K. 2016/1769
T. 21.1.2016
• SENETTEKİ DÜZENLEMELERİN BORÇLU TARAFINDAN PARAF EDİLMESİ GEREKLİLİĞİ ( Senette Mevcut Olan Çıkıntı veya Senet Metni Altındaki Hak ve Silinti Ayrıca Tasdik Edilmemiş İse İnkar Halinde Yok Hükmünde Olduğu – İmzaya veya Paraf İmzasına İtiraz Halinde İmza İncelemesi Yapılacağı/Düzeltmenin Onaylı Olmaması veya İmzanın Keşideciye Ait Olmadığının Anlaşılması Halinde Düzeltme Yok Hükmünde Olup Senedin Düzeltme Öncesi Durumuna Göre Değerlendirme Yapılacağı )• KAMBİYO SENETLERİNE MAHSUS HACİZ YOLU İLE TAKİP DAYANAĞI ÇEKTE TAHRİFAT YAPILDIĞI İDDİASI ( İki Bilirkişi Raporunda da Keşide Tarihindeki Paraf İmzanın Keşideci Borçlunun Eli Ürünü Olduğu ya da Olmadığı Yönünde Kesin Bir Görüş Bildirilmediği/Düzenleme Tarihine Dair Borçlunun Onayı Olmadığından Değişikliğin Geçerli Olmadığı – Alacaklı Tarafından Yeni Bir Bilirkişi İncelemesi Yapılması Talep Edilmediği ve İspat Yükü de Alacaklıda Olduğundan Çekin Keşide Tarihinin Tahrifattan Önceki Tarih Olduğunun Kabul Edileceği/Yapılan İbraz 10 Günlük Süreden Sonra Olup Alacaklı Takip Haklarını Kaybettiğinden Takibin İptaline Karar Verileceği )• İKİ BİLİRKİŞİ RAPORUNDA DA SENET ÜZERİNDEKİ PARAF İMZANIN BORÇLUYA AİT OLUP OLMADIĞININ KESİN OLARAK BELİRTİLMEMESİ ( Alacaklı Tarafından Yeni Bir Bilirkişi İncelemesi Yapılması Talep Edilmediği ve İspat Yükü de Alacaklıda Olduğundan Çekin Keşide Tarihinin Tahrifattan Önceki Tarih Olduğunun Kabul Edileceği – Yapılan İbraz 10 Günlük Süreden Sonra Olup Alacaklı Takip Haklarını Kaybettiğinden Takibin İptal Edileceği )
• TAKİBİN İPTALİ TALEBİ ( Takip Konusu Çekin Keşide Tarihindeki Parafın Keşideci Borçlunun Eli Ürünü Olduğu ya da Olmadığı Yönünde Kesin Bir Görüş Bildirilmediği/ Düzenleme Tarihine Dair Borçlu Onayı Olmadığından Değişikliğin Geçerli Olmadığı – Çekin Keşide Tarihinin Tahrifattan Önceki Tarih Olduğunun Kabul Edileceği/Yapılan İbraz 10 Günlük Süreden Sonra Olup Alacaklı Takip Haklarını Kaybettiğinden Takibin İptaline Karar Verilmesi Gerektiği )
• İNKAR EDİLEN İMZANIN BORÇLUYA AİT OLDUĞUNUN ANLAŞILMASI ( İtirazın Reddedileceği – Takibe Başlayan ve İcra Dosyasına Sunduğu Çekteki İmzaların Borçluya Ait Olduğunu İddia Eden Alacaklı Olduğundan Bu İddiayı İspat Külfetinin de Alacaklıya Ait Olduğu/Bilirkişi Raporunda Yer Alan Belirsizliğin Borçlu Lehine Yorumlanması Gerektiği )
2004/m. 168, 170
6100/m. 207
ÖZET : Kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibinde borçlu keşideci takip dayanağı çekin keşide tarihinde tahrifat yapıldığını ve bu düzeltmedeki paraf imzanın kendisine ait olmadığını ileri sürerek takibin iptalini istemiştir.
Senetteki düzeltmelerin borçlu keşideci tarafından paraf edilmesi gereklidir. Senette mevcut olan çıkıntı veya senet metni altındaki hak ve silinti ayrıca tasdik edilmemiş ise inkâr halinde yok hükmündedir. İmzaya veya paraf imzasına itiraz halinde, imza incelemesi yapılmalıdır. Düzeltmenin onaylı olmaması veya imzanın keşideciye ait olmadığının anlaşılması halinde, düzeltme yok hükmünde olup, senedin düzeltme öncesi durumuna göre değerlendirme yapılır. Çekin keşide tarihinde tahrifat yapıldığı ve paraf imzasının da sahte olduğu yönündeki itirazlar bilirkişi incelemesi ile sonuçlandırılmalıdır.
İnkar edilen imzanın borçluya ait olduğu anlaşıldığı takdirde itirazın reddedileceği hükme bağlanmıştır. Öte yandan takibe başlayan ve icra dosyasına sunduğu çekteki imzaların borçluya ait olduğunu iddia eden alacaklı olup, bu iddiayı ispat külfeti de alacaklıya aittir. Bilirkişi raporunda yer alan belirsizliğin borçlu lehine yorumlanması zorunludur.
mahkemece alınan her iki bilirkişi raporunda da keşide tarihindeki paraf imzanın keşideci borçlunun eli ürünü olduğu ya da olmadığı yönünde kesin bir görüş bildiriminde bulunulmadığı görülmektedir. Bu durumda, keşide tarihindeki düzenlemeye dair keşideci borçlunun onayı olmadığından söz konusu değişiklik geçerli değildir. Alacaklı tarafından yeni bir bilirkişi incelemesi yapılması talep edilmediği ve ispat yükü de alacaklıda olduğu dikkate alındığında çekin keşide tarihinin tahrifattan önceki tarih olduğunun kabulü gerekir. Bu tarihe göre yapılan ibraz ise 10 günlük süreden sonra olup alacaklı takip haklarını kaybetmiştir. Takibin iptaline karar verilmesi gerekir.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Alacaklı tarafından başlatılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibine başlandığı, örnek 10 numaralı ödeme emri tebliği üzere borçlu keşidecinin İİK’nun 168/3. maddesinde öngörülen yasal sürede icra mahkemesine yaptığı başvuruda takip dayanağı çekin keşide tarihinde tahrifat yapıldığını ve bu düzeltmedeki paraf imzanın kendisine ait olmadığını ileri sürerek takibin iptalini istediği, mahkemece, keşide tarihindeki paraf imzanın ve sonradan yazılan tarihin borçlunun eli ürünü olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
HMK.nun 207. maddesi hükmü gereğince senetteki düzeltmelerin borçlu ( keşideci ) tarafından paraf edilmesi gereklidir. Yani, senette mevcut olan çıkıntı veya senet metni altındaki hak ve silinti ayrıca tasdik edilmemiş ise inkâr halinde yok hükmündedir. Bu sebeple senet üzerinde yapılan değişikliklerin, geçerli olabilmesi için, düzenleyen tarafından imza veya paraf edilmek suretiyle onaylanması gerekir. Bu şekilde yapılan imzaya veya paraf imzasına itiraz halinde, mahkemece, yöntemince imza incelemesi yapılmalıdır. Düzeltmenin onaylı olmaması veya imzanın keşideciye ait olmadığının anlaşılması halinde, düzeltme yok hükmünde olup, senedin düzeltme öncesi durumuna göre değerlendirme yapılır.
Çekin keşide tarihinde tahrifat yapıldığı ve paraf imzasının da sahte olduğu yönündeki itirazlar bilirkişi incelemesi ile sonuçlandırılmalıdır. Çek keşideci tarafından düzenlenmiş olduğundan, çek üzerindeki çıkıntı ve değişikliklerin keşideci tarafından paraf edilmesi gerekir.
Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi’nce düzenlenen 17.12.2012 tarihli raporda “… keşide tarihi bölümünde yer alan karalama paraf tarzı imzanın karalama tarzında çizgilerden ibaret basit tesimli bir imza olması sebebiyle aidiyetinin ve sorulduğu üzere … ile …’in eli ürünü olup olmadığının tespit edilemediğinin belirtildiği, mahkemece imzanın borçluya ait olup olmadığının belirlenememesi sebebiyle resen Marmara Üniversitesi Grafoloji bölümünden üç kişilik bilirkişi heyetinden alınan 13.05.2015 tarihli raporda da, keşide tarihinde yer alan parafın kimin eli ürünü olduğunun tespit edilemediğinin ve üzeri çizili olan tarihte tahrifat yapıldığının, tahrifattan önceki tarihin 16.08.2010 olduğunun bildirildiği görülmüştür.
İİK.nun 170/3 . maddesinde inkar edilen imzanın borçluya ait olduğu anlaşıldığı takdirde itirazın reddedileceği hükme bağlanmıştır. Öte yandan takibe başlayan ve icra dosyasına sunduğu çekteki imzaların borçluya ait olduğunu iddia eden alacaklı olup, bu iddiayı ispat külfeti de alacaklıya aittir ( HGK.’nun, 26.04.2006 12-259/231 Sayılı kararı ). Bilirkişi raporunda yer alan belirsizliğin borçlu lehine yorumlanması zorunludur.
Somut olayda, mahkemece alınan her iki bilirkişi raporunda da keşide tarihindeki paraf imzanın keşideci borçlunun eli ürünü olduğu ya da olmadığı yönünde kesin bir görüş bildiriminde bulunulmadığı görülmektedir. Bu durumda, keşide tarihindeki düzenlemeye dair keşideci borçlunun onayı olmadığından söz konusu değişiklik geçerli değildir. Alacaklı tarafından yeni bir bilirkişi incelemesi yapılması talep edilmediği ve ispat yükü de alacaklıda olduğu dikkate alındığında çekin keşide tarihinin tahrifattan önceki tarih olan 16.08.2010 olduğunun kabulü gerekir. Bu tarihe göre 16.09.2011 tarihinde yapılan ibraz ise çekin keşide tarihi itibariyle yürürlükte olup uygulanmaması gereken mülga 6762 Sayılı Kanun’un 708/1. maddesinde öngörülen 10 günlük süreden sonra olup aynı Kanun’un 720. maddesi uyarınca alacaklı takip haklarını kaybetmiştir.
O halde mahkemece İİK’nun 170/a maddesi uyarınca takibin iptaline karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kabulüyle mahkeme kararının yukarda yazılı sebeplerle İİK’nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, peşin alınan harcın istenmesi halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21.01.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2015/31889
K. 2016/9817
T. 4.4.2016
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Alacaklı şirket tarafından borçlu şirket aleyhine bir adet çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan icra takibi üzerine, borçlunun icra mahkemesine başvurusunda; takibe dayanak çekin keşide tarihinde ve miktarında tahrifat olduğunu ileri sürerek borca, faize ve fer’ilerine itiraz ettiği, mahkemece, davanın kabulüyle takibin iptaline karar verildiği anlaşılmaktadır.
Somut olayda borçlu takip konusu çekin keşide tarihinde ve miktarında tahrifat yapıldığını, çekin aslında 25.000,00 TL tutarında olmayıp 5.000,00 TL olarak düzenlendiğini ve bu miktarın da şirketleri tarafından ödendiğini söyleyerek borca itiraz etmiş olmakla beraber çekin keşide tarihi ile bedel kısmında yapılan düzeltme paraf edilmiş olup paraf imzasına itirazda bulunmamıştır. Bu durumda düzeltilmiş bu haliyle çekteki keşide tarihi ve çek bedeline itibar edilmesi gerekmektedir. Kaldı ki çek bedelinin ödendiği iddia edilmiş olmakla İİK.’nun 170/a-son maddesi nazara alındığında çekin niteliğine yönelik şikayetin dinlenmesi mümkün değildir.
O halde borçlu ödeme iddiasını İİK.169/a-1 maddesinde belirtilen belgelerle kanıtlayamadığına göre itirazın reddine karar verilmesi gerekirken itirazın kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kabulüyle mahkeme kararının yukarda yazılı sebeplerle İİK’nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istenmesi halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 4.4.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2015/29267
K. 2016/6108
T. 2.3.2016
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
KARAR : Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;
Alacaklı tarafından çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan icra takibinde, borçlu lehtar tarafından icra mahkemesine yapılan başvuruda, diğer itirazlarla birlikte takip dayanağı çekin keşide tarihinde tahrifat yapıldığı, değişiklik yanındaki paraf imzanın keşideciye ait olmadığı ileri sürülmüş, mahkemece, keşidecinin keşide tarihindeki değişiklik altındaki paraf imzaya bir itirazı bulunmadığından değişikliğin geçerli olduğu gerekçesiyle itirazın reddine karar verildiği görülmüştür.
HMK’nun 207. maddesi hükmü gereğince senetteki düzeltmelerin keşideci tarafından paraf edilmesi gereklidir. Yani, senette mevcut olan çıkıntı veya senet metni altındaki kazıntı veya silinti ayrıca onanmamış ise, inkâr halinde yok hükmündedir. Bu sebeple senet üzerinde yapılan değişikliklerin geçerli olabilmesi için, düzenleyen tarafından imza veya paraf edilmek suretiyle onanması gerekir. Anılan imzaya veya parafa itiraz halinde, mahkemece yöntemince imza incelemesi yapılmalıdır. Düzeltmenin onaylı olmaması veya imzanın (parafın) keşideciye ait olmadığının anlaşılması halinde, düzeltme yok hükmünde olup, senedin düzeltme öncesi durumuna göre değerlendirme yapılır.
O halde, mahkemece, takibe konu çekin, keşide tarihinde yapılan degişiklik altındaki paraf (imza) ile keşidecinin adının yanındaki imzanın karşılaştırılmak suretiyle, keşidecinin elinden çıkıp çıkmadığının tespit edilerek, çekin keşide tarihinde tahrifat yapılıp yapılmadığının araştırılması, yapılmış ise çekin tahrifattan önceki keşide tarihi bilirkişi incelemesi ile tespit edildikten sonra, tahrifattan önce yazılmış olan şekli ile muhatap bankaya süresinde ibraz edilip edilmediği belirlenerek, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, bu konuda hiçbir değerlendirme yapılmaksızın eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kısmen kabulüyle mahkeme kararının yukarda yazılı sebeplerle İİK’nun 366. ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istenmesi halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 2.3.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2015/24873
K. 2016/1267
T. 19.1.2016
• TAKİP DAYANAĞI BONONUN ÖDEME TARİHİ KISMINDA YER ALAN TARİH İLE SENET METNİNDEKİ VADENİN FARKLI GÖSTERİLMESİ ( Çift Vade Bulunması Sebebiyle Senedin Kambiyo Senedi Vasfını Haiz Olmadığı – Takibin İptali Karar Verileceği/Alacaklının Tazminat İle Sorumlu Tutulmaması Gerektiği )
• KAMBİYO SENETLERİNE MAHSUS HACİZ YOLU İLE TAKİPTE SENEDİN TAHRİF EDİLDİĞİ İDDİASI ( Takip Dayanağı Bononun Ödeme Tarihi Kısmında Yazan Tarih İle Senet Metnindeki Tarihin Farklı Gösterildiği/Çift Vade Bulunması Sebebiyle Senedin Kambiyo Senedi Vasfını Haiz Olmadığı – Takibin İptali Karar Verileceği/Alacaklının Tazminat İle Sorumlu Tutulamayacağı )
• TAKİBİN İPTALİ TALEBİ ( Takip Dayanağı Bononun Ödeme Tarihi Kısmında Yazan Tarih İle Senet Metnindeki Tarihin Farklı Gösterildiği/Çift Vade Bulunması Sebebiyle Senedin Kambiyo Senedi Vasfını Haiz Olmadığı – Takibin İptali Karar Verileceği/Alacaklının Tazminat İle Sorumlu Tutulmaması Gerektiği )
• SENEDİN ÇİFT VADELİ OLARAK DÜZENLENMESİ ( Çift Vadeli Olarak Düzenlenen Senetler Bono Vasfında Sayılamayacağı – Takibin İptali Karar Verileceği/Alacaklının Tazminat İle Sorumlu Tutulamayacağı )
2004/m. 170/a
6762/m. 615, 690
ÖZET : Kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan takipte, borçlu takip dayanağı senedin tahrif edildiğini ileri sürerek takibin iptalini talep etmiştir.
Çift vadeli olarak düzenlenen senetler bono vasfında sayılamaz.
Takip dayanağı bonoda “ödeme tarihi” kısmında yer alan tarih ile senet metnindeki vadenin farklı gösterildiği, çift vade bulunması sebebiyle senedin kambiyo senedi vasfını haiz olmadığı anlaşılmakla, takibin iptali karar verilmesi gerekir. Alacaklının tazminat ile sorumlu tutulması isabetsizdir.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
KARAR : Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;
Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan takipte, örnek 10 numaralı ödeme emrinin tebliği üzerine borçlunun yasal sürede icra mahkemesine yaptığı başvuruda, sair itiraz nedenleri ile birlikte takip dayanağı senedin 04.04.2010 vade tarihli düzenlenmesine rağmen yıl hanesindeki “0” rakamının “1” olarak tahrif edildiğini, ileri sürerek takibin iptalini talep ettiği, Mahkemece alınan bilirkişi raporuna dayanılarak, davanın kabulüyle takibin iptaline ve alacaklının tazminat ile sorumlu tutulmasına karar verildiği görülmektedir.
Tanzim tarihi itibariyle yürürlükte olan 6762 Sayılı TTK’nun 690. maddesi göndermesi ile bonolar hakkında da uygulanması gereken aynı Kanun’un 615. maddesine aykırı şekilde çift vadeli olarak düzenlenen senetler bono vasfında sayılamaz.
Somut olayda, senedin ödeme tarihi bölümü “04.04.2010” iken, yıllar hanesinin birler basamağında yer alan “0” rakamı “1” olarak değiştirilmiş olup, düzeltmenin yanında keşideciye ait paraf ya da imza bulunmadığından ve dolayısıyla yapılan düzeltme geçersiz olacağından senedin ödeme tarihi kısmında yer alan tarihin “04.04.2010” olduğunun kabulü gerekir.
Buna göre; takip dayanağı bonoda “ödeme tarihi” kısmında yer alan tarihin “04.04.2010” olarak yazıldığı, senet metninde ise vadenin “04 NİSAN 2011” olarak gösterildiği, bu durumda çift vade bulunması sebebiyle senedin kambiyo senedi vasfını haiz olmadığı anlaşılmakla, takibin iptaline yönelik mahkeme kararı bu sebeple doğrudur. Ancak, iptalin dayanağının İİK’nun 170/a maddesi olması gerektiğinden ve bu maddede de tazminat ve para cezası öngörülmediğinden, alacaklının tazminat ile sorumlu tutulması isabetsiz olup, kararın bu sebeple bozulması gerekir ise de, anılan yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını zorunlu kılmadığından kararın düzeltilerek onanması gerekmiştir.
SONUÇ : Alacaklının temyiz istemlerinin kısmen kabulüyle Alanya 1. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 16.06.2015 tarih ve 2015/273 E.- 394 K. sayılı kararının hüküm bölümünün tazminata dair üçüncü bendinde yer alan “davalının, İcra Müdürlüğü’nün 2013/8013 Esas sayılı dosyasındaki asıl alacağın %20 ‘si oranında olmak üzere toplam 1.184 TL icra inkar tazminatına mahkum edilmesine” cümlesinin karar metninden çıkartılmasına, kararın düzeltilmiş bu şekliyle İİK’nun 366. ve HUMK’nun 438. maddeleri uyarınca ONANMASINA, mahkeme kararı düzeltilerek onandığından harç alınmasına yer olmadığına, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19.01.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2015/32461
K. 2016/1084
T. 18.1.2016
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Alacaklı tarafından iki adet bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibine başlandığı, borçlunun örnek 10 numaralı ödeme emri tebliği üzerine icra mahkemesine yaptığı başvurusunda, takibe dayanak bonoların ödeme ve düzenleme tarihlerinde parafsız olarak tahrifat yapıldığını, bonolarda iki ayrı vade olduğunu ve kambiyo senedi niteliği bulunmadığını, takipte gösterilen faiz oranının yasal faiz olmadığını ileri sürdüğü, mahkemece senetlerde iki ayrı vade olduğu ve kambiyo senedi vasfı olmadığı gerekçesiyle istemin kabulüne ve İİK’nun 170/a maddesi gereğince takibin iptaline karar verildiği anlaşılmaktadır.
6102 Sayılı TTK’nun 776/f maddesi uyarınca, bonolarda tanzim edildiği gün ve yerin yazılması zorunludur. Yine aynı Kanunun 778. maddesi göndermesiyle uygulanması gereken aynı Kanunun 703/c maddesi gereğince bononun vade tarihinin “keşide gününden muayyen bir müddet sonraya” ait bulunması zorunludur. Aksi takdirde dayanak belge kambiyo senedi vasfını taşımaz.
Bonoda vadenin 6762 Sayılı TTK.nun 615 ve 616. maddelerine (6102 Sayılı TTK’nun 703 ve 704. maddelerine) aykırı olarak düzenlenmesi ve vade tarihinin tanzim tarihinden önceki bir tarihi taşıması halinde senet, bono vasfını yitirir. Bu kuralın tespitinde ve yukarda yazılı hükümlerin uygulanmasında senedin tahrifattan önceki durumu geçerli kabul edilir (HGK. 14.5.2003 tarih ve 2003/12-347 E. 2003/345 K.).
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 207. maddesinde; “Senetteki çıkıntı, kazıntı veya silinti ayrıca onanmamışsa, inkar halinde göz önünde tutulmaz. Bu tür çıkıntı, kazıntı veya silinti mahkemece senedin geçerliliğine ve anlamına etkili olacak nitelikte görülürse, senet kısmen veya tamamen hükümsüz sayılabilir” hükmü yer almaktadır (1086 Sayılı HUMK’nun 298. maddesi). Buna göre mevcut olan çıkıntı veya senet metni altındaki hak ve silinti ayrıca tasdik edilmemiş ise inkar halinde yok hükmündedir. Bir başka anlatımla senet üzerinde yapılan değişikliklerin geçerli olabilmesi için, düzenleyen tarafından imza veya paraf edilmek suretiyle onanması gerekir. Onanmamış çıkıntı, kazıntı veya silintinin tespit edilmesi halinde, senedin düzeltme öncesi durumuna göre değerlendirme yapılır.
Borçlunun bonoların tanzim ve vade tarihinde tahrifat yapıldığına yönelik iddiası, İİK. nun 170/a maddesi kapsamında şikayettir. Takip dayanağı bonoların tanzim ve vade tarihinde tahrifat yapılması kambiyo vasfını etkilemiyorsa takibin iptalini gerektirmez. Ancak tahrifat öncesi tanzim tarihlerinin, bonoların vade tarihinden sonrasına dair olduğunun belirlenmesi halinde ise senetler kambiyo vasfını kaybedeceğinden İİK. nun 170/a maddesi uyarınca takibin iptali gerekir.
Ayrıca 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 778/1-b maddesi göndermesi ile bonolar hakkında da uygulanması gereken aynı Kanun’un 703/2. maddesine aykırı olarak çift vadeli düzenlenen senetlerin, bono vasfında sayılamayacağı düzenlenmiştir. Ancak tanzim tarihinin vade tarihinde tekrarı çift vade anlamına gelmez. Aksinin kabulü aşırı şekilcilik olup hak kaybına neden olur. Ancak somut olayda, bonoların ödeme ve düzenleme tarihlerinde tahrifat iddiası bulunduğundan, öncelikle bu husus incelenip değerlendirildikten sonra sonucuna göre bonolarda çift vade olduğu iddiasının irdelenmesi gerekir.
Somut olayda, takip dayanağı senetlerin tanzim ve vade tarihlerinde tahrifat yapıldığı iddia edildiği, senetlerin tanzim ve vade tarihlerinde keşidecinin paraf imzasının bulunmadığı görülmektedir. Bu durumda, mahkemece, dayanak senetlerdeki tanzim ve vade tarihleri üzerinde tahrifat yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise tanzim ve vade tarihlerinin tahrifattan önceki halleri HMK’nun 266. maddesi uyarınca yöntemine uygun biçimde bilirkişi incelemesi yaptırılarak belirlendikten sonra oluşacak sonuca göre, gerektiğinde borçlunun diğer şikayet ve itiraz sebepleri de incelenmek suretiyle karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ve eksik inceleme ile hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kısmen kabulüyle mahkeme kararının yukarda yazılı sebeplerle İİK’nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istenmesi halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18.1.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2015/22811
K. 2016/842
T. 14.1.2016
• KAMBİYO SENETLERİNE MAHSUS TAKİBE İTİRAZ ( Senedin Rakam ve Yazı İle Bedelini Gösteren Bölümlerinde İleri Sürüldüğü Biçimde Tahrifat Yapılıp Yapılmadığı Konusunda Yöntemince Bilirkişi İncelemesi Yaptırılarak Kesin Kanaat İçeren Bilirkişi Raporu Alınarak Oluşacak Sonuca Göre Karar Verilmesi Gerektiği )
• SENETTE TAHRİFAT ( Senette Mevcut Olan Çıkıntı Kazıntı veya Silinti Ayrıca Onanmamışsa İnkâr Halinde Göz Önünde Tutulmayacağı – Senet Üzerinde Yapılan Değişikliklerin Geçerli Olabilmesi İçin Düzenleyen Tarafından İmza veya Paraf Edilmek Suretiyle Onanması Gerektiği )
• İMZA İNCELEMESİ ( Senet Üzerinde Yapılan Değişikliklerin Geçerli Olabilmesi İçin Düzenleyen Tarafından İmza veya Paraf Edilmek Suretiyle Onanması Gerektiği – Değişiklik Yanında Bulunan İmzaya veya Parafa İtiraz Halinde İse Mahkemece Yöntemince İmza İncelemesi Yapılması Gerektiği )
• BİLİRKİŞİ RAPORU ( Senette İleri Sürüldüğü Biçimde Tahrifat Yapılıp Yapılmadığı Konusunda Yöntemince Bilirkişi İncelemesi Yaptırılarak Yargıtay Denetimine ve Hüküm Kurmaya Elverişli Nitelik ve Netlikte Kesin Kanaat İçeren Bilirkişi Raporu Alınması Gerektiği – Kambiyo Senetlerine Mahsus Takibe İtiraz )
6100/m.207
ÖZET : Dava, kambiyo senetlerine mahsus takibe itiraza ilişkindir. HMK.’nun 207. maddesi hükmü gereğince; senetteki düzeltmelerin borçlu tarafından onanması gereklidir. Yani, senette mevcut olan çıkıntı, kazıntı veya silinti ayrıca onanmamışsa, inkâr halinde göz önünde tutulmaz. Bu nedenle, senet üzerinde yapılan değişikliklerin geçerli olabilmesi için, düzenleyen tarafından imza veya paraf edilmek suretiyle onanması gerekir. Değişiklik yanında bulunan imzaya veya parafa itiraz halinde ise, mahkemece, yöntemince imza incelemesi yapılmalıdır. Değişikliğin onaylı olmaması veya değişiklik yanındaki imzanın keşideciye ait olmadığının anlaşılması halinde, düzeltme yok hükmünde olup, senedin düzeltme öncesi durumuna göre değerlendirme yapılır. Mahkemece; senedin, rakam ve yazı ile bedelini gösteren bölümlerinde, ileri sürüldüğü biçimde tahrifat yapılıp yapılmadığı konusunda, yöntemince bilirkişi incelemesi yaptırılarak, Yargıtay denetimine ve hüküm kurmaya elverişli nitelik ve netlikte, kesin kanaat içeren bilirkişi raporu alınarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekir.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki taraflarca istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Alacaklının temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Alacaklı tarafından borçlu hakkında bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan icra takibinde, ödeme emrinin tebliği üzerine, borçlunun İİK’nun 168/5. maddesinde öngörülen yasal 5 günlük sürede icra mahkemesine yaptığı başvuruda; alacaklıya sadece 20.000,00 TL borcu bulunduğunu ve bu tutar için bonoya imza attığını, ancak alacaklının rakamla yazılan bölüme “1”, yazı ile yazılan kısma da “yüz” ekleyerek senet bedelini 120.000,00TL yaptığını, aslında alacaklıdan hiç bir şey almadığını ileri sürerek, senet bedelinde tahrifat iddiasına dayalı olarak borca itiraz ettiği ve takibin iptaline karar verilmesini istediği, mahkemece; 20.000 TL ve faizini aşan miktarlar yönünden takibin iptaline karar verildiği ve borçlu yararına %20 tazminata hükmedildiği anlaşılmaktadır.
HMK.’nun 207. maddesi hükmü gereğince; senetteki düzeltmelerin borçlu ( keşideci ) tarafından onanması ( paraf veya imza edilmesi ) gereklidir. Yani, senette mevcut olan çıkıntı, kazıntı veya silinti ayrıca onanmamışsa, inkâr halinde göz önünde tutulmaz. Bu nedenle, senet üzerinde yapılan değişikliklerin geçerli olabilmesi için, düzenleyen tarafından imza veya paraf edilmek suretiyle onanması gerekir. Değişiklik yanında bulunan imzaya veya parafa itiraz halinde ise, mahkemece, yöntemince imza incelemesi yapılmalıdır. Değişikliğin onaylı olmaması veya değişiklik yanındaki imzanın keşideciye ait olmadığının anlaşılması halinde, düzeltme yok hükmünde olup, senedin düzeltme öncesi durumuna göre değerlendirme yapılır.
Takip dayanağı senet fotokopisinin incelenmesinde; borçlunun, senet bedeline tahrifen ilave edildiğini ileri sürdüğü “1” rakamı ve “Yüz ” yazısı yanında herhangi bir paraf imzasının bulunmadığı görülmektedir. Mahkemece hükme esas alınan uzmanlar tarafından düzenlenen ve hazırlık soruşturması dosyasına sunulan 1.8.2014 tarihli raporda; “… Belirtilen bulgulara binaen, bahse konu “1” rakamı ve “Yüz” yazısının bulundukları bölümlere eklenmiş oldukları yönünde kanaat hasıl olmuş ise de, senedin yazıyla ve rakamla değer gösteren bölümlerindeki meblağlar üzerinde kalem mürekkebi, fulaj izi farklılığı gibi net bulgular tespit olunamadığından, daha ileri derecede bir sonuç beyanında bulunmanın mümkün olamadığı…” bildirilmiştir. İçeriği özetlenen rapor, görüntü teknikleri ile desteklenmiş olmadığı gibi, bu hali ile hüküm kurmaya elverişli nitelikte ve netlikte de değildir.
O halde, mahkemece; senedin, rakam ve yazı ile bedelini gösteren bölümlerinde, ileri sürüldüğü biçimde tahrifat yapılıp yapılmadığı konusunda, yöntemince bilirkişi incelemesi yaptırılarak, Yargıtay denetimine ve hüküm kurmaya elverişli nitelik ve netlikte, kesin kanaat içeren bilirkişi raporu alınarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yetersiz rapora dayalı olarak eksik inceleme ile yazılı şekilde sonuca gidilmesi isabetsizdir.
SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kısmen kabulüyle mahkeme kararının yukarda yazılı sebeplerle İİK’nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre alacaklının sair, borçlunun tüm temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istenmesi halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.01.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2015/18211
K. 2016/701
T. 13.1.2016
• TAKİBİN İPTALİ İSTEMİ (Çekin Keşide Tarihine Göre Süresinde Muhatap Bankaya İbraz Edildiği ve Ciro Silsilesinin Düzgün Olduğu – Şikayetçinin İddialarını Usulünce Kanıtlayamadığı/Keşideci Şirket Yetkilisi Tarafından Yapıldığı Kabul Edilen Keşide Tarihindeki ve Bedeldeki Değişikliğe Dair İmzaya Bir İtiraz da Bulunulmadığına Göre Yapılan Bu Değişikliklerin Geçerli Olduğunun Kabulü Gerektiği/İstemin Reddedileceği)
• ÇEKİN BEDELDEKİ DEĞİŞİKLİĞE DAİR İMZA (Takibin İptali İstemi – Keşideci Şirket Yetkilisi Tarafından Yapıldığı Kabul Edilen Keşide Tarihindeki ve Bedeldeki Değişikliğe Dair İmzaya Bir İtiraz da Bulunulmadığına Göre Yapılan Bu Değişikliklerin Geçerli Olduğunun Kabulü Gerektiği/İstemin Reddedileceği)
• BEDELDEKİ İMZAYA DAİR DEĞİŞİKLİK (- Şikayetçinin İddialarını Usulünce Kanıtlayamadığı/Keşideci Şirket Yetkilisi Tarafından Yapıldığı Kabul Edilen Keşide Tarihindeki ve Bedeldeki Değişikliğe Dair İmzaya Bir İtiraz da Bulunulmadığına Göre Yapılan Bu Değişikliklerin Geçerli Olduğunun Kabulü Gerektiği/İstemin Reddedileceği – Takibin İptali İstemi)
6100/m.207
6762/m.796,808
2004/m.170/a-2
ÖZET : Dava, takibin iptali istemine ilişkindir. Somut olayda, takip dayanağı çekin keşide tarihindeki ay hanesinin ikinci rakamı ”4” iken ”6” olarak değiştirildiği ve bedel kısmındaki yazıyla ”onbinsekizyüz” olan miktarın başına ”yüz” getirilerek ”yüzonbinsekizyüz” olarak ve rakamla “10.800” iken ”110.800” olarak değiştirildiği ve yapılan bu keşide tarihi ve bedel değişikliğine dair her iki düzeltmenin yanında da parafın bulunduğu ve keşideci tarafından atılmadığının iddia edilmediği, çekin keşide tarihine göre süresinde muhatap bankaya ibraz edildiği, ciro silsilesinin düzgün olduğu, şikayetçinin iddialarını usulünce kanıtlayamadığı, keşideci şirket yetkilisi … tarafından yapıldığı kabul edilen keşide tarihindeki ve bedeldeki değişikliğe dair imzaya (parafa), bir itirazda bulunulmadığına göre, yapılan bu değişikliklerin geçerli olduğunun kabulü gerekir. O halde mahkemece açıklanan sebeplerle istemin reddine karar verilmesi gerekir.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Takip dayanağı çekte ciro yoluyla yetkili hamil olan alacaklı … ‘in kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla, keşideci, lehtar ve diğer cirantalar aleyhine takip başlattığı ve … Noterliği’nce düzenlenen 14.03.2013 gün ve 4180 Yevmiye numaralı Temlikname ile alacağın … isimli şahsa temlik edildiği, takibe karşı, 2. ciranta …’in, çekin, kendisinden bedeli ödenmeksizin iade alınmasından sonra, keşide tarihinde ve bedeli üzerinde tahrifat yapıldığını, tahrifattan sonra bankaya ibraz edilen çekin kambiyo vasfını haiz olmadığını ileri sürürek icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, … Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından alınan ve çekte, keşideci tarihinin aylar hanesinde ve bedel kısmında tahrifat olduğu kanaatini içeren ekspertiz raporu esas alınarak, borçlu yönünden takibin iptaline karar verildiği anlaşılmaktadır.
HMK.nun 207. maddesi hükmü gereğince; senetteki düzeltmelerin borçlu (keşideci) tarafından onanması (paraf veya imza edilmesi) gereklidir. Yani, senette mevcut olan çıkıntı, kazıntı veya silinti ayrıca onanmamışsa, inkâr halinde göz önünde tutulmaz. Bu sebeple senet üzerinde yapılan değişikliklerin, geçerli olabilmesi için, düzenleyen tarafından imza veya paraf edilmek suretiyle onanması gerekir. Değişiklik yanında bulunan imzaya veya parafa itiraz halinde ise, mahkemece, yöntemince imza incelemesi yapılmalıdır. Değişikliğin onaylı olmaması veya değişiklik yanındaki imzanın keşideciye ait olmadığının anlaşılması halinde, düzeltme yok hükmünde olup, senedin düzeltme öncesi durumuna göre değerlendirme yapılır. Borçlu tarafından değişiklik yanındaki imzaya (parafa) itiraz edilmesi ve bu itirazın sabit olması halinde, çekin TTK.’nun 796. ve 808. maddelerinde öngörülen yasal süreden sonra ibraz edildiği anlaşılırsa, mahkemece, İİK.nun 170/a-2. maddesi uyarınca takibin iptaline karar verilebilecektir.
Somut olayda, takip dayanağı çekin keşide tarihindeki ay hanesinin ikinci rakamı ”4” iken ”6” olarak değiştirildiği ve bedel kısmındaki yazıyla ”onbinsekizyüz” olan miktarın başına ”yüz” getirilerek ”yüzonbinsekizyüz” olarak ve rakamla “10.800” iken ”110.800” olarak değiştirildiği ve yapılan bu keşide tarihi ve bedel değişikliğine dair her iki düzeltmenin yanında da parafın bulunduğu ve keşideci tarafından atılmadığının iddia edilmediği, çekin keşide tarihine göre süresinde muhatap bankaya ibraz edildiği, ciro silsilesinin düzgün olduğu, şikayetçinin iddialarını usulünce kanıtlayamadığı, keşideci şirket yetkilisi … tarafından yapıldığı kabul edilen keşide tarihindeki ve bedeldeki değişikliğe dair imzaya (parafa), bir itirazda bulunulmadığına göre, yapılan bu değişikliklerin geçerli olduğunun kabulü gerekir.
O halde mahkemece açıklanan sebeplerle istemin reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kabulüyle mahkeme kararının yukarda yazılı sebeplerle İİK’nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istenmesi halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13.01.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2009/10-219
K. 2010/8
T. 26.1.2010
• KARŞILIKSIZ ÇEK KEŞİDE ETMEK ( Sanık Tarafından Çekin Tahrif Edildiğinin İleri Sürüldüğü/İcra Mahkemesindeki Bilirkişi Raporunda Çekin Keşide Tarihi Bölümünde Paraf Şeklinde Atılan İmzanın Sanığın Eli Ürünü Olmadığının Tespit Edildiği – Çekin Geçerliliğinin Tartışmalı Hale Geldiğinin Gözetileceği )
• ÇEKTE TAHRİFAT YAPILMASI ( Karşılıksız Çek Keşide Etmek/İcra Mahkemesindeki Bilirkişi Raporunda Çekin Keşide Tarihi Bölümünde Paraf Şeklinde Atılan İmzanın Sanığın Eli Ürünü Olmadığının Tespit Edildiği – Çekin Geçerliliğinin Tartışmalı Hale Geldiği/Bilirkişi İncelemsi Yaptırılacağı )
• ÇEKİN HUKUKİ GEÇERLİLİĞİ ( Karşılıksız Çek Keşide Etmek/İcra Mahkemesindeki Bilirkişi Raporunda Çekin Keşide Tarihi Bölümünde Paraf Şeklinde Atılan İmzanın Sanığın Eli Ürünü Olmadığının Tespit Edildiği – İcra Mahkemesindeki Yargılamanın Bekletici Mesele Yapılabileceği )
• BEKLETİCİ MESELE ( Karşılıksız Çek Keşide Etmek/İcra Mahkemesindeki Bilirkişi Raporunda Çekin Keşide Tarihi Bölümünde Paraf Şeklinde Atılan İmzanın Sanığın Eli Ürünü Olmadığının Tespit Edildiği – İcra Mahkemesindeki Yargılamanın Bekletici Mesele Yapılabileceği )
• BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ ( Karşılıksız Çek Keşide Etmek/İcra Mahkemesindeki Bilirkişi Raporunda Çekin Keşide Tarihi Bölümünde Paraf Şeklinde Atılan İmzanın Sanığın Eli Ürünü Olmadığının Tespit Edildiği – Çekin Geçerliliğinin Tartışmalı Hale Geldiğinin Gözetilerek Bilirkişi İncelemesi Yaptırılacağı )
5237/m.204
3167-1/m.16
ÖZET : Karşılıksız çek keşide etmek suçunda çekin asli unsurlardan sayılan keşide tarihinin tahrif edilip, ödeme ve ibraz süresi geçmiş bulunan çeke işlerlik kazandırılarak icra takibine konu yapıldığının sanık tarafından verilen temyiz dilekçesinde dile getirilmesi ve suça konu çeke istinaden yapılan icra takibine karşı icra mahkemesinde açılmış olan borca itiraz davasında mahkeme tarafından hükme esas alınan bilirkişi raporunda, çekin keşide tarihi bölümünde bulunan paraf şeklindeki imzanın sanık elinden çıkmadığının belirtilmiş olması karşısında, davaya konu çekin hukuki geçerliliği tartışmalı hale gelmiştir. Hukuken geçerliliği tartışmalı hale gelen suça konu çekin karşılıksız çıkmasından dolayı cezalandırılmasına karar verilen sanığın hukuki durumunun belirlenmesi için İcra mahkemesinde yapılan yargılamanın sonucunun beklenmesi veya mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılması zorunludur.
DAVA : Sanık İ. D.’in karşılıksız çek keşide etmek suçundan 3167 Sayılı Kanunun 16/1. maddesi gereğince çek bedeli tutarı olan 60.000 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına, anılan Yasanın 16/3. maddesi gereğince 1 yıl süreyle bankalarda çek hesabı açmasının yasaklanmasına ilişkin, Ankara 9. Asliye Ceza Mahkemesince 8.12.2005 gün ve 802-1227 sayı ile verilen hükümün sanık tarafından temyizi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 12.5.2009 gün ve 2007/19324-9177 sayı ile; YTL olarak hükmolunan adli para cezasının TL’ye dönüştürülmesi suretiyle, düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
Sanık müdafii tarafından verilen 12.1.2009 havale tarihli dilekçe ile; suça konu çek üzerindeki tarihte tahrifat yapıldığı, bu konuda Ankara 13. İcra Hakimliğince yargılama yapılıp karar verildiği, çekteki tahrifat sebebiyle çekin kambiyo senedi sayılamayacağı iddia olunarak yargılanmanın yenilenmesi talebi üzerine Ankara 9. Asliye Ceza Mahkemesince 6.7.2009 gün ve 802-1227 sayı ile;
“… Yargılamanın yenilenmesi istemine konu edilen hususların Yargıtay denetiminden geçtiği, bu hali ile hükümün onandığı, verilen dilekçenin bu aşamadan itibaren ancak 5271 Sayılı C.M.K.nın 308. maddesinde yazılı ‘Yargıtay Ceza Dairelerinden birinin kararına karşı Ceza Genel Kuruluna itiraz’ olabileceği, bu doğrultuda dosyanın Yargıtay C. Başsavcılığına gönderilmesi gerektiği…”,
Gerekçesiyle yargılamanın yenilenmesi isteminin reddine karar verilmiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığınca, 27.10.2009 gün ve 216811 sayı ile;
“… Suça konu çekin keşide tarihinde oynama yapılarak paraflandığı, ancak hüküm kesinleştikten sonra dosyaya sunulan Ankara 13. İcra Ceza Mahkemesi kararı, bu dosyanın yargılamasında alınan bilirkişi raporu ve bu kararın Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin kararıyla onanmasına ilişkin belgelere göre bu parafın sanığa ait olmadığının belirlendiği görülmektedir. Sanığın temyiz dilekçesinde suça konu çekle ilgili olarak dava açtığını ve çekteki parafın kendisine ait olmadığını belirtmesine göre, İcra Mahkemesinde yapılan yargılama sonucu beklenmeden veya mahkemece re’sen bilirkişi incelemesi yaptırılmadan eksik incelemeyle karar verilmesi…” gerekçeleriyle itiraz yasa yoluna başvurularak, Özel Dairenin düzelterek onanma kararının kaldırılması talep olunmuştur.
Dosya, Yargıtay 1. Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : Sanığın karşılıksız çek keşide etmek suçundan cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın, keşide tarihi tahrif edilerek ödeme ve ibraz süresi geçmiş bulunan çeke işlerlik kazandırılmak suretiyle icra takibine konu yapıldığını ve bu takibe konu borca karşı Ankara 13. İcra Mahkemesi’nin 2005/488 esas sayılı dosyasında itirazda bulunduğunu belirtmiş olması karşısında, Ankara 13. İcra Mahkemesi’nin 2005/488 esas sayılı dosyasının sonucunun araştırılmasına gerek bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Davaya konu çekin, Halk Bankası Kırıkkale Şubesinin, İ. D.’e ait 30420002-00… numaralı hesabından, L 790… numaralı çek yaprağının Ö…. – P… Ltd. Şti. emrine 60 milyar lira bedelle 25 Nisan 2005 tarihinde keşide edildiği, keşide tarihinin son rakamının düzeltilerek paraflandığı, keşide yerinin Kırıkkale olduğu, arka yüzünde Ö…. – P… İnş. Ltd. Şti. ve Anadolu Finans Kurumu A.Ş. Ostim Şubesinin cirolarının bulunduğu ve Halk Bankası adına vekaleten Anadolu Finans Kurumu A.Ş. Kırıkkale Şubesince 24.3.2005 tarihinde “İşbu çekin ibraz tarihi itibariyle karşılığı yoktur’ açıklamasına yer verildiği anlaşılmaktadır.
Yargılama aşamasında savunması alınamayan sanık 24.1.2006 havale tarihli dilekçesinde, suça konu çekin keşide tarihi tahrif edilerek ödeme ve ibraz süresi geçmiş bulunan çeke işlerlik kazandırılıp Ankara 25. İcra Müdürlüğünün 2005/2927 Sayılı dosyasında icra takibine konu yapıldığını ve bu takibe konu borca Ankara 13. İcra Mahkemesi’nin 2005/488 esas sayılı dosyasında itirazda bulunduğunu, mahkemenin dava sonuna kadar icra takibinin durdurulmasına karar verdiğini ve davanın halen derdest olduğunu dile getirmiştir.
Ankara 13. İcra Mahkemesi’nin 3.7.2008 gün ve 488-880 Sayılı ilamı ile davacı İ. D.’in yaptığı borca itirazın kabulüne karar verildiği ve mahkemenin bu kararının Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 21.11.2008 gün 21517-20658 Sayılı kararı ile onandığı dosya içerisinde mevcut olan belgelerden anlaşılmaktadır.
Mahkemenin hükme esas aldığı, Ankara Emniyet Müdürlüğü Grafoloji ve Sahtecilik Uzmanı tarafından düzenlenmiş olan 16.6.2008 tarihli bilirkişi raporunda, tetkike konu Halkbank Kırıkkale Şubesinin 30420002-00…. hesap ve L 790… çek numaralı, keşidecisi İ. D. olan Ö…. – P… Ltd.Ş. adına düzenlenmiş, K.Kale 25.4.2005 keşide tarihli “60.000.000.000” altmış milyar Türk Lirası değerindeki çekin keşide tarihi bölümünde bulunan paraf şeklindeki imzanın İ. D. elinden çıkmadığı kanaatine varıldığı belirtilmiştir.
6762 Sayılı Türk Ticaret Yasasının 692. maddesi: “Çek;
1. “Çek” kelimesini ve eğer senet Türkçe’den başka bir dille yazılmış ise o dilde “Çek” karşılığı olarak kullanılan kelimeyi;
2. Kayıtsız ve şartsız muayyen bir bedelin ödenmesi için havaleyi;
3. Ödeyecek kimsenin ‘muhatabın’ ad ve soyadım;
4. Ödeme yerini;
5. Keşide gününü ve yerini;
6. Çeki çeken kimsenin ( Keşidecinin ) imzasını; ihtiva eder.” şeklinde,
693. maddesi ise;” Yukarıki maddede gösterilen hususlardan birini ihtiva etmeyen bir senet aşağıdaki fıkralarda yazılı haller dışında, çek sayılmaz.
Çekte sarahat yoksa muhatabın ad ve soyadı yanında gösterilen yer, ödeme yeri sayılır. Muhatabın ad ve soyadı yanında birden fazla yer gösterildiği takdirde çek, ilk gösterilen yerde ödenir. Böyle bir sarahat ve başka bir kayıt da mevcut değilse çek muhatabın iş merkezinin bulunduğu yerde ödenir.
Keşide yeri gösterilmemiş olan çek, keşidecinin ad ve soyadı yanında yazılı olan yerde çekilmiş sayılır.” biçiminde düzenlenmiştir.
Kambiyo senedi ve ödeme aracı olan “çek” in unsurları Türk Ticaret Yasası’nın 692. maddesinde sayılmış, “keşide gün ve yeri” de çekin asli unsurları arasında gösterilmiştir. Aynı Yasanın 693. maddesinde ise, unsurlardan birinin eksikliği halinde senedin “çek” olarak kabul edilemeyeceği belirtilmiştir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Çekin asli unsurlardan sayılan keşide tarihinin tahrif edilip, ödeme ve ibraz süresi geçmiş bulunan çeke işlerlik kazandırılarak icra takibine konu yapıldığının sanık tarafından verilen temyiz dilekçesinde dile getirilmesi ve suça konu çeke istinaden yapılan icra takibine karşı Ankara 13. İcra Mahkemesinde açılmış olan borca itiraz davasında mahkeme tarafından hükme esas alınan bilirkişi raporunda, çekin keşide tarihi bölümünde bulunan paraf şeklindeki imzanın sanık İ. D. elinden çıkmadığının belirtilmiş olması karşısında, davaya konu çekin hukuki geçerliliği tartışmalı hale gelmiştir. Hukuken geçerliliği tartışmalı hale gelen suça konu çekin karşılıksız çıkmasından dolayı cezalandırılmasına karar verilen sanığın hukuki durumunun belirlenmesi için İcra mahkemesinde yapılan yargılamanın sonucunun beklenmesi veya mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılması zorunludur.
Bu itibarla haklı nedene dayanan Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulüyle Özel Daire düzeltilerek onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1-) Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2-) Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 12.5.2009 gün ve 19324-9177 Sayılı düzeltilerek onanma kararının KALDIRILMASINA,
3-) Yerel mahkeme hükmünün eksik inceleme sebebiyle BOZULMASINA,
4-) Dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 26.1.2010 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 1999/6-302
K. 1999/313
T. 14.12.1999
• SAHTECİLİK SUÇU ( Mağdurun Rızasının Failin Kastını Ortadan Kaldırması )
• MAĞDURUN RIZASI ( Özel Belge Yada Özel Belge Olmakla Beraber Yasal Olarak Resmi Belgeye Eşit Sayılan Belgelerde Yapılan Sahtecilikte Mağdurun Rızasının Failin Kastını Ortadan Kaldırması )
• EYLEMİN GERÇEKLEŞMESİNDEN ÖNCEKİ MAĞDUR RIZASI ( Failin Kastının Ortadan Kalkması )
• KASTIN ORTADAN KALKMASI ( Eylemin Gerçekleşmesinden Önceki Mağdur Rızası Nedeniyle )
• SAHTECİLİK YAPILDIKTAN SONRA MAĞDURUN RIZASI ( Meydana Gelen Kastın Ortadan Kalkmaması )
765/m.347/1
ÖZET : Gerek öğretide, gerekse yerleşmiş yargısal kararlarda özel belge ya da özel belge olmakla beraber yasal olarak resmi belgeye eşit sayılan belgelerde yapılan sahtecilikte, mağdurun rızasının, failin kasdını ortadan kaldıracağı, bu durumda failin zarar verme bilinci ile hareket etmediği kabul edilmektedir. Mağdurun rızasının, failin suç kasdını ortadan kaldırabilmesi için eylemin gerçekleşmesinden önce açıklanması gerekir. Sahtecilik yapıldıktan sonra rıza gösterilmesinin, icazet verilmesinin meydana gelen kastı ortadan kaldırması mümkün değildir. Somut olayda sanık, şikayetçi tarafından verilen bonodaki bedel üzerinde değişiklik yapmıştır. Şikayetçi daha sonra şikayetten vazgeçmiş ise de istikrarlı şekilde bonodaki değişikliğe rıza göstermediğini beyan etmiştir. Sanık, bilirkişi raporu ile sahteciliğin kendi el ürünü olduğu tespit edilinceye kadar inkara dayalı savunma yapmıştır. Son soruşturma aşamasında tanık göstererek, değişikliğin mağdurun rızası ile yapıldığını ileri sürmüştür. Bu aşamadan sonra tanık beyanına ve bu savunmaya itibar edilemez. Açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin sahtecilik nedeniyle mahkumiyet kararı vermesi doğrudur.
DAVA : Sahtecilik suçundan sanık Yalçın’ın TCYnın 347/1, 59 ve 647 sayılı Yasanın 4 ve 6. maddeleri uyarınca 250.000 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına ve bu cezasının ertelenmesine ilişkin Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesince 17.6.1998 gün ve 271/52 sayı ile verilen kararın sanık vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 11.11.1999 gün ve 6444-6530 sayı ile hükmün onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığı ise 29.11.1999 gün ve 108212 sayı ile; “Düzenlenen iddianamede, yapılan ilavelerin bono üzerinde çıplak gözle dahi fark edilmekte olduğundan bahisle suçun oluşup oluşmadığının takdirinin mahkemeye ait olacağı belirtilmiştir.
Müşteki Remzi hakkında, düzenlediği birçok bono ile ilgili olarak icra takibi yapılmıştır. Suça konu bono da takibi yapılan bonolar arasında bulunmaktadır. Odeme emrinin tebliği üzerine müşteki icra müdürlüğüne verdiği 27.10.1997 tarihli dilekçede borcunu kabul etmiş ve ödeme taahhüdünde bulunmuştur. Bu dilekçe şikayet tarihinden sonraki bir tarihe rastlamakta ise de tüm dosya içeriği nazara alındığında kuşku doğurucu niteliktedir.
Müştekinin hazırlık aşamasında şikayetçi olduğunu bildirdiği ifadesi, daha sonra C. Savcılığına verdiği 3.11.1997 tarihli şikayetten vazgeçtiğini bildirdiği dilekçesinde, şikayet dilekçesine aykırı açıklamaları ile duruşmadaki beyanları istikrarlı olmayıp sürekli değişiklik göstermektedir.
Sanığın savunmaları ise başlangıçtan beri tutarlılık göstermektedir.
Yaptırılan bilirkişi incelemesinde bononun 70.000.000 ( yemiş milyon ) lira olarak düzenlendiği, sonradan ( 1- yüz ) rakam ve kelimesinin ilave edilerek 170.000.000 ( yüzyetmiş milyon ) şeklinde yükseltilmiş olduğu tespit edilmişsede bilirkişi raporu sanığın savunmaları ile çelişkili bulunmaktadır. Dosya içeriğinden bonoda sanığın bilgisi dahilinde düzeltme yapıldığı gerek müştekinin ve gerekse tanık Kabil’in ifadelerinden anlaşılmaktadır.
Dosyaya intikal eden delillerin mahkumiyet için yeterli olmadığı, bu itibarla sanığın beraatı yerine mahkumiyetine karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olmadığı kanaatine varılmıştır.” görüşüyle itiraz yoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulu’nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR : Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık sanığa yüklenen sahtecilik suçunun sübuta erip ermediğine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Yakınan Remzi gerek 22.9.1997 günlü şikayet dilekçesinde, gerekse C. Savcılığındaki ifadesinde, konut yapı kooperatif başkanı olarak, müteahhit olan sanığa bir adet 100 milyon lira, bir adet 70 milyon lira ve bir adet de 930 milyon liralık olmak üzere toplam üç adet bono verdiğini, sanığın bunları tahsile koyduğunu, ancak 1.11.1996 tanzim ve 6.6.1997 vade tarihli 70 milyon lira bedelli bononun, rakamla yazılan bölümün önüne ( 1 ) rakamı ve yazılı kısma ( yüz ) yazılmak suretiyle tahsile konarak kendisinden 100 milyon lira fazla para istendiğini, sanıktan şikayetçi olduğunu belirtmiştir. Ancak, C. Savcılığına verdiği 3.11.1997 günlü dilekçede söz konusu senedin kendisi tarafından verilmiş olup sanık hakındaki şikayetinin tamamen hata sonucu yapıldığını anladığını, şikayetinden vazgeçtiğini bildirmiştir.
Duruşmada dinlendiğinde ise, suça konu bonodaki değişikliğin bilgisi dışında yapılmış olduğunu, fakat borç-alacak konusunda anlaşmaya vardıklarını, sonradan sanığa o kadar borcu bulunduğunu anlayıp, tahrifat yapıldıktan sonra muvafakat ettiğini, bu nedenle şikayetçi olmadığını söylemiştir.
Sanık Yalçın ise C. Savcılığında ve duruşmadaki ifadelerinde suça konu bononun yakınan tarafından düzenlenerek kendisine verildiğini, tahrifat yapmadığını savunmuştur. Ancak, son oturumdaki ek savunmasında, yakınana elden 70 milyon lira borç vermesi üzerine senet düzenlediklerini, yakınanın sonradan 100 milyon lira daha isteyerek senedin meblağını yükseltmesini, imzalayacağını söylemesi nedeniyle meblağ kısmını düzelttiğini, olay ilk defa başına geldiğinden değişikliği paraf ettirmediğini, söz konusu değişikliği kasıtlı olarak yapmadığını bildirmiştir.
Son soruşturma aşamasında dinlenilen savunma tanığı Kabil, sanığın ek savunmasını doğrulamış, senetteki değişikliğin yakınanın muvafakatı ile yapıldığını ve yakınanın bonoyu bu değişiklik yapıldıktan sonra imzaladığını söylemiştir.
Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesinde Grafoloji Uzmanı Muhittin 30.3.1998 günlü raporunda senette yapılan değişikliğin sanık Yalçın’ın elinden çıktığını, ilk bakışta dikkati çekip kolaylıkla anlaşılabilir herhangi bir sahtecilik belirtisi bulunmayıp kandırma yeteneği olduğunu bildirmiştir.
Dosya arasında bulunan Ankara 15. İcra Müdürlüğü’nün 1997/2344 sayılı takip dosyasına göre; alacaklının sanık Yalçın, borçlunun ise yakınan Remzi olduğu, 13.6.1997 tarihinde aralarında suça konu bononun da yer aldığı üç adet bono için takip talebinde bulunularak takibin kesinleşmesi üzerine 1.7.1997 tarihinde yakınanın evine hacze gidildiği, yakınanın ise 3.7.1997 havale tarihli dilekçe ile mal beyanında bulunup borcu ve imzayı kabul ettiği, keza 27.10.1997 havale tarihli dilekçe ile borcunu dört taksitte ödemek üzere ödeme taahhüdünde bulunduğu, bu taahhüdün 3.11.1997 günü alacaklı vekilince kabul edildiği anlaşılmaktadır.
Gerek öğretide, gerekse yerleşmiş yargısal kararlarda özel belge ya da özel belge olmakla beraber yasal olarak resmi belgeye eşit sayılan belgelerde yapılan sahtecilikte, mağdurun rızasının, failin kastını ortadan kaldıracağı, bu durumda failin zarar verme bilinci ile hareket etmediği kabul edilmektedir. Ancak, mağdurun rızasının, bu suç kastını ortadan kaldırabilmesi için eylemin gerçekleşmesinden önce açıklanması gereklidir. Sahtecilik yapıldıktan sonra rıza gösterilmesinin, icazet verilmesinin meydana gelmiş kastı ortadan kaldırması olanaksızdır.
Bu açıklamalar doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde;
Sanık, yakınana elden verdiği borçlar karşısında çeşitli zamanlarda bonolar düzenlemiş ve dosya kapsamı ile sabit olduğu üzere bu bonolardan 70 milyon lira bedelli olanı üzerinde değişiklik yaparak meblağı 170 milyon liraya çıkartmıştır. Yakınan, aşamalardaki ifadelerinde borçlu olduğunu kabul edip şikayetinden vazgeçmiş ise de istikrarlı bir şekilde suça konu bonodaki değişikliğin rızası ve bilgisi dışında yapıldığını belirtmiştir. Ankara 15. İcra Müdürlüğü’nün dosyasındaki bilgilere göre, yakınanın ödeme taahhüdünün alacaklı olan sanık vekilince kabulünün, yakınanın C. Savcılığına dilekçe vererek şikayetinden vazgeçtiğini bildirdiği 3.11.1997 günü yapılması karşısında ve bilirkişi rap.onı ile sahteciliğin sanığın elinin ürünü olduğu anlaşılana kadar inkara dayalı savunma yapılarak tanık gösterilmemesi nazara alındığında son soruşturma aşamasında dinlenen tanık Kabil’in beyanına ve sahtecilik yapılmadan önce yakınanın rızası bulunduğuna ilişen savunmaya itibar etmek olanaksızdır. O halde yakınanın borçlu olduğunu açıkça kabul etmesi gözetildiğinde sanığın, haklı ve yasal olduğu inancı ile gerçek bir olayın kanıtlanmasını sağlamak amacıyla hareket ettiği, sahtecilik eylemi nedeniyle hakkında TCY’nın 347. maddesinin uygulanmasının gerektiği açıktır. Bu nedenle Yerel Mahkemenin kabulü ve Özel Dairece hükmün onanması isabetli olduğu cihetle Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının reddi gerekir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının REDDİNE, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, 14.12.1999 günü oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2013/19-1746
K. 2015/896
T. 4.3.2015
• MENFİ TESPİT DAVASI ( İcra Takibinden Sonra Açılan – Davacı Senette Tahrifat Olduğunu İddia Ettiğine Göre Mahkemece Tahrifat İddiasının Tarafların Delilleri Toplanıp Gerektiğinde Bu Konuda Uzman Kişi veya Kişilerden Bilirkişi Raporu Alınarak Senette Sahtelik Yapılıp Yapılmadığının Usulünce İncelenmesi Gerektiği )
• SENETTE TAHRİFAT ( Borçlunun Keşide Tarihinin Çizilerek Çeki Yeniden Tedavüle Çıkarmak Amacıyla Atılan Tarih Yanındaki Paraf İmzasının Keşideci İmzasına Benzemediği ve Çek Arkasındaki Anadolubank İbaresinin Silindiğini Senette Tahrifat Olduğunu İddia Ettiği – Senette Sahtelik Yapılıp Yapılmadığının Usulünce İncelenmesi Gerektiği )
• SAHTECİLİK İDDİASI ( Menfi Tespit Davası – Borçlunun Senette Tahrifat Olduğunu İddia Ettiği/Mahkemece Tahrifat İddiasının Tarafların Delilleri Toplanıp Gerektiğinde Bu Konuda Uzman Kişi veya Kişilerden Bilirkişi Raporu Alınarak Sonuca Gidilmesi Gerektiği )
• MUTLAK DEFİ ( Borçlunun Alacaklıya Karşı Senet Metninde Sahtekarlık İddiasının Mutlak Defi Olduğu – Tahrifat İddiasının Tarafların Delilleri Toplanıp Gerektiğinde Bu Konuda Uzman Kişi veya Kişilerden Bilirkişi Raporu Alınarak Senette Sahtelik Yapılıp Yapılmadığının Usulünce İncelenmesi Gerektiği/Menfi Tespit )
2004/m.72
ÖZET : Dava, 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 72. maddesine dayalı icra takibinden sonra açılmış borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir. Borçlunun hamil/alacaklıya karşı senet metninde sahtekarlık ( tahrifat ) iddiası mutlak defidir ve mahkemece bu iddia incelenmelidir. Somut olay ele alındığında; davacı/borçlu keşide tarihinin çizilerek çeki yeniden tedavüle çıkarmak amacıyla atılan tarih yanındaki paraf imzasının keşideci imzasına benzemediği ve çek arkasındaki Anadolubank ibaresinin silindiğini dolayısıyla senette tahrifat olduğunu iddia ettiğine göre mahkemece tahrifat ( sahtelik ) iddiasının tarafların delilleri toplanıp gerektiğinde bu konuda uzman kişi veya kişilerden bilirkişi raporu alınarak senette sahtelik ( tahrifat ) yapılıp yapılmadığını usulünce incelenmelidir.
DAVA : Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Anadolu 14. Sulh Hukuk ( Kapatılan Kartal 2. Sulh Hukuk ) Mahkemesince davanın reddine dair verilen 21.6.2011 gün ve 2010/495 E.-2011/1016 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 25.4.2012 gün ve 2011/16344 E.-2012/6950 K. sayılı ilamı ile;
( … Davacı vekili, müvekkili şirketin tıbbi ve sınai gazların üretim, dağıtım ve satışı konusunda faaliyet gösterdiğini, 8.9.2006 tarihli sözleşme gereğince dava dışı Y… Ltd. Şti.nin müvekkilinden satın aldığı ürünlere karşılık 25.7.2009 keşide tarihli 5.500,00 TL bedelli çeki müvekkiline keşide ettiğini, çekin tahsili için Anadolubank’a takasa verildiğini, dava dışı keşideci Y… Ltd. Şti tarafından çek bedelinin 27.7.2009 tarihinde banka havalesi yoluyla ödendiğinden ibraz edilen çekin bankadan muamelesiz olarak geri alındığını, ancak müvekkilinin cirosu iptal edilmeden dava dışı keşideci firmaya iade edildiğini, daha sonradan çek arkasındaki Anadolubank kaşesi silinerek yerine dava dışı B… Ltd. Şti. kaşesi vurularak bankaya ibraz edildiğini, müvekkili aleyhine davalı yetkili hamil S. A. tarafından çeke dayalı kambiyo senetlerine mahsus icra yoluyla takibe girişildiğini, dava dışı B… Ltd. Şti. ile müvekkili arasında hiçbir hukuki veya ticari ilişki bulunmadığını, çekin ciro edilerek bu şirkete verilmesinin söz konusu olmadığını, keşide tarihinin de 27.7.2009 olmasına rağmen 25.1.2010 olarak yeniden yazılıp çekin tedavüle sokulduğunu, çekin kambiyo vasfı niteliğini kaybettiğini ileri sürerek takibe konu çekten dolayı müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin iyi niyetli yetkili hamil olduğunu, davacının iddiasını yazılı delillerle kanıtlaması gerektiğini belirterek davanın reddine ve %40 icra inkar tazminatına karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece toplanan deliller doğrultusunda, takibe konu çekin ciro yoluyla davalı hamilin eline geçtiği, davalının iyi niyetli yetkili hamil olduğu, davacının cirosunun iptal edilmediği, davacının kendi kusurundan yararlanmayacağı, davacı yanca iddiasının yazılı delillerle kanıtlanamadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Davacı, davaya konu çekin tahsili için Anadolu Bank’a takasa verildiğini ve çekin arkasında “Anadolu Bank” kaşesinin bulunduğunu, çek bedelinin ödendiğinden çekin bankadan muamelesiz olarak geri alınarak keşideciye iade edildiğini belirtmiş, bu hususla ilgili olarak Anadolu Bank’ın 23.3.2010 tarihli yazısı ve çek detay raporu dosyaya getirtilmiştir. Çekin keşideciye iade edilmesinden sonra “Anadolu Bank” ibaresinin bulunduğu kısmında tahrifat yapıldığına ve keşideci tarafından kötüniyetli olarak keşide tarihinin değiştirilerek tedavüle konulan çekin ibraz süresinden sonra 2. kez bankaya ibraz edildiği yolundaki davacı iddiası yönünden araştırma ve inceleme yapılarak davalının yetkili hamil olup olmadığı tartışılıp değerlendirilerek varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir… ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
H.G.K.nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 72. maddesine dayalı icra takibinden sonra açılmış borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Davacı vekili, dava dışı Y… Ltd. Şti.nin müvekkilinden satın aldığı ürünlere karşılık 25.7.2009 keşide tarihli 5.500,00 TL bedelli çeki müvekkiline keşide ettiğini, çekin tahsili için Anadolubank’a takasa verildiğini, keşideci tarafından çek bedeli 27.7.2009 tarihinde banka havalesi yoluyla ödendiğinden ibraz edilen çekin bankadan muamelesiz olarak geri alındığını ancak müvekkilinin cirosu iptal edilmeden dava dışı keşideci firmaya iade edildiğini, çekin keşideciye iade edilmesinden sonra “Anadolu Bank” ibaresinin bulunduğu kısmında tahrifat yapıldığını ve keşideci tarafından kötüniyetli olarak keşide tarihinin değiştirilerek tedavüle konulduğunu, çekin kambiyo vasfı niteliğini kaybettiğini ileri sürerek takibe konu çekten dolayı müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin iyi niyetli yetkili hamil olduğunu, davacının iddiasını yazılı delillerle kanıtlaması gerektiğini belirterek davanın reddine ve %40 icra inkar tazminatına karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, takibe konu çekin ciro yoluyla davalı hamilin eline geçtiği, davalının iyi niyetli yetkili hamil olduğu, davacının cirosunun iptal edilmediği ve kendi kusurundan yararlanmayacağı, davacı tarafından iddialarının yazılı delillerle kanıtlanamadığı gerekçeleriyle davanın reddine dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hükmü davacı vekili temyiz etmiştir.
Davacı borçlu cirantanın görülmekte olan davadaki iddiası; aleyhine kambiyo senetlerine mahsus yolla takibe konu edilen çeki: alacaklı olduğu keşideci şirketten alacak bedelini banka havalesiyle tahsil ettiği için cirosunu iptal etmeden kargo yoluyla bu şirkete iade ettiği, iadeden sonra çekin önyüzünde keşide tarihi ve arka yüzünde Anadolubank kaşesinin silinmesi suretiyle tahrifat yapılarak takibe konulduğu; böylece kötüniyetli olarak yeniden tedavüle konulmak istendiğine ilişkindir.
Direnme yoluyla H.G.K. önüne gelen uyuşmazlık: çekin keşideciye iade edilmesinden sonra tahrifat yapıldığına ve keşideci tarafından kötüniyetli olarak keşide tarihinin değiştirilmek suretiyle tedavüle konulan çekin ibraz süresinden sonra 2. kez bankaya ibraz edildiği yolundaki davacı iddiası yönünden araştırma ve inceleme yapılarak davalının yetkili hamil olup olmadığının değerlendirilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki, senede karşı mutlak defiler senede hamil olan herkese karşı ileri sürülebilir. Senedin hükümsüzlüğünü gerektiren defiler senet ve eklentilerinden anlaşılsın anlaşılmasın bütün ya da bir kısım sorunları bakımından hükümsüz sayılmasını gerektiren defilerdir. Bu defilerin bir kısmı mutlak, bir kısmı nispi ( kişisel ) defi niteliğindedir.
Hangisinin mutlak, hangisinin nisbi defi sayılacağı, ‘görünüşe itimat ( güven )’, ‘iyiniyet’ ilkesiyle, ‘kambiyo senetlerine dair işlemlerdeki emniyetin korunması’ ilkelerinden hangisine öncelik tanınacağı sorunuyla ilgilidir. Bu iki çıkarın karşılıklı olarak çatıştığı bazı durumları yasa yapıcı özel olarak ele alıp hangi çıkarın korunacağını kendisi ( örneğin; T.T.K. madde 571/11, 592, B.K. madde 18/11, 505/11, T.M.K. madde 990′ da olduğu gibi ) düzenlemiştir.
Kanunda öngörülüp açık bir hükümle düzenlenen bu durumların dışında gerek doktrinde ve gerekse de uygulamada imzanın sahte olması”, “senet metninde sahtekarlık ( tahrifat ) yapılmış olması”, “borçlunun borçlanma ehliyetinin bulunmaması”, “senette zorunlu şekil koşullarının bulunmaması”, “imza sahibinin temsil yetkisinin bulunmaması”, “senedin zamanaşımına uğramış bulunması” vb. defiler senedin hükümsüzlüğüne yönelik olup her hamile ( iyiniyetli olsa dahi ) karşı ileri sürülebilen mutlak defi olarak kabul edilmektedir.
Bu nedenledir ki, borçlunun hamil/alacaklıya karşı senet metninde sahtekarlık ( tahrifat ) iddiası mutlak defidir ve mahkemece bu iddia incelenmelidir.
Nitekim H.G.K.nun 5.5.2010 gün ve 2010/12-74 E., 2010/243 K. ile H.G.K.nun 6.7.2011 gün ve 2011/19-413 E. 2011/476 K. sayılı kararlarında da aynı ilke benimsenmiştir.
Tüm bu açıklamaların ışığı altında somut olay ele alındığında; davacı/borçlu keşide tarihinin çizilerek çeki yeniden tedavüle çıkarmak amacıyla atılan tarih yanındaki paraf imzasının keşideci imzasına benzemediği ve çek arkasındaki Anadolubank ibaresinin silindiğini dolayısıyla senette tahrifat olduğunu iddia ettiğine göre mahkemece tahrifat ( sahtelik ) iddiasının tarafların delilleri toplanıp gerektiğinde bu konuda uzman kişi veya kişilerden bilirkişi raporu alınarak senette sahtelik ( tahrifat ) yapılıp yapılmadığını usulünce incelenmelidir.
Bu itibarla; H.G.K.nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle, direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istenmesi halinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, 04.03.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2013/11-376
K. 2014/49
T. 29.1.2014
• ŞİRKET HİSSE DEVRİ NEDENİYLE ZARAR (Maddi ve Manevi Tazminat Davası/İnançlı İşlem – Davacının Sunmuş Olduğu Yazılı Delil Başlangıcı Mahiyetindeki Tarafların El Yazılarına Havi Belgelerin Değerlendirilmesi Gerektiği/Yetersiz Araştırma Bulunduğu)
• İNANÇLI İŞLEM (İnanç Sözleşmesine Dayalı İddiaların Şekle Bağlı Olmayan ve Tarafların İmzasını Taşıyan Yazılı Belge ile Kanıtlanabileceği – İşleme Konu belgenin Akit Tarihinden Önce ya da Sonra Düzenlenmesinin Sonuca Etkili Olmadığının Kabulü)
• İNANÇLI İŞLEMİN KANITLANMASI (Kural Olarak Yazılı Dellille Kanıtlanması Gerektiği – Ancak Eldeki Davada Yanlar Arasındaki Uyuşmazlığı Kanıtlamak İçin Yeterli Olmamakla Beraber Hukuki İlişkinin Vukuuna Delalet Eden Belgelerin Değerlendirileceği)
• DAVACININ SUNDUĞU YAZILI DELİL BAŞLANGICI MAHİYETİNDEKİ BELGE(Davada İbraz Edilen Bu Belgeler İstinaden Tanık Dinletilip Dinletilemeceğinin Yerel Mahkemece Değerlendirilmesi Gerektiği – Tanık Dahil Her Türlü Delille İspatın Mümkün Olduğu)
• MENFİ TESPİT DAVASI (Davacı ile S.B Arasındaki Borçlu Olmadığının Tepsitine İlişin Davada Verilen Hüküm ile Davadaki Beyanlar Birlikte Değerlendirilerek Sonucuna Göre Karar Verilmesi Gereği – Şirket Hisse Devri Nedeniyle Tazminat Davası)
• YAZILI DELİL (İnanç Sözleşmesi/Kural Olarak Yazılı Dellille Kanıtlanacağı – Ancak Eldeki Davada Yanlar Arasındaki Uyuşmazlığı Kanıtlamak İçin Yeterli Olmamakla Beraber Hukuki İlişkinin Vukuuna Delalet Eden Belgelerin Değerlendirileceği)
• MAHKEMECE YETERSİZ ARAŞTIRMA İNCELEME YAPILMIŞ OLDUĞU (Taraflar Arasındaki İlişkinin Vukuuna Delalet Edecek Mahiyette Karşı Tarafın Elinden Çıkmış Yazılı Delil Başlangıcı Mahiyetindeki Belgelerin Yerel Mahkemece Değerlendirilmesi Gerektiği)
818/m. 19,20,81
4721/m. 6
1086/m. 292
05.12.1947 gün 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı
ÖZET : Davacının şirket hisse devri nedeniyle uğramış olduğu maddi ve manevi zararlarını talep etmektedir.Yerel mahkeme, şirketin ticaret sicil dosyasının gelmesiyle davacı ile dava dışı şahsın hiçbir zaman şirket ortağı olmadıkları gerekçesiyle eksik araştırma ve incelemeye dayalı olarak davayı reddetmiştir.Ancak, davacının, resmi kayıtlara göre şirketin ortağı olduğu yönünde bir iddiası mevcut olmayıp gizli ortaklıktan söz ederek vekili olan davalının banka hesabına hisse satışı nedeniyle gelen paranın davacı ile dava dışı şahsın borcuna mahsuben S.B.’a ödenmesini üstlendiği halde bu ödemeyi iddia edildiği şekilde değil de direk S. B.’a ödemesi nedeniyle zarara uğradığını ileri sürmesine ve bunun delili olarak da davalının elinden çıktığını ileri sürdüğü ve davalı tarafından da kendisi tarafından yazıldığını kabul ettiği belgeler ile İ.B., davacı ve S.B. arasında düzenlenen belgeleri ibraz ettiğine göre mahkemece söz konusu belgelerin yazılı delil başlangıcı sayılıp sayılmayacağı ve buna istinaden tanık dinlenip dinlenmeyeceği üzerinde durulup davacı tarafından ibraz edilen tüm deliller ve bu kapsamda davacı ile S.B. arasında görülen menfi tesbit davasında verilen hüküm ile bu davadaki beyanlar ve ayrıca davacı ile diğer şahıslar arasında düzenlenen tüm belgeler değerlendirilerek sonucuna göre bir karar vermek gerekir.Yetersiz araştırma ve incelemeye dayalı karar verilemez.İnançlı işleme dayalı bir davanın kural olarak yazılı delille kanıtlanması gerekmekte ise de, inanç sözleşmesi, yazılı belge ile kanıtlanamadığına göre, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek, karşı tarafın elinden çıkmış yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belgenin varlığı halinde; inanç sözleşmesi tanık dahil her türlü delille ispat edilebileceğinden, mahkemece davacı tarafından ibraz edilen belgelerin yazılı delil başlangıcı sayılıp sayılmayacağı ve buna istinaden tanık dinlenip dinlenmeyeceği üzerinde durulup, davacı tarafından ibraz edilen tüm deliller ve bu kapsamda davacı ile S.B. arasında görülen menfi tespit davasında verilen hüküm ile bu davadaki beyanlar birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir.Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından, ticaret sicil kayıtlarına göre davacının şirket ortağı olmadığının açık olduğu ve ortaklığa ilişkin delil ibraz edilmediği gerekçesiyle direnme kararının onanması yönünde görüş belirtmiş iseler de, bu görüş çoğunluk tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle, benimsenmemiştir.Özel daire kararına uyulmak gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce (Şişli 4. Asliye Hukuk Mahkemesi) davanın reddine dair verilen 07.04.2009 gün ve 2008/122 E., 2009/134 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 20.10.2011 gün ve 2009/12636 E., 2011/14633 K. sayılı ilamı ile;
(… Davacı vekili, müvekkili ile dava dışı İ.B.’un ortağı bulunduğu S… Otomotiv Ltd Şti’ndeki hisselerinin satış bedelinin kısmi karşılığı olan (1.267.500) USD’nın, yabancı uyruklu alıcılarca 03.07.2002 tarihinde davalının bildirdiği yurtdışındaki banka hesabına havale edilmesi, davalının da bu meblağı müvekkilinin borçlu bulunduğu S.B.’a yurt dışında ödemesi, masraflar için de davalıya (14.000) USD verilmesi konusunda müvekkili ile davalının anlaştıklarını, yurt dışı alıcıların borçlarını ödediklerini, Sami’nin de parayı aldığını bildirmesi üzerine, müvekkilinin bu işlemlerin gerçekleştiğine güvendiğini, ancak Sami’ nin müvekkili aleyhine icra takibine giriştiğini, davalının da anılan parayı Sami’ye verdiğine dair bir belge vermeyi reddettiğini, bu nedenle müvekkilinin aynı parayı iki kez ödemek zorunda kaldığını ileri sürerek, davalının anılan parayı Sami’ye ödediğine dair belgenin davalıdan alınarak müvekkiline teslimini, bunun mümkün olmaması halinde paranın davalıda kaldığı sabit olacağından şimdilik (250.000)USD’nın ve (1.000) TL maddi ve (1.000) TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin S… Ltd Şti’nin ortağı Sami’ye yabancı uyruklu alıcılar tarafından hisse bedeli olan (1.267.500) USD’nın ödenmesi işlemine aracılık ettiğini, 03.07.2002 tarihinde satışı yapılan hisse bedelinin müvekkilince Sami’ye aktarıldığını, talebin haksız olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlara dayanılarak, davacının dava dışı Sami’ye borçlu olmadığının tespiti amacıyla açılan davanın reddedilip kesinleştiği, S… Ltd. Şti’nin ortakları arasında davacının olmadığı, davacının satışa konu hissenin kendisine ait olduğunu, hisse bedelinin dava dışı Sami’ye ödenmesi konusunda davalıya talimat verdiğini ve davalı tarafından bu talimatın yerine getirilmediğini ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, davacı ile dava dışı İ.B.’a ait olduğu iddia edilen şirket hisselerinin satışı nedeniyle yurtdışındaki alıcılar tarafından emaneten davalı hesabına gönderilen para işbu davanın tarafları arasındaki anlaşmaya uygun olarak davacının borcuna mahsuben dava dışı S.B.’a ödenmiş ise bu hususu ispata yarar belgenin teslim edilmesi, aksi taktirde bahse konu paranın davalıda kaldığı kabul edilerek davalıdan tahsili, ayrıca belgenin zamanında teslim edilmemesi nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararın tahsili istemine ilişkin olup, dava dışı hisse alıcılarının davalıya satış bedeli olarak (1267.500) USD ödedikleri ve davalının da bu parayı yine dava dışı S.B.’e ödediği taraflar arasında uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık, yurt dışındaki alıcılara satılan şirket hisselerinin S. B.’a borçlu olan davacı ile İ. B.’a ait olup olmadığı, dolayısıyla satış bedeli üzerinde davacının hakkı bulunup bulunmadığı ve bu suretle davalı tarafından S. B.’a ödendiği ihtilafsız olan bu paranın davalı tarafından S. B.’a ödenmesi esnasında davacının ödemesi olduğunu gösterir bir belge alması gerekip gerekmediği, davalı dosyaya bir suretini ibraz ettiği Makbuz ve İbraname başlıklı belge dışında belge almadığını bildirdiğinden bu durumda davalının baştan yapılan anlaşmaya aykırı davranması nedeniyle bu tutarı davacıya ödemesi gerekip gerekmediği noktalarındadır.
Mahkemece, S… Ltd. Şti’nin ticaret sicil kayıtlarına göre davacının şirket ortağı olmadığı, satılan hissenin kendisine ait olduğunu ve satış bedelini borcuna mahsuben S. B.’a ödemesi için davalıya talimat verdiğini ispatlayamadığı gerekçesiyle dava rededilmiş ise de yapılan inceleme ve araştırma hüküm kurmaya yeterli değildir. Davacı, davanın başından bu yana şirket hisselerinin ekonomik zorluklar ve S. B.’a olan borcun teminatı olarak emaneten ve muvakkaten gerçek hissedarlar olan davacı ile İ.B.’un kızları ve damatları adına kayıtlı olduğunu, bu kişiler arasında inançlı işlem yapıldığını ve davalının da mensubu oldukları cemaat içinde herkesçe saygınlığı kabul edilen güvenilir bir kişi olması nedeniyle S.B.’a olan borcun miktarının belirlenmesi aşamasında arabulucu olarak yer aldığı gibi bu borcun hisse satış bedeli ile ödenmesi konusunda da bilgi sahibi olduğunu ve bu nedenle de görev üstlendiğini, bütün bu konulardan haberdar olduğunu iddia etmiş ve delil olarak da davalının eli mahsulu olduğunu belirttiği belgeler ibraz ederek bu belgelerin yazılı delil başlangıcı olması nedeniyle tanıklarının dinlenmesini talep etmiştir. Davalı ise, 26.01.2009 tarihli dilekçesinde şirketin ticaret sicil dosyasının gelmesiyle davacı ile dava dışı Ishak’ın hiçbir zaman şirket ortağı olmadıklarını yeni öğrendiğini bildirmiş ise de 25.06.2008 tarihli dilekçesinde, davacı tarafından ibraz edilen el yazısı belgenin “… şirket hisseleri geçmişte davacı ve dava dışı İ. B.’ta iken davacının bildirdiği rakamlara göre yapılan hesap ve karalamalar…” olduğunu beyan etmiştir.
Bu durumda davacının, resmi kayıtlara göre şirketin ortağı olduğu yönünde bir iddiası mevcut olmayıp gizli ortaklıktan söz ederek vekili olan davalının banka hesabına hisse satışı nedeniyle gelen paranın davacı ile dava dışı İ. B.’un borcuna mahsuben S. B.’a ödenmesini üstlendiği halde bu ödemeyi iddia edildiği şekilde değil de direk S. B.’a ödemesi nedeniyle zarara uğradığını ileri sürmesine ve bunun delili olarak da davalının elinden çıktığını ileri sürdüğü ve davalı tarafından da kendisi tarafından yazıldığını kabul ettiği belgeler ile İ.B., davacı ve S.B. arasında düzenlenen belgeleri ibraz ettiğine göre mahkemece söz konusu belgelerin yazılı delil başlangıcı sayılıp sayılmayacağı ve buna istinaden tanık dinlenip dinlenmeyeceği üzerinde durulup davacı tarafından ibraz edilen tüm deliller ve bu kapsamda davacı ile S.B. arasında görülen menfi tesbit davasında verilen hüküm ile bu davadaki beyanlar ve ayrıca davacı ile İ.B. arasında ve yine davacı, İ.B. ve S.B. arasında düzenlenen tüm belgeler değerlendirilerek neticesine göre bir karar vermek gerekirken ticaret sicil dosyasına göre davacının şirket ortağı olmadığı gerekçesiyle davanın reddi doğru görülmemiş, kararın davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir…),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, satılan dava dışı şirket hisselerinin davacıya ait olup olmadığı, dolayısıyla satış bedeli üzerinde davacının hakkı bulunup bulunmadığı konusunda yapılan araştırmanın yeterli olup olmadığı ile varılacak sonuca göre, hisse bedelinin davalı tarafından üçüncü kişiye ödenmesi sırasında davacı adına ödeme yapıldığını gösterir bir belge alınması gerekip gerekmediği, davalının belge almadığının kabulü halinde hisse bedeli karşılığının davacıya ödenmesi gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
Somut uyuşmazlığın incelenmesinde davacının, şirket hisselerinin ekonomik zorluklar ve dava dışı S. B.’a olan borcun teminatı olarak emaneten gerçek hissedarlar olan davacı ile yine dava dışı ortağı İ. B.’un kızları ve damatları adına kayıtlı olduğunu, bu kişiler arasında inançlı işlem yapıldığını ve davalının da mensubu oldukları cemaat içinde herkesçe saygınlığı kabul edilen güvenilir bir kişi olması nedeniyle S.B.’a olan borcun miktarının belirlenmesi aşamasında arabulucu olarak yer aldığından, açıklanan inançlı işlemler ve borcun hisse satış bedeli ile ödenmesi konusunda da bilgi sahibi olduğunu iddia ederek, delil olarak; davalının eli mahsulü olduğunu belirttiği belgeler ibraz ettiği ve bu belgelerin yazılı delil başlangıcı olması nedeniyle tanıklarının dinlenmesini talep ettiği anlaşılmaktadır.
O halde, uyuşmazlığın çözümü için öncelikle inançlı işlem ve kanıtlanması yöntemlerinin açıklığa kavuşturulmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Bilindiği üzere; inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
İnançlı sözleşme yargısal kararlarda; inanılan tarafın elde ettiği hakkı, taraflarca güdülen amaç sona erdikten veya belirli bir süre geçtikten sonra, inanana veya üçüncü kişiye devretme taahhüdünü içeren bir anlaşma olarak tarif edilmiştir (HGK’nun 13.05.1992 gün ve 1992/14-249 E, 1992/323 K. sayılı kararı).
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde, bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnançlı işlemler, kişinin kendisini gizlemek amacıyla, teminat amacıyla veya alacaklıdan mal kaçırmak amacıyla da yapılabilecek işlemlerdir. Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek veya idare olunmak üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar.
Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.
Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, hakkı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek işlem konusu hakkın kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; inançlı işlem konusunu inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda bir borcu kalmıştır.
Diğer bir bakış açısıyla, inançlı işlem konusu hakkın mülkiyeti inanılana (alacaklıya) geçmiştir. İnançlı işlem konusu taşınmaz ise, taşınmazda inanarak satanın (borçlu) mülkiyet hakkı kalmadığı gibi, alıcının bu mülkiyet hakkı üzerinde kurulmuş olan bir rehin hakkından da söz edilemez.
İnanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmeler olduğundan (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu m. 81), anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 19 ve 20 maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece, geçerli sayılır.
İnanç sözleşmelerinin tarafları arasında, onların gerçek iradelerini ve akitten amaçladıklarını yansıtması bakımından geçerli olduğu; taraflarına Borçlar Kanun’u çerçevesinde nispi haklarını talep etme olanağını verdiği tartışmasızdır.
Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, inanç sözleşmeleri kaynağını mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 18. maddesi ile 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararından almakta, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir.
Söz konusu kararda; eski hukuka göre mümkün ve geçerli olan muvazaa ve nam-ı müstear iddialarının, Medeni Kanun’un yürürlüğünden sonra taşınmaz mallar hakkında dinlenip dinlenemeyeceği tartışılmıştır.
Anılan kararda; çeşitli sebep ve amaçlarla bir taşınmaz kaydına gerçek malik yerine başka bir nam ve bir sözleşmede akitlerden biri yerine üçüncü bir şahsın gösterilmesinin mümkün olduğu, bu gibi hallerde vekilin kendi namına ve müvekkili hesabına yaptığı tasarruflarda olduğu gibi hukuki bir durum veya herhangi bir maksatla üçüncü şahıslardan gerçeği gizleme gayesi güdülebileceği, “kötü niyetli ve haksız gizlemeler” dışında, belirtilen olasılıklara göre açılacak bir davanın, gerçekten, ya mevcut bir hakka dayanarak bir el değiştirme veya bir hakkın korunması niteliğini taşıyacağı; bu durumda, halefiyeti düzeltme amacıyla öncelikle mülkiyetin vekile aidiyeti düşünülse bile, temsil hükümlerine aykırı olduğundan bunun korunması ve devamına hükmolunamayacağı, zira Borçlar Kanunu’nun “müvekkil vekiline karşı muhtelif borçlarını ifa edince vekilin kendi namına ve müvekkili hesabına üçüncü şahıstaki alacağı müvekkilin olur” hükmünün bu düşünceyi doğruladığına değinildikten sonra sonuçta, nam-ı müstear davalarının dinlenebilir ve yazılı delil ile ispatının mümkün olduğuna, hükmolunmuştur.
İnançları Birleştirme Kararlarının konularıyla sınırlı, gerekçeleriyle açıklayıcı, sonuçlarıyla bağlayıcı bulunduğu tartışmasızdır. Belirtilen İnançları Birleştirme kararının sonuç bölümü uyarınca; inanç sözleşmesi olarak anılan belgenin sözleşmeye taraf olanların imzasını içermesi yeterli görülmüş olup, inanç sözleşmesine dayalı iddiaların şekle bağlı olmayan, tarafların imzasını taşıyan yazılı belge ile kanıtlanabileceği, inançlı işleme konu belgenin, akit tarihinden önce ya da sonra düzenlenmesinin sonuca etkili olmadığına hükmedilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun, 23.05.1990 gün ve 1990/1-2002 E. 1990/315 K.; 17.10.1990 gün ve 1990/14-325 E. 1990/492 K.; 29.06.2005 gün ve 2005/14-395 E. 2005/421 K.; 28.12.2005 gün ve 2005/14-677 E. 2005/774 K.; 01.07.2009 gün ve 2009/13-222 E., 2009/299 K. sayılı kararlarında da bu ilkeler benimsenmiş olup, bu kararlar, iyiniyet ve hakkaniyete ilişkin kuralların da hukukumuzun temeli olmasının bir sonucudur.
İnanç sözleşmelerinin hukuki dayanağını anlattıktan sonra uyuşmazlığın çözümünde faydalı olacağı düşünüldüğünden ispat hukuku açısından da konuya bakılması gerekmektedir.
İnançlı işlemi doğrudan düzenleyen bir kanun hükmü bulunmadığından, ispatı hakkında da kanunlarımızda bir hüküm yer almış değildir. İnançlı işlemin ana unsurları, inanç sözleşmesi ve kazandırıcı işlem (hakkın devri işlemi) nasıl özel bir şekle bağlı değilse, inançlı işlemin ispatında da, kural olarak özel bir biçim koşulunun aranmaması, inançlı işlemin ispatında genel hükümlerin uygulanması gerekir.
Buna göre, inançlı işlem nedeniyle iade, tazminat veya sözleşmenin feshini isteyen taraf 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun 6.maddesi uyarınca iddiasını ispat etmek zorundadır.
İnanç sözleşmeleri kaynağını Borçlar Kanunun 18.maddesi ile 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararından almakta olup, sözü edilen bu karar uyarınca inanç ilişkisi kural olarak ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Esasen, yazılı şeklin, kanıtlama aracı olduğu ilkesinden hareketle uygulamada, yine ispat vasıtası olarak yemin (mülga 1086 sayılı HUMK.m.337), ikrar ve kabul tarafı bağlayıcı kabul edilmiş, davanın (iddianın) kanıtlanabileceği sonucuna varılmıştır.
Ancak, uygulama bununla da yetinmemiş, yazılı delil başlangıcı sayılabilecek belge ve vakıaların tamamlayıcı kanıtlarla (mülga 1086 sayılı HUMK.m.292), inanç sözleşmesinin varlığını kanıtlayabileceğini kabul etmiştir (Hukuk Genel Kurulu’nun 01.07.2009 gün ve 2009/13-222 E. 2009/299 K.; 14.07.2010 gün ve 2010/14-394 E. 2010/395 K. ile 15.04.2011 gün ve 2011/13-14 E. 2011/189 K. sayılı kararları).
Buna göre, inanç ilişkisinin varlığını kabul edebilmek için açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek, karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belgenin varlığı halinde; yazılı delil başlangıcı niteliğinde belge varsa, mülga 1086 sayılı HUMK’nun 292. maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde davacı, gizli ortaklıktan söz ederek, vekili olan davalının banka hesabına hisse satışı nedeniyle gelen paranın davacı ile dava dışı ortağı İ. B.’un borcuna mahsuben S. B.’a ödenmesini üstlendiğini ancak bunu belgelendirmemesi nedeniyle zarara uğradığını ileri sürerek, davalının elinden çıktığını ileri sürdüğü belgeler ile kendisi, İ.B. ve S.B. arasında düzenlenen çeşitli belge fotokopileri ibraz etmiştir.
05.12.1947 gün 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere, inançlı işleme dayalı bir davanın kural olarak yazılı delille kanıtlanması gerekmekte ise de, inanç sözleşmesi, yazılı belge ile kanıtlanamadığına göre, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek, karşı tarafın elinden çıkmış yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belgenin varlığı halinde; inanç sözleşmesi tanık dahil her türlü delille ispat edilebileceğinden, mahkemece davacı tarafından ibraz edilen belgelerin yazılı delil başlangıcı sayılıp sayılmayacağı ve buna istinaden tanık dinlenip dinlenmeyeceği üzerinde durulup, davacı tarafından ibraz edilen tüm deliller ve bu kapsamda davacı ile S. B. arasında görülen menfi tespit davasında verilen hüküm ile bu davadaki beyanlar birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir.
Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından, ticaret sicil kayıtlarına göre davacının şirket ortağı olmadığının açık olduğu ve ortaklığa ilişkin delil ibraz edilmediği gerekçesiyle direnme kararının onanması yönünde görüş belirtmiş iseler de, bu görüş çoğunluk tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle, benimsenmemiştir.
O halde mahkemece, aynı yöne işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyularak, yapılacak inceleme sonucunda varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken; davacının ticaret sicil kayıtlarına göre şirket ortağı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca hükmün tebliğinden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29.01.2014 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2013/12-136
K. 2013/1404
T. 25.9.2013
• KEŞİDE TARİHİNDEKİ DEĞİŞİKLİĞİN ÇEKİN KAMBİYO VASFINA ETKİSİ ( Ay Hanesindeki Düzeltmenin Parafsız Olması ve Önceden Yazılan Rakamlarında Okunamaması – Paraf İmzasının Keşide Tarihinin Gün Ay ve Yıl Bölümlerinde Yapılan Tüm Değişiklikleri Kapsadığının Kabulü/Paraf İmza İle Düzeltme Yazılarının Aynı El ve Kalem Tarafından Yapılmasının Zorunlu Olmadığı )
• TAKİBİN İPTALİ ( Çekteki Ay Hanesindeki Düzeltmenin Parafsız Olması ve Önceden Yazılan Rakamlarında Okunamaması/Paraf İmzasının Keşide Tarihinin Gün Ay ve Yıl Bölümlerinde Yapılan Tüm Değişiklikleri Kapsadığının Kabulü – Çekin Kambiyo Vasfını Kaybetmediği/Takibin İptalinin Hukuka Aykırı Olduğu )
• ŞİKAYET ( Çekteki Ay Hanesindeki Düzeltmenin Parafsız Olması ve Önceden Yazılan Rakamlarında Okunamaması/Paraf İmzasının Keşide Tarihinin Gün Ay ve Yıl Bölümlerinde Yapılan Tüm Değişiklikleri Kapsadığının Kabul Edileceği – Takibin İptali Talepli Şikayetin Reddedilmesi Gerektiği )
2004/m. 16
ÖZET : Takibin iptaline karar verilmesi talep edilmiş, düzenlenen bilirkişi raporunda, takip dayanağı çekin keşide tarihi kısmında bulunan paraf imzasının keşidecinin vekiline ait bulunduğu, yıl hanesindeki değişikliği yapan kalem ile parafı yapan kalemin aynı olduğu, ancak ay hanesindeki değişikliğin başka bir kalemle daha sonra yapıldığı, parafın bu düzeltmeyi kapsamadığı, ilk yazılan rakamların da okunamadığının bildirilmesi üzerine, keşide tarihinin ay hanesindeki düzeltmenin parafsız olması ve önceden yazılan rakamlarında okunamaması nedeniyle keşide tarihinin bulunmadığı ve bu nedenle çek vasfında olmadığının bildirildiği, mahkemece de anılan rapora dayalı olarak takibin iptaline karar verildiği görülmüştür.
Günümüz teknolojik şartlarında yazı ve imzanın yaşının tespitinin mümkün olmadığı ve paraf imza ile düzeltme yazılarının aynı el ve kalem tarafından yapılmasının da zorunlu olmadığı nazara alındığında, paraf imzasının keşide tarihinin gün, ay ve yıl bölümlerinde yapılan tüm değişiklikleri kapsadığının kabulü gerekir. Bu durumda, mahkemece yukarıda açıklanan nedenlerle şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken, parafın keşide tarihindeki ay hanesi düzeltmesini kapsamadığı gerekçesiyle istemin kabulü ile takibin iptali yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
DAVA : Taraflar arasındaki “Takibin iptali ” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 5. İcra Hukuk Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 19.04.2011 gün ve2010/625 E., 2011/435 K. sayılı kararın incelenmesi davalı alacaklı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12.Hukuk Dairesi’nin 05.04.2012 gün ve2011/26564 E., 2012/11221 K. Sayılı ilamı ile;
(… Alacaklı tarafından keşideci borçlu aleyhinde çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibine başlandığı, örnek 10 numaralı ödeme emrinin tebliği üzerine, borçlunun yasal sürede icra mahkemesine yaptığı başvuruda; çekin keşide tarihindeki paraf imzanın kendisine ve yetki verdiği vekiline ait olmadığını, tahrifat nedeniyle çekin kambiyo senedi vasfı bulunmadığını ileri sürerek, takibin iptaline karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
Takip dayanağı çekin keşide tarihi itibariyle uygulanması gerekli olan 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 298. maddesine göre; senetteki çıkıntı, kazıntı veya silinti ayrıca tasdik edilmemiş ise, inkar halinde yok hükmündedir. Bu nedenle senet üzerinde yapılan değişikliklerin geçerli olabilmesi için, düzenleyen tarafından imza veya paraf edilmek suretiyle onaylanması gerekir.
Mahkemece
yaptırılan inceleme sonucu düzenlenen bilirkişi raporunda, takip dayanağı çekin keşide tarihi kısmında bulunan paraf imzasının keşidecinin vekiline ait bulunduğu, yıl hanesindeki değişikliği yapan kalem ile parafı yapan kalemin aynı olduğu, ancak ay hanesindeki değişikliğin başka bir kalemle daha sonra yapıldığı, parafın bu düzeltmeyi kapsamadığı, ilk yazılan rakamların da okunamadığının bildirilmesi üzerine, keşide tarihinin ay hanesindeki düzeltmenin parafsız olması ve önceden yazılan rakamlarında okunamaması nedeniyle keşide tarihinin bulunmadığı ve bu nedenle çek vasfında olmadığının bildirildiği, mahkemece de anılan rapora dayalı olarak takibin iptaline karar verildiği görülmüştür.
Günümüz teknolojik şartlarında yazı ve imzanın yaşının tespitinin mümkün olmadığı ve paraf imza ile düzeltme yazılarının aynı el ve kalem tarafından yapılmasının da zorunlu olmadığı nazara alındığında, paraf imzasının keşide tarihinin gün, ay ve yıl bölümlerinde yapılan tüm değişiklikleri kapsadığının kabulü gerekir. Bu durumda, mahkemece yukarıda açıklanan nedenlerle şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken, parafın keşide tarihindeki ay hanesi düzeltmesini kapsamadığı gerekçesiyle istemin kabulü ile takibin iptali yönünde hüküm tesisi isabetsizdir…),
Gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, takibin iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, davaya konu çekin yıl hanesindeki rakamın sonradan değiştirildiği, ayrıca aylar hanesindeki rakamın da mekanik olarak silindiği, paraf imzasının sadece yıl hanesindeki değişikliği kapsadığı, oysa ay hanesindeki değişikliğin keşidecisi tarafından onaylanmadığı, bu haliyle çekin keşide tarihinde aylar hanesinin bulunmadığı, bu nedenle keşide tarihinin yazılı olmadığı kabul edilen çeke dayalı olarak kambiyo hukukuna göre icra takibi de yapılamayacağından takibin iptalinin gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı/alacaklı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı/alacaklı vekili getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davaya konu üç çekin keşide tarihlerinin altına atılan parafın keşide tarihinin ay, yıl ve kısmen de gün bölümlerinde yapılan tüm değişiklikleri kapsayıp kapsamadığı, burada varılacak sonuca göre çekin kıymetli evrak vasfı taşıyıp taşımadığı, buna göre takibin iptaline ilişkin istemin reddinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere, bir çekte bulunması gereken yasal unsurların neler olduğu 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 692. (6102 Sayılı TTK 780) maddesinde açıklanmıştır. Bu zorunlu yasal unsurları ihtiva etmeyen çek, aynı kanunun 693.maddesinde düzenlenen ödeme yeri ve keşide yerine ilişkin iki istisnai hal dışında kambiyo senedi niteliği taşımayacaktır.
Somut olayda, dava konusu çeklerin keşide tarihlerinin ay, yıl ve kısmen de gününün düzeltilip altının imzalandığı anlaşıldığından, imzanın keşide tarihindeki değişikliklerin tümünü kapsadığını kabul etmek gerekir.
O halde, Hukuk Genel Kurulu çoğunluğunca da benimsenen Özel Daire bozma ilamına uyularak şikâyetin reddine karar verilmesi gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı/alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanun’un 29. maddesi ile eklenen “Geçici 7.madde” atfıyla aynı Kanun’un 366. maddesi uyarınca tebliğden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25.09.2013 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY :
Mahkemece dava konusu çeklerin keşide tarihlerinin ay ve yıl bölümünde 2 ayrı değişiklik yapıldığı ve çeklerdeki tek parafın yıl bölümünde kalemle yapılan değişikliği kapsadığı, değişiklik ve parafın aynı kalemle olduğu, ay bölümünde kimyasal maddeyle yapıldığı çekişmesiz olan değişikliği kapsamadığı sonucuna varılarak buna göre davanın kabulüne karar verilmiş, Yüksek Özel Dairece ise çeklerde yer alan tek parafın varlığı çekişmesiz olan her iki değişikliği de kapsadığı gerekçesiyle mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Bu durumda Yüksek Kurulca yapılacak iş, parafın iki değişikliği de kapsayıp kapsamadığını açıklığa kavuşturmaktan ibarettir. Değişikliğin birisinin kimyasal madde ile diğerinin ise kalemle yapılmış olması karşısında hayatın olağan koşulları gereği tek parafın farklı yöntemle yapılan iki değişikliği kapsamadığı ve bu nedenle yerel mahkeme direnme kararının onanması gerektiği görüşünde olduğumdan sayın çoğunluk kararına karşıyım.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2012/12-862
K. 2013/319
T. 6.3.2013
• TAKİBİN İPTALİ İSTEMİ ( Yazı ve İmzanın Yaşının Tespitinin Mümkün Olmadığı ve Paraf İmzayla Düzeltme Yazılarının Aynı El ve Kalem Tarafından Yapılmasının da Zorunlu Olmadığı – Paraf İmzasının Keşide Tarihinin Gün Ay ve Yıl Bölümlerinde Yapılan Tüm Değişiklikleri Kapsadığının Kabulü Gerektiği )
• KEŞİDE TARİHİ ( Takibin İptali İstemi – Paraf İmzasının Keşide Tarihinin Gün Ay ve Yıl Bölümlerinde Yapılan Tüm Değişiklikleri Kapsadığının Kabulü Gerektiği )
• ÇEKİN KIYMETLİ EVRAK VASFI ( Takibin İptali İstemi – Yazı ve İmzanın Yaşının Tespitinin Mümkün Olmadığı ve Paraf İmzayla Düzeltme Yazılarının Aynı El ve Kalem Tarafından Yapılmasının da Zorunlu Olmadığı/Paraf İmzasının Keşide Tarihinin Gün Ay ve Yıl Bölümlerinde Yapılan Tüm Değişiklikleri Kapsadığının Kabulü Gerektiği )
1086/m.298
6762/m.692
6102/m.780
ÖZET : Dava, takibin iptali istemine ilişkindir. Uyuşmazlık; davaya konu çekin keşide tarihinin altına atılan parafın keşide tarihinin ay ve yıl bölümlerinde yapılan iki ayrı değişikliği de kapsayıp kapsamadığı, burada varılacak sonuca göre çekin kıymetli evrak vasfı taşıyıp taşımadığı noktasında toplanmaktadır. Günümüz teknolojik şartlarında yazı ve imzanın yaşının tespitinin mümkün olmadığı ve paraf imzayla düzeltme yazılarının aynı el ve kalem tarafından yapılmasının da zorunlu olmadığı nazara alındığında, paraf imzasının keşide tarihinin gün, ay ve yıl bölümlerinde yapılan tüm değişiklikleri kapsadığının kabulü gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki “takibin iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 5. İcra Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 22.2.2011 gün ve 2010/709 E., 2011/178 K. sayılı kararın incelenmesi davalı/alacaklı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 26.12.2011 gün ve 2011/12978-30396 Sayılı ilamı ile;
( … H.U.M.K.nun 298. maddesine göre; senetteki çıkıntı, kazıntı veya silinti ayrıca tasdik edilmemiş ise, inkar halinde yok hükmündedir. Bu sebeple senet üzerinde yapılan değişikliklerin geçerli olabilmesi için, düzenleyen tarafından imza veya paraf edilmek suretiyle onaylanması gerekir.
Somut olayda, keşideci borçlu aleyhinde çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip başlatıldığı, borçlunun icra mahkemesinde, çekin keşide tarihindeki paraf imzanın kendisine ve yetki verdiği vekiline ait olmadığını, tahrifat sebebiyle çekin kambiyo senedi vasfı bulunmadığını, takibin iptaline karar verilmesini talep ettiği görülmektedir. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda, takip dayanağı çekin keşide tarihi kısmında bulunan parafimzasının keşidecinin vekiline ait bulunduğu, yıl hanesindeki değişikliği yapan kalemle parafı yapan kalemin aynı olduğu, ancak ay hanesindeki değişikliğin başka bir kalemle daha sonra yapıldığı, parafın bu düzeltmeyi kapsamadığı, ilk yazılan rakamlarında okunamadığının bildirilmesi üzerine, keşide tarihinin ay hanesindeki düzeltmenin parafsız olması ve önceden yazılan rakamlarında okunamaması sebebiyle keşide tarihinin bulunmadığı ve bu sebeple çek vasfında olmadığı incelemesi gerekçe gösterilerek takibin iptaline karar verilmiştir.
Günümüz teknolojik şartlarında yazı ve imzanın yaşının tespitinin mümkün olmadığı ve paraf imzayla düzeltme yazılarının aynı el ve kalem tarafından yapılmasının da zorunlu olmadığı nazara alındığında, paraf imzasının keşide tarihinin gün, ay ve yıl bölümlerinde yapılan tüm değişiklikleri kapsadığının kabulü gerekir.
Bu durumda, mahkemece yukarda açıklanan sebeplerle şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken, parafın keşide tarihindeki ay hanesi düzeltmesini kapsamadığı gerekçesiyle istemin kabulüyle takibin iptali yönünde hüküm tesisi isabetsizdir… ),
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
H.G.K.’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği düşünüldü:
KARAR : Dava, takibin iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, davaya konu çekin yıl hanesindeki rakamın sonradan değiştirildiği, ayrıca aylar hanesindeki rakamın da mekanik olarak silindiği, paraf imzasının sadece yıl hanesindeki değişikliği kapsadığı, oysa ay hanesindeki değişikliğin keşidecisi tarafından onaylanmadığı, bu haliyle çekin keşide tarihinde aylar hanesinin bulunmadığı, keşide tarihinin bu şekilde yazılı olmadığı kabul edilen çeke dayalı olarak kambiyo hukukuna göre icra takibi de yapılamayacağından takibin iptalinin gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı/alacaklı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarda başlık bölümünde gösterilen sebeplerle bozulmuştur. yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı/alacaklı vekili getirmiştir.
H.G.K. önüne gelen uyuşmazlık; davaya konu çekin keşide tarihinin altına atılan parafın keşide tarihinin ay ve yıl bölümlerinde yapılan iki ayrı değişikliği de kapsayıp kapsamadığı, burada varılacak sonuca göre çekin kıymetli evrak vasfı taşıyıp taşımadığı noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere, bir çekte bulunması gereken yasal unsurların neler olduğu 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 692. ( 6102 Sayılı T.T.K. 780 ) maddesinde açıklanmıştır. Bu zorunlu yasal unsurları ihtiva etmeyen çek, aynı kanunun 693. maddesinde düzenlenen ödeme yeri ve keşide yerine dair iki istisnai hal dışında kambiyo senedi niteliği taşımayacaktır.
Somut olaydaki çek üzerinde yazılı olan keşide tarihi 30.3.2010 tarihidir. Bu tarihin ilk yazılış halinde yer alan ay ve yıl hanelerinin sonradan düzeltildiği ve değişikliğinin altında paraf olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporu ile de bu parafın çeki vekaleten keşide eden kişinin eli ürünü olduğu belirlenmiş durumdadır.
Bu itibarla, keşide tarihi üzerinde yapılan değişiklikler altına atılmış bulunan paraf imzasının keşide tarihindeki her iki değişikliği de kapsadığının kabulünün gerektiğine kurul çoğunluğunca karar verilmiştir. O halde, H.G.K. çoğunluğunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyularak şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu sebeple direnme kararI bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı/alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 Sayılı Kanunun 30. maddesiyle 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 Sayılı H.U.M.K.’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istenmesi halinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 Sayılı Kanun’un 29. maddesiyle eklenen “Geçici 7. madde” atfıyla aynı Kanun’un 366. maddesi uyarınca tebliğden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 06.03.2013 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY :
Mahkemece davaya konu çekin keşide tarihinin ay ve yıl bölümünde 2 ayrı değişiklik yapıldığı ve çekteki tek parafın yıl bölümünde kalemle yapılan değişikliği kapsadığı, değişiklik ve parafın aynı kalemle olduğu ay bölümünde kimyasal maddeyle yapıldığı çekişmesiz olan değişikliği kapsamadığı sonucuna varılarak buna göre davanın kabulüne karar verilmiş, Yüksek Özel Dairece ise çekte yer alan tek parafın varlığı çekişmesiz olan her iki değişikliği de kapsadığı gerekçesiyle mahkeme kararının BOZULMASINA karar verilmiştir. Bu durumda Yüksek Kurulca yapılacak iş, parafın iki değişikliği de kapsayıp kapsamadığını açıklığa kavuşturmaktan ibarettir. Değişikliğin birisinin kimyasal maddeyle diğerinin ise kalemle yapılmış olması karşısında hayatın olağan koşulları gereği tek parafın farklı yöntemle yapılan iki değişikliği kapsamadığı ve bu sebeple yerel mahkeme direnme kararının onanması gerektiği görüşünde olduğumdan sayın çoğunluk kararına karşıyım.