BASİT DOLANDIRICILIK SUÇU (TCK Md. 157)
22 Mayıs 2016GİZLİ SORUŞTURMACI ( Uyuşturucu Madde Ticareti Suçu – Alıcı Rolüne Girerek Sanıklardan Uyuşturucu Madde Satın Alan Görevlilerin Gizli Soruşturmacı Değil Gizli Soruşturma Yapan Adli Kolluk Görevlileri Olarak Kabul Edilmeleri Gerektiği )
24 Mayıs 2016Banka ve Diğer Kredi Kurumlarının Aracı Kılınması Suretiyle Dolandırıcılık
Uygulamalı Örnekler ve Açıklamalar
Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için, dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması ve 3. kişilerin zararına haksız bir çıkar elde edilmesi ya da banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bu anlamda örneğin dolandırıcılık suçundan bankanın verdiği çekin kullanılması bu nitelikli halinin uygulanmasını gerektirir.
Banka, mevduat kabul eden, bu mevduatı en verimli şekilde çeşitli kredi işlemlerinde kullanmak amacım güden veya faaliyetlerinin esas konusu düzenli bir şekilde kredi almak ya da kredi vermek olan ekonomik bir kuruluştur. Diğer bir tanım olarak banka, para, kredi ve sermaye konularına giren her çeşit işlemleri yapan ve düzenleyen, özel veya kamusal kişilerle işletmelerin bu alandaki her türlü ihtiyaçlarım karşılama faaliyetlerinde bulunan bir ekonomik birimdir. En basit tanımım ise şöyle yapabiliriz, bankalar faizle para alıp veren, kredi, iskonto, kambiyo işlemleri yapan, kasalarında para, değerli belge, eşya saklayan ve bunun dışındaki diğer ekonomik etkinliklerde bulunan kuruluşlardır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 21/10/2014 tarihli ve 2014/15-53 Esas, 2014/437 Karar sayılı kararında, banka aracı kılınarak dolandırıcılık suçunun oluşması için, bankanın maddi varlığının kullanılması gerektiğine hükmetmiştir… Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eylemlerinin ‘”banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle” nitelikli dolandırıcılık suçunu mu, yoksa “basit dolandırıcılık” suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından, 29.07.1995 tarihinden, istifa ettiği 08,10.2004 tarihine kadar … Bankası’nın çeşitli şubelerinde işlem yetkilisi olarak çalışan sanığın istifa ettikten sonra bankanın herhangi bir biriminde çalışmadığı halde çalışmaya devam ettiği izlenimini vererek bankada sadece özel müşterilere ve üst düzey banka yöneticilerine mahsus “referans hesap” isimli yüksek faiz getirisi veren gizli-özel bir hesabının bulunduğunu söyleyip deneme amaçlı verilen küçük miktardaki paralara kısa sürede yüksek tutarlı faiz ödeyerek önce yakın akrabalarından, daha sonra da onların çevresindeki kişilerden yüksek faiz ödeme vaadiyle para topladığı, bu suretle gelen paralarla giden paraların karşılanması esasına dayalı kurduğu sistem dahilinde 2005 yılı … ile Temmuz ayları arasında yeğeni olan ve aynı suçtan hakkında beraat karan verilen sanık A.Ö.’nün iş arkadaşları ve onların yakınları olan katılanlardan toplam 247.400 TL, halasının oğlu olan mağdur A.I/dan 07.03.2005 ila 14.10.2005 tarihleri arasında toplam 1.317.725 TL, ablasının kızı E.T.’nin nişanlısının annesi olan katılan S.D/den 12.08.2005-05.08.2005 ve 14.09.2005 tarihlerinde toplam 72.000 TL; A.O/nun kayın pederi katılan H.G/den de en son 12.04.2006 tarihinde olmak üzere toplam 850.000 TL para aldığı, paraların büyük çoğunluğunun sanığa elden teslim edildiği, bir kısmının ise EFT veya havale yoluyla banka hesabına yatırıldığı,
Dolandırıcılık suçunun bu nitelikli halinin kabulü ilk defa 5237 sayılı TCK ile olmamış, 765 sayılı TCK’nın 504/3. maddesinde de aynı şekilde dolandırıcılığın banka veya kredi kurumlarının vasıta olarak kullanılması suretiyle işlenmesi cezayı ağırlaştıran bir neden olarak kabul edilmiştir. Bu ağırlaştırıcı neden 765 sayılı TCK’ya 21.11.1990 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 3679 sayılı Kanun’un 16. maddesiyle eklenmiş, değişiklik gerekçesinde de; “Dolandırıcılık fiilin…banka veya kredi kurumunun…vasıta olarak kullanılması suretiyle işlenmesi halinde kandırıcı niteliği fazla olacağından, bu durum nitelikli hal olarak kabul edilmiş bulunmaktadır” açıklaması yapılmıştır.
Görüldüğü üzere gerek 765 gerekse 5237 sayılı TCK bakımından kanun koyucu banka veya kredi kurumlarına duyulan güven nedeniyle, bunlar aracı kılınarak gerçekleştirilen eylemlerde., hilenin daha kolay gerçekleşmesi, bankaya duyulan güvenden mağdur ya da mağdurların araştırma eğiliminin azalması ya da tümü ile ortadan kalkması nedeniyle eylemlerin aldatıcı niteliklerini göz önüne alarak nitelikli dolandırıcılık olarak düzenlemiş ve daha ağır bir yaptırıma tâbi tutmuştur.
Banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için, dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken banka veya diğer kredi kurumunun mutat faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten süjelerinden yararlandırılması ya da banka ve kredi kurumlarının mutat faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılması gerekmektedir.
Banka ve diğer kredi kurumlarının olağan faaliyet konulan 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 4. maddesinde sayılmış olup bunlara; mevduat kabul etmek, kredi vermek, çek ve diğer kambiyo senetlerinin iştirası (alım satımı), kredi kartları, banka kartları ve seyahat çekleri gibi ödeme vasıtalarının ihracı ve bunlarla ilgili faaliyetlerin yürütülmesi işlemlerini örnek olarak göstermek mümkündür. Banka ve diğer kredi kurumlarının maddi varlıkları ise; adı geçen kurumlara ait dekont, teminat mektubu, basılı evrak, kimlik belgesi, giriş kartı, banka cüzdanı, çek, kredi kartı gibi ilgili kurumda etkin işlevi bulunan maddi varlıklardır. Kullanılan maddi varlığın belge niteliğinde bulunması şart olmayıp belge niteliğinde olanların da özel belge niteliğinde olması ile resmi belge niteliğinde olması arasında bir fark bulunmamaktadır.
Banka veya kredi kurum unun suçun işlenmesinden sonra ödeme aracı olarak kullanılması, diğer bir anlatımla dolandırıcılık sonucunda elde edilen kazancın banka veya kredi kurumuna yatırılması ya da banka veya kredi kurumu aracılığı ile failin veya göstereceği başka bir şahsın hesabına transfer edilmesi, bu nitelikli halin uygulanmasını gerektirmeyecektir. Banka veya kredi kurumunun veya personelinin adının veya şöhretinin kullanılması da banka veya kredi kurumunun dolandırıcılık suçunda araç olarak kullanıldığının kabulü için yeterli olmayıp, maddi bir varlığının da kullanılması gerekmektedir. Banka veya kredi kurumu personelinin hileli davranışları açısından dikkat edilmesi gereken husus ise, bu kişilerin kurumun mutat bir faaliyeti kapsamında ve kurumu temsilen hareket edip etmedikleri, bu şekilde banka ve kredi kurumuna duyulan güvenden istifade ile mağdurun kolaylıkla aldatılıp aldatılmadığıdır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; bankada işlem yetkilisi olarak çalışan sanığın 08.10.2004 tarihinde bankadaki görevinden istifa edip ayrılmasına rağmen halen çalışmakta olduğu izlenimini vererek bankada sadece özel müşterilere ve üst düzey banka yöneticilerine mahsus “referans hesap” isimli yüksek faiz getirisi veren gizli-özel bir hesabının bulunduğunu söyleyip deneme amaçlı verilen küçük miktardaki paralara kısa sürede yüksek tutarlı faiz ödeyerek katılanlardan büyük çoğunluğu elden teslim edilmek, bir kısmı ise EFT veya havale yoluyla banka hesabına yatırılmak suretiyle yüksek faiz ödeme vaadiyle para toplaması şeklinde gerçekleşen olayda; sanığın bankanın mutat bir faaliyeti kapsamında bankayı temsilen hareket etmemesi ve suçun işlenmesi sırasında bankanın herhangi bir maddi varlığının kullanılmaması karşısında sırf bankada çalışıyor izleniminin verilmesi, bankanın ve üst düzey banka yöneticilerinin adının kullanılması ve mağdurlardan alınan paranın bir kısmının EFT veya havale yoluyla sanığın hesabına transfer edilmesinin banka veya kredi kurumunun dolandırıcılık suçunda araç olarak kullanıldığı* nın kabulü için yeterli olmayacağı da gözetildiğinde, sanığın eylemlerinin “banka veya kredi kurumlannın araç olarak kullanılması suretiyle” nitelikli dolandırıcılık suçunu değil “basit dolandırıcılık” suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir. Bununla birlikte suçun yukarıda açıklanan işleniş biçiminin TCK’ran 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesi sırasında alt sınırdan uzaklaşma gerekçesi olarak göz önüne alınması mümkündür. Öte yandan suçtan doğrudan zarar görmeyen … Bankasının katılan olarak kabulü ile lehine vekâlet ücretine hükmolunması ve zincirleme suç hükümleri uygulanırken gün para cezasından da artırım yapılması gerektiğinin gözetilmemesi de kanuna aykırıdır. Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün sanığın eylemlerinin basit dolandırıcılık suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi, suçtan doğrudan doğruya zarar görmeyen … Bankasının katılan olarak kabulü ile lehine vekâlet ücretine hükmolunması ve zincirleme suç hükümleri uygulanırken gün para cezasından da artırım yapılması gerektiğinin düşünülmemesi isabetsizliklerinden, hükmün yalnız sanık müdafii tarafından temyiz edilmiş olması nedeniyle 1412 sayılı CMUK’nın 326/son maddesi uyarmca cezanın tür ve miktan yönünden kazanılmış hakkın korunması kaydıyla bozulmasına karar verilmelidir. Açıklanan nedenlerle; … Mahkemesinin 1… gün ve 56-174 sayılı direnme hükmünün, sanığın eylemlerinin basit dolandırıcılık suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi, suçtan doğrudan doğruya zarar görmeyen … bankasının katılan olarak kabulü ile lehine vekâlet ücretine hükmolunması ve zincirleme suç hükümleri uygulanırken gün para cezasından da artırım yapılması gerektiğinin düşünülmemesi isabetsizliklerinden, hükmün yalnız sanık müdafii tarafından temyiz edilmiş olması nedeniyle 1412 sayılı CMUK’un 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarına halen yürürlükte bulunan 326/son maddesi uyarınca cezanın tür ve miktarı yönünden kazanılmış hakkın korunması kaydıyla bozulmasına karar verilmiştir. Bu kararla bankanın suçtan doğrudan doğruya zarar görmemesi nedeniyle sahte çek suçunda katılma hakkının bulunmadığı da belirtilmiştir.
Sahte çeklerde, bankanın katılma hakkı bulunmamaktadır, Yargıtay 15. Ceza Dairesi’nin genel uygulaması da bu yöndedir. Örneğin; Dairenin, 12/U6/2U14 tarih ve 2014/1241 Esas ve 2014/11871 Karar sayılı kararında, katılma hakkının bulunmadığı gerekçesiyle bankanın temyiz talebinin reddine karar verildikten sonra bir üye muhalefetinde şu gerekçeyle karara katılmamıştır: Şöyle ki ilgili muhalefet şerhinde; sayın çoğunluk ile aramızdaki uyuşmazlık, bankaya ibraz edilerek tahsil edilmek istenen sahte çek ile ilgili olarak açılan dolandırıcılık davasında, ilgili bankanın davaya katılma hakkı bulunup bulunmadığına ilişkindir. 5271 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “kamu davasına katılma” başlıklı 237/1. maddesi “mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.” şeklinde düzenlenmiştir. Bu yasal düzenleme karşısında suçtan zarar görenlerin davaya katılma haklan olduğu konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Burada çözümlenmesi gereken sorun sahte çek ile bankadan tahsilat yapılmak istenmesi halinde mağdur ve suçtan zarar görenlerin belirlenmesidir. Sahte çeki haklı nedenle elinde bulunduran, yani para yerine başkasından çek alan ve bunu bankaya ibraz eden hamilin mağdur olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Ancak bankanın bu suçtan zarar görüp görmediği konusu uyuşmazlığın özünü oluşturmaktadır. 5941 sayılı Çek Kanunu‘nun 3. Maddesine göre muhatap banka, ibraz eden düzenleyici dışındaki hamile, süresinde ibraz edilen ve karşılığı bulunmayan her çek yaprağı için 1000 liraya kadarını ödemekle yükümlüdür. Mülga çek yasasında da benzer düzenleme mevcut olup, sadece bankanın ödemekle yükümlü olduğu miktar değişmiştir. Gerek eski çek kanunları döneminde, gerekse mevcut 5941 sayılı Çek Kanunu döneminde işlenmiş olsun bu tür suçlarda, banka şubesi ibraz edilen çekin sahte olduğunu anlamadığı takdirde Kanun’un emrettiği asgari ödeme tutarını çeki ibraz edene ödemekle yükümlüdür. Böyle bir durumda bankanın zararından söz edilmeyecek midir? Bankanın sahteliği tespit etmesi üzerine ödeme yapmadığı gerekçesiyle zarar doğmadığı ilk bakışta makul bir düşünce gibi gözükse de; bu konu sahte çekin iğfal kabiliyetini haiz olup olmadığı konusuyla alakalıdır. Aksi takdirde sahte çekin, alışveriş sırasında mağdur tarafından sahteliğinin belirlenmesi durumunda da zarar doğma-maktadır. Ancak suça teşebbüs vardın Suça teşebbüste, zarar doğmadığı gerekçesiyle davayla katılma hakkı doğmayacak mıdır? Malum dur ki, dolandırıcılığa teşebbüs suçlarında mağdurun doğrudan zarar görme ihtimali bulunduğundan suç oluşur. Bankada da durum böyledir. Zarar doğmamıştır ama zarar tehlikesi doğmuştur. Kaldı ki, bazı durumlarda arada başka bir mağdur bulunmadığı halde, sahte çek ile doğrudan banka dolandırılmak istenmektedir. Böyle bir durumda suçun mağduru banka olacağından davaya katılma hakkı evleviyetle olacaktır. Sonuç olarak somut olayda çekin sahte olduğunun belirlenerek ödeme yapılmamış olması bankanın zarar gören olarak kabul edilmesine engel değildir. Bu nedenle davanın esasının incelenmesi gerektiğinden sayın çoğunluğun ret kararma katılmamaktayım, diyerek bankanın katılma hakkının bulunduğunu savunmuştur.
Bankanın aracı kılınması suretiyle dolandırıcılık suçu ile ilgili uygulamadaki önemli noktalara bakılacak olursa;
Banka veya diğer kredi kuramlarının aracı kılınması suretiyle dolandırıcılık eyleminde, bankanın ve diğer kredi kuramlarının bir maddi i varlığının suçta kullanılması zorunludur. Hilenin kullanılmasından sonra paranın banka aracılığıyla gönderilmesi eyleminde, hilenin gerçekleşmesinde ödeme aracı durumunda bulunan bankanın rolünün bulunmadığı dikkate alınarak, 5237 sayılı TCK’nın 158/1-f maddesi kapsamında bankanın araç olarak kullanılması suçunun oluşmayacak, aynı Kanunun 157/1. maddesi kapsamında basit dolandırıcılık suçu oluşacaktır.
Sahte nüfus cüzdanı başkasının yerine bankadan para çekme eyleminde mağdur, kimliği kullanılan gerçek kişidir ve suç bankanın aracı kılınması suretiyle dolandırıcılık suçudur.
Sahte çek vermek suretiyle nitelikli dolandırıcılık eylemi…
Çek bir bankaya hitaben yazılmış ve TTK’da belirtilen hükümlere göre düzenlenmiş, ödeme emri niteliğinde olan kıymetli bir evraktır. Çek de üç taraf bulunur. Keşideci, çeki düzenleyen, muhatap, çeki ödeyecek banka şubesi, borçlu; Hamil, keşide edilmiş çeki elinde bulunduran kişi, alacaklı kişidir. Keşide ise, çekin düzenlenerek imza edilmesi ve hamile verilmesi anlamındadır.
Çek, hukuki mahiyeti itibariyle bir ödeme aracıdır. Bir çekin geçerli olabilmesi için mutlaka “ÇEK” kelimesinin bulunması gerekir. Eğer çek Türkçeden başka bir dilde yazılmış ise o dilde çek karşılığı olarak kullanılan kelime bulunmalıdır. Çek kredi aracı olmadığı için faiz öngörülemez. Çekin üzerine yazılan faiz şartı yazılmamış sayılır. Çek bankaya ibraz edildiği zaman eğer borçlunun hesabında yeteri kadar para varsa banka tarafından herhangi bir şart konulmaksızın ödenmesi gerekir. Türkiye de “ödenecek çeklerde muhatap ancak bir banka veya özel finans kurumu olabilir. Çekte ödeme yerinin gösterilmesi zorunlu değildir. Gösterilmediği takdirde, muhatabın ad ve soyadı yanında gösterilen yer ödeme yeridir. Çek üzerinde yazılı tarih ile gerçek keşide günü birbirine uymuyorsa, çek üzerinde yazılı bulunan tarih dikkate alınır. Keşide günü olarak gösterilen günden önce ödenmek için ibraz edilen çek, ibraz günü ödenir. Çeki düzenleyene keşideci denir. Çeki, bankada hesabı bulunan ve yetkili olan kişi imzalayabilir. İmza yerine, parmak izi geçerli olmadığı gibi mühür de kullanılamaz.
Çek karnesi isteminde bulunan firma ya da kişilerin mevduat hesaplarında yeterli bakiye bulundurması, hesap sahibinin ticari ve mali durumunun yeterli ve ödeme ahlakının bulunması gerekir. Bankaların kendilerine her başvuran kişiye çek karnesi verme yükümlülüğü yoktur. Çek karneleri, bankalar tarafından basılır veya bastırılır. Bankalar, çek karnesi verdikleri müşterilerinin açık kimlik ve adresleri ile vergi kimlik numaralarını talep ederler.
Çek düzenlenirken zorunlu şekil şartlarına uyulması gerekir. Yukarıda verilen şekil şartlarına uyulduğu takdirde düzenlemede herhangi bir zorluk ile karşılaşılmaz. Ancak özellikle rakam yazılırken çok dikkat edilmesi gerekir. Uygulamada çekler hamiline veya nama yazılı olarak düzenlenebilir. Hamiline yazılı çeklerde isim belirtilmez. Çek kimin elinde ise o kişi çeki tahsil edebilir. Nama yazılı çeklerde ise isim belirtilir ve ismi yazılı kişiden başkası çeki tahsil edemez.
Çekte aynı bonoda olduğu gibi ciro ile başkasına devredilebilir. Ciro yapan kişiye ciranta denir. İki tür ciro vardır: Tam ciroda, çekin devredildiği kişinin ad ve soyadı ile “ödeyiniz” yazılarak imzalanır. İsmi yazan kişiden başkası tahsil edemez. Beyaz ciroda ise İsim belirtilmeden sadece “ödeyiniz” yazılır ve imzalanır. Çek kimin elinde ise tahsil edebilir.
Çek görüldüğünde ödenir. Buna aykırı herhangi bir kayıt yazılmamış hükmündedir, dolayısıyla geçersizdir. Keşide günü olarak gösterilen günden önce ödenmek için ibraz olunan bir çek ibraz günü ödenir. Karşılığı yok ise arkası yazılır. Çek görüldüğünde ödenir. Aynı zamanda çek bir ödeme aracıdır. Bu sebeple, çeklerde kabul ve vade yoktur. Fakat keşide ve ödeme yerleri dikkate alınarak çekler için ibraz süreleri belirlenmiştir. Bu süreler şunlardır:
Çek, keşide edildiği yerde ödenecekse çekin üzerinde yazılı muhatap banka şubesi ile keşide yeri aynı ise on gün, Keşide edildiği yerden başka bir yerde ödenecekse, çek üzerindeki muhatap banka şubesi ile keşide yeri farklı ise, bir ay içinde muhataba ibraz edilmelidir. Türkiye’de keşide edilen çek, başka bir yerde ve fakat aynı kıta üzerindeki bir ülkede ödenecekse bir ay, (Bir Avrupa ülkesinde çekilip de Akdeniz’de sahili bulunan bir ülkede ödenecek olan veya Akdeniz’de sahili bulunan bir ülkede çekilip bir Avrupa ülkesinde ödenecek çekler, aynı kıtada keşide edilmiş ve ödenmesi şart kılınmış çek sayılır.) Bir kıtada keşide edilen çek, başka bir kıtada ödenecekse üç ay içinde ibraz edilmelidir.
Söz konusu süreler, çekte keşide günü olarak gösterilen tarihten itibaren işlemeye başlar. Çek, bu süreler içinde ibraz edilmezse, keşideci çekten rücû edebilir. Etmemişse, muhatap sürenin geçmiş olmasına rağmen ödemede bulunabilir. Fakat, ibraz süresi geçtikten sonra muhatabın alacaklıya Ödemede bulunma zorunluluğu yoktur. Bu durumda alacaklının, cirantalara ve keşideciye de müracaat hakkı yoktur. Keşide yeri ile ödeme yeri ayrı kıtalarda bulunsa dahi her iki yer ülkesinin Akdeniz’de kıyılarının olması halinde ibraz süresi üç ay değil, bir ay olarak kabul edilir. Yukarıda yazılı müddetler, çekte keşide günü olarak gösterilen tarihten (keşide günü hariç) itibaren başlar. Sürenin son günü tatile rastladığı takdirde, süre takip eden ilk iş gününe kadar uzar. Aradaki tatil günleri süre hesabına dahildir.
Türkiye’de en fazla sahtecilik ve dolandırıcılığın görüldüğü alan, sahte çek dosyalarıdır. Öncelikle bu nitelikteki dosyaların ana mantığına genel olarak bakmakta bir yarar vardır. Sanık, sahte bir çeki tanzim edip mağdura vermekte, mağdurda aldığı çeke karşılık olarak sanığa malı teslim etmektedir, daha sonra bankaya ibrazında çekin karşılıksız-ve-sahte olduğu ortaya çıkmaktadır.
Önceden doğan borç karşılığında çek verilmesi durumunda, dolandırıcılık suçu oluşmaz.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 03/03/1998 tarih ve 6/ 8-69 E. K. sayılı kararında da açıklandığı üzere, önceden doğmuş bir borç için hileli davranışlarda bulunulması halinde, zarar veya borç kandırıcı nitelikte davranışlar sonucu doğmayacağından dolandırıcılık suçunun unsurları itibariyle oluşmayacağı dikkate alınarak beraat kararı verilmelidir. Önceden doğan borç kavramına kısaca değinecek olursak, örneğin sanık, mağdurdan bir mal alıyor ve parasını bir ay sonra peşin olarak ödeyeceğini söylüyor, ya da sanık mağdurdan aldığı mal karşılığında senet veriyor, senedin vadesi geldiğinde mağdura ödeme yapmıyor, sanık borcun doğumu aşamasında mağdura herhangi bir çek vermiyor, bu aşamada, malın bedelini bir şekilde ödemeyi düşünüyor, ödeme yapamayacağını anlayınca sonradan mağdura sahte bir çek veriyor, artık burada mağdurun zararı, sahte çekin verilmesi sırasında değil, önceki borç ilişkisinin yerine getirilmemesinden kaynaklandığı için ve sanık başta dolandırıcılık kastıyla hareket etmediği için dolandırıcılık suçu “ oluşmayacak, bu suçtan beraat kararı verilecek, koşullarının bulunması halinde resmi belgede sahtecilik suçundan mahkumiyet kararı verilecektir.
Sanığın ya da katılanların bu yönde bir beyanı var ise, bu husus mutlaka araştırılmalı, sahte çek dosyalarında ifade alınırken, çekin önceden mi sonradan mı verildiği mutlaka taraflara sorulmalı, sadece taraflardan biri iddia ediyor, diğeri bu iddiayı kabul etmiyorsa, bu husus mutlaka araştırılmalıdır.
Gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılması açısından; katılan, sanığa mal verdikten on beş yirmi gün sonra sanıktan çek aldığım belirtmesi karşısında, önceden doğmuş bir borç için hileli davranışlarda bulunulması halinde, zarar veya borç kandırıcı nitelikte davranışlar sonucu doğmayacağından dolandırıcılık suçunun unsurları itibariyle oluşmayacağı dikkate alınarak, sanığın söz konusu çeki katılana önceden doğmuş bir borç için verip vermediğinin kesin olarak belirlenmesi, bu ticari ilişkiye dair belgelerin, ticari defterlerin, muhasebe kayıtlarının getirtilmesi, onaylı suretlerinin dosyaya konulması, katılanın, fiilen kimle hangi tarihte alışveriş yaptığı, daha öncesinde sanıkla bir ticari ilişki içinde olup olmadığının araştırılması, gerekirse bildirilecek tanıkların dinlenilmesi, sonucuna göre sanığın hukuki durumu tayin ve takdir edilmelidir.
Sanığın verdiği çekin sahte olduğunu mağdur biliyorsa dolandırıcılık suçu oluşmayacaktır, ayrıca, sanığın sahte olarak imzaladığı belir-çekin bu şekilde imzalanmasına keşideci ya da ciro sahibi baştan muvafakat verdiğini belirtmiş ise, ortada gerçeğe aykırı bir belgeden bahsedilmeyeceğinden, resmi belgede sahtecilik suçu da oluşmayacaktır.
Çeki alan hamilin, keşideci ya da ciro sahibinin ifadesi alınırken, keşideciye çekin imzalanması hususunda sanığa baştan muvafakat verip vermediği sorulmalı, çeki alan hamile de, çeki aldığı sırada, çekin sahte olduğunu bilip bilmediği açık bir şekilde sorulmalıdır.
Örneğin; katılanın, suç tarihinden önce sanık M. ile ticari ilişkisinin bulunduğu, bu ilişki çerçevesinde, şirketin muhasebesinde çalışan sanık Y yi, yetkili olarak tanıdığı, bu süre içinde sanık Y’nin verdiği birçok çekin ödendiği, buna rağmen suça konu çekin karşılıksız çıktığı, yapılan araştırmada, çekin, şirket yetkilisi olan sanık M. yerine, yetkisiz olan sanık Y. tarafından imzalandığının belirlendiği, böylece sanık M. nin, bilerek sanık Y ye imza attırarak, çekle ilgili ödeme yapmayıp imza inkarında bulunarak katılanın zararına sebebiyet verdiği, böylece sanıkların resmi belgede sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçlarının işlediğinin iddia edildiği olayda, önceden doğmuş bir zarar veya doğmuş bir borç için hileli davranışlarda bulunulması halinde zarar veya borç kandırıcı nitelikteki davranışlar sonucu doğmayacağından dolandırıcılık suçunun oluşmayacağı, arıca sanık M/nin rızası dahilinde sanık Y’nin çeki imzalayarak katılana verdiği dikkate alınarak resmi belgede sahtecilik suçunun unsurlarının da oluşmayacağı dikkate alınarak beraat kararı verilmelidir.
Sanığın tek başına imza yetkisi bulunmamasına rağmen çeki imzalayarak mağdura vermesi
Sanık, şirket yetkililerinden biri olarak diğer yetkiliden habersiz bir şekilde çek keşide ettiği, çekin bankaya ibrazında, sadece bu nedenle mağdura ödeme yapılmadığı, yapılan icra takibi sırasında da, tek imza atıldığını gerekçe göstererek sanığın geçersizlik iddiasında bulunduğu durumlarda suç işleme kastıyla hareket ettiği kabul edilecektir.
Sanığın yetkilisi olduğu şirketin diğer ortağı olan kişi, sanığa tek başına çeki imzalaması hususunda yetki verdiğini, baştan buna muvafakatinin olduğunu bildirmesi durumunda resmi belgede sahtecilik suçu oluşmayacaktır. Yine mağdur, gerçekte çift imza gerektiğini bilmesine rağmen bunu bilerek çeki alırsa, bu durumda dolandırıcılık suçundaki aldatma öğesinin bulunmayacağı dikkate alınarak dolandırıcılık suçu da oluşmayacaktır. Sanıkla mağdur arasında daha önce de birçok kez çekle alışveriş yapılmış, önceden verilen çekler de sanık tarafından şirket adına tek imza ile tanzim edilmesine rağmen bedeli ödenmiş, katılan da bu hususta bilgi sahibi ise, sanığın dolandırıcılık kastı ile hareket etmediği kabul edilmektedir.
ÇeKİ in yasal unsurları eksikse resmi belgede sahtecilik suçu yerine özel belgede sahtecilik suçu oluşur, fakat bu unsur eksikliğine rağmen, eylem yine de TCK’nın 158/1-f maddesi kapsamında kalacaktır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 11/07/2014 tarih ve 2013/15-782 Esas ve 2014/355 Karar sayılı kararında da vurgulandığı üzere çekin hile unsuru olarak kullanılmasının daha ağır bir cezayı gerektirmesinin nedeni mağdura bakan yönüdür. Yasal unsurları eksik ya da tümden sahte oluşturulmuş bir çek kullanılarak işlenen dolandırıcılık suçlarında da, bankanın bir maddi varlığı veya böyle bir maddi varlığın bulunduğu algısı hile olarak kullanılmakta, mağdur *çek e güvendiği için daha kolay aldatılmaktadır. Kaldı ki çekin unsurlarının eksik olması bankanın maddi varlığı olduğu olgusunu da değiştirmemektedir. Bu nedenle aldatma kabiliyetini haiz olması şartıyla çekin tümden sahte olarak oluşturulmuş olması veya unsurlarının eksik olmasının suçun bu nitelikli halinin oluşumu bakımından bir önemi bulunmamaktadır.
Örneğin; keşide yeri bulunmayan bir çekin mağdura verilmesi durumunda, TCK’nun 158/1-f ve 207/1. maddesindeki suçlar oluşacaktır.
Çekin aslı hiç yoksa sadece fotokopisi varsa, sahtecilik suçunun unsurları oluşmayacaktır.
Bu durumda belgenin aldatma kabiliyetinin bulunup bulunmadığı incelenemeyecektir, ne özel belgede sahtecilik ne de resmi belgede sahtecilik suçu oluşacaktır.
Suça konu çek aslının ele geçirilememesi, nedeniyle çek üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmaması ve sahte olup olmadığının tespit edilememesi ve onaysız fotokopiden ibaret olan belgenin hukuki sonuç doğurmayacağının anlaşılması karşısında; suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle beraat kararı verilmelidir.
Çekte bulunması gerekli zorunlu unsurlarının belirlendiği Türk Ticaret Kanunu’nun 692. maddesinde “vergi kimlik numarasının” çeklere yazılması zorunlu unsur olarak gösterilmediği gibi ayrıntıları Hukuk Genel Kurulu’nun 08.06.2005 tarih ve 2005/12-357 Esas ve 2005/363 Karar sayılı ilamın-da da belirtildiği üzere 4814 sayılı Kanun ile değişik 3167 sayılı Çek Hamillerinin Korunması ve Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi Hakkındaki Kanun’un 3. maddesinin 2. fıkrasında yapılan değişikliğin TTK’nın 692. maddesini değiştirir mahiyette olmaması nedeniyle suça konu zorunlu unsurları taşıyan çekin resmi belge niteliğinde olduğu dikkate alınarak resmi belgede sahtecilik suçundan mahkumiyet kararı verilmesi gereklidir.
Keşide veri yoksa ya da keşide verinin neresi olduğu anlaşılamıyorsa çek resmi belge sayılmaz
Kambiyo senetlerinde yapılan sahteciliğin resmi belgede yapılmış sayılabilmesi için ilgili kambiyo senedinin Türk Ticaret Kanunu’nda öngörülen bütün unsurlarını taşıması gerekli olup Yargıtay İBK’nın 14.12.1992 tarih ve 1/5 sayılı kararında da açıklandığı üzere 6762 sayılı TTK’nın 692/5. maddesi gereğince çeklerde bulunması zorunlu olan keşide yerinin bir duraksamaya meydan vermeyecek biçimde açık ve anlaşılır olması gerekmektedir. Somut olayda, suça konu çekin “G.Z.A.T.P” biçiminde gösterilen keşide yerinin anlaşılabilir bir idari birim adını ifade etmemesi nedeniyle özel belge niteliğinde bulunduğu gözetilerek, özel belgede sahtecilik suçundan mahkumiyet kararı verilmelidir.
Çeklerde ya da diğer sahte belgelerde aldatma yeteneğinin takdiri Hakime aittir.
Sanığa atılı sahtecilik suçuna konu teşkil eden çekin aslının dosyaya getirtilerek, yapılan sahtecilikte aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdir ve tayininin hakime ait olduğu da dikkate alınarak, söz konusu çekin mahkeme heyeti tarafından incelenip özelliklerinin zapta geçirilmesi, bu şekilde, sahtecilikte aldatma kabiliyeti bulunup bulunmadığının tespitinden sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekmektedir.
Belgenin aldatma kabiliyeti yönünden hakim tarafından incelenmesi gerekse de zaten bu hususu da belirtir kriminal raporu alınmışsa Yargıtay tarafından bu husus tek başına bozma nedeni yapılmamaktadır.
Sahte çekle dolandırıcılık yapılması olaylarında soruşturma ve kovuşturma yürütürken bazı hususlara dikkat edilmesi gerekmektedir.
Sanık, keşideci yerine sahte imza atarak çek keşide etmiş ve bu şekilde mağdurdan mal alarak dolandırıcılık suçunu işlediği iddia edilmiş ise, mağdurun sahteciliği iddia etmesiyle başlayan soruşturmada, mağdurun ifadesi alınarak, suça konu çeki, kimden, hangi tarihte ve hangi belgelere istinaden aldığının sorulması, bu hukuksal ilişkiye dair belgelerin dosyaya konulması, mağdurun yazı ve imza örnekleri ile mukayeseye elverişli belge asıllarının getirtilmesi, suça konu çek aslının getirtilerek adli emanete alınması, ilgili bankaya yazı yazılarak, çekin keşidecisinin kim olduğu, keşidecinin şirket olması halinde imzaya yetkili kişilerin kim olduğunun sorulması, buna dair imza sirküleri ve karar defterinin onaylı suretinin istenmesi, keşidecinin de müşteki sıfatıyla ifadesinin almayarak, çekin sahte olup olmadığı ya da ciroların kendisine ait olup olmadığının sorulması, çeki kaybetmiş ya da çıldırmış ise, buna dair dosyaların araştırılıp getirtilmesi, onaylı suretinin bu dosya içine konulması, sanığın ifadesinin alınarak, çeki, kimden aldığı, bu kişilerin açık kimlik bilgileri ve adresinin ne olduğu, çeki hangi hukuksal ilişkiye dair aldığı, buna dair belge ya da faturasının bulunup bulunmadığı hususlarının sorulması, sanığın çeki aldığı belirtilen kişinin bulunması halinde ifadesinin alınarak, sanık ve ilgili diğer kişilerle olan irtibatının sorulması, çeki kendisinin sanığa verip vermediği, keşideci ve sanıkla ne şekilde bir ticari ilişki içinde olduğu hususlarının sorulması. çekte cirosu bulunan kişilerin dinlenerek sanık, mağdur ve diğer cirantalarla olan hukuksal ilişkilerinin sorulması, çekin önceden doğan borç için verilip verilmediğinin araştırılması, ticari ilişkilere dair belgelerin getirtilmesi, onaylı suretlerinin dosyaya konulması, sanık, sanığın çeki aldığını belirttiği kişi, keşideci, hamil ve diğer cirantaların yazı ve imza örnekleri ile mukayeseye elverişli belge asıllarının getirtilerek çek aslı ile birlikte kriminale gönderilmesinin sağlanması, çekin duruşmaya getirtilerek, unsurlarının tam olup olmadığı incelenerek çekin ne şekilde sahte olduğunun kesin olarak belirlenmesi gerekmektedir.
Bazı durumlarda, sanık keşideci yerine imza atmaz, fakat cirantalardan biri yerine sahte imza atarak çeki mağdura verip mal almak suretiyle dolandırıcılık suçunu işler. Bu durumda, keşidecinin ifadesi alınarak, söz konusu çeki ciranta ya da sanığa verip vermediği, çekin ne şekilde elinden çıktığı, çekteki yazı ve imzaların kendisine ait olup olmadığı sorulur. Ciranta olarak adı geçen kişinin de müşteki sıfatıyla dinlenerek çekteki imzanın kendisine ait olup olmadığı, keşideci, sanık ve hamille ne şekilde bir bağlantısı bulunduğu araştırılır, buna dair belgelerin dosyaya konulması istenir. Ciroda sahtecilik denen bu durumlarda da, sanık, sanığın çeki aldığım belirttiği kişi, ciranta, keşideci, hamil ve diğer cirantaların yazı ve imza örnekleri ile mukayeseye elverişli belge asıllarının getirtilerek çek aslı ile birlikte kriminale gönderilmesinin sağlanması gerekmektedir.
Sanık, keşideci olarak çeki düzenlemesine ve mağdura vermesine rağmen, bazen, çekin elinden rızası dışında çıktığını iddia eder. Şirket yetkilisi ve çek keşidecisi olan bu sanığın gerçekte bu çekleri düzenlediği ve çekleri başkasına imzalatıp dolaşıma koymasına rağmen, ödemeden men talimatı vermek suretiyle nitelikli dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarım işlediği iddia edilmiş ise;
Bu durumda; suça konu çekin keşideci ve cirantalarına ait ticaret sicili kayıtlarının getirtilerek suç tarihinden önce ve sonrasında şirket yetkililerinin kim olduğunun belirlenmesi ve suça konu çeklerin keşideci tarafından hangi ticaret ilişkisi çerçevesinde cirantalara veya hamillere verildiğinin belirlenmesi açısından, çeklerin verilmesine esas fatura, irsaliye, defter kayıtları ile diğer bilgi ve belgelerin getirtilip incelenmesi, onaylı suretlerinin dosyaya konulması, bütün keşideci şirket yetkililerinin ifadelerinin alınarak, çekin hangi tarihte, hangi ilişkiye istinaden verildiği ve çeklerin imzalandığı tarihte kimin yetkili olduğu hususlarının kesin olarak belirlenmesi, ilgili bankalara yazı yazılarak ödemeden men talimatının hangi tarihte kim tarafından hangi gerekçeyle verildiğinin araştırılması, ilgili kayıtların ve varsa soruşturma dosyalarının getirtilip incelenmesi, sanık, şirket yetkilisi görevinden ayrılmış ise, bu görevin sona ermesinden önce ileri tarihli çek düzenleyip düzenlemediğinin araştırılması, buna dair kayıtların getirtilmesi, sanığın, suça konu çeklerle ilgili olarak yazı ve imza inkarında bulunup bulunmadığının tespit edilmesi, sanığa ait şirketin diğer ortaklarının tanık sıfatıyla ifadelerinin alınması, ilgili icra ve dava dosyalarının onaylı suretlerinin getirtilmesi, bütün delillerin toplanmasından sonra, sanığın hangi tarihte şirket yetkilisi olduğu, ödemeden men talimatının kim tarafından konulduğu, çeklerin kim tarafından düzenlenip hangi tarihte kullanıldığı, ileri tarihli çek düzenlenip düzenlenmediği ve suç işleme kastıyla hareket edilip etmediğinin karar yerinde tartışılmasından sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayin edilmelidir.
Sanığın, hakkında yapılacak icra takiplerini ve soruşturmaları sonuçsuz bırakmak amacıyla kendisine ait olan resmi belge niteliğindeki çekleri bir başkasına doldurtarak ve kendisi yerine bir başkasına imzalatarak kullanıp haksız menfaat temin etmek suretiyle zincirleme nitelikli dolandırıcılık ve zincirleme resmi belgede sahtecilik suçlarını işlediğinin iddia edilmiş ise ve sanığın, kendisine ait çek koçanlarının çalındığı gerekçesiyle suç tarihinden önce kolluğa müracaat ettiğini, söz konusu soruşturmanın halen devam ettiğini, ayrıca çek bedellerinin ödenmemesi için suç tarihinden önce bankaya da müracaat ettiğini belirtmekle, ilgili soruşturma dosyasının getirtilip incelenerek onaylı suretinin dosyaya konulması, gerçekte böyle bir hırsızlık olayının olup olmadığının araştırılması, açılan bir kamu davası bulunuyor ise, birleştirme hususunun değerlendirilmesi, ilgili bankaya yazı yazılarak, sanığın, suç tarihinden önce söz konusu çeklerin ödenmemesi için bir talimatının bulunup bulunmadığının sorulması, ilgili belgelerin istenerek dosyaya konulması, katılan şirket yetkilileri, sanık ile sanığa ait şirketin diğer yetkililerinin yazı ve imza örneklerinin usulüne uygun olarak alınarak, mukayeseye elverişli belge asıllarıyla birlikte kriminale gönderilerek, söz konusu çekteki yazıları ile imzanın kime ait olduğunun kesin olarak belirlenmesi, dosya içinde bulunan ve katılan şirket tarafından ibraz edilen faturalara göre, belirtilen tutarlarda, sanığın şirketine mal satıldığı belirtilmekle, söz konusu alışveriş ilişkisine dair sanık ve katılanın ticari defterleri, muhasebe kayıtları, teslim fişleri, kantar kayıtları, sevk irsaliyeleri ile tüm belgelerin getirtilerek dosyaya konulması, ayrıca sanıkla katılan arasında, suç tarihinden önce birçok alışveriş yapıldığı belirtilmekle, söz konusu alışverişe dair bilgi ve belgelerin de istenerek dosyaya konulması, buna göre, bütün delillerin toplanmasından sonra, çekin verilmesine esas olan malların kime, hangi tarihte teslim edildiği, faturalar altında teslim eden ve teslim alan kişilerin imzalarının da bulunmadığı dikkate alınarak, söz konusu faturaların gerçek olup olmadığı, fatura ve çeklere esas malların şirket kayıtlarına işlenip işlenmediği, belirtilen tarihlerde sanıkla katılan arasında başka bir ticari ilişki bulunup bulunmadığı, fatura veya çeklerin her iki şirket kayıtlarında görünüp görünmediği hususlarında denetime elverişli bilirkişi raporu alınması, sanık ve katılan firmada malların teslimiyle ilgilenen kişilerin tanık sıfatıyla dinlenmesi ile sanıkla katılan arasındaki ticari ilişkinin boyutu ve süresi de dikkate almayarak, sanığın suç işleme kastının bulunup bulunmadığı da karar yerinde tartışıldıktan sonra sonucuna göre karar verilmesi gerekecektir.
Suç kastı olmadan ödemeden men yasağı konulmasında dolandırıcılık suçu oluşmaz. Sanık gerçekte çeki kaybetmiş ya da çaldırmış ise ve bu aşamadan sonrada ödemeden men yasağı koydurmuş ise bu durumda hukuksal hakkım kullanan sanığın beraat etmesi gerekir. Bu nitelikteki dosyalarda, sanığın suç işleme kastı ile hareket edip etmediği araştırılmalı ve karar yerinde tartışılmalıdır.
Aynı işyerini kullanan ve kardeş olan sanıklardan İ’nin, N’ye ait boş çeki bizzat doldurarak alacağı çelik kapı karşılığında katılana verdiği, daha sonra çek bedeli ödenmediğinde yapılan araştırmada, çeki veren kişinin N. olmadığının belirlendiği, böylece sanıkların eylem ve fikir birliği içinde hareket etmek suretiyle çekin keşidecisinden başkasına imzalatılarak katılana verilmek suretiyle resmi belgede sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçlarını işlediğinin iddia edilmiş ise,
Sanık İ’nin, kardeşinin önceden verdiği rızaya dayalı olarak imzalayıp katılana verdiği çekin karşılığının çıkmaması nedeniyle katılanların şikayetçi olduğu, sanıkların, katılana, suça konu çekle birlikte iki adet daha çek verdiklerini, bu iki çekin ödenerek geriye alındığını, suça konu çekin de, malların bir kısmının eksik gelmesi nedeniyle tam olarak ödenmediğini, bu çeke mahsuben 1.000 TL banka aracılığı ile 1.250 TL de elden katılana verildiğini belirttikleri dikkate alınarak, katılan ve sanıkların aralarındaki ticari ilişkiye dair ticari defter, bilgisayar ve muhasebe kayıtları ile diğer tüm belgeler ile bahse konu ödendiği belirtilen diğer çeklerin getirtilerek incelenmesi, onaylı suretlerinin dosyaya konulması, sanıklarla katılan arasındaki ticari ilişkinin, suça konu çekten ibaret olup olmadığının araştırılması ve sanıkların, sözleşmeye göre eksik mal teslim edilmesi nedeniyle mi kal ilana ödeme yapmadıklarının tespit edilmesi, katılanın yeniden ifadesinin alınarak, sanık İ’nin, diğer sanığın yerine imza attığını bilip bilmediğinin sorulması, fatura ve irsaliyelerin getirtilerek, çeke konu alışverişte fatura veya irsaliyenin kimin adına düzenlendiğinin tespit edilmesi, katılan, borcun ödenmemesi üzerine sanıklar aleyhine icra takibi başlattığını belirtmekle, söz konusu icra dosyasının getirtilmesi, onaylı suretlerinin dosyaya konulması, sanıkların imza inkarında bulunup bulunmadıklarının tespit edilmesi ve ödemeye dair belgelerin dosyaya konulması, sanıkların bu şekilde suç işleme kastıyla hareket edip etmediklerinin karar yerinde tartışılarak sonucuna göre hukuki durumlarının tayin ve takdir edilmesi gereklidir.
Keşideci mağdurun, çekin ikiz çek olduğunu, aslının elinde olduğunu, suça konu çekin sonradan tamamen sahte olarak üretildiğini belirtmesi halinde;
Suça konu çekin ikiz çek niteliğinde ve sahte olduğu-iddia edilmekle, öncelikle ilgili bankaya yazı yazılarak çekin gerçekte sahte olup olmadığı, çekin orijinalinin nerede olduğunun sorulması, sanık, katılan Bayram ve keşideci şirket yetkililerinin yazı ve imza örneklerinin almayarak, suça konu çek aslı ve mukayeseye elverişli belge asıllarıyla birlikte kriminale gönderilerek çekin sahte olup olmadığı, yazı ve imzaların kime ait olduğunun kesin olarak belirlenmesi, ayrıca resmi belgede sahtecilik suçuna konu teşkil eden çekin aslının dosyaya getirtilerek, yapılan sahtecilikte aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdir ve tayininin hakime ait olduğu da dikkate almayarak, söz konusu çekin mahkeme heyeti tarafından incelenip özelliklerinin zapta geçirilmesi, bu şekilde, sahtecilikte aldatma kabiliyeti bulunup bulunmadığının tespiti ile bütün delillerin toplanmasından sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gereklidir.
Sanık, suça konu sahte çeki x kişiden aldığını söylüyorsa veya bu kişiden aldığına dair fatura ibraz ediyorsa bu iddia araştırılmalıdır.
Gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde tespiti bakımından, suça konu çekin arkasında, sanıktan önce başka cirolarının bulunduğu ve sanığın çeki bu kişilerden aldığını belirtmesi halinde, adı geçen kişilerin gerçek olup olmadıklarının araştırılması, böyle kişiler var ise, açık kimlik bilgileri ve adreslerinin tespit edilerek bilgi sahibi sıfatıyla beyanlarına başvurulması, suça konu çekin ne şekilde ellerine geçtiği, kimden aldıklarının sorulması, bu kişilerin sanıkla ilgilerinin araştırılması, sanığın yazı ve imza örneklerinin alınarak çekteki ciro ve keşideci imzalarının veya diğer yazıların kendisine ait olup olmadığının ekspertiz raporu ile kesin olarak belirlenmesi, aralarındaki ticari ilişkiye dair makbuz, dekont ve fatura gibi belgelerin dosyaya konulmasından sonra toplanan deliller bir bütün ” hâlinde değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumu değerlendirilmelidir.
Açıklamalı Yargıtay Kararları
-TCK 158/1-f maddesini tartışma görevi, üst dereceli ağır ceza mahkemesine aittir.
Sanığın, harç bedelini ödemek amacıyla katılan .. Belediye Başkanlığına suça konu iki adet sahte düzenlenmiş çeki teslim etmek suretiyle dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarını işlediğinin iddia ve kabul edilmesi karşısında, bankanın maddi unsuru olan çekin suçta kullanıldığı dikkate alınarak, eylemin suç tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 158/1-f maddesinde öngörülen “Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık” suçunu oluşturup oluşturmayacağına ilişkin delillerin takdirinin üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesi’ne ait olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi yerine, yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması, (Yargıtay 15. CD, 27/10/2014 Tarih ve 2014/12827 Esas, 2014/17387 Karar sayılı karar)
-Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 28.12.2004 gün ve 2004/173-228 sayılı kararında da açıklandığı üzere, sanığın bankanın maddi varlıklarından olan çeki kullanmak suretiyle dolandırıcılık suçunu işlediğinin iddia olunması karşısında; eylemin 5237 sayılı TCK’nın 158/1-f maddesinde öngörülen “bankanın araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık” suçunu oluşturup oluşturmayacağına ilişkin delillerin takdirinin üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu gözetilip görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması, (Yargıtay 15. CD, 28/10/2014 Tarih ve 2013/13123 Esas, 2014/17449 Karar sayılı karar)
-Sahte çekle dolandırıcılık yapılması eyleminde, suçtan zarar görmeyen bankanın katılma hakkı bulunmamaktadır.
Sanığa yüklenen suç nedeniyle, doğrudan zarar görmeyen …. Bankası A.Ş/nin kamu davasına katılma hakkının bulunmadığı ve usulsüz verilmesinden dolayı hukuken geçersiz olan katılma kararının hükmü temyiz etme yetkisi vermeyeceği dikkate alınarak, vaki temyiz isteminin 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 317. maddesi uyarınca REDDİNE, (Yargıtay 15. CD, 25/11/2014 Tarih ve 2014/16942 Esas, 2014/19652 Karar sayılı karar)
-Sanığa yüklenen suçtan doğrudan doğruya zarar görmeyen bankanın kamu davasına katılma hakkı bulunmadığı ve usulsüz verildiğinden dolayı hukuken geçersiz olan müdahillik kararının hükmü temyiz etme hakkı vermeyeceğinden, şikayetçi banka adına vekilinin 20.02.2013 havale tarihli dilekçesiyle vaki temyiz isteminin 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’ un 317. maddesi uyarınca REDDİNE, (Yargıtay 15. CD, 25/12/2014 Tarih ve 2014/20438 Esas 2014/22141 Karar sayılı karar)
-Sanığın sahte nüfus cüzdanı ile sahte noter vekaletnamesi verip, vekaletname ile bankadan başkasına ait para çekmesi eyleminde; TCK’nın 204/1-3,43,158/1-f maddeleri uygulanacaktır,
Sahte belgelerle başkasının parasını çekme olayında, banka suçtan zarar gören olduğu için davaya katılma hakkı vardır.
Somut olayda; sanığın kimlik bilgileri tespit edilemeyen suç ortağı ile birlikte katılan’ M. ve oğlu C. adına sahte nüfus cüzdanı tanzimini sağlayıp notere müracaatla M, tarafından oğlu C/ye bankalardaki hesaplarından para çekebileceğine dair vekaletname tanzimini sağladıkları, suça konu …bank … Şubesine müracaat ederek katılan M nin banka hesabından 13.269.64 TL ABD doları karşılığı 25.000 TL para çekmeleri şeklinde gerçekleşen olayda, sanığın eyleminin resmi belgede sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu ve buna göre cezalandırılmasına dair mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 10/07/2014 Tarih ve 2014/12045 Esas, 2014/13962 Karar sayılı karar)
-Sanık, çalman ve sahte olarak doldurulan çeki, bir başkasından aldığını söylemesine rağmen, bu kişinin kim olduğunu bilmemesi, açık kimlik bilgileri ve adresini bilmemesi, bu kişiyle suça konu çek karşılığı bir alışveriş yaptığına dair bir belge veya fatura sunup ispat edememesi karşısında, çeki kullanan sanığın mahkumiyetine karar verilmelidir.
Sanığın, K. isimli petrol istasyonundan satın aldığı 3.800,00 TL bedelindeki mazot karşılığında suça konu şikayetçi A.A/nın temsilcisi olduğu A. Ltd. Şti.’ye ait olup cana öncesinde çalınarak sonradan doldurulmuş 4.800,00 TL bedelindeki çeki verdiği somut olayda; sanığın savunmasında çeki bir dönem ortaklık yaptığı İ.Z/ye sattığı keresteler karşılığında aldığını söylemesine rağmen çekte tanık İ.Z.’nin cirosunun bulunmaması, sanığın ortaklığa ve kereste sattığına dair herhangi bir belge ibraz edememesi ve tanığın suça konu çeki ilk defa gördüğüne, çek ile bir alakasının bulunmadığına yönelik beyanı karşısında sanığın sahte olarak düzenlenmiş çeki kullanmak suretiyle resmi belgede sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçlarını işlediğine yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 03/04/2014 Tarih ve 2012/15276 Esas, 2014/6322 Karar sayılı karar)
-M. ayakkabı isimli işyerinin ortaklarından olan sanığın ayakkabı malzemesi almış olduğu mağdur Ş.A.’ya bu malzemelerin bedeli karşılığında suça konu sahte çeki ciro ederek verdiği, mağdur Ş/nin de bu çeki mağdur S.H.’ye devrettiği S.’nin çek bedelini tahsil için bankaya ibraz ettiğinde çekin sahte olduğunun anlaşıldığı olayda, Sanığın M. isimli işyerinin ortağı olduğu ve orada çalıştığı, çeki M.T. isimli arkadaşının getirdiği K.K/dan aldığını, M.T/nin telefonunun … olduğunu beyan etmesi, anılan telefon hattının G.A.G. adına kayıtlı olduğunun 13/07/2007 tarihli GSM operatörünün yazısından anlaşılması, katılanın suça konu çeki Ş.A/dan aldığını, mağdur Ş/nin ise çeki M. şirketi personeli olan sanıktan aldığını beyan etmesi karşısında, gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti için M. isimli şirketinin yetkililerinin tespiti ile olayla ilgili beyanlarının alınması, sanığın şirketin ortağı olup olmadığının sorulması, mağdur Ş.A’dan daha evvel mal alışverişi yapıp yapmadıkları, ticari defter ve kayıtlarında K.K. isimli bir şahsa mal satıp suça konu çeki aldıklarına ilişkin bir kaydın veya belgenin bulunup bulunmadığının araştırılması, anılan GSM hattının kayıtlı olduğu G.A.G/ın beyanı alınarak hattı kullanıp kullanmadığı, M.T. isimli şahsı tanıyıp tanımadığı ve söz konusu hattı M. isimli şahsa verip vermediği hususları araştırılıp sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayin gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, (Yargıtay 15. CD, 23/06/2014 Tarih ve 2012/19775 Esas, 2014/12574 Karar sayılı karar)
-Tekstil işi ile uğraşan sanığın, şikayetçi Y.K’ya satın aldığı aksesuar karşılığında 1.480 TL bedelli, 4136117 seri nolu çeki; şikayetçi B.C.S/ye ise yaptırdığı kumaş baskısı karşılığında 9.500 TL bedelli, … seri nolu çeki verdiği, şikayetçilerin çekleri tahsil etmek amacıyla bankaya götürdüklerinde, çeklerin banka tarafından sahteliğinin tespit edildiği olayda,
Sanığın suça konu çekleri ticari ilişkisinin bulunduğu R.Ç. ve M.O/dan alıp ciro etmeden müştekilere verdiğine ilişkin savunması, yine B.C.S/ye verdiği çeki R. ve M. ile birlikte olan ancak tanımadığı M.S/nin ciro ettiğini beyan etmesi karşısında, gerçeğin kuşkuya meydan verilmeyecek şekilde açığa çıkarılması bakımından R., Mü. ve M.S. adlı şahısların adreslerinin tespiti ile sanığın adı geçenlerle iletişim kurduğunu beyan ettiği … numaralı telefonu suç tarihi itibariyle kullanan şahsın tanık sıfatıyla dinlenmesi, gerekli görülürse çeklerdeki yazı ve imzanın aidiyetinin araştırılması, sanıkla adı geçen kişiler arasında varsa ticari ilişkiye dair bilgi ve belgelerin getirtilmesi sonrasında sanığın hukuki durumunun tayini gerekirken, eksik inceleme ve yetersiz değerlendirmeyle karar verilmesi, (Yargıtay 15. CD, 05/11/2014 Tarih ve 2013/2272 Esas, 2014/18186 Karar sayılı karar)
-Somut olayda, A.İ. isimli kişinin sanığa kuru kayısı satıp karşılığında suça konu 30/03/2009 keşide tarihli, keşidecisinin katılan D. Limited Şirketi olduğu, 22.000 TL bedelli çeki aldığı, sanığın, müşteri çeki diyerek ciro yapmadan bu çeki kullandığı, A.’nın, çeki takasa vermesi üzerine çalıntı olduğunun ortaya çıktığı, yapılan araştırmada, katılan şirketin boş çeklerinin 15/11/2008 tarihinde çalındığının belirlendiği, alınan bilirkişi raporuna göre, çekteki yazı ve imzaların katılan şirket yetkilisi ile sanığa ait olmadığının belirlendiği, böylece sanığın sahte olarak düzenlediği ya da düzenlettirdiği çeki kullanmak suretiyle nitelikli dolandırıcılığa teşebbüs ve resmi belgede sahtecilik suçlarını işlediğinin iddia edildiği olayda;
Sanığın, suça konu çeki, sattığı kuru kayısılar karşılığında H.K. usunda bilgisi olmadığını belirttiği, yapılan araştırmada, böyle bir kişinin var olduğunun da tespit edilemediği, ayrıca, sanığın, H.K. isimli kişi ile arasındaki ticari ilişkiyi ispatlayacak herhangi bir irsaliye, fatura veya başka bir belge sunamadığı, çekin miktarının fazlalığı, daha önce aynı sanıkla ticaret yaptığı ve sanığın sürekli olarak ticaretle uğraşan bir kişi olduğu da dikkate alındığında mal verdiği kişinin kimlik bilgileri hakkında bilgi sahibi olmaması ve bu konuda herhangi bir fatura düzenlememesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu, ayrıca, her ne kadar çekteki imza ve yazıların sanığa ait olmadığı tespit edilmiş ise de, sanık tarafından boş olarak elde edilen suça konu çekin, başkasına düzenlettirilmiş olmasının her zaman mümkün olduğu, sanığın, müşteri çeki olarak kullanırken de, ciro yapmayarak sorumluluktan kurtulmaya çalıştığı, sahteciliğin ortaya çıkmasından sonra, çeki verdiği kişiye hemen ödeme yapmasının, tek başına suçun oluşumunu etkilemeyeceği, netice olarak, çekin kullanılmasıyla menfaat temin etmeye çalışan kişinin sanık olduğu dikkate alınarak, sanığın 5237 sayılı TCK’nın 158/1-f ve 204/1. maddeleri kapsamında mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde beraat kararı verilmesi, (Yargıtay 15. CD, 27/01/2014 Tarih ve 2013/32187 Esas, 2014/1107 Karar sayılı karar)
-Sanığın, sahte olduğu belirlenen 30/12/2009 keşide tarihli çeki aldığı araç karşılığında katılan M.Ç/ye verdiği, katılanın çeki bankaya ibraz etmesi üzerine sahte olduğunun ortaya çıktığı, böylece sanığın haksız menfaat temin etmek suretiyle nitelikli dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarını işlediğinin iddia edildiği olayda,
Gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılması açısından; sanığın aşamalarda değişmeyen bütün ifadelerinde çeki, ikinci ciranta olan açık kimlik bilgileri ve adresini bilmediği H.K. isimli kişiden aldığını, kendisinin fıstık ticaretiyle uğraştığını, bu kişiye de fıstık sattığını, bu olaydan önce de üç defa kendisiyle alışveriş yaptığını belirtmekle, bu alışverişlere ilişkin fatura, irsaliye veya başka bir belge bulunup bulunmadığının sanıktan sorulması, bu kişiyle, … ve … numaralı telefonlarla irtibat kurduğunu belirtmekle ve bu telefon numaralan başka kişiler adına kayıtlı olsa bile, adı geçen kişilerin dinlenmesi, böyle bir telefon kullanıp kullanmadıkları, sanığı tanıyıp tanımadıkları ve H.K. ile irtibatlarının sorulması, böyle bir kişinin tespiti halinde sanıkla ilişkisi ve iddiaların sorulması, yine çekte birinci ciranta konumunda bulunan ve adresi ile telefon numarası çekte yazılı olan Ö. Ticaret isimli işyerinin yetkilisinin çağrılarak dinlenmesi, cironun kendisine ait olup olmadığı, çeki ne şekilde temin ettiği, kendisinin çeki H.K. isimli kişiye verip vermediği, sanığı tanıyıp tanımadığı, keşideci şirketle hangi ticari ilişkiye istinaden çeki aldığı, çekteki yazı ve imzaların kendisine ait olup olmadığının sorulması, yine çekin keşi-decisi olan Y. İnşaat yetkilisinin çağrılarak mağdur sıfatıyla dinlenilmesi, çekteki yazı ve imzaların kendisine ait olup olmadığının sorulması, bu şekilde taraflar bulunup dinlendikten sonra keşideci şirket yetkilisi, Ö. Ticaret yetkilisi, bulunması halinde H.K. ve sanığın yazı ve imza örneklerinin alınarak çekteki yazı, imza ve ciroların kendilerine ait olup olmadığının belirlenmesi için kriminal raporu alınması ve katılan yargılama sırasında zararı giderdiğini beyan etmekle, buna ilişkin delillerinin sorulması, varsa ilgili belge ve delillerin dosyaya konulması, bunlara karşı katılanın beyanının alınması, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdirinin gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması, (Yargıtay 15. CD, 10/02/2014 Tarih ve 2012/8706 Esas, 2014/2180 Karar sayılı karar)
-Sanığın, keşidecisi M. Şirketi olan 15.000 TL bedelli çeki arkadaşı olan temyiz dışı sanık K/ya verdiği, bu kişinin de sanıkla birlikte katılanın yanına gidip birlikte hareket ederek, aldığı mal karşılığında suça konu çeki, katılan K. Otomotiv İnşaat Şirketi yetkilisine verdiği, çekin bankaya ibrazında sahte olarak oluşturulan ikiz bir çek olduğunun belirlendiği, yapılan incelemede, çekteki yazı ve imzaların keşideci şirket yetkililerine ait olmadığının tespit edildiği, sanığın, çeki, sattığı karpuz karşılığında açık kimlik bilgilerini ve adresini bilmediği bir kişiden aldığını belirtmiş ise de böyle bir kişinin var olduğunun ispatlanamadığı ve sanığın çeki başkasından aldığını gösterir herhangi bir belge ya da fatura ibraz edemediği, böylece sanığın, suça konu çeki sahte olarak düzenleyip ya da düzenlettirip kullanmak suretiyle nitelikli dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarını işlediğinin iddia edildiği olayda, sanık ve katılan beyanları, kriminal raporu ve banka kayıtları ile tüm dosya kapsamına göre, suçların sanık tarafından işlendiği sabit olmakla bu gerekçelere dayanan mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik bulunmamıştır. (Yargıtay 15. CD, 30/03/2015 Tarih ve 2015/3749 Esas, 2015/22637 Karar sayılı karar)
-Sanığın, Ö. Ticaret Ltd. şirketi ortağı ve yetkilisi olduğu, katılana ait A. Ltd. Şirketinden 27500 TL tutarında dikiş makinesi satın aldığı, karşılığında 3000 TL nakit 2000 TL bedelli senet ve suça konu iki adet çeki ciro ederek katılana verdiği, çekin banka ibrazında sahte olduğunun tespit edildiği olayda;
Sanığın çekleri ikinci kalite ürün alan pazarcılara sattığını ve çeki onlardan aldığını savunması, temyiz dilekçesinde bu satıma ilişkin faturalarının bulunduğunu beyan etmesi, 11/01/2010 tarihli bilirkişi raporunda, yazıların, daha önce aynı yerlerde mevcut bilgilerin fiziksel yolla silinmelerinden sonra husule getirilmiş olduklarının tespit edilmiş olması karşısında; gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti için, çekin lehtarı ve birinci cirantası konumunda olan Ü.A/nın, … adresinden araştırılarak olayla ilgili beyanının alınması, sanığın beyan ettiği faturaların ibrazının sağlanması, çekteki yazı ve imzaların sanık veya bulunması halinde lehtar Ü.A/nın eli ürünü olup olmadığına dair bilirkişi raporu alınarak sonucuna göre sanın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, (Yargıtay 15. CD, 02/03/2015 Tarih ve 2013/9001 Esas, 2015/21713 Karar sayılı karar)
-Sanığın soruşturmadaki ifadesinde, suça konu çeki tanık H.A/nın D.K ile olan ticari ilişkisi nedeniyle D.K’den alıp tanık H/ye gönderdiğini, kovuşturma aşamasında soruşturma aşamasındaki beyanından farklı olarak olayın kendisiyle alakasının olmadığını böyle bir çek almadığını belirtmesi, tanık H.A/nın ise aşamalarda değişmeyen ifadesinde, söz konusu çeki iplik satmış olduğu sanık A.B/den aldığını beyan etmesi karşısında, gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılması açısından, D.K hakkında tefrik edilen dosyanın akıbetinin araştırılarak incelenmesi, hüküm kesinleşmemiş ise aralarındaki hukuki ve fiili bağlantı dikkate alınarak davaların birleştirilmesi, hükmü kesinleşmiş ise bu dosya içerisine konularak delillerin birlikte değerlendirilmesi ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayinin gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması, (Yargıtay 15. CD, 22/01/2015 Tarih ve 2013/7021 Esas, 2015/1103 Karar sayılı karar)
-Çekteki sanık cirosundaki, yazı ve imzaların sanığa ait olması halinde veya bu cirolardaki imzalar sanığa ait olmasa da, bu ciroları yapan kişilerin gerçekte var olmadıklarının tespiti halinde sanığın mahkumiyetine karar verilmelidir.
Sanığın, M.H.S/den çalındığı tüm dosya kapsamı ile sabit olan ve … Bankası … Şu-i nezdinde bulunan çek hesabından, 15/06/2009 keşide tarihli, keşide yeri İstanbul olan, 5000 TL bedel içeren, hesap sahibi M.H.S/nin bilgisi ve rızası dışında gerçeğe aykırı olarak düzenlediği tespit olunan söz konusu çeki, arkasını H.K. ve B.A/dan teslim alındığı izlenimi uyandırmak amacıyla onların adına sahte olarak ciro edip, sahte keşideci imzası attıktan sonra bir ticari alışverişe istinaden sattığı mal karşılığında müşteriden aldığını belirterek çalıştığı şirketin muhasebesine teslim ettiği, şirketin muhasebe elemanı olan A.G/nin, söz konusu çeki ciro ederek bankaya götürüp tahsil etmesi amacıyla şirket çalışanı M.Ö’ye verdiği ve tanık M.Ö’nün bankaya tahsil etmek amacıyla götürdüğü çekin çalıntı olduğunun anlaşıldığı, çek üzerinde yapılan kriminal inceleme neticesinde düzenlenen ekspertiz raporunda; söz konusu çek üzerindeki keşideci imzası ile çekin arkasındaki ilk iki sıradaki cirantalar adına atılı olan imzaların sanığın el ürünü olduğunun tespit edildiği, bu şekilde sanığın, üzerine atılı olan nitelikli dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarını işlediğinin iddia edildiği olayda; (Yargıtay 15. CD, 08/07/2014 Tarih ve 2012/22257 Esas, 2014/13622 Karar sayılı karar)
-Çeklerin keşidecinin elinde dolu olarak çalınıp kullanıldığı iddia ediliyor ise, çeklerin çalındığına dair belgelerin dosyaya konulması, sonucuna göre bir karar verilmesi zorunludur.
Katılan E.S.A’nın işyerinden çalınan boş çek yapraklarından birisini bir şekilde eline geçiren sanığın, katılan M.E’nin tekstil atölyesinden aldığı kotlar karşılığında 14.875 TL bedelli, 30.02.2007 keşide tarihli çalıntı çeki ciro ederek verdiği sabit olmakla, eylemlerinin nitelikli dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarını oluştuğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 04/12/2014 Tarih ve 2013/4150 Esas, 2014/20429 Karar sayılı karar)
-Müşteki A.K.’nin, daha önceden sanığa 33.000 TL borç para verdiği, sanıktan alacağını istemesine rağmen alamadığı, akabinde sanığın borcuna karşılık çek verebileceğini, ancak çekin 45000 TL meblağlı olması nedeniyle aradaki farkı elden vermesi gerektiğini söylediği, müştekinin de sanığın teklifini kabul ederek 8500 TL parayı verdiği, sanığın da diğer katılanların yetkilisi oldukları B. A.Ş’nin keşideci olarak gözüktüğü, … Bankası … Şubesine ait 31.12.2008 keşide tarihli 45.000 TL bedelli sahte olarak tanzim edilmiş çeki verdiği, müşteki A/nın suça konu çeki tahsil etmek amacıyla bankaya ibraz ettiğinde çalıntı olduğunun anlaşılması üzerine bedelini alamadığı, bu şekilde sanığın hileli hareketlerle haksız menfaat temin ederek üzerine atılı suçları işlediğinin iddia edildiği olayda, sanık savunması, katılan ve müşteki ifadesi, çek fotokopisi, ekspertiz raporu ve tüm dosya kapsamına göre suçların sanık tarafından işlendiği sabit olmakla bu gerekçelere dayanan mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik bulunmamıştır. (Yargıtay 15. CD, 27/11/2014 Tarih ve 2013/3432 Esas, 2014/19943 Karar sayılı karar)
-Sanığın aldığı mal karşılığı şikâyetçi L.G.’nin ortağı ve müdürü olduğu H. Ltd. Şti’nin 22.02.2005 tarihinde çalınan çeklerinden biri olan ele geçirdiği suça konu çeki katılana verdiği, katılanın çeki mal aldığı toptancıya ciro ettiği, çekin bankaya ibrazı sonrası çalıntı ‘ olduğunun anlaşıldığı olayda, nitelikli dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarının oluştuğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 17/02/2014 Tarih ve 2012/9212 Esas, 2014/2837 Karar sayılı karar)
-Sanıklar, eylem ve fikir birliği içinde hareket edip sahte çeki müştekiye verip mal alırlarsa her iki sanık hakkında da mahkumiyet karan verilir.
Sanıkların bir şekilde ele geçirdikleri suça konu sahte çeki kullanarak dolandırıcılık yapmak hususunda anlaştıkları, çek üzerinde yer alan yazıları sanık T.E.’nin doldurduğu, sonrasında sanık Y.Z.’nin mağduru telefon ile arayarak Ç. Ltd. Şirketinin sahibi olduğunu beyan edip ödemeyi çek ile yapacağını bildirip anlaştıkları, sanık Y.Z/nin işlerinin yoğun olduğu bu nedenle çeki malın tesliminde nakliyeci ile birlikte göndereceğini söylediği, nakliyeci tanık T.A’nın çeki alıp malı teslim ettiği, çeki mağdura verdiği, mağdurun da çekte cironun bulunmadığını görünce şüphelenip çek keşidecisi firmayı aradığında böyle bir çekin olmadığını öğrendiği somut olayda, nitelikli dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarının oluştuğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 16/12/2014 Tarih ve 2013/5221 Esas, 2014/21343 Karar sayılı karar)
-Somut olayda; sanıklardan V.Y’nin Z. Triko isimli iş yerinin sahibi olduğu, diğer sanık M.T/nin de aynı iş yerinde fason takipçisi olarak çalıştığı, sanıkların^ P. ve Ortakları isimli firmanın … Bankasının … şubesi nezdindeki hesabından keşide edilmiş gibi görünen, 30.11.2008 keşide tarihli, 7.200 TL bedelli, hamiline yazılı, tümü ile sahte oluşturulmuş çeki ele geçirdikleri ve katılan D.K.’nın pazarlama müdürü olarak çalıştığı iş yerinden satın aldıkları iplik karşılığında verdikleri anlaşılmakla; eylemlerinin 5237 sayılı TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenen “banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık” ve aynı Kanun’un 204/1. maddesindeki “resmi belgede sahtecilik” suçlarını oluşturduğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 06/02/2014 Tarih ve 2012/8308 Esas, 2014/2120 Karar sayılı karar)
-Şirket yetkilisi olan sanığın, çeki yetkili olmayan diğer ortağa imza-atıp piyasaya sürüp, daha sonra çekin çalındığı gerekçesiyle ihbarda bulunup ödemeden men talimatı vermesi olayında, çekin rızayla başkası tarafından imzalanmış olması nedeniyle TCK’nın 204. maddesinin unsur-lan oluşmayacak, çeki başkasına imzalatıp piyasaya sürme eyleminde ise TCK’nın 158/1-f koşullan oluşacak, önceden doğan borç için verilmesi halinde nitelikli dolandırıcılık suçu da oluşmayacaktır.
Sanıkların ortak oldukları M. Limited Şirketi adına çek keşide etme yetkisi sanık .K/ye ait olduğu halde, sanık M.K’nin 15.06.2007 ve 10.07.2007 tarihli suça konu çekleri keşide ederek piyasaya sürdüğü, daha sonra da sanık Ö. tarafından çeklerin ellerinden rıza hilafına çıktığı iddia edilerek bankaya ödemeden men talimatı verildiği, bu şekilde sanıkların bankayı araç olarak kullanmak suretiyle dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarını işlediğinin iddia edildiği somut olayda; sanık M.K’nin suça konu çekleri keşideci şirketin 02.02.2007 tarihli ortaklar kurulu kararı ile kendisine verilen yetkiye istinaden keşide ettiği( sanık savunmaları ve şirketin diğer ortağı tanık H.A’nın da ifade ettiği üzere, şirketin işlerini fiilen sanık M/nin idare ettiği, bu şekilde keşide edilip ödenen çeklerin de bulunduğunun belirtilmesi karşısında, çeklerin zaten şirket yetkilisinin rızası ve izni ile keşide edildiğinin kabulünün gerekeceği, ayrıca katılanın suça konu çekleri aldığı birinci ciranta M.Ç.’nin de ifadesinde suça tonu çekten önceden doğan borca karşılık aldığını beyan etmesi karşısında, eylemin bu haliyle karşılıksız çek keşidesinden ibaret olup, dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçunun unsurları itibariyle oluşmadığı anlaşılmakla, sanıkların atılı suçlardan ayrı ayrı beraatine dair kararda isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 22/05/2014 Tarih ve 2013/2451 Esas, 2014/10146 Kararı)
-Sanık T.G/nm şirket kurduğu ve şirket adına ..bank … Şubesi nezdinde çek hesabı açtığı akabinde Z0047446 seri numaralı, 5.1.2005 keşide tarihli ve 4.752,745 TL meblağ-lı çeki kardeşi olan diğer sanık CG.ye verip sahte imza ile tanzim ettirdiği, daha sonra ortakları Ek.E. ve Er.E. oian G. Ltd. Şti’nin kaşesini vurarak sanıklar Ek. ve Er.in bilgisi ve ortaklığı dahilinde aldıkları mallara karşılık fatura mukabilinde müşteki şirkete verdiği, bu şekilde sanıkların birlikte hareket ederek üzerlerine atılı nitelikli dolandırıcılık suçunu işlediklerinin iddia edildiği olayda, suç tarihinin 5.1.2005 olduğu, sanıkların eyleminin 765 sayılı TCK’nın 504/1. maddesi kapsamında kaldığı ve bu suç için öngörülen zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesine dayanan mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 16/10/2014 Tarih ve 2014/17979 Esas, 2014/16620 sayılı karar)
-Sanığın, D. Limited Şirketi’nde çek keşide etme yetkisi bulunmamasına rağmen suça konu 6.500 TL bedelli çeki keşide ederek kendi borcu için katılana verdiği, çekin bankaya ibrazında karşılığının bulunmadığının belirlendiği, yapılan araştırmada, sanığın, çek keşide etme yetkisinin bulunmadığı dikkate alınarak resmi belgede sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçlarını işlediğinin iddia edildiği olayda, söz konusu çekin keşideci şirket yetkilisinin rızası dahilinde sanık tarafından düzenlenerek katılana verildiği, ayrıca çekin düzenlenmesinden sonra, yaşanan ekonomik kriz nedeniyle bedelinin ödenemediği, sanığın, çekteki imzayı ve borcunu inkar etmediği gibi ödemek istediğini ifade ettiği, keşidecinin de katılana olan borcun kabul edildiğini belirttiği, tek başına, çek bedelinin ödenememesinin hile olarak kabul edilemeyeceği ve sanığın suç işleme kastıyla hareket etmediği dikkate alınarak, her iki suçun yasal unsurlarının oluşmadığının anlaşılması karşısında, bu gerekçelere dayanan mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik bulunmamıştır. (Yargıtay 15. CD, 02/07/2014 Tarih-ve-2012/21565 Esas, 2014/13041 Karar sayılı karar)
-Sanık, keşideci adına imza atarak ya da başkasına imza attırarak mal alması halinde sahtecilik ve dolandırıcılık suçu oluşacaktır. Keşideci im-u sanığa ait olmasa da sanık, çeki nereden aldığını ispatlayamazsa suç yine oluşur. Çünkü sanık çeki başkasına da imzalattırmış olabilecektir.
Sanığın katılandan aldığı sobalar sebebiyle keşidecisi E.K. olan İstanbul 15.12.2005 keşide yer ve tarihli hamiline düzenlenen 10.000 TL bedelli sahte çeki şirket kaşesiyle ciro ederek katılana verdiği, katılanın çek bedelini tahsil için bankaya gittiğinde çekin sahte olduğunun ortaya çıktığı olayda, nitelikli dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçunun oluştuğu yönündeki kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 20/01/2014 Tarih ve 2012/6945 Esas, 2014/650 Karar sayılı karar)
-Sanığın, şikâyetçiden iki adet düve satın alarak karşılığında suça konu sahte çeki verdiği, ödeme günü geldiğinde şikâyetçinin bu çeki tahsil etmek amacıyla bankaya ibraz ettiğinde çekin üzerindeki imza ile bankada bulunan keşideciye ait İmzaların birbirini tutmaması nedeniyle çekin işleme konulmadığı, ekspertiz raporunda, tetkik konusu çekin ön yüzündeki “29.06.2009 tarih ve 7000 TL hamiline” ibareli el yazılan ve keşideci imzasının sanığın eli ürünü olduğunun tespit edildiği anlaşıldığından, sanığın eylemlerinin dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarını oluşturduğuna dair mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 31/03/2014 Tarih ve 2012/14916 Esas, 2014/5943 Karar sayılı karar)
•Sanık, eşi adına işyeri açıp, yine eşi adına çek karnesi almış, eşinin bilgisi dahilinde çeki imzalayıp müştekiye vermiş, çek bedellerini öde-yemese de borcunu inkar etmemiş ise, çek sahibinin rızası ile çekin imzalanması, sanığın dolandırıcılık kastının bulunmaması nedeniyle nitelikli dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçunun unsurları oluşmayacaktır.
Sanığın eşi olan katılan adına işyeri açıp, işlettiği kartların iki aynı bankadan aldığı çek karnesinin sanıkta durduğu, sanığın bazı çekleri eşi olan katılanın bilgisi dışında fakat onun adına sahte imza atmak suretiyle tanzim edip kullandığının iddia edilen olayda;
Katılanın kendisi adına açılmış işyerini eşi olan sanık tarafından işletildiğini, bankalardan kendisi adına aldığı çek karnelerinin eşinde durduğunu belirtmesi ve bu şekilde düzenlenip ödenen çekler bulunması karşısında; katılanın zımni muvafakati ile sanığın suça konu çekleri düzenleyip imzaladığı, katılanın, zımni muvafakatini ortadan kaldıracak bir açıklamada bulunduğu tespit edilemediği anlaşıldığından, sanığın suç kastıyla hareket ettiğine dair delil bulunmadığından yüklenen suçlardan beraatına yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 27/03/2014 Tarih ve 2012/20310 Esas, 2014/5800 Karar sayılı karar)
-Sanık A/nın, S. isimli işyerinin kayden yetkilisi olduğu, işlerin fiilen eşi diğer sanık H. tarafından idare edildiği, sanık H/nin, katılan şirketle daha önce sürekli mal alışverişinde bulunduğu, olay tarihinde de, önceki bir borca karşılık olmak üzere, Keşidecisinin K.D. isimli kişi olduğu, 15.000 TL bedelli müşteri çekini katılan şirkete verdiği, katılan tarafından, çekin bankaya ibrazında karşılığının bulunmadığının belirlendiği, yapılan icra takibi sırasında sanık A/nın ciro altındaki imzanın kendisine ait olmadığını gerekçe göstererek itirazda bulunduğu, daha sonra alınan ifadesinde ise, eşine işlerin idaresi ve çek imzalaması için daha önce vekaletname verdiğini, eşinin imzaladığı suça konu çekten sonradan haberinin olduğunu ve çeke konu borcu kabul ettiğini, ödeme yapacaklarını belirttiği, sanık H/nin de, suça konu çeki, eşinin muvafakati ile imzaladığını, işleri vekalete dayalı olarak kendisinin fiilen idare ettiğini, katılana olan borcu kabul ettiğini ve suç işleme kastı bulunmadığını belirttiği, yapılan incelemede, ciro altındaki imzanın sanık H/ye ait olduğunun belirlendiği, böylece sanıkların eylem ve fikir birliği içinde hareket ederek, ciro altındaki imzayı başkasına imzalatıp imzaya itirazda bulunmak suretiyle nitelikli dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarını işlediklerinin iddia edildiği olayda, sanık A/nın, çekin diğer sanık tarafından imzalanması yönünde önceden muvafakatinin bulunduğu, katılan şirketin, daha önceki ticari ilişkiler çerçevesinde sadece sanık A/nın imzaya yetkili olduğunu bildiği, zaten kaşenin altında sanık A/nın adının yazdığı, bu nedenle ortada bir hilenin veya aldatmanın bulunmadığı, ayrıca çekin önceden doğan borca karşılık olarak katılana verildiği, ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 03/03/1998 tarih ve 6/ 8-69 E. K. sayılı kararında da açıklandığı üzere, önceden doğmuş bir borç için hileli davranışlarda bulunulması halinde, zarar veya borç kandırıcı nitelikte davranışlar sonucu doğmayacağından dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarının unsurları itibariyle oluşmayacağının anlaşılması karşısında bu gerekçelere dayanan mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik bulunmamıştır. (Yargıtay 15. CD, 13/10/2014 Tarih ve 2013/1402 Esas, 2014/16165 Karar sayılı karar)
Sanık Z.K/nin, eniştesi olan diğer sanık H.K/nin hesabına ait olan ve .. Bankası … Şubesi nezdinde bulunan çek hesabından, 20/01/2007 düzenleme tarihli, 28000 TL bedelli ve 10.02.2007 keşide tarihli, 14.700 TL bedelli iki adet çeki ciro ederek, mağdur A.A/ya verdiği, yapılan soruşturma neticesinde, sanığın söz konusu çeki keşide etmeye yetkisinin bulunmadığının belirlendiği, bu şekilde sanık Z.K/nin, eniştesi olan sanık H.K’ya ait çek hesabından yetkisi olmadığı halde çek keşide ederek mağdur A.A/ya vermek suretiyle haksız menfaat temin ettiğinin iddia edildiği olayda;
Dosya içerisindeki tüm bilgi ve belgelere göre; yargılama konusu olan çeklerin, sanık H.K. hesabına ait bulunduğu hususunda hiçbir tereddütün bulunmaması dikkate alındığında; sanık H.K/nın, kendisine ait çek hesabından keşide edilen ve bilgisi dahilinde düzenlendiğini belirttiği çeklerin, diğer sanık Z.K. tarafından tanzim edilmesi şeklinde gerçekleşen eylemde, resmi belgede sahtecilik suçunun unsurlarının oluşmayacağından beraat kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden delillerin takdir ve değerlendirilmesinde yanılgıya düşülmek suretiyle sanıkların yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi,
Sanık Z.K/nin aşamalarda verdiği savunmalarında; söz konusu çek hesabının eniştesi olan diğer sanığa ait olduğunu ve kendisinin bilgisi dahilinde keşide edildiğini, sonrasın-v da çeki kendisinin ciro ederek mağdur A.A/ya alışverişte kullanması amacıyla verdiğini, bu şekilde birçok defa çek keşide ettiğini ve çoğunu ödediğini, mağdur A.A/ya bu şekilde daha önce de çek tanzim ederek verdiğini, çek hesabı sahibi olan sanık H.K/nın da söz konusu çek hesabından çek keşide etmesine rıza gösterdiğini belirtmesi karşısında; maddi gerçeğin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılması bakımından; öncelikle sanık Z.K/nin benzer şekilde çek keşide edip etmediği, mağdur A.A. ile daha öncesinde bu şekilde bir ticari ilişki içerisinde bulunup bulunmadığının tespit edilmesi ve sanıkların somut olayda fikir ve eylem birliği içerisinde ne şekilde hareket edip etmediklerinin açıkça ortaya konulması, suç kasıtlarının bulunup bulunmadığının veya ne şekilde hileli hareketler sergileyerek mağdur A.A/yı aldattıklarının belirlenmesi, söz konusu dolandırıcılık suçunun kanunda tanımlanan unsurlarının oluşup oluşmadığı hususlarının net bir şekilde açıklığa kavuşturulmasından sonra toplanan delilere göre sanıkların hukuki durumunun tayin ve takdirinin gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme sonucunda nitelikli dolandırıcılık suçundan sanıklar haklarında yazılı şekilde hükümler kurulması, (Yargıtay 15. CD, 15/09/2014 Tarih ve 2013/827 Esas, 2014/14572 Karar sayılı karar)
- –Çek, keşideci tarafından imzalansa bile sanık çeki bir şekilde ele geçirip ciro ederek kullanırsa, ciroda sahtecilik oluşacağından TCK’nın 204/1,158/1-f suçları oluşacaktır.
- Sanık, çeki hukuka aykırı olarak ele geçirip, bu kez herhangi bir şekilde ciro etmeden kullansa, sadece TCK 158/1-f suçu oluşacaktır.
- Sanık, çeki keşidecinin işyerinden çalıp sahte olarak imzalayıp müştekiye verirse, TCK’nın 142/2-h, 204/1 ve 158/1-f suçları oluşacaktır.
Somut olayda; sanığın ..bank … şubesine ait 20/12/2008 keşide tarihli ve 1.720 TL | bedelli sahte çeki aldığı mal karşılığında ciranta sıfatı ile imzalayıp müştekiye verdiği, anlaşılmakla dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarının işlendiğine dair mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir, (Yargıtay 15. CD, 05/03/2014 Tarih ve 2012/10089 Esas, 2014/4132 Karar sayılı karar)
Sanık, sahte çeki ciro edip, önceden doğan borcuna karşılık vermesi halinde resmi belgede sahtecilik suçu oluşur, ama nitelikli dolandırıcılık /suçu oluşmaz, bu hususun mutlaka araştırılması gerekir.
, Sanığın, tanık M.Y. hesabına olan …bank … şubesine ait 14/08/2008 keşide tarihli, B 5928671 seri numaralı, 10000 TL bedelli çeki yetki belgesi olmadan keşide ettiği, ve katılan şirkete verdiğinin iddia edildiği somut olayda; tanık M.Y/nin sanığın çeki imzalamasına muvafakat ettiğini beyan ettiğinin anlaşılması karşısında, resmi evrakta sahtecilikten söz edilemeyeceği, yine Yargıtay C.G.K’nın 03.03.1998 gün ve 6/8-69 sayılı kararında açıklandığı üzere önceden doğmuş bir zarar veya doğmuş bir borç için hileli davranışlarda bulunulması halinde zarar veya borç, kandırıcı nitelikteki davranışlar sonucu doğmayacağından dolandırıcılık, suçunun oluşmayacağının belirtilmesi karşısında, suça konu çekin önceden doğan borç nedeni ile sonradan düzenlendiği anlaşılmakla dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarının unsurlarının oluşmadığından sanığın atılı suçlardan beraatine ilişkin mahkeme kararında bir isabetsizlik görülmemiştir, (Yargıtay 15. CD, 12/03/2014 Tarih ve 2012/10711 Esas, 2014/4604 Karar sayılı karar)
-Sanığın, önceden doğmuş bir zarar veya doğmuş bir borç için hileli davranışlarda bulunması halinde zarar veya borç, kandırıcı nitelikteki davranışlar sonucu doğmayacağından dolandırıcılık suçunun unsurları itibariyle oluşmayacağı ve sanığın aşamalarda verdiği ifadelerinde; yargılama konusu olan ve teknik incelemelerden sonra sahte olduğu anlaşılan çeki, daha önceki bir alışverişten kaynaklanan borcundan dolayı katılana verdiğini savunduğu, yargılama dosyası içeriğindeki bilgi ve belgelere göre de; sanığın önceden doğan bir borcuna karşılık olarak çeki katılana verip vermediği hususunun net olarak anlaşılamadığı dikkate alındığında; maddi gerçeğin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılması bakımından, sahte çekin önceden doğan borcu nedeniyle sonradan tanzim edilerek katılana verilip verilmediği hususunun araştırılmasından sonra toplanan delilere göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdirinin gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme sonucunda yazılı şekilde hüküm kurulması, (Yargıtay 15. CD, 13/10/2014 Tarih ve 2013/1415 Esas, 2014/16197 Karar sayılı karar)
-Çek tamamen sahte oluşturulmuş ise ve sanık bu çeki kullanmışsa suç oluşur, sanık çeki başkasından aldığını iddia ediyor ise, bu kişinin araştırılıp bulunması, sanık, keşideci ve sanığın aldığını belirttiği kişinin yazı ve imza örneklerinin alınarak yazı ve imza incelemesi yapılmalıdır,
Somut olayda; sanığın bilirkişi raporuna göre tamamen sahte olarak oluşturulmuş 30/08/2007 tarihli ve 6.300 TL bedelli çeki müştekiden satın aldığı akaryakıt karşılığında ciro etmek suretiyle vermesi, katlanın bankaya ibrazında çekin keşideciye ait ödenmiş önceki bir çekin bilgilerinden faydalanılarak sahte oluşturulduğunun anlaşılması iddiasıyla açılan davada, sanığın eyleminin nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu ve buna göre cezalandırmasına dair mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 09/06/2014 Tarih ve 2012/17947 Esas, 2014/11367 Karar sayılı karar)
-Sanık sattığı mal karşılığında müştekiden çeki alır, müşteki çek bedelini öder, buna rağmen sanık bu çeki hukuka aykırı olarak elinde tutup tahrifat yapıp piyasaya sürerse eylem, TCK 204/1,158/1-f, kapsamında kalır.
Sanık, sattığı mal karşılığında müştekiden bedel kısmı boş çeki alır,; müşteki çek bedelini öder, buna rağmen sanık bu çeki hukuka aykırı olarak elinde tutup boş kısımlarını doldurup piyasaya sürer ve tahrifat yaparsa eylem, TCK’nın 209/2 delaletiyle TCK 204/1,158/1-f maddeleri kapsamında kalır.
Sanığın, tanık U.G/ye hayvan satıp karşılığında ..bank … Şubesine ait 01.08.2006 keşide tarihli, 10.500 TL meblağlı çeki aldığı, daha sonra tanık U.’nun suça konu çekin bedelini elden ödeyerek çeki sanık O/dan istediği, ancak sanığın çekin yanında olmadığını belirtip sonra vereceğini söylediği, akabinde söz konusu çekin üzerinde tahrifat yapıp 20.10.2006 keşide tarihli bir çeke dönüştürerek canlı hayvan satın aldığı katılan H.B.’ye verdiği, katılanın da çekin karşılıksız çıkması nedeniyle alacağını tahsil edemediği, bu şekilde sanığın hileli hareketler yaparak haksız menfaat temin etmek suretiyle üzerine atılı nitelikli dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarını işlediğinin iddia edildiği olayda, suça konu çekin iğfal kabiliyetine haiz olmadığı ve çekte yapılan tahrifatın sanık tarafından yapıldığına dair mahkumiyete yeterli kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gerekçesine dayanan mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 25/12/2014 Tarih ve 2013/5999 Esas, 2014/22161 Karar sayılı karar)
-Öncelikle çekin sahte olarak oluşturulup oluşturulmadığının kesin olarak belirlenmesi, ciro silsilesinin araştırılması, sanığın sunduğu belgelerin incelenmesi, cirantaların dinlenilmesi, aralarındaki hukuki ilişkiye dair belgelerin getirtilerek incelenmesi gerekir.
Mağdur K.G.’ye ait aracın camı kırılmak sureti ile birçok çek yaprağının imzasız ve boş olarak çalındığı, 3209350 seri no’lu çekin de bu çekler arasında bulunduğu, suça konu çekin, sanık tarafından aldığı mal karşılığında tanık M.D/ye verildiği, bu kişinin de çeki M. Şirketi ne ciro yapmadan verdiği, bu şirketin de, çeki, yine ciro yapmadan mağdur S.E. ye ticari ilişki gereği verdiği, çekin bankaya ibrazında çalıntı olduğunun ortaya çıktığı, sanık savunmasında, suça konu çeki, açık kimlik bilgilerini ve adresini bilmediği ve kendisinden önce cirosu bulunan F.K. isimli kişiden aldığını belirttiği, bu kişinin kim olduğunun tespit edilmediği, böylece sanığın nitelikli dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarını işlediğinin iddia edildiği olayda,
Gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılması açısından, öncelikle suça konu çekin sahte olarak düzenlenip düzenlenmediğinin tespiti için, sanık ve çekte keşideci görünen U. Şirketi yetkilisinin usulüne uygun olarak yazı ve imza örneklerinin alınması, mukayeseye esas yazı ve imza asıllarını içerir belge asıllarıyla birlikte çek aslının da Adli Tıp Kurumu ya da kriminal laboratuvarına gönderilerek, yazı, imza ve ciroların sanık ve keşideci görünen şirket yetkilisine ait olup olmadığının kesin olarak belirlenmesi için denetime elverişli rapor alınması, çekin arkasında birinci ciranta olarak yer alan H.Y. isimli kişinin açık kimlik bilgileri ve adresinin araştırılarak, bulunması halinde bilgi sahibi sıfatıyla ifadesinin alınması, suça konu çekle bağlantısının araştırılması, bu çeki, kimden ve hangi tarihte aldığı, daha sonra hangi ticari ilişki gereği kullandığı, kendisinden sonra cirosu bulunan F.K. isimli kişiyi tanıyıp tanımadığının da sorularak, varsa buna dair belgelerin istenmesi, yine bu kişiye ait yazı ve imza örnekleri de alınarak, çekteki yazı ve imzalanın bu kişiye ait olup olmadığının kesin olarak belirlenmesi, sanığın yeniden ifadesinin alınarak, çekte birinci ciranta olan H.Y. isimli kişiyi tanıyıp tanımadığı hususunun sorulmasından sonra hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması, (Yargıtay 15. CD, 20/01/2014 Tarih ve 2012/7483 Esas, 2014/550 Karar sayılı karar)
-Sanık, kendi kimlik bilgileri ile adına şirket kurulduğunu, çek hesabı açılıp piyasanın dolandırıldığını iddia etmiş ise, ilgili şirketin belgeleri ve çek asılları getirtilerek yazı ve imza incelemesi yapılarak iddia araştırılmalıdır.
Sanığın yaptığı savunmada; kimliğinin ağabeyinin damadı olan T.K. adlı şahıs tarafından taklit edilerek kendisiymiş gibi adına açtığı banka hesabı üzerinden başka şahısların dolandırdığını belirtmesi, T.K. Hakkında .. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından sanık A.Ç/ye karşı resmi belgede sahtecilik suçundan .. tarih ve .. esas ve .. karar numaralı ilamla mahkûmiyet kararı verilmesi karşısında; gerçeğin kuşkuya meydan bırakmayacak şekilde tespiti bakımından; T.K. isimli şahsın tanık olarak beyanına başvurulması, suça konu kapora parasının gönderildiği hesabın sanık tarafından mı yoksa T.K. tarafından mı açıldığının tespiti bakımından her ikisinden de yeteri kadar alınacak imza örnekleri ile hesap sözleşmesindeki imzanın karşılaştırılması ve kime ait olduğunun açıklanması için alanında uzman bilirkişi incelemesi yaptırılması gerektiği gözetilmeden eksik ve yetersiz gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi, (Yargıtay 15. CD, 15/01/2014 Tarih ve 2Gİ12/4955 Esas, 2014/361 Karar sayılı karar)
Çekte Keşide yeri yoksa özel belgede sahtecilik suçundan hüküm kurulmalıdır.
Sanığın, aldığı otomobil karşılığında müşteki B.Ö.’ye ciro ederek verdiği ve dosya içerisinde fotokopisi bulunan suça konu çekte TTK’nın 692. maddesinde öngörülen ve bulunması zorunlu unsurlardan olan “keşide yerinin” bulunmaması nedeniyle, eylemin özel belgede sahtecilik suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi, (Yargıtay 15, CD, 25/09/2014 Tarih ve 2014/16792 Esas, 2014/15601 Karar sayılı karar)
-Kambiyo senetlerinde yapılan sahteciliğin, resmi belgede yapılmış sayılabilmesi için ilgili kambiyo senedinin Türk Ticaret Kanunu’nda öngörülen bütün unsurlarını taşıması gerekli olup, 6762 sayılı TTK’nın 692. maddesi gereğince çeklerde bulunması zorunlu olan keşide yerinin bir duraksamaya meydan vermeyecek biçimde açık ve anlaşılır olması gerektiği, aynı Kanun’un 693. maddesine göre ise, keşide yeri gösterilmemiş olan çekin, keşidecinin ad ve soyadı yanında yazılı olan yerde keşide edilmiş sayılacağı hükmü de dikkate alınarak, suça konu çekte keşide yeri ve keşidecinin ad ve soyadı altında da bir yer bulunmadığı, bu nedenle unsurları bulunmayan suça konu çekin özel belge niteliğinde bulunduğunun anlaşılması karşısında; sanığın eyleminin özel belgede sahtecilik suçunu oluşturacağı gözetilmeyerek suç vasfında yanılgıya düşülmek suretiyle resmi belgede sahtecilik suçundan hüküm kurulması, (Yargıtay 15. CD, 23/06/2014 Tarih ve 2012/20052 Esas, 2014/12489 Karar sayılı karar)
-Çekte aldatma yeteneğinin tespiti hakime aittir, bu nedenle çek aslı ) duruşmada incelenip unsurlarının tam olup olmadığı değerlendirilmeli ve denetime esas olacak şekilde aslı ya da onaylı sureti dosyaya konulmalıdır.
Belgede sahtecilik suçlarında; aldatma yeteneği bulunup bulunmadığının takdirinin v mahkemeye ait olduğu, 02.07.2008 tarihli bilirkişi raporunda suça konu çekin bilgisayar vasıtasıyla tümden sahte olarak oluşturulmuş olduğu ve iğfal kabiliyeti hususunun mahkemece yorumlanmasının daha uygun olacağının belirtilmesi karşısında, adli emanetin 2009/237 numarasında kayıtlı suça konu çekin getirtilerek incelenmek suretiyle özelliklerinin duruşma tutanağına yazılması, denetime olanak verecek şekilde sahte belge aslının dosya içerisine konulması, kararın gerekçe bölümünde aldatma yeteneğine sahip olup olmadığının tartışılması ve neticesine göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, (Yargıtay 15. CD, 03/12/2014 Tarih ve 2013/3988 Esas, 2014/20291 Karar sayılı karar)
-Sanığın, yetkisiz çek keşide edip kullanmak suretiyle dolandırıcılık suçunu işlediği iddia edilirse, sanığın gerçek yetkili olup olmadığı ilgili şirket kayıtlan ve varsa vekaletname getirtilerek incelenir, şirketin yetkililerinin, çek keşide etmeye rızalarının olup olmadığının sorulması, çeki alan müştekinin, sanığın yetkisiz olduğunu bilip bilmediğinin araştırılması gerekir, eğer çeki alan müşteki, yetkisiz olduğunu bile bile çeki almışsa ortada sakatlanan bir irade bulunmadığı için dolandırıcılık suçu oluşmayacaktır.
Sanığın, K. Limited Şirketi’nin muhasebecisi olduğu, şirketin o dönem ki müdürü olan N.K. tarafından 16.05.2007 tarihli vekaletname ile sanığa şirket adına çek keşide etme yetkisi verildiği, ancak N.K’nın 27.12.2007 tarihinde şirketin yönetimini oğlu olan S.K.’ya bıraktığı, sanığın 16.05.2007 tarihli vekaletnameye dayanarak suça konu .. Bankası… Şubesine ait 21.01.2009 keşide tarihli ve 9.500,00 TL bedelli çeki şirket adına keşide ederek şikayetçiye verdiği, karşılığında araç tamiri yaptırdığı, çekin bankaya ibrazında karşılığının bulunmadığı gerekçesi ile bedelinin ödenmediği somut olayda; dosya içerisindeki … Noterliği tarafından düzenlenmiş 16.05.2007 tarihli o dönem ki şirket müdürü N.K. tarafından şirket adına verilmiş vekâletname ile sanığa çek keşide ete yetkisinin tanındığı, bu yetkinin geri alınmadığı gibi suç tarihinden önceki 15.01.2008 tarihli toplantıda alınan ve karar defterine yazılan karara göre de sanığın şirket adına imza atma yetkisinin devam ettirilmesine oybirliği ile karar verilmiş olduğu, bu süre zarfında şirket yetkililerinin yeminli beyanlarından da anlaşıldığı üzere bilgileri dahilinde sanığın başka çekleri de şirket adına keşide etmesi ve bunların bedellerinin şirket tarafından ödenmesi ve en son olarak da suç tarihinden sonra şirketin müdürü olan S.K. tarafından 05.05.2010 tarihinde .. Noterliği tarafından düzenlenen vekaletname ile sanığa 27.12.2007 tarihinde verilen çek keşide etme yetkisinin devam ettiğinin bildirilmesi karşısında, sanığın suç işleme kastı ile hareket etmediği, yargılamaya konu çek bedelinin şirketin ekonomik sıkıntıları nedeni ile ödenmediğinin anlaşılması karşısında, unsurları oluşmayan resmi belgede sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçundan sanığın beraatı yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi, (Yargıtay 15. CD, 12/03/2015 Tarih ve 2013/9683 Esas, 2015/22519 Karar sayılı karar)
Sanık, keşideci olarak çekteki imzanın kendisine ait olduğunu, Müşteki ile arasında devam eden bir alacak ve borç ilişkisi olduğunu, borcunu inkar etmediğini belirtmesi durumunda suç kastının karar yerinde tartışılması zorunludur.
Sanığın katılandan aldığı mala karşılık suça konu çeki düzenleyerek verdiği, çekin ibrazı sonrası karşılığının bulunmadığından bahisle yapılan şikayet üzerine çekteki keşideci imzasının sanığın eli ürünü olmadığının anlaşıldığı, bu suretle sanığın kendisine ait başkasına imzalattığı sahte çeki vermek suretiyle menfaat temin ettiğinin iddia ve kabul olunduğu olayda;
Sanığın katılan ile birçok kez alışveriş yaptığını ve çek verdiğini, suça konu çekin kendisinin olduğunu, ancak imzanın kendisine ait olmadığını, çeki boş olarak vermiş olabileceğini, hakkında yapılan icra takibinde borca ve imzaya itiraz etmediğini ve borcu kabul ettiğini, çeki ve borcu hiçbir zaman inkar etmediğini savunması karşısında gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti için suça konu çekle ilgili olarak katılan tarafından sanık aleyhine yapılan icra takip dosyasının onaylı bir örneğinin getirtilip sanığın imzaya veya borca itirazda bulunup bulunmadığı tespit edildikten sonra sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, (Yargıtay 15. CD, 30/03/2015 Tarih ve 2013/9913 Esas, 2015/22667 Karar sayılı karar)
-Sanık çeki piyasaya sürdükten sonra, çekin kaybolduğu yalanını uydurup ödemen men talimatı vermesi olayında, gerçekten bir kayıp ya da çalınma durumunun bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır.
P. Limited şirketinin yetkililerinden olan sanık M.S’nin, A. Limited şirketinden satın almış olduğu mallara karşılık vermiş olduğu suça konu çekleri, … Noterliğinin 14 Ağustos 2006 tarihli ortaklar kurulu kararı uyarınca diğer sanık D.A.K. ile müştereken imzalaması gerekirken tek başına imzaladığı, A. şirket yetkilerinin de almış oldukları krediye karşılık katılan bankaya çekleri verdikleri, bu şekilde sanıkların çekleri tek imza ile imzalayıp kullandıktan sonra ödenmelerini engellemek için de TTK’nın 711. madde uyarınca ödemeden men talimat vermek suretiyle şikâyetçinin alacağını almasına engel olmak suretiyle dolandırıcılık suçunu işlediklerinin iddia edildiği olayda; sanıklardan M.S’nın aşamalardaki tüm savunmalarında, çekleri kullanan A. şirketinin sahiplerinden olan H.A/nın, kendilerinin yetkili olduğu P. şirketin ortaklarından olduğunu, bu nedenle suça konu çeklerin çift imza ile imzalanması gerektiğini bildiğini, ancak aralarındaki ticari ilişki gereğince malların tesliminden sonra ikinci imzanın tamamlanması konusunda anlaştıklarını, daha sonra A. şirketinin yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle ödemeden men talimatı verdiklerini belirterek suçlamaları kabul etmemesi, savunma doğrultusunda yapılan incelemede, P. şirketinin yetkili müdürlerinin sanıklar olduğunun karar altına alındığı 14.08.2006 tarihli ortaklar kurulu kararının içeriğinden, tanık H.A/nın da diğer sanıklarla eşit oranda şirket ortağı olduğu ve imzasının bulunduğunun anlaşılması, ayrıca dosya kapsamından P. şirketi tarafından A. şirketine verilmiş olan çift imzalı başka çeklerin de olduğunun tespit edilmesi ile .. Ağır Ceza Mahkemesi’nin … tarih ve … E-K sayılı ilamından A. şirket yetkilisi A.R.A. ile sanıkların 30 yıldan beri ticari alışveriş içerisinde bulunduklarının belirlenmesi karşısında, tanıkların suça konu çeklerin müşterek imza ile imzalanması gerektiğini bilmedikleri yönündeki beyanlarının hayatın olağan akışına uygun düşmemesi; öte yandan hesap sahibi adına müştereken çek keşide etme yetkisi bulunanların, tek imza ile çek keşide etmeleri durumunda, hesap sahibi gerçek ya da tüzel kişinin hukuki ve cezai sorumluluğu bulunmamakta ise de; Türk Ticaret Kanunu hükümleri gereğince imzalayan kişinin çekten kendi adına sorumlu olacağı da dikkate alındığında, sanık M.’nin tek başına keşide ettiği çeklerin, hukuken geçerli çek niteliğinde olmaları nedeniyle ondan çek bedellerinin tahsil edilmesinin de olanaklı olması karşısında; sanıkların atılı suçtan beraatlarına karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde mahkûmiyetlerine hükmolunması, (Yargıtay 15. CD, 10/11/2014 Tarih ve 2013/2615 Esas, 2014/18448 Karar sayılı karar)
– A. Limited Şirketi’nin ortağı ve tek başına yetkilisi olan sanık A.’nın, şirketine ait 20.04.2007 keşide tarihli, 6.500 dolar bedelli çeki diğer sanık M.H/ye imzalatarak katılan A. Limited Şirketi’nden almış olduğu mallar karşılığında verdiği, ancak sanık A.’nın daha sonra çeklerin elinden rızası dışında çıktığını iddia ederek bankaya ödemeden men talimatı verdiği, bu şekilde sanıkların katılan şirket aleyhine TCK’nın 158/1-h maddesinde düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçunu işledikleri iddia ve kabul olunan somut olayda;
Sanık Ali’nin aşamalarda değişmeyen savunmalarında suça konu çekin şirketine ait olduğunu ancak kendisinin keşide etmediğini, keşide tarihi itibariyle sanık M.H.’nin tek başına temsil ve ilzama yetkili olduğunu, bu hususta 12.02.2007 tarihinde ortaklar kurulu kararı alarak sanık M.H.’yi şirket müdürü olarak tayin ettiklerini, katılan şirketten aldıkları malların ayıplı çıkması üzerine geri vermek istediklerini, ancak katılan şirketin buna yanaşmadığını, katılan şirkete 6.500 dolar borçlarının kaldığını, olay tarihinde iki adet çeklerinin kaybolması üzerine bunların hangi çekler olduğunu bulabilmek amacıyla 11-12 adet çek için ödemeden men talimatı verdiğini, katılan şirkete vermiş oldukları diğer çekle ilgili ödemeden men talimatı vermediğini ifade etmesi, diğer sanık M.H.’nin de keşide tarihi itibariyle şirket adına çek keşide etme yetkisi olduğunu ve suça konu çeki kendisinin keşide ettiğini beyan etmesi, dosyada mevcut ticaret sicili gazetesine göre de keşide tarihi itibariyle şirket adına çek keşide etme yetkisinin sanık M.H.’ye ait olduğunun belirtilmesi karşısında; sanıkların eylemlerinin karşılıksız çek keşide etme fiilini oluşturduğu gözetilmeden dosya kapsamına uygun olmayan gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması, (Yargıtay 15. CD, 08/12/2014 Tarih ve 2013/4636 Esas, 2014/20593 Karar sayılı karar)
-Çift imza ile imzalanması gereken bir çekin tek imza ile imzalanıp piyasaya sürülmesinden sonra, çekin tek imza ile imzalandığı gerekçesini ileri sürerek borca itiraz edilirse dolandırıcılık suçu oluşur, fakat, sanık tek imzaya rağmen borcunu ödemeyi kabul eder, herhangi bir itirazda bulunmazsa suç oluşmaz.
S. isimli firmanın ortağı olan sanık M.A.’nın, şirketi ortağı İ.D. ile birlikte imza atarak temsil etmesi gerektiğini bildiği halde, suça konu çeke sadece kendisi imza atıp katılana vererek kullandığı, böylelikle dolandırıcılık suçunu işlediği iddia olunan olayda; gerek sanık gerekse ortağı tanık İ.D. beyanlarında zaman zaman tek imza ile çek düzenleyerek işlerinde kullandıklarını, herhangi bir sorunla karşılaşmadıklarını beyan ettikleri, sanık M.’nin baştan beri çekteki imzasını ve borcunu kabul ettiği, yapılan icra takibine herhangi bir itirazının bulunmadığı gözetilerek, mahkemece sanığın unsurları itibarı ile oluşmayan suçtan beraatına karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 12/02/2014 Tarih ve 2013/25174 Esas, 2014/2463 Karar sayılı karar)
-Sanığın, S. A.Ş adına M.S. ya da M.S. ile birlikte müşterek imza ile çek düzenlemeye yetkili olduğu halde tek imza ile çek düzenleyerek katılan şirkete verdiği, çekin bankaya ibrazında karşılığının bulunmadığı gibi sanığın tek imza ile imzalanmış olması nedeniyle çekin geçersiz olduğunu ileri sürerek icra takibine itiraz ettiği ve takibin iptaline karar verildiği, bu şekilde gerçekleşen eyleminin bankayı aracı kılmak suretiyle dolandırıcılık suçunu oluşturduğunun iddia edildiği olayda, sanığın savunmasında katılan şirket ile aralarında süregelen bir ticari ilişki bulunup daha önce de benzer şekilde tek imza ile çek keşide ederek verdiğini, bedelini de ödediğini belirtmesi karşısında, sanığın kastının tespitine yönelik maddi gerçeğin açığa çıkarılması bakımından sanık tarafından katılan şirkete daha önce tek imza ile çek verilip verilmediği, verilmiş ise bedelinin ödenip ödenmediği hususlarının araştırılarak tespitinden sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, (Yargıtay 15. CD, 26/03/2014 Tarih ve 2012/13802 Esas, 2014/5673 Karar sayılı karar)
-Çek karşılığı mal alan müşteri, çekin çift imza ile geçerli olduğunu bilmesine rağmen tek imzalı olan çeki kabul ederse suç oluşmaz.
Somut olayda; sanığın, S. Limited Şirketi yetkilisi ve ortağı olduğu, şirket adına olan çek hesabından çift imza ile çek keşide etmesi gerekirken söz konusu çekleri tek imza ile keşide etmek sureti ile A.K’ye verdiği, A.K’nin da çekleri borç ilişkisi nedeniyle katılana verdiği, katılanın çekleri bankaya ibrazında, iki imza ile keşide edilmesi gerekli olduğu halde çeklerde tek imza bulunması nedeni ile ödeme yapılmadığı, sanığın savunmasında; söz konusu çekleri teminat senedi olarak tanzim edip A.K’ye verdiğini, bu şahsın çekleri iki imza ile geçerli olduğunu bilebilecek durumda olduğunu belirtmesi karşısında adı geçen A.K’nin duruşmaya tanık sıfatıyla davet edilerek konuya ilişkin bilgi ve görgüsü sorulmadan eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi (Yargıtay 15. CD, 26/03/2014 Tarih ve 2 2012/20921 Esas, 2014/5650 Karar sayılı karar)
-Sanıkların, E. Ltd. Şti/nîn müştereken temsile yetkili oldukları ve çekleri çift imza ile imzalamaları gerektiğini bildikleri halde katılan şirkete sanık E nin tek imzalı olarak çeki keşide edip keşideci imzası eksikliği nedeniyle çeke ödemeden men talimatı verdikleri şeklinde gerçekleştiği iddia edilen olayda gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şeklide ortaya çıkarılması bakımından; katılan şirket temsilcisinin mahkemede /erdiği ifadesinde suça konu çeki sanık E/den aldığını ve sanıkların şirketleriyle iş yaptıkları tek imza ile düzenlenmiş çeklerin kendilerine verildiğinde mal verdiğini açıklaması karşısında bu kişiden, çeklerin çift imza ile imzalanması gerektiğinden haberdar olup olmadığı sorulup çift imza ile çekler de mal verilip verilmediği araştırılarak ödemeden men talimatını veren şirket adına imza atan kişinin sanık olup olmadığının tespiti ile katılanın dinlenmesi çekin verildiği tarihte M.K’nin görevli olup olmadığının tespit edilerek mal alımına muhatap olmayan, ödemeden men talimatını veren kişi olmadığı dosya kapsamı ile belirlenen sanığın suça ne şekilde katıldığı denetime izin verecek şekilde açıklanmadan ve mal alış verişinin katılan tarafından tek imza ile de kabul edilmesi halinde dolandırıcılık suçunun ne şekilde oluştuğu açıklanarak sonucuna göre sanıkların hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde eksik incelemeyle mahkumiyet karan verilmesi, (Yargıtay 15. CD, 28/01/2014 Tarih ve 2012/8221 Esas, 2014/1313 Karar sayılı karar)
Dolandırıcılık
Madde 157 – (1) Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir. (Asliye ceza)
765 sayılı TCK’undaki karşılık maddesi: Madde 503,52l/a
Temyiz İncelemesinde Görevli Yargıtay Ceza Dairesi: 15. ve 23.CD (1/2 Ortak)
Maddeyle ilgili açıklamalar ve bilinmesi gerekenler
Bu suçların bir kısım akrabalar zararına (Başkaları zarar görmediğinde) işlenmesi halinde cezaya hükmedilmez. (Madde 167/1) Cezaya hükmolunmayacak bu hallerde Cumhuriyet Savcısı kovuşturmaya yer olmadığına karar verebilir ve bu karara itiraz edilemez. (CMK.171 ve 173)
© Yine bu suçlar bir kısım yakınlar zararına (Başkaları zarar görmediğinde) işlenmesi halinde de soruşturma ve kovuşturma şikâyete bağlı. Buna karşılık bu hallerde uzlaşma kapsamında değil, cezalandırmada ise ceza yarısı oranında indirilir. (Madde 167/2,CMK.253/3) Ancak 19.12.2006 tarihine kadar işlenen suçlarda uzlaşma kapsamında.
© Suça sürüklenenin onbeş yaşını doldurmamış çocuk olması halinde bu suçlardan dolayı tutuklama kararı verilemez. (ÇKK.21)
Bu suçlardan elde edilen hak, alacak ve diğer malvarlığı değerlerine elkonulabilir. (CMK.128)
© Bu suçlarda kaçak sanığın Türkiye’ de bulunan mallarına, hak ve alacaklarına elkonulabilir. (CMK.248)
© Bu suçlarda zamanaşımı sekiz yıldır. (TCK, m.66) Buna göre: (Büyükler için: 8+4 yıl=12 yıl) (16, 17 ve 18 yaşındakiler için: 5 yıl 4 ay+2 yıl 8 ay=8 yıl) (13, 14 ve 15 yaşındakiler için: 4+2 yıl=6 yıl)
© Bu suçlardan yabancı ülke mahkemelerinden verilen hükümler tekerrüre esas alınır, (m.58/4)
© Bu suçlarda sanık istinabe suretiyle sorguya çekilebilir, görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle sorgusu yapılabilir. (CMK, m. 196/2,4)
® Bu suçlarda tutukluluk süresi en çok bir yıldır. Ancak bu süre, zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek altı ay daha uzatılabilir.-Böylece toplam tutukluluk süresi bir yıl altı aydır. (CMK. 102/1)
© Bu suçların mağduru münhasıran malvarlığı zarara uğrayan kişidir. 00 Dolandırıcılık suçu hile teşkil eden davranışlarla birlikte bir yarar sağlamada birden fazla fiil söz konusudur. Bu nedenle bu suç mürekkep (bileşik) suçtur.
“Kadastro Kanununun 16.maddesine göre; Kadastro tutanaklarının düzenlenmesi sırasında bir kimse sahibi olmadığı bir taşınmaz malı hile ile veya kendisine ait olmayan kayıt ve belgeler kullanarak, kendisi veya başkası adına kaydettirirse, Türk Ceza Kanununun dolandırıcılık veya belgede sahtecilik suçuna ilişkin hükümlerine göre cezalandırılır.” (3402/43) O© “Ölçüler ve Ayar Kanununun 16.maddesine göre; Ayarının doğru olmadığını bildiği aletle ölçü yapan ve bu suretle haksız menfaat temin eden kişi, Türk Ceza Kanununun dolandırıcılık suçuna ilişkin hükümlerine göre cezalandırılır.” (3516/16)
Kamu görevlisinin görev ve sıfatını kötüye kullanarak menfaatin sağlanması gerektiğine karşı tarafı inandırarak haksız menfaat elde etmesi halinde dolandırıcılık değil, ikna suretiyle irtikap suçunu oluşturur.
Kartopu sözleşmelerinde (Titan örneği gibi) sisteme sonradan giren kişilerin sistemin işleyişi ve sonuçları konusunda aydınlatılması, buna rağmen yükümlülüğün yerine getirilmemesi durumunda dolandırıcılık suçundan söz edilemeyecektir. (Öztürk-Erdem, s.334 ve 342)
© Soruşturmayı yapan Cumhuriyet savcılarının şu hususlara da dikkat etmeleri gerekir.
1-Bu suçların soruşturmasının bizzat Cumhuriyet savcısı tarafından yapılması gerekir. Çünkü nitelikli halleri (m. 158) ağır cezalık suçlardandır.
2-Bu suçlarda gözaltı hükümleri uygulanabilir.
3-Bu suçlarda zincirleme suç hükümleri uygulanır, (m.43/1,2)
4-Bu suçlar bakımından gerekli olursa fizik kimliğin tespiti yapılabilir. (CMK, m.81).
5-Bu suçlarda iletişimin tespiti yapılabilir. Ancak iletişimin dinlenmesi veya kayda alınması işlemi yapılamaz. (CMK, m. 135/6)
6-Bu suçlar teşebbüse elverişli suçlardandır.
7-Bu suçlara iştirak mümkündür. Bu müşterek faillik, azmettirme ve yardım etme şeklinde de olabilir. Azmettiren aynı suçu birlikte işlemişse müşterek fail gibi cezalandırılır.
* * İlk derece mahkemesinin bu suçtan verilen beraat kararını esastan reddeden Bölge Adliye Mahkemesinin (istinafın) kararı temyizi kabil değil, temyiz edilemez. (CMK, m.286/2-f.)
Maddeyle ilgili Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Ceza Daireleri kararlarından özetler
1- (Konuşmak için aldığı telefonu alıp kaçmak) Suç tarihinde evinde bulunan katılanın ziline basıp alt katta bulunan kiralık dükkanın kime ait olduğunu soran, katılana ait olduğunu öğrenince kot dükkanı olduğunu ve bir depoya ihtiyaç duyduğunu ifade ederek dükkanı kiralama niyetinde olduğu izlenimini uyandıran sanığın, kendi dükkanında kahve içerek kira sözleşmesi yapmayı teklif ettiği, bu teklifi kabul eden katılanla yolda giderken alacağı olduğundan bahisle bir kot dükkanına girdikten soma dükkan sahibini bekliyor izlenimini oluşturduğu, bu sırada çeşitli telefon görüşmeleri yaparak yüksek miktarda para havalelerinden bahsetmek suretiyle ekonomik durumu iyi bir iş adamı olduğu kanaatini uyandırdıktan soma telefonunun şarjının bittiğini söyleyerek katılanın cep telefonunu istediği ve kendi hattını taktığı telefonla konuşuyormuş gibi yaparak olay yerinden fark ettirmeden uzaklaştığı olayda, sanığın basit bir yalanı aşan, içinde bulunduğu durum itibariyle mağduru yanıltacak ve kandıracak yoğunluk ve güçteki sözleri ile ustaca sergilediği hareketlerin hileli davranış olduğu, TCK’nun 157. maddesinin düzenleniş şekli ve maddenin gerekçesi göz önüne alındığında, zilyetliğin geçici olarak teslimini sağlamaya yönelik bile olsa hileli davranışlar kullanılmış ve bu hileli davranışlar sonucu zilyetlik teslim edilmişse dolandırıcılık suçu oluşabileceğinden, eyleminin dolandırıcılık suçunu oluşturacağının kabulü gerekmektedir. Başka bir anlatımla, dolandırıcılık suçunda önemli olan husus zilyetliğin hileli davranışlar sonucu devredilmesi olup, zilyetliğin belirli bir süre için sanığa devredilmiş olması ve diğer şartlarında varlığı ile dolandırıcılık suçu oluşabilecektir. Bu itibarla, sanığın eylemini dolandırıcılık olarak vasıflandıran yerel mahkeme hükmü ile bu hükmü onayan Özel Daire kararında bir isabetsizlik bulunmadığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir. (CGK, 25.11.2014/655-515)
2-(Basit yalan dolandırıcılık suçunu oluşturmaz) Sanığın rahatsızlanan annesini üzerinde fotoğrafı bulunan kendisine ait sağlık karnesi hastanede tedavi ettirmesi şeklinde gerçekleşen somut olayda, saflığın işlem yapmak için hastane yetkililerine verdiği sağlık karnesinde kendi fotoğrafının bulunması, sanık ile annesi arasındaki yaş farkının 25 olması, sağlık karnesinin yatan hastaya ait olmadığının hastane görevlisi gafından ilk bakışta hemen ve kolaylıkla fark edilmesi gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde, sanığın basit bir yalandan ibaret olan eyleminin dolandırıcılık suçunun maddi konusunun hareket unsurunu oluşturan hileli davranış olarak nitelendirilemeyeceği anlaşıldığından, dolandırıcılık suçunun unsurları itibariyle oluşmadığı kabul edilmelidir.
3-(Kumasının maaşını alan kadın) –Gerçek hak sahibi olmadığının hemen fark edilebileceği-Hileli davranışın bulunmadığı) Herhangi bir geliri ya da sosyal güvencesi bulunmayan sanığın, eşinin ölümünün ardından gündelik işlerde çalışarak kendisinden on yaş büyük ve felçli olan kuması Cennet Koca’ya baktığı, kumasının yaşlılık aylığını bankaya birlikte giderek aldıkları, banka görevlilerinin felçli olan Cennet’i gördükten sonra parayı ödedikleri, ikisinin de okuma yazma bilmemesi nedeniyle banka dekontuna adı geçen şahsın mührü ile birlikte sanığın parmak izinin alındığı, kumasının ölümünden sonra ona ait yaşlılık aylığını alamayacağını bilebilecek durumda olmayan sanığın kumasının son maaşını almak üzere her zaman gittiği bankaya müracaat edip aylığını aldığı, makbuzda gerçek hak sahibinin ismi ve mührünün yanında, sanığın parmak izinin de bulunduğu, bu durumun ortaya çıkması üzerine şikâyetçi kurumun zararını faiziyle karşıladığı, yerel mahkemece duruşmada sanık ile kuması arasında yaş farkı bulunduğu ve sanığın daha genç durduğu gözlemine yer verildiği, hususları göz önüne alındığında, sanığın, her ay kumasının maaşını almak üzere gittiği banka görevlileri tarafından, kimlikteki fotoğrafa bakılması halinde hemen fark edilebilecek nitelikteki fiilinin, dolandırıcılık suçunun maddi konusunun hareket unsurunu oluşturan “hileli davranış” olarak nitelendirilemeyeceği anlaşıldığından, dolandırıcılık suçunun unsurları itibariyle oluşmadığı kabul edilmelidir. (CGK, 11.7.2014/256-368)
4-Dolandırıcılık ve Güveni Kötüye Kullanma suçları arasında şu farkların bulunduğu söylenebilir:
Dolandırıcılık ile güveni kötüye kullanmak suçlarının “teslim” gibi ortak noktaları varsa da bu iki suçun farkları vardır.
a-) Güveni kötüye kullanma suçunda malın teslimi belirli biçimde kullanılmak için hukuka, yöntemlere uygun, aldatılmamış özgür bir iradeye dayanılarak tesis edildiği halde, dolandırıcılık suçunda hileli davranışlar kullanılarak sakatlanmış, özgür olmayan bir iradeye dayanmaktadır.
b-) Dolandırıcılık suçunda, haksız çıkarın sağlanması dolayısıyla suç tamamlanmaktadır. Suçun oluştuğu an, çıkarın sağlandığı, zararın verildiği andır. Güveni kötüye kullanma suçunda ise, suçun oluştuğu an, kanunda öngörülen “zilyedliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunma veya bu devir olgusunu inkâr” gibi seçimlik hareketlerin gerçekleştiği an olup, bu âna kadar gerçekleşen eylemler suç oluşturmaz.
c-) Dolandırıcılık suçunda başlangıçta oluşan bir kast bulunmaktadır. Zilyetliğin hileli davranışlar kullanılarak elde edilmesi, bu suçta malın teslimi öncesi kast bulunduğunu ortaya koymaktadır. Güveni kötüye kullanma suçunda ise, sonradan oluşan bir kast söz konusudur. Mal fer’i zilyede belli amaçlar için tevdi edildikten sonra, iade edilmesi aşamasında malın tesliminden sonra kast oluşmaktadır. Kast öğesi olaysal olarak değerlendirilmeli, fail veya faillerin durumu, mağdurla olan ilişki ve olayın özellikleri ayrı ayrı nazara alınıp sonuca varılmalıdır. (CGK, 24.9.2013/1358-389)
5-Hırsızlık ve Dolandırıcılık suçları arasında şu farkların bulunduğu söylenebilir:
a-) Hırsızlık suçunda eşya, sahibinin (zilyedinin) rızası olmaksızın alınmasına karşın dolandırıcılık suçunda mal, sahibinin (zilyedin) rızasıyla teslim edilmektedir. Ancak bu rıza failin hileli davranışları ile elde edilmiş olup, geçerli bir rıza değildir.
b-) Hırsızlık suçunun konusunu sadece taşınır mallar oluşturmasına karşın dolandırıcılığın konusunu taşınmaz mallar da oluşturabilir.
c-) Hırsızlık suçunda yarar sağlama amacıyla hareket edilmesi başka bir anlatımla genel kastın yanında bu saikin de gerçekleşmesi gerekirken, dolandırıcılık suçunda böyle bir amaçla hareket edilmesine gerek bulunmamaktadır, zira kanun metninde failin suç işleme amacının ne olması gerektiği yazılmadığına göre failin fiilini bilerek ve isteyerek gerçekleştirmesi yeterlidir.
Hırsızlık-Güveni Kötüye Kullanma suçları arasında şu farkların bulunduğu söylenebilir:
Hırsızlık ile güveni kötüye kullanma suçlarının bazı ortak noktalan bulunmakla birlikte, bu iki suçun birbirinden ayrıldığı noktaları aşağıdaki şekilde belirlemek mümkündür:
a-) Hırsızlık suçunun konusu sadece taşınır bir mal iken, güveni kötüye kullanma suçunun konusunu hem taşınır hem de taşınmaz mallar oluşturabilir.
b-) Güveni kötüye kullanma suçunda malın teslimi, muhafaza edilmek veya belirli biçimde kullanılmak üzere hukuka ve yöntemine uygun, aldatılmamış özgür bir iradeye dayanılarak yapılmaktadır. Hırsızlık suçunda ise taşınır mal zilyedinin rızası olmadan alınmaktadır.
c-) Hırsızlık suçunda, zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır malın bulunduğu yerden alınmasıyla suç oluşmaktadır. Güveni kötüye kullanma suçunda ise, suçun oluştuğu an, zilyetliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunulduğu veya bu devir olgusunun inkâr edildiği andır. Bunun sonucu olarak bu aşamaya kadar gerçekleşen eylemler suç oluşturmayacaktır.
d-) Hırsızlık suçunda failde başlangıçtan itibaren suç işleme kastı bulunmakta iken, güveni kötüye kullanma suçunda sonradan oluşan bir kast söz konusudur. Malın fer’i zilyede belli amaçlar için tevdi edilmesinden sonra kast oluşmakta ve güveni kötüye kullanma suçu işlenmektedir. Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Müştekinin olay günü kendisine ait olan motosikleti ile bir bakkala alışveriş yapmak üzere gittiği, alışveriş yaptıktan sonra dışarı çıktığında kapının önünde daha önce hiç görmediği ve tanımadığı sanığın marketin önünde duran motosikletin kendisine ait olup olmadığını sorduğu, müştekinin kendisine ait olduğunu belirttiği, bu şekilde motosikleti satın alma niyetinde olduğu izlenimini karşı tarafta uyandıran sanığın, müştekiye yakındaki bir kahvehanede bu maksatla oturup konuşmayı teklif ettiği, müştekinin bu teklifi kabul ettiği ve bir kahvehanede oturdukları, sanığın burada kendisinden ve hayatından bahsederek güven oluşturduğu, konuşma sonunda 1.000 Liraya motosikleti satın alma konusunda anlaşmaları üzerine sanığın deneme yalanı ile motosikleti alarak olay yerinden gittiği ve bir daha dönmediği olayda, TCK’nun 157. maddesinin düzenleniş şekli ve maddenin gerekçesi göz önüne alındığında, zilyetliğin geçici olarak teslimini sağlamaya yönelik bile olsa hileli davranışlar kullanılmış ve bu hileli davranışlar sonucu zilyetlik teslim edilmişse dolandırıcılık suçu oluşabileceğinden, sanığın eyleminin dolandırıcılık suçunu oluşturacağının kabulü gerekmektedir. Başka bir anlatımla, dolandırıcılık suçunda önemli olan husus zilyetliğin hileli davranışlar sonucu devredilmesi olup, zilyetliğin belirli bir süre için sanığa devredilmiş olması ve diğer şartların varlığı halinde dolandırıcılık suçu oluşabilecektir. (CGK, 24.9.2013/1358-389)
6-(Evlenme ile dul aylığını kestirmemede dolandırıcılık oluşmaz) Eşinden dolayı dul aylığı almaya başlaması, sanığın 31.10.1997 tarihinde yeniden resmen evlenmesine karşın evlendiğini katılan kuruma bildirmeyerek bu tarihten sonra da ölen sigortalı eşinden dolayı aylık almaya devam etmesi, (…) sanığın yeniden resmen evlenmesine karşın, nüfus kayıtlarına resmi olarak işlenen bu hususu katılan kuruma bildirmeyerek aylık almaya devam etmesi eylemi hileli davranış olarak kabul edilemeyeceğinden dolandırıcılık suçunun unsurları oluşmamıştır. Kaldı kı, sanığa kanuni düzenlemelere uygun olarak aylık bağlandıktan sonra da, aylık alma şartlarının devam edip etmediği hususunun mevzuatta yer alan düzenlemeler uyarınca katılan kurum tarafından kontrol edilmesi gerekirken bu işlemler de yerine getirilmemiştir. Nitekim, sanığın yeniden evlendiği hususu, evlenme tarihinden yaklaşık 8 yıl 6 ay sonra nüfus kayıtları incelenerek tespit edilmiş ve başlatılan idari soruşturma sonucunda aylığı kesilerek yersiz ödenen miktarın iadesi işlemleri başlatılmıştır.(…) suçun yasal unsurlarının oluşmaması nedeniyle beraatine karar verilmesi bir isabetsizlik bulunmadığı. (CGK, 3.12.2013/510-579)
7-(Emekli maaşı almak için muvazaalı boşanma) 12.05.1969 tarihinde evlenen sanıkların Bartın 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.03.2004 tarihinde kesinleşen ilamı ile anlaşmalı olarak boşanmalarına rağmen aynı evde oturmaya devam etmeleri, boşanma kararının kesinleşmesinden sonra sanık Ayşe’nin ölen sigortalı babasından dolayı aylık almak için katılan kuruma müracaatta bulunması ve 506 sayılı Kanun hükümleri uyarınca 01.04.2004 tarihinden itibaren katılan kurumdan aylık almaya başlaması şeklinde gerçekleşen olayda, boşanmalarına rağmen birlikte yaşamaya devam eden sanıkların yürürlükte bulunan mevzuata göre verilen, halen de geçerli olan ve hukuki sonuç doğuran boşanma ilamına dayanarak katılan kuruma aylık bağlanması için başvuruda bulunmaları eylemi hileli davranış olarak kabul edilemeyeceğinden dolandırıcılık suçunun unsurları oluşmamıştır. Nitekim boşanma nedeniyle aylık bağlandıktan sonra boşanılan eşle fiilen birlikte yaşandığının belirlenmesi halinde, ödenmekte olan aylık 5510 sayılı Kanunun 56. maddesinin son fıkrası uyarınca kesilerek yapılan yersiz ödemeler aynı kanunun 96. maddesi ve “Fazla veya Yersiz Ödemelerin Tahsiline İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik” hükümleri uyarınca ilgili kurum tarafından kanuni faizi ile birlikte tahsil edilecek, ancak bu yönetmeliğin 5. maddesine 04.05.2013 tarihinde eklenen 3. fıkraya göre ilgili kişiler hakkında kurum tarafından artık Cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda da bulunulmayacaktır. (CGK, 26.11.2013/1363-533)
8-(Bankamatik sırasında mağduru kandırarak elindeki zarfı almak) Sanığın, bankamatikten para çekmeye çalışan müştekiye yardım etmek bahanesiyle yaklaşarak fazla para çekmesini sağlaması, sonrasında fazladan çekilen paranın faizini ödememesi için parayı zarfa koyarak geri yatırmayı teklif etmesi, müştekinin bu teklifi kabul ederek içinde 800 Lira paranın bulunduğu zarfı sanığa teslim etmesi ve sanığın da zar! t bankamatiğe yatırır gibi yaptıktan sonra olay yerinden hızla uzaklaşması şeklinde gerçekleşen olayda, eylemin hırsızlık suçunu oluşturduğu düşünülebilecek ise de, sanığın basit bir yalanı aşan, müştekiyi yanıltacak \e kandıracak yoğunluk ve güçteki sözleri ile ustaca planlayıp sergilediği hileli davranışlarla aldatma sonucunda müştekinin rızasıyla elindeki para zarfını kendisine teslim etmesini sağladığı ve böylece hileli davranışlarla müştekiyi aldatıp, onun zararına olarak, kendisine yarar sağladığı sabit olduğundan, eylemin hırsızlık değil dolandırıcılık suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir. (CGK, 4.6.2013/1353-287)
9- (Dolandırıcılık suçunda temel cezanın üst sınırdan tayini-Güven sonucu alınan aracın getirilmemesi)) Daha önce de aynı tarzda dolandırıcılık suçlarını işlemesi nedeniyle kollukta kaydı bulunan sanığı, katılanın soruşturma aşamasında fotoğraf üzerinden teşhis ettiği, (…) Yargılama süreci boyunca maddi gerçeğe ulaşma ve adaleti sağlama yolunda çaba harcayan, sanığı birebir gözlemleyen yerel mahkemece, alt sınırı 1 yıl üst sının ise 5 yıl olan dolandırıcılık suçunda temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak 5 yıl olarak tayin ve takdir edilmesinde isabetsizlik bulunmamakta olup, bu uygulama 5237 sayılı TCK’nun 3/1. maddesinde düzenlenen “orantılılık” ilkesine de aykırılık oluşturmadığından, Özel Daire kararının 1 no’lu bendindeki bozma nedeni isabetsizdir.
Sanığın katılandan kendisini aracıyla Şanlıurfa’ya götürmesini istediği, katılanın bunu kabul ettiği, birlikte yola çıktıkları, saat 20.30 sıralarında Birecik’te bir tesiste durdukları, yemek yedikleri sırada sanık eşinin Birecik’te olduğunu söyleyerek eşini almak için katılandan arabasını istediği, katılanın bu isteği kabul ederek aracını sanığa verdiği, sanığın geri gelmemesi üzerine bir süre bekleyen katılanın durumu kolluk birimlerine bildirdiği, sanığın arabayı aldıktan sonra Kızıltepe’ye gittiği, orada arabayı başka bir dosyanın müştekisi olan Veysel Özel’in evinin önüne park ettiği ve doktor olduğunu, aracının bozulduğunu, hastaneye malzeme yetiştirmesi gerektiğini söyleyerek Veysel’e ait aracı aldığı, katılanın aracının Kızıltepe’de bulunarak kendisine iade edildiği, (eylemin dolandırıcılık olduğu) (CGK, 9.4.2013/1534-132)
10- (Rızayla alınan telefonu vermemek) Katılanın yolda karşılaştığı ve daha önceden tanıdığı inceleme dışı olan sanık Hakan’ın onu pastaneye davet etmesinden sonra sanıklar Recep ve Nevzat’ın gelmesi, kısa bir süre sonra bir kavga olayı olduğunu ve Recep’in kavgaya gitmek üzere birine telefon açmak zorunda olduğu bahanesi ile önce Recep, sonra da onun adına Hakan tarafından cep telefonunun istenmesi üzerine Recep’e telefonunu vermesi, dışarı çıkan Recep’in yaklaşık onbeş dakika sonra kavga olduğunu haber vererek katılan ve diğer sanıkları pazar yerine çağırması, pazar yerinde kavga olduğu görüntüsü oluşturacak şekilde üstü başı dağınık bir hakle telefonun düştüğünü, hatta kavgaya gelen diğer şahıslar tarafından alındığını belirtmesi, katılanın telefonla ilgili olarak görevlilere şikâyette bulunmak istemesi üzerine sanıkların engel olmaları, söz konusu kavga ile ilgili olarak kolluk görevlilerine haber verilmemesi, sanık Recep’in adını verdiği şahısların kavga olayını doğrulamamaları şeklinde gelişen olayda, başlangıçtan itibaren katılanın telefonunu alma kastıyla hareket ettiği anlaşılan sanıklar ile katılan arasında kanun koyucu tarafından güveni kötüye kullanma suçunun oluşması amacıyla aranan nitelikte, tarafların aldatılmamış özgür iradeleriyle kurulan ve hukuken geçerli olan bir sözleşme, dolayısıyla hukuksal anlamda geçerli bir zilyetlik devri bulunmadığından, sözleşme sonucu meydana gelmiş olan güven ve buna bağlı olarak güveni kötüye kullanma suçundan söz edilemeyecektir. Sanıkların basit bir yalanı aşan, içinde bulunduğu durum itibariyle mağduru yanıltacak ve kandıracak yoğunluk ve güçteki sözleri ile etkin görev paylaşımı içinde ustaca sergiledikleri hareketlerinin hileli davranış olarak kabulü gerektiğinden, hileli davranışlarla aldatma sonucunda mağdur zararına gerçekleşen eylemin hırsızlık değil, dolandırıcılık suçunu oluşturacağı kabul edilmelidir. (CGK, 19.2.21l3/1319-60)
11-(Temel cezanın belirlenmesi) Yerel mahkemece, temel ceza belirlenirken, “suçun işleniş biçimi, fiilin özellikleri, suç konusunun önemi, kastın ağırlığı ve yoğunluğu” şeklinde kullanılan gerekçenin TCK’nın 61. maddesi anlamında yasal, yeterli ve dosya içeriğine uygun olduğunda ve buna bağlı olarak alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayin edilmesinin yerinde bir uygulama olduğunda şüphe bulunmamaktadır. Ancak, suça konu cep telefonun değerinin 130 Lira olduğu ve tüm dosya içeriği göz önüne alındığında, anılan Kanunun 157/1. maddesi gereğince 1 ila 5 yıl hapis cezasını gerektiren dolandırıcılık suçundan hüküm kurulurken temel hürriyeti bağlayıcı cezanın üst sınırdan 5 yıl olarak belirlenmiş olması, aynı Kanunun 3/1. maddesinde düzenlenen “orantılılık” ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, somut olayda yerel mahkemece sanık hakkında dolandırıcılık suçundan temel hürriyeti bağlayıcı cezanın, işlenen fiil ile orantılı olmayacak şekilde üst sınırdan belirlenmesi yerinde olmadığında, Özel Daire kararında isabetsizlik bulunmamaktadır. (CGK, 25.12.2012/1280-1864)
12-(Dolandırıcılık suçlarında zincirleme suç) Dolandırıcılık suçunda zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için dolandırıcılık suçunun temel şekli veya nitelikli hallerinin değişik zamanlarda en iki ez gerçekleşmesi gerekmektedir. Yasadaki suç tanımına uygun en az iki kandırıcılık eyleminin fail tarafından işlenmesi, her iki eylemin birbirinden bağımsız olarak ayrı ayn dolandırıcılık suçunu oluşturması, diğer bir ifade ile tüm unsurlarıyla en az iki dolandırıcılık suçunun fail tarafından işlenmesi gerekmektedir. (CGK. 26.06.2012/420-249)
13-(Suç vasfı nedeniyle bozma) Asliye Ceza Mahkemesinin TCK’nın 157/1 .maddesiyle mahkumiyete dair hüküm sanık temyizi üzerine ceza dairesince “eylemin TCK’nın 158/1-g maddesinde öngörülen ‘basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanılması ’ suçunu oluşturup oluşturmayacağına ilişkin delillerin takdirinin üst dereceli ağır ceza mahkemesine ait olduğu gözetilip görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması” gerekçesiyle bozulmuş ve itirazı inceleyen genel kurulda bu bozmayı yerinde görerek Başsavcılığın itirazını reddetmiştir (CGK, 22.5.2012/442-204)
14-(Üst sınırı beş yıl olan bir suçta temel cezanın tayini) Yerel mahkemece temel ceza belirlenirken, “sanığın suçu işleyiş biçimi, sanığın kastının yüksek yoğunluğu, sanığın amacı” şeklinde kullanılan alt sınırdan uzaklaşma gerekçesi TCK’nın 61. maddesi anlamında yasal, yeterli ve dosya içeriğine uygundur. Yargılama süreci boyunca maddi gerçeğe ulaşma ve adaleti sağlama yolunda çaba harcayan, sanığı birebir gözlemleyen yerel mahkemece, alt sının 1 yıl üst sının ise 5 yıl olan dolandırıcılık suçunda temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak 3 yıl olarak tayin ve takdir edilmesinde isabetsizlik bulunmamakta olup, bu uygulama TCK’nın 3/1. maddesinde düzenlenen “orantılılık” ilkesine de aykırılık oluşturmamaktadır. (CGK. 15.05.2012/116-191)
15-(Hile ve desisenin niteliği) “Hile ve desisenin kandırıcılık niteliği, yöneldiği kişi veya kişilerin aldanma yeteneği diğer bir deyişle sübjektif durumları itibariyle olaysal olarak değerlendirmelidir. Objektif bir değerlendirme ile kandırıcılık niteliği belirlenmeye çalışıldığı takdirde herkes için genel ve objektif bir ölçütün bulunmasındaki zorluk yanında daha çabuk kandırabilecek zeka seviyesine sahip insanlar hukuki korunmadan yoksun kalacaklardır. Bu nedenle hile ve desisenin kandırıcılık niteliğine ulaşıp ulaşmadığı her somut olayda, olayın özelliği, mağdurun durumu, faille olan ilişkisi, kullanılan hile, desise vb. kriterler ayrı ayrı ele alınarak yargıç tarafından değerlendirilmelidir” (…)
1- Hangi hareketin aldatmaya elverişli olduğu somut olaya göre ve mağdurun içinde bulunduğu duruma göre belirlenmelidir. Bu konuda Önceden bir kriter oluşturmak olanaklı değildir” (Özbek)
2- “Hileli davranışın anlamı birtakım sahte, suni hareketler ile gerçeğin çarpıtılması, gizlenmesi ve saklanmasıdır”(Soyaslan)
3-”Hilenin, mağduru hataya sürükleyecek nitelikte olması yeterli-dir ortalama bir insanı hataya sürükleyecek nitelikte olması aranmaz. Bu nedenle, davranışın hile teşkil edip etmediği muhataba ve olaya göre değerlendirilmelidir.”(Centel vd.)
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Arsasını aynı mahallede bulunan başka bir arsayla takas etmeyi düşünen katılanın telefon numarasını öğrenen sanığın, kendisini Almanya’dan gelen işadamı olarak tanıtıp, takası istenen arsanın sahibi olduğunu, arsa ve 25.000 lirasının karşılığında takasa hazır olduğunu belirtip, söylem ve eylemleri ile güven telkin ederek, 5.000 lirası peşin, kalan 20.000 lirası ise tapu işlemlerinin yapılacağı gün verilmek üzere katılanla anlaşmaya vardığı, 5000 lirayı alan sanığın, tapu dairesine gidildiğinde gerçeğin ortaya çıkacağının bilinci içinde bu kez tapu işlemlerinin yapılacağı gün, kız kardeşinin öldüğü ve bu nedenle acilen paraya ihtiyacı olduğu şeklinde kurguladığı mizansenle katliam inandırarak kalan 20.000 lirayı da katılandan aldığı, katılanın kendisine olan güvenini iyice pekiştirmek amacıyla da 25.000 lira değerinde senedi katılana vermesi şeklinde gelişen olayda; sanığın kendisini Almanya’dan gelen işadamı olarak tanıtması, kız kardeşinin öldüğü ve bu nedenle acilen paraya ihtiyacı olduğu şeklinde oluşturduğu mizansen ve katılanın kendisine olan güvenini iyice pekiştirmek ve denetleme olanağını ortadan kaldırmak amacıyla katılana 25.000 lira değerinde senet vermesi şeklindeki davranışları bütün halinde hileli olup, sanığın bu davranışlar sonucunda katılanı aldatarak kendisine yarar sağladığı anlaşılmakla, sanığın üzerine atılı dolandırıcılık suçu yasal unsurları itibariyle oluşmuştur. (Hangi davranışların hileli olup olmadığı ve bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği yolunda genel bir kural koymak oldukça zor olmakla birlikte, olaysal olarak değerlendirme yapılmalı, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmak suretiyle sonuca ulaşılmalıdır)(CGK, 13.3.2012/488-97)
16-(Kan verdirmek bahanesiyle dolandırmak) Somut olayda, sanığın 22.08.2005 tarihinde, hastanede bulunan bir yakınına kan gerektiğinden söz ederek ikna ettiği yakınanı, Hacettepe Hastanesine götürerek burada, kan vermek için gelecek bir başka kişiyi arayacağı bahanesiyle müştekiye ait cep telefonunu alıp, daha sonra kayıplara karıştığı, tüm dosya kapsamı ile sabittir. Sabit olan bu eylem nedeniyle yerel mahkemenin, suç niteliğini belirlerken, sanığın aldatıcı hareketlerinin niteliğini dikkate alıp, mağdurun durumunu dikkate almayarak, suça nitelik vermesi isabetsizdir. (CGK, 24.11.2009/213-276)
17-(Önceden doğmuş borcun hileli hareketler ile kapatılması durumunda, dolandırıcılık suçunun unsurlarının oluşması olanaksızdır) Bu nedenle katılan Veli dinlenerek, vekili aracılığıyla Gaziantep 5. Asliye Hukuk Mahkemesine sunduğu 19.11.2001 tarihli dilekçede ileri sürüldüğü gibi, diğer katılan Sabiha Kuzu ile tapu iptali ve tescil davasının açılmasından önce taşınmazın devri hususunda görüşüp görüşmediği, görüştüklerinin kabulü halinde sanığın tapuyu devir işlemleri öncesinde bu mağdurun rızasının olup olmadığının ve devir işleminin yalnızca önceki alacak-verecek ilişkisinden kaynaklanan borç karşılığında mı, yoksa borcu aşan bir miktar belirlenerek üste para da verilmek suretiyle mi gerçekleştirildiği hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde belirlenmelidir. (CGK. 27.09.2005/59-107)
18-Önceden doğmuş bir borçtan dolayı sanığın, mağdura karşı hile ve desiseler kullanarak edimini yerine getirmemesi, menfaat daha önceden elde edilmiş olduğundan dolandırıcılık suçunu oluşturmayacaktır. Somut olayda sanıkların, ev satışından önce mağduru kandıracak söz ve davranışlarda bulunarak, onu yanıltmaları söz konusu olmadığından eylemler, dolandırıcılık suçunu oluşturmayıp satış bedelinin iade edilmemesinden kaynaklanan hukuki uyuşmazlık niteliğindedir. (CGK, 12.10.2004/150-192)
19-Aşağıdaki eylemler dolandırıcılık suçunu oluşturur:
a-Kendisini subay olarak tanıtıp, şikâyetçiyi evlenmek vaadi ile kandırıp yüklü miktarda parasını alma. (15.CD, 2012/43091 Karar)
b-Kâğıtları karıştırıp el çabukluğu ile kişileri aldatıp oyunda paralarını alma. (15.CD, 2012/ 42579 Karar)
c-Sahte bilezikleri kuyumcuya satma. (15:CD, 2012/32747 Karar)
d-Baştan beri ödemeyi düşünmeden bono verme (15.CD, 2012/ 32021 Karar)
e-Telefonun terör örgütü tarafından kullanıldığını söyleyerek hesabına para yatırmasını isteme. (15.CD, 2012/31683 Karar)
20-(El çabukluğu) El çabukluğuyla elindeki paketi mağdurun cebine koyup, oradaki parayı almada eylem TCK, m.l42/2-b deki suçu oluşturur. (15.CD, 2012/42486 Karar)
21-(Sahte arama) Sahte polis kimliği gösterip, mağdurun üzerini arayıp paralarını almada eylem TCK 142/2-f madde kapsamında hırsızlıktır. (15.CD, 2012/33111 Karar)
22-(Kandırarak zilyetliği almak) Kandırmak suretiyle aracın zilyetliğini ele geçirdikten soma alıp kaçtığının anlaşılması halinde dolandırıcılık suçu oluşur.
23-(Yurt dışına gönderme vaadi) Fiilen ve eylem birliği içinde hareket eden sanıkların iftira atması için neden bulunmayan ve aralarında husumet olduğu da ileri sürülmeyen katliam, .konsoloslukta adamları olduğu, onlar vasıtasıyla vize alıp ABD ye gönderecekleri konusunda ikna edip haksız menfaat sağladıkları katılanın aşamalardaki samimi, ısrarlı, ve birbiriyle tutarlı beyanları, ve dosyada ibraz edilen ABD konsolosluğundan verilen red yazısı birlikte değerlendirildiğinde sanığın suçu sübuta ermiş olur.
24-(Faturanın tarihini değiştirmek) Sanıkların, kendilerini suçtan kurtarmaya yönelik olarak, suça konu faturanın düzenlenme tarihini değiştirip, Mahkemeye sunmaları biçimindeki eylemlerinde; sahtecilik suçunun unsurlarının oluşmaz.
25-(Sağlık karnesini başkasına kullandırmak) Sanığın eşinin sağlık karnesi ile baldızı doğum yaptıktan sonra eşi adına düzenlenen doğum raporunu bilerek çalıştığı katılan kuruma ibrazı ile haksız doğum yardımı ödeneğinden faydalandığının anlaşılması halinde suç oluşur.
26-(Atama yaptıracağı vaadinde bulunma) Sanığın Milli Eğitim Bakanlığında çalışıp atama beklediğini öğrendiği yakınanları telefonla arayarak kendisini atamadan sorumlu milli eğitim müfettişi, atamadan sorumlu daire başkanı olarak farklı isimlerle tanıtıp tayinlerini yapacağından bahisle masraf adı altında yardımcısı olduğunu bildirdiği gerçek ismi adına posta havalesi çıkarttırdığı, sanığın bu fiilleri işlerken kamu görevlileriyle ilişkisi olduğundan ya da onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahsetmeden bizzat kendisinin yetkili kişi olduğunu belirtmesi karşısında suç oluşur.
(1) Dolandırıcılık suçunun;
a) Dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle,
b) Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle,
c) Kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle,
d) Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle,
e) Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak,
f) Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle,
g) Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle,
h) Tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında,
i) Serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle,
j) Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla,
k) Sigorta bedelini almak maksadıyla,
İşlenmesi halinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. (Ek cümle: 29/6/2005 – 5377/19 md.) Ancak, (e), (f) ve (j) bentlerinde sayılan hâllerde hapis cezasının alt sınırı üç yıldan, adlî para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz.
(2) Kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır. Ağır Ceza Mahkemesi
© Bu suçlar bir kısım yakınlar zararına (Başkaları zarar görmediğinde) işlenmesi halinde de soruşturma ve kovuşturma şikâyete bağlı. Buna karşılık bu hallerde uzlaşma kapsamında değil, cezalandırmada ise ceza yarısı oranında indirilir. (Madde 167/2,CMK.253/3) Ancak 19.12.2006 tarihine kadar işlenen suçlarda uzlaşma kapsamında.
© Bu suçlardan elde edilen hak, alacak ve diğer malvarlığı değerlerine elkonulabilir. (CMK. 128)
Bu suçlarda kaçak sanığın Türkiye’ de bulunan mallarına, hak ve alacaklarına elkonulabilir. (CMK.248)
© Zamanaşımı süresi onbeş yıldır.
© Bu suçlarda sanık istinabe suretiyle sorguya çekilebilir, görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle sorgusu yapılabilir. (CMK, m. 196/2,4)
© Bu suçlardan yabancı ülke mahkemelerinden verilen hükümler tekerrüre esas alınır, (m. 5 8/4)
© Bu suçlarda tutuklama süresi en çok iki yıldır. Bu süre zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek uzatılabilir. Uzatma süresi toplam üç yılı geçemez. -Böylece toplam tutukluluk süresi beş yıldır-(CMK 102/2-5320/12)
© Muskacılık, üfürükçülük gibi faaliyetler sonucu karşı taraftan menfaat elde edilmesi l/a bent kapsamına girer.
© l/c- bakımından Karşı tarafın yaş küçüklüğü, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi nedenlerle “algılama” yeteneğinin zayıflamış olması gerekir. Bu nitelikli halin bizzat fail tarafından oluşturulup oluşturulmamasının önemi yoktur. Karşı tarafın fail tarafından başvurulan davranışının” hileli olduğunu algılama ve anlayabilme yeteneğine sahip olmaması durumunda, bu kişinin “aldatılmasından söz edilemeyeceğinden dolandırıcılık değil, yerine göre hırsızlık suçu oluşur.
♦ ♦İlk derece mahkemesinin bu suçtan verilen beraat kararını esastan reddeden Bölge Adliye Mahkemesinin (istinafın) kararı temyizi kabil değil, temyiz edilemez. (CMK, m.286/2-f)
1- (Dolandırıcılıkta çekin kullanılması) Sanığın keşide yeri gösterilmeyen sahte bir çek vermek suretiyle katılandan mal aldığı somut olayda, bankanın maddi varlığı olan çekin suçta araç olarak kullanılması nedeniyle eyleminin, TCK’nun 158/1-f maddesinde yazılı banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir. (CGK, 21.102014/724-433)
2- (Sahte çek vererek dolandırıcılık) Sanıkların keşide yeri gösterilmeyen sahte bir çek vermek suretiyle katılandan hayvan satın aldıkları somut olayda, bankanın maddi varlığı olan çekin suçta araç olarak kullanılması nedeniyle eylemin, TCK’nun 158/1-f maddesinde yazılı banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir. Diğer taraftan, Ceza Genel Kurulunun 29.01.2013 gün ve 1364-51 sayılı kararında da açıklandığı üzere, nitelikli dolandırıcılık suçunda ulaşılan sonuç cezanın, suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olması durumunda adli para cezasının, TCK’nun 158. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi uyarınca suçtan elde edilen menfaatin iki katma çıkarılması gerektiğinin gözetilmemesi kanuna aykırı ise de, bu husus aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni sayılmayıp, ancak eleştiri konusu yapılabilecektir. (CGK, 21.10.2014/729-433)
3- (Bankadan ayırılan memurun müşterileri dolandırması) Bankada işlem yetkilisi olarak çalışan sanığın 08.10.2004 tarihinde bankadaki görevinden istifa edip ayrılmasına rağmen halen çalışmakta olduğu izlenimini vererek bankada sadece özel müşterilere ve üst düzey banka yöneticilerine mahsus “referans hesap” isimli yüksek faiz getirisi veren gizli-özel bir hesabının bulunduğunu söyleyip deneme amaçlı verilen küçük miktardaki paralara kısa sürede yüksek tutarlı faiz ödeyerek kaplanlardan büyük çoğunluğu elden teslim edilmek, bir kısmı ise EFT veya havale yoluyla banka hesabına yatırılmak suretiyle yüksek faiz ödeme vaadiyle para toplaması şeklinde gerçekleşen olayda; sanığın bankanın mutad bir faaliyeti kapsamında bankayı temsilen hareket etmemesi ve suçun işlenmesi sırasında bankanın herhangi bir maddi varlığının kullanılmaması karşısında sırf bankada çalışıyor izleniminin verilmesi, bankanın ve üst düzey banka yöneticilerinin adının kullanılması ve mağdurlardan alman paranın bir kısmının EFT veya havale yoluyla sanığın hesabına transfer edilmesinin banka veya kredi kurumunun dolandırıcılık suçunda araç olarak kullanıldığının kabulü için yeterli olmayacağı da gözetildiğinde, sanığın eylemlerinin “banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle” nitelikli dolandırıcılık suçunu değil “basit dolandırıcılık suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir. Bununla birlikte suçun yukarıda açıklanan işleniş biçiminin TCK’nun 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesi sırasında alt sınırdan uzaklaşma gerekçesi olarak göz önüne alınması mümkündür. Öte yandan suçtan doğrudan zarar görmeyen Yapı Kredi Bankasının katılan olarak kabulü ile lehine vekâlet ücretine hükmolunması ve zincirleme suç hükümleri uygulanırken gün para cezasından da artırım yapılması gerektiğinin gözetilmemesi de kanuna aykırıdır. (CGK,21.10.2014/53-437)
4- (Çekin suçta araç olarak kullanılması) Sanıkların keşide yeri gösterilmeyen ve tamamen sahte olarak oluşturulmuş çeki kullanarak katılan Remzi’den küçükbaş hayvan aldığı somut olayda, bankanın maddi varlıklarından olan çekin suçta araç olarak kullanılması nedeniyle eylemin TCK’nun 158/1-f madde ve fıkrasında yazılı banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir. (CGK, 23.09.2014/111-394)
5- (Tümüyle sahte çek) Sanığın keşide yeri gösterilmeyen ve tümden sahte olarak oluşturulmuş çeki kullanarak katılan Fatih’den araç aldığı ve diğer sahte çeki ciro ederek bankadan bedelini tahsil etmeye çalıştığı somut olayda, bankanın maddi varlıklarından olan çekin suçta araç olarak kullanılması nedeniyle eylemin TCK’nun 158/1-f madde ve fıkrasında yazılı banka veya kredi kumullarının araç olarak kullanılması suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir. (CGK, 11.7.2014/23-360) (CGK, 11.7.2014/108-358) (CGK, 11.7.2014/74-357)
6- (Sahibinin elinden isteği dışında çıkan çek) Sanıkların keşide yeri gösterilmeyen ve sahibinin elinden isteği dışında çıktığı anlaşılan bir Çeki sahte olarak düzenleyip kullanarak katılanlardan mal aldığı somut olayda, bankanın maddi varlıklarından olan çekin suçta araç olarak kullanılması nedeniyle eylemin TCK’nun 158/1-f madde ve fıkrasında yazılı banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir. (CGK,11.7.2014/110-359)
7- (Büyü bozma-Cin çıkarma) Aldatma aracı olarak kullanılan büyüyü bozma ya da cini çıkarma” vb. hususların mağdurun algıladığı dini inanç ve duygulara yönelik olduğu, sanıkların etkisinde kalan mağdurun bu duygularının istismar edilerek irade özgürlüğünün baskı altına alınması sonucunda sanıklara altınlarını verdiği anlaşıldığından, sanıkların sabit kabul edilen eylemi dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık suçunu oluşturmaktadır.(CGK, 04.02.2014/262-37)
8– (Kendisini başbakanlık elemanı olarak tanıtıp dolandırıcılık nitelikli bir durumdur) Sanığın öncelikle Başbakanlıkta görevli olduğu konusunda S. Özel İdare Müdürünü inandırıp, müştekiler ile irtibat kurmasına aracılık etmesini sağladığı, özel idare müdürünün resmi sıfatını da kullanarak tanık köy muhtarlarında Başbakanlıkta görevli bir kişiyle muhatap oldukları algısını oluşturduğu ve köy muhtarları ile müştekilerin özel idare müdürünün yönlendirmesiyle Başbakanlıkta görevli bir şahısla muhatap oldukları kanaatiyle hareket etmelerini sağladığı hususları hep birlikte değerlendirildiğinde, sanığın aşamalı olarak aracılık yapan tanıklar ile müştekileri yanıltıp, onları kandıracak yoğunluk ve güçteki sözleri ile planlayıp ustaca sergilediği hileli davranışlarla aldatma sonucunda müştekilerin zararına gerçekleştirdiği eylemlerinin dolandırıcılık suçunu oluşturduğu konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır.(…) sanığın eylemleri bu şekliyle TCK’nun 158/1-d maddesinde düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturmaktadır. (CGK, 5.11.2013/1354-437)
9- (Tarikat mensubu olma, muska, fal, melek gibi ifadelerle yapılan kandırmalar nitelikli bir dolandırıcılıktır) Fikir ve eylem birliği içinde hareket eden sanıkların, kendilerini tarikat mensubu olarak tanıtarak, çocuğunun olmadığını öğrendikleri müştekiye “yedi kapı dolaşıyoruz şeker topluyoruz, çocuğu olmayanlara çocuk olması için yardımcı oluyoruz”, sanık Bahriye’nin kucağında bebek olan diğer sanık Fatma’yı göstererek “bak bunun da çocuğu olmuyordu ama siz çocuk sahibi yaptık” dedikleri, müştekiden yumurta ve bez isteyerek önceden hazırladıkları üzerinde Arapça harfler yazılı kağıt parçasını gösterip müştekiyi kırdıkları yumurtadan muska çıktığına inandırmaya çalıştıkları, müştekiye “avucunu aç falına bakacağız”, avucunu açınca da “senin 18 parça altının var” dedikten sonra sarf ettikleri bu söz ve sergiledikleri davranışlarla müştekiden ziynet altınlarını istedikleri, müştekin sanıkların yumurtadan çıktığını söyledikleri muskayı ceplerinden çıkardıklarını fark edince de “bizi melekler çağırıyor” diyerek evden ayrıldıkları olayda, sanıkların basit bir yalanı aşan, mağduru yanıltacak ve kandıracak yoğunluk ve güçteki sözleri ile planlayıp ustaca sergiledikleri hareketlerinin hileli davranış olarak kabulü gerektiğinden, hileli davranışlarla gerçekleşen, ancak tamamlanamayan eylemlerinin dolandırıcılık suçuna teşebbüsü oluşturacağı kabul edilmelidir. Aldatma aracı olarak kullanılan “tarikat mensubu olma, muska, fal, melek” vb. hususlarının dini inanç ve duygulara ilişkin olduğu, mağdurun dini inanç ve duygulan istismar edilerek irade özgürlüğü baskı altına alınmak suretiyle dolandırıcılık suçu işlenmeye çalışıldığından, sanıkların sabit kabul edilen eylemleri dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık suçuna teşebbüsü oluşturmaktadır. (CGK, 1.10.2013/1535-400)
10- (Mevlit okutma, dua okuyarak tesbih çekme, hocaya okutma bahanesiyle dolandırıcılık) Kendisini tanımayan katılana oğlu Ferhat’ı tanıdığı izlenimi veren sanığın, öldüğünü iddia ettiği kayınvalidesinin vasiyeti gereği erzak ve para dağıtacağını söyleyip, bunu katılandan yapmasını istediği, bu isteği kabul eden katliam, kayınvalidesi için mevlüt okuyan hocaya parasını okutmak suretiyle bereketleneceğine inandırıp, kimliği belirlenemediği için evrakı ayrılan ikinci bir kişi ile birlikte kandırarak parasını almak şeklinde gerçekleşen olayda, sanığın basit bir yalanı aşan, katılanı yanıltacak ve kandıracak yoğunluk ve güçteki sözleri ile planlayıp ustaca sergiledikleri hareketlerinin hileli davranış olarak kabulü gerektiğinden, hileli davranışlarla aldatma sonucunda katılan zararına gerçekleşen eylemin dolandırıcılık suçunu oluşturacağı kabul edilmelidir. Aldatma aracı olarak kullanılan “Mevlit okutma, dua okuyarak teşbih çekme, hocaya okutma” hususlarının dini inanç ve duygulara ilişkin olduğu, katılanın dini inanç ve duygularının istismar edilerek irade özgürlüğünün baskı altına alınması suretiyle sanığa para vermesinde etkili olduğu anlaşıldığından, sanığın sabit kabul edilen eylemi dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturmaktadır. (CGK, 24.9.2013/1365-381)
11- (Bilişim sistemini araç olarak kullanma) Bilişim sistemlerinin aynı anda birçok kişiye ulaşmasındaki çabukluk ve sağladığı kolaylığa dayanarak “www.sahibinden.com” adlı internet sitesinde emsallerine göre fiyatını da ucuz göstererek araç satışı için ilan veren sanığın, bu ilanı görüp kendisini telefonla arayan şikâyetçiden kapora adı altında 250 Lira alması şeklinde gerçekleşen olayda; sanığın bilişim sistemini araç olarak kullanmak suretiyle suçu işlediği anlaşılmakla, eylemin TCK’nun 158. maddesinin 1. fıkrasının (f) bendinde düzenlenmiş olan nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir. (CGK, 11.6.2013/239-289)
12- (Bilişim sisteminin dolandırıcılıkta kullanılması) Bilişim sistemlerinin aynı anda birçok kişiye ulaşmasındaki çabukluk ve sağladığı kolaylığa dayanarak “www.sa…..com” adlı internet sitesinde araç satışı için ilan veren sanığın, Bursa’da yaşayan ve ilanı internet üzerinden görerek kendisini arayan katılanın önce kaparo adı altında 150 Lira, ardından aralarında vardıkları anlaşma gereği Edirne’ye gelen katılana eşinin doğum yaptığı için hastanede olduğu ve yanma gelmesi için paraya ihtiyacı olduğunu söyleyerek iki defada 2.350 Lira parayı PTT şubesi aracılığı ile göndermesini sağlaması, daha sonra da telefonunu kapatarak katılanla olan irtibatını kesmesi şeklinde meydana gelen olayda; bilişim sisteminin araç olarak kullanılması suretiyle gerçekleştirilen eylemlerin TCK’nun 158. maddesinin 1. fıkrasının (f) bendi uyarınca nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir. (CGK, 16.4.2013/1407-140)
13- (Gazete ilanıyla ev satışı) İddianame içeriğinde şüphelinin kendisine ait olmayan, herhangi bir yetkisi ve vekâleti olmayan evi kendisininmiş gibi göstererek gazeteye ilan verip bu ilan üzerine arayan mağdura haricen satarak 400 Lira kaparo aldığının belirtilmesi ve mağdurun aşamalarda ilk buluşmada tapuyu görme imkânının bulunmadığını, gazete ilanına güvenerek sanığa 400 Lira kapora verdiğini beyan etmesi karşısında sanığın eyleminin, 5237 sayılı TCK’nun 158. maddesinin birinci fıkrasının (g) bendinde düzenlenen “Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık” suçunu oluşturup oluşturmayacağının tartışılması gerekmektedir. Bu görev ise, 5235 sayılı Kanunun 12. maddesi uyarınca ağır ceza mahkemesine aittir. (CGK, 9.4.2013/226-135)
14- (Muska ile dolandırıcılık) Kendilerini hoca olarak tanıtan sanıkların, katılanlara kızlarının bahtının kapandığını, evlerinde muska olduğunu söyleyip evlerine gelerek, çeşitli dualar okuyup kızlarının elbisesinden muska çıktığına inandırıp bu muskayı bozup yeni muska yaptıklarını söyleyerek paralarını almaları, ayrıca evlerinin bahçesinde bir küp altın olduğunu bu altını çıkarmak için çeşitli dualar ve törenler yapıp getirecekleri ilaçla küp içerisindeki maddeyi altına çevirecekleri vaatleri ile katılanları kandırıp altın ve paralarını almaları şeklinde gerçekleşen olayda, sanıkların basit bir yalanı aşan, mağdurları yanıltacak ve kandıracak yoğunluk ve güçteki sözleri ile planlayıp ustaca sergiledikleri hareketlerinin hileli davranış olarak kabulü gerektiğinden, hileli davranışlarla aldatma sonucunda mağdur zararına gerçekleşen eylemlerin dolandırıcılık suçunu oluşturacağı kabul edilmelidir. Aldatma aracı olarak kullanılan “muskayı bozma ya da cini etkisiz hale getirme veya küpten altın çıkarma için dua okuma” vb. hususlarının dini inanç ve duygulara ilişkin olduğu, katılanların dini inanç ve duygularının istismar edilerek irade özgürlüklerinin baskı altına alınması suretiyle sanıklara altın ve para vermelerinde etkili olduğu anlaşıldığından, sanıkların sabit kabul edilen eylemleri dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle zincirleme şekilde dolandırıcılık suçunu oluşturmaktadır. (CGK, 2.4.2013/1398-112)
15- (İnternet sitesiyle satış vaadi) Bilişim sistemlerinin aynı anda birçok kişiye ulaşmasındaki çabukluk ve sağladığı kolaylığa dayanarak “www….com” adlı internet sitesinden R. Market Şirketler Topluluğu isimli işyeri adına. HP marka dizüstü bilgisayarların satışı için ilan veren sanıkların, Giresun’da ikamet eden ve ilanı görerek bildirdikleri telefon numarasını aradıktan sonra hesaplarına para aktaran şikâyetçiye sözde alışverişe konu bilgisayarı göndermemeleri şeklinde gerçekleşen olayda; bilişim sisteminin araç olarak kullanılması suretiyle gerçekleştirilen eylemlerin TCK’nun 158. maddesinin 1. fıkrasının (f) bendi uyarınca nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir. (CGK, 2.4.2013/1293-111)
16- (Dolandırıcılık suçlarında adli para cezasının hesaplanması) 5377 sayılı Kanunun 19. maddesinin gerekçesi göz önüne alınarak, dolandırıcılık suçundan adli para cezasına karar verilirken, TCK’nun 158. maddesinin birinci fıkrası uyarınca hükmolunan gün karşılığı para cezası, şartların varlığı halinde takdiri indirim uygulaması da yapıldıktan sonra aynı Kanunun 52. maddesi uyarınca adli para cezasına çevrilecek, ulaşılan cezanın suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olması durumunda adli para cezası, anılan Kanunun 158. maddenin birinci fıkrasının son cümlesi uyarınca suçtan elde edilen menfaatin iki katına çıkarılacaktır. (…) Alt sınırdan ceza tayin eden yerel mahkemece, hapis cezasının yanında temel para cezası olarak belirlenen beş günün, TCK’nun 62. maddesindeki takdiri indirim hükmü uygulanmak suretiyle dört güne indirilmesi, aynı kanunun 52/1. maddesi uyarınca günlüğü 20 Liradan uygulama yapılarak 80 Lira adli para cezasına hükmolunması, ancak 158. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi uyarınca bu miktar suçtan elde edilen 850 Liralık haksız menfaatin iki katından az olamayacağından para cezasının 1.700 Liraya yükseltilmesi isabetli bir uygulamadır. (CGK, 12.2.2013/1364-51)
17-(Basın yayın yoluyla suçun işlenmesi) İddianame içeriğinde “şikâyetçinin, şüphelinin gazeteye verdiği ilanı görüp spor malzemesi sipariş ettiği, ancak parasını göndermesine karşın kendisine kâğıt ve naylon parçaları gönderilmek suretiyle dolandırıldığı” hususunun dava konusu yapılması nedeniyle sanığın eyleminin, TCK’nın 158/1-g bendinde düzenlenen “basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık” suçunu oluşturup oluşturmayacağının tartılması gerekir. (CGK. 22.05.2012/442-204)
18- (Doğrudan gelir desteği almak için dolandırıcılık) Sivas İli Kangal ilçesinde kuyumculuk yapan, bu ilçeye bağlı Arpalı Köyünde geniş miktarda arazileri bulunan ve belirli bir miktardaki arazisi için doğrudan gelir desteğinden (DGD) yararlanan sanığın, destek alamayacağı arazilerini, o köyde oturmayan ve çiftçilik yapmadıkları saptanan diğer sanıklara adi senetler düzenlemek suretiyle satmış gibi gösterdiği, gerekli belgelerin tamamlanarak doğrudan gelir desteği almak için Kangal İlçe Tarım Müdürlüğüne değişik tarihlerde yapılan başvuru üzerine, banka hesaplarına doğrudan gelir desteği kapsamında 2002 yılı Aralık ayı içinde toplam 16.065.000.000 Liranın yatırıldığı ve bankaya yatırılan paranın tamamının bu kişilerden daha önceden alman vekâletnameler ile sanık tarafından değişik zamanlarda çekildiği konularında anlaşmazlık bulunmayan olayda; dolandırıcılık suçlarının, aynı suç işleme kararı altında, aynı mağdura karşı ve değişik zamanlarda işlenmiş olması karşısında sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 43/1. maddesinin uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. (CGK, 29.3.2011/249-24)
19- (Mağdur sayısınca dolandırıcılık) Türkiye’deki işlerini takip etme yetkisini mağdur E.S. İthalat ve İhracat Ticaret Limited Şirketi’ne verdikleri; katılan üç yabancı şirketin Türkiye’deki temsilcisi E.S. İthalat ve İhracat Tic. Ltd. Şti olsa dahi, bu şirketlerin sahiplerinin ayrı ayrı şahıslar olması, bankalardaki hesaplarının ve malvarlıklarının ayrı olması, 1. ve 2. haciz ihbarnamelerinin her şirkete ayrı ayrı çıkartılması, mağdur sayısınca nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturmaktadır. (CGK, 9.3.2010/109-48)
20-(Kandırılarak alınan telefonla kayıplara karışmak) Somut olayda, sanığın 22.08.2005 tarihinde, hastanede bulunan bir yakınma kan gerektiğinden söz ederek ikna ettiği müştekiyi, Hacettepe Hastanesine götürerek burada, kan vermek için gelecek bir başka kişiyi arayacağı bahanesiyle yakınana ait cep telefonunu alıp, daha sonra kayıplara karıştığı, tüm dosya kapsamı ile sabittir. Sabit olan bu eylem nedeniyle yerel mahkemenin, suç niteliğini belirlerken, sanığın aldatıcı hareketlerinin niteliğini dikkate alıp, mağdurun durumunu dikkate almayarak, suça nitelik vermesi isabetsizdir. (CGK. 24.11.2009/213-276)
21- (Kendiliğinden gelip teslim olma-Pişmanlık-Kısmi iade) Sanık Ö.A., diğer sanıklarla birlikte gerçekleştirdiği yağma eyleminden dolayı, duyduğu pişmanlık neticesinde kendiliğinden kolluğa gelerek teslim olmuş ve cep telefonunun mağdura iadesini sağlamıştır. Sanığın, olayın meydana geliş şeklini mağdurların ve diğer sanıkların anlatımlarından kısmen farklılık gösterecek şekilde ve eyleminin başka bir suç tipine girmesine yönelik olarak savunmada bulunmuş olması, pişmanlık duyarak kendiliğinden gelerek kolluğa teslim olduğu ve rızai olarak kısmi iadeyi sağladığı gerçeğini ortadan kaldırmayacak ve etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasına engel oluşturmayacaktır. Diğer taraftan, olay sırasında yağmalanan cep telefonunun iki adet sim kartı mağdura iade edilmemiş olduğundan, iade eksiksiz olmayıp kısmi iade söz konusudur. 5237 sayılı TCK Md. 168/4 maddesinin; uygulanabilmesi için mağdurun rızasının bulunması gerek) olduğundan, mağdurun kısmi iadeye rıza gösterip göstermediği hususunun yerel mahkemece mağdura sorularak belirlenmesi zorunludur Kısmi iadeye mağdurun rıza gösterdiğinin saptanması halinde ise, gerekli diğer koşullar da gerçekleştiğinden sanık hakkında etkin pişmanlık hükümleri uygulanmalıdır. (CGK, 27.10.2009/132-251)
22-(Otoban çıkışında başkasına ait bileti göstermek) Ödeme sırasında mesafeyi daha kısa gösterip, daha az bedel ödemeyi sağlamak için başkasına ait bileti gösteren sanığın, tahsilatı yapacak Karayolları Genel Müdürlüğünün gişe görevlisini kandırmaya yönelik bu davranışı hile ve desise niteliğindedir. Elverişli vasıta ile dolandırıcılık suçuna yönelik icra hareketlerine başlanılmış ise de, geçiş yapmadan durumun anlaşılması nedeniyle suç, kalkışma aşamasında kalmıştır. Bu itibarla, sanığın eylemi kamu kurumunu dolandırıcılığa eksik kalkışma suçunu oluşturduğu halde, otomatik aletlerden karşılıksız yararlanma suçunu oluşturur. (CGK, 30.1.2007/247-15)
23-(Bankanın dolandırılması) Banka hizmet, kayıt ve belgelerinden yararlanılarak gerçekleştirilen dolandırıcılık eyleminde bankanın aracı olarak kullanılması nedeniyle, suç tarihinde yürürlükte bulunan “65 sayılı Türk Ceza Yasasının 504/3. madde ve fıkrasında yazılı nitelikli dolandırıcılık suçu oluşmuştur. Ancak, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Yasasında bu eylem için öncekinden farklı yaptırımlar öngörülmesi ve etkin pişmanlığa ilişkin özel bir düzenleme getirilmiş olması karşısında, sanığın hukuki durumunun yeni yasal düzenlemeye göre Yerel Mahkemece yeniden değerlendirilmesi zorunludur. (CGK. 07.02.2006/129-13)
24-(Öğrencileri ucuz telefon vaadiyle kandırma) Yurdun aşçısı olan sanığın bir suç işleme kararı çerçevesinde, aynı yurtta kalan mağdurları ucuz cep telefonu ve bilgisayar malzemesi getireceğinden toplu biçimde kandırarak haksız çıkar sağlamak şeklindeki eyleminin müteselsilen dolandırıcılık suçunu oluşturduğu kabul edilmeli, nurdur ayısının çokluğu, TCK 29.maddesi uyarınca temel ceza belirlenirken *?ağı hadden uzaklaşmayı gerektiren bir neden olarak dikkate alınmalıdır (CGK, 15.2.2005/12-12)
25- (Maddedeki para cezasının hesaplanması) TCK nın 158. maddesinin 1. fıkrasının (e), (f) ve (J) bentlerinde sayılan hallerde adli para cezasının tayininde öncelikle suçtan elde edilen haksız menfaat miktarının belli olup olmadığına bakılacaktır. Eğer somut olayda suçtan elde edilen haksız menfaat ;
a-Miktarı belli değilse, TCK. nın 61. maddesi hükmü göz önünde bulundurularak, 5 ila 5.000 tam gün arasında, takdir edilen gün sayısı üzerinden arttırma ve eksiltmeler yapıldıktan sonra ortaya çıkacak sonuç gün sayısı ile bir gün karşılığı aynı kanunun 52. maddesi gereğince 20-100 YTL arasında takdir olunacak miktarın çarpılması neticesinde sonuç adli para cezası belirlenecektir.
b-Ancak suçtan elde edilen haksız menfaat miktarı belli ise; o takdirde maddede öngörülen 5 ila 5.000 tam gün arasında belirlenecek gün sayısı üzerinden varsa artırım ve indirim nedenleri uygulanarak tespit olunan sonuç gün ile bir gün karşılığı 20-100 YTL. arasında takdir edilecek miktar çarpımı yapılacak ve bulunan miktar suçtan elde olunan haksız menfaatin iki katından az ise adli para cezası asgari bu miktara yükseltilerek, bu miktar üzerinden varsa indirimler yapılarak sonuç adli para cezasının belirlenmesi gerekir.
26-Sanığın gazeteye verdiği ilanın sadece şikayetçiye ulaşmasına yardımcı olduğu, hileli hareketlerin gerçekleştirilmesi ve şikayetçinin aldatılmasında bir kolaylık sağlamadığından basit dolandırıcılık suçunu (md 157) oluşturur. Bu maddenin l/g maddesindeki suç oluşmaz. (CGK’nın kararı da aynı yöndedir, ancak karar henüz yayınlanmadığı için numarası verilmemiştir.)
T.C.
Yargıtay
15. Ceza Dairesi
Esas No:2012/20518
Karar No:2014/13663
K. Tarihi:8.7.2014
Dosya incelenerek gereği düşünüldü; Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır. Katılanın kendisine ait … plakalı otonun satışı için verdiği ilan üzerine sanıklar Kerim ve Mustan’ın katılanla irtibata geçip müşteri olduklarını söyledikleri ve bir çek numarası vererek aracı bu çek ile satın alacağız dedikleri, katılanın çeki araştırdığı, sağlam olduğunu öğrenince 15.000 TL bedel ile satış konusunda anlaştıkları, ertesi gün sanıkların çekte sorun olduğunu, yerine senet vermeyi teklif edip senet bedeli ödeninceye kadar aracın devrini almayacaklarını taahhüt ettikleri, katılanın buna inandığı ve sanıklara noterden satışa dair vekalet verdiği, sanıkların senet bedelinin ödenme günü gelmeden aracı sanık Durmuş’un üzerine vekaleti kullanarak aldıkları ve senet bedelinin de ödenmediği, bu şekilde sanıkların katılanı dolandırdıkları sanık savunmaları, katılan ve tanıkların beyanları ve tüm dosya kapsamından anlaşılmakla, sanıkların mahkumiyetleri yerine beraatlerine hükmedilmesi, Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafinin ve katılanın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 08/07/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Daha az cezayı gerektiren hal
Madde 159 – (1) Dolandırıcılığın, bir hukukî ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla işlenmesi hâlinde, şikâyet üzerine, altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur. (Asliye ceza)
765 sayılı TCK’undaki karşılık maddesi: Karşılığı yok.
Temyiz incelemesinde Görevli Yargıtay Ceza Dairesi: 15. ve 23.CD (1/2 Ortak)
Maddeyle ilgili açıklamalar ve bilinmesi gerekenler
Adli para cezası 180 günden 365 güne kadardır, (m.52/1,61/9)
Bu suçlarda tutuklama kararı verilemez. (CMK. 100/4.) Ancak adlî kontrole ilişkin hükümler uygulanabilir. (CMK. 109/2)
Mükerrirler hakkında hapis cezasına hükmolunur. (Madde 58)
Hapis cezasına hükmedilmişse, bu ceza adli para cezasına çevrilemez. (Madde 50/2) Ancak verilen bu hapis cezası diğer şartlar mevcut ise maddedeki diğer seçenek yaptırımlara çevrilebilir.
Cumhuriyet savcısı, yeterli şüphenin varlığına rağmen, kamu davasının açılmasının beş yıl süreyle ertelenmesine karar verebilir. (CMK. 171/1)
© Bu suçların bir kısım akrabalar zararına (Başkaları zarar görmediğinde) işlenmesi halinde cezaya hükmedilmez. (Madde 167/1) Cezaya hükmolunmayacak bu hallerde Cumhuriyet Savcısı kovuşturmaya yer olmadığına karar verebilir ve bu karara itiraz edilemez. (CMK.171 ve 173)
Bu suçların soruşturma ve kovuşturması şikâyete bağlı. Buna karşılık bu hallerde uzlaşma kapsamında değil (CMK.253/3) Ancak 19.12.2006 tarihine kadar işlenen suçlarda uzlaşma kapsamında.
© Bu suçların bir kısım yakınlar zararına (Başkaları zarar görmediğinde) işlenmesi halinde cezalandırmada ceza yansı oranında indirilir. (Madde 167/2)
© Bu suçlarda sanık istinabe suretiyle sorguya çekilebilir, görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle sorgusu yapılabilir. (CMK, m. 196/2,4)
© Bu suçlarda zamanaşımı sekiz yıldır. (TCK, m.66) Buna göre: (Büyükler için: 8+4 yıl=12 yıl) (16, 17 ve 18 yaşındakiler için: 5 yıl 4 ay+2 yıl 8 ay=8 yıl) (13, 14 ve 15 yaşındakiler için: 4+2 yıl=6 yıl)
Bu suçları er ve erbaşlar ile yedek subayların askere gitmeden veya silâh altına çağrılmadan önce işlediklerinde, bu suçlara ait davalarda soruşturma ve kovuşturma işlemleri askerliklerini bitirmelerine kadar geri bırakılır. (353 sayılı Kanun m.20)
* Bu suçla ilgili olarak Bölge Adliye Mahkemesinin (istinafın) her türlü beraat veya Mahkumiyet karan kesin, temyizi kabil değil. (CMK, m.286/2-c)
1- (Dini duyguları istismarla suçu işleme) Suç tarihinde yaklaşan sanıkların; “cenazemiz var, kimsemiz yok, cenaze ya geldi, cenazemizi okuyuverin de zekatını verelim” demeleri üzerine, mağdure Meryem, “okuyayım ama zekâta ihtiyacım yok” cevabını verince sanıkların bu kez; “siz okuyun, biz sizin adınıza ihtiyacı olan bir kişiye zekatı veririz” diyerek bir miktar para çıkarıp kolundaki bileziğini vermesi gerektiğini, değiş tokuş yapacaklarını, okunduktan sonra geri vereceklerini söylemeleri ve mağdurun da inanarak bileziğini vermesi şeklinde gerçekleşen olayda, sanıkların basit bir yalanı aşan, mağduru yanıltacak ve kandıracak yoğunluk ve güçteki sözleri ile önce planlayıp sonra ustaca sergiledikleri hareketlerinin hileli davranış olarak kabulü gerektiğinden, hileli davranışlarla aldatma sonucunda mağdur zararına gerçekleşen eylemin hırsızlık değil dolandırıcılık suçunu oluşturacağı kabul edilmelidir. Aldatma aracı olarak kullanılan “cenaze için dua ya da Kur’an-ı Kerim okunması ve ardından ölen kişinin zekat borçlarının ödenmesi” hususunun dini inanç ve duygulara ilişkin olduğu ve mağdur Meryem’in bu yönde aldatılarak sanıklara bileziğini vermesinde etkili olduğu anlaşıldığından, sanıkların sabit kabul edilen eylemleri dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık suçunu oluşturmaktadır. (CGK, 2.4.2013/1556-109)
DİNİ İNANÇ VE DUYGULARIN İSTİSMAR EDİLMESİ SURETİYLE DOLANDIRICILIK (TCK 158/1-a)
3.1.1. Madde Metni
Dolandırıcılık suçunun, dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle İşlenmesi hâlinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
3.1.2. Madde Gerekçesi
Birinci fıkranın (a) bendinde, dolandırıcılık suçunun dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak kabul edilmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, dinin bir aldatma aracı olarak kullanılmasıdır. Bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi için, dinî inanç ve duygular, aldatma aracı olarak kötüye kullanılmalıdır. Suçun oluşabilmesi için, dinî inanç ve duyguların kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olmalıdır.
3.1.3. Uygulamalı Örnekler ve Açıklamalar
Dolandırıcılık suçunun dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak TCK’nın 158/1-a maddesinde düzenlenmiştir.
Din, bir topluluğun sahip olduğu kutsal kitap, peygamber ve “Allah” kavramım da genellikle içinde bulunduran inanç sistemi ve bu sisteme bağlı olarak yerine getirmeye çalıştığı ahlaki kurallar bütünüdür. Dini inanç, dine inanan, belirli bir dine mensup kişinin duygulandır. Bir insanın dini inanç ve duyguları ile, doğup büyüdüğü, terbiyesini aldığı ailesi, çevresi ve içinde bulunduğu toplum arasında çok sıkı bir ilişki bulunmaktadır.
Bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi ve suçun oluşabilmesi için, dini kurallara bağlı olanların, önem verdiği değerler, din i inanç ve duygular aldatma aracı olarak kötüye kullanılmalı, bu suretle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olmalıdır.
Failin, mağdurun yanma gelerek dini birtakım enstrümanlar kullanıp hile yaparak haksız menfaat temin etmesi, bu madde kapsamındadır. Fail, hile yaparak, mağdura ait malı gizlice alsa bile eylem hırsızlık değil, bu madde kapsamında nitelikli dolandırıcılık sayılacaktır. Failin eylemlerine bakılacaktır, hile noktasından çıkış yapılarak, mağdurdan malın gizli ya da açık teslimi söz konusu ise, eylem dolandırıcılık sayılacaktır, eğer fail, herhangi bir hile eylemi gerçekleştirmeden malı, sahibinin rızası dışında alırsa eylem hırsızlık suçunu oluşturacaktır.
Dolandırıcılık yapan kişiler, mağdurların zaaflarından, onların hassas duygu ve düşüncelerinden hareket ederek iradelerini sakatlarlar. Kişilerin dünyada vazgeçemeyeceği bazı değerler vardır, toplumda bu değerleri farklı şekilde anlayan ya da yorumlayan kişiler olabilir, örneğin büyücülük ve falcılık, dini bir değer olmamasına rağmen, kişi bunu dini motifler altında değerlendirebilir. Dolayısıyla bu maddenin uygulanması için, sanığın kullandığı argümanın dinen doğru kabul edilen bir argüman olması gerekmemektedir, objektif olarak dini bir duygunun değil, mağdurun şahsında sübjektif olarak, bu duygunun nasıl şekillendiğine bakmak gerekecektir
TCK 158/1-a maddesinde düzenlenen bu suç, 765 sayılı TCK’da yer almıyordu.
Uygulamada sıklıkla rastlanılan olaylara örnek verilecek olursa, genel olarak büyücülük, falcılık, bohçacılık suretiyle dolandırıcılık bu madde kapsamındadır.
Örneğin ; fitre ya da zekat verileceğinden bahisle para toplanması,
Gerçekte cami yaptırma niyetinde olmayan bir kimsenin cami yaptıracağından veya yarım kalan camiyi bitireceğinden bahisle izinsiz olarak yardım toplanması,
Kiliseye veya başka dini bir mabede yardım bahanesiyle para istenmesi,
Hz. Isa’nın dünyaya dönüşünü sağlamak için altyapı oluşturmak üzere para toplanması,
“En büyük hayır, cami yaptırmaktır” denilerek, camiye yardım bahanesiyle para alıp uzaklaşılması,
Cenaze için “Kur’an-ı Kerim” okunacağı ve ardından zekat verileceğinden bahisle para istenmesi,
Sanığın, Allah’tan kendisine kutsal bir güç verildiğini ve bu güçle hastaları iyileştirebileceğini iddia ederek mağdurdan para alması,
“Kur’an-ı Kerim” okumanın değerli bir ziynet eşyası üzerine yapılacağından bahisle yardım toplanması,
Kendilerini hoca olarak tanıtan failin, mağdura, kızlarının bahtının kapandığını, evlerinde muska olduğunu söyleyip evlerine gelerek, çeşitli dualar okuyup kızlarının elbisesinden muska çıktığına inandırıp bu muskayı bozup yeni muska yaptıklarını söyleyerek paralarım almaları,
Failin, mağdura, evlerinin bahçesinde bir küp altın olduğunu bu altım çıkarmak için çeşitli dualar ve törenler yapıp getirecekleri ilaçla küp içerisindeki maddeyi altına çevirecekleri vaatleri ile katılanları kandırıp altın ve paralarını almaları eylemi,
Gerçekte olmadığı halde cami ya da Kur’an kursuna yardım edileceğinden bahisle para toplanması, yine dinin orijinal bünyesinde bulunmayan tarzda ve maddi menfaat temin etmek için muskacılık, üfürükçülük gibi faaliyetler sonucu kişilerden yarar elde edilmesi hali de, bu bent kapsamına girecektir.
TCK’ nın 158/1-a maddesi, Ağır Ceza mahkemesinin görev alanında kalmaktadır. Bu nedenle Asliye ceza Mahkemesi, bu suçun unsurlarının tartışılmasının gerektiği durumlarda mutlak anlamda görevsizlik karan verecektir, aksi takdirde Yargıtay tarafından, sair yönleri incelenmeksizin görev bozması yapılacaktır.
TCK’ nın 158/1-a maddesi ile ilgili soruşturma ve kovuşturmada dikkat edilecek hususlara bakılması gerekirse, öncelikle soruşturma sırasında müştekinin ifadesi alınırken suçun unsurlarını ihtiva edecek şekilde ifade alınmalı, olaya ilişkin tanıkları ve deliller sorulmalı, failin ne şekilde hile gerçekleştirdiği, hangi dini inanç ve duygulan istismar ettiği, failin ne kadar haksız menfaat temin ettiği, bu menfaatin peşin olarak mı alındığı, ya da peşin olarak alman paranın taksitler halinde mi alındığı veya failin peyder pey değişik tarihlerde haksız menfaat temin edip etmediği hususları ayrı ayrı sorulmalı, varsa tanıklar dinlenmeli, müştekinin iddiaları ayrı ayrı sorulmalı, olayla ilgili bilimsel delil niteliğinde kabul edilecek parmak izi, güvenlik kamera kayıtları ayrı ayrı elde edilmelidir.
Müşteki ile failin yüzleştirilerek dolandırıcılık yapan kişinin fail olup olmadığının kesin olarak belirlemesi, bu mümkün olmadığı taktirde sanığın teşhise elverişli olan ve bütün yönlerden çekilmiş yeni fotoğraflarının temin edilerek kesin teşhisinin sağlanmasından sonra toplanan tüm delillerin birlikte değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayin edilmesi gerekmektedir. Failin nezarethane defterinde kayıtlı bulunan fotoğrafları ile yapılacak teşhis, usulüne uygun bir teşhis olarak kabul edilmeyecektir. Ayrıca, failin, birden fazla kişi araştırma konulması suretiyle teşhis yaptırılması daha uygun olacaktır.
Müştekiye, her aşamada zararın giderilip giderilmediği, giderilmiş ise, hangi tarihte kim tarafından giderildiği, kısmi giderme söz konusu ise TCK’nın 168/4. maddesi kapsamında buna muvafakatinin olup olmadığı hususu sorulmalıdır.
Failin ifadesi alınırken, müşteki ifadesindeki hususlar sorulmalı, suçun unsurlarının tespitine ilişkin ayrıntılı ifade alınmalıdır.
TCK’ nın 158/1-a maddesinin yaptırımı, maddenin son fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre; iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ve beşbin güne kadar adli para cezası verilecektir. Burada dikkate edilmesi gereken husus, aynı gerekçe ile hapis cezası alttan, gün para cezası alt hadden uzaklaşılarak verilemeyecektir, ama gerekçesi gösterilerek hapis cezası alttan, adli para cezası alt hadden uzaklaşılarak verilecektir. Yargıtay 15. Ceza Dairesi, hapis cezası alt sınırdan tayin edildiği halde adlı para cezası belirlenirken yeterli ve yasal gerekçe gösterilmeksizin, aynı gerekçeyle tam gün sayısının asgari hadden uzaklaşılması suretiyle belirlenerek fazla ceza tayîn edilmesini bozma nedeni olarak kabul etmektedir Hapis ve adli para cezası alt hadden verilecekse, 2 yıl hapis ve 5 gün adli para cezası: şeklinde temel ceza belirlenmelidir.
Yargıtay CGK. 02/04/2013 tarih ve 2012/13-1398 Esas ve 21313112 Karar sayılı kararında; suçun sübutuna ilişkin bir uyuşmazlık bulunmayan olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulu’nca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, suç niteliğinin belirlenmesine ilişkindir…. doğumlu olup inşaat ustası olarak çalışan katılan Z. ile .. doğumlu ve ev hanımı olan katılan K/rrin,… doğumlu kızları P/nin nişanının bozulması sebebiyle fal baktırmak maksadıyla bu işlerden anlayan birisini aramaya başladıkları, yakınlarının tavsiyesiyle çevrede “\L Hoca” olarak bilinen sanık M.B/nin evine gittikleri, katılandan dinleyen sanığın akşam evlerine geleceklerini söylediği, aynı gün akşam diğer sanık E. ile birlikte katılanların evlerine gittikleri, evde sanık M/nin kanepede, katılanların evdeki kızları ve gelinleri ile sanık E/nin de yerde oturdukları, sanık M/nin katılanlara kızlarının bahtının kapandığını ve evlerinde muska olduğunu söyleyerek muskayı etkisizleştirmek için dua adı altında çeşitli şeyler okuyup kızlarının bir kıyafetini istediği, ardından söz konusu kıyafetten çıkardığını iddia ettiği bir muskayı göstererek bu muskayı bozup yeni muska yapacağını ve kızlarının bahtının açılacağım söylediği, sözlerine inanan kaplanlardan 350 Lira aldığı, ayrıca katılanlara evlerinin bahçesinde gömü olduğunu, altınları çıkaracağını ve zengin olacaklarına katılanları ikna ettiği, bu altınları çıkarmak için çeşitli dualar okuyacağım ve törenler yapacağım, daha sonra getireceği ilaçla da küp içerisinde bulunan maddeyi altına çevireceğini söylediği, takip eden günlerde birkaç kez gece vakitlerinde gelerek bir kısım dualar okudukları, herkesin el ele tutuşmasını sağlayarak yanmakta olan bir mangalın içine bir takım cisimler attıkları, katılanın kendilerinin gösterdiği yere çukur kazmasını sağladıkları, bu çukurdan çıktığım söyledikleri bir küpü katılanların evinin bir odasına koydukları, bu odayı kilitleyen sanık Mesud’un anahtarı alarak kimsenin içeri girmemesi gerektiğini, aksi takdirde cinlerin kendilerini çarpacağını, küpün içindekini altına çevirmek için Suriye’ye ilaç almaya gideceklerini belirttikten sonra bunun için bir miktar altın ve Amerikan Doları istedikleri, sanıkların daha sonra geldikleri bir gün küpü bir madde ile patlattıkları, patlama sonrası altın olduğu izlenimi uyandıran sarı renkli bir heykeli ve metal paraları gösterip küpün içinden çıktığını söyleyerek katılandan güvenlerini kazandıkları ve onları bir kez daha; “ilaç bulursak sizi daha çok zengin edeceğiz” sözleri ve vaatleriyle daha fazla para vermeye ikna ettikleri, katılanların yakınlarından borç olarak aldıkları paralan sanıklara verdikleri, böylelikle sanıklara aşamalarda toplam 4 altın bilezik, 5.000 Lira ve 12.000 Amerikan Doları civarında para verdikleri, en son sanıklardan haber alamayınca küpün bulunduğu odanın kapısını kırarak içeriye girdiklerinde küpün içinde kum ve toprak olduğunu gördükleri ve dolandırıldıklarını anlayarak şikâyetçi oldukları, sanıklar hakkında benzer eylemler nedeniyle dolandırıcılık suçundan çeşitli kamu davalarının açıldığı, sanıkların aşamalarda, suçlamaları kabul etmeyerek katılanları tanımadıklarım savundukları, anlaşılmaktadır…
TCK’nın 158/1-a maddesi ile, toplumda yaşayan insanlar üzerinde yoğun bir etkisi bulunan dini inanç ve duyguların istismarının önlenmesi amaçlanmıştır… Bu aşamada muska, büyü ve istismar sözcükleri üzerinde durulmasında da yarar bulunmaktadır.
Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğüne göre, muska; “İçinde dinsel veya büyüleyici bir gücün saklı olduğu sanılan, taşıyanı, takam veya sahip olanı zararlı etkilerden koruyup iyilik getirdiğine inanılan bir nesne, yazılı kâğıt vb; üçgen biçiminde katlanmış olan şey; taşıyanı, takam ya da sahip olanı zararlı etkilerden koruyup iyilik getirdiğine inanılan, içinde dinsel ve büyüsel bir gücün saklı olduğu sanılan doğal ya da yapay nesne; insan, hayvan, bitki, nesne ve ürünlerinin uygun düşen bir yerine asıldıkları, bağlandıkları, dikildikleri ya da konuldukları zaman onları ölüm, salgın, yer sarsıntısı, su baskım, yıldırım, yangın, savaş, büyü, göz değmesi gibi daha birçok dokuncalardan koruduğuna ve onlara bolluk, varsıllık, iyi bir gelecek, aşılmaz bir güç sağladığına inanılan doğal ya da yapay nesnelerden her biri”, büyü ise; “Tabiat kanunlarına aykırı sonuçlar elde etmek iddiasında olanların başvurdukları gizli işlem ve davranışlara verilen genel ad, afsun, efsun, sihir, füsun, bağı, karşı durulamaz güçlü etki; birtakım doğaüstü güçler, gizemsel sözler, kutsal sayılan nesneler aracılığıyla insanları, doğayı, doğa yasalarım etkilemek, istenilen şeyleri elde etmek için büyücülerce belirli kurallara ve tekniklere uygun bir biçimde uygulanan verimsiz, boş eylem ve işlemler” şeklinde tanımlanmaktadır. İstismar, Arapça “semere” kelimesinden türetilmiş bir kelime olup TCK’nın 158/1-a maddesinde “sömürme” anlamında kullanılmıştır.
Uygulamada yerleşmiş kabule göre ise; dinin, bir topluluğun sahip olduğu kutsal kitap, peygamber ve yaratıcı kavramını da genellikle içinde bulunduran inanç sistemi ve bu sisteme bağlı olarak yerine getirmeye çalıştığı ahlaki kurallar bütünü olduğu, dini inancın dine inanan, belirli bir dine mensup kişinin duygulan olduğu, bir insanın dini inanç ve duygulan ile, doğup büyüdüğü, terbiyesini aldığı ailesi, çevresi ve içinde bulunduğu toplum arasında çok sıkı bir ilişki bulunduğu, bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi ve suçun oluşabilmesi için, dini kurallara bağlı olanların, önem verdiği değerler, dini inanç ve duyguların aldatma aracı olarak kötüye kullanılması ve bu suretle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olması gerektiği açıklanmıştır.
Görüldüğü üzere, TCK’nın 158. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde, dolandırıcılık suçunun dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi nitelikli hal olarak kabul edilirken, dinin, dini inanç ve duyguların ya da iyilik yapma hislerinin bir aldatma aracı olarak kullanılması aranmıştır. Önemli olan, dini inanç ve duyguların kötüye kullanılması suretiyle insanların aldatılması olup, aldatma aracı olarak kullanılan din veya mezhebin hangi din veya mezhep olduğunun bir önemi bulunmamaktadır…
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Kendilerini hoca olarak tanıtan sanıkların, katılanlara kızlarının bahtının kapandığını, evlerinde muska olduğunu söyleyip evlerine gelerek, çeşitli dualar okuyup kızlarının elbisesinden muska çıktığına inandırıp bu muskayı bozup yeni muska yaptıklarını söyleyerek paralarını almaları, ayrıca evlerinin bahçesinde bir küp altın olduğunu bu altını çıkarmak için çeşitli dualar ve törenler yapıp getirecekleri ilaçla küp içerisindeki maddeyi altına çevirecekleri vaatleri ile katılanları kandırıp altın ve paralarını almaları şeklinde gerçekleşen olayda, sanıkların basit bir yalanı aşan, mağdurları yanıltacak ve kandıracak yoğunluk ve güçteki sözleri ile planlayıp ustaca sergiledikleri hareketlerinin hileli davranış olarak kabulü gerektiğinden, hileli davranışlarla aldatma sonucunda mağdur zararına gerçekleşen eylemlerin dolandırıcılık suçunu oluşturacağı kabul edilmelidir. Aldatma aracı olarak kullanılan “muskayı bozma ya da cini etkisiz hale getirme veya küpten altın çıkarma için dua okuma” vb. hususların dini inanç ve duygulara ilişkin olduğu, katılanların dini inanç ve duygularının istismar edilerek irade özgürlüklerinin baskı altına alınması suretiyle sanıklara altın ve para vermelerinde etkili olduğu anlaşıldığından, sanıkların sabit kabul edilen eylemleri dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle zincirleme şekilde dolandırıcılık suçunu oluşturmaktadır.
Bu itibarla, sanıkların basit dolandırıcılık suçundan mahkûmiyetlerine ilişkin yerel mahkeme hükmünün bozulmasına dair Özel Daire kararında bir isabetsizlik bulunmadığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir, denilmiştir.
Yargıtay CGK’nın 02/04/2013 tarih ve 2012/6-1556 Esas ve 2013/109 Karar sayılı kararma göre de, özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, suç niteliğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;… tarihinde mağdur M. ve kızı S/nin pazar yerine yaya olarak giderken kendilerine yaklaşan sanık Y/nin; “cenazemiz var, kimsemiz yok, cenaze Almanya’dan geldi, cenazemiz için okuyuverin de zekat mı verelim” dediği, mağdur M. “okuyayım ama benim zekata ihtiyacım yok” deyince, “siz okuyun, biz sizin adınıza ihtiyacı olan bir kişiye zekat veririz” dediği, o sırada diğer sanık S/nin geldiği ve sanıkların bir miktar para çıkartarak, “sağ kolundaki bileziğini ver, bununla değiş tokuş yapacağız, okunduktan sonra da geri vereceğiz” diye söyledikleri, M/nin de sanıklara inanıp altın bileziğini kolundan çıkararak sanık S/ye verdiği, sanığın mağdur S/ye “sende de kıymetli bir şey varsa çıkart” dediği, S/nin “yok” demesi üzerine sanıkların birbirleriyle işaretleşerek S/nin kolundaki iki bileziği zorla alıp kaçtıkları, arkalarından koşan S/nin sanıkların bir apartmana girdiklerini gördüğü, yaptıkları araştırmada cenazeleri olmayan sanıkların girdikleri apartmanın başka bir çıkışından kaçtıklarını öğrendikleri, mağdurların şikâyeti üzerine eşkâl bilgileri tespit edilen sanıklar hakkında soruşturma başlatıldığı,… günü yapılan bir operasyon sonucunda suç örgütünün faaliyetleri çerçevesinde dolandırıcılık suçundan 46 kişi ile birlikte yakalanan sanıkların mağdur S. tarafından teşhis edilmeleri üzerine haklarında adı geçen mağdura yönelik eylemleri nedeniyle yağma, mağdur M/ye yönelik eylemleri nedeniyle de hırsızlık suçundan kamu davası açıldığı,
Yerel mahkemece olay günü mağdurlar tarafından verilen eşkâl bilgilerinin sanıklarla uyumlu olduğunun tespit edildiği, sanıklar hakkında benzer suçlardan başlatılmış soruşturmalar ve açılmış kamu davaları olduğunun belirlendiği,
Sanıkların aşamalarda suçlamayı kabul etmedikleri ve yargılama sırasında mağdurların zararını giderdikleri, Yukarıda yer alan karardaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Suç tarihinde mağdurelere yaklaşan sanıkların; “cenazemiz var, kimsemiz yok, cenaze Almanya’dan geldi, cenazemizi okuyuverin de zekatını verelim” demeleri üzerine, mağdure M., “okuyayım ama zekata ihtiyacım yok” cevabım verince sanıkların bu kez; “siz okuyun, biz sizin adınıza ihtiyacı olan bir kişiye zekatı veririz” diyerek bir miktar para çıkarıp kolundaki bileziğini vermesi gerektiğini, değiş tokuş yapacaklarım, okunduktan sonra geri vereceklerini söylemeleri ve mağdurun da inanarak bileziğini vermesi şeklinde gerçekleşen olayda, sanıkların basit bir yalanı aşan, mağduru yanıltacak ve kandıracak yoğunluk ve güçteki sözleri ile önce planlayıp sonra ustaca sergiledikleri hareketlerinin hileli davranış olarak kabulü gerektiğinden, hileli davranışlarla aldatma sonucunda mağdur zararına gerçekleşen eylemin hırsızlık değil dolandırıcılık suçunu oluşturacağı kabul edilmelidir. Aldatma aracı olarak kullanılan “cenaze için dua ya da Kur’an-ı Kerim okunması ve ardından ölen kişinin zekat borçlarının ödenmesi” hususunun dini inanç ve duygulara ilişkin olduğu ve mağdur M/nin bu yönde aldatılarak sanıklara bileziğini vermesinde etkili olduğu anlaşıldığından, sanıkların sabit kabul edilen eylemleri dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık suçunu oluşturmaktadır. Bu nedenle, sanıkların nitelikli dolandırıcılık suçundan mahkûmiyetlerine ilişkin yerel mahkeme hükmü ile bu hükmün onanmasına dair Özel Daire kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir, diyerek karar vermiştir.
3.1.4. ilgili Yargıtay Kararları
-Sanığın, kendisinin hacdan geldiğini, müştekiye hediye Kur’an-ı Kerim çıktığını belirterek haksız menfaat temin etmesi durumunda TCK 158/1-a koşulları vardır.
-Somut olayda; sanık B. T.’nin, sanık K. G/ye ait olan ve onun kullandığı araçla birlikte mağdurun evine geldikleri, sanık K.’nin araçtan inmediği, sanık B/nin evin kapısını çaldığı, kapıyı, mağdurun gelini S.’nin açtığı, sanığın, daha önce hacca gitmiş olan mağduru kastederek ” Hacı Ayşe teyze evde mi ? ” diye sorduğu, tanığın, evde olduğunu söylemesinden sonra içeri girerek, mağdurun elini öptüğü, hacda kafile başkanı olan H. Hoca’nın selamları olduğunu, kendisinin A. Hoca olduğunu ve hac kafilesinde görevli olduğunu, hatta hacda mağdura iğne yaptığını söylediği, yaşlı olan mağdurun da inandığı, sanığın bu kez, kendisine Kuran-ı Kerim ve dolap hediyesi çıktığını, diğer hafta hediyeleri getireceğini, para almayacağını söylediği ve H. köyüne camii yaptırdıklarını, yardım yapıp yapamayacağını sorduğu, mağdurun da dini hassasiyetleri gereği 50.00 TL’sini gelininden alarak sanığa toplam 80.00 TL para verdiği, sanığın parayı alarak geldiği araçla evden ayrıldığı, ve Kuranı Kerim vs getirmediği, bir daha da eve geldiği, diğer sanığın, içeri girmediği, mağdur ve tanığın sanık Kerim’i görmedikleri, bu sanığın Kuran-ı Kerim sattıklarını; fakat olay günü mağdura satış yapmadığını belirttiği, böylece sanıkların dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık suçunu işlediklerinin iddia edildiği olayda, dini kurallara bağlı olan mağdurun önem verdiği değerler ile dini inanç ve duyguların aldatma aracı olarak kötüye kullanılması ve bu suretle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olması karşısında mahkemenin kabulünde bir İsabetsizlik bulunmamıştır. (Yargıtay 15. CD, 08/07/2014 tarih ve 2012/22243 Esas, 2014/13602 Karar sayılı karar)
-Sanığın, evde büyü olduğunu belirterek, müştekiye ait evdeki altınları çalması olayında, altınlar gizlice alınsa bile, hile ile çıkış yapılması nedeniyle eylem, TCK 158/1 -a suçunu oluşturacaktır.
Sanıkların 11/10/2011 tarihinde katılan S.E.’nin evine gelip mevlit yaptıklarını, bunun için para topladıklarını söyledikleri, ayrıca “bu oturduğunuz evde büyü var kaldıralım, senin bu evde bulunan büyüyü temizleyelim, senin evde altın var, onları getir biz büyüyü temizleyelim” diyerek altınları istedikleri, katılanın altınları bulunduğu yerden getirerek sanıklara verdiği, sanıkların altınları bir tülbent içerisine sarmış gibi yaparak, altınları üzerlerine aldıkları, sanki altınlar tülbent içerisindeymiş gibi katılana geri vererek “sen bu tülbendi biz gittikten sonra aç ki büyü bozulsun” diyerek olay yerinden hızla uzaklaştıkları, 30/11/2011 tarihinde ise katılanlar M.A. ve M. K.’nın evine giderek su istedikleri, ayrıca “sizde büyü var “dedikleri, daha sonra katılanlardan altınlarını ve parasını getirmesini istedikleri, aynı yöntemle altınları aldıkları, iddia olunan somut olayda; sanıkların başlangıçtan beri dolandırıcılık kastıyla hareket edip katılanların evinde bulunan para ve altınları almaları şeklinde gelişen eylemlerinin, 5237 sayılı TCK’nın 158/1-a maddesinde düzenlenen “Dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle” nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfında hataya düşülerek yazılı şekilde hırsızlık suçundan hüküm kurulması, (Yargıtay 15. CD, 15/04/2014 Tarih ve 2014/5604 Esas, 2014/7084 Karar sayılı karar)
-Sanığın, büyü bahanesi ile evdeki ziynet eşyalarını çalma eylemi, TCK 158/1-a kapsamındadır.
Üç katlı binanın üst katındaki dairede ikamet eden ve kayden … tarihinde evlenmiş görünen katılanın, birinci katta oturan eltisi tanık A/ye, ikinci katta oturan tanık kayın validesi İ. ile birlikte ziyarete gittiklerinde; fikir ve eylem birliği içinde hareket eden sanıkların A.’nin kapısını çalıp ona “…Kermesten geliyoruz, çember ve sair satıyoruz…” demeleri, ardından birer bardak su istemeleri ile oluşan diyalog ortamında sanıkların katılanın gözleri içine bakıp “…sen yeni evlenmişsin …çok sıkıntı çekmişsin …sana büyü yapılmış…” diyerek hem tanıkları hem de şikayetçiyi etki altına almaları, tanık A/den istedikleri kuru soğanı beze sarıp, bir şeyler okuduktan sonra kırdıklarında, soğan içinden muska benzeri bir kağıt çıktığını onlara göstermeleri, böylece “büyü, muska yapıldığı” inancını kuvvetlendirmeleri, ev sahibesinden çorap dahil giyim eşyaları isteyip, bunları bir bohça haline getirmeleri ve katılana “…altınları koyduğun çorabı bohça içine koy getir…” diyerek onun talimata uymasını sağlamaları, bohçayı katılandan geri aldıklarında yine mırıldanarak bir şeyler okuyup (bu anda el çabukluğu ile ziynet eşyası dolu çorabı alıp) ona “…bohçanı götür bir odaya kilitle ve kapıyı-bohçayı yarım saatten önce açma, namazını da kıl…” dedikten sonra şikayetçi ve tanıkların yanından uzaklaşarak haksız yarar sağlamaları eylemlerinin “nitelikli dolandırıcılık” suçunu oluşturduğu iddia edilen somut olayda;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 04.02.2014 tarih ve 2013/15-262 E; 2014/37 K. sayılı kararında da açıklandığı üzere; sanıkların yukarıda da özetlendiği biçimiyle sûbuta eren eylemlerinin TCK’nın 142/2-b maddesinde tanımlanan “nitelikli hırsızlık” suçunu değil, aynı Kanun’un 158/ 1-a maddesinde tanımlanan “nitelikli dolandırıcılık” suçunu oluşturduğu nazara alınmadan suç vasfının tayininde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde kararlar verilmesi, (Yargıtay 15. CD, 05/06/2014 Tarih ve 2014/10306 Esas, 2014/11271 Karar sayılı karar)
-Somut olayda; sanık Ö. Y/nin, şikâyetçinin evine gidip hayır topladığını söyleyerek şikâyetçiden para ve su istemesi üzerine, şikâyetçinin sanığa su ile 1 TL para verdiği, daha sonra evde sigara içmek için izin istediği, şikâyetçinin kabul etmesi üzerine eve giren sanığın şikâyetçiye “sizin evde cin peri büyü var, kocan ölecek, bunu ben çözeceğim, eşinin elbiselerini getir, hatta evinizde büyük miktarda para var” diyerek para ve altınları getirmesini söylediği, şikâyetçinin olmadığını söylemesine rağmen sanığın ısrar etmesi üzerine evde bulunan … marka cep telefonunu, beyaz ve sarı altın kordonlu kol saati ile iki adet alyans yüzüğünü sanığa verdiği, sanığın bunları bir beze sardıktan sonra şikâyetçiden yeniden su istediği, şikâyetçinin suyu almaya gittiği sırada sanığın evden uzaklaşarak kaçtığı anlaşıldığından, sanığın eyleminin dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık suçunu oluşturduğuna dair mahkemenin kabul ve uygulamasında bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 27/01/2014 Tarih ve 2012/8090 Esas, 2014/1184 Karar sayılı karar)
-Sanığın, kimliği tespit edilemeyen başka bir kadın ile birlikte müşteki H.A.’nın evine nevresim satmak bahanesiyle geldiği, sohbet sırasında müşteki H/nin yeğeni olan müşteki Ç.A.’nın nişanlısından ayrıldığını öğrendiği, bunun üzerine müşteki Ç/ye “sana nişanlından ayrılman için büyü yapmışlar, altınlarınızı çıkartın onlara muska yazayım da büyü bozulsun” dediği, müştekilerin üzerlerinde bulunan altınları çıkartarak sanığa verdikleri, sanığın bu altınları bir tülbente sararak başka bir odaya girip altınları sardığı tülbentin içerisinden aldığı ve çantasına koyduğu, söz konusu odayı kilitlediği ve bu odaya bir saat boyunca girmeyeceksiniz, bir saat sonra girdiğinizde büyü bozulacak diyerek altınları alıp gittiği anlaşılmakla, sanığın müştekilerin dinî inanç ve duygularını istismar ederek dolandırıcılık suçunu işlediğine dair kabulde isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 29/04/2014 Tarih ve 2012/16077 Esas, 2014/8453 Karar sayılı karar)
-Somut olayda; sanık V/nin, yanındaki kimliği tespit edilemeyen başka bir arkadaşı ile birlikte katılan, B.’nin evine geldiği, katılana “sende büyü var, elime bir parça tuz koy da seni okuyayım” dedikleri, “seni yattığın yerde okumamız gerekiyor” demeleri üzerine, şahısların hep beraberce katılanın yatak odasına geçtikleri, katliam yatağa yatırdıkları, tuza bakarak bir şeyler okudukları, katılana: “40 taş 40 kancalı iğne Arapça kuran okuyacaksın, kolundaki bilezikleri ve takıları çıkarıp çorabın içine koyacaksın, şofbene tutup başını yıkayacağız” dedikleri, katılanın çorabın içine koyduğu altıları aldıkları, 3 tane yastık istedikleri, üç yastığı üst üste koyup bez bağladıkları, yastıkların arasına altın dolu çorabı koydukları, katılanın etrafı göremeyeceği şekilde kafasını öne eğdirdikleri yaklaşık 20-30 dakika ovalamaya başladıkları, bu sırada altınları aldıkları, katılanın kadınların evden ayrılmalarından 10-15 dakika sonra kendine geldiği, kollarını kontrol ettiğinde 7 adet altın bilezik ile 1 çift küpe, yüzük ve altın kol saatinin kollarında olmadığını gördüğü, çalınan malların değerinin 2000 TL civarında olduğu, sanığın kimliği belirlenemeyen diğer şahısla olay yerinden kaçtığı şeklindeki eylemin 5237 sayılı TCK’nın 158/1-a maddesinde düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde hırsızlık suçundan hüküm kurulması, (Yargıtay 15. CD, 14/01/2015 Tarih ve 2014/8741 Esas, 2015/326 Karar sayılı karar)
-Sanığın, katılanın evine gidip sohbet ettikleri sırada, hrıstiyanların ölürken altınlarını toprağa dönüştüren bir büyü yaptıklarını, kendisinin bu büyüyü tersine çevirdiğini, toprağı altın yaptığını, hayır sever bir insan olduğunu söyleyerek, yanında getirdiği çuval içerisindeki kırmızı renkli topraktan bir miktar çıkartıp siyah bir poşete koyduğu, ardından poşetin içerisindeki toprağı çuval içerisinden çıkarttığı seccadeye döküp, sağına soluna dönerek dua okur gibi yaptığı, toprağa bir şeyler yazıyormuş gibi karıştırıp içerisinden iki adet altın görünümlü bilezik çıkarttığı, bileziklere dokunmamaları gerektiğini, teravih namazına gidip gelince daha çok altın çıkartacağını söyleyip olay yerinden ayrıldığı, geri geldiğinde beş adet daha altın bilezik çıkarttığı, 600,00 TL para vermesi halinde bu parayı yakarak meleklere göndereceğinden bahsedip, katılandan aldığı parayı yakıyormuş gibi yapıp haksız menfaat temin ettiği, katılanın altınları kuyumcuya götürdüğünde sahte olduklarını öğrendiği somut olayda; katılan ve tanıkların beyanları ile kolluk tarafından yaptırılan teşhise ve suçta kullanılan bileziklerin sahte olduğuna ilişkin tutanakların içeriğine göre sanığın dini inanç ve duyguları aldatma aracı olarak kötüye kullanılarak nitelikli dolandırıcılık suçunu işlediğine yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 26/06/2014 Tarih ve 2012/20114 Esas, 2014/12974 Karar sayılı karar
-Sanığın, paralan hocaya okutma bahanesiyle haksız menfaat temin etmesi eylemi de TCK 158/1-a maddesi kapsamındadır.
Katılan pazar alışverişi yapmakta iken yanına gelen sanığın, sohbet açıp, katliam tanıyor imajı verdiği, ardından katılana kendisinin zekat parası vermek istediğini, etrafında güvenilir birileri olup olmadığını sorduğu, katılanın da “var” demesi üzerine, kendi adına zekat parasını ihtiyacı olan birilerine verip veremeyeceğini sorduğu, katılanın sanığın teklifini kabul ettiği ve bir apartmanın giriş kapısının önüne geldikleri ve sanığın katılanı bu apartmana soktuğu, apartman içinde temyiz dışı diğer sanık O/nun yanlarına geldiği, her iki sanığın “zekatımız” diyerek ceplerinden bir miktar para çıkartarak katılanın eline verdikleri, ancak sonra sanık O/nun “abla sen burada bekle, yukarıda mevlit var, ben bu paraları hocaya okutup geliyorum” diyerek paraları da alarak apartmanın üst katına çıktığı ve bir müddet sonra gelerek katılana, “hoca bunların okunması için değerli bir şey olması gerek dedi” diyerek katılanın kolundaki iki adet altın bileziği istediği, katılanın da bileziklerini zekat parasının okunup iade edilmek üzere verdiği, ardından sanık O/nun geri geldiği ve katılana “abla hoca seni istiyor” diyerek katılanı tek başına beşinci kata yolladığı, katılanın orada hoca olmadığını fark edip, aşağıya indiğinde sanıkların ortadan kaybolduğunu gördüğünün iddia ve kabul olunması karşısında, eylemin temas ettiği 5237 sayılı TCK’nın 158/1-a maddesinde düzenlenen “Dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle” nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağına ilişkin delilleri takdir ve tartışmanın üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesi’ne ait olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken duruşmaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması, (Yargıtay 15. CD, 10/06/2014 Tarih ve 2014/10772 Esas, 2014/11595 Karar sayılı karar)
-Evdeki takıların besmelesiz kaldığı, okutulması gerektiği bahanesiyle dolandırma
Katılanın ikametine çeyiz satma bahanesiyle gelen sanığın, katılanda nazar olduğuna dair yalan söyledikten sonra katılanı sözde okuduğu ve ayrıca evde bulunan takıların da besmelesiz kaldığını, dua okunmadığı takdirde şeytanların alıp götüreceğini belirtip bu duruma aldanan katılan tarafından getirilen ziynet eşyalarını da okuduğu izlenimi uyandıktan sonra muhtelif kıyafetlerin arasına yerleştirip katılandan kıbleye dönmesini istediği, dua okuduğunu söyleyen ve katlanın kıbleye dönmesinden istifade ederek söz konusu ziynet eşyalarını ve parasını uhdesine geçiren sanığın, katılan ile birlikte dışarıya çıkarak bir bahaneyle katlanın yanından ayrılmak suretiyle haksız menfaat temin ettiğinin iddia edildiği olayda, Sanığın iddianamede anlatılan eyleminin; 5237 sayılı TCK’nın 158/1-a maddesinde düzenlenen inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle” nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağına ilişkin delilleri takdir ve tartışmanın üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesine art olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken duruşmaya devamla yazılı şekilde, hüküm kurulması, (Yargıtay 15. CD, 12/01/2015 Tarih ve 2014/13754 Esas, 2015/59 Karar sayılı karar)
-Evde muska olduğu bahanesiyle haksız menfaat temin etme
Sanığın, yanında yaşı küçük olan ve bu nedenle hakkında tefrik kararı verilen G.A. olduğu halde şikayetçinin evine gidip kapıyı çaldıkları, şikayetçinin kapıyı açması üzerine içen girerek oturdukları, gerek şikayetçiye gerekse evde bulunanlara “Evde muska var, okumak lazım.” diyerek okumaya başladığı, şikayetçiden okumak için evde bulunan paraları katılandan istediği, şikayetçinin de evde bulunan 11.000 TL para ve 10.000 TL değerindeki altınları getirmesi üzerine okumaya başladıkları, bu sırada şikayetçi ve evde bulunanların dalgınlığından faydalanarak altın ve paraları alarak gittiklerinin iddia ve kabul olunması karşısında; sanığın eyleminin temas ettiği, 5237 sayılı TCK’nın 158/1-a maddesinde düzenlenen “Dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle” nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağına ilişkin delilleri takdir ve tartışmanın üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesine art olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken duruşma/a devamla yazılı şekilde hüküm kurulması, (Yargıtay 15. CD, 13/01/2015 Tarih ve 2014/5943 Esas, 2015/267 Karar sayılı karar)
-Bohçacı olan sanıkları büyü, nazar bahanesiyle eşyaları okuyup üfleyerek haksız menfaat temin etmeleri
Sanıkların bohçacı olup seyyar satıcılık işi ile uğraştıkları, suç tarihinden önce, katılanın ikamet ettiği mahalleye birlikte gelip ev ev dolaşmaya başladıkları bu sırada mahallede bulunan kadınlarla konuştukları, çevredeki insanlar hakkında bilgi topladıkları, suç tarihinden bir gün önce de katlanın evin önüne geldikleri, burada katılanı ve kayın validesi olan tanık E/yi gördükleri, sohbet etmeye başladıkları, çevreden topladıkları bilgilerle katılan ve tanığı etkileyen sanıkların, suç tarihinde yeniden katlanın evinin bulunduğu yere geldikleri, tanık E/ye “senin gelininde ve ailesinde büyü var, nazar var, bunu bozacağız” dedikten sonra birlikte katlanın evinin kapısının önüne geldikleri, burada oturup konuştukları sırada sanıklardan birinin katılana “bileziklerini, altınlarını çıkar yatak odasına koy” dediği, katılanında 9 adet altın bileziğini, altın yüzüğünü ve küpesini çıkartıp bir beze sararak yatak odasına götürüp yatak üzerinde serili bulunan yorganın altına sanık S. ile koyduğu, S.’nin, dua eder gibi yaparak okuyup üflediği bu sırada tekrar evin dışına çıkmadan katılanın yorgan altına koyduğu altınları el çabukluğu ile alarak ev dışına çıktığı daha sonra sanıkların, katılan ve tanık E/ye,” kapınızı kilitleyin size düşmanlarınızı göstereceğiz” dedikleri, birlikte dışarı çıktıktan sonra hızlıca evden ayrıldıkları, bu şekilde sanıkların başlangıçtan beri dolandırıcılık kastıyla hareket edip, hileli söz ve davranışlarla dini duygularını istismar ettikleri katılandan haksız menfaat sağladıkları anlaşılmakla, eylemlerinin 5237 sayılı TCK’nın 158/1-a maddesinde düzenlenen “Dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle” nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfında hataya düşülerek yazılı şekilde hırsızlık suçundan hüküm kurulması; (Yargıtay 15. CD, 15/01/2015 Tarih ve 2014/19966 Esas, 2015/481 Karar sayılı karar)
-Sanıkların, katılanın evinin kapı zilini çalarak şeker istedikleri, katılanın şeker vermesi üzerine ona “size okuyacağım, bana ip getirin” dedikleri, katılanın ip almak için içeriye gittiğinde evde misafir olarak bulunan tanıklar S. ve Ö/nün kapıdaki sanıkları evin içerisine davet ettikleri, sanıklardan birinin ipi eline alıp “bakın ip nasıl uzayacak” diyerek elinde ipin uzadığını gösterdiği, katılana, İstanbul’da bulunan kocasının kaza yapacağını, her ikisinde de muska olduğunu, muskayı etkisiz hale getireceğini söyleyerek yumurta veya domates getirmesini istediği, katılanın getirdiği domatesi bir bezin içine koyup katılana ezdirdiği, içinden bir muska çıkmış gibi ezik domatesin bulunduğu bezden aldığı muskayı gösterdiği, katılandan, okumak için altınını ve parasını istediği, katılanın bir adet yarım Cumhuriyet altınını, bir çift küpesini, üç adet altın saatini ve 2.560 TL parasını getirdiği, bunları bir bohça içine koyan sanıkların, bohçayı diğer odaya koyup kapısını kilitledikleri bu sırada altınları el çabukluğu ile aldıkları daha sonra dua edeceklerini, odaya kilitlenen bohçanın 1 saat süreyle açılmamasını, aksi halde muskanın bozulacağını kısa süre sonra tekrar döneceklerini söyleyerek evden çıkıp ortadan kayboldukları, bu şekilde sanıkların başlangıçtan beri dolandırıcılık kastıyla hareket edip, hileli söz ve davranışlarla dini duygularını istismar ettikleri katılandan haksız menfaat sağladıkları anlaşılmakla, eylemlerinin 5237 sayılı TCK’nın 158/1-a maddesinde düzenlenen “Dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle” nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfında hataya düşülerek yazılı şekilde hırsızlık suçundan hüküm kurulması; (Yargıtay 15. CD, 15/01/2015 Tarih ve 2014/19967 Esas, 2015/488 Karar sayılı karar)
-Mevlit okutulduğu ve ölen akrabalar için hayır yapılmak istendiği belirtilerek haksız menfaat temin edilmesi
Sanığın, kimlik bilgileri tespit edilemeyen bir arkadaşının pazara alış veriş yapmak üzere giden 75 yaşlarındaki katılana yaklaşarak “teyze nasılsın” dedikten sonra elini öpüp “oğlun nasıl çalışıyor mu” diyerek yakınlık kurduğu, dedesinin öldüğünü, bunun için mevlit okuttuğunu ve fakirlere hayır yapmak istediğini, tanıdığı fakir insanlar olup olmadığını sorduğu, .. sokak No 14 sayılı adreste bulunan binayı gösterip mevlidin bu binadaki evinde okutulduğunu, oraya gitmeleri gerektiğini söyleyerek birlikte binanın giriş kapısına gittikleri, bina girişinde, fakirlere dağıtılmak üzere 1500 TL’yi katılana verdiği, bu sırada sanık E.K/nin asansörden inerek katılan ve eşi tanık A.O.Ç.’yi ile arkadaşını karşıladığı ve mevlüdün okunduğu evin 4. katta okluğunu söyleyerek, hocaya okutmak için değerli cır eşyası olup olmadığını sorduğu, katlanın da kotunda bulunan 3 adet burma bilezik ile kimliği tespit edilemeyen diğer kişinin verdiği 1500 TL’ yi sanığa verdiği, bilezikleri ve parayı alan sanığın binadan akıp gittiği olayda, eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 158/1-a. maddesinde düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması, (Yargıtay 15. CD, 20/01/2015 Tarih ve 2014/23902 Esas, 2015/793 Karar sayılı karar)
-Cami ve Kur’an Kursu için yardım toplama bahanesiyle haksız menfaat temin etme
Sanığın, cami onarım ve Kur’an kursu yararına para toplanması için 5 ve 10 TL bedelli makbuzlar düzenlediği, bu biletlerin satılması için herhangi bir kurumdan izin alınmadığı, daha sonra bu makbuzlar karşılığı para toplandığı iddia olunması karşısında; eylemin 5237 sayılı TCK’nın 158/1-a maddesinde düzenlenen dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağına ilişkin delilleri takdir görevinin üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu gözetilip görevsizlik karan verilmesi gerekirken, yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması, (Yargıtay 15. CD, 20/01/2015 Tarih ve 2014/22107 Esas, 2015/854 Karar sayılı karar)
-Fikir ve eylem birliği içerisinde hareket eden sanıkların, mağdurların ikametlerine gelerek, hacdayken kendilerinin doktoru olduklarına dair yalan söyledikten sonra, Kuran’ı Kerim sattıklarım ve ayrıca M. İlinde sözde yapılacak olan camii için yardım topladıkları, minaresinin eksik kaldığını belirtmek suretiyle sergiledikleri hileli hareketlerle mağdurları aldatıp onlardan sözde hayır amacıyla 300 dolar para alarak haksız menfaat temin ettiklerinin iddia edildiği olayda; oluşa, sanıkların savunmalarına, mağdurların beyanlarına, teşhis tutanağına ve tüm dosya kapsamına göre; sanıkların, bu şekilde gerçekleştirdikleri sabit görülen eylemlerinin; 5237 sayılı TCK’nın 158/1-a maddesinde düzenlenen “Dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle” dolandırıcılık suçunu oluşturduğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 08/07/2014 Tarih ve 2012/22243 Esas, 2014/13602 Karar sayılı karar)
-Müştekiyi hacca götürme bahanesiyle haksız menfaat temin etme
Sanıklar F, ve N/nin, aralarındaki önceden yapmış oldukları plan ve anlaşma çerçevesinde, müşteki R.B/nin evine giderek, kendilerinin müftülükten geldiğini ve müftülük için yardım topladıklarını, müştekiyi Hacca göndermek için adını yazdırdıklarını belirterek müştekiden 200,00 TL para istedikleri ve müştekiye nazar ve bereket duaları yazılı olan kağıtlardan birer adet verdikleri, müştekinin sanıklara 60,00 TL para verdiği, sanıkların yine aynı plan ve anlaşma çerçevesinde müşteki H.S/nin evine giderek, kendilerinin müftülükten geldiğini ve müftülüğün yaptırdığı cami için para topladıklarını belirterek müştekiyi ikna edici söz ve davranışları ile kandırıp, müştekiden 150,00 TL para aldıkları, sanıkların bu şekilde üzerlerine atılı suçları işlediklerinin iddia edildiği olayda, sanıklar ve müştekiler beyanları ile tüm dosya kapsamına göre atılı suçların sanıklar tarafından işlendiği anlaşılmakla haklarında verilen mahkumiyet kararlarında bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 08/09/2014 Tarih ve 2013/353 Esas, 2014/14045 Karar sayılı karar)
–Somut olayda, seyahat acentesi işleten sanıkların, katliam hacca götürmeleri karşılığında toplam 3.500 Euro almalarına rağmen, katliam hacca götürmedikleri, bu şekilde dini inanç ve duygulan istismar ederek nitelikli dolandırıcılık suçunu işledikleri iddia edilmiş ise de; sanıkların katılandan parayı aldıklarını, ancak hacca götüremediklerini, vize işlemleri ve otel masrafları için yurt dışındaki arkadaşlarına verdikleri paralan geri alamadıklarını beyan ederek, katliam istediği takdirde hacca götürmeyi kabul ettikleri, bu haliyle taraflar arasındaki uyuşmazlığın hukuki mahiyette olduğu anlaşılmakla, dolandırıcılık suçunun hile unsurunun oluşmadığı gerekçesiyle verilen beraat kararında bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 04/03/2014 Tarih ve 2012/17960 Esas, 2014/3945 Karar sayılı karar)
-Ölen akrabasının hayrı için yardım yapma bahanesiyle haksız menfaat temin etme
Pazar yerinde yalnız bulunan mağdura yaklaşan ve annelerinin vefat ettiğini, bir miktar parasının bulunduğunu, bunu hayır için fakirlere dağıtacaklarını söyleyen ve tanıdığı fakir insanlar olup olmadığını soran, fikir ve eylem birliği içinde hareket eden sanıkların, mağdurdan “…köyümüzde aradığınız nitelikte insanlar var…” cevabım aldıklarına da ona “…o zaman bu parayı sana verelim, bizimle gel…” deyip onu bir bina önüne götürmeleri sanık S/nin binaya girip bir süre sonra elinde para ile gelmesi ve mağdura “… Bu paranın içinde şeninde paran olmalı ki devir yaptıralım sana verelim…” demesi üzerine mağdurdan 175 TL almaları, sanık S/nin “…duasını yaptırıp, devir suyu ile birlikte getireceğim…” diyerek onların yanından ayrılmasını müteakip, sanık S/nin mağduru binadan uzaklaştırması ve sonrasında çalan telefonuna cevap verip ona “…duası okunmuş seni bina önünde bekliyor, git paranı al…” diyerek mağduru tekrar binaya göndermesi, böylece her iki sanığın da aldıkları 175 TL ile ortadan kaybolmaları eylemlerinin TCK’nın 158/1-a maddesinde tanımlanan “nitelikli dolandırıcılık” suçunu oluşturduğunu takdir eden mahkemenin kabul ve uygulamalarında bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 11/12/2014 Tarih ve 2013/4673 Esas, 2014/21015 Karar sayılı karar)
-Sanıkların, D. İlinden X İline gitmek için terminalde bekleyen mağdurun yanına gelerek nereye gideceğini sorup, sohbet etmeye başladıkları, akabinde mağdura ölen bir akrabaları adına hayır yapacaklarını söyleyerek üst kısımlarında 5.00 TL bulunan, aralan gazete kağıdıyla doldurulmuş ve koli bandıyla sarılmış olan iki tomar verdikleri, daha sonra bunların içinde 3000 TL bulunduğunu belirtip karşılığında mağdurdan 300 TL istedikleri, mağdurun da parasının olmadığını söylemesi üzerine verdikleri iki tomarı alıp olay yerinden uzaklaştıkları, bilahare mağdurun olayı kolluk güçlerine bildirmesi nedeniyle sanıkların yakalandıklarının iddia edildiği olayda, sanık savunması, mağdur ifadesi, teşhis tutanağı ve tüm dosya kapsamına göre suçun sanıklar tarafından işlendiği sabit olmakla bu gerekçelere dayanan mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik bulunmamıştır. Muhalefet şerhi– “Hayır” kelimesi karşılık beklenmeden yapılan yardım anlamına gelmektedir. Ölümden sonra hayır olsun diye yardım yapmak dini bir kavram olma özelliği taşımaktadır. Bir akrabasının ölümü üzerine “hayır” yapmak istediklerini belirterek dolandırıcılık suçunu işlemeye kalkıştığı iddia olunan sanıkların eyleminin TCK’nın 158/1-a maddesinde düzenlenen dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenen dolandırıcılık suçunu oluşturduğu düşünüldüğünden, çoğunluğun görüşüne katılınmamıştır. (Yargıtay 15. CD, 05/06/2014 Tarih ve 2012/17599 Esas, 2014/11305 Karar sayılı karar)
-Nazar bulunduğu bahanesiyle haksız menfaat temin etme
-Somut olayda; sanık M.Y.’nin yanında açık kimliği tespit edilemeyen bir bayan da olduğu halde katılanın evine gelip önce yardım amaçlı para istedikleri, katlanın parasının olmadığını söylemesi üzerine, önce içmek için su istedikleri, sonra da odadan katılanın çocuğunun ağlama sesini duyup, çocuğunda nazar olduğunu, dua okurlarsa geçeceğini, kendilerinin A. ilinde bulunan şeyhin dergahından geldiklerini söyledikleri ve bebeğin yanına gidip dua okur gibi yaptıkları, evde altın cinsinden ne varsa getirmesini, ne kadar çok olursa o kadar daha fazla etkisi olacağını katılana söylemeleri üzerine, katılanın da evdeki altınları getirdiğini, altınları okuyup suya koydukları ve daha sonra bir beze sanıp minderin arasına yerleştirdikleri, sanık ve yanındaki bayanın katılandan kendilerini sokağın başına kadar götürmesini istemeleri üzerine katılanın bu şahıslara refakat ettiği, tekrar eve dönüp bez parçasının içine baktığında koyduğu altınların yerinde olmadığını gördüğü, katılanın şikayeti üzerine yapılan incelemede, su bardağında sanığın parmak izine rastlandığı ve katılanın sanığı teşhis ettiği anlaşılmakla, sanığın dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık suçunu işlediğine dair kabulde isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 26/06/2014 Tarih ve 2012/20645 Esas, 2014/12939 Karar sayılı karar)
-Hastaları muska yazarak, Kur’an-ı Kerim okuyarak iyileştirme bahanesiyle haksız menfaat temin etme
Sanığın, daha önceleri çaresizlik içinde bulunan hastaları Kuran okuyarak ve muska yazarak iyileştirdiği şeklinde bir söylenti yayarak bu konuda kendisine kartvizit bastırdığı, bu durumdan bu şekilde haberdar olan müştekinin de oğlu İrfan’ın hasta olması nedeniyle tedavisini yapması için sanığa götürdüğünde; çocukta cin olduğunu ve ailece okunmaları gerektiğini söyleyerek müştekiye 5-6 kez gelinmesi gerektiğini söylemesi üzerine oğlunu götürdüğü, bu seanslarda çocuğun okunup üflendiği ve her bir seansta 100 TL olmak üzere müştekiden toplam 600 TL para aldığı şeklinde gerçekleşen eyleminin dolandırıcılık suçunu oluşturduğuna ilişkin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 18/02/2014 Tarih ve 2012/9490 Esas, 2014/2860 Karar sayılı karar)
-Sanığın, kendisini Hızır olarak tanıtıp haksız menfaat temin etmesi
İstanbul’a tedavi için gelen ve ziynet eşyalarını çantasında taşıyan katılan A. ile eşi katılan M/nin hastaneden çıktıktan sonra, A. türbesini ziyarete gittiklerinde onlara gizemli şekilde yaklaşan ve bereket duası uzatan sanığın belli bir diyalog ortamı oluşturduktan sonra dini içerikli, aldatıcı muhtelif sözler sarf edip, davranışlar sergileyerek, kendisini “…insanları maddi fedakârlıklarda bulunmalarına göre sınayan Hızır…” olarak tanıtıp, bu intibayı vererek Hızır A.S. Peygamberin halk arasındaki rivayetlerinden haberdar olan ve bunlara inanan şikayetçilerden ziynet eşyalarını alması eyleminin “nitelikli dolandırıcılık suçunu” oluşturduğunu takdir eden mahkemenin kabul ve uygulamasında bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 12/06/2014 Tarih ve 2012/18344 Esas, 2014/11822 Karar sayılı karar)
-Sanığın, yardıma ihtiyacı olduğunu söyleyerek müştekiyi kandırma eyleminde, TCK 158/1-a unsurları yoktur.
Fikir ve eylem birliği içinde hareket eden şüphelilerin, kabir ziyaretinde bulunan mağdure ile diyaloğa girdiklerinde ona “…Hollanda’ya acele döneceklerini, ihtiyaç sahiplerine dağıtılmak üzere hayırda bulunma niyetiyle para vereceklerini, ancak kendilerinde 1.000 Avro bulunduğunu, karşılığının 2.100 TL’ye tekabül ettiğini, 1.100 TL verilmesi halinde, kalan miktarın kendisinde kalabileceğini…” söyleyip inanç sağladıktan sonra Euro diye T,C, Merkez Bankasınca döviz ve efektif olarak alış-satışı yapılmayan, düşük değerli 1,000 Peru Yeni Solu’nu verip mağdureden 1.100 TL alarak haksız yarar sağlamaları eylemlerinin ‘ nitelikli” değil “basit dolandırıcılık” suçunu oluşturduğunu takdir eden mahkemenin kabul ve uygulamalarında bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 03/04/2014 Tarih ve 2012/14861 Esas, 2014/6330 Karar sayılı karar)
KIŞININ İÇİNDE BULUNDUĞU TEHLİKELİ DURUM VEYA ZOR ŞARTLARDAN YARARLANMAK SURETİYLE DOLANDIRICILIK (TCK 158/1-b)
Madde Metni
Dolandırıcılık suçunun; Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle islenmesi hâlinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezasına hükmolunur.
Madde Gerekçesi
Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlar, başkalarına güven duymaya en fazla ihtiyaç duyduğu anlardır. Kişinin örneğin doğal bir afete veya trafik kazasına maruz kalmasından ya da hastalığı yüzünden içine düştüğü çaresizlikten yararlanılarak aldatılması daha kolaydır. Bu nedenle, birinci fıkranın (b) bendinde, dolandırıcılık suçunun kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak kabul edilmiştir.
Uygulamalı Örnekler ve Açıklamalar
Dolandırıcılık suçunun, kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle işlenmesi TCK’nın 158/1-b bendinde, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak kabul edilmiştir. Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlar, başkalarına güven duymaya, sığınmaya en fazla ihtiyaç duyduğu anlardır.
Kişinin, doğal bir afete veya trafik kazasına maruz kalmasından ya da hastalığı yüzünden içine düştüğü çaresizlikten yararlanılarak aldatılması daha kolaydır. Zor ve tehlikeli durumda olduğunu söyleyerek menfaat sağlanması, acıma ve yardım duyguların kötüye kullanılması suretiyle suçun işlenmesindeki kolaylık nedeniyle bu hâl ağırlaştırıcı neden sayılmıştır.
Bir yakınının hastanede, karakolda, cezaevinde, vb. zor veya tehlikeli bir durumda olduğundan bahisle, ona götürülmek üzere para ve eşya olarak mağduru dolandıran kimse, onun, merhamet, acıma, yardıma koşma, korku ve telaşa kapılma duygularını sömürmektedir.
Yargıtay 15. Ceza Dairesine göre, tehlikeli durumun gerçekte var olmadığı halde mağdurun buna inandırılmış olması nitelikli halin uygulanması için yeterlidir. Yalanda olsa mağdur gerçekte düşmüş olabileceği tehlikeli durum veya zor şartlar içine düşmekte ve o durumun gerektirdiği ruhsal ve psikolojik tepkilerle hareket etmektedir, diyerek bu eylemleri de TCK 158/1-b maddesi kapsamı içinde değerlendirse de, kanaatimizce bu görüş yerinde değildir. Çünkü, Kanun’da açıkça bir şekilde, kişinin içinde bulunduğu demek suretiyle, sanığın bundan yararlanmasını suç olarak düzenlemektedir. Sanal bir tehlike yaratma ise, basit dolandırıcılığın unsuru olan hiledir. Sanık, nasıl ki, bir paranın değerli olduğuna müştekiyi inandırıyor ise, burada da müştekinin tehlikede olduğunu söyleyerek müştekiyi inandırıp haksız menfaat temin ediyor.
Kişinin içinde bulunduğu her tehlikeli durum veya zor şart, bu maddenin uygulanması için yeterli değildir. Bu zor şartın ya da tehlikeli durumun, katlanamaz olması ve kişiyi çaresiz bırakacak seviyede olması gerekir. Tehlike, ifade olarak, şu anki durumu değil gelecekteki olumsuzluğu ifade eder, ama bu tehlikenin müşteki tarafından bilinmesi gerekir, bu nedenle sanal tehlike, bu suçun oluşması için yeterli değildir. Bu tehlike zaten var olan bir tehlike olacak ve sanık bundan yararlanacaktı, örneğin; bir selin geleceği haberi üzerine, sanığın mağdura yardım etme bahanesiyle eşyalarını alarak uzaklaşması eyleminde suçun nitelikli hali oluşacaktır, ama sanık birkaç dakika sonra sel geleceğini söyleyerek mağduru kandırırsa, nitelikli hal oluşmaz, zaten TCK’nın 158/1-b maddesinin nitelikli olarak düzenlenmesinin sebebi, çaresiz olan insanların mağduriyetinin daha fazla olmasından kaynaklanmaktadır.
Örneğin, trafik kazasında yaralanan kişinin yanma gelip kendisini doktor olarak tanıtması, hastanede yoğun bakımdayken doktor olarak tanıtıp parasını alma eylemlerinde nitelikli hal vardır, fakat, hastanede film çekmek için sıra bekleyen müştekiye kendisini hastane görevlisi olarak tam* tıp filmlerini çekme bahanesiyle parasını alırsa, burada çaresiz bir durumu sergileyen zor bir durum olmadığı için nitelikli hal oluşmayacaktır.
Zor durum, kişiye ve o anki koşullara göre değişebilecektir, örneğin yüzme bilmeyen bir kişiyi kurtarma bahanesiyle haksız, menfaat temin etmede nitelikli hal varken, yüzme bilen bir kişiye hileli hareketler yapılmasında nitelikli hal oluşmayacaktır.
Deprem felaketi sırasında, kendisini polis olarak tanıtan kişinin müştekinin parasını almada nitelikli hal bulunmaktadır.
Uygulamada, genel olarak bu maddeyle ilgili şu örneklere rastlanılmaktadır:
-Hastanede ameliyat olan kişinin yakınlarından, gerekmediği halde para istenmesi,
-Acil yatan hastadan tıbbi malzeme lazım diyerek para istenmesi,
-Kaza yapan kişilerin içine düştükleri zor durumdan yararlanarak para istenmesi gibi.
Sanık hakkında icra takibi olduğunu bilerek veya icra takibi olmasa bile mağdurun borç altında olduğunu bilerek ve bunu fırsat olarak görüp mağduru dolandırma eyleminde, bu nitelikli hal oluşmaz. Zor durumda olma durumu, burada olduğu gibi her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilecektir.
Mağdur, deprem altında kalan yakınlarını ararken, sanığın kendisini görevli olarak tanıtıp haksız menfaat temin etmesinde suçun unsurları oluşur.
Sanığın, kendisinin zor durumda olduğunu söylemesi veya bir tehlike içinde bulunduğunu mağdura söylemesi sonucunda, mağdurdan haksız menfaat temin etmesinde de bu nitelikli hal oluşmaz.
Sanık, mağdura yalan söyleyerek tehlikeli bir durum veya zor bir koşul bulunduğunu ifade eder ve bu şekilde haksız menfaat temin ederse nitelikli hal oluşacaktır.
Mağdurun, hastanede bir yakınının bulunması ve sanık tarafından ona yardımcı olacağım söylenerek haksız menfaat temin edilmesi eyleminde, tek başına bu nitelikli hal oluşmayacaktır. Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanarak suçun işlenmesi nedeniyle, bu durum nitelikli bir hal olarak kabul edilmiştir.
765 sayılı TCK’nın 504/5. maddesinde, kişiyi içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan kurtarmak bahanesiyle suçun işlenmesi aranırken, 5237 sayılı TCK’da kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanılması yeterli sayılmıştır.
TCK’nın 158/1-b maddesi, Ağır Ceza mahkemesinin görev alanında kalmaktadır. Bu nedenle Asliye ceza Mahkemesi, bu suçun unsurlarının tartışılmasının gerektiği durumlarda mutlak anlamda görevsizlik karan verecektir, aksi takdirde Yargıtay tarafından, sair yönleri incelenmeksizin görev bozması yapılacaktır.
TCK’ nın 158/1-b maddesi ile ilgili soruşturma ve kovuşturmada dikkat edilecek hususlara bakılacak olursa, öncelikle soruşturma sırasında müştekinin ifadesi alınırken suçun unsurlarını ihtiva edecek şekilde ifade alınmalı, olaya ilişkin tanıkları ve delilleri sorulmalı, failin ne şekilde hile gerçekleştirdiği, failin ne kadar haksız menfaat temin ettiği, bu menfaatin peşin olarak mı alındığı, ya da peşin olarak alman paranın taksitler halinde mi alındığı veya failin peyder pey değişik tarihlerde haksız menfaat temin edip etmediği hususları ayrı ayrı sorulmalı, varsa tanıklar dinlenmeli, müştekinin iddiaları ayrı ayrı sorulmalı, olayda tehlikeli durum veya zor şartların bulunup bulunmadığı araştırılmalı, olayla ilgili bilimsel delil niteliğinde kabul edilecek parmak izi, güvenlik kamera kayıtları ayrı ayrı elde edilmelidir.
Müşteki ile failin yüzleştirilerek dolandırıcılık yapan kişinin fail olup olmadığının kesin olarak belirlemesi, bu mümkün olmadığı taktirde sanığın teşhise elverişli olan ve bütün yönlerden çekilmiş yeni fotoğraflarının temin edilerek kesin teşhisinin sağlanmasından sonra toplanan tüm delillerin birlikte değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayin edilmesi gerekmektedir. Failin nezarethane defterinde kayıtlı bulunan fotoğrafları ile yapılacak teşhis, usulüne uygun bir teşhis olarak kabul edilmeyecektir. Ayrıca, failin, birden fazla kişi araştırma konulması suretiyle teşhis yaptırılması daha uygun olacaktır.
Müştekiye, her aşamada zararın giderilip giderilmediği, giderilmiş ise, hangi tarihte kim tarafından giderildiği, kısmi giderme söz konusu ise TCK’nın 168/4. maddesi kapsamında buna muvafakatinin olup olmadığı hususu sorulmalıdır.
Failin ifadesi alınırken, müşteki ifadesindeki hususlar sorulmalı, suçun unsurlarının tespitine ilişkin ayrıntılı ifade alınmalıdır.
TCK’nın 158/1-b maddesinin yaptırımı, maddenin son fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre; iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ve beşbin güne kadar adli para cezası verilecektir. Burada dikkate edilmesi gereken husus, aynı gerekçe ile hapis cezası alttan, gün para cezası alt hadden uzaklaşılarak verilemeyecektir, ama gerekçesi gösterilerek hapis cezası alttan, adli para cezası alt hadden uzaklaşılarak verilecektir. Yargıtay 15. Ceza Dairesi, hapis cezası alt sınırdan tayin edildiği halde adli para cezası belirlenirken yeterli ve yasal gerekçe gösterilmeksizin, aynı gerekçeyle tam gün sayısının asgari hadden uzaklaşılması suretiyle belirlenerek fazla ceza tayin edilmesini bozma nedeni olarak kabul etmektedir. Hapis ve adli para cezası alt hadden verilecekse, 2 yıl hapis ve 5 gün adli para cezası şeklinde temel ceza belirlenmelidir.
İlgili Yargıtay Kararları
-Suçun niteliği belirlenirken, sadece sanığın aldatıcı hareketlerinin niteliğini dikkate alınıp, mağdurun durumunun dikkate alınmayarak, suça nitelik verilmesi isabetsizdir.
Sanığın dolandırıcılık suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanığın sabit olan dolandırıcılık eyleminin, 5237 sayılı TCK’nın 157. maddesine mi, yoksa 158/1-b maddesine mi uyduğunun belirlenmesine ilişkindir.
Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlar, başkalarına güven duymaya en fazla ihtiyaç duyduğu anlardır. Kişinin örneğin doğal bir afete veya trafik kazasına maruz kalmasından ya da hastalığı yüzünden içine düştüğü çaresizlikten yararlanılarak aldatılması daha kolaydır. Bu nedenle, birinci fıkranın (b) bendinde, dolandırıcılık suçunun kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak kabul edilmiştir” açıklamalarına yer verilmiştir.
Görüldüğü gibi, 158. maddenin gerek (a) gerekse (b) bendinin uygulanabilmesi için, mağdurun içinde bulunduğu durumun dikkate alındığı açıktır. Nitekim öğreti de, aynı görüşü ortaya koymuşlar, mağdurun içinde bulunduğu durumun değerlendirilmesi gerektiğini belirtmişlerdir.
Somut olayda, sanığın … tarihinde, hastanede bulunan bir yakınına kan gerektiğinden söz ederek ikna ettiği yakınanı, … Hastanesine götürerek burada, kan vermek için gelecek bir başka kişiyi arayacağı bahanesiyle yakınana ait cep telefonunu alıp, daha sonra kayıplara karıştığı, tüm dosya kapsamı ile sabittir. Sabit olan bu eylem nedeniyle yerel mahkemenin, suç niteliğini belirlerken, sanığın aldatıcı hareketlerinin niteliğini dikkate alıp, mağdurun durumunu dikkate almayarak, suça nitelik vermesi isabetsizdir. Kaldı ki, yerel mahkemenin kabulüne göre, TCK’nın 158. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendine uygun gerekçe yazıldığı halde uygulamada aynı maddenin (a) bendinin gösterilmesi ve 53. madde ile uygulama yapılırken, bu maddede sayılan haklardan yoksunluğa karar verilmesi yerine yasaklama kararı verilmesi de isabetsiz ve yasaya aykırıdır. Sanığın eyleminin, 5237 sayılı TCK’nın 157. maddesine uyduğu gözetilmeden, aynı Kanun’un 158. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi, isabetsizdir. (Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun, 24/11/2009 Tarih ve 2009/11-213 Esas, 2009/276 Karar sayılı karar)
-Müştekinin çocuğu, eşi veya annesinin acil durumda olduğunu öğrenen sanığın, kendisini doktor olarak tanıtıp haksız menfaat temin etmesi
Sanığın olay tarihinde B. Tıp Fakültesi Hastanesinde kanser tedavisi gören müştekinin oğlu İ.’nin E. iline sevk edileceğini öğrenince babası katılan E/yi arayarak kendisini doktor olarak tanıttığı, ilik nakli olacak bunun için 2.300 TL lazım, dediği katılanın buna inanarak oğlu İ. adına 2.300. TL PTT yoluyla gönderdiği sanığın bu defa İ/den kimliğini ve yeşil kartını alarak parayı PTT’den çekmesi şeklinde gerçekleştiği iddia olunan olayda, sanığın eyleminin nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğuna dair mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Dosya içeriği ve oluşa göre, sanığın mağdur İ. adına babası katılan tarafından gönderilen suça konu parayı, İ.’nin nüfus cüzdanını kullanarak PTT den çekmesi eyleminde nüfus idaresinin maddi varlığı olan nüfus cüzdanı kullanılmış olmakla eylemin 158/1 b-d maddesi yerine aynı Kanun’un 158/1-b maddesine uyduğunun kabulü ile hüküm kurulması ceza süresi itibariyle sonuca etkili görülmediğinden bozma nedeni sayılmamıştır.(Yargıtay 15. CD, 28/04/2014 Tarih ve 2013/6589 Esas, 2014/8104 Karar sayılı karar)
-…Araştırma Hastanesinde Kalp Damar Cerrahi polikliniğinde tedavi görmekte olan eşinin yanında refakatçi olarak bulunan şikayetçinin yanına gelerek hastanede görevli personel olduğu izlenimi uyandıran sanığın, şikayetçiye, “eşine kan lazım olduğunu, bu nedenle kan vermesi gerektiğini” dair yalan söyleyerek, bu duruma inanan şikayetçiyi, göğüs kıllarının kesileceği bahanesiyle lavaboya götürüp, elbiselerini bu nedenle çıkarmasını sağladıktan sonra pantolonunun cebinde bulunan paraları almak suretiyle haksız menfaat temin etmesi şeklinde gerçekleştirdiği iddia olunan olayda;
Sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 158/1-b maddesi kapsamında “kişinin içerisinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık ” suçunu oluşturabileceği ve bu suça ilişkin davaya bakma ve delilleri takdir etmenin üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesinin görevine gireceği gözetilmeden, görevsizlik kararı verilmesi yerine, yargılamaya devam edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması, (Yargıtay 15. CD, 02/06/2014 Tarih ve 2012/17779 Esas, 2014/10867 Karar sayılı karar)
-Sanıkların fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek, katılan M.’yi telefonla arayıp, M. C. Üniversite Hastanesi’nde yatarak tedavi görmekte olan torunu O.’nun rahatsızlandığını, yoğun bakım ünitesinden aradıklarını, kanaması olduğunu ve acil ilaç kullanması gerektiğini söyleyerek 700 TL’lik ilacın alınmasını onaylayıp onaylamadığını sordukları, katılanın da torununun kurtarılması için ne gerekiyorsa yapmalarını istediği, bir süre sonra katılanın evine giden sanık Serkan’ın 700 TL parayı aldığı, daha sonra hastane yetkilileriyle görüşen katılanın böyle bir olayın yaşanmadığını öğrendiği ve bu şekilde nitelikli dolandırıcılık suçunu işledikleri iddia olunan somut olayda; TCK’nın 158/1-b maddesindeki nitelikli dolandırıcılık suçunun oluştuğu gözetilmeden suç vasfında hataya düşülerek yazılı şekilde basit dolandırıcılık suçundan hüküm kurulması, (Yargıtay 15. CD, 03/07/2014 Tarih ve 2012/21145 Esas, 2014/13354 Karar sayılı karar)
-Sanığın, önce 23.07.2009 tarihinde … Tıp Fakültesi Hastanesinde yatmakta olan ikiz çocuklan için Kan Merkezine kan aramaya gelen müşteki A/nın yanına yaklaşarak kan bulunmasına yardımcı olacağını söyleyerek önce .. Eğitim ve Araştırma Hastanesinin Acil polikliniğinin önüne götürdüğü, sonrada cep telefonu ile bir yerle konuşuyormuş gibi yaptıktan sonra, kan için lazım diyerek müştekiden 120 TL parayı alıp kan getireceğini söyleyip yanından ayrıldığı ve bir daha geri dönmediği, sanığın sonrasında aynı şekilde 13.08.2009 tarihinde … Tıp Fakültesi Hastanesi’nde yatmakta olan annesi için Kan Merkezine kan aramaya gelen müşteki F.I/nın yanına yaklaşarak “Bende kan arıyorum. Gel birlikte arayalım” dediği ve sonrada cep telefonu ile bir yeri arayıp konuşarak sanki kan arıyormuş gibi yaptıktan sonra müştekiyi … Eğitim ve Araştırma Hastanesinin acil polikliniğinin önüne götürdüğü, burada kan için lazım diyerek müştekiden 180 TL parayı alıp kan getireceğini söyleyip yanından ayrıldığı ve bir daha geri dönmediği, sanığın bu şekilde üzerine atılı suçlan işlediğinin iddia edildiği olaylarda, sanığın eylemlerinin; 5237 Sayılı TCK’nın 158/1-b maddesinde düzenlenen kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmadığına ilişkin delilleri takdir ve tartışmanın üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu gözetilerek görevsizlik karan verilmesi gerekirken duruşmaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması, (Yargıtay 15. CD, 05/05/2014 Tarih ve 2012/16717 Esas, 2014/8707 Karar sayılı karar)
-Şikayetçinin, … Devlet Hastanesi’nde yatalak hasta olarak tedavi görmekte olan ve babasının yanında refakatçi olarak bulunduğu sırada, odaya gelerek kendisini hastanede görevli doktor asistanı olarak tanıtan sanığın, şikayetçiye, babasının başka hastaneye nakil edileceğini, bu nedenle ambulansın hazırlandığını söyledikten sonra, bir takım usuli işlemlerin tamamlanması bahanesiyle ve hastane veznesine yatıracağından bahisle bileziklerini almak suretiyle haksız menfaat temin ettiğinin iddia edildiği somut olayda, oluşa, toplanan delillere ve somut olaya göre; mağdurun tehlikeli durumda, zor şartlar altında veya çaresizlik içerisinde bulunduğunu gösteren somut bir belirlemenin yapılamadığının anlaşılması karşısında; sanığın söz konusu eyleminin, 5237 sayılı TCK’nın 158/1-b maddesi kapsamında “kişinin içerisinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık” suçunu oluşturmayacağının anlaşılması karşısında sanığın, bu şekilde gerçekleştirdiği sabit görülen eyleminin basit dolandırıcılık suçunu oluşturduğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiş ve bu nedenle tebliğnamedeki düşünceye iştirak edilmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 28/04/2014 Tarih ve 2013/32986 Esas, 2014/8161 Karar sayılı karar)
-Mağdurun, … Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin Cerrahisi yoğun bakım ünitesinde tedavi görmekte olan eşinin yanında refakatçi olarak bulunduğu sırada sanıkla tanıştığı, sanığın mağdura, hastasına bakmakta olan Dr. A.S.’yi tanıdığını söyleyerek yardımcı olması için doktorla görüşebileceğini söylediği, birlikte doktorun muayenehanesinin olduğu iş hanına gittikleri, burada sanığın, mağduru dışarıda bekletip doktorun polikliniğine çıktığı, bir süre sonra geri gelerek doktorun hastanede olduğunu söylemesi üzerine tekrar hastaneye döndükleri, doktorla odasında görüşeceğini belirtip aşağı kata indiği ve 10 dakika sonra döndüğünde doktorun 750,00 TL para istediğini söylediği, mağdurun üzerinde 250,00 TL bulunduğunu, 500,00 TL’yi de sonra vereceğini söyleyerek sanığa 250,00 TL’yi verdiği, sanığın parayı alarak ortadan kaybolduğu iddiası karşısında; eylemin 5237 Sayılı TCK’nın 158/1-b ve 158/2. maddesinde düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağına ilişkin delillerin takdir ve değerlendirmesinin üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması, (Yargıtay 15. CD, 17/04/2013 Tarih ve 2011/23981 Esas, 2013/7075 Karar sayılı karar)
-Sanığın, hastanede yatan müştekiye, filmleri kendisinin çekebileceğini söyleyerek kandırması eyleminde, TCK 158/1-b koşullan yoktur.
Sanığın olay tarihinde … Göğüs Hastanesinde yatan eşine refakatçi olarak bulunan katılanın yanına gelerek kendisinin hastanede görevli olduğunu ve başka hastaneye götürülerek hastanın filminin çekileceğini ve tahlil yapılacağını, vezneye para yatırdığı taktirde bu işlemlerin yapılacağını 650. TL gerektiğini söylediği, yanında 550. TL olduğunu söyleyen katılan A.’yi ikna ederek 550. TL ‘yi almak suretiyle ortadan kaybolması şeklinde gerçekleştiği iddia olunan olayda, TCK’nın 158/1-b maddesindeki nitelikli dolandırıcılık suçunun gerçekleşebilmesi için sanığın mağdurun ‘içinde bulunduğu tehlikeli veya zor şartlardan’ yarar elde etmesi gerekmekte olup olayda tedavisi hastane ortamında devam eden hastanın ‘tehlikeli durum veya zor şartlar’ kapsamında bulunduğundan söz edilemeyeceğinden tebliğnamedeki bozma isteyen düşünceye iştirak edilmemiş olup, sanığın eyleminin basit dolandırıcılık suçunu oluşturduğuna dair mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 28/04/2014 Tarih ve 2013/18162 Esas, 2014/8087 Karar sayılı karar)
-Somut olayda; sanığın olay tarihinde … Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde yatarak tedavi gören hastasına refakatçi olarak bulunan katılan S.’nin yanına gelerek kendisini hastane görevlisi olarak tanıttığı, katılana hitaben, “babanın göz damarları kopmuş hemen ambülansla hastane dışına götüreceğiz film çektireceğiz, bunun için 579 TL vereceksin dediği” katılan sanığın sözleri karşısında korkuya kapılıp inanarak, yanımda 270 TL var deyince sanığın bu parayı alarak, elindeki bir kağıdı verip “sen bunu hemşireye imzalat” diyerek oradan ayrılması şeklinde gerçekleştiği iddia olunan olayda, sanığın eyleminin TCK’nın 158/1-b maddesi kapsamında nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğuna dair mahkemenin kabulünde, bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 28/04/2014 Tarih ve 2012/21535 Esas, 2014/8110 Karar sayılı karar)
-Sanığın, müştekiyi telefonla arayarak, müştekinin zor durumda olduğu yönünde sözler söyleyip varsayımsal bir senaryo yaratıp ikna etmek suretiyle haksız menfaat temin etmesinde basit dolandırıcılık suçu oluşur.
Şikayetçinin, … İlçe Merkezinde VCD kiralama işi yaptığı, sanık Y. ve beraat eden sanık B.’nin de zaman zaman işyerine gelerek müşteri oldukları, 2006 yılı Şubat ayının son günlerinde sanık Y.’nin şikayetçiyi cep telefonu vasıtası ile arayarak, yanında diğer beraat eden sanık B. olduğu halde akşam saatlerinde işyerine geleceğini bildirip, geldiğinde ona hitaben “sen birilerinin canını yakmışsın, bu şahıs seni vurmamı söyledi, biz seni tanıdığımız için konuşmak istedik, o kişi Manyaslı, yanında emanet bulunsun boş gezme” dediği, şikayetçinin de sanığa kimse ile anlaşmazlığı olmadığını söylediği, ancak ertesi gün, ankesörlü telefondan aranarak, isim verilmeksizin tehdit edildiği, bu tehdit üzerine şikayetçinin korkuya kapıldığı, kısa bir süre sonra tekrar sanık Y.D. ile telefonla görüştüğünde sanık Y.’nin şikayetçiye tehdit eden kişiler ile konuştuğunu ve daha fazla rahatsız etmeyeceklerini söylediği ve şikayetçiden kendisini sözde koruması karşılığında 500 TL para aldığı ve nitelikli dolandırıcılık suçunu işlediğine yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 08/07/2014 Tarih ve 2012/21752 Esas, 2014/13578 Karar sayılı karar)
-Şikayetçi S/yi cep telefonundan arayan ve kendilerini komiser ve Cumhuriyet savcısı olarak tanıtan sanıkların, şikayetçiye banka hesabından PKK terör örgütüne 13.000 TL para aktarıldığını, telefonunun 6 aydır dinlendiğini, asayiş polisinin kendisini takip ettiğini söyleyerek iş bankasına ait bankamatiğe yönlendirdikleri ve verdikleri talimatlarla 2.600 TL göndermesini sağladıkları ve bu şekilde nitelikli dolandırıcılık suçunu işledikleri iddia ve kabul olunan somut olayda; şikayetçinin tehlikeli durum veya zor şartlar altında bulunmasından bahsedilemeyeceğinden, eylemin basit dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması, (Yargıtay 15. CD, 18/06/2014 Tarih ve 2014/10993 Esas, 2014/12342 Karar sayılı karar)
-Katılanın, … Devlet Hastanesinde karaciğerinden rahatsız olmasından dolayı tedavi görmekte olan eşinin yanında refakatçi olarak bulunduğu sırada, servis odasına gelerek hastanın doktoru İ. Bey’in ismini kullanan ve kendisinin hastanede yetkili olduğu izlenimi uyandıran sanık E.G/nin, şikayetçiye, eşinin durumunun çok kötü olduğunu, başka bir hastaneye götürülerek bir makineye bağlanacağını, bu nedenle para hazırlamaları gerektiğini belirttikten sonra, bu duruma inanan şikayetçiyi dışarı çıkararak merdivenlerden indikleri sırada da eşinin durumunun acil olduğuna dair yalan söyledikten sonra sözde işlemlerin tamamlanması bahanesiyle 415 TL parasını almak suretiyle haksız menfaat temin ettiğinin, bu eylemlerini gerçekleştirdiği sırada diğer sanık M.S’nin, sanık E.’nin söz konusu eylemlerine yardım ettiğinin iddia edildiği somut olayda; sanığın, sabit görülen eyleminin, 5237 sayılı TCK’rıın 158/1.b maddesinde öngörülen “kişinin içinde bulunduğu tehlikeli ve zor şartlardan yararlanmak suretiyle nitelikli dolandırıcılık” suçunu oluşturduğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 28/04/2014 Tarih ve 2013/28457 Esas, 2014/8147 Karar sayılı karar)
-Sanığın eylemini gerçekleştirdiği tarihte, yalnız yaşayan yaşı ilerlemiş katliam takip edip “Ben İstanbul’dan geliyorum, torunların yolda trafik kazası geçirdiler, trafik polisleriyle kavga edip karakola alındılar. Onlardan selam getirdim acele paraya ihtiyaçları var senden alıp onlara ileteceğim” diyerek 550,00 TL aldığının iddia edildiği olayda, sanığın eyleminin; 5237 Sayılı TCK’nın 158/1-b maddesinde düzenlenen kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmadığına ilişkin delilleri takdir ve tartışmanın üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken duruşmaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması, (Yargıtay 15. CD, 19/02/20013 Tarih ve 2011/18880 Esas, 2013/2975 Karar sayılı karar)
-TCK 158/1-b maddesinde, kişinin içinde bulunduğu zor durumdan bahsedildiğinden, bu zor durumun, bir olumsuzluktan öteye, başkasının yardımına çok acil ihtiyaç duyulan bir zor durum olmalıdır, örneğin, borcu olan bir kişi de bir zor durumdadır, ama bu zor durum, TCK 158/1-b maddesi anlamda bir zor durum değildir.
Katılanın babası olan H.H.Ş.’nin 24/04/2009 tarihinde vefat ettiği, vefatından önce yakını olan sanık S. tarafından kendisine bakıldığı ve bu amaçla başlayan bakım ilişkisi nedeniyle tarafların herhangi bir sözleşme yapmadıkları, … Bankası … Şubesinde hesabı bulunan H.H.Ş.’nin zor ve hastalıklı halinden faydalanarak sanıkların 06.04.2009 ve 17.04.2009 tarihlerinde banka şubesine götürerek hastane masrafları için hesabından para çektirdikleri, işlemlerin banka görevlileri huzurunda yapıldığı, tedavi amacıyla harcanacağı söylenerek sanık S.’nin adına hesap açılıp toplam 331.937.24 TL’nin yatırıldığı, hastane kayıtlarından yaptırılan harcama dökümlerinde ise … Hastahanesine 7.000 TL,… Hastahanesine de 1.000 TL kadar para harcandığının tespit edildiği, sanıkların zor durumda olan H.H.Ş.’nin hastane masraflarında harcanacağını söyleyerek hesabında bulunan tüm parayı sanık Sebla’nın hesabına aktarmak suretiyle dolandırıcılık suçunu işlediklerinin iddia edildiği olayda, sanık S.’nin ölenin amcası olup bakıma muhtaç olması nedeniyle yıllardır bakımını kendisinin yaptığı, ölenin rızası ile paraların çekilip hesabına aktarıldığı, paranın bir kısmının bakım masrafları için harcandığı kalanın ise ölen tarafından kendilerine bırakıldığına dair savunması ile 06.04.2009 tarihinde yapılan bankadan para çekme işlemi sırasında ölenin algılama yeteneğinin yerinde olup 17.04.2009 tarihli işlem hakkında ise görüş bildirilemeyeceğine dair Adli Tıp Raporu karşısında sanıkların müsnet suçtan mahkumiyetlerine yeter nitelikte, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığına yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 22/01/2014 Tarih ve 2013/27121 Esas, 2014/886 Karar sayılı karar)
-Şikayetçinin, … Numune Hastanesinde Kalp Damar Cerrahi polikliniğinde tedavi görmekte olan eşinin yanında refakatçi olarak bulunduğu sırada, servis odasına gelerek kendisinin hastanede doktor olduğu izlenimi uyandıran sanık E.G.’nin, şikayetçiye, eşinin başka bir hastaneye götürüleceğini, bu nedenle hastanede kaldığını, refakatçi imzasının gerektiğini belirttikten sonra, bu duruma inanan şikayetçiyi önce dışarı çıkartarak sözde işlemlerin tamamlanması bahanesiyle altın bileziklerini almak suretiyle haksız menfaat temin ettiği ve bu eylemlerini gerçekleştirdiği sırada diğer sanık A.G.’nin da fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek ve etrafı denetlemek suretiyle sanık Erhan’ın söz konusu eylemlerine iştirak ettiğinin iddia edildiği somut olayda sanıkların, bu şekilde gerçekleştirdikleri sabit görülen eylemlerinin basit dolandırıcılık suçunu oluşturduğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 28/04/2014 Tarih ve 2014/1006 Esas, 2014/8140 Karar sayılı karar)
-Katılanın, … Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde Kardiyoloji polikliniğinde tedavi görmekte olan eşinin yanında refakatçi olarak bulunduğu sırada, servis odasına gelerek kendisinin hastanede yetkili bir kişi olduğu izlenimi uyandıran sanığın, katılana, eşinin başka bir hastaneye götürüleceğini, ambulans beklediklerini belirttikten sonra, bu duruma inanan katılandan, sözde işlemlerin tamamlanması bahanesiyle altın küpesi ile 150 TL parasını almak suretiyle haksız menfaat temin ettiğinin iddia edildiği somut olayda, sanığın, bu şekilde gerçekleştirdiği sabit görülen eyleminin basit dolandırıcılık suçunu oluşturduğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 28/04/2014 Tarih ve 2013/24662 Esas, 2014/8159 Karar sayılı karar)
-Somut olayda; kendisini üst tabakalarda tanıdığı olduğunu söyleyen sanığın katılanın hastanede tedavi gören kardeşinin işlemlerin hızlanacağı, tedavisinin daha rahat etkin ve kısa sürede yapılacağı söyleyerek katılandan 1450 YTL para alması şeklinde oluşan eylemde kişinin içinde bulunduğu veya zor şartlardan yararlanılması söz konusu olmadığı ve sanığın TCK’nın 157. maddesinde düzenlenen basit dolandırıcılık suçunu oluşturduğuna yönelik mahkeme kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 09/09/2014 Tarih ve 2014/11498 Esas, 2014/14249 Karar sayılı karar)
-Sanığın, müştekinin evine gelerek, o bölgedeki önemli bir ticari kuruluşun sahibinin damadı olduğunu, adının M. olduğunu, eşinin hastanede ebe olduğunu, fakirlere kömür yardımı yaptıklarını söylediği, müştekinin de kayınvalidesini yanına alarak sanıkla birlikte, sanığın söylediği işyerine doğru yola çıktıkları, sanığın, işyerine girmeden önce müştekiye, üzerinde altın varsa, giriş kapısında ötebileceğini söylemesi üzerine müştekinin de elindeki alyansı verdiği, daha sonra sanığın, kömürün taşınması için nakliye parası istediği/ müştekinin bunun için de 45 TL verdiği, daha sonra kömürleri alıp geleceğini söylemesine rağmen ortadan kaybolduğu, böylece hileli hareketlerle müşteki aleyhine haksız menfaat temin etmek suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda, nitelikli dolandırıcılık suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı dikkate alınarak sanık, müşteki ve tanık beyanları ile tüm dosya kapsamına göre, basit dolandırıcılık suçunun sanık tarafından işlendiği sabit olmakla bu gerekçelere dayanan mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik bulunmamıştır. (Yargıtay 15. CD, 23/06/2014 Tarih ve 2012/20019 Esas, 2014/12491 Karar sayılı karar)
-Katılanların, … Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde Üroloji Polikliniğinde tedavi görmekte olan akrabasının yanında refakatçi olarak bulunduğu arada, servis odasına gelerek kendisinin hastanede yetkili bir kişi olduğu izlenimi uyandıran sanığın, katılana, hastanın taburcu edileceğini ve bazı tıbbi işlemlerin yapılacağını belirterek, bu duruma inanan katılandan, sözde işlemlerin tamamlanması bahanesiyle iki adet altın bileziğini almak suretiyle haksız menfaat temin ettiğinin iddia edildiği somut olayda; Oluşa, toplanan delillere ve somut olaya göre; mağdurun tehlikeli durumda, zor şartlar altında veya çaresizlik içerisinde bulunduğunu gösteren somut bir belirlemenin yapılamadığının anlaşılması karşısında; sanığın söz konusu eyleminin, 5237 sayılı TCK’nın 158/1-b maddesi kapsamında “kişinin içerisinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık” suçunu oluşturmayacağı, eylemin aynı Kanun’un 157/1. maddesinde düzenlenen basit dolandırıcılık suçunu oluşturacağı gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülmek suretiyle sanık hakkında, 158/1-b maddesi uygulanarak fazla ceza tayini, (Yargıtay 15. CD, 28/04/2014 Tarih ve 2014/213 Esas, 2014/8156 Karar sayılı karar)
-Somut olayda; katılana kendisini avukat olarak tanıtan sanığın, bu şekilde güven uyandırdığı ve katılanın hükümlü olarak cezaevinde bulunan kardeşini tahliye edebileceğini, ancak cezasını kaldırması için 3.000 TL parayı bankadaki hesabına göndermesini söylediği, bunun üzerine katılanın 3.000 TL parayı sanığın … Bankasındaki hesabına gönderdiği, 5-6 saat sonra sanığın tekrar arayarak işlemin olmadığını 2.000 TL daha paraya ihtiyaç olduğunu söylemesi üzerine katılanın 2.000 TL daha yatırdığı, sanığın, gece 23.00’e kadar tahliyeyi sağlayacağını söylemesine ve havale edilen parayı aynı gün tahsil etmesine rağmen, tahliyeyi sağlamadığı, ve katılanın zararını gidermediği sanığın bu şekilde dolandırıcılık suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda, sanığa atılı eylemin 5237 sayılı TCK’nın 157/1. maddesinde tarif edilen dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde nitelikli dolandırıcılık suçundan hüküm kurulması, (Yargıtay 15. CD, 03/12/2014 Tarih ve 2013/4123 Esas, 2014/20245 Karar sayılı karar)
-Somut olayda; sanığın olay tarihinde … Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi nefroloji bölümünde yatarak tedavi gören hastasına refakatçi olarak bulunan katılanın yanına gelerek kendisini hastane görevlisi olarak tanıttığı, diyaliz için giden hastaya yardımcı olduğu, eline bir serumu verip “bunu tut hastaya takacağız” dediği, peşinden 3 adet kağıt verip “hemşireye onaylat ayrıca vezneye 2.400 TL yatması gerekiyor” demesi üzerine katılanın “750 TL param var” dediğin sanığın “değerli eşyaları emanete alıyoruz” sözüne inanan katılanın iki adet bilezik ve 750 TL parayı sanığa verdiği şeklinde gerçekleştiği iddia olunan olayda, dosya içeriği ve oluşa göre, TCK’nın 158/1-b maddesindeki nitelikli dolandırıcılık suçunun gerçekleşebilmesi için sanığın mağdurun ‘içinde bulunduğu tehlikeli veya zor şartlardan’ yarar elde etmesi gerekmekte olup olayda tedavisi hastane ortamında devam eden hastanın ‘tehlikeli durum veya zor şartlar’ kapsamında bulunduğundan söz edilemeyeceği, katılana hastane görevlisi olduğu izlenimi vererek tedavi için para isteyip hile İle ikna ederek alan sanığın eyleminin TCK’nın 157/1. maddesi kapsamında basit dolandırıcılık suçu vasfında bulunduğu gözetilmeden yazılı şekilde nitelikli dolandırıcılık olarak kabulü ile TCK’nın 158/1-b maddesi ile hüküm kurulması, (Yargıtay 15. CD, 28/04/2014 Tarih ve 2013/19429 Esas, 2014/8089 Karar sayılı karar)
-Somut olayda; olay tarihinde … Eğitim ve Araştırma Hastanesi beyin cerrahi bölümünde yatan hastasına refakatçi olarak bulunan katılan S/nin yanına gelen sanıklardan E/nin kendisini doktor olarak tanıttığı, A.’nın da yanında durduğu, E/nin katılana babasının acil olarak başka hastaneye sevk edilip film çekilmesi gerektiğini bunun için vezneye 1.200 TL yatırılacağını söylediği, E. ile katılanın konuştuğu sırada sanık A.’nın hasta yakını gibi davranıp E/ye hastasıyla ilgili sorular sorarak E.’nin doktor olduğuna katliam inandırdıkları katılan “yanımda para yok temin etmem lazım” deyince E/nin, değerli eşyalarda emanet olarak alınıyor dediği, bunun üzerine katılanın bir adet bileziği çıkartarak sanık E/ye vermesi şeklinde gerçekleştiği iddia olunan olayda, dosya içeriği ve oluşa göre, TCK’nın 158/1-b maddesindeki nitelikli dolandırıcılık suçunun gerçekleşebilmesi için sanığın mağdurun ‘içinde bulunduğu tehlikeli veya zor şartlardan’ yarar elde etmesi gerekmekte olup olayda tedavisi hastane de ortamında devam eden hastanın ‘tehlikeli durum veya zor şartlar kapsamında bulunduğundan söz edilemeyeceği, katılana hastane görevli doktor olduğu izlenimi vererek tedavi için para isteyip hile ile ikna ederek alan sanıkların eyleminin TCK’nın 157/1 maddesi kapsamında basit dolandırıcılık suçu vasfında bulunduğu gözetilmeden yazılı şekilde nitelikli dolandırıcılık olarak kabulü ile TCK’nın 158/1-b maddesi ile hüküm kurulması, (Yargıtay 15. CD, 28/04/2014 Tarih ve 2013/15552 Esas, 2014/8100 Karar sayılı karar)
-Sanık ile şikayetçinin adam öldürme suçundan tutuklanıp, birlikte yargılandıkları, sanığın beraat etmesine rağmen, şikayetçinin mahkûm olması nedeni ile sanığın Ankara’da tanıdıklarının olduğunu, kendisine avukat tutup, beraat etmesini sağlayabileceğini söyleyip, şikayetçinin yakınları vasıtasıyla 8.000,00 Amerikan Doları ile 30.000,00 Türk Lirasını aldığı, buna karşın şikayetçi hakkında kurulan hükmün kesinleştiği, sanığın avukat tutmadığı gibi şikayetçinin parasını da geri vermediğinin anlaşıldığı somut olayda; sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 157/1. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçunun temel şeklini oluşturduğu gözetilmeden suçun hukuki vasfında hataya düşülerek yazılı şekilde 5237 sayılı TCK’nın 158/1-b maddesi uyarınca mahkumiyetine karar verilmesi, (Yargıtay 15. CD, 20/03/2014 Tarih ve 2012/11437 Esas, 2014/5286 Karar sayılı karar)
-Somut olayda; sanığın olay tarihinde … Devlet Hastanesinde yatan hastasına refakatçi olarak bulunan katılanı hastane odası telefonundan arayarak “hastanızın tahlilleri iyi çıkmadı acilen başka hastaneye götürülmesi gerekli bunun için de vezneye ödeme yapılacak vezneye gidin, M. isimli görevli orada yardımcı olacak” dediği, katılan veznenin önüne gittiğinde yanına gelen sanığın “adım M. hasta hakları bölümünde çalışıyorum” diye söylediği, katılan “param yok” dediğinde; “para yoksa emanete değerli eşya da alıyoruz” deyince katılanın 1.000 TL değerinde bileziği çıkartarak sanığa verdiği, sanığın ise katılana bazı kağıtlar vererek sen bunları hemşireye imzalat diyerek oradan uzaklaştığı şeklinde gerçekleştiği iddia olunan olayda, dosya içeriği ve oluşa göre, TCK’nın 158/1-b maddesindeki nitelikli dolandırıcılık suçunun gerçekleşebilmesi için sanığın mağdurun “içinde bulunduğu tehlikeli veya zor şartlardan” yarar elde etmesi gerekmekte olup olayda tedavisi hastane ortamında devam eden hastanın “tehlikeli durum veya zor şartlar” kapsamında bulunduğundan söz edilemeyeceği, gibi TCK’nın 158/1-d maddesine göre kamu kurum ve kuruluşlarının araç olarak kullanılmasının da söz konusu olmadığı zira sanığın Devlet hastanesine ait herhangi bir kıyafet, kimlik kart gibi unsurları olayda kullanmadığı, hastane ortamı içinde katılana hastane görevli olduğu izlenimi vererek tedavi için para isteyip hile ile ikna ederek alan sanığın eyleminin TCK’nın 157/1. maddesi kapsamında basit dolandırıcılık vasfında bulunduğu gözetilmeden yazılı şekilde nitelikli dolandırıcılık olarak kabulü ile 158/1-b-d maddeleri ile hüküm kurulması, (Yargıtay 15. CD, 28/04/2014 Tarih ve 2013/15240 Esas, 2014/8090 Karar sayılı karar)
-Sanığın bürokratlara söz geçirebildiğini ve … kurumunda işe yerleştirebileceği vaadiyle işsiz olan katılandan para istediği, katılanın da banka vasıtası ile istediği parayı sanığa gönderdiği, sanığın parayı aldıktan sonra daha önce devamlı görüştüğü katılanın telefonlarına çıkmadığı, ortadan kaybolduğu, sonrasında katılanın sanığı bulduğu ve sanıktan verdiği paralara karşılık senet aldığı, aldığı senetleri icraya koyduğu, sanığın icra takibine rağmen de katılana olan borcunu ödemediği olayda, eylemin TCK’nın 158/1-b maddesinde tanımlandığı şekilde kişinin içinde bulunduğu tehlikeli ve zor şartlardan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık suçunu oluşturmadığı, zira işsiz olma durumunun tehlikeli ve zor şartlar olarak kabul edilemeyeceği bu itibarla eylemin basit dolandırıcılık olarak kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. CD, 11/02/2014 Tarih ve 2012/8486 Esas, 2014/2431 Karar sayılı karar)
-Şikayetçinin, … Hastanesi’nde doktor olarak çalışan sanık ile müşterek tanıdıkları olan N.A.Ö. vasıtasıyla görüştüğü, hastalığına ilişkin tıbbi belgelerini gösterdiği, sanığın anjiyo yaptırması gerektiğini, ancak hastanelerinde anjiyo yapılmadığını söyleyerek şikayetçiyi … Hastanesi’ne yönlendirdiği, yapılan anjiyo sonucunda acilen ameliyat kararı alındığı, sanığın da ameliyatı izlemek için hazır bulunduğu, ancak ameliyat ekibi arasında yer almadığı, sanığın bir ara ameliyathaneden çıkarak şikayetçinin eski eşi olan S.Ş/den eşine iyi bakılması gerektiğini söyleyerek 2.000,00 TL para istediği, tanık S.Ş’nin yanında bulunan diğer tanıklar Z.A. ve M.S.Ö.’den aldığı paralar ile birlikte yine tanıkların huzurunda parayı sanığa verdiğinin iddia edildiği somut olayda; ameliyatı yapan doktor Ö.K. ve ameliyat ekibinde yer alan diğer tanıkların beyanına göre ameliyatı yapacak ekip içerisinde sanığın bulunmaması, hastane ile bir bağı olmadığı halde hastanede kendisine aitmiş gibi göstererek boş bir odada hasta yakınlarını çağırıp, tanık beyanlarına göre iyi bakım adı altında mağdurların zor durumundan istifade ederek haksız menfaat temin etmesi karşısında, eyleminin TCK’nın 157/1. maddesinde düzenlenen basit dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmeden mahkûmiyeti yerine yazılı şekilde beraatine karar verilmesi, (Yargıtay 15. CD, 05/06/2014 Tarih ve 2012/17886 Esas, 2014/11318 Karar sayılı karar)
-Somut olayda; Sanığın, aracı çalınan şikayetçi ile görüşüp aracını çalan kişilerden bulup getirebileceğini kendisinin bu tür şahısları tanıdığını söylediği, sanık Ö/nün bir süre sonra şikayetçiye aracını buldum 2.300 TL verirsen aracını getiririm diyerek şikayetçiden parayı aldığı ancak aracı getirmeyip ortadan kaybolduğu anlaşılmakla, TCK’nın 158/1-b maddesindeki nitelikli dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için, sanığın mağdurun içinde bulunduğu tehlikeli veya zor şartlardan yararlanarak haksız menfaat sağlaması gerekir, bu durum madde gerekçesinde de “kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya şartlar, başkalarına güven duymaya en fazla ihtiyaç duyduğu anlardır. Kişinin örneğin doğal afet veya trafik kazasına maruz kalmasında ya da hastalığı yüzünden içine düştüğü çaresizlik ten yararlanılarak aldatılması daha kolaydır.” denilerek açıklanmış olup, olayda ise aracı kayıp olan şikayetçinin yasa yollara müracaat ederek sonuç elde etme imkanı olması, nedeniyle içinde bulunduğu durumun zor şartlar veya tehlikeli durum sayılamayacağı, sanık tarafından aracını bulurum ancak karşılığında para alırım vaadine inanarak menfaat sağlamasının, TCK 157 maddesi kapsamında basit dolandırıcılık suçunu oluşturduğu ve buna göre cezalandırılması gerektiği gözetilmeyerek, yazılı şekilde nitelikli dolandırıcılık olarak kabulü ile TCK’nın 158/1-b maddesi ile hüküm kurulması, (Yargıtay 15. CD, 09/04/20013 Tarih ve 2011/22638 Esas, 2013/6484 Karar sayılı karar)
-Sanığın cezaevinde karşılaştığı daha önceden tanıdığı olan katılana cezaevinde bulunan beraat eden sanık M.A.’nın tanıdığı bir avukat bulunduğunu bu avukata 2500 TL verdiği takdirde Ankara’da ki dosyasıyla ilgilenebileceğini söyleyerek katılanın beraat eden sanık M.A. TL yatırmasını sağlayarak paranın bir kısmını bu şahıstan almak suretiyle haksız menfaat temin etmekten ibaret eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 157/1. maddesinde öngörülen dolandırıcılık suçunu oluşturduğu halde yazılı şekilde 5237 sayılı TCK’nın 158/1-b maddesi uyarınca mahkumiyetine karar verilmesi, (Yargıtay 15. CD, 17/12/2013 Tarih ve 2012/116 Esas, 2013/13452 Karar sayılı karar)
-K. Ltd. Şti.’nin ortak ve yöneticisi olan katılan F.’nin başka bir soruşturma nedeniyle cezaevine girmesinden sonra, katılanın kardeşi olan sanık B.’nin, şirket karar defterine katılanın şirkete ait tüm yetkilerini kendisine devrettiğine dair 28.04.2006 tarihli karar alarak katılanın yerine imza atmak suretiyle dolandırıcılık suçunu işlediği iddia ve kabul olunması karşısında, eylemin temas ettiği, 5237 sayılı TCK’nın 158/1-b maddesinde düzenlenen “Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle nitelikli dolandırıcılık” suçunu oluşturup oluşturmayacağına ilişkin delilleri takdir ve tartışmanın üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken duruşmaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması. (Yargıtay 15. CD, 28.05.2013 Tarih ve 2011/65875 Esas, 2013/9892 Karar sayılı karar)
TCK’nın 158/1-b maddesindeki nitelikli dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için, sanığın mağdurun içinde bulunduğu tehlikeli veya zor şartlardan yararlanarak haksız menfaat sağlaması gerekir, bu durum madde gerekçesinde de “kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya şartlar, başkalarına güven duymaya en fazla ihtiyaç duyduğu anlardır. Kişinin örneğin doğal afet veya trafik kazasına maruz kalmasında ya da hastalığı yüzünden içine düştüğü çaresizlikten yararlanılarak aldatılması daha kolaydır.” denilerek açıklanmış olup, olayda ise aracı kayıp olan katılanın yasa yollara müracaat ederek sonuç elde etme imkanı olması, nedeniyle içinde bulunduğu durumun zor şartlar veya tehlikeli durum sayılamayacağı, sanık tarafından aracını bulurum ancak karşılığında para alırım vaadine inanarak menfaat sağlamasının, basit dolandırıcılık suçunu oluşturduğu ve buna göre cezalandırılması gerektiği gözetilmeyerek, yazılı şekilde nitelikli dolandırıcılık olarak kabulü ile TCK’nın 158/1-b maddesi ile hüküm kurulması, (Yargıtay 15. CD, 25/03/2013 Tarih ve 2011/21011 Esas, 2013/5402 Karar sayılı karar)
Müştekinin ikamet adresinin Karabük ili olduğu ve ikametin bulunduğu yerden paranın gönderildiği, suçun işlendiği yerin paranın gönderildiği yer olduğu anlaşılmakla, Yargıtay 5.CD nin yerleşik içtihatlarında dolandırıcılık suçunda suç yerinin menfaatin temin edildiği yer olmadığı, suçun müşteki tarafından paranın havale edilmesi halinde kendi egemenliğinden çıkması nedeniyle oluştuğu değerlendirilerek suç yerinin paranın gönderildiği yer olduğu şeklindeki (Y.5.CD.17.09.2013 T.2013/12106 E.2013/8693 K.Y.5.CD.14.05.2015 T.2015/5953 E.2015/11630 K.Y.5.CD.2015/7626 E.2015/13508 K.Y.5.CD.27.04.2017 T.2017/117 E.2017/1683 K.) ilamları dikkate alınarak dosyaya konu olayda paranın gönderildiği yerin ve müştekinin hakimiyetinden Karabük ilinden çıkması sebebiyle suçun da Karabük Ağır Ceza Mahkemesi yargı alanında işlendiğinin kabulünün gerektiği, 7331 sy yasa ile eklenen CMK nın 12/6 maddesi uyarınca seçimlik olarak mağdurun yerleşim yeri itibariyle yetkili mahkemenin belirlenebileceği, buna göre her iki yönden de mahkememizin yetkili olmadığı 5271 sy CMK nın 12/6 ve 18 maddeleri uyarınca müştekinin yerleşim yeri itibariyle mahkememizin yetkisizliğine karar verilmiştir. İncelenen dosya içeriğine sanıkların üzerine atılı suçun (nitelikli dolandırıcılık) niteliğine iddianamede olayın anlatılış biçimine ve Bursa 13.Ağır Ceza Mahkemesi kararındaki gerekçeye göre, yerinde görülmeyen Karabük Ağır Ceza Mahkemesinin 18.12.2023 tarih ve 2023/658E.2023/538 K. sayılı yetkisizlik kararının oy birliği ile kaldırılmasına karar verildi (Y.5.CD.2024/1629 E.2024/2583 K.)