 04.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY
ONBEŞİNCİ CEZA DAİRESİ
Esas | : 2012/14585 |
Karar | : 2014/1515 |
Tarih | : 29.01.2014 |
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
TCK’nın, 158. maddenin İkinci fıkrasında yer alan,bu düzenlemeyle failin, kamu görevlileriyle ilişkisi olduğunu, onlar nezdinde hatırı sayıldığını ileri sürerek ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin etmesi nitelikli dolandırıcılık kabul edilmektedir. Suçun maddî unsuru, kamu görevlileri yanında hatıra sayıldığının, onlarla ilişkisi bulunduğunu iddia ederek, yapılacak aracılık karşılığında kamu görevlisine verilmek üzere, para veya başkaca menfaat almak, kabul etmektir.
Kamu görevlisi, TCK md.6’da tanımlanmış ve açıklanmıştır. Bu suçun meydana gelmesi için, suç konusunun resmî nitelikte bir iş olması ve failin kamu görevlileriyle ilişkisi olduğundan bahsederek dolandırıcılık eylemini gerçekleştirmesi gerekir. Faildeki ahlaki kötülüğün, yalnız başkalarını dolandırmakla kalmayıp, aynı zamanda kamu görevlilerini şüphe altına sokmasındaki vahameti, suçu nitelikli hâle getirmiştir.
Bu iddia yapıldığında, o kamu görevlisinin gerçekten var olup olmadığı, yada o işi yapmaya yetkili bulunup bulunmadığının bir önemi yoktur. Ancak nüfuzdan faydalanacağı söylenen kişinin kamu görevlisi olması gerekir. Kamu görevlisi sayılmayan bir kişiyle ilişkisinden dolayı bir yarar sağlanması halinde bu nitelikli hal uygulanmayacaktır. Kamu görevlisinin taraflarca tanınan ve bilinen bir görevli olması aranmaz. Asıl olan tarafların anladıkları ve anlattıkları memurun makam olarak belirlenebilen bir görevli olmasıdır. Failin mağdurdan sağladığı çıkarı…. Başsavcısına,… kaymakamına, vereceğim şeklindeki beyanında Başsavcının, Kaymakamın kişi, makam ve görev olarak yeterince belirliliği bulunmaktadır. Failin, belirli bir memur yanında hatırı sayıldığından bahsedilmeksizin, bakanlardan, milletvekillerinden, hakimlerden, tanıdıkları olduğu ve işi halledeceğini söyleyerek çıkar sağlanması halinde basit dolandırıcılık söz konusu olacak ve TCK’nın 158/2. maddesi uygulanamıyacaktır. Keza, failin, belli bir memur yanında hatırı sayıldığından söz etmeksizin kendisini kamu kurumunda görevli (müfettiş, genel müdür vb.)olarak tanıtıp müştekinin tayinini yaptırabileceğini söylemesi halinde eylemi, basit dolandırıcılık suçunu oluşturacaktır.
Olay tarihinde Buca Belediyesi Encümen üyesi olan sanığın, Buca İlçe Emniyet Müdürlüğü Ruhsatlar Büro Amirliğinde görevli olması nedeniyle tanıdığı ve emekli olduğunu öğrendiği katılana, … Huzur evinin karşısında bulunan araziyi şirketi … Tekstil adına kiraladığını, arazinin üzerine lunapark kurulacağını, %25 kar ortağı olduğunu, 5 yıl için belediyeden izin alındığını, isterse bu süreyi 10 yıla kadar uzatabileceğini, lunaparkın içine büfe ve kafeterya yapacaklarını, burada halkla ilişkiler müdürü çalıştıracaklarını, 600 TL maaş verileceğini söyleyerek katılanı işe alabileceklerini söylediği, katılanın kabul etmesi üzerine söz konusu lunaparkta halkla ilişkiler müdürü olarak çalışmaya başladığı, bir süre sonra lunaparkın önüne ve üst tarafına yapılacak büfe ve kafeterya için acil paraya ihtiyacı olduğunu söyleyerek katılana ortak olmayı teklif ettiği, katılanın kabul etmesi üzerine 30.000 TL’yi kafeterya ve büfe inşaatı sırasında masraflar için harcadığı, yaklaşık 2 ay büfe ve kafeteryayı işleten katılanın gazete haberlerinden lunapark, kafeterya ve büfenin kuruluş ve işletme işlemlerinin yasal olmadığını öğrendiği, belediye tarafından büfe ve kafeteryanın yıkıldığı, sanığın bu şekilde gerçekleşen eyleminin kamu görevlileri nezdinde hatırı sayıldığından bahisle belli bir işin gördürüleceği vaadiyle dolandırıcılık suçunu oluşturduğunun iddia edildiği olayda, sanığın savunmasında söz konusu lunaparkın bulunduğu arsanın şahsa ait olup sahibinden 1 yıllığına kiraladığı, belediyeden gerekli numarataj ve izni aldıklarını, katılan ile büfe ve kafeteryanın işletilmesi konusunda ortaklık yaptıklarını, ancak belediyenin yıkım kararı üzerine karın paylaşımı konusunda aralarında anlaşmazlık çıktığını belirtmesi, sanığın lunaparkı işleten … Ticaret adına kendisine verilmiş vekaletname ile belediyeye başvurarak izin ve numarataj alma talebinde bulunduğuna dair evrakların dosyada bulunması, yine söz konusu arazinin sahibi ile aralarında arsanın 1 yıllığına kiralandığına dair kira sözleşmesinin bulunduğunun anlaşılması, son olarak katılanın şikayet dilekçesinde sanığın kendisine bu arsayı 1 yıllığına kiraladığını, ancak arsanın yol olarak göründüğünü, yol yapıldığında lunaparkın yıkılacağını, ancak belediyeden öğrendiğine göre bu işin 10-15 yıl süreceğini söylediğini beyan etmesi karşısında katılanın lunaparkın işletmesi ile ilgili riski bildiği ancak belediye meclis üyesi olan sanığın siyasi nufuzunu kullanarak süreyi uzatabileceğine güvenerek ortaklığı kabul ettiğinin anlaşılması karşısında taraflar arasındaki uyuşmazlık hukuki mahiyette olup suçun unsurları itibariyle oluşmadığına yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılanın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA, 29.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 2014/8054
K. 2014/8673
T. 17.9.2014
• KAMU GÖREVLİSİNİN TİCARETİ ( Sanığın İnternet Üzerinden Kozmetik Ürün Pazarlama Şeklindeki Eyleminde Suçun Kurucu Unsuru Olarak Kabul Edilen Kamusal Nüfuzun Sanık Tarafından Kullanılmadığının Gözetilmesi Gereği – Kamusal Nüfuzun Kullanılması )
• KAMUSAL NÜFUZUN KULLANILMASININ GERÇEKLEŞMEDİĞİ ( Sanığın Görevinin Sağladığı Nüfuzdan Yararlanarak Başkasına Mal ve Hizmet Satması Halinde Suçun Oluşabileceği – Kamusal Nüfuzun Kullanılması Fiilinin Eldeki Davada Gerçekleşmediğinin Gözetilmesi Gereği )
• KAMU GÖREVLİSİNİN TİCARET SUÇU ( Kamu Görevlisi Olarak Çalıştığı Üniversitede İnternet Üzerinden Kozmetik Ürünler Satan Sanığın Suçun Kurucu Unsuru Olan Kamusal Nüfuzun Kullanılması Fiilinin Anlatılan Olayda Oluşmadığı – Sanığın Beraati Gereği )
ÖZET : Kamu görevlisinin ticareti suçunun oluşması için, sanığın görevinin sağladığı nüfuzdan yararlanarak başkasına mal ve hizmet satması gerektiği, bir kamusal faaliyetin yürütülmesine katılan veya bir kamu hizmetinden yararlanan kişilerin, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı işlem tesis etmesinden endişelenerek gerçekte almak istemedikleri mal veya hizmeti almak zorunda kalmalarını engellemek amacıyla bu düzenlemenin yapıldığı gözetilmelidir.Kamu görevlisi olarak çalıştığı üniversitede internet üzerinden kozmetik ürünler satan sanığın suçun kurucu unsuru olan kamusal nüfuzun kullanılması fiilinin anlatılan olayda oluşmamasına rağmen beraati yerine yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiştir.
DAVA : Kamu görevlisinin ticareti suçundan sanık Nuray’ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 259. maddesi uyarınca 600,00 Türk Lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Büyükçekmece 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 25.12.2012 tarihli ve 2010/4958 Esas, 2012/4200 sayılı Kararının;
Sanığın kamu görevlisi olarak çalıştığı B… Devlet Üniversitesinde mesai saatleri dahilinde kozmetik ürünleri pazarladığı gerekçesiyle atılı suçtan mahkumiyetine karar verilmiş ise de; atılı suçun kurucu unsuru olan kamusal nüfuzun kullanılması fiilinin anlatılan olayda oluşmamasına rağmen sanığın beraati yerine yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli 12.06.2014 gün ve 94660652-105-34-5914-2014-11915/40647 sayılı Kanun yararına bozmaya atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile Daireye ihbar ve dava evrakı ile birlikte tevdii kılınmakla gereği düşünüldü:
KARAR : 5237 sayılı TCK’nın 259. maddesinde düzenlenen kamu görevlisinin ticareti suçunun oluşması için, sanığın görevinin sağladığı nüfuzdan yararlanarak başkasına mal ve hizmet satması gerektiği, bir kamusal faaliyetin yürütülmesine katılan veya bir kamu hizmetinden yararlanan kişilerin, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı işlem tesis etmesinden endişelenerek gerçekte almak istemedikleri mal veya hizmeti almak zorunda kalmalarını engellemek amacıyla bu düzenlemenin yapıldığı, somut olayımızda B… Üniversitesinde idari personel olduğu anlaşılan sanığın internet üzerinde kozmetik ürün satmasında atılı suçun açıklanan unsurlarının gerçekleşmediği, koşulların varlığı halinde disiplin suçunun oluşabileceği, açıklanan nedenler karşısında kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname münderecatı yerinde görüldüğünden,
SONUÇ : Büyükçekmece 2. Sulh Ceza Mahkemesince kesin olarak verilen 25.12.2012 tarihli ve 2010/4958 Esas, 2012/4200 Karar sayılı Kararın 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca BOZULMASINA, aynı maddenin 4. fıkra ( d ) bendinin verdiği yetkiyle; unsurları oluşmayan kamu görevlisinin ticareti suçundan sanığın CMK’nın 223/2-a maddesi uyarınca BERAATİNE, dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.09.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2012/5-1270
K. 2013/248
T. 21.5.2013
• HAKİMİN MAHKEME KARARININ BOZULMASINI SAĞLAYACAĞI YÖNÜNDE KANAAT UYANDIRMASI ( Katılandan Para Almak İçin Anlaştığı/Yetkili Olmadığı Bir İş İçin Yarar Sağlamak Suçunun Oluştuğu – Katılanın Parayı Vermediği/Yürürlükteki Kanun Gereğince Eylemin Teşebbüs Aşamasında Kaldığı )
• YETKİLİ OLMADIĞI BİR İŞ İÇİN YARAR SAĞLAMAK ( Hakimin Yargıtay Kararının Bozulacağı Yönünde Kanaat Uyandırarak Para Almak İçin Katılanla Anlaştığı/Suçun Oluştuğu – Katılanın Parayı Vermediği/Eylemin Teşebbüs Aşamasında Kaldığı )
• AZMETTİREN ( Hakim ve Diğer Turizmci Sanığın Yargıtay Kararının Bozulacağı Yönünde Kanaat Uyandırarak Para Almak İçin Katılanla Anlaştığı/Yetkili Olmadığı Bir İş İçin Yarar Sağlamak Suçunun Oluştuğu – Diğer Sanığın Azmettiren Olduğu )
• TEŞEBBÜS ( Hakim ve Diğer Turizmci Sanığın Yargıtay Kararının Bozulacağı Yönünde Kanaat Uyandırarak Para Almak İçin Katılanla Anlaştığı/Yetkili Olmadığı Bir İş İçin Yarar Sağlamak Suçunun Oluştuğu – Diğer Sanığın Azmettiren Olduğu )
5237/m.35, 255
ÖZET : Sanıklar, Şişli İcra Hakimi ve adı geçen turizmcinin Şişli 3. İcra Hukuk Mahkemesince verilmiş ve Yargıtay Dairesince onanarak kesinleşmiş olan bir kararın tashihi karar yoluyla bozulmasını sağlayacaklarını söyleyerek katılandan yarar sağladıklarından bahisle yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama suçundan cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açılmıştır.
Sanık hakimin katılandan bu işin çözümü için 600.000 Euro talep etmesi, ancak sanık hakimin paranın diğer sanıkların bilgisi olmaksızın kendisine verilmesini talep etmesinin, dosya içerisinde bulunan katılanın sanıklar ile aynı ortamda ve telefonda yaptığı görüşmeleri cep telefonuna kayıt etmek suretiyle elde ettiği ve hukuka uygun olduğu kabul edilen yaklaşık 60 sayfalık çözümleme kayıtlarından anlaşılması, diğer sanıkların da paranın mutlaka yanlarında sanık hakime verilmesini istemeleri nedeniyle kendisini kandıracakları düşüncesine kapılan katılanın parayı vermeyip sanıklar hakkında şikayetçi olması şeklinde gerçekleştiği anlaşılan olayda kamu görevlisi olan sanığın eyleminin, görevine girmeyen veya yetkili olmadığı bir işi yapabileceği veya yaptırabileceği kanaati uyandırarak yarar sağlama suçunu oluşturduğunun kabulünde, diğer sanığın ise azmettiren sıfatıyla suça iştirakten sorumlu tutulmasında ve katılanın kendisinden istenilen parayı sanıklara vermemesi nedeniyle de eylemin teşebbüs aşamasında kaldığının kabulü ile uygulama yapılmasında suç ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan kanuni düzenleme gözetildiğinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
DAVA : Sanıklar, Şişli İcra Hakimi A. ve turizmci N. ‘in Ağustos-Eylül 2006 tarihlerinde, Şişli 3. İcra Hukuk Mahkemesince verilmiş ve Yargıtay 12. Hukuk Dairesince onanarak kesinleşmiş olan bir kararın tashihi karar yoluyla bozulmasını sağlayacaklarını söyleyerek katılan M. ‘den yarar sağladıklarından bahisle 5237 sayılı TCK’nun 37. maddesi delaletiyle aynı Kanunun 255/1. maddesinde düzenlenmiş olan yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama suçundan cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonunda Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 07.04.2010 gün ve 3-2 sayı ile; sanıkların beraatlarına karar verilmiştir.
Hükmün katılan vekili ve Yargıtay C.Başsavcılığı tarafından, sanıklara yüklenen suçun sabit olduğu ve cezalandırılmalarına karar verilmesi gerektiğinden bahisle temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 21.06.2011 gün ve 187-131 sayı ile;
” … Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanıklara yüklenen yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama suçunun sübuta erip ermediğinin belirlenmesine ilişkin ise de; katılanın sanıklar ile aynı ortamda ve telefonda yaptığı görüşmeleri cep telefonuna kayıt etmek suretiyle elde ettiği kayıtların niteliği ile hukuken geçerli nitelikte delil sayılıp sayılamayacakları hususu öncelikle değerlendirilecektir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözümlenmesi için öncelikle haberleşme hürriyeti ve iletişimin denetlenmesi kavramlarının üzerinde durmak gerekmektedir.
Anayasa’nın 22. maddesi gereğince kural olarak herkes haberleşme özgürlüğüne sahiptir ve haberleşmenin gizliliği esastır. Ancak, yine aynı madde uyarınca, ulusal güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması nedenlerine dayalı olarak hakim kararıyla gizlilik kuralı askıya alınabilir.
Tarafı olduğumuz ve onaylamakla iç hukuk mevzuatına dahil ettiğimiz Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesi’nin 8. maddesinde de herkesin haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahip olduğu kurala bağlanmış, bu hakka bir kamu otoritesinin müdahalesinin ancak, ulusal güvenlik, kamu emniyeti, ülkenin ekonomik refahı, dirlik ve düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda gerekli olan ölçüde ve yasayla öngörülmüş olmak koşuluyla söz konusu olabileceği belirtilmiştir.
Ülkemizde 1412 sayılı CYUY’nın yürürlükte olduğu 1999 öncesi dönemde iletişimin denetlenmesi konusunda herhangi bir düzenleyici kural öngörülmemiştir. Uygulamada CYUY’nın 91. maddesinde yer alan, sanığa gönderilen mektuplar ve sair mersulenin zapt edilebileceğine ilişkin kuralın kıyasen uygulanması suretiyle haberleşmeler denetlenmiş ise de bu tür kanıt derlemeleri özellikle öğretide yoğun eleştirilere konu edilmiştir.
İletişimin denetlenmesine ilişkin ilk yasal düzenleme, 01.08.1999 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasasında yer almıştır. Bu Yasanın 2. maddesinde; 4422 sayılı Yasada katalog halinde sınırlı olarak sayılan suçların soruşturmasında, başkaca kanıt elde etme olanağı bulunmayan hallerde hakim kararıyla iletişimin dinlenmesi ve tespiti olanaklı hale gelmiştir. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde C. Savcısı da bu tedbire başvurabilecek ancak, 24 saat içerisinde hakimden bu konuda karar almak zorunda kalacaktır. Görüldüğü gibi bu düzenleme ancak sınırlı suçlarla ilgili ve sınırlı hallerde iletişimin dinlenmesi ve tespitine olanak tanımaktadır. Bu sınırların dışına çıkılarak iletişimin dinlenmesi ve tespiti halinde elde edilen bilgiler yasa dışı elde edilmiş kanıt niteliğinde olacaktır.
İletişimin denetlenmesine ilişkin son düzenleme ise 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasında yapılmış, 5320 sayılı Yasanın 18. maddesi ile de 4422 sayılı Yasa yürürlükten kaldırılmıştır.
5271 sayılı CYY’nın Koruma Tedbirleri başlıklı dördüncü kısmının 135 ila 138. maddelerini kapsayan beşinci bölümünde “Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi” düzenlenmiş olup, anılan Yasanın 135. maddesi,
“ ( 1 ) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmidört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır.
( 2 ) Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.
( 3 ) Birinci fıkra hükmüne göre verilen kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en çok üç ay için verilebilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir. Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, hâkim bir aydan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar uzatılmasına karar verebilir.
( 4 ) Şüpheli veya sanığın yakalanabilmesi için, ( … ) mobil telefonun yeri, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararına istinaden tespit edilebilir. Bu hususa ilişkin olarak verilen kararda, ( … ) mobil telefon numarası ve tespit işleminin süresi belirtilir. Tespit işlemi en çok üç ay için yapılabilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir.
( 5 ) Bu madde hükümlerine göre alınan karar ve yapılan işlemler, tedbir süresince gizli tutulur.
( 6 ) Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a ) Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti ( madde 79, 80 ),
2. Kasten öldürme ( madde 81, 82, 83 ),
3. İşkence ( madde 94, 95 ),
4. Cinsel saldırı ( birinci fıkra hariç, madde 102 ),
5. Çocukların cinsel istismarı ( madde 103 ),
6. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti ( madde 188 ),
7. Parada sahtecilik ( madde 197 ),
8. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma ( iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220 ),
9. Fuhuş ( madde 227, fıkra 3 )
10. İhaleye fesat karıştırma ( madde 235 ),
11. Rüşvet ( madde 252 ),
12. Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama ( madde 282 ),
13. Silahlı örgüt ( madde 314 ) veya bu örgütlere silah sağlama ( madde 315 ),
14. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk ( madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337 ) suçları.
b ) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı ( madde 12 ) suçları.
c ) Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin ( 3 ) ve ( 4 ) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu,
d ) Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar.
e ) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.
( 7 )Bu maddede belirlenen esas ve usuller dışında hiç kimse, bir başkasının telekomünikasyon yoluyla iletişimini dinleyemez ve kayda alamaz” hükmünü taşımaktadır.
İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması başlıklı 135. maddenin birinci fıkrasında telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasının şartları ve usulü düzenlenmiştir. İletişimin tespiti, belli bir telefon numarasından kimlerin ne zaman arandığı, konuşmanın ne kadar süreyle yapıldığı, elektronik posta yoluyla kimlerle iletişim kurulduğu hususlarının belirlenmesinden ibarettir. İletişimin dinlenmesi, telli veya telsiz telefonla ya da internet üzerinden yapılan konuşmalar açısından da geçerlidir. İletişimin kayda alınması ise, telli veya telsiz telefonla ya da internet üzerinden yapılan konuşmalardaki ses veya görüntüler açısından söz konusu olduğu gibi, elektronik posta yoluyla yapılan iletişimin içeriği hakkında da uygulanabilir.
Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin tespiti, dinlenmesi, sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ve kayda alınmasına dair usul ve esaslar ile Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının Kuruluş, Görev Ve Yetkileri Hakkındaki Yönetmeliğin tanımlar başlıklı 3. maddesinin ( e ) bendinde; iletişimin dinlenmesi ve kayda alınmasının, telekomünikasyon yoluyla gerçekleştirilmekte olan konuşmalar ile diğer her türlü iletişimin uygun teknik araçlarla dinlenmesi ve kayda alınmasına yönelik işlemleri, ( f ) bendinde ise, iletişimin tespitinin, iletişimin içeriğine müdahale etmeden iletişim araçlarının diğer iletişim araçlarıyla kurduğu iletişime ilişkin arama, aranma, yer bilgisi ve kimlik bilgilerinin tespit edilmesine yönelik işlemleri ifade ettiği belirtilmiştir.
5271 sayılı CYY’nın 135. maddesi anlamında iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kaydı alınması, bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturma sırasında iki kişi arasında gerçekleştirilen görüşmenin, ancak bir üçüncü kişi tarafından uygun teknik araçlarla dinlenmesi ve kayda alınması halinde mümkün olacaktır. Bu yöntemle elde edilen kanıtların hukuka uygun kabul edilmeleri için de yasada öngörülen usuller dairesinde bu işlemlerin gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Kendisine karşı suç işlendiği gerekçesiyle bir kişinin, bir başkasıyla yaptığı telefon görüşmeleri ile ortam konuşmalarını kayda alması işleminin 5271 sayılı CYY’nın 135. maddesi kapsamında değerlendirilmesi olanaklı değildir. Çünkü yapılan işlemin anılan madde kapsamında değerlendirilmesi için maddede belirtilen işlemlerin bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturma sırasında bir üçüncü kişi tarafından yerine getirilmesi gereklidir.
Katılanın sanıklar ile aynı ortamda ve telefonda yaptığı görüşmeleri cep telefonuna kayıt ettiği sırada, sanıklar hakkında yetkili organlarca başlatılmış bir soruşturma veya kovuşturma bulunmadığından, dolayısıyla 5271 sayılı CYY’nın 2. maddesinde tanımı yapılan şüpheli veya sanık kavramlarının konuşmaların kayıt edildiği aşamada sanıklar yönünden söz konusu olmaması, 5271 sayılı CYY’nın 135. maddesinde düzenlenmiş olan iletişimin denetlenmesi tedbirinin yalnızca şüpheli veya sanık sıfatına sahip kişiler hakkında uygulanmasının mümkün bulunması karşısında da, katılan tarafından elde edilen kayıtların 5271 sayılı CYY’nın 135. maddesi kapsamında değerlendirilmesi ve hakim kararı olmaksızın gerçekleştirildiklerinden bahisle hukuka aykırı kabul edilmesi isabetli bir yaklaşım tarzı değildir.
Somut olay bu kapsamda değerlendirildiğinde; henüz yasaya göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilerek soruşturmaya başlanılmayan bir dönemde katılanın kendisinden rüşvet istedikleri gerekçesiyle sanıklar ile aynı ortamda ve telefonda yaptığı görüşmeleri cep telefonuna kayıt etmek suretiyle elde ettiği kayıtların 5271 sayılı CYY’nın 135. maddesi kapsamında değerlendirilmesi olanağı bulunmamaktadır.
Dolayısıyla, katılanın kendisinden rüşvet istedikleri gerekçesiyle sanıklar ile aynı ortamda ve telefonda yaptığı görüşmeleri cep telefonuna kayıt etmek suretiyle elde ettiği kayıtların Yargıtay 5. Ceza Dairesi tarafından 5237 sayılı CYY’nın 135. maddesi kapsamında değerlendirilmesi ve hakim kararı olmaksızın gerçekleştirildiklerinden bahisle hukuka aykırı kabul edilmesi isabetli değildir.
Diğer taraftan, katılan tarafından elde edilmiş olan kayıtların 5237 sayılı TCY’nın Özel Hükümler başlıklı İkinci kitabının kişilere karşı suçlar başlıklı ikinci kısmının dokuzuncu bölümünde düzenlenen özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı suçlar kapsamında kabulü de olanaklı değildir. Zira katılan eylemi bir başkasının özel hayatına müdahale olmayıp, kendisine karşı işlendiğini düşündüğü suçla ilgili olarak kaybolma olasılığı bulunan kanıtların kaybolmasını engelleyerek, yetkili makamlara sunmak amacıyla güvence altına almaktır.
Kişinin kendisine karşı işlenmekte olan bir suçla ilgili olarak, bir daha kanıt elde etme olanağının bulunmadığı ve yetkili makamlara başvurma imkanının olmadığı ani gelişen durumlarda karşı tarafla yaptığı konuşmaları kayda alması halinin hukuka uygun olduğunun kabulü zorunludur. Aksi takdirde kanıtların kaybolması ve bir daha elde edilememesi söz konusudur.
Öğretide, ‘Meşru müdafaa olarak değerlendirilebilecek, örneğin hakaret, tehdit veya şantaj suçlarına muhatap olan ve o an konuşmaları kayıt altına alan mağdurun elde ettiği bu delil hukuka uygun sayılacaktır’ ( Prof. Dr. Ersan Şen, Türk Hukuku’nda Telefon Dinleme, Gizli Soruşturmacı, X Muhbir, 2. Baskı, sf. 74 ), “… ‘kayıt altına alma’ gerçekleşen bir haksız saldırıya karşı, ‘kayıtları takip organlarına verme’ ise tekrarı muhakkak bir haksız saldırıya karşı yapılmaktadır. Yani her ikisi de meşrudur. Netice olarak, meşru savunma çerçevesinde hareket ettiğinden, üzerinde durulan sorunda mağdurun eyleminin haberleşmenin gizliliğini ihlal veya kişiler arasındaki konuşmaların kayda alınması ya da benzeri başka bir suça vücut vermediği gibi, yapmış olduğu kayıtların da hukuka uygun olarak ele geçirilmiş olduklarından pekala delil olarak değerlendirilebileceği söylenebilir.” ( Yrd.Doç. Dr. Ali İhsan Erdağ, TBB Dergisi, 2011 ( 92 ), sf. 54 ) şeklinde görüşler mevcuttur.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Katılanın sanıklar ile aynı ortamda ve telefonda yaptığı görüşmeleri cep telefonuna kayıt etmek suretiyle elde ettiği kayıtların, 5271 sayılı CYY’nın 135. maddesi kapsamında değerlendirmesi, bu bağlamda hakim kararı olmadığından bahisle hukuka aykırı kabul edilmesi olanaklı olmayıp, rüşvet istenmek suretiyle sanıklar tarafından kendisine karşı işlendiğini iddia ettiği suçla ilgili olarak, bir daha elde edilme olanağı bulanmayan kanıtların yetkili makamlara sunulmak amacıyla toplandığının, dolayısıyla hukuka uygun olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, katılanın sanıklar ile aynı ortamda ve telefonda yaptığı görüşmeleri cep telefonuna kayıt etmek suretiyle elde ettiği kayıtları hukuka aykırı kabul ederek, hükme esas almayan Yargıtay 5. Ceza Dairesi beraat hükmünün, hukuka uygun olduğu kabul edilen kayıtlarında değerlendirilmesi suretiyle sanıkların hukuki durumlarının yeniden değerlendirilmesi gerektiğinden esasa ilişkin diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına…”,
Karar verilmiştir.
Bozmaya uyarak hukuka uygun olduğu kabul edilen kayıtlarıda gözönünde bulundurmak suretiyle sanıkların hukuki durumlarını yeniden değerlendiren Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 07.03.2012 gün ve 5-2 sayı ile; yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama suçuna teşebbüsten sanık Aydın’ın 5237 sayılı TCK’nun 255/1, 35/2, 62 ve 52/2. maddeleri uyarınca hapis cezasından çevrilme 6000 lira ve doğrudan hükmolunan 1000 lira adli para, sanık N.’in ise aynı kanunun 40 ve 38. maddeleri yollamasıyla 255/1, 35/2, 62 ve 52/2. maddeleri uyarınca hapis cezasından çevrilme 6000 lira ve doğrudan hükmolunan 1000 lira adli para cezası ile cezalandırılmalarına, 53/5 maddesi gereğince sanık Aydın’ın cezasının infazından sonra işlemek üzere takdiren 150 gün süreyle 53/1-a maddesindeki hak ve yetkileri kullanmaktan yasaklanmasına, sanıkların yeniden suç işlemeyeceği yönünde kanaat oluşmadığından CMK’nun 231. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
Bu hükmün de sanık N. müdafii ve sanık Aydın tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay C. Başsavcılığının “onama” istekli 19.09.2012 gün ve 31069 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : Sanık K. hakkında verilen mahkumiyet hükmüne karşı kanun yoluna başvurulmadığından inceleme, sanıklar A. ve N. hakkında kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklar A. ve N.’in atılı suçu işleyip işlemediklerinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Katılanın, yaklaşık değeri 3 trilyon lira olan taşınmazının 600 milyar liraya satıldığı iddiasıyla Şişli 3. İcra Hukuk Mahkemesinin 2004/471 esas sayılı dosyasında 09.07.2004 tarihinde ihalenin feshi davası açtığı, hakimliğini A.’ın, zabıt katipliğini ise K.’in yaptığı mahkemece 25.04.2006 gün ve 471-239 sayı ile davanın reddine ve katılandan % 10 para cezası alınmasına karar verildiği, katılan tarafından temyiz edilen bu kararın Yargıtay 12. Hukuk Dairesince 18.07.2006 gün ve 13051-15897 sayı ile onandığı, tashihi karar talebi de 24.11.2006 tarihinde reddedilen katılanın 11.01.2007 tarihinde yaptığı yargılamanın yenilenmesi talebininde kabul edilmediği,
Katılanın 02.10.2006 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği dilekçede, Yargıtayca onanmış olan kararı Yargıtay 12. Hukuk Dairesince tashihi karar yoluyla bozdurmak vaadiyle hakim A.’ın kendisinden toplam 600 bin Euro rüşvet istediği iddiasıyla şikayetçi olduğu ve ayrıca olayla ilgili olarak kendisi tarafından telefona kaydedilen konuşma kayıtlarını içeren 3 adet CD’yi de savcılığa teslim ettiği,
Katılanın aynı iddialarla 28.03.2007 tarihinde Şişli Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği dilekçe ile de ayrıca Kamer ve N. hakkında da şikayetçi olduğu,
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca sanık K. ‘in rüşvet almaya teşebbüs suçundan 5237 sayılı TCK’nun 252/1-3 ve 35. maddeleri, sanık N. ‘in ise rüşvet almaya teşebbüs suçuna yardımdan aynı kanunun 252/1-3, 35 ve 39. maddeleri uyarınca cezalandırılmalarının talep edildiği, bu davanın yapılan yargılaması sonunda İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesince 17.04.2008 gün ve 348-109 sayı ile, sanıklar K. ve N.’in, yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlamaya teşebbüs suçundan, 5237 sayılı TCK’nun 255/1, 35, 62 ve 52. maddeleri uyarınca 10 ar ay hapis ve 120 şer Lira adli para cezası ile cezalandırılmalarına karar verildiği, kararın sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 22.06.2009 gün ve 461-7888 sayı ile, aynı olay hakkında Aydın hakkında Yargıtay 5. Ceza Dairesinde açılmış ve derdest olan bir davanın bulunduğu gerekçesiyle yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verildiği, bunun üzerine İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesince 28.03.2007 gün ve 282 sayı ile birleştirme kararı verilerek, dosyanın Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderildiği ve tüm sanıkların yargılamasının birlikte yapıldığı,
Katılan tarafından sunulan 3 adet CD üzerinde inceleme yapan bilirkişi tarafından “CD’lerdeki ses kayıtları, mümkün olduğunca, dil bilgisi kuralları göz ardı edilerek aslına uygun şekilde deşifre edilip metne yazılmıştır. Ancak özellikle telefon konuşmalarında karşı tarafın konuşmaları olmak üzere yer yer konuşmalar duyulmamakta, sesler birbirine karışmakta veya tam anlaşılmamaktadır. Anlaşılmayan yerler metinde …. olarak gösterilmiştir. Deşifre metinde, seslerin kime ait olduğu konusunda sıkıntılar yaşanmış, bazı seslerin kime ait olduğu anlaşılmamış, bu durumda ses erkek/bayan diye ayrılmıştır. Ancak konuşma içinde birbirlerine hitap ederlerken eğer ses sahibinin ismi geçiyorsa, metnin devamında yine erkek/bayan olarak yazılmıştır” açıklamalarına yer verildiği, çözümlemelere bakıldığında konuşmaların büyük ölçüde anlaşılabilir olduğu, seslerin kime ait olduğu konusunda herhangi bir teknik inceleme yaptırılmadığı,
01.05.2006 ve 30.10.2006 tarihleri arasında, ( karşılıklı olarak ) Aydın ile N.’in 248 kez, Aydın ile Kamer’in 33 kez, Aydın ile katılanın 2 kez, K. ile N.’in 295 kez, Kamer ile katılanın 190 kez, N. ile katılanın ise 46 kez görüştükleri; bazı günler görüşmelerin çok yoğunlaştığı örneğin, 05.09.2006 tarihinde katılan ile K.in 6 kez, 20.08.2006 tarihinde A. ile N.’in 13 kez, 17.10.2006 tarihinde ise N. ile Kamer’in 17 kez görüşme yaptıkları, katılan ile sanık K. arasındaki görüşmelerin 25.04.2006 tarihinde müştekinin davasının reddedilmesinin hemen ardından 01.05.2006 tarihinde başladığı, devam eden aşamada ise K. ile A. arasındaki görüşmelerin 05.05.2006 tarihinde başladığı, katılan ile A. arasındaki iki görüşmenin 01.07.2006 tarihli olduğu, bunun dışında ise Aydın ile N. arasındaki görüşmelerin 02.07.2006, Kamer ile N. arasındaki görüşmelerin 06.07.2006, müşteki ile N. arasındaki görüşmelerin de 21.08.2006 tarihinde başladığı,
M…Turizm ve Seyahat Acentası Ltd. Şti’ne ait 29.08.2006 gün ve 696947 sayılı faturadan ve dosyada bulunan elektronik uçak biletlerinden; katılanın kredi kartından, 22.08.2006 tarihinde, N. ve M. adına İstanbul-Milas-İstanbul, Aydın adına ise İstanbul-Milas-Dalaman-İstanbul uçak bileti alındığı ve kişi başına 348 TL ödendiği, N. ve katılanın 25.08.2006 tarihinde saat 22.00 de Milas üzerinden Bodrum’a gidip, 27.08.2006 tarihinde saat 11.55 te aynı havaalanından İstanbul’a döndükleri, Aydın’ın ise 25.08.2006 tarihinde saat 22.00 de Milas üzerinden Marmaris’e gidip, 28.08.2006 tarihinde ise Dalaman’dan İstanbul’a döndüğü,
Sanık A. ‘a ait kredi kartı hesap ekstresinde uçak biletine ait bir harcamanın bulunmadığı,
Anlaşılmaktadır.
Katılan M. aşamalarda özetle; Maslak’ta bulunan gayrimenkulleri ile ilgili olarak Şişli Adliyesi’nde birçok işlerinin olduğunu, işlerini görmek için gidip geldikçe sanıklardan K. ile tanıştığını, K.’in kendisine çok yakınlık gösterdiğini, Maslakta bulunan ve değeri 15-20 trilyon olan gayrimenkulünün üzerine haciz konulduğunu, tebligatın ise 15-20 seneden beri ikametgah olarak kullanmadığı, gelinlerinin kullandığı adrese yapıldığını, gayrimenkulünün satışa çıkarılması üzerine satışın iptali için Şişli İcra merciine müracaatta bulunduğunu, avukatı aracılığı ile Şişli 3. İcra Tetkik Mercii hakimliğine dava açtığını, davaya birçok hakimin girdiğini, en son davaya Hakim A. ‘ın baktığını, sanık K.’in bu mahkemede katip olarak çalıştığını, davanın aleyhine sonuçlandığını, dava aleyhine sonuçlanınca K. ‘le görüşüp davanın lehine sonuçlanacağını söylediği halde neden böyle olduğunu sorduğunda, hakim D. beyin Aydın beyle fazla teması olduğunu, herhalde ondan dolayı sonucun değişmiş olabileceğini söylediğini, kararı temyiz ettiğini, bu arada bir gün arkadaşları ile birlikte Ramada Otelinde bulundukları sırada Kamer ‘in telefonla aradığını ve daha sonra yanlarına geldiğini, daha sonra kendisine bir telefon geldiğini, bir misafirin olduğunu ve gelmek istediğini söyleyince kabul ettiğini, daha sonra N. ‘in de yanlarına geldiğini, turizmci olduğunu söyleyerek N. ile tanıştırdığını, sonra ayrıldıklarını, ertesi gün K. in N. ile birlikte arayarak hakim A. ‘ın görüşmek istediğini belirttiğini, kabul edince ertesi gün Ramada Otelinde buluştuklarını, birlikte yemek yediklerini, ayrılırken hakimin kendisini daireye çağırdığını, ertesi gün daireye gittiğinde hakimin yanlış karar verdiğini ve bunu düzeltebileceğini, Yargıtayda ceza hakimi olarak çalıştığını, bir çok tanıdığının bulunduğunu, kararı Yargıtay’da düzelttirebileceğini, Ankara’da bulunan arsalarının tapularını istediğini, bunları getirdiğini, Ankara’da yer almak istediği için tapuları istediğini, Bodrum’da oteli olduğunu söyleyince buraya gitmeyi teklif ettiğini, Bodrum’a gitmek için kendisine, hakim Aydın ve N. ‘e uçak bileti aldığını ve kendilerine verdiğini, ancak hakim beyin biletini Marmaris olarak değiştirdiğini ve oraya gittiğini,N. ile Bodrum’a gittiklerini, burada otelini ve arsalarını gezdiklerini, N. ‘in oteli spor kulübü yapmayı teklif ettiğini ve sürekli olarak hakim Aydın’a telefonla malumat verdiğini, daha sonra İstanbul’a döndüklerini, sanıkların üçü birlikte yemek yemeyi teklif etmeleri üzerine bir otelin restoranında buluştuklarını, daha sonra hakim Aydın ‘ın davanın halledilmesi için 600 bin Euro istediğini, bu durumu Kamer ‘e anlattığında bu işin düzelmesi için bu parayı vermesi gerektiğini ve zengin olduğunu söylediğini, N. ile görüştüğünde Aydın beyin bu işi yapacağını belirttiğini, bu konuşmaları telefona kaydettiğini, arkadaşlarının parayı vermemesini, kendisini kandırıp parasını alacaklarını söylemeleri üzerine tedbirli olduğunu ve tüm konuşmaları kaydettiğini, parayı vermediğini ve şikayetçi olduğunu belirtmiştir.
Sanık K. özetle; olay tarihinde Şişli Adliyesinde zabıt katibi olduğunu, ihtiyacı nedeniyle turizm firması olan ve hakim Aydın beyin arkadaşı olan N. ‘in firmasında mesai sonraları çalıştığını, katılanı adliyede davaları olması nedeniyle tanıdığını, Bodrum’da otel işleri nedeniyle N. ‘i katılan ile tanıştırdığını, birlikte yatırım amaçlı iş yapacakları nedeniyle tanışıp görüştüklerini, katılanın adliyede bir takım işleri olduğunu, katılanın Aydın ‘in mahkemesinde görülmekte olan bir davayı kaybettiğini, hakim beyin bu işi temyiz aşamasında Yargıtay’da halledebileceğini kendisine söylediğini belirttiğini, ancak buna inanmadığını, karşılığında bir şey istediğinden bahsetmediğini, davasını daha önce hakim beyin kabul ettiği sonra değiştirdiği yönünde bir şey söylemediğini, birlikte yemek yediklerini, ancak suçlamaları kabul etmediğini belirtmiş,
Sanık N. özetle; şirket sahibi olduğunu ve turizm işiyle uğraştığını, turizm işi için yatırım amaçlı olarak katılan ile birlikte Bodrum’a gittiğini, katılanın otel yapımı için öngördüğü yatırım yapacakları yere gidip araziyi gördüklerini, arazi üzerinde otelin kurulmuş bazı ünitelerinin olduğunu,eksik olan tesisler için eksperin gelip ne kadar masraf olacağını belirlediğini, 600.000 Euronun tesisler için öngörülen fiyat olduğunu, iki gün sonra İstanbul’a döndüklerini, sonradan katılanın kendisini oyalaması nedeniyle kandırıldığı kanısına vardığını, icra dosyası ile hiçbir ilgisinin olmadığını,bu konuyla ilgili olarak kimseyle görüşmediğini, hakim Aydın ile bir araya geldiklerini, icra tetkik mercii dosyasının hiç gündeme gelmediğini, yalnız A. Bey’in emekli olduğunda otelle ilgilenebileceğini, ben de çalışırım dediğini, zaman zaman hakim beyle bir araya geldiğini, K.’in bazen şirketine gelip part time olarak çalıştığını, icra tetkik mercii dosyası ile ilgili bir şey söylemediği gibi, bu konuda aralarında hiçbir zaman konuşmada geçmediğini, Bodrum’a gittiklerinde yalnız kendisinin ve katılanın olduğunu, hakim A. ‘ın kendileriyle gelmediğini, hiçbir şekilde uçak bileti alıp verme olayının olmadığını, suçlamaları kabul etmediğini söylemiş,
Sanık A. özetle; suçlamaları kabul etmediğini, katılanın aleyhinde verilen kararı kanuni yollardan lehine verilmesini temin edemeyince alışık olduğu hileli yöntemlere başvurarak, hakimi şaibeli bir kişi gibi göstererek, borcunu ödememek amacıyla yargılamanın iadesi yoluna başvurabilmek için böyle bir iftira attığını,katılanın bu şekilde bir çok kişinin canını yaktığını, katılanın İstanbul Adliyelerinde çok sayıda suç dosyası ve ihaleye fesat karıştırma dosyalarının olduğunu, katılanın kendisinin baktığı Şişli 3. İcra Mahkemesinin 2004/471 esas sayılı dosyasında açmış olduğu ihalenin feshi davasını kaybetmesi ve bu kararın da Yargıtay tarafından onanması sonucu, davayı yeniden gördürmek için bu şekilde davrandığını, katılanın asıl amacını gizleyerek, turizm işi yapan arkadaşı N. ile 2006 yılı Ağustos ayında bir vesile ile tanıştığını,Bodrum’daki oteline yaşlı olması nedeniyle bakamadığını söyleyince N. ile birlikte bakmaya gittiklerini, N. ‘in oteli beğendiğini, sporcuları konaklatmak için uygun olduğuna karar verdiklerini, ancak N.’in otelin kullanılabilir hale gelmesi için en az 600.000 Euro masrafı olduğunu katılana söylediğini,katılanın parayı temin edeceğini ancak onarım işleriyle uğraşamayacağını söyleyince, N. ‘in bu işle seve seve ilgilenmeyi kabul ettiğini, ancak katılanın her nedense daha sonra bu anlaşmadan vazgeçtiğini, kaldı ki katılanın dosyadaki toplam borcunun 300.000 Euro olduğunu, bunun için 600.000 Euro istenmesinin mantık dışı olduğunu, rüşvet isteyecek olsaydı katılanın davasını reddetmeyip, kabul edeceğini,gerçek bir rüşvet anlaşması olsaymış katılanın kendisini suçüstü yakalatabileceğini,dolayısıyla böyle bir durumun olmadığını, katılanın sunduğu CD içeriğini inceleyen bilirkişinin, ses kayıtlarının katılan tarafından çok sayıda tekrarlar yapılarak kopyalandığı, nerede, ne zaman, kimin kimle ne amaçla konuştuğunun belli olmadığı tesbitini yaptığı, katılanın sunduğu CD’leri kanuni delil olmadığını, uçak seyahatini kendi parası ile yaptığını, kredi kartı ekstresinden bu durumun anlaşılabileceğini savunmuştur.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nun “Yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama” başlıklı 255. maddesi; “Görevine girmeyen ve yetkili olmadığı bir işi yapabileceği veya yaptırabileceği kanaatini uyandırarak yarar sağlayan kamu görevlisi, bir yıldan beş yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır” şeklinde iken, 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 89. maddesiyle “Nüfuz ticareti” başlığıyla;
( 1 ) Kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olduğundan bahisle, haksız bir işin gördürülmesi amacıyla girişimde bulunması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, kendisine veya bir başkasına menfaat temin eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Kişinin kamu görevlisi olması halinde, verilecek hapis cezası yarı oranında artırılır. İşinin gördürülmesi karşılığında veya gördürüleceği beklentisiyle menfaat sağlayan kişi ise, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
( 2 ) Menfaat temini konusunda anlaşmaya varılması halinde dahi, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.
( 3 ) Birinci fıkrada belirtilen amaç doğrultusunda menfaat talebinde bulunulması ve fakat bunun kabul edilmemesi ya da menfaat teklif veya vaadinde bulunulması ve fakat bunun kabul edilmemesi hallerinde, birinci fıkra hükmüne göre verilecek ceza yarı oranında indirilir.
( 4 ) Nüfuz ticareti suçuna aracılık eden kişi, müşterek fail olarak, birinci fıkrada belirtilen ceza ile cezalandırılır.
( 5 ) Nüfuz ticareti ilişkisinde dolaylı olarak kendisine menfaat sağlanan üçüncü gerçek kişi veya tüzel kişinin menfaati kabul eden yetkilileri, müşterek fail olarak, birinci fıkrada belirtilen ceza ile cezalandırılır.
( 6 ) İşin gördürülmesi amacıyla girişimde bulunmanın müstakil bir suç oluşturduğu hallerde kişiler ayrıca bu suç nedeniyle cezalandırılır.
( 7 ) Bu madde hükümleri, 252 nci maddenin dokuzuncu fıkrasında sayılan kişiler üzerinde nüfuz ticareti yapılması halinde de uygulanır. Bu kişiler hakkında, Türkiye’de bulunmaları halinde, vatandaş veya yabancı olduklarına bakılmaksızın, resen soruşturma ve kovuşturma yapılır” biçiminde değiştirilmiştir.
Maddenin ilk halinde suç, ancak kamu görevlisi tarafından işlenebilen bir suç olduğundan fail yönüyle özgü suç olarak kabul edilmişken, 6352 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle her gerçek kişinin suçun faili olacağı kabul edilmiş, failin kamu görevlisi olması, bu suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsurunu oluşturacağı hüküm altına alınmıştır.
6352 sayılı Kanun ile maddede yapılan değişiklikle suç rüşvet suçu gibi bir karşılaşma suçuna dönüştürülmüş, işinin gördürülmesi karşılığında veya gördürüleceği beklentisiyle menfaat sağlayan kişi de suçun faili olarak kabul edilmiştir.
Başlangıçta maddedeki suç yönüyle teşebbüs hükümlerinin uygulanması kabul edilmişken, 6352 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle maddenin ikinci fıkrasında, menfaat temini konusunda anlaşmaya varılması halinde dahi, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunacağı kararlaştırılmıştır.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Aşamalarda değişmeyen, tutarlı ve samimi katılan anlatımları, katılan ile sanıklar arasında yapılmış olan konuşma içeriklerine ilişkin dosya içerisinde bulunan çözümlemeler, katılan tarafından alınmış olan üç adet uçak bileti ile sanıkların birbirleriyle ve katılanla sık sık telefon görüşmesi yaptıklarına ilişkin iletişimin tespiti raporları gözönüne alındığında; katılanın davasının görüldüğü mahkemede katip olan ve katılanı adliyedeki başka davaları nedeniyle tanıyan sanık K.’in, davasının reddedilmesi üzerine katılanın neden davanın bu şekilde sonuçlandığını sorması sonrasında, mesai haricinde yanında çalıştığı, turizm işiyle uğraşan ve aynı zamanda sanık hakim A. ‘in de arkadaşı olan sanık N. ile katılanı tanıştırması, bir araya geldiklerinde katılanın ekonomik durumunu öğrenmeleri, temyiz istemi reddedilmiş olan katılan üzerinde davaya bakan hakimin tashihi karar aşamasında dosyayı Yargıtay’da katılan lehine bozdurulabileceği kanaati oluşturmaları, daha sonra da katılanı davaya bakan sanık hakim A. ile tanıştırıp, hep birlikte dosyanın tashihi karar aşamasında Yargıtay’da lehine bozdurulabileceği kanaati oluşturmak suretiyle katılandan menfaat temininin kararlaştırılması, bu amaçla sanık hakimin katılandan bu işin çözümü için 600.000 Euro talep etmesi, ancak sanık hakimin paranın diğer sanıkların bilgisi olmaksızın kendisine verilmesini talep etmesinin, dosya içerisinde bulunan katılanın sanıklar ile aynı ortamda ve telefonda yaptığı görüşmeleri cep telefonuna kayıt etmek suretiyle elde ettiği ve Ceza Genel Kurulunca hukuka uygun olduğu kabul edilen yaklaşık 60 sayfalık çözümleme kayıtlarından anlaşılması, diğer sanıkların da paranın mutlaka yanlarında sanık hakime verilmesini istemeleri nedeniyle kendisini kandıracakları düşüncesine kapılan katılanın parayı vermeyip sanıklar hakkında şikayetçi olması şeklinde gerçekleştiği anlaşılan olayda, 5237 sayılı TCK’nun 6/1-c maddesi uyarınca kamu görevlisi olan sanık A. ‘ın eyleminin, görevine girmeyen veya yetkili olmadığı bir işi yapabileceği veya yaptırabileceği kanaati uyandırarak yarar sağlama suçunu oluşturduğunun kabulünde, sanık N.’in ise; bağlılık kuralının düzenlendiği aynı kanunun 40/2. maddesi uyarınca eylemden azmettiren sıfatıyla suça iştirakten sorumlu tutulmasında ve katılanın kendisinden istenilen parayı sanıklara vermemesi nedeniyle de eylemin teşebbüs aşamasında kaldığının kabulü ile uygulama yapılmasında suç ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan kanuni düzenleme gözetildiğinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, Yargıtay tarafından karara bağlanan bir dosyaya kanuni olmayan yöntemlerle müdahale edilme çabalarının “haksız bir işin gördürülmesi” kapsamında kaldığı gözönüne alındığında, maddenin ilk halinde temel hapis cezasının alt sınırı bir yıl iken, 6352 sayılı Kanunun 89. maddesi ile yapılan değişiklikle iki yıla çıkarılması, adli para cezasının üst sınırının 730 günden 5000 güne yükseltilmesi, failin kamu görevlisi olması halinde cezanın yarı oranında artırılacağı düzenlemesinin kabul edilmesi, önceki düzenlemede teşeşbüs hükümlerinin uygulanması mümkün iken, 6352 sayılı Kanunla yapılan değişik ile menfaat temini konusunda anlaşmaya varılması halinde dahi, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunacağının hüküm altına alınması nedenleriyle yeni kanuni değişikliğin aleyhe olduğu, bu itibarla, sonradan yürürlüğe giren kanuni değişikliğin sanıklar lehine hükümler içermediği ve Özel Daire hükmünün isabetli olduğu anlaşıldığından, sanıkların temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan Özel Daire hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi A.Kınacı; “Aynı davayla ilgili Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 21.06.2011 tarihli 2010/187- 2011/131 sayılı bozma kararına yazdığım karşı oy gerekçemde belirttiğim nedenlerle;
a )Katılanın, hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından verilmiş bir karar bulunmadığı halde, sanıklarla birlikte olduğu ortamdaki konuşmaları ve sanıklarla yaptığı telefon görüşmelerini 5 ayı aşkın süreyle kayda alması ‘hukuka aykırı olarak elde edilmiş delil’ niteliğinde olup, bu kayıtların hükme esas alınması mümkün değildir.
b ) Sözü edilen kayıtlara dayanılarak verilen mahkûmiyet hükümleri yasaya aykırıdır.
c )Sanıklar hakkındaki mahkûmiyet hükümlerinin bozulması gerektiği görüşündeyim.
Sonuç olarak; hükümlerin onanmasına ilişkin çoğunluk görüşüne katılmıyorum” düşüncesiyle,
Diğer bir Genel Kurul Üyesi de, benzer görüşlerle karşı oy kulanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 07.03.2012 gün ve 5-2 sayılı hükmünün ONANMASINA,
2- Dosyanın, Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.05.2013 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.
T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 2011/12308
K. 2013/2
T. 7.1.2013
• NÜFUZ TİCARETİ ( Yetkili Olmadığı Bir İş İçin Yarar Sağlama Suçunun Hükümden Sonra 6352 S.K. Md.89 İle Nüfuz Ticareti Başlığı Altında TCK’da Yeniden Düzenlendiği – 6352 S.K. Geçici Md.2 Dikkate Alınarak Mahkemesince Yeniden Değerlendirme Yapılacağı )
• YETKİLİ OLMADIĞI BİR İŞ İÇİN YARAR SAĞLAMA SUÇU ( Mübaşir Olan Sanığın Başka Suçun Sanığı Olan Katılandan Dosyayı Yargıtay’dan Bozdurmak İçin Devamlı Para İstediği – Katılanın İlk Aşamada Paranın Bir Miktarını Verebileceğini Söylediği ve Kolluğa Başvurduğu ve Sanığın Suç Üstü Yakalandığı/Eylemin Teşebbüs Aşamasında Kaldığı )
• YETKİLİ OLMADIĞI BİR İŞ İÇİN YARAR SAĞLAMA SUÇUNUN NÜFUZ TİCARETİ OLARAK DÜZENLENDİĞİ ( Hükümden Sonra Düzenlendiği – 6352 S.K. Geçici Md.2 Dikkate Alınarak Mahkemesince Yeniden Değerlendirme Yapılacağı )
• 6352 SAYILI KANUNLA YAPILAN DEĞİŞİKLİK ( Yetkili Olmadığı Bir İş İçin Yarar Sağlama Suçunun Hükümden Sonra 6352 S.K. İle Yeniden Düzenlenerek Suç Unsurlarında Değişiklik Yapıldığı – 6352 S.K. Geçici Md.2 Dikkate Alınarak Mahkemesince Yeniden Değerlendirme Yapılacağı )
• MÜBAŞİRİN İŞLEDİĞİ YETKİLİ OLMADIĞI BİR İŞ İÇİN YARAR SAĞLAMA SUÇU ( Gerçekte Bunu İstemeyen Katılan İle Sanık Arasında Görünüşte Karşılıklı Anlaşma Sağlandığı – İlk Aşamada Verilecek Olan Para Sanığa Verildikten Hemen Sonra Sanığın Yakalandığı/Eylemin Teşebbüs Aşamasında Kaldığı )
• NÜFUZ TİCARETİ SUÇUNUN TEŞEBBÜS AŞAMASINDA KALMASI ( Mübaşir Olan Sanığın Başka Suçun Sanığı Olan Katılandan Dosyayı Yargıtay’dan Bozdurmak İçin Devamlı Para İstediği – Katılanın İlk Aşamada Paranın Bir Miktarını Verebileceğini Söylediği ve Kolluğa Başvurduğu ve Bir Miktar Para Verilirken Sanığın Suç Üstü Yakalandığı )
ÖZET : Sanığın suç tarihlerinde mübaşir olarak görev yaptığı, katılanın ise fuhuş için yer temini suçundan sanık olarak yargılanıp mahkumiyetine hükmedildiği, sanığın dosyayı Yargıtay’a göndermeyip yok edeceğini, dosya temyiz edilse dahi kararı bozduracağını söyleyerek sürekli katılanı arayarak parayı temin hususunda talepte bulunduğu, katılanın ilk aşamada 400 TL verebileceğini söylemesi üzerine, gerçekte bunu istemeyen katılan ile sanık arasında görünüşte karşılıklı anlaşmanın sağlandığı, katılanın kolluğa başvurduğu, sanığın suçüstü yakalanabilmesi amacıyla kolluk tarafından seri numaraları alınmış 400 TL’nin katılan tarafından sanığa verildikten hemen sonra sanığın üzerinde yakalandığı anlaşılan olayda, eylemin teşebbüs aşamasında kaldığı gözetilmelidir. Sanığın oluşa uygun kabul edilen “yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama” suçunun hükümden sonra 6352 Sayılı Kanunun 89. maddesiyle “nüfuz ticareti” başlığı altında yeniden düzenlenerek suç unsurlarında değişiklik yapılması karşısında, 6352 Sayılı Kanunun geçici 2. maddesi de dikkate alınarak Mahkemesince yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunmaktadır.
DAVA : Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:
KARAR : Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.9.2011 tarihli 2011/5-104 Esas, 2011/183 Sayılı Kararında belirtildiği üzere TCK’nın 53/5. maddesinin uygulanmaması kazanılmış hak niteliğinde olup aleyhe bozma yasağına konu olacağından suçun 5237 Sayılı Kanunun 53/1-a maddesindeki yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işlendiği kabul edilmesine rağmen sanık hakkında aynı Kanunun 53/5. maddesinin uygulanmaması karşı temyiz bulunmadığından bozma sebebi yapılmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Sanığın suç tarihlerinde Aliağa Adliyesinde Asliye Ceza Mahkemesi mübaşiri olarak görev yaptığı, katılanın ise aynı Mahkemenin 2007/228 Esas sayılı dosyasında fuhuş için yer temini suçundan sanık olarak yargılanıp 26.2.2008 tarih ve 2008/85 Sayılı Karar ile mahkûmiyetine hükmedildiği, sanığın katılanı cep telefonu ile arayarak dosyası ile ilgili görüşmek istediği, katılanın kabul etmemesi üzerine, tanık E.’nın aracılığı ile görüşmeye ikna olduğu, sanığın dosyayı Yargıtay’a göndermeyip yok edeceğini, Yargıtay’a gönderilmesini 4-5 yıl geciktireceğini, dosya temyiz edilse dahi Ankara’ya giderek kararı bozduracağını söyleyerek 6.000 TL’ye bu işi halledebileceğini belirtip, sürekli katılanı arayarak parayı temin hususunda talepte bulunduğu, katılanın ise bu miktarı temin edemediğini, ilk aşamada 400 TL verebileceğini söylemesi üzerine, gerçekte bunu istemeyen katılan ile sanık arasında görünüşte karşılıklı anlaşmanın sağlandığı, katılanın suç tarihinde kolluğa başvurduğu, C.Savcılığının talimatı üzerine sanığın suçüstü yakalanabilmesi amacıyla kolluk tarafından seri numaraları alınmış 400 TL’nin 25.3.2008 günü katılan tarafından sanığa verildikten hemen sonra sanığın üzerinde yakalandığı anlaşılan olayda, eylemin teşebbüs aşamasında kaldığı gözetilmeden tamamlandığının kabulüyle yazılı şekilde fazla ceza tayini,
Sanığın oluşa uygun kabul edilen “yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama” suçunun hükümden sonra 5.7.2012 gün ve 28344 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 Sayılı Kanunun 89. maddesiyle “nüfuz ticareti” başlığı altında yeniden düzenlenerek suç unsurlarında değişiklik yapılması karşısında, 6352 Sayılı Kanunun geçici 2. maddesi de dikkate alınarak Mahkemesince yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321 ve 326 /son maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 07.01.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.