
Müvekkilden alınacak ibraname hangi bilgileri içermelidir?
1 Aralık 2015
İFTİRA SUÇU, CEZASI ve İFTİRA SUÇUNUN UNSURLARI ( TCK Md.267 )
5 Aralık 2015GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMAK SUÇU ( TCK Md 257 )
A)GÖREVİ İHMAL (m. 257/2) :
GÖREVİNİN GEREKLERİNİ, YAPMAKTA İHMAL VEYA GECİKME GÖSTEREREK, KİŞİLERİN MAĞDURİYETİNİ VEYA KAMU ZARARINA NEDEN OLMAK, YA DA KİŞİLERE HAKSIZ BİR KAZANÇ SAĞLAMAKTIR.
B)GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA (m. 257/1) :
GÖREVİNİN GEREKLERİNE AYKIRI HARAKET ETMEK SURETİ İLE, KİŞİLERİN MAĞDURİYETİNE VEYA KAMUNUN ZARARINA NEDEN OLMAK YA DA, KİŞİLERE HAKSIZ BİR KAZANÇ SAĞLAMAKTIR..
C)MAĞDURİYET KOŞULU :
MAĞDURİYET, ZARAR VEYA HAKSIZ KAZANÇ KOŞULLARINA BAĞLIDIR.
D)SUÇU İŞLEYEBİLECEK KİŞİLER :
-GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇUNUN FAİLİ, 5237 TCK m. 6/1-c MADDESİNDE TANIMLANAN KAMU GÖREVLİSİDİR.
-KAMU GÖREVLİSİ : KAMUSAL FAALİYETİN YÜRÜTÜLMESİNE ATAMA VEYA SEÇİLME YOLU İLE VEYA HER HANGİ BİR ŞEKİLDE SÜREKLİ, SÜRELİ VEYA GEÇİCİ OLARAK KATILAN KİŞİDİR.
-KAMU GÖREVLİLERİNE ÖRNEK OLARAK : MEMUR, SÖZLEŞMELİ VEYA GEÇİCİ PERSONEL, İŞÇİLER, DEVLET DAİRELERİNDE VE KAMU İDARELERİNDE ÇALIŞAN YÖNETİCİ, BÜRO MEMURU, HEKİM, HEMŞİRE, LABORANT, TEKNİSYEN, HİZMETLİ, ŞOFÖR, SAVUNMA GÖREVİ YAPAN AVUKATLAR, HUKUKİ İŞLEM VE BELGELERİN TESPİTİNİ YÜRÜTEN NOTERLER, BİLİRKİŞİ, TERCÜMAN, MUHTAR, İHTİYAR HEYETİ ÜYELERİ, BELEDİYE MECLİSİ VE İL GENEL MECLİSİ ÜYELERİ, KOOPERATİFLER KANUNUN m. 62YE GÖRE KOOPERATİF YÖNETİM KURULU ÜYELERİ, TARAFINDAN İŞLENEBİLİR.
E)CEZASI :
-GÖREVİ İHMAL SUÇUNUN CEZASI, 257/2YE GÖRE 6 AYDAN 2 YILA KADAR HAPİS.
-GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMANIN CEZASI, 257/1E GÖRE 1 YILDAN 3 YILA KADAR HAPİS CEZASIDIR.
6086 SAYILI, 08.12.2010 KABUL, 19.12.2010 YAYIM TARİHLİ TÜRK CEZA KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN İLE, 257. MADDEDE, ÖNEMLİ BİR DEĞİŞİKLİK YAPILMIŞTIR.
6086 SAYILI TCK 257. MADDEDE DEĞİŞİKLİK YAPAN KANUN, 19.12.2010 TARİHİNDE YÜRÜRLÜĞE GİRMİŞTİR.
TCK m. 257DE DEĞİŞİKLİK YAPAN, 6086 SAYILI YASANIN 1. MADDE ŞÖYLEDİR : 26/9/2004 TARİHLİ VE 5237 SAYILI TÜRK CEZA KANUNUNUN 257 NCİ MADDESİNİN BİRİNCİ VE İKİNCİ FIKRALARINDA YER ALAN KAZANÇ İBARELERİ MENFAAT, BİRİNCİ FIKRASINDA YER ALAN BİR YILDAN ÜÇ YILA KADAR İBARESİ ALTI AYDAN İKİ YILA KADAR İKİNCİ FIKRASINDA YER ALAN ALTI AYDAN İKİ YILA KADAR� İBARESİ ÜÇ AYDAN BİR YILA KADAR VE ÜÇÜNCÜ FIKRASINDA YER ALAN BİRİNCİ FIKRA HÜKMÜNE GÖRE İBARESİ BİR YILDAN ÜÇ YILA KADAR HAPİS VE BEŞBİN GÜNE KADAR ADLİ PARA CEZASI İLE CEZALANDIRILIR..
GÖREVİ İHMAL VE GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇLARINDA YETKİLİ VE GÖREVLİ MAHKEME- DAVA ZAMANAŞIMI…
GÖREVİ İHMAL VE GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇLARINDA, KOVUŞTURMA, MERCİİNDEN İZİN ALINARAK YAPILACAKTIR.. -YETKİLİ MAHKEME : SUÇUN İŞLENDİĞİ YER MAHKEMESİDİR. -GÖREVLİ MAHKEME : GÖREVİ İHMALDE GÖREVLİ MAHKEME SULH CEZA, GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMADA, GÖREVLİ MAHKEME ASLİYE CEZA MAHKEMESİDİR.
DAVA ZAMANAŞIMI :
GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇUNUN, TÜM İŞLENİŞ BİÇİMLERİ BAKIMINDAN DAVA ZAMANAŞIMI SÜRESİ, 5237 TCK m. 66/1-e BENDİ UYARINCA 8 YILDIR. ZAMANAŞIMINI KESEN SÖZ KONUSU HUKUKİ İŞLEMLER OLDUĞU TAKTİRDE, ZAMANAŞIMI, ½ ARTIRILARAK, 8 YILLIK ZAMANAŞIMI, 12 YILA ÇIKMAKTADIR.
GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇUNUN, MADDİ UNSURLARI..
a)GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇUNUN BİRİNCİ UNSURU :
KAMU GÖREVLİSİ, İCRAİ HAREKETLE GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMALIDIR. ÖRNEK, BELEDİYE BAŞKANININ, SINAVI KAZANMAYAN BİRİSİNİ, YASAYA AYKIRI OLARAK MEMUR OLARAK ATAMASI GİBİ.
b)GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMANIN İKİNCİ UNSURU :
EYLEM, KİŞİLERİN MAĞDURİYETİNE VEYA KAMUNUN EKONOMİK BAKIMDAN ZARARINA NEDEN OLMALI VEYA KİŞİLERE HAKSIZ BİR KAZANÇ SAĞLANMALIDIR. ÖRNEĞİN,
-BİR İMAR PLANI UYGULAMASINDA, BELLİ BİR PARSEL, SAHİBİNE DUYULAN HUSUMET DOLAYISIYLA, PLAN TEKNİĞİNE AYKIRI OLARAK, YEŞİL ALAN OLARAK GÖSTERİLMESİ.
-İŞ, MAL VEYA HİZMET İÇİN FAZLA ÖDEME YAPILMASI,
-MAL ALINMADAN, İŞ VEYA HİZMET YAPTIRILMADAN ÖDEME YAPILMASI,
-İŞ, MAL VEYA HİZMETİN RAYİÇ BEDELİNHDEN DAHA YÜKSEK FİYATLA ALINMASI, (İSMAİL ERCAN : CEZA HUKUKU, GENEL VE ÖZEL HÜKÜMLER, YENİLENMİŞ 4. BASKI, AĞUSTOS 2008, Sh:662-663)
BİR DOKTORUN GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇUNA İLİŞKİN, ÖRNEK…
a)SANIK, İLGİLİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİNDE, GÖZ DOKTORU OLARAK ÇALIŞMAKTADIR.
b)EMEKLİ SANDIĞI SAĞLIK YARDIMINDAN YARARLANAN HASTALARI, ÖZEL KLİNİKTE MUAYENE ETMEKTEDİR.
c)RESMİ KAYIT İŞLEMLERİNİ, HASTA VE YAKINLARI OLMAKSIZIN YAPTIRACAĞINI BELİRTMİŞTİR.
d)ÖZEL REÇETELER VE HASTALARA AİT SAĞLIK KARNELERİNİ ALARAK, GÖREVLİ OLDUĞU HASTANESİNDE, HASTALAR, HASTANEYE GELMEDİĞİ HALDE, HASTANE PROTOKOL DEFTERİNE KAYDEDEREK,
e)ÖZEL MUAYENE SONUÇLARINA GÖRE ÖZEL REÇETELERİ SAĞLIK KARNELERENİ YAZMIŞTIR.
ÖZETLE, DOKTOR, HASTA VE HASTA YAKINLARI, HASTANEYE GELMEDİĞİ HALDE, HASTANE PROTOKOL DEFTERİNE KAYDEDİLMESİ, GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇUNU OLUŞTURMAKTADIR. (11. CD. 14.11.2007 T., E: 8473 K: 7935)
BELEDİYE BAŞKANI VE BELEDİYE FEN MEMURU OLAN KİŞİLERİN, GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA İLE İLGLİ ÖRNEK
a)SANIKLAR BELEDİYE BAŞKANI VE BELEDİYE FEN MEMURUDUR.
b)YAPTIKLARI DENETİM SONUCUNDA, YAPIMI DEVAM ETMEKTE OLAN, BİNA İNŞAATININ, RUHSAT VE PROJESİNE AYKIRI OLDUĞUNU BELİRLEMİŞLERDİR.
c)İMAR MEVZUATINDA MEVCUT İDARİ VE CEZAİ NİTELİKTEKİ YAPTIRIM YOLLARINA BAŞVURMAMIŞLARDIR.
d)ANILAN İNŞAATIN FAALİYETİNİ SÜRDÜRMESİ VE TAMAMLANMASINA NEDEN OLDUKLARI ANLAŞILMIŞTIR.
e)5237 TCK m. 257DE ÖNGÖRÜLEN ÖĞELERİN BULUNDUĞU TESPİT EDİLMİŞTİR.
f)SANIKLAR, GÖREVİ SAVSAMA (=İHMAL) SUÇUNDAN, MAHKUM EDİLMELİDİR. (4. CD. 01.05.2007 T., 2045/4120)
g)BELEDİYE BAŞKANI, GÖREVİ İHMAL SUÇUNU İŞLEMEMEK İÇİN, RUHSAT VE PROJEYE AYKIRI OLAN DURUM İÇİN, İDARİ VE CEZAİ NİTELİKTEKİ YAPTIRIM YOLLARINA BAŞVURMALARI GEREKİRDİ.
İDARE MAHKEMESİ KARARINI UYGULAMAMAK İLE İLGİLİ ÖRNEK..
a)SANIK, İDARE MAHKEMESİ KARARINA DAYANARAK GÖREVE BAŞLATILAN, KATILANI, YİNE AYNI GÜN GEÇİCİ BİR GÖREVLE, BİR BAŞKA İLÇEDE, SÜRESİZ OLARAK GÖREVLENDİRMİŞTİR.
b)BÖYLECE, ANAYASININ 138/SON MADDESİ VE 2577 SAYILI İDARİ YARGILAMA USUL YASASININ 28/1. MADDESİNE AYKIRI OLARAK, İDARE MAHKEMESİ KARARINI UYGULAMIŞ GİBİ GÖRÜNÜP, SONUÇLARINI ETKİSİZ HALE GETİRMİŞTİR.
c)KATILANI MAĞDUR ETMİŞTİR.
d)EYLEM, 5237 SAYILI YENİ TÜRK CEZA YASAMIZIN 257/1. MADDESİNDEKİ SUÇ TİPİNE TÜM UNSURLARI VE KOŞULLARI İLE UYMAKTADIR.
e)KATILANA, GEÇİCİ GÖREVLİ BULUNDUĞU SÜRE İÇERİSİNDE, HARCIRAH ÖDENMESİ VEYA GÖREVİN ÖNCEKİ GÖREVE DENK OLMASI MAĞDURİYİ GİDERMEYE YETMEZ, SUÇUN OLUŞUMUNU DA ENGELLEMEYE YETMEZ.
f)MAHKEME KARARLARI, YASAL YÖNTEM İLE, ORTADAN KALKMADIKÇA, HUKUKEN GEÇERLİ VE UYGULANMASI ZORUNLU, YAPTIRIM GÜCÜNE SAHİP BELGELERDİR.
G)SANIK HAKKINDA, 765 TCK 228/1, 59 VE 35. MADDELERİ UYARINCA 5 AY HAPİS VE 5 AY SÜRE İLE KAMU HİZMETLERİNDEN YASAKLANMASINA, HAPİS CEZASININ 647 SK. 4,5 VE 6. MADDELERİ UYARINCA GÜNLÜĞÜ 6 TLDEN PARAYA ÇEVRİLEREK 900 TL ADLİ PARA İLE CEZALANDIRILMASINA, CEZANIN TAKSİTLENDİRİLMESİNE VE ERTELENMESİNE KARAR VERİLMİŞTİR. (CGK 03.10.2006 T., E: 2006/4-196, K: 2006/204)
CEZA YASASI UYGULAMASINDA, MEMUR SAYILAN SANIĞIN, İDARİ YARGI KARARI İLE ÖNCEKİ GÖREVİNE İADE EDİLEN KATILANI GÖREVE BAŞLATTIKTAN, BİR KAÇ GÜN SONRA, BU KEZ, GEÇİCİ OLARAK BAŞKA BİR İLÇEDE GÖREVLENDİRME EYLEMİ, GÖREVDE KEYFİ İŞLEMDE BULUNMA ANLAMINA GELİR. (GGK 26.09.2006 T., E: 2006/4-164, K: 2006/201)
DOKTORLARIN “BIÇAK PARASI ALMASININ” HUKUKUMUZDAKİ YERİ.. (RÜŞVETMİDİR- GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA MI? )
a)RÜŞVET ALMA SUÇUNUN MADDİ UNSURUNU, BU YÖNDE BİR VAAD VEYA TAAHHÜT KABUL ETME EYLEMLERİ OLUŞTURMAKTADIR.
b)BASİT VEYA NİTELİKLİ RÜŞVET ALMA SUÇUNUN OLUŞMASI İÇİN, TARAFLAR ARASINDA BU HUSUSTA YAPILMIŞ BİR ANLAŞMANIN VARLIĞI GEREKLİDİR.
c)SANIK DOKTOR İLE HASTANIN YAKINLARI ARASINDA, AMELİYAT ÖNCESİNDE RÜŞVET ANLAŞMASININ YAPILDIĞI HUSUSUNDA, TANIKLARIN BİRBİRLERİ İLE VE KENDİ İÇİNDE ÇELİŞKİLİ BEYANLARI DIŞINDA DELİL YOKTUR.
d)SANIK DOKTORUN, HASTANIN AMELİYATINI YAPIP, HASTA TABURCU EDİLDİKTEN SONRA, HASTA YAKINI TARAFINDAN VERİLEN 50 MİLYON TLYİ KABUL EDİP ALMASI ŞEKLİNDE GELİŞEN EYLEM, MEMURİYET GÖREVİNİ KÖTÜYE KULLANMASI OLARAK KABUL EDİLMELİDİR. (CGK 30.09.2003 T., E: 2003/5-202, K: 2003/230)
İCRA MÜDÜRÜNÜN, GÖREVİ İHMAL İLE İLGİLİ İŞLEDİĞİ SUÇA ÖRNEK…
a)İCRA MÜDÜRÜ, BORÇLUNUN ELİNE VERİLEREK KENDİSİNE GÖNDERİLEN, TALİMAT ÜZERİNE, HİÇ BİR ARAŞTIRMA YAPMADAN,
b)İİK. 106. MADDESİNDE, GAYRİMENKULLER İÇİN ÖNGÖRÜLEN İKİ YILLIK SÜRENİN HENÜZ GEÇMEDİĞİ GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURMAMIŞTIR.
c)TAPU SİCİL MÜDÜRLÜĞÜNE, YAZI YAZARAK, BORÇLUNUN, TAŞINMAZLARI ÜZERİNDEKİ, HACZİN KALDIRILMASINI SAĞLAMIŞTIR.
d)BU SURETTE, ALACAKLININ, ALACAĞININ BİR KISMI TAHSİL EDİLEMEZ HALE GELMİŞTİR.
e)BÖYLECE, İCRA MÜDÜRÜ, ALACAKLININ ZARAR ETMESİNE NEDEN OLMUŞTUR.
f)İCRA MÜDÜRÜNÜN, GÖREVİ İHMAL SUÇUNU İŞLEDİĞİ KABUL EDİLMELİDİR. (CGK 19.06.2007 T., E: 2007/5-97, K:2007/154)
T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 2017/5892
K. 2018/8220
T. 25.10.2018
• GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU ( Hukuka Aykırı Deliller Dışlandığında Dosya Kapsamında Sanığın Mahkumiyetine Yeterli Her Türlü Kuşkudan Uzak Kesin ve İnandırıcı Delil Bulunmadığından Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi Gereğince Yüklenen Suçtan Beraati Yerine Yanılgılı Değerlendirmeyle Mahkumiyetine Karar Verilmesinin Hatalı Olduğu )
• TELEFON DİNLENMESİ SIRASINDA TESADÜFEN ELDE EDİLEN DELİLLER ( Dikkate Alınabilmesi İçin Söz Konusu Suçun da Katalog Suçlardan Birisine Uygun Olması Gerektiği – Sanığa İsnat Edilen Görevi Kötüye Kullanma Suçu Katalog Suçlardan Olmadığından İletişim Tespit Tutanaklarının Bu Suçun Delili Olarak Kullanılamayacağı )
• İLETİŞİMİN DENETLENMESİ ( Kararın Katalog Suçlardan Olan Uyuşturucu Madde Ticareti Suçuna İlişkin İddianameye Konu Edilen Telefon Görüşmelerinin İse Tesadüfen Elde Edilen Delil Niteliğinde Olduğu – Görevi Kötüye Kullanma Suçu Katalog Suçlardan Olmadığından İletişim Tespit Tutanaklarının Bu Suçun Delili Olarak Kullanılamayacağı )
• HUKUKA AYKIRI YÖNTEMLERLE ELDE EDİLEN DELİLLER ( Elde Edildikleri Tarihte Yürürlükte Bulunan Kanunlara Uygun Olarak Tespit Edilmeyen Kanıtların Hukuka Uygun Delil Olduklarından Söz Edilemeyeceği – Hukuka Aykırı Deliller Dışlandığında Dosya Kapsamında Sanığın Mahkumiyetine Yeterli Delil Bulunmadığı/Görevi Kötüye Kullanma )
• İKRAR ( Özgür İradeye Dayalı Olup Olmadığı İkrarda Bulunanın Beyanın Ciddiyetini ve Bundan Doğacak Sonuçları Bilip Bilmediği İkrarın Başkaca Deliller veya Emarelerle Desteklenip Desteklenmediği Şüpheden Arınmışlığını ve Belirliliğini Zayıflatacak Biçimde İkrardan Dönülüp Dönülmediğinin Değerlendirilmesi Gerektiği )
• ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR İLKESİ ( Görevi Kötüye Kullanma Suçu – Hukuka Aykırı Deliller Dışlandığında Dosya Kapsamında Sanığın Mahkumiyetine Yeterli Her Türlü Kuşkudan Uzak Kesin ve İnandırıcı Delil Bulunmadığından Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi Gereğince Yüklenen Suçtan Beraatine Karar Verilmesi Gerektiği )
ÖZET : Alınan iletişimin
DAVA : Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:
KARAR : Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi bakımından öncelikle ceza muhakemesi hukukunun en önemli ilkelerinden biri olan “delillerin serbestliği” ve “hukuka aykırı yöntemle elde edilen delillerin kullanılması” konuları üzerinde durulması gerektiği,
Uygulamada ve yerleşmiş içtihatlarda da işaret edildiği üzere, ceza yargılamasının amacı, usul kurallarının öngördüğü ilkeler doğrultusunda maddi gerçeğin her türlü şüpheden uzak biçimde kesin olarak belirlenmesi olup, maddi hakikate ulaşılmasında kullanılan tek vasıtanın deliller olduğu, Anayasa’nın 38/6. maddesine göre kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulguların delil olarak kabul edilemeyeceği, 5271 Sayılı CMK’nın “delilleri takdir yetkisi” başlıklı 217. maddesinin ikinci fıkrasındaki, “Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.” biçimindeki düzenleme ile “delillerin serbestliği” ilkesine de vurgu yapıldığı, buna göre; ceza yargılamasında hangi hususun hangi delillerle ispat olunacağı konusunda bir sınırlama bulunmayıp, yargılama yapan hakimin, hukuka uygun şekilde elde edilen tüm delilleri kullanmak suretiyle, sanığın aleyhine olduğu kadar lehine olan delilleri de araştırıp değerlendirerek, her türlü şüpheden arınmış bir neticeye ulaşması gerektiğinden, yargılamaya konu olan olayın açıklığa kavuşturulması ve maddi gerçeğin bulunabilmesi için ispat amacıyla kullanılan her aracın delil olarak kabul edileceği, bahse konu maddenin gerekçesinde; “Maddenin son fıkrası, usul hukuku yönünden olağanüstü önem taşıyan ve adil yargılama ile bağlantılı ilkeyi belirtmektedir. İlke, delilin doğruluğunu, haklılığını, hakkaniyete uygunluğunu sağlamak amacını gütmektedir. Böylece ister soruşturma ister kovuşturma evrelerinde olsun, hukuka aykırı olarak; örneğin, işkence, narko analiz, hataya sürükleyici eylemler, sorgulamalar, baskılar, kişinin fizik ve moral bütünlüğüne saldırılar yolu ile elde edilmiş deliller hükme esas alınamayacaktır” denilmek suretiyle bir delilin hükme esas alınmasına engel oluşturan hukuka aykırılığın “sanığın temel haklarını” ihlal eden aykırılıklar olduğunun belirtildiği, keza CMK’nın 206/2-a maddesinde ortaya konulması istenilen bir delil kanuna aykırı olarak elde edilmişse reddolunacağının, 230/1-b maddesinde ise mahkumiyet hükmünün gerekçesinde delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi gerektiğinin ifade edildiği,
Ayrıca, Anayasa’nın 22. maddesinde herkesin haberleşme hürriyetine sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hakim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça haberleşmenin engellenemeyeceğinin ve gizliliğine dokunulamayacağının hüküm altına alındığı,
Taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşmenin 8. maddesinde ise, herkesin özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahip olduğu, bu hakkın kullanılmasına bir kamu otoritesinin müdahalesinin ancak ulusal güvenlik, kamu emniyeti, ülkenin ekonomik refahı, dirlik ve düzeninin korunması, suç işlenilmesinin önlenilmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda zorunlu olan ölçüde ve yasayla öngörülmüş olmak koşuluyla söz konusu olabileceğinin belirtildiği,
Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi tedbirinin 5271 Sayılı CMK’nın 135. maddesinde, bu yolla elde edilen tesadüfi delillerin hukuki durumunun ise aynı Kanunun 138/2. maddesinde düzenlendiği, buna göre telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin
Belirtilen düzenlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Bucak Sulh Ceza Mahkemesi’nin 06/08/2013 tarih, 2013/250 Değişik iş sayılı Kararı ile hakkında beraat kararı verilen sanık …’ın kullandığı telefon hattı ile ilgili olarak CMK’nın 135/6-a-7 maddesi uyarınca 06/08/2013-06/11/2013 tarihleri arasındaki iletişiminin tespiti, dinlenmesi, kayda alınması ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi kararı verildiği, bu kapsamda yapılan tespit sırasında sanık …’ın görevi kötüye kullanma suçu kapsamında değerlendirilen kısa mesajı ( SMS ) çektiğinin ve sanık … ile konuşmalar yaptığının belirlenmesi üzerine mesaj ve konuşma içeriği tespit edilerek Cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunulması üzerine soruşturma başlatıldığı anlaşılmış olup,
Alınan iletişimin denetlenmesi kararının, CMK’nın 135/8. madde ve fıkrasındaki katalog suçlardan olan uyuşturucu madde ticareti suçuna ilişkin, iddianameye konu edilen telefon görüşmelerinin ise tesadüfen elde edilen delil niteliğinde olduğu, Ceza Genel Kurulunun 03/07/2018 gün ve 2015/1-396; 2018/323 Sayılı Kararında da belirtildiği üzere; telefon dinlemesi sırasında tesadüfen elde edilen kanıtların dikkate alınabilmesi için, söz konusu suçun da 135. maddede sayılan katalog suçlardan birisine uygun olmasının gerektiği, sanığa isnat edilen görevi kötüye kullanma suçu CMK’nın 135/8. madde ve fıkrasında belirtilen katalog suçlardan olmadığından aynı Kanunun 138/2. madde ve fıkrası gereğince iletişim tespit tutanaklarının bu suçun delili olarak kullanılamayacağı, elde edildikleri tarihte yürürlükte bulunan kanunlara uygun olarak tespit edilmeyen kanıtların hukuka uygun delil olduklarından söz edilemeyeceği, Ceza Genel Kurulunun 26/01/2016 gün ve 2015/9-669; 2016/38 Sayılı Kararında işaret edildiği üzere, ikrarın hangi aşamada gerçekleştiği ve özgür iradeye dayalı olup olmadığı, ikrarda bulunanın beyanın ciddiyetini ve bundan doğacak sonuçları bilip bilmediği, ikrarın başkaca deliller veya emarelerle desteklenip desteklenmediği, hayatın olağan akışına uygun düşüp düşmediği, şüpheden arınmışlığını ve belirliliğini zayıflatacak biçimde ikrardan dönülüp dönülmediği gibi hususlar da göz önünde bulundurulmak suretiyle, somut olaydaki ikrarın delil değerinin ortaya konulması ve ispat sorununun bu şekilde çözümlenmesinin gerektiği nazara alındığında, iletişimintespit tutanaklarına istinaden alınan ikrarın da kanunda gösterilen hukuka uygun yöntemlerle tespit edilmediğinden suçun sübutunda delil olarak değerlendirilemeyeceği gözetilerek, hukuka aykırı deliller dışlandığında dosya kapsamında sanığın mahkumiyetine yeterli, her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığından, şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince yüklenen suçtan beraati yerine yanılgılı değerlendirme sonucunda yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
Kabule göre de;
İletişimin tespiti tutanaklarına göre sanık tarafından atılan mesajdan …’ın denetimden sonra haberdar olduğu yönünde görüşme bulunması karşısında; TCK’nın 257. maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için norma aykırı davranışın yeterli olmadığı, ayrıca objektif cezalandırma şartlarının da gerçekleşmesi gerektiği cihetle; eylem neticesinde kişi mağduriyeti, kamu zararı veya kişilere haksız menfaat sağlanması unsurlarının bulunup bulunmadığı, varsa ne şekilde oluştuğunun denetime imkan verecek şekilde gerekçeleriyle tartışılarak neticesine göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerektiği gözetilmeden yetersiz gerekçelerle yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,
Yüklenen suçu TCK’nın 53/1-a maddesindeki hak ve yetkiyi kötüye kullanmak suretiyle işlediği kabul edilen ve adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilen sanık hakkında aynı Kanunun 53/5. maddesi gereğince hükümde belirtilen gün sayısının yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, 25.10.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY
BEŞİNCİ CEZA DAİRESİ
Esas | : 2014/8501 |
Karar | : 2017/3114 |
Tarih | : 12.07.2017 |
Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:
Suç tarihinde Vakıflar Genel Müdürlüğüne bağlı Balıkesir Bölge Müdürlüğünde kadastro teknikeri olarak görev yapan ve Tapu Müdürlüklerine yazılan vakıf şerhinin kaldırılmasına ilişkin yazıyı hazırlama görevi de bulunan sanığın, şikayetçiye ait 167 ada 1 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydındaki şerhin, şikayetçinin müracaatı üzerine, aynı birimde görevli başka bir tekniker tarafından kaldırılmasına ilişkin yazı Bandırma Tapu Sicil Müdürlüğüne gönderildikten ve tapu kaydından bu şerh kaldırıldıktan sonra şikayetçiyi arayıp, laptop ihtiyacı olduğundan bahisle 2.000 TL verdiği takdirde tapu kaydındaki şerhin kaldırılması hususunda gerekli işlemleri yapacağını ifade ettiği, ancak şikayetçinin sanığın bu talebinden önce haricen yaptığı araştırma neticesinde tapu kaydındaki şerhin kaldırıldığını öğrendiği ve şikayeti üzerine kendisinden 2.000 TL parayı alırken kolluk görevlilerince suçüstü yakalandığı anlaşılan somut olayda sanığın eyleminin hukuki niteliğinin değerlendirilmesine gelince;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30/03/2010 tarih ve 2009/5-167-2010/70 sayılı Kararında da açıklandığı üzere; icbar suretiyle irtikap suçunda mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak koşuluyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareketin icbar kavramına dahil olduğu, manevi cebirin, belli bir şiddete ulaşması, ciddi olması, mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma olanağının bulunmaması gerektiği,
Yine, 5237 sayılı TCK’nın rüşveti tanımlayan 252. maddesinde suç tarihinden önce 05/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik neticesinde, kamu görevlisinin yapması gereken bir işi yapması ya da yapmaması gereken işi yapmaması için yarar sağlamasının da rüşvet suçu kapsamına alındığı,
Somut olayın oluş şekline göre sanığın öğreti ve uygulamada kabul edildiği üzere Yasanın öngördüğü anlamda icbar boyutuna varan davranışının bulunmadığı, bu itibarla cebri irtikap suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, şikayetçinin kendisinden istenen menfaatin haksız olduğunu bilmesi nedeniyle ikna suretiyle irtikap suçundan da bahsedilemeyeceği, keza yapılan ya da yapılması istenilen iş sanığın görev alanına girmekte ise de, sanığın haksız menfaat talebinde bulunduğu tarihte mağdur tarafından rüşvete konu işin gerçekleştiği bilindiğinden rüşvet suçunun maddi konusunun olayımızda gerçekleşmediği, öte taraftan TCK’nın 30. maddesinin gerekçesinde de ifade edildiği üzere kast, suçun kanuni tanımındaki maddî unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olup, bu unsurlara ilişkin bilgisizlik, eksik veya yanlış bilgi sahibi olunması durumunun ise, maddî unsurlarda hata olarak adlandırıldığı, böyle bir hatanın kastın varlığına engel olacağı, failin bilgisi gerçeğe uysa idi işlediği fiilin haksızlık teşkil etmeyeceği ve bu nedenle hata hâlinde kasten işlenmiş bir suçtan söz etmenin mümkün olmayacağı, buna karşılık somut olayda gerek fiil gerekse kural üzerinde hataya düşmediği gibi, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya da düşmediği, ancak mağdur tarafından taşınmazı üzerindeki vakıf şerhinin kaldırılması hadisesinin sanığın kendisinden haksız menfaat istediği tarihten evvel öğrenilmesi sebebiyle, bu durum fail tarafından bilinmese de, irtikap ve özellikle rüşvet suçunun maddi konusunun somut olayda bulunmadığı, günlük hayat tecrübelerine göre de, sanığın hareketinin sonuçsuz kalmasının büyük bir ihtimal içinde olduğu ve ortada elverişli hareketin bulunmadığı anlaşıldığından, sanık tarafından rüşvet ve irtikap suçları açısından işlenemez suçun mevzubahis olduğu ve sanığın bu suçlardan ve bu suçlara teşebbüsten dolayı cezalandırılamayacağı, diğer yandan görevikötüye kullanma
T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 2016/9638
K. 2018/8609
T. 6.11.2018
• İCBAR SURETİYLE İRTİKABA TEŞEBBÜS SUÇU ( Avukat Olan Katılanın Şikayet Başvurusunun Olaydan 22 Gün Sonra Gerçekleşmesi de Nazara Alındığında Öğreti ve Uygulamada Kabul Edildiği Üzere Kanun’un Öngördüğü Anlamda İcbar Boyutuna Varan Bir Davranışının Bulunmadığının Anlaşıldığı )
• İKNA SURETİYLE İRTİKAP SUÇU ( Katılanın Kendisinden İstenen Menfaatin Haksız Olduğunu Bilmesi Sebebiyle Suçun Oluşmadığı – İcbar Suretiyle İrtikaba Teşebbüs Suçu )
• ZAMANAŞIMI ( Görev ve Yetkisi Olmadığı Halde Kayıt Silme İşini Yapacağı Kanaati Uyandırarak Menfaat Temin Etmeye Çalışan Sanığın Eyleminin Suç Tarihinde Yürürlükte Bulunan 765 Sayılı TCK’nın 504/3. Maddesine Uyan Kamu Kurum ve Kuruluşunu Vasıta Olarak Kullanmak Suretiyle Dolandırıcılığa TeşebbüsSuçunu Oluşturacağı – Suçun 765 S.K. Md. 102/4 ve 104/2 Uyarınca Belirlenen 7 Yıl 6 Aylık İlaveli Dava Zamanaşımına Tabi Olduğu ve Suç Tarihi İle Hüküm Tarihi Arasında Azami Dava Zamanaşımı Süresinin Dolduğu ve Kamu Davasının Düşmesine Karar Verilmesi Gerektiği )
ÖZET : Dava, icbar suretiyle irtikaba teşebbüs suçuna ilişkindir.
Avukat olan katılanın şikayet başvurusunun olaydan 22 gün sonra gerçekleşmesi de nazara alındığında, öğreti ve uygulamada kabul edildiği üzere Kanun’un öngördüğü anlamda icbar boyutuna varan bir davranışının bulunmadığı, bu itibarla cebri irtikap suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, katılanın kendisinden istenen menfaatin haksız olduğunu bilmesi sebebiyle ikna suretiyle irtikap suçundan da bahsedilemeyeceği, bu itibarla görev ve yetkisi olmadığı halde kayıt silme işini yapacağı kanaati uyandırarak menfaat temin etmeye çalışan sanığın eyleminin suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 Sayılı TCK’nın 504/3. maddesine uyan kamu kurum ve kuruluşunu vasıta olarak kullanmak suretiyle dolandırıcılığa teşebbüs suçun
DAVA : Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelendi;
Ceza miktarına göre koşulları bulunmadığı gibi sanık müdafin süresinden sonra vaki duruşma isteminin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 318. maddesi uyarınca REDDİNE, incelemenin duruşmasız olarak yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
KARAR : Dairemizin 25/09/2013 tarih ve 2013/5618 Esas, 2013/9320 Karar sayılı ilamıyla eylemin icbar suretiyle irtikaba teşebbüs suçunu oluşturacağından bahisle bozma kararı verilmiş ise de;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30/03/2010 tarih ve 2009/5-167-2010/70 Sayılı Kararında da açıklandığı üzere; icbar suretiyle irtikap suçunda mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak koşuluyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareketin icbar kavramına dahil olduğu ancak manevi cebrin, belli bir şiddete ulaşması, ciddi olması, mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma olanağının bulunmaması gerektiği hususlarına nazaran, Bursa Emniyet Müdürlüğünde polis memuru olarak görev yapan, kayıt silme konusunda herhangi bir görev ve yetkisi bulunmayan sanığın, olay öncesinde tanıdığı ve aracılığıyla bir kurumun avukatlığına müracaat eden katılana, emniyet kayıtlarında uyuşturucu kullananlar listesinde adının bulunduğunu, bu kaydı Ankara’dan sildirebileceğini söyleyerek onu aldattığı, tarafların birlikte Ankara’ya gittikleri, burada katılanı içeri almadan Emniyet Genel Müdürlüğünün binasına girip çıktığı ve hakkındaki kayıtları sildirdiğini söylediği, Bursa’ya dönmelerinden bir süre sonra yaptığı bu iş karşılığı olarak katılandan 5.000 TL para istediği, katılanın ise bu talebi kabul etmeyerek şikayetçi olduğu sübut bulan somut olayda, avukat olan katılanın şikayet başvurusunun olaydan 22 gün sonra gerçekleşmesi de nazara alındığında, öğreti ve uygulamada kabul edildiği üzere Kanun’un öngördüğü anlamda icbar boyutuna varan bir davranışının bulunmadığı, bu itibarla cebri irtikap suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, katılanın kendisinden istenen menfaatin haksız olduğunu bilmesi sebebiyle ikna suretiyle irtikap suçundan da bahsedilemeyeceği, bu itibarla görev ve yetkisi olmadığı halde kayıt silme işini yapacağı kanaati uyandırarak menfaat temin etmeye çalışan sanığın eyleminin suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 Sayılı TCK’nın 504/3. maddesine uyan kamu kurum ve kuruluşunu vasıta olarak kullanmak suretiyle dolandırıcılığa teşebbüs suçun
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden 5237 Sayılı TCK’nın 7/2 ve 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddeleri de gözetilmek suretiyle CMUK’nın 321. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden aynı Kanunun 322/1 ve 5271 Sayılı CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca açılan kamu davasının zamanaşımı sebebiyle DÜŞMESİNE, 06.11.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY
BEŞİNCİ CEZA DAİRESİ
Esas | : 2012/13543 |
Karar | : 2014/1283 |
Tarih | : 11.02.2014 |
- GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA
- KAMU ZARARI
ÖZET
Mahalli mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:
Sanıkların görev yaptığı Niğde Belediye Başkanlığı tarafından 05/03/2008 tarihinde yapılan asfalt mıcırı alımı ihalesi sürecinde, ihale tarihinden en az 21 gün önce yapılması gereken mahalli gazete ilanının Kamu İhale Kanununun 13/b-3. maddesine aykırı olarak, ihaleden 19 gün önce 15/02/2008 tarihinde yapıldığı anlaşılmakla birlikte, 13/02/2008 tarihinde Kamu İhale Bülteninde ilan edilmesi, 4 firmanın şartname alıp bunlardan 3’ünün ihaleye katılması, ilan süresindeki gecikme nedeniyle bir şikayet başvurusunun bulunmaması ve ihaleyi yapan kurum tarafından, herhangi bir kamu zararının olmadığının bildirilmesi karşısında, görevi kötüye kullanma suçunun; objektif cezalandırılmakoşulu olan kamu zararı, haksız menfaat veya kişi mağduriyeti unsurlarının somut olayda gerçekleşmediği ve sanıkların beraetlerine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden oluşa uygun düşmeyen gerekçeler ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde mahkumiyet kararları verilmesi,
Kabule göre de;
5237 sayılı TCK’nın 53/1-a maddesindeki yetkiyi kötüye kullanmak suretiyle atılı suçu işleyen sanıklar hakkında aynı Kanunun 53/5. madde ve fıkrası gereğince, cezanın infazından sonra başlamak üzere, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Kanuna aykırı, sanıklar müdafiilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321 ve 326/son maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 11/02/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
15. CEZA DAİRESİ
E. 2015/6093
K. 2018/5262
T. 11.7.2018
• HİZMET SEBEBİYLE GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU ( Hapis Cezası Alt Sınırdan Tayin Olunduğu Halde Ayrıca Yasal ve Yeterli Gerekçe Gösterilmeden Aynı Gerekçeyle Adli Para Cezasına Esas Alınması Gereken Tam Gün Sayısının Alt Sınırdan Uzaklaşılarak Tayini Suretiyle Çelişkiye Düşüldüğü – Görevi Kötüye Kullanma Suçu )
• GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU ( Sanığın Müsnet Suçtan Cezalandırılması İçin Mağdurun Soyut Beyanları Dışında Savunmasının Aksine Somut Şüpheden Uzak Kesin ve İnandırıcı Delil Elde Edilememesi İle Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi Sebebiyle Beraatine Karar Verilmesi Gerektiği Gözetilmeden Mahkumiyetine Hükmolunmasının İsabetsiz Olduğu – Hizmet Sebebiyle Güveni Kötüye Kullanma Suçu )
• HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI ( Suç Tarihi İtibariyle Sabıka Kaydı Bulunmayan ve Suçtan Doğan Zararı Giderdiği Anlaşılan Sanık Hakkında CMK’nın 231. Maddesinde Yer Alan Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına Dair Hükümlerin Uygulanıp Uygulanmayacağının Tartışılmamasının Hatalı Olduğu – Hizmet Sebebiyle Güveni Kötüye Kullanma/Görevi Kötüye Kullanma Suçları )
• HÜKÜMDE ÇELİŞKİ YARATILMASI ( Hükmün Esasını Oluşturan Kısa Kararda, Sanığın Görevi Kötüye Kullanma Suçundan Dolayı 5237 S.K. Md. 257/2 Gereğince Cezalandırılmasına Karar Verildiği Halde Gerekçeli Kararın Gerekçe Bölümünde Md. 257/1 Gereğince Cezalandırılacağının Yazılmasının Bozmayı Gerektirdiği )
ÖZET : Dava, hizmet sebebiyle güveni kötüye kullanma ve görevi kötüye kullanma suçlarına ilişkindir.
Hapis cezası alt sınırdan tayin olunduğu halde, ayrıca yasal ve yeterli gerekçe gösterilmeden aynı gerekçeyle adli para cezasına esas alınması gereken tam gün sayısının alt sınırdan uzaklaşılarak tayini suretiyle çelişkiye düşülmesi,
Suç tarihi itibariyle sabıka kaydı bulunmayan ve suçtan doğan zararı giderdiği anlaşılan sanık hakkında, CMK’nın 231. maddesinde yer alan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair hükümlerin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması,
Sanığın savunmalarında, müvekkili adına yürüttüğü icra takibi sırasında borçlu tarafın anlaşma talebi üzerine, müvekkili olan mağduru telefonla aradığını ve protokol yapma hususunda kendisinden onay aldığını beyan etmesi, protokolün yapıldığı gün ve bir gün öncesinde sanığın katılana ait telefon numarasını aradığına dair HTS kayıtlarının bulunması ve telefon görüşmesi sırasında sanığın yanında olup konuşmalara tanıklık eden şahsın yeminli anlatımları karşısında, sanığın müsnet suçtan cezalandırılması için mağdurun soyut beyanları dışında savunmasının aksine somut, şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilememesi ile şüpheden sanık yararlanır ilkesi sebebiyle beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden mahkumiyetine hükmolunması,
Hükmün esasını oluşturan kısa kararda, sanığın görevi kötüye kullanma suçundan dolayı TCK’nın 257/2. maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verildiği halde, gerekçeli kararın gerekçe bölümünde aynı kanunun 257/1. maddesi gereğince cezalandırılacağından bahisle hükümde çelişki yaratılması bozmayı gerektirmiştir.
DAVA : Sanığın hizmet sebebiyle güveni kötüye kullanma ve görevi kötüye kullanma suçlarından mahkumiyetine dair hükümler, o yer Cumhuriyet savcısı ile sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Hatay Barosu’na kayıtlı olarak avukatlık yapan sanığın, Dörtyol 1. Noterliği’nin 03/08/2006 tarih ve 07834 yevmiye sayılı vekaletnamesi ile mağdurun vekilliğini üstlendiği, alacaklı vekili sıfatıyla, borçlu hakkında 11.349,50 TL asıl alacak, 37.880,59 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 49.230,09 TL alacağın tahsili amacıyla Dörtyol İcra Müdürlüğü’nün 2008/1026 Sayılı dosyası üzerinden başlattığı icra takibinde, müvekkilinin bilgi ve talimatı olmadan borcun 11.000 TL olarak ödenerek takibin sonuçlandırılacağına dair 11/06/2008 tarihli protokolü imzaladığı gibi, söz konusu protokol uyarınca belirlenen 11.000 TL’yi belirtilen tarih ile 15/05/2009 tarihleri arasında borçludan haricen tahsil ettiği halde mağdura vermeyerek uhdesinde tuttuğu iddia edilen olayda;
A- ) Hizmet sebebiyle güveni kötüye kullanma suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün incelenmesinde;
Sanığın hizmet sebebiyle güveni kötüye kullanma suçundan dolayı mahkumiyetine dair kurulan hükümde, TCK’nın 155/2. maddesi uygulanırken suç vasfının “görevi kötüye kullanmak” şeklinde yazılması, mahallince düzeltilebilir yazım hatası olarak değerlendirilmiştir.
Sanığın savunmalarında, yapılan protokol kapsamında borçludan tahsil ettiği paraları mağdura teslim etmediğini tevilli yoldan ikrar etmesi, bu paraları müvekkili olan mağdura teslim ettiğine dair yazılı herhangi bir belge ibraz edememiş olması ve mağdurun 05/04/2012 havale tarihli şikayetten vazgeçmeye dair dilekçesinde, sanık tarafından zararının karşılandığını beyan etmiş olması karşısında, sanığın atılı hizmet sebebiyle güveni kötüye kullanma suçundan mahkumiyetine dair hükümde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, o yer Cumhuriyet savcısı ile sanık ve müdafinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- ) Hapis cezası alt sınırdan tayin olunduğu halde, ayrıca yasal ve yeterli gerekçe gösterilmeden aynı gerekçeyle adli para cezasına esas alınması gereken tam gün sayısının alt sınırdan uzaklaşılarak tayini suretiyle çelişkiye düşülmesi,
2- ) Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun, 18.09.2012 tarih ve 2012/2-168-1776 Sayılı kararında da vurgulandığı üzere; koşullu bir düşme nedeni oluşturan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun, mahkûmiyet, suç niteliği ve ceza miktarına dair objektif koşulların varlığı halinde, cezanın kişiselleştirilmesine dair olan, seçenek yaptırıma veya tedbire çevirme ya da erteleme hükümlerinden ve 6008 Sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce re’sen, bu değişiklikten sonra ise, sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmesi halinde mahkemece değerlendirilerek, uygulanması yönünde kanaate ulaşıldığı takdirde, hiçbir isteme bağlı olmaksızın öncelikle uygulanması gerektiğinden, suç tarihi itibariyle sabıka kaydı bulunmayan ve suçtan doğan zararı giderdiği anlaşılan sanık hakkında, CMK’nın 231. maddesinde yer alan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair hükümlerin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması,
B- ) Görevi kötüye kullanma suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün incelenmesinde;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun, 04/04/2006 tarih, 2006/3-35 E, 2006/97 K sayılı ilamında da belirtildiği üzere “… ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan “in dubio pro reo” kuşkudan sanık yararlanır kuralı uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Şüpheli ve aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak hüküm tesis edilemez. Ceza mahkûmiyeti bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat teorikte olsa hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermektir. O halde ceza yargılamasında mahkûmiyet, büyük veya küçük bir ihtimale değil, kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmalıdır.”
Bu açıklamalar ışığında; sanığın savunmalarında, müvekkili adına yürüttüğü icra takibi sırasında borçlu tarafın anlaşma talebi üzerine, müvekkili olan mağduru telefonla aradığını ve protokol yapma hususunda kendisinden onay aldığını beyan etmesi, protokolün yapıldığı gün ve bir gün öncesinde sanığın katılana ait telefon numarasını aradığına dair HTS kayıtlarının bulunması ve telefon görüşmesi sırasında sanığın yanında olup konuşmalara tanıklık eden … ve …’un yeminli anlatımları karşısında, sanığın müsnet suçtan cezalandırılması için mağdurun soyut beyanları dışında savunmasının aksine somut, şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilememesi ile şüpheden sanık yararlanır ilkesi sebebiyle beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde mahkumiyetine hükmolunması,
Kabule göre de;
Hükmün esasını oluşturan kısa kararda, sanığın görevi kötüye kullanma suçundan dolayı TCK’nın 257/2. maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verildiği halde, gerekçeli kararın gerekçe bölümünde aynı kanunun 257/1. maddesi gereğince cezalandırılacağından bahisle hükümde çelişki yaratılması,
SONUÇ : Kanuna aykırı olup, o yer Cumhuriyet savcısı ile sanık ve müdafinin temyiz itirazları bu sebeple yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 11.07.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 2018/3681
K. 2018/9521
T. 5.12.2018
DAVA : Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:
KARAR : Suç tarihinde Karadirek Belediye başkanı olan sanığın, Sandıklı Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2008/82 Karar sayılı ilamıyla 657 Sayılı Kanuna aykırı şekilde belediyede işe alındığı tespit edilen şahısları işten çıkarmayarak belediye bütçesinden maaşlarını ödemeye devam edip üzerine atılı suçu işlediği iddia ve kabul edilen somut olayda; personeli işten çıkarma yükümlülüğünün kamu görevlilerinin işe usulsüz olarak alındıklarının yetkili bir merci tarafından belirlenip bunun belediyeye bildirimi sonucu başlayacağı nazara alındığında, bu hususa ilişkin yetkili merci tarafından yapılan bir tespit olup olmadığının ve belediyeye bildirimde bulunulup bulunulmadığının ilgili kurumlara müzekkere yazılarak tespit edilmesinden sonra kamunun zararı veya kişilerin mağduriyetine neden olma ya da kişilere haksız menfaat sağlama biçimindeki objektif cezalandırma koşullarından birinin gerçekleşip gerçekleşmediğinin karar yerinde tartışılarak, suç tarihinin bildirimin yapıldığı gün ile iddianame tarihi göz önünde tutulup tespit edilmek suretiyle hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kabule göre de;
Sanığın mevzuata aykırı olarak işe alınan kişileri işten çıkarmama şeklinde kabul edilen eyleminin TCK’nın 257/2. maddesindeki ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, aynı Kanunun 257/1. maddesindeki icrai davranışla görevi kötüye kullanma suçundan cezalandırılmasına karar verilmek suretiyle fazla ceza tayini,
Yüklenen suçu TCK’nın 53/1-a maddesindeki hak ve yetkileri kötüye kullanmak suretiyle işleyen ve adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilen sanık hakkında aynı Kanunun 53/5. maddesi gereğince hükümde belirtilen gün sayısının yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Sanık hakkında tayin edilen hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi sırasında uygulama maddesi olan TCK’nın 50/1-a maddesinin hükümde gösterilmemesi suretiyle CMK’nın 232/6. maddesine aykırı davranılması,
Adli emanetin 2010/40 sırasında kayıtlı belgeler hakkında bir karar verilmemesi,
Hüküm fıkrasının (B) bendinde sanık … yönünden hüküm kurulduğu belirtilmesine karşın (B-1) bendinde davada taraf olmayan …’un ismine yer verilerek karışıklığa neden olunması,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321 ve 326/son maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 05/12/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 2016/10411
K. 2017/404
T. 7.2.2017
• AVUKAT OLAN SANIĞIN BAŞLATTIĞI İCRA DOSYALARINDA İŞLEM YAPMAYARAK DOSYALARIN İŞLEMDEN KALDIRILMASINA NEDEN OLMASI ( Objektif Cezalandırma Şartı Olan Kişi Mağduriyeti Kamu Zararı ve Kişilere Haksız Menfaat Sağlanması Unsurlarının Oluşup Oluşmadığı Varsa Ne Şekilde Oluştuğu Denetime İmkan Verecek Şekilde Gerekçeleriyle Tartışılması Gerektiği )
• GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMAK ( Avukat Olan Sanığın İcra Dosyalarında İşlem Yapmayarak Dosyaların İşlemden Kaldırılmasına Neden Olduğu İddiası – Takip Borçlusu Olan Tanıkların Dosya Borçlarını Kurum veya Kurum Vekiline Ödediklerine Yönelik Beyanda Bulunduğu/Tanık Beyanlarının Doğruluğunun Ayrıntılı Olarak Araştırılarak Köylere Hizmet Götürme Birliğinin Hesap Dökümlerinin Bilirkişi Marifetiyle İnceleneceği )
• AVUKATIN KATILAN KURUM ALEYHİNE AÇILAN DAVALARDA TANIK LİSTESİ VEYA DELİL İBRAZ ETMEDİĞİ VE DURUŞMALARA KATILMADIĞI İDDİASI ( Dava Dosyalarında Dava Dilekçelerine Dair Tebligatların Sanığa Teslim Edildiğine Dair Herhangi Bir Belge Bulunmadığı – Kişi Mağduriyeti Kamu Zararı ve Kişilere Haksız Menfaat Sağlanması Unsurlarının Oluşup Oluşmadığı Varsa Ne Şekilde Oluştuğu Denetime İmkan Verecek Şekilde Gerekçeleriyle Tartışılacağı )
• ZİNCİRLEME SUÇ ( Avukatın İcra Takiplerinde İşlem Yapmayarak Dosyaları Takipsiz Bıraktığı ve Dava Dosyalarında Tanık Listesi veya Delil İbraz Etmediği ve Duruşmalara Katılmadığı İddiası – Zincirleme Suç Hükümlerinin Uygulama Koşuıllarının Bulunmadığının Gözetileceği )
ÖZET : Avukat olan sanığın, katılan kurum adına başlattığı icra takiplerinde dosya alacaklarının tahsiline yönelik işlem yapmayarak dosyaların işlemden kaldırılmasına ve bu suretle alacakların tahsilinde gecikmelere, ayrıca katılan kurum aleyhine açılan alacak davaları kapsamında ön inceleme ve duruşmalarda tanık listesi veya delil ibraz etmediği gibi, azledildiği tarihe kadar anılan davaların duruşmalarına da katılmayarak katılanın mağduriyetine neden olduğu iddia ve kabul edilmiştir.
Sanığın icra takip dosyalarında kurumun bilgisi ve istemi doğrultusunda takip işlemlerini yürüttüğü şeklindeki savunması, takip borçlusu olan tanıkların dosya borçlarını kurum veya kurum vekiline ödediklerine yönelik beyanları ile dava dosyalarında dava dilekçelerine dair tebligatların sanığa teslim edildiğine dair herhangi bir belge bulunmaması karşısında, tanık beyanlarının doğruluğunun ayrıntılı olarak araştırılarak Köylere Hizmet Götürme Birliğinin hesap dökümlerinin bilirkişi marifetiyle incelenmesi gerekir. Objektif cezalandırma şartı olan kişi mağduriyeti, kamu zararı ve kişilere haksız menfaat sağlanması unsurlarının oluşup oluşmadığı, varsa ne şekilde oluştuğu denetime imkan verecek şekilde gerekçeleriyle tartışılması gerekir.
Kabule göre de;
Sanığın suça konu eyleminin hukuki anlamda tek fiil oluşturması karşısında, zincirleme suç hükümlerinin uygulama koşullarının bulunmadığı gözetilmelidir.
DAVA : Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:
KARAR : Edirne Barosuna kayıtlı avukat olan sanığın, katılan kurum adına bir kısım borçlular hakkında icra takipleri başlatmak ve açılan davaları takip etmek üzere katılanın vekilliğini üstlendiği halde 12 adet icra dosyasında takip başlatıldıktan sonra dosya alacaklarının tahsiline yönelik işlem yapmayarak dosyaların işlemden kaldırılmasına ve bu suretle alacakların tahsilinde gecikmelere, ayrıca katılan kurum aleyhine Edirne İş Mahkemesi’nin 2013/45 ve 2013/47 esaslarına kayden açılan alacak davaları kapsamında ön inceleme ve duruşmalarda tanık listesi veya delil ibraz etmediği gibi, azledildiği tarihe kadar anılan davaların duruşmalarına da katılmayarak katılanın mağduriyetine neden olduğu iddia ve kabul edilmiş ise de; sanığın icra takip dosyalarında kurumun bilgisi ve istemi doğrultusunda takip işlemlerini yürüttüğü şeklindeki savunması, takip borçlusu olan tanıkların dosya borçlarını kurum veya kurum vekiline ödediklerine yönelik beyanları ile dava dosyalarında dava dilekçelerine dair tebligatların sanığa teslim edildiğine dair herhangi bir belge bulunmaması karşısında, tanık beyanlarının doğruluğunun ayrıntılı olarak araştırılarak Köylere Hizmet Götürme Birliğinin hesap dökümlerinin bilirkişi marifetiyle incelenmesinden sonra, objektif cezalandırma şartı olan kişi mağduriyeti, kamu zararı ve kişilere haksız menfaat sağlanması unsurlarının oluşup oluşmadığı, varsa ne şekilde oluştuğu denetime imkan verecek şekilde gerekçeleriyle tartışılması ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ve yetersiz gerekçelerle yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,
Kabule göre de;
Sanığın suça konu eyleminin hukuki anlamda tek fiil oluşturması karşısında, zincirleme suç hükümlerinin uygulama koşullarının bulunmadığı gözetilmeden TCK’nın 43. maddesinin tatbiki suretiyle fazla ceza tayini,
Yüklenen suçu TCK’nın 53/1-e maddesindeki hak ve yetkiyi kötüye kullanmak suretiyle işleyen ve adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilen sanık hakkında, aynı Kanunun 53/5. maddesi gereğince hükümde belirtilen gün sayısının yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321 ve 326/ son maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 07.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
5. CEZA DAİRESİ
E. 2013/13223
K. 2015/15737
T. 02/11/2015
DAVA : Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:
KARAR : Hükmün sanık müdafiin yüzüne karşı 18/10/2012 tarihinde tefhim edildiği, temyiz süresinin son günü olan 25/10/2012 tarihinin Kurban Bayramının birinci günü olarak resmi tatile, takip eden 29/10/2012 tarihinin ise Cumhuriyet Bayramı tatiline geldiği, bu itibarla 30/10/2012 tarihinde yapılan temyiz isteminin süresinde olduğu anlaşılmakla tebliğnamedeki red düşüncesine iştirak edilmemiştir.
Tokat Barosuna kayıtlı avukat sanığın, katılan vekili olarak takip ettiği Tokat Aile Mahkemesi’nin 2007/420 Esas sayılı dosyasında hükmedilen 13.000 TL tazminatı Tokat 2. İcra Müdürlüğünün 2010/2186 Esas sayılı takip dosyasında harç, masraf ve vekalet ücretiyle birlikte 13.611 TL olarak takibe koyduğu, 14/05/2010 tarihli protokolle hacizlerin kaldırılması karşılığında borçludan toplam 15.900 TL bedelli dört çek aldığı, çeklerden 4.000 TL bedelli olanını tahsil edip vekalet ücreti ve masraflara mahsuben aldığı, geri kalan üç çeki katılana vermeyerek borçlu vekiline vermek suretiyle görevi kötüye kullandığı iddia edilmişse de; 1136 Sayılı Avukatlık Kanununun 166/1 maddesindeki “Avukat, müvekkili tarafından verilen veya onun namına aldığı malları, parayı ve diğer her türlü kıymetleri, avukatlık ücreti ve giderin ödenmesine kadar, kendi alacağı nispetinde elinde tutabilir.” hükmü uyarınca sanığın tahsil ettiği para üzerinde hapis hakkının bulunması, bu paranın Avukatlık Asgari Ücret Tarifeleri uyarınca sanığın Tokat Aile Mahkemesi ve Tokat İcra Müdürlüğü nezdindeki hizmetleri gereği alması gereken toplam vekalet ücretinden az olması, azledildikten sonra sanığın uhdesinde bulunan 3 adet çeki borçlu vekiline teslim etmesi, daha sonra çeklerin karşılıklarının Sivas Merkez Akbank Şubesinden katılan tarafından çekildiğinin belirlenmesi karşısında; sanığın görevinin gereklerine aykırı herhangi bir davranışı bulunmadığı gibi görevi kötüye kullanma suçunun objektif cezalandırma koşulları olan kişilerin mağduriyeti, kamunun zararı veya kişilere haksız menfaat sağlama unsurlarının da gerçekleşmediği anlaşılmakla atılı suçtan beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde mahkumiyetine hükmolunması,
Kabule göre,Yüklenen suçu TCK’nın 53/1-e maddesindeki hak ve yetkiyi kötüye kullanmak suretiyle işleyen ve adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilen sanık hakkında, 53/5. maddesi gereğince hükümde belirtilen gün sayısının yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı ve sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 02/11/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2017/5-1097
K. 2018/477
T. 25.10.2018
5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun ikinci kitabının “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler” başlıklı dördüncü kısmının “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı birinci bölümünde yer alan suçlardan TCK’nın 257. maddesinde tanımlanan “Görevi kötüye kullanma” suçu;
“(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) (Mülga: 2/7/2012-6352/105 md.)” şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin, uyuşmazlıkla ilgili birinci fıkrasında düzenlenen icrai davranışlarla görevi kötüye ku
Buna göre ilk şart, kamu görevlisi olan failin yaptığı işle ilgili olarak kanundan veya diğer idari düzenlemelerden doğan bir görevinin olması ve bu görevinin gereklerine aykırı davranmasıdır. Suçun oluşabilmesi için, norma aykırı davranış yetmemekte, fiil nedeniyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da suç tarihi itibarıyla kişilere haksız kazanç sağlanması gerekmektedir.
Anılan maddenin gerekçesinde, suçun oluşmasına dair genel koşullar;
“Kamu görevinin gereklerine aykırı olan her fiili cezai yaptırım altına almak, suç ve ceza siyasetinin esaslarıyla bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, görevin gereklerine aykırı davranışın belli koşulları taşıması hâlinde, görevi kötüye kullanma
Görevin gereklerine aykırı hareket etmekten, kamu görevlisinin görevini kanun, idari düzenlemeler veya talimatların öngördüğü usul ve esaslardan başka surette ifa etmesi anlaşılmaktadır. Bu anlamda kamu görevlisinin herhangi bir şekilde kanuni yetkisini aşması, kanunun aradığı şekil şartlarına uymaması, takdir yetkisini amacı dışında kullanması, kanunun emir ve müsaade ettiği hareketinin gerektirdiği ön şartlara aykırı hareket etmesi, kendisine teslim edilen ve görevi sebebiyle kullanması gerekli eşyayı usulsüz kullanması gibi fiiller görevin gereklerine aykırılık kapsamında kalmaktadır.
Norma aykırı davranışın maddede belirtilen sonuçları doğurup doğurmadığının saptanabilmesi için öncelikle “mağduriyet, kamunun zarara uğraması ve haksız menfaat” kavramlarının açıklanması ve somut olayda bunların gerçekleşip gerçekleşmediklerinin belirlenmesi gerekmektedir.
Mağduriyet kavramının, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararla sınırlı olmayıp bireysel hakların ihlali sonucunu doğuran her türlü davranışı ifade ettiği kabul edilmelidir. Bu husus madde gerekçesinde; “Görevin gereklerine aykırı davranışın, kişinin mağduriyetine neden olunması gerekir. Bu mağduriyet, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararı ifade etmez. Mağduriyet kavramı, zarar kavramından daha geniş bir anlama sahiptir” şeklinde vurgulanmış, öğretide de; mağduriyetin sadece ekonomik bakımdan ortaya çıkan zararı ifade etmeyip daha geniş bir anlama sahip olduğu, bireyin, sosyal, siyasi, medeni her türlü haklarının ihlâli sonucunu doğuran hareketlerin ve herhangi bir çıkarının zedelenmesine neden olmanın da bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğine işaret edilmiştir (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökçen-Ahmet Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitapevi, 11. Bası, Ankara, 2011, s. 911 vd.; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s. 772; Veli Özer Özbek-Mehmet Nihat Kanbur-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2011, s. 974).
Kişilere haksız menfaat sağlanması, bir başkasına hukuka aykırı şekilde her türlü maddi ya da manevi yarar sağlanması anlamına gelmektedir.
Kamunun zarara uğraması hususuna gelince; madde gerekçesinde “ekonomik bir zarar” olduğu vurgulanan anılan kavramla ilgili olarak kanuni düzenleme içeren 5018 Sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 71. maddesinde; kamu görevlilerinin kast, kusur veya ihmallerinden kaynaklanan mevzuata aykırı karar, işlem veya eylemleri sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunması şeklinde tanımlanan kamu zararı, her olayda hâkim tarafından, iş, mal veya hizmetin rayiç bedelinden daha yüksek bir fiyatla alınıp alınmadığı veya aynı şekilde yaptırılıp yaptırılmadığı, somut olayın kendine özgü özellikleri de dikkate alınarak belirlenmelidir. Bu belirleme; uğranılan kamu zararının miktarının kesin bir biçimde saptanması anlamında olmayıp miktarı saptanamasa dahi, işin veya hizmetin niteliği nazara alınarak, rayiç bedelden daha yüksek bir bedelle alım veya yapımın gerçekleştirildiğinin anlaşılması hâlinde de kamu zararının varlığı kabul edilmelidir. Ancak bu belirleme yapılırken, norma aykırı her davranışın, kamuya duyulan güveni sarstığı, dolayısıyla, kamu zararına yol açtığı veya zarara uğrama ihtimalini ortaya çıkardığı şeklindeki bir düşünceyle de hareket edilmemelidir.
Kişilerin mağduriyetine neden olmak ise, görevin gereklerine aykırı davranış sebebiyle kişinin haklı bir çıkarının zedelenmesine, haklarının ihlal edilmesine neden olunması şeklinde anlaşılmalıdır. Buna göre, görevin gereklerine aykırı davranış sebebiyle kişilerin sadece ekonomik bakımdan zarara uğramaları değil, her hangi bir çıkarlarının zedelenmesine neden olmak da kişisel mağduriyet kapsamında değerlendirilecektir. Bu husus madde gerekçesinde, “Bu mağduriyet, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararı ifade etmez. Mağduriyet kavramı, zarar kavramından daha geniş bir anlama sahiptir. Örneğin kişi, tabi tutulduğu sınavda başarılı olmasına rağmen, başarısız gösterilmiş olabilir. Bir imar planı uygulamasında, belli bir parsel, sahibine duyulan husumet dolayısıyla, plan tekniğine aykırı olarak, yeşil alan olarak gösterilmiş olabilir. Kişinin, kamusal bir finans kaynağından yararlanması için gerekli şartları taşıdığı hâlde, yararlanması engellenmiş olabilir. Kişinin, belli bir sınai veya ticari faaliyetle ilgili olarak gerekli izin koşullarını taşıdığı hâlde, bu faaliyeti engellenmiş olabilir.” şeklinde izah edilmiştir.Yarg. 4. CD, 14.10.2010, 2009-14967/2010/6924
YARGITAY
BEŞİNCİ CEZA DAİRESİ
Esas | : 2013/10385 |
Karar | : 2015/12790 |
Tarih | : 22.06.2015 |
Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:
Suç tarihinde Turhal Devlet Hastanesi acil polikliniğinde nöbetçi hekim olan sanığın, rahatsızlığı nedeniyle polikliniğe babası ile gelen mağduru görüp muayene etmeden, görevli hemşirelerin hastanın şikayetlerini aktarmaları üzerine telefon ile tedavi uygulatarak mağduriyetine neden olduğu iddia edilen olayda; sanığın görevinin gereklerini ihmal ettiği tüm dosya kapsamı itibariyle sabit olmakla birlikte, 5237 sayılı TCK’nın 257. maddesinde belirtilen suçun oluşması için, görevin gereklerine aykırı davranış yanında objektif cezalandırma şartı olan “kişilerin mağduriyeti” veya “kamunun zararı” ya da “kişilere haksız bir menfaat sağlama” şartlarından birinin bulunması gerektiği, kendisine serum takılan müştekinin serum bittikten sonra rahatladığını belirtmesi, bu hususun babası tarafından da teyit edilmesi karşısında, herhangi bir mağduriyetinin bulunmadığı, diğer objektif cezalandırma şartlarının da gerçekleşmediği, eylemin disiplin hukukunun konusunu oluşturacağı gözetilmeden unsurları itibariyle oluşmayan suçtan beraati yerine dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçeler ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
Kabule göre de;
Suçu TCK’nın 53/1-a maddesindeki hak ve yetkiyi kötüye kullanmak
Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 22/06/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2016/5-981
K. 2019/490
T. 25.6.2019
Buna göre ilk şart, kamu görevlisi olan failin yaptığı işle ilgili olarak kanun veya diğer idari düzenlemelerden doğan bir görevinin olması ve bu görevi dolayısıyla yetkili bulunmasıdır. Suçun oluşabilmesi için, norma aykırı davranış yetmemekte, fiil nedeniyle, kişilerin mağduriyet
Anılan maddenin gerekçesinde; suçun oluşmasına ilişkin genel koşullar, “Kamu görevinin gereklerine aykırı olan her fiili cezai yaptırım altına almak, suç ve ceza siyasetinin esaslarıyla bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, görevin gereklerine aykırı davranışın belli koşulları taşıması hâlinde, görevi kötüye kullanm
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2017/21-525
K. 2019/307
T. 11.4.2019.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2018/5-341
K. 2019/161
T. 5.3.2019
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2017/5-9
K. 2018/511
T. 8.11.2018
Maddenin, uyuşmazlıkla ilgili birinci fıkrasında düzenlenen icrai davranışlarla görevi kötüye ku
Buna göre ilk şart, kamu görevlisi olan failin yaptığı işle ilgili olarak kanun veya diğer idari düzenlemelerden doğan bir görevinin olması ve bu görevi dolayısıyla yetkili bulunmasıdır. Suçun oluşabilmesi için, norma aykırı davranış yetmemekte, fiil nedeniyle, kişilerin mağduriyet
Anılan maddenin gerekçesinde; suçun oluşmasına dair genel koşullar, “Kamu görevinin gereklerine aykırı olan her fiili cezai yaptırım altına almak, suç ve ceza siyasetinin esaslarıyla bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, görevin gereklerine aykırı davranışın belli koşulları taşıması hâlinde, görevi kötüye kullanm
Norma aykırı davranışın maddede belirtilen sonuçları doğurup doğurmadığının saptanabilmesi için öncelikle “mağduriyet, kamunun zarara uğraması ve haksız menfaat” kavramların açıklanması ve somut olayda bunların gerçekleşip gerçekleşmediklerinin belirlenmesi gerekmektedir.
Mağduriyet kavramının, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararla sınırlı olmayıp, bireysel hakların ihlali sonucunu doğuran her türlü davranışı ifade ettiği kabul edilmelidir. Bu husus madde gerekçesinde; “Görevin gereklerine aykırı davranışın, kişinin mağduriyetine neden olunması gerekir. Bu mağduriyet, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararı ifade etmez. Mağduriyet kavramı, zarar kavramından daha geniş bir anlama sahiptir” şeklinde vurgulanmış, öğretide de; mağduriyetin sadece ekonomik bakımdan ortaya çıkan zararı ifade etmeyeceği, mağduriyet kavramının ekonomik zarar kavramından daha geniş bir anlama sahip olduğu, bireyin, sosyal, siyasi, medeni her türlü haklarının ihlali sonucunu doğuran hareketlerin ve herhangi bir çıkarının zedelenmesine neden olmanın da bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğine işaret edilmiştir. ( Mehmet Emin Artuk – Ahmet Gökçen – Ahmet Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitapevi, 11. Bası, Ankara, 2011, s. 911 vd.; Mahmut Koca – İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s. 772; Veli Özer Özbek – Mehmet Nihat Kanbur – Koray Doğan – Pınar Bacaksız – İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2011, s. 974 )
Kişilere haksız menfaat sağlanması, her türlü maddi ya da manevi yararı ifade eder.
Kamunun zarara uğraması hususuna gelince; madde gerekçesinde “ekonomik bir zarar” olduğu vurgulanan anılan kavramla ilgili olarak kanuni düzenleme içeren 5018 Sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 71. maddesinde; kamu görevlilerinin kasıt, kusur veya ihmallerinden kaynaklanan mevzuata aykırı karar, işlem veya eylemleri sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunması şeklinde tanımlanan kamu zararı, her somut olayda hâkim tarafından, iş, mal veya hizmetin rayiç bedelinden daha yüksek bir fiyatla alınıp alınmadığı veya aynı şekilde yaptırılıp yaptırılmadığı, somut olayın kendine özgü özellikleri de dikkate alınarak belirlenmelidir. Bu belirleme; uğranılan kamu zararının miktarının kesin bir biçimde saptanması anlamında olmayıp, miktarı saptanamasa dahi, işin veya hizmetin niteliği nazara alınarak, rayiç bedelden daha yüksek bir bedelle alım veya yapımın gerçekleştirildiğinin anlaşılması hâlinde de kamu zararının varlığı kabul edilmelidir. Ancak bu belirleme yapılırken, norma aykırı her davranışın, kamuya duyulan güveni sarstığı, dolayısıyla, kamu zararına yol açtığı veya zarara uğrama ihtimalini ortaya çıkardığı şeklindeki bir düşünceyle de hareket edilmemelidir.
Suç tarihindeki düzenleme uyarınca soruşturma veya kovuşturma yapılması izne veya talebe bağlı olan suçlarda izin alınmaksızın veya talep olmaksızın iddianame düzenlenmesi hususu bir iade sebebi olarak öngörülmemiş ve suç tarihinden sonra 24.10.2019 tarihli ve 30928 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun ile bu husus CMK’nın 174. maddesine eklenerek iade sebepleri arasında yer almış ise de katılanın sanık sıfatıyla yargılandığı davada katılan hakkında soruşturma izni alınmadan düzenlenen iddianamede soruşturma ve kovuşturma şartı olan “izin alma” hususu yerine getirilmeden bu hususun iade nedeni olarak kabul edilmesi gerektiği, kaldı ki sanığın katıldığı 17.04.2012 tarihli ilk duruşmada davanın taraflarınca davaya konu eylemler idari görev kapsamında kaldığından bahisle soruşturma izni alınması gerektiği belirtilerek durma kararı verilmesi yönünde ileri sürülen taleplerin sanık tarafından reddedilmesi, dosyada sanık sıfatıyla yargılanan bazı şahıslarca sanık ile ilgili olarak birinci oturumda yapılan hâkimin reddi talebine ilişkin istem hakkında sanık tarafından ilgili merciye gönderme yazısında istemin reddine karar verilmesi yönünde görüş bildirilmesi, her ne kadar Silivri Ağır Ceza Mahkemesince istemin reddedilmesi sonrasında sanığın takip eden duruşmaların hiçbirine katılmayarak adalet komisyonu başkanı tarafından devam eden duruşmaların hepsine inceleme dışı sanık …’in görevlendirilmesi üzerine onun tarafından sanık sıfatıyla yargılanan şahıslar ve katılan … hakkında mahkûmiyet kararı verilmiş ise de hâkimin reddi isteminin reddine dair karar verilmesi yönünde görüş bildiren sanığın devam eden duruşmalara katılmamak için rapor, izin gibi yollar kullanarak yaklaşık iki ayda yapılan beş oturuma katılmamasının da sanığın suç işleme kastını göstermesi, katılan hakkında açılan dosyanın geçirmiş olduğu aşamalar ve safahatı, sanığın kıdem ve tecrübesi hep birlikte değerlendirildiğinde; sanığın eyleminin takdir hakkı kapsamında kalmadığı, bilinçli bir şekilde soruşturma izni alınmadan düzenlenmesi nedeni ile iade edilmesi gereken iddianameyi kabul ettiği ve bu suretle görevinin gereklerine aykırı davranarak katılanın mağduriyetine neden olduğundan sanığın eyleminin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.
T.C.
YARGITAY
12. CEZA DAİRESİ
Esas Numarası: 2022/7211
Karar Numarası: 2025/309
Karar Tarihi: 09.01.2025
VERİLERİ HUKUKA AYKIRI OLARAK VERME VEYA ELE GEÇİRME
KİŞİSEL VERİLERE HİZMET GEREĞİ ERİŞME YETKİSİ
ÖZETİ: Sanık, kurumu tarafından kendisine verilen aparat ve şifre ile kendi hakimiyeti altında bulunan kişisel verilere ulaşmış ve bakmıştır. Sanığın kendi hakimiyeti altındaki bir veriye bakmaktan ibaret olan eyleminin ele geçirmek olarak kabul edilemeyeceği bu halin ilgili kurumun iç mevzuatı kapsamında disiplin soruşturmasına konu edilmesinin mümkün olduğu ancak Türk Ceza Kanunu anlamında suç teşkil etmeyen … niteliğinde olduğu…” biçimindeki gerekçelerle kamu kurumlarında görev yapan ve görev yaptıkları kuruma ait bilişim sistemindeki kişisel verilere hizmet gereği erişme yetkisi verilen kişilerin; görevlerinin kapsamına ve niteliğine göre hizmetin yerine getirilmesi ile hiçbir ilgisi bulunmadığı hâlde, merak, beğeni vb. saikler ya da farklı amaçlarla, sistemde yer alan kişisel verileri sorgulamak ve bu verilere salt duyu organları aracılığıyla vakıf olmaktan ibaret eylemlerinin, Türk Ceza Kanunu kapsamında suç oluşturmayacağı değerlendirilmiştir.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SAYISI : 2020/548 E., 2021/2016 K.
SUÇ : Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme
HÜKÜM : Mahkumiyet
TEBLİĞNAME GÖRÜŞÜ : Temyiz istemlerinin esastan reddi ile hükümlerin onanması
İlk Derece Mahkemesince verilen hükme yönelik istinaf incelemesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen kararın; sanıklar tarafından temyizi üzerine yapılan ön inceleme neticesinde 5271 sayılı CMK’nın 298/1. maddesindeki temyiz istemlerinin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı tespit edilmekle, işin esasına geçildi, gereği düşünüldü:
I. HUKUKÎ SÜREÇ
İlk Derece Mahkemesince sanıklar hakkında verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan, 5271 sayılı CMK’nın 223/2-a maddesi uyarınca beraat kararı verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesince katılan vekilinin istinaf başvurusu üzerine duruşmalı yapılan inceleme sonunda CMK’nın 280/2. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak sanık … hakkında 5237 sayılı TCK’nın 136/1, 137/1-a, 43/1, 62/1, 53/1-2-3. maddeleri uyarınca 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına, sanık … hakkında TCK’nın 136/1, 137/1-a, 62/1, 53/1-2-3. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına, karar verilmiş, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca sanıkların temyiz istemlerinin esastan reddi ile hükümlerin onanmasına karar verilmesi görüşünü içeren Tebliğname ile dava dosyası Daireye tevdi edilmiştir.
II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Sanıkların temyiz sebepleri; üzerilerine atılı eylemin kanunda suç olarak tanımlanmaması nedeniyle verilen mahkumiyet kararının usul ve yasaya aykırı olduğuna ilişkindir.
III. OLAY VE OLGULAR
İlk Derece Mahkemesince, dosyada mevcut belge ve bilgiler, soruşturma ve kovuşturma evrelerinde alınan beyanlarla birlikte dikkate alınarak yapılan değerlendirmede; Sosyal Güvenlik Kurumu Balıkesir İl Müdürlüğünde kamu görevlisi olarak çalışan sanık …’nın 23.07.2015 ve 01.06.2017 tarihlerinde, sanık …’in 09.12.2015 tarihinde kendilerine kurum tarafından tahsis edilmiş şifre ile katılan Cumhurbaşkanı …’ın Kimlik Paylaşım Sistemi(KPS) üzerinden kişisel bilgilerini sorgulamalarına konu olayda, atılı suçun yasal unsurlarının oluşmadığı kabul edilerek sanıklar hakkında 5271 sayılı CMK’nın 223/2-a maddesi uyarınca ayrı ayrı beraat kararı verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesince duruşmalı yapılan inceleme sonunda, sanıkların KPS üzerinden sorgulama yaparak, katılanın kişisel verilerini görmesi, okuması ve içeriğini öğrenmesi suretiyle ele geçirdiği kabul edilerek İlk Derece Mahkemesi beraat hükümlerinin kaldırılarak sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK’nın 136/1. maddesinde düzenlenen verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan mahkumiyet kararı verilmiş, sanık …’nın eylemini farklı tarihlerde birden fazla kez gerçekleştirmesi nedeniyle aynı Kanun’un 43/1. maddesindeki zincirleme suç hükümleri uygulanmıştır.
IV. GEREKÇE VE KARAR
Yargılama sürecindeki işlemlerin usûl ve kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemin sanıklar tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı anlaşılmakla, sanıkların yukarıda ilgili bölümde ileri sürdüğü bu kapsamdaki temyiz sebeplerinin reddine, ancak;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu Gümrük ve Ticaret Bölge Müdürlüğünde memur olarak çalışan sanığın, kurumu tarafından kendisine verilen kullanıcı şifresi ile Kimlik Paylaşım Sistemi’ne erişim sağlayarak, dönemin İçişleri Bakanı olan katılanın kimlik ve adres bilgilerine bakması şeklindeki eyleminin suç teşkil edip etmediği, ettiğinin kabulü hâlinde, eyleminin verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçunu mu yoksa özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu mu oluşturduğunun ve sanığın işlediği fiilin suç oluşturduğu konusunda haksızlık yanılgısı ile hareket edip etmediğinin belirlenmesine ilişkin uyuşmazlıkla ilgili olarak verdiği 21.06.2023 tarihli ve 2021/12-384 Esas, 2023/367 Karar sayılı kararında, “… sanığa sistemde kayıtlı kişilerin kimlik ve adres sorgulamalarını yapması için kullanıcı şifresinin çalıştığı kurum tarafından verilmesi, sisteme girmek için özel gayret sarf etmemiş olması, katılanın kamuya mal olan kişiliği nedeniyle kimlik ve adres bilgilerine kolaylıkla erişilebilmesi, sanığın merak saiki ile bu bilgileri sadece okumuş olup başkalarıyla paylaşmaması, ayrıca hukuka aykırı bir amaç gütmemesi ve ele geçirildiği iddia edilen kişisel verilerin kapsam ve niteliği ile sanığın hukuka aykırılık bilinciyle hareket etmediği yönündeki savunması birlikte değerlendirildiğinde; incelemeye konu olay görevin gereklerine uygun olmayan disiplin soruşturması gerektiren eylemin suç teşkil etmediği kabul edilmelidir… Ulaşılan sonuç karşısında sanığın eyleminin nitelendirilmesine ve işlediği fiilin suç oluşturduğu konusunda haksızlık yanılgısı ile hareket edip etmediğine ilişkin uyuşmazlık konuları değerlendirilmemiştir…” şeklindeki gerekçelerle uyuşmazlığa konu eylemi, disiplin soruşturması gerektiren ve suç teşkil etmeyen … olarak kabul etmiştir.
Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasındaki uyuşmazlığın giderilmesi istemine ilişkin Dairemizin 25.04.2024 tarihli ve 2022/7038 Esas, 2024/1950 Karar sayılı kararında ve bu kararla uyum gösteren Dairemizin 25.04.2024 tarihli ve 2023/219 Esas, 2024/1951 Karar sayılı kararında da, “… Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 21.06.2023 tarihli ve 2021/12-384 Esas, 2023/367 Karar sayılı kararındaki gerekçede de belirtildiği gibi ele geçirme başkasının hakimiyeti altında bulunan kişisel veriyi hukuka aykırı yollarla kendi hakimiyeti altına almakla gerçekleşir. Olayımızda ise sanık, kurumu tarafından kendisine verilen aparat ve şifre ile kendi hakimiyeti altında bulunan kişisel verilere ulaşmış ve bakmıştır. Sanığın kendi hakimiyeti altındaki bir veriye bakmaktan ibaret olan eyleminin ele geçirmek olarak kabul edilemeyeceği bu halin ilgili kurumun iç mevzuatı kapsamında disiplin soruşturmasına konu edilmesinin mümkün olduğu ancak TCK anlamında suç teşkil etmeyen … niteliğinde olduğu…” biçimindeki gerekçelerle kamu kurumlarında görev yapan ve görev yaptıkları kuruma ait bilişim sistemindeki kişisel verilere hizmet gereği erişme yetkisi verilen kişilerin; görevlerinin kapsamına ve niteliğine göre hizmetin yerine getirilmesi ile hiçbir ilgisi bulunmadığı hâlde, merak, beğeni vb. saikler ya da farklı amaçlarla, sistemde yer alan kişisel verileri sorgulamak ve bu verilere salt duyu organları aracılığıyla vakıf olmaktan ibaret eylemlerinin, 5237 sayılı TCK kapsamında suç oluşturmayacağı değerlendirilmiştir.
Özetlenen yargı kararları göz önüne alındığında, dosya kapsamına göre sanıkların, kendilerine görevleri gereği verilen kullanıcı kodu ve şifreyi kullanıp, Kimlik Paylaşımı Sisteminde (KPS) sorgulama yapmaktan ibaret yargılama konusu eylemlerinde verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı gözetilerek sanıklar hakkında İlk Derece Mahkemesince verilen beraat kararlarına yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde duruşma açılıp İlk Derece Mahkemesi hükümlerinin kaldırılarak sanıklar hakkında atılı suçtan mahkumiyete karar verilmesi,
Hukuka aykırı olup, açıklanan nedenlerle sanıkların temyiz istemleri yerinde görüldüğünden Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 10. Ceza Dairesinin kararının 5271 sayılı CMK’nın 302/2. maddesi gereği, Tebliğname’ye aykırı olarak, oy birliğiyle BOZULMASINA,
Dava dosyasının, 5271 sayılı CMK’nın 304/2 maddesi uyarınca Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 10. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,
09.01.2025 tarihinde karar verildi.