KOLLUKTA ALINAN İFADEDEN TANIĞIN DÖNMESİ ( Sanığın İkametinde 212 Gram Esrar Ele Geçirildiği – Başkaca Kesin Delil Bulunmadığı/Kuşkudan Sanık Yararlanır İlkesi Gereği Eylemin Uyuşturucu Madde Bulundurmak Olarak Değerlendirileceği )
26 Mayıs 2016İN DUBİO PRO REO ( Suçun İşlendiği Husunda Ortaya Çıkan Kuşkudan Sanığın Faydalanacağı – KUŞKUDAN SANIK YARARLANIR İLKESİ – Kesin ve İnandırıcı Delil Aranması Gereği
26 Mayıs 2016T.C.
YARGITAY ÜNİVERSİTESİ
CEZA GENEL KURULU
E. 2011/10-776
K. 2012/252
T. 26.6.2012
• UYUŞTURUCU MADDE TİCARETİ YAPMA SUÇU (Sanığa Atılı Suçu İşlediğinin Şüphe Boyutunda Kaldığı – Mahkumiyet Hükmü Kurulabilmesi İçin Suçun Sabit Olması Aksi Durumda İse Günümüzde Kabul Görmüş Evrensel Bir İlke Olan Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi Uyarınca Sanığın Beraatına Hükmolunması Gerektiği)
• ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR İLKESİ (Sanığın Uyuşturucu Madde Ticareti Suçunu İşlediği Yönünde Aynı Suç İle İlgili Diğer Dosyada Yargılanan Sanığın Sonradan Değişen Anlatımı Dışında Mahkumiyetine Yeterli Kanıt Bulunmadığı – Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi Uyarınca Sanığın Beraatine Karar Verilmesi Gerektiği)
• MASUMİYET KARİNESİ (Şüpheli ve Aydınlatılamamış Olaylar ve İddialar Sanığın Aleyhine Yorumlanarak Hüküm Tesis Edilemeyeceği – Sanığa Atılı Uyuşturucu Madde Ticareti Suçunu İşlediğinin Şüphe Boyutunda Kaldığı/Beraatına Hükmolunması Gerektiği)
• CEZA YARGILAMASINA HAKİM OLAN İLKELER (Masumiyet Karinesinin Bir Uzantısı Olan Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesinin Ceza Yargılaması Hukukunun Evrensel Nitelikteki Önemli İlkelerinden Birisi Olduğu – Bu İlke Gereği Sanığın Şüphe Boyutunda Kalan Uyuşturucu Madde Ticareti Suçundan Beraatı Gerektiği)
5237/m.188
ÖZET : Uyuşmazlık; sanığa yüklenen uyuşturucu madde ticareti yapma suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir. Latince “in dubio pro reo” olarak ifade edilen ve masumiyet (suçsuzluk) karinesinin bir uzantısı olan “şüpheden sanık yararlanır ilkesi” ceza yargılaması hukukunun evrensel nitelikteki önemli ilkelerinden birisidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Şüpheli ve aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak hüküm tesis edilemez. Sanığın uyuşturucu madde ticareti suçunu işlediği yönünde, aynı suç ile ilgili olarak diğer dosyada yargılanan sanığın sonradan değişen anlatımı dışında, mahkumiyetine yeterli kanıt bulunmamaktadır. Kaldı ki, yapılan ihbarda sanığa ait araç plakası verilmiş, kimlikleri açıklanmaksızın üç kişiden bahsedilmiş ve bildirilen araçta da sanıklar yakalanmışlardır. Tanığın, bazı sanıkların çuvalları samanlığa bıraktığını beyan etmesi, diğer tanığın da, aramadan bir gün önce adı geçen üç şahsı ağabeyinin evine götürüp misafir ettiklerini söylemesi ve uyuşturucu maddenin tanığın ağabeyinin samanlığında ele geçirilmiş olması da gözetildiğinde, sanığa atılı suçu işlediği şüphe boyutunda kalmaktadır. Mahkumiyet hükmü kurulabilmesi için suçun sabit olması, aksi durumda ise, günümüzde kabul görmüş evrensel bir ilke olan şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca, sanığın beraatına hükmolunması gerekmektedir.
DAVA : Uyuşturucu madde ticareti suçundan sanık Sabahattin’in, 5237 sayılı TCY’nın 188/3, 62, 52 ve 53. maddeleri uyarınca 6 yıl 8 ay hapis ve 6.000 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 05.05.2009 gün ve 636-170 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 27.10.2009 gün ve 2009/16653-16450 sayı ile;
“… Uyuşturucu madde sattığına veya bulundurduğuna ilişkin hakkında her hangi bir bilgi veya ihbar bulunmayan sanığın, atılı suçu işlediğine dair, aynı suçtan yargılanarak mahkumiyetine karar verilen Niyazi’nin sonradan döndüğü beyanı dışında, her türlü kuşkudan uzak ve mahkumiyetine yeterli delil elde edilemediği gözetilmeden, beraati yerine yazılı şekilde karar verilmesi…”,
İsabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 02.02.2010 gün ve 471-50 sayı ile;
“… Sanık Sabahattin’in beyanları ile diğerlerinin beyanlarının birbirleri ile çeliştiği, diğer kişilerin, sanık Sabahattin ile birlikte Diyarbakır İline geldiklerini, Alabal Köyüne gittiklerini söylemeleri,uyuşturucu maddelerin de Alabal Köyünde ele geçirilmesi, Niyazi’nin aşamalardaki beyanları, sanık Sabahattin’in diğer kişilerin beyanları ile çelişen ve kendisini suçtan kurtarmaya çalışan beyanları dikkate alındığında, sanık Sebahattin’in ve müdafiinin savunmalarına değer verilmesinin mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmış, bu itibarla sanığın ruhsatsız olarak uyuşturucumadde bulundurmak ve nakletmek suçunu işlediği…”,
Gerekçesiyle ilk hükmünde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii ve o yer Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “bozma” istemli 14.12.2011 gün ve 223052 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa yüklenen uyuşturucu madde ticareti yapma suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Olay tarihinden önce, haber elemanı tarafından, Van’dan üç kişinin Diyarbakır’a esrar getirip satacağı bilgisinin jandarmaya iletildiği, Umut’a ait aracın Diyarbakır şehir merkezine girdiğinde araç plakasının kolluğa bildirildiği, ancak araçta yapılan aramada herhangi bir suç unsuruna rastlanılmadığı, bunun üzerine kolluğun yeniden haber elemanıyla irtibata geçmesi sonucunda, şahısların uyuşturucu maddeyi yakalanma riski nedeniyle Diyarbakır merkeze bağlı Alabal Köyünde ikamet etmekte olan akrabaları Niyazi’nin samanlığında sakladıkları bilgisine ulaşıldığı ve adı geçen şahsın samanlığında 07.01.2006 tarihinde yapılan aramada, saman yığınları arasına gizlenmiş halde 58 paket halinde toplam 58 kilo 500 gram toz esrar maddesinin ele geçirildiği, 06.01.2006 tarihinde ise aynı köyden Umut’a ait araç ile dönmekte olan Umut, Zeynal ve Murat’ın yakalandıkları,
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 2006/245 sayılı dosyası üzerinden yürütülen soruşturma sonucunda, uyuşturucu madde ticareti suçundan Niyazi, Murat, Zeynal ve Umut hakkında 5237 sayılı TCY’nın 188/3. maddesi uyarınca kamu davası açılması üzerine, Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 13.10.2006 gün ve 2006/231 sayılı kararı ile, sanıklar hakkında anılan suçtan kurulan mahkumiyet hükmünün, Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 14.03.2007 günlü kararı ile onanarak kesinleştiği,
Bu karar ile sanık Sabahattin hakkında da Cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunulduğu ve aynı suçtan sanık Sabahattin hakkında 10.12.2007 tarihinde kamu davası açıldığı,
Yargılandığı dosyada sanık Niyazi’nin, jandarmadaki ilk ifadesinde; içerisinde esrarın bulunduğu çuvalları 4 gün önce, sonradan almak üzere emaneten sanıklar Murat ve Zeynal’ın getirip samanlığa saklamadan bıraktıklarını, esrar maddesi olduğunu bilmediğini belirttiği, devam eden aşamalarda ise çuvalları yengesinin ağabeyi olan Sabahattin ile Zeynal ve Murat’ın getirdiğini, aracın yanında Umut’un kaldığını savunmuş ise de, incelemeye konu dosyada tanık olarak verdiği beyanında, çuvalları Zeynal, Murat ve Umut’un bıraktığını, Sabahattin’in herhangi bir suçunun olmadığını, akraba olduklarından Sabahattin’in kendisine komplo kurduğunu düşündüğü için, onun da ismini verdiğini, ancak bu durumun doğru olmadığını söylediği,
Aynı olayda yargılanıp mahkum olan Zeynal, Murat ve Umut’un, incelemeye konu dosyada tanık olarak verdikleri beyanlarında özetle; yargılanıp mahkum oldukları dosyadaki savunmalarının doğru olduğunu, uyuşturucu işi yapmadıklarını, kendilerinin ve Sabahattin’in olayla bir ilgisinin olmadığını, olaydan önce dördünün birlikte mazot satmak amacıyla Tatvan’a gelip, buradan Diyarbakır’a geçtiklerini, eğlencede parayı harcadıklarını, polisin hacizli olan araçlarına el koyması üzerine Alabal Köyüne 06.01.2006 tarihinde Sabahattin olmaksızın üçünün giderek Niyazi’yi misafir olup borç para aldıklarını, dönüş yolunda yakalandıklarını belirttikleri,
Önceki yargılama sırasında tanık Mehmet’in; Murat, Zeynal ve Umut’un çuvalları samanlığa bıraktıklarını gördüğünü beyan ettiği; tanık Sadun’un da aramadan bir gün önce adı geçen üç şahsı ağabeyi Niyazi’nin evine götürüp misafir ettiklerini söylediği,
Soruşturma aşamasında ifadesi alınamayan sanık Sabahattin’in ise, kovuşturma aşamasındaki savunmasında özetle; Niyazi’nin, eniştesi Nevzat’ın ağabeyi olduğunu, Murat, Zeynal ve Umut’u Van’da tanıdığını, adı geçen şahıslar ve ele geçirilen uyuşturucu ile bir ilgisinin bulunmadığını, Diyarbakır’da ikamet eden kız kardeşinin yanına 26.12.2005 tarihinde gittiğini ve rahatsız olan kayınvalidesine de geçmiş olsun ziyareti için 27.12.2005 günü Alabal Köyüne gittiğini, suçu ihbar edenin kendisi olduğu zannıyla isminin verildiğini, suçu işlemediğini belirttiği,
Anlaşılmaktadır.
5237 sayılı TCY’nın “Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde İmal ve Ticareti” başlıklı 188. maddesinin 3. fıkrası “Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, beş yıldan onbeş yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır” biçiminde düzenlenmiştir.
Anılan madde uyarınca bir mahkumiyet hükmü kurulabilmesi için, her türlü şüpheden uzak, kesin ve yeterli kanıt elde edilmiş olması gerekmektedir.
Latince “in dubio pro reo” olarak ifade edilen ve masumiyet (suçsuzluk) karinesinin bir uzantısı olan “şüpheden sanık yararlanır ilkesi” ceza yargılaması hukukunun evrensel nitelikteki önemli ilkelerinden birisidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Şüpheli ve aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak hüküm tesis edilemez. Ceza mahkûmiyeti bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, teorik de olsa hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargı-lamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermektir. İhtimallere dayanan gerekçe ile hüküm kurulamaz.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın uyuşturucu madde ticareti suçunu işlediği yönünde, aynı suç ile ilgili olarak diğer dosyada yargılanan sanık Niyazi’nin sonradan değişen anlatımı dışında, mahkumiyetine yeterli kanıt bulunmamaktadır. Kaldı ki, yapılan ihbarda sanık Umut’a ait araç plakası verilmiş, kimlikleri açıklanmaksızın üç kişiden bahsedilmiş ve bildirilen araçta da sanıklar Umut, Zeynal ve Murat yakalanmışlardır.
Tanık Mehmet’in, Murat, Zeynal ve Umut’un çuvalları samanlığa bıraktığını beyan etmesi, tanık Sadun ‘un da, aramadan bir gün önce adı geçen üç şahsı ağabeyi Niyazi’nin evine götürüp misafir ettiklerini söylemesi ve uyuşturucu maddenin Niyazi’nin samanlığında ele geçirilmiş olması da gözetildiğinde, sanığa atılı suçu işlediği şüphe boyutunda kalmaktadır. Mahkumiyet hükmü kurulabilmesi için suçun sabit olması, aksi durumda ise, günümüzde kabul görmüş evrensel bir ilke olan şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca, sanığın beraatına hükmolunması gerekmektedir.
Bu itibarla sabit olmayan atılı suçtan sanığın beraatına karar verilmesi gerektiği yönündeki Özel Daire bozma kararı isabetli olup, yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 02.02.2010 gün ve 471-50 sayılı direnme hükmünün BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, 26.06.2012 günü yapılan müzakerede tebliğnamedeki isteme uygun olarak oybirliğiyle karar verildi.
Ceza yargılamasının temel ilkelerinden biri “doğrudan doğruyalık – vasıtasızlıktır.” SEGBİS ise istisnadır. Duruşmada hazır bulunmak isteyen sanığın, duruşmada hazır bulundurulması sadece ödev değil aynı zamanda bir haktır. ( Y.C.G.K , 10.06.2008 , 9-148/169 s.k. ) YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ ESAS NO : 2015/7164 KARAR NO: 2016/6
Cezai bir suç ile itam edilen herkesin, kendini savunma, iddia tanıklarını sorguya çekme veya çektirme, duruşmada kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercüman yardımından para ödenmeksizin yararlanması haklarını güvence altına almıştır. Duruşmada hazır bulunmaksızın bu hakları nasıl kullanabileceğinin anlaşılması zordur. ( Colozza v. İtalya 12 şubat 1985 )
Adli bir ceza yargılaması sürecinin oluşumunda sanığın mahkeme nezdinde hazır bulunmasının büyük önemi bulunmaktadır. ( Lala v. Hollanda 22 Eylül 1994 ) Bunun sebebi hem adil yargılama hakkının mevcudiyeti hem de beyanların doğruluğunun anlaşılması ve mağdur ile tanıkların beyanlarıyla karşılaştırılmasıdır. ( Sedoviç v. İtalya )
Temyiz aşamasında davalının duruşma salonunda şahsen hazır bulunması ilk derece mahkemesinde görülmekte olan duruşmalarda hazır bulunmasına nispeten daha az önem arzetmektedir. ( Kamasinsıki v. Avusturya, 19 Aralık 1989 )
Adaletin gerçekten adil bir şekilde sağlanmasının demokratik bir toplumda tuttuğu yer göz önünde bulundurularak savunma hakkı kısıtlamasına yönelik her bir tedbirin ciddi şekilde gerekli olmasına işaret edilmiştir. Daha az kısıtlayıcı bir tedbirin bulunması halinde o uygulanmalıdır. ( Van Mechelen ve diğerleri )
Sözleşme ile garanti altına alınan hakkın kullanılmasından vazgeçilmesi, bunun açıkça söylenmesi ile mümkün olabilir. ( Zana / Türkiye )
Kanun
Çocuk Koruma Kanunu
Kanun No. 5395 Kabul Tarihi : 3.7.2005
İştirak hâlinde işlenen suçlar
MADDE 17. — (1) Çocukların yetişkinlerle birlikte suç işlemesi hâlinde, soruşturma ve kovuşturma ayrı yürütülür.
(2) Bu hâlde de çocuklar hakkında gerekli tedbirler uygulanmakla beraber, mahkeme lüzum gördüğü takdirde çocuk hakkındaki yargılamayı genel mahkemedeki davanın sonucuna kadar bekletebilir.
(3) Davaların birlikte yürütülmesinin zorunlu görülmesi hâlinde, genel mahkemelerde, yargılamanın her aşamasında, mahkemelerin uygun bulması şartıyla birleştirme kararı verilebilir. Bu takdirde birleştirilen davalar genel mahkemelerde görülür.
Mahkemelerin görevi
MADDE 26- (1) Çocuk mahkemesi, asliye ceza mahkemesi ile sulh ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlar bakımından, suça sürüklenen çocuklar hakkında açılacak davalara bakar.
(2) Çocuk ağır ceza mahkemesi, çocuklar tarafından işlenen ve ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlarla ilgili davalara bakar.
(3) Mahkemeler ve çocuk hakimi, bu Kanunda ve diğer kanunlarda yer alan tedbirleri almakla görevlidir.
(4) Çocuklar hakkında açılan kamu davaları, Kanunun 17 nci maddesi hükümleri saklı kalmak kaydıyla bu Kanunla kurulan mahkemelerde görülür. (Kovuşturma aşamasında SSÇ nin 18 Yaşını doldurması)
ÇOCUK KORUMA KANUNUNUN UYGULANMASINA İLİŞKİN USÛL VE ESASLAR HAKKINDA YÖNETMELİK
İştirak hâlinde işlenen suçlar
Madde 7 – (1) Çocukların yetişkinlerle birlikte suç işlemesi hâlinde, adlî kolluk tarafından çocuklar hakkında ayrı evrak düzenlenir, soruşturma ve kovuşturma ayrı yürütülür.
(2) Bu hâlde de çocuklar hakkında gerekli tedbirler uygulanmakla beraber, mahkeme lüzum gördüğü takdirde çocuk hakkındaki yargılamayı genel mahkemedeki davanın sonucuna kadar bekletebilir.
(3) Davaların birlikte yürütülmesinin zorunlu görülmesi hâlinde, genel mahkemelerde, yargılamanın her aşamasında, mahkemelerin uygun bulması şartıyla birleştirme kararı verilebilir.
a) Birleştirme kararı verilmesinin genel mahkemeler tarafından istenildiği hâllerde; çocuk hakkında davayı yürüten mahkeme davaların birleştirilmesini uygun bulursa genel mahkeme iki davanın birleştirilmesine dair ara kararı vererek, bunu çocuk hakkındaki davayı görmekte bulunan mahkemeye bildirir. Bunun üzerine çocuk mahkemesi de birleştirme kararı vererek dosyasını esastan kapatır ve genel mahkemeye gönderir. Bu takdirde birleştirilen davalar genel mahkemelerde görülür.
b) Birleştirme kararı verilmesinin çocuk hakkında davayı yürüten mahkeme tarafından istenildiği hâllerde; genel mahkeme davaların birleştirilmesini uygun bulursa iki davanın birleştirilmesine dair ara kararı vererek, bunu çocuk hakkındaki davayı görmekte bulunan mahkemeye bildirir. Bunun üzerine çocuk mahkemesi de birleştirme kararı vererek dosyasını esastan kapatır ve genel mahkemeye gönderir. Bu takdirde birleştirilen davalar genel mahkemelerde görülür.