
BELEDİYELERİN İŞGAL HARCI ve ECRİMİSİL TAZMİNİNDE Gözetmeleri Zaruri Olan Yürürlükteki Mevzuat Hükümleri
6 Eylül 20241-) GENEL AÇIKLAMALAR :
Haksız Tahrik; TCK Madde 29- (1) Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.
Haksız tahrik, kendisine karşı işlenen HUKUKA AYKIRI bir eylemin etkisiyle ruhsal yönden aşırı bir elem veya öfkeye kapılması nedeniyle ve bu haksızlığın verdiği kışkırtıcı dürtü altında suç işlenmesini ifade etmektedir. Failin, haksız bir eylemin neden olduğu öfke/hiddet veya şiddetli eleme maruz kalması, iradesini özgürce yönlendirme yeteneğini olumsuz olarak etkilemekte, diğer bir ifadeyle suç işlemekten kaçınmaya ilişkin psikolojik oto sansür melekesi zayıflamaktadır. Bu nedenle hukuk düzeni failin iradesini etkileyen haksız fiili, kusuru ve dolayısıyla ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak kabul etmiştir. (Adana BAM 6.CD., 06.02.2019 tarih ve 2018/2755E., 2019/283K. )
- Hiddet; ruhi fonksiyonların karışması, dıştan gelen tahriklere karşı bilinç reaksiyonunun anormal bir durumu olup öfke, kızgınlık, korku gibi hüsranın, bozguna uğramanın karşılığında verilen duygusal tepkidir. (Gözübüyük, Şerh, sy:573 )
- Gazap kelimesi; ‘öfke, kızgınlık, hiddet’ anlamlarına gelmekte olup hiddetin kuvvetli halidir. (Erem, sy:50 )
- Elem kelimesi; ‘acı, üzüntü, dert, keder’ anlamlarına gelmekte olup şiddetli elem; şiddetli acı ve üzüntü demektir. Elem hali kişide dinamik neticeler meydana getirmeye müsait bir hal değildir; psikolojik olarak ruhi bir çöküntüyü ifade eder. (Çadak, sy:220 )
Tahrik, arapça kökenli bir kelime olup; kışkırtma, kişinin belirli bir duruma itilmesi ya da bu durumu gerçekleştirmeye isteklendirilmesi, kişinin iradesi üzerinde, var olan bir durumun devam ettirilmesi amacıyla etkide bulunulması veya kişinin iradesinin belirli bir yöne itilmesi anlamına gelmektedir. (Köksal Bayraktar, Suç işlemeye tahrik cürmü, 1977,s.3-4) Haksız tahrikte ise fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışarıdan gelen etkinin, psikolojik durumunda yarattığı karışıklığın sonucu suçu işlemeye yönelmektedir. (Y.CGK 28.05.2013 T.2013/3-22 E.2013/270 K.) Yine Y.6.CD.17.03.2016 T.2013/30215 E.2016/2017 K. Sayılı ilamında, haksız tahrik, kışkırtma olarak tanımlanmıştır.“…Tahrik, bir kimseyi suç işlemeye yöneltme, teşvik etme ve bu kişinin iradesi üzerinde yapılan etki sonucu bu kişinin suç işleme doğrultusunda harekete geçirilmesidir. Failin haksız bir fiilin doğurduğu öfke veya elemin etkisi altında hareket ederek bir suç işlemesidir. Bu halde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışarıdan gelen etkinin, psikolojik durumunda yarattığı karışıklığın sonucu olarak suçu işlemeye yönelmektedir.” YCGK., 19.11.1990 tarih ve 1990-1-254/277 sayılı ilam, (Günay, Erhan; “Kusurluluğu Azaltan Bir Sebep Olarak Haksız Tahrik”, Seçkin Yayınları, 1. Bası, Ankara 2009, sy:11) “…tahrik, failin haksız bir fiilin yarattığı gazap veya elemin etkisi altında hareket ederek bir suç işlemesidir. Fail, haksız bir fiilin doğurduğu öfke veya elemin tesiri altında, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısında yarattığı karışıklığın sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir.” YCGK., 20.06.2000 tarih ve 2000-4-126/135 sayılı ilam (Günay; sy:15)
Dolayısıyla haksız tahrik kurumunda esas olan; mağdurun suçun failine yönelik ve kışkırtıcı nitelik taşıyan hareketleri nedeniyle failin öfke veya şiddetli üzüntü hissederek bir tepki suçu işlemesidir. Haksız tahrik uygulamasında, tahrik fiili, söz ve davranışların; objektif olarak kışkırtıcı, sevk edici nitelikte olması gereklidir. Yani sadece fail değil, eylemlerin herhangi bir kimse tarafından da tahrik edici nitelikte olması gerekir. Bu ise failin durumu ve yöresel koşullar, olayın işleniş şekli, niteliği, özellikleri, mağdur ile sanık arasındaki ilişkiler, fiilin gerçekleştirildiği yer ve zamana göre hakim tarafından takdir edilir. (CGK.11.06.1996 T.1996/1-121 E.1996/134 K.) Yine, Haksız tahrik teşkil eden eylemlerin şüpheye mahal bırakılmayacak şekilde somut olarak ortaya konulması gerektiği, şüphe ve iddiaya dayalı olarak tahrik indiriminin uygulanamayacağı Y.3.CD.27.11.2019 T.2019/14757 E.2019/21721 K. Sayılı ilamında belirtilmiştir.
Haksız Tahrikte Hukuka Aykırılık Kavramı : Haksız tahrik teşkil eden eylem, söz ve davranışların hukuka aykırılığından anlaşılması gereken sade ceza hukukuna aykırılık değildir; faile karşı gerçekleştirilen fiil, suç, haksız fiil, kabahat veya idari bir ihlal şeklinde olabilir. Bu nedenle hukuka aykırılığın hukuk düzeninin bütününü kapsayan genel bir mahiyeti olduğu söylenebilir. (Katoğlu s.36) Haksız tahrikte eylemin hukuka aykırılığı, aynı zamanda haksız fiil teşkil eden davranış veya sözde hukuka uygunluk arz eden bir nedenin bulunmadığı anlamına da gelmektedir. Hukuka aykırılıktan kasıt, fiilin ceza hukuku anlamında suç oluşturması veya hukuk yargılamasında hukuk davasına konu olabilmesi gerektiği değildir, eylemin haksızlık teşkil ettiğinin sabit olması ve kışkırtıcı nitelikte bulunması yeterlidir. Bu kapsamda yazılı ve yazısız tüm hukuk kurallarının göz önünde bulundurulması gerekir. Bu haksızlığın fail açısından taşıdığı ölçüt; eylemin failde öfke veya şiddetli elem meydana getirecek boyutta olmasıdır. (Tutumlu,s.24) Bir davranış hukuka aykırı olmayıp sadece örf ve adet kurallarına aykırı ise bu davranış, kişide tahrik oluştursa bile hukuken haksız bir fiil sayılmaz. Haksız fiil; hukuki yönden haklı sayılmayan bir hareket demektir. Yetişkin bir kadınla bir erkeğin rızaya dayalı birlikteliği örf ve adete göre onaylanmasa da kadının yakınları açısından haksız fiil sayılmamalı; örf ve adet, hukukun önüne geçirilmemelidir. Kanun hükmünü yerine getirme, meşru savunma, hakkın kullanılması, hukuka uygunluk nedeni olarak zorunluluk hali1, ilgilinin rızası, varsayılan rıza ya da yükümlülüklerin çatışması çerçevesinde yapılan hukuka uygun hareketler haksız fiil olarak kabul edilemeyeceğinden, fail bu hareketler sonucunda hiddet ve şiddetli eleme kapılsa dahi haksız tahrik söz konusu olmayacaktır. Yine faile, maruz kaldığı haksız tahrik eylemi veya davranışa karşı, adli veya idari makamlara başvurma yükümlülüğü yüklenemeyeceğinden , tahrik hükümlerinin tatbik edilemeyeceği şeklinde bir kural yer almamaktadır.
Hukuka aykırı olan her hareketin haksız fiil olduğu, fiil suç sayılmasa veya borçlar hukukunun haksız fiil kriterlerine uymasa dahi ceza hukuku anlamında haksız fiil olabileceği, tazminat hukukunda fiilin haksız sayılabilmesi için genel olarak icrai veya ihmali bir hareketin hukuka aykırılık- kusur- zarar- nedensellik bağı unsurlarını taşıması gerektiği, ceza hukukunda ise fiilin hukuk düzenince tasvip edilmemesi ve toplumun genel davranış kurallarına aykırı olmasının haksız olarak değerlendirilmesi için yeterli olduğu, Hakimin tahrik teşkil eden fiilin haksız olup olmadığına toplumun sosyal değerleri, genel ahlak, kamu menfaati gibi sosyal olguları göz önünde bulundurarak karar vereceğine dair bkz. Çadak, s. 211. Sonuç olarak, ceza hukuku bağlamında bir fiilin haksız olarak nitelendirilmesi için borçlar hukukunda olduğu gibi birçok unsurun bir araya gelmesi aranmaz. Tahriki oluşturan bir fiilin haksız sayılması için yükümlülük yükleyen veya yetki veren herhangi bir normun dışına çıkılmış olması yeterli görülmüştür. Bostancı Bozbayındır, s. 186. Önemli olan haksız fiil ile failde meydana gelen hiddet veya şiddetli elem arasında bir illiyet bağı bulunmasıdır.
Bu kapsamda sanığın başındaki şapkaya gülünmesini (Y.CGK.08.12.1980 T.1980/1-354 E.1980/422 K.) , Motorla gürültülü şekilde sokaktan geçilmesini (Y.CD.19.12.2019 T.2015/24508 E.2019/20155 K.) ,Hakaret edilmesini (4.CD.3.2.2016 T.2013/34683 E.2016/1671 K.), Failin giyim kuşamı veya herhangi kötü bir yönü ile alay edilmesini (Y.1.CD.9.7.1981 T.1981/3551 E.1981/3407 K.) Mağdurun söz ve davranışlarıyla failin onuruyla oynaması (Y.1.CD.20.09.2010 T.2010/2562 E.2010/3933 K.) Art arda gelen tevali eden (haksız) hareketler (Y.1.CD.23.08.1993 T.1993/1453 E.1993/1552 K.), Failin mağdur tarafından aşağılanması (Y.1.CD.23.08.1993 T.1993/1453 E.1993/1552 K.), Sanığa gıyabında hakaret, aşağılama, görevlinin cezayı sana bastım demesi (18.CD.10.10.2018 T.2016/13105 E.2018/12729 K.), Sanığın üzerine yürünmesi (4.CD.09.11.2017 T. 2015/22071 E.2017/24465 K.), Menfi tespit davası nedeniyle adliyede bulundukları esnada sanığın yanına gelen maktülün alaycı bir üslupla ^^bu dosyayı kapatalım bir miktar para verelim, aksi takdirde çok sürünürsünüz^^ demesi ((CGK 29.03.2011,1/33-20), üst kattan çöp silkelenmesi, sürekli gürültü yapma, yüksek mahkeme tarafından haksız tahrik hükümlerinin tatbik edilmesini gerektiren eylemler olarak belirtilmiştir. Yine Y.CGK.20.11.2018,2015/4-1153 E.-2018/548 K. Sayılı ilamında ” Soğuk bir günde gecenin ilerleyen saatinde alkollü oldukları kabul edilen şahıslara makul karşılanabilecek uyarıya rağmen ters cevap verilerek rahatsızlık verilmesinin bir bütün halinde haksız hareket olarak kabul edileceği” kabul edilmiştir.
Uygulamada ;
- -Aşağılayıcı davranışlarda veya etkili eylemde bulunma,
- -Sanığın başındaki şapkaya gülme
- -Sanığa ‘gel gel’ işareti yapma
- -Söz atma, laf sokma
- -Yüksek sesle müzik dinleme
- -Borcun istenmesi halinde alaya alma gibi haller haksız fiil olarak kabul edilmiştir. (Ceza Hukuku Genel Hükümler Rehberi, Hüsnü Aldemir , s.442-443)
Ceza Dairelerinin yerleşmiş ve süreklilik gösteren kararlarında kabul edildiği üzere, ilk haksız hareketin kimden kaynaklandığı şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirlenemediğinde, şüpheli kalan bu halin sanık lehine 5237 sayılı TCK’nin 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasını gerektirdiği (Yarg. 3. CD. 12.03.2019 tarih, 2018/8373 E. 2019/5101 K. sayılı kararı) Tahrikin derecesi tayin edilirken, haksız hareketin işleniş şekli, niteliği, zamanı, yöresel koşullar, sanık üzerinde yarattığı öfke ve elemin derecesi, tahrik eden ile sanığın durumunun nazara alınması; haksız hareketin yoğun ve önemli boyutlara ulaşması durumunda tahrikin ağır ve önemli olduğunun kabul edilmesi gerektiği (Y.CGK.28.03.2000 T.2000/1-42 E.2000/53 K.)
Sanığın aksi ispat edilemeyen savunmasında haksız tahrik nedeni kabul edilebilecek iddiaların araştırılarak sonucuna göre haksız tahrik hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağına karar verilmelidir.(4.CD.02.10.201 T.2015/10337-21168)-(3.CD.22.11.2018 T.2665-18030)-(4.CD.30.05.2016 T.2014/4281-2016/10799)
Haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi için zaman aralığı zorunlu bir etken değildir. Nedensellik bağının bulunması, failin bu nedenle tahrik altında eylemi gerçekleştirdiğinin sabit olması durumunda tahrik hükümleri uygulanabilecektir.
Hangi fiillerin haksız tahrik teşkil edeceği kanunda düzenlenmemiştir. Olayın özelliklerine göre, kişilerin psikolojik durumuna, yerel örf ve adete, zamana göre değerlendirme yapma ve takdir yetkisi hakime verilmiştir. (Önder,s.344, Dönmezer/Erman, 2/379, CGK.,11.06.1996,1-121/134) Haksız fiil, hukukun ya da hukuk sisteminin koruduğu değere yönelmiş, örf, adet gibi toplumsal düzenin ya da akıl ve vicdan gibi ortalama bireyin onaylamayacağı davranışlardır. (Koca-Üzülmez s.277) Tahriki oluşturan fiilin haksız olması yeterlidir. ”Toplum yapısı, kültürel yapı, toplum tepkisi gözetildiğinde sanığın haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddetli elemin etkisi altında eylemini gerçekleştirdiği kanaati oluşmakla maktulden kaynaklanan ve haksız tahrik oluşturan davranışların ulaştığı boyut dikkate alındığında, sanık hakkında TCK’nin 29. maddesi uyarınca makul oranda haksız tahrik indirimi yapılması gerektiğinin gözetilmemesi, bozma nedenidir (Yargıtay 1. Ceza Dairesi- K.2019/2549).”
2-) ‘HAKSIZ TAHRİK’ İN KOŞULLARI :
1. Haksız Bir Eylemin Varlığı : Eylem bir insan davranışından kaynaklanmalı veya bir insanın sorumlu olduğu hareket niteliğinde olmalıdır. İhmali davranışlar da haksız fiil teşkil edebilir. (1.CD.1.4.1980,41/1453) Kanaatimize göre yaş küçüklüğü veya akıl hastalığı gibi nedenlerle kusur yeteneği bulunmayan kişilerin hukuka aykırı fiillerinin haksız tahrik teşkil edebilmesi için, failin tahrikte bulunan bu kişilerin özel durumunu bilmemesi gerekir. Haksız eylemin objektif olarak var olması gerekli ve yeterlidir. Faili harekete geçiren hiddet veya şiddetli elem duygusunun failin kendi iç ihtiras ya da bunalımından değil; bir başkasının fiilinden kaynaklanması gerekliliğidir. Kişinin, dış dünyanın tesiri olmaksızın kendi iç dünyasından gelen ve psikolojisinde değişimlere sebep olan etkiler ceza hukuku anlamında tahrik olarak kabul edilemez. Failin yüzüne karşı yapılması gerekli olmayıp, yokluğunda gerçekleştirilmesi de fiilin haksız sayılmasını önlemez. Haksızlık oluşturan eylem failin kişilik haklarına yönelik olabileceği gibi, failin akrabalarına, sevgi ve saygı duyduğu yakınlarına, onu ilgilendiren objelere veya hayvanlara yönelik bulunabilir. (İçel/Evik, Ceza Hukuku Genel Hükümler,2.Kitap, s.227;Demirbaş, Ceza Hukuku Genel Hükümler 5.B.,s 391) Bu nedenle örneğin usul/üstsoy veya füruna/alt soyuna, kardeşine ya da sevdiği bir arkadaşı veya nişanlısına yönelik bir eylemin haksız tahrik oluşturabileceği düşünülmelidir. (Türk Ceza Kanunu Şerhi, 1.Cilt.s 834, Yeni Baskı, Hasan Tahsin Gökcan, Mustafa Artuç) Bir suç oluşturmasa dahi hukuk düzenince korunan bir değeri ihlal eden herhangi bir fiil, haksız fiil olarak kabul edilmelidir. Yazılı veya yazısız herhangi bir hukuk kuralına aykırılığın haksız fiil oluşturması olanaklıdır. Haksız tahrik nedeni olan haksız fiilin suç teşkil etmesi veya özel hukukta yer aldığı niteliği itibariyle haksız fiil olması şart değildir. Örneğin ilerleyen gece saatlerinde meskun yerde dengesiz, rahatsız edici hareketlerde ısrar edilip uyarılara karşın ters tepkiler verilmesi suç oluşturmasa bile haksız hareket olarak kabul edilmiştir. Yine ilk haksız hareketin kimden kaynaklandığının belirlenememesi durumunda şüphenin sanık lehine yorumlanarak haksız tahrik hükümlerinin tatbik edilmesi gerektiği kabul edilmiştir. Ancak bu halde haksız hareketlerin varlığı ispat edilmelidir. (Y.CGK.20.11.2018, 2015/4-1153-2018/548) Hukuka uygunluk nedenleri bulunan bir eylem haksız fiil teşkil etmez. Örneğin yasal icra takibi sonucunda haciz mahalline gelen avukatı sırf bu nedenle yaralayan fail, haksız tahrik indiriminden yararlanamaz. Yine hukuka aykırı olmadığı halde SALT NEZAKETE AYKIRI kabul edilen davranışların ya da hukuka aykırı bulunmakla birlikte sanığa yönelik bulunmayan bir eylem, haksız fiil olarak nitelendirilemez. Örneğin temizlik kurallarına uymama, haksız fiil teşkil etmez. (1.CD.24.10.2007, 5044/7718-1.CD.26.4.2006, 1295/1589-1.CD.4.5.2004, 2908/1659-1.CD.27.4.2006, 1410/1683) Hukuk düzenince tasvip edilmeyip korunmayan bir hakkın ihlal edilmesi durumunda da haksız tahrikten söz edilemez. Örneğin uyuşturucu taciri birinin uyuşturucusunun çalınması veya yakılması halinde, madde tüccarı olan fail haksız tahrik indiriminden yararlanamaz. (1.CD.11.10.2006, 1734/4284) Borçlunun maddi durumunun iyi olmasına karşın makul ve belirlenen bir sürede borcunu ödememesi, savsaklayıp oyalaması, alacaklıyı ekonomik anlamda sıkıntıya sokması halinde haksız tahrik indirimi uygulanmalıdır.(4.CD.17.09.2002, 10516/12926) Salt alacak-borç ilişkisinin varlığı haksızlık teşkil etmez. Yağma suçlarında haksız tahrik indirimi uygulanamamasına rağmen, hukuki alacağın tahsili amacıyla yağma suçunda koşulları varsa (Uzunca bir süre ödememe, savsaklama, ödeme gücü olmasına karşın oyalama vs.), fail hakkında haksız tahrik hükümleri uygulanabilir. Haksız tahrik şartlarının oluşabilmesi için mağdurun faile karşı somut bir haksız fiil ika etmesi gerekir. Ortada somut bir fiil olmadan failin mağdur hakkındaki kişisel kanaatleri, mağdurun geçmişi, fail ile mağdur arasındaki ilişki gibi kriterlerden hareketle failin haksız tahrik altında suç işlediği savunmasına bir hukuksal değer atfedilemez. Mantıksal çıkarım yoluyla somut bir fiil olmadan mağdurun faile karşı haksız bir fiil ika edeceği düşüncesi haksız tahrik uygulamasında kabul edilemez. Hukuka uygunluk nedenlerinin sınırının aşılması halinde de haksız fiilin varlığı kabul edilerek fail hakkında haksız tahrik nedeniyle ceza indirimi yapılmalıdır. Sanığın haksız tahrike ilişkin şüpheye yönelik savunmasına itibar edilerek indirim uygulanamaz, tahrik konusunu oluşturan eylemin somut ve kesin bir şekilde ortaya konulması-saptanması gereklidir. (Y.1.CD.17.01.2012, 2010/5362 E.2012/103 K.) Bir hayvanın hareketinden duyulan hiddet veya şiddetli elemin haksız tahrik oluşturabilmesi için, bu hayvanın bir insan tarafından yönlendirilmesi ya da tahrik eylemine hayvan sahibinin kusurlu davranışlarının neden olması gerekir. (Soyaslan, sy:482; Yılmaz, sy.64 )
2. Haksız Eylemin; Hiddete veya Şiddetli Eleme Neden Olması : Haksız fiilin ayrıca failin psikolojisi üzerinde hiddete/gazaba veya şiddetli eleme neden olması da gereklidir. Ancak haksız fiil ile failin kapıldığı öfke veya şiddetli elem arasında İLLİYET BAĞI bulunmalıdır. Mağdurdan kaynaklanan haksız davranışın RUHSAL ETKİSİNİN DEVAM ETTİĞİNİN KABULÜNDE ZORUNLULUK BULUNDUĞU olaylarda, haksız tahrik indirimi uygulanmalıdır. Suçun, hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında işlendiği yönünde vicdani kanaate ulaşılmalıdır. (Y.CGK 11.5.2004, 74/118) İşlenen hukuka aykırı fiilin fail üzerinde yarattığı öfke onu haksız fiil failine karşı tepki vermeye sevk etmekte, iradesi üzerindeki psişik baskı nedeniyle davranışını ideal anlamda yönlendirme yeteneği azalmaktadır. Şiddetli elem, haksız tahrik teşkil eden eylem sebebiyle failin çok büyük bir üzüntü içine girmesidir. Ölçüt olarak ortalama bir insan baz alınmalıdır. Aşırı ruhsal hassas veya başkaca psikolojik sorunları saptanan failin, ortalama bir insanın vermeyeceği kabul edilen tepkide bulunması durumunda TCK Md 29 hükümleri uygulanmamalıdır. Ancak failin bu hassas yapısını ve ruhsal durumunu bildiği yönünde tereddüt bulunmamasına karşın tahrik edici eylemin gerçekleştirilmesi halinde, haksız tahrik indirimi tatbik edilmelidir. Fail bir ruhsal tepki olarak mağdura karşı bir suç işlemelidir. Doktrinde; fail ruhsal bir tepkiyle değil de soğukkanlı bir şekilde mağdura karşı bir suç işlerse haksız tahrik hükümlerinden istifade edemeyeceği ileri sürülmüştür. Örneğin, Fail, aralarındaki bir anlaşmazlık nedeniyle öldürmeyi 1 aydan beri planlamış, olay günü silahlı bir şekilde gelmiş, mağdurun eve dönmesini saatlerce beklemiş, mağdur gelince de kapıda mağdurla tartışmış ve mağdur kendisine hakaret etmiştir. Hakaretten sonra mağduru öldürmüştür. Erkan’ın mağdura karşı işlediği fiil hakaretten kaynaklanan ruhi bir tepki olarak işlenmiş değildir. Fiil tasarlanmıştır, ruhsal bir tepkiyle işlenmediği için de haksız tahrik hükümleri uygulanamaz, denilmiştir. Ancak Yargıtay, TASARLAMA halinde de koşulları varsa tahrik indiriminin uygulanabileceğini belirtmektedir. (1.CD.15.11.2017, 2096/3976, aynı yönde 12.09.2018, 1690/3486, 1.CD.15.11.2007 2007/2408 E.2007/8277 K, 1.CD.4.12.2006, 2006/383 E.2006/5380 K, Türk Ceza Hukukunda Haksız Tahrik, Şeyda Altuntaş, s..231)
3. Suçun, Haksız Fiil Failine Karşı İşlenmesi : Haksız davranışa gösterilen tepkinin de yalnızca haksız fiil failine yönelmesi zorunludur. (Y.CGK 28.3.1983, 1-492/142-1.CD.21.3.2007, 1644/1760) Haksız fiili bahane ederek, öfkesini başka kimselerden çıkarmaya çalışan failin haksız fiil indiriminden yararlanması olanaklı değildir.(Y.CGK 28.3.1983, 1-492/142) Ancak, haksız fiilin doğrudan failin kendisine karşı işlenmesi zorunlu değildir. Bu nedenle, failin yakınlarına veya değer verdiği diğer kişilere veya faile tamamıyla yabancı olan kimselere karşı işlenmiş haksız fiiller de failde bir öfke veya elem yaratacak nitelikteyse haksız tahrik hükümleri uygulanabilir. İlk haksız hareketi fail kendisi yapmışsa, ceza indiriminden yararlanamaz. Haksız tahrik uygulamasında temel kural, ilk haksız hareketin mağdurdan sadır olmasıdır. Bazı durumlarda ilk haksız hareket failden kaynaklansa bile, aşağıda açıkladığımız üzere “haksız tahrikte dengenin bozulması” hali söz konusuysa fail, haksız tahrik indirimi hükümlerinden yararlanabilir.
4. Haksız Tahrikin Zamanı (Süresi) ve Tepkide Orantılılık (Tahrikte Dengenin Bozulması) : Haksız tahrikin neden olduğu öfke veya elemin ne kadar süreceği konusunda belirli bir zaman dilimi gösterilemez. Her olayın özelliğine göre, haksızlığın derecesine, failin ruhsal durumuna göre bu süre farklılık gösterecektir. Bu bakımdan, suçun haksız fiilin hemen sonrasında veya kısa bir süre sonra işlenmiş olması gerekli değildir. Nitekim Yargıtay da çeşitli kararlarında aradan yıllar geçmesine karşın, haksız fiilin fail üzerindeki sürekli etkisine dikkat çekerek haksız tahrikin uygulanması gerektiğini belirtmiştir. (3.CD.20.12.2006, 9078/9492) Failin çok eski bir hadiseyi bahane edip kullanma ihtimali de bulunduğundan, her olay ve tarafları ayrıntılı irdelenerek, şüphe aydınlığa kavuşturulmalıdır. Failin aşırı alıngan birisi olduğunun çevrece ve fail tarafından bilinmesine karşın, tahrik edici şaka mahiyetindeki fiiller, objektif olarak haksızlık teşkil etmese dahi, failin özel durumu gözetilerek haksız tahrik indirimine gidilmelidir.
Yargıtay’ın istikrarlı uygulamasına göre “…tahrik uygulamasında kural olarak, haksız bir eylem ile mağdur ya da maktulü tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz kaldığı tepki, gerçekleştirdiği fiille karşılaştırıldığında aşırı bir hâl almışsa, başka bir deyişle tepkide açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması nedeniyle fail bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir” (Yargıtay CGK., 16.09.2014 tarih, E. 2014/255, K. 2014/374; CGK., 20.11.2018 tarih, E. 2015/1153, K. 2018/548; CGK., 20.02.2020 tarih, E. 2019/1-574, K. 2020/121; CGK., 16.02.2021 tarih, E. 2018/1-449, K. 2021/36; CGK., 02.12.2020 tarih, E. 2017/3-199, K. 2020/504; CGK., 02.02.2021 tarih, E. 2017/3-314, K. 2021/18).
Etki- tepki dengesinin fail yararına bozulduğunun tespiti hâlinde ilk haksız fiil (etki) yok sayılmakta ve ilk haksız hareketin hukuki ve nedensel bir değeri kalmamaktadır. Yargıtay’a göre eğer tepki “başlı başına haksız bir nitelik almış ise” artık ilk haksız fiili gerçekleştiren kişi haksız tahrik hükümlerinden faydalanabilir (Yargıtay CGK., 16.09.2014 tarih, E. 2014/255, K. 2014/374; CGK., 20.11.2018 tarih, E. 2015/1153, K. 2018/548; CGK., 20.02.2020 tarih, E. 2019/1-574, K. 2020/121; CGK., 16.02.2021 tarih, E. 2018/1-449, K. 2021/36; CGK., 02.12.2020 tarih, E. 2017/3-199, K. 2020/504; CGK., 02.02.2021 tarih, E. 2017/3-314, K. 2021/18). İlk haksızlığı gerçekleştiren mağdur, sanık (ve fail) konumunda yargılanmadığından, etki- tepki dengesine ilişkin uygulamanın (haksız tahrikte yön değiştirmenin) mevcudiyeti söz konusu olamaz (Haksız tahrikte yön değiştirme konusunda bkz: Birtek, Fatih, Haksız Tahrikte Yön Değiştirme (Etki–Tepki Dengesinin Fail Lehine Bozulması), Ceza Hukuku Dergisi, S. 46, 2021, s. 333-367).
Karşılıklı tahrik oluşturan eylemlerin varlığı halinde, fail ve mağdurun tahrik oluşturan bu haksız davranışları birbirlerine oranla değerlendirilmeli, öncelik-sonralık durumları ile birbirlerine etki-tepki biçiminde gelişip gelişmedikleri göz önünde tutulmalı, ulaştıkları boyutlar, vahamet düzeyleri, etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı, buna göre; etki-tepki arasında denge bulunup bulunmadığı gözetilerek, failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide aşırılık ve açık oransızlık saptanması halinde, failin haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması yoluna gidilmelidir. (Y CGK 12.2.2008, 2007/1-163-2008/21)
Haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi açısından, failin suçu ilk haksız fiilin doğurduğu öfke veya şiddetli elemin etkisiyle işleyip işlememesi önemlidir. Mağdur ya da maktülden gelen haksız hareketin psikolojik etkisinin devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunan hallerde, haksız tahrik hükmünün uygulanması gerekmektedir. Gerek fail, gerekse mağdurun karşılıklı haksız davranışlarda bulunması hâlinde, tahrik uygulamasında kural olarak, haksız bir eylem ile mağduru tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz kaldığı tepki, kendi gerçekleştirdiği eylemle karşılaştırıldığında aşırı bir hâl almışsa, başka bir deyişle tepkide açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması nedeniyle fail bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir. Karşılıklı tahrik oluşturan eylemlerin varlığı hâlinde, fail ve mağdurun biri diğeri yönünden tahrik oluşturan bu haksız davranışları birbirlerine oranla değerlendirilmeli, öncelik-sonralık durumları ile birbirlerine etki-tepki biçiminde gelişip gelişmediği göz önünde tutulmalı, ulaştıkları boyutlar, vahamet düzeyleri, etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı, buna göre; etki-tepki arasında denge bulunup bulunmadığı gözetilerek, failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık saptanması hâlinde, failin haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması yoluna gidilmelidir (YCGK-K.2021/231) . (CGK 19.6.2018, 2015/4-1152-2018/301)
Tahrik nedeniyle indirim oranı belirlenirken, haksız tahriki oluşturan hareketin işleniş şekli, yeri, niteliği, zamanı, yöresel şartlar ve tahrik eden ile edilenin durumları göz önüne alınıp değerlendirilmelidir. (YCGK 23.10.2018, 2017/1-842-2018/457) Yine 29. madde için yararlanılan tahrik nedeninin 62. maddenin uygulanmasında gerekçe olarak kullanılamayacağı gözetilmelidir. Failin birden fazla suçu ile ilgili hüküm verilirken GEREKÇEDE PARALELLİK ve HÜKÜMDE ÇELİŞKİ YARATILMAMASI kurallarına riayet edilmelidir. Bir suçla ilgili gerekçe ve uygulamanın, niteliği tahrike uygun olan diğer suçla ilgili de yapılması gerekir.
İlk haksız hareketin kimden kaynaklandığının şüpheye yer bırakmayacak şekilde saptanamaması halinde, sanık lehine haksız tahrik indiriminin ASGARİ ORANDA (1/4) uygulanması gerektiği gözetilmelidir.( 3.CD.13.6.2019, 2019/5881-2019/12561, 1.CD.13.5.2019, 2019/1370-2019/2700)
Haksız tahrikin suça iştirak edenlere (müşterek fail veya diğer şeriklik halleri) uygulanabilmesi için, tahrike ilişkin koşulların tüm şerikler hakkında geçerli olması zorunludur. Haksız bir tahrikin tesiriyle suç işleyen faile yardım etmek suretiyle TCK md 39 kapsamında suça iştirak eden kişi hakkında tahrik hükmü uygulanamaz. (1.CD.30.11.2006, 2540/5341)
Haksız fiilin belirli bir kişiye yönelmesine karşın, aralarındaki yakın ilişki nedeniyle bu eylemden etkilenmesi doğal olan diğer kişilerin de haksız tahrikten yararlanması olanaklıdır. Örneğin babasına hakaret edip tekme sallayan kişiye babasıyla birlikte saldıran baba-oğul olan failler hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanması gerekir. (1.CD.30.11.2006, 2540/5341)
Azmettiren hakkında geçerli olan haksız tahrik hükmünden, suçu işleyen kişi yararlanamaz. Örneğin eşi ile ilişki kuran kardeşini kiralık katile öldürten azmettiren yönünden tahrik indirimi uygulanırken, kiralık katil hakkında tahrik indirimi uygulanamaz. (1.CD. 15. 12. 1988, 4349/4512, Tutumlu, Haksız Tahrik s.63)
Meşru savunma ve Haksız Tahrik bir arada bulunamayacağından, meşru savunma ve haksız tahrik savunması bir arada yapılamaz. Meşru savunmada sınırın aşılması halinde ise; haksız bir saldırının yarattığı korku, telaş ve heyecan altında suçun işlenmesi söz konusu olmakta ve haksız saldırının bu etkisi dolayısıyla ceza azaltılmakta veya ceza verilmemektedir. Bu nedenle meşru savunmada sınırın aşılması halinde de haksız tahrikin uygulanamayacağı kabul edilmiştir. ( Y.CGK 26.03.1990, 1-36/37) Zaruret sınırını aşma ile tahrik bir arada kabul edilemez. Olayda meşru müdafaa şartları yoksa haksız tahrik hükümleri değerlendirilmelidir. (1.CD.26.11.2006, 6067/25165, 2.CD.31.1.2007 7184/1069)
Özel tahrik hükmünün bulunduğu hallerde yalnızca bu özel hüküm uygulanır ayrıca md 29 uygulanmaz (TCK Md 129 gibi)
Haksız tahrikin gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz hataya düşen kişi bu hatasından yararlanır ve hakkında tahrik indirimi uygulanır. Ancak kaçınılmaz hataya düşüp düşmediği açık bir şekilde saptanmalıdır. (3.CD.16.10.2012, 2010/8176-2012/34575) Failin özensiz davranışı nedeniyle kendisine karşı haksız bir fiilin işlendiği subjektif kanısıyla hareket etmesi durumunda haksız tahrik indiriminden yararlanması olanaklı değildir. (1.CD.21.4.2014, 2013/5653-2014/2539)
Hedefte sapma halinde öngörme varsa tahrik indirimi uygulanamaz. Olası kastla işlenen suçlarda tahrik indirimi uygulanamaz. Yine taksirle işlenen suçlarda haksız tahrik hükümleri tatbik edilemez. Haksız tahrik nedeniyle indirim hükümleri yalnızca kasten işlenen suçlarda uygulanabilir. (12.CD.17.12.2014, 2503/25903, 12.CD.10.09.2014 23721/17499, 12.CD.24.05.2012, 18173/13196, 1.CD.24.6.2009, 1326/3889)
Kanunda “saik suçu” olarak düzenlenmiş suçlarda haksız tahrik nedeniyle ceza indirimi hükümleri uygulanamayacaktır. Ailenin namus ve şerefini kurtarmak (töre) saiki ile maktûlü öldüren sanıklar hakkında tahrik hükümlerinin uygulanması olanaksızdır (CGK-K.2010/111). Kasten öldürme suçunun töre saikiyle işlenmesi halinde, haksız tahrik hükümleri uygulanmayacak, tahrikin varlığı halinde ise suç niteliği değişecek, suç nitelikli insan öldürme suçundan haksız tahrik altında niteliksiz kasten öldürme suçuna dönüşecektir (CGK-K.2011/130). Eziyet çektirerek veya canavarca hisle insan öldürme suçu “saik suçu” olduğundan tıpkı aynı maddenin farklı bentlerinde düzenlenen kan gütme saikiyle öldürme (82/1-j) ve töre saikiyle öldürme (82/1-k) suçlarında olduğu üzere 5237 sayılı Kanun’un 29 uncu maddesinde kusurluluğu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik hükümleri uygulanamayacaktır (Y1CD-K.2025/146).
Neticesi sebebiyle ağırlaşan suçlarda fail tarafından öngörebilme durumu varsa haksız tahrik indirimi tatbik edilmez.
Suça teşebbüs halinde ve zincirleme suçlarda haksız tahrik indirimi uygulanabilir.
Haksız tahriki oluşturan eylem veya davranışa ilişkin dava açılmış olması, adli-idari mercilere intikal etmiş olması, davanın derdest veya sonuçlanmış olması veya idari yaptırım uygulanmış olması veya bu eyleme ilişkin tahliye kararı verilmiş olması veya verilen mahkumiyet cezasının infaz edilerek tamamlanmış olması gibi durumlar, fail hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasına engel teşkil etmez. Ancak suçun, haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında değil de ; İNTİKAM-ÖÇ ALMA duyguları, PANİĞE KAPILMA, SUBJEKTİF ZAN ve ZİHİNSEL KURGULAMA, kompleksler, kıskançlıklar, failin kişilik bozuklukları, stresli olma durumu ya da fazla alınganlık gibi duygular veya başkaca bir saikle işlendiği kanaatine varılması durumunda veya haksız tahrik konusu eylemin OBJEKTİF DEĞERLENDİRİLMESİNDE, ORTALAMA BİR İNSANDA RUHSAL ETKİSİNİN DEVAM ETMESİNİN HAYATIN OLAĞAN AKIŞINA (TECRÜBE KURALLARI) UYGUN GÖRÜLMEDİĞİ halinde failin, haksız tahrik indiriminden faydalanması olanaklı değildir. İntikam-Öç alma; kötülüğe karşı kötülükle karşılık verme, iradenin; hiddet, acı ve elemin ruhsal etkisinde kalmadan, bilinçli olarak cezalandırma anlamına gelmektedir.
Niteliği gereği haksız tahrikle bağdaşmayan suçlarda tahrik indirimi uygulanamaz. (TCK Md 76, 77 ,79, 80, 170-180, 181-184, 197-206, 2013-222, 223-224, 225-229, 235-242, 247-264 (256,265 hariç), 267-298, 299-343) Soykırım (m.76), İnsanlığa karşı suçlar (m.77), Göçmen kaçakçılığı (m.79), İnsan ticareti (m.80), Genel tehlike yaratan suçlar (m. 170 – 180), Çevreye karşı suçlar (m. 181-184), Kamunun sağlığına karşı suçlar (m. 185-196), Kamu güvenine karşı suçlar (m. 197-206), Kamu barışına karşı suçlar (m. 213-222), Sabit platformlara karşı suçlar (m.223-224), Genel ahlaka karşı suçlar (m. 225-229), Aile düzenine karşı suçlar (m.230. 234), Ekonomi, sanayi ve ticarete ilişkin suçlar (m. 235-242), 256 ve 265. maddeler hariç olmak üzere kamu idaresinin güvenilirliği ve işleyişine karşı suçlar (m. 247-264), Adliyeye karşı suçlar (m. 267-298), Sonraki bölümlerdeki suçlar (m. 299-343)
Yargıtay kararlarında, yeni yasa ile son verilmesine karşın halen ağır-hafif tahrik ifadelerine yer verilmekte ve önceki kanun döneminde kabul edilen hangi fiillere hangi oranda indirim yapılacağı yönündeki içtihatlar geçerliliğini sürdürmektedir. Sanığın psikolojik durumunda büyük bir sarsıntıya neden olduğu kabul edilen ” Silahlı saldırılar”, ”Toplu saldırılar” ” Art arda gelen, zincirleme (tevali eden) haksız hareketler, ” Kendisinin yada yakınlarının namusuna yönelik davranışlar”, ” Öldürme ve yaralama suçları”, ağır tahrik sebebi sayılmıştır. (1.CD.21.10.1985, 1985/3283 E.1985/3750 K, CGK 29.9.1980, 1980/1-205 E.1980/304 K, CGK 1984/420 E.1984/439 K, 1.CD.1995/3339 E.1995/3563 K, 1.CD.07.02.2009, 2009/4704 E.2009/117 K, Türk Ceza Hukukunda Haksız Tahrik, Şeyda Altuntaş, s.195-196)
YARGITAY İÇTİHATLARI :
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Esas : 2024/190
Karar : 2024/290
Tarih : 09.10.2024
”İnsanın dış dünyaya yansıyan iradi davranışlarını esas alan ceza hukuku, onun davranışlarında iç dünyasının, o anki ruh hâlinin ve genel psikolojik özelliklerinin önemi bulunduğunu kabul ederek bu psikolojik durumlara belli bir hukuki değer vermektedir. Bu itibarla modern ceza hukuku sadece işlenen suçu değil, suçun işlenmesinde etkili olan nedenleri göz önünde bulundurarak cezalandırma yoluna gitmektedir (Devrim Aydın, Yeni Türk Ceza Kanunu’nda Haksız Tahrik, AÜHFD, 2004, C. 54, s. 225).
Haksız hareketin kişi üzerinde ve onun psikolojik aleminde bir tepki doğuracağını kabul eden modern ceza hukuku, failin bu durumunu değerlendirmekte, cezai sorumluluğunu azaltan bir sebep olarak görmektedir. Failin bu subjektif durumuna önem veren çeşitli ülkelerin ceza kanunlarında, failin cezasında belli oranlarda indirim yapılması esası kabul edilmiştir (M. Muhtar Çağlayan, Yargıtay İçtihatları Işığında Haksız Tahrik üzerine Bir İzah Denemesi, Adalet Dergisi, Ocak –Şubat, 1982, S.1, s.14). Bu düşünceden hareketle TCK’nın 29. maddesinde haksız tahrik; “Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine on sekiz yıldan yirmi dört yıla ve müebbet hapis cezası yerine on iki yıldan on sekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.” şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak kabul edilmiştir. Haksız tahrik, kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet ya da şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu hâlde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeden, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısı üzerinde meydana getirdiği karışıklığın neticesi olarak bir suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan nedenlerden biridir. Başka bir anlatımla, haksız tahrik hâlinde failin iradesi üzerinde zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararları ile öğretide de kabul gören görüşler doğrultusunda haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi için;
- a) Tahriki oluşturan haksız bir fiil bulunmalı,
- b) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
- c) Failin işlediği suç bu ruhsal durumunun tepkisi olmalı,
- d) Haksız tahrik teşkil eden eylem mağdurdan sâdır olmalıdır.
TCK’da, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda yer alan ağır-hafif tahrik ayrımına son verilerek tahriki oluşturan eylem, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilip, sanığın iradesine etkisi göz önünde bulundurulmak suretiyle, maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda cezasından indirim yapılacağı hüküm altına alınmıştır. Haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi açısından, failin suçu ilk haksız fiilin doğurduğu öfke veya şiddetli elemin etkisiyle işleyip işlemediği önemlidir. Mağdur ya da ölenden gelen haksız hareketin psikolojik etkisinin devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunan hâllerde, haksız tahrik hükmünün uygulanması gerekmektedir. Yerleşmiş yargısal kararlarda kabul edildiği üzere tahrik uygulamasında kural olarak, haksız bir eylem ile mağduru tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz kaldığı tepki, kendi gerçekleştirdiği eylemle karşılaştırıldığında aşırı bir hâl almışsa, başka bir deyişle tepkide açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması nedeniyle fail bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir. Karşılıklı tahrik oluşturan eylemlerin varlığı hâlinde, fail ve mağdurun biri diğeri yönünden tahrik oluşturan bu haksız davranışları birbirlerine oranla değerlendirilmeli, öncelik-sonralık durumları ile birbirlerine etki-tepki biçiminde gelişip gelişmediği göz önünde tutulmalı; ulaştıkları boyutlar, vahamet düzeyleri, etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı, buna göre etki-tepki arasında denge bulunup bulunmadığı gözetilerek, failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık saptanması hâlinde, failin haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması yoluna gidilmelidir. Evrensel bir ceza hukuku ilkesi olan kuşkudan sanık yararlanır prensibi uyarınca bir olayda ilk haksız hareketin sanıktan mı, yoksa maktul ya da mağdurdan mı kaynaklandığının her türlü şüpheden uzak ve inandırıcı delillerle kanıtlanamaması hâlinde, oluşan kuşku sanık lehine yorumlanarak sanığın TCK’nın 29. maddesindeki haksız tahrik hükmünden yararlandırılması gerektiği hususunda herhangi bir tereddüt bulunmamakta ise de bu kabulün dosya kapsamından anlaşılan olayın gerçekleşme biçimine, somut olayın özelliklerine ve hayatın olağan akışına uygun düşmesi zorunluluğu karşısında her olayın kendine özgü koşulları değerlendirilerek bir sonuca varılması gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır.” Benzer şekilde Y.CGK 12.02.2008 T.2007/1-163 E.2008/21 K.
- ” Sanığın sıra bekleyen maktülün önüne geçmesine kızan maktulün, kamyonuyla sanığın kamyonuna çarpması üzerine, sanığın demir sopa ile maktulün kafasına vurup öldürmesi olayında sanığın ilk haksız hareketi yaptığı, maktülün daha ağır bir tepki verdiği olayda etki-tepki arasında oransızlık gözetilerek haksız tahrik indiriminin asgari düzeyde uygulanması gerekir. ” Y.1.CD.05.10.2009 T.,2008/10288/E, 2009/5601 K.
”Ceza Genel Kurulu 2022/381 E. , 2023/576 K.”
Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararları ile öğretide de kabul gören görüşler doğrultusunda haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi için;
- a) Tahriki oluşturan haksız bir fiil bulunmalı,
- b) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
- c) Failin işlediği suç bu ruhsal durumunun tepkisi olmalı,
- d) Haksız tahrik teşkil eden eylem mağdurdan sâdır olmalıdır.
Tahrikin koşulları ayrıntılı olarak değerlendirildiğinde;
a) Tahrik teşkil eden bir fiilin varlığı: haksız tahrik uygulanabilmesi için tahrik teşkil eden bir eylemin bulunması zorunludur. Kanunumuzda fiilin yalnızca haksız olma niteliğinden bahsedilmiş bunun dışında tahriki oluşturan eylemlerin neler olduğu belirtilmemiş ve herhangi bir sınırlama getirmemiştir. Fiilin insan davranışından kaynaklanmış olması gerekmektedir. Hayvanlar tarafından gerçekleştirilen saldırıların tahrik kabul edilebilmesi için bu hayvan hareketlerinin insan tarafından yönlendirilmesi ya da tahrik eylemine hayvan sahibinin kusurlu davranışı sebebiyle neden olması gerekmektedir. Objektif olarak bulunmayan yanılarak ya da yanıltılarak var sandığı bir eylemin doğurduğu hiddet veya şiddeti eylemin etkisi altında kişi pekâlâ suç işleyebilir. Böyle bir durumun varlığı halinde “mefruz tahrik” konusu gündeme gelecektir.
b) Fiilin haksız olması; tahrike konu olan fiil haksız olmalıdır. Zira hukuka uygun fiillere her ne sebeple olursa olsun herkesin tahammül etmesi zorunlu kılınmıştır. Haksız fiil kanunda tanımlanmış olmayıp içeriği uygulamaya bırakılmıştır. Bu nedenle tahrik teşkil eden fiilin haksız olması hususunda diğer hukuk dalları aracılığıyla ve fakat tamamen onlara bağlı kalmaksızın bir değerlendirme yapmak mümkündür. (Bostancı Bozbayındır, Gülşah, Ceza Hukukunda Haksız Tahrik, Sayfa, 183, Beta yayınları İstanbul 2013) Borçlar hukuku anlamında dahi haksız fiil sayılması şart değildir. (Nuhoğlu, Ayşe, Namus İçin Adam Öldürme Suçlarında Haksız Tahrik Uygulaması, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2004, Sayfa:209) Borçlar Hukuku anlamında haksız fiil olarak nitelendirilmeyecek olan bazı fiillerin tahrik teşkil etmesi bu bakımdan fail hakkında cezanın indirimine sebep olması mümkündür. Diğer taraftan fiilin haksızlık niteliğini tespit ederken suç teşkil etmesi de gerekli değildir. Bir fiil hukuk düzeni tarafından kabul görmüyorsa tahrik teşkil eden haksız bir fiil olarak kabul edilebilecektir. (Erem, Faruk, Ümanist doktrin açısından Türk Ceza Hukuku, Sayfa:54 Cilt 2, 10’ncu baskı, Ankara 1974) Ancak ceza hukukunda suç olarak belirlenen davranışların haksız tahrik bakımından evveliyatla birer haksız fiil olarak kabul edilmelidir. Yargıtay uygulamalarına göre, fiilin haksız olup olmadığının değerlendirilmesi yapılırken yalnızca yazılı hukuk kuralları değil, hukuk düzeninin bütünü, toplumsal değer yargıları, davranış normları, ahlak ile örf ve adet kuralları dikkate alınmalıdır.
c) Fail öfke ve şiddetli eylemin etkisi altında kalmalı; tahrik nedeniyle indirim yapılabilmesi için sadece tahrikin varlığının tespit edilmesi yeterli değildir. Haksız hareketin failde hiddet veya şiddetli elem duygusu oluşturup oluşturmadığı da her somut olay bakımından ayrıca değerlendirilmelidir. Bunun dışında, “kompleksler, kıskançlıklar, failin kişilik bozuklukları, intikam duyguları, stresli olma durumu, ya da fazla alınganlık gibi duygular tahrik hükümlerinin uygulanmasını gerektirmez.” (Duran, Gökhan Yaşar, Ceza Hukukunda Haksız Tahrik, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Sayfa:150) Hiddet; kişinin kendisini kontrol etmesini sağlayan mekanizmasını işlevsiz bırakan kuvvetli bir heyecan hali olarak tanımlanabilir. Hiddet iradeye şiddet ve süratle tesir ederek, bireyde iyi düşünmek için gereken zaman ve sükûna imkân bırakmayan haldir. (Epözdemir age, sayfa:224)
“Elem”, Türk Dil Kurumuna göre; “acı, üzüntü, dert, keder” anlamında kullanılmaktadır. Şiddetli elem de; bu duyguların ileri derecede ve yoğun hallerini ifade etmektedir. Tahrik teşkil eden haksız fiilin failde hiddet veya şiddetli elem meydana getirmesi koşulu, esasında haksız tahrik kurumunun tamamen psikolojik temeli ile ilgilidir. Dolayısıyla tahrik fiilin ortaya çıkarttığı heyecan halinin etkisinde kalarak iradesi zayıflayan failin psikolojik durumu normal bir insandan farklıdır. (Erem, Faruk, Adalet Psikolojisi, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, Ankara 1977, sayfa:34)
Faile yüklenen suçun işlenmesi sırasında bu etkinin varlığını mutlaka araştırmak gerekir.(Dönmezer, Sulhi/Erman, Sahir Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Genel Hükümler, 10. Baskı Beta Yayınları, Cilt:2, İstanbul 1994, sayfa:434) Nitekim bu görüş Yargıtay içtihatlarında da yer almıştır. “Sanığın, mağdur ya da ölenden gelen haksız hareketin psikolojik etkisinin devam ettiğinin kabulünde zorunlu bulunan hallerde, haksız tahrik hükmünün uygulanması gerekmektedir.”(Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2015/1-695 esas, 2019/128 26.10.2019 tarih, karar sayılı ilamı)
d) İşlenen suç ile tahrik teşkil eden haksız fiil arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Yani failin işlediği suç, bu ruhi durumun tepkisi olmalıdır. Esasında, failde meydana gelen hiddet veya şiddetli elem halinin başka bir sebepten ileri gelmesi halinde hakkında haksız tahrik uygulanmaması gerekecektir. Önceden suç işleme kararı alan fail hakkında tahrik teşkil eden bir hareket bulunsa dahi bu eylemin onu suça sürüklediği kabul edilemez. . Tahrik teşkil eden fiile karşı gösterilen tepkinin kişiden kişiye farklılık göstereceği açıktır. Ayrıca haksız hareketin bizzat faile yönelik bulunmasına ilişkin koşulun somut olayın özelliklerine göre değerlendirilmesi gerekmektedir.
e) Haksız tahrik teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır; haksız tahrik uygulanabilmesi koşullarından birisi de haksız fiilin mağdurdan sadır olması veya mağdurun o fiili önleme yükümlülüğünün bulunmasıdır. (CGK 17.01.219 tarih, 2015/6-1219 esas, 2019/13 karar sayılı ilamı) Mağdurun tahrik teşkil eden haksız fiili bizzat gerçekleştirmesi şart değildir. Üçüncü bir kişiyi araç olarak kullanmak suretiyle haksız fiil gerçekleştirmiş olabilir. Ayrıca mağdurun tahrik teşkil eden fiili önleme yükümlülüğü bulunmasına rağmen önlememesi ya da zımnen bu haksız fiili onaylaması halinde haksız tahrik hükümlerinin uygulanması mümkündür.
f) Suçun tahrik teşkil eden haksız fiili gerçekleştirene karşı işlenmesi; tahrik teşkil eden haksız fiili gerçekleştiren kişiyle suçun mağdurunun aynı kişi olması gereklidir. Daha genel ifadeyle suç, tahrik edenin zararına işlenmiş olmalıdır. Haksız tahrik sayılabilecek eylemin etkisi altında kalan kişinin Devlete veya topluma karşı bir suç işlemesi durumunda tahrik hükümleri uygulanamayacaktır. Fail tahrik teşkil eden haksız fiili gerçekleştiren kişiye karşı işlediğini zannediyorsa ve bu kastla hareket etmişse fakat suç kastedilen ve zannedilen kişiden başka üçüncü bir kişi ise tahrik hükümlerinden yararlanıp yararlanamayacağı “hatta hükümleri” çerçevesinde çözüme kavuşturulmalıdır. Nitekim TCK’nun 30’uncu maddesinin 3’üncü fıkrasında “ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi bu hatasından yararlanır” hükmünün uygulama alanı bulunduğu görülmektedir. Bu durumda hatanın kaçınılmaz olması gereklidir. Kaçınılmazlık hali takdir edilirken, failin gereken dikkat ve özeni göstermesi durumunda bu hataya düşüp düşmeyeceği belirlenerek uygulama yapılmalıdır. (Yargıtay Ceza Genel Kurulu 24.12.2013 tarih, 2013/1-664 esas, 2013/622 karar sayılı ilamı)
- Bir başkasıyla evli olan kızının sevgilisiyle gece vakti kendi evinde buluşması nedeniyle toplum yapısı, kültürel yapı, toplum tepkisi gözetildiğinde sanığın haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddetli elemin etkisi altında eylemini gerçekleştirdiği kanaati oluşmakla maktulden kaynaklanan ve haksız tahrik oluşturan davranışların ulaştığı boyut dikkate alındığında, sanık hakkında TCK’nin 29. maddesi uyarınca makul oranda haksız tahrik indirimi yapılması gerektiğinin gözetilmemesi, bozma nedenidir (Yargıtay 1. Ceza Dairesi- K.2019/2549)
- Oluşa ve dosya içeriğine göre; Sanık ile mağdur arasında, daha önce yaptıkları ortak iş nedeni ile alacak- verecek meselesi olduğu, olay tarihinde mağduru gören sanığın alacağını istediği, bu şekilde aralarında çıkan tartışmada tarafların karşılıklı olarak birbirlerini darp ettikleri, akabinde sanıkların, yaralanması nedeni ile hastaneye götüreceklerini söyleyerek hile ile araca bindirdikleri mağduru, …‘ın evine götürüp, burada kendisini tehdit etmek suretiyle alacağı tahsil etmeye çalıştıkları olayda, sanığın atılı suçu, mağdurun kendisine olan borcunu ödemeyerek kendisini oyalamasının yarattığı öfke ile işlediği anlaşılmakla; sanık hakkında atılı suçtan cezalandırma yapılırken, TCK.nın 29. maddesi gereği haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi, bozma nedenidir (Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2020/3400 E. , 2022/18076 K.).
Haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için kanunda bir zaman sınırlaması mevcut olmayıp, aradan uzunca bir zaman geçse bile önceki olayın etkisiyle suç işlenmişse tahrik hükümleri uygulanmalıdır. Kişi hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesinin en önemli şartı fiilin haksızlık içermesidir. Yani tahrik edici fiil haksız fiil niteliğini taşımalıdır. Hukuka aykırı her türlü davranış, haksız fiil niteliğini taşır. Kişinin aleyhine de olsa, haksızlık içermeyen bir fiil tahrik edici sayılamaz. Fiilin haksız sayılması için bir suç oluşturması veya borçlar hukuku anlamında haksız fiil sayılması gerekmez. Hakkın kötüye kullanılması da tahrik sayılabilir. (Nur Centel, Hamide Zafer, … Çakmut, Türk Ceza Hukukuna Giriş, üçüncü bası, s. 444-445) Borçlar hukuku anlamında sanığın, mağdurdan salt bir alacağının olması, mağdurun sanığa karşı haksız bir fiilde bulunduğu manasına gelmeyecektir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.01.2016 gün ve 2015/203 Esas, 2016/2 sayılı Kararında vurgulandığı üzere, taraflar arasındaki borç ilişkisinin sanık lehine haksız tahriki oluşturabilmesi için, mağdurun ödeme gücü bulunduğu halde sırf kendi menfaati yahut alacaklıyı zor durumda bırakmak için borcunu keyfi biçimde ödememesi, alacaklıdan mal kaçırması, gerçeğe aykırı beyan veya vaadlerde bulunması, borcun istenmesi sırasında alaya alması, hakaret etmesi gibi davranışlarla alacaklı olan sanığa yönelik hiddet veya şiddetli elem duymasına neden olacak hareketlerde bulunması gerekmektedir. Ancak, salt borcu ödeyememenin haksız tahrik oluşturan bir fiil olarak kabulü olanaklı değildir (Yargıtay 14. Ceza Dairesi 2018/6721 E. , 2018/6399 K.).
- Sanık, ceza mahkemesi tarafından haksız tahrik indirimi yapılarak cezalandırılmıştır. Ceza davasının sanığı olan kişi, aynı zamanda maddi tazminat davasının davalısıdır. Haksız tahrik nedeniyle ceza mahkemesinde ceza indirimi yapılan davalı aleyhine hukuk mahkemesinde maddi tazminat hesaplanırken maddi tazminattan indirim yapılması gerekir (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi – Karar No: 2013/4685).
- Sanığın, maktulü tasarlayarak kasten öldürme suçu sebebiyle hüküm kurulurken 18 yıldan 24 yıla kadar hapis cezası öngören 5237 Sayılı TCK’nun 29. maddesi uyarınca maktulden kaynaklanan haksız tahrikin ulaştığı boyut dikkate alınarak yasal sınırlar dahilinde makul bir ceza verilmesi yerine yazılı şekilde en üst hadden 24 yıl hapis cezasına hükmedilerek fazla ceza tayini hukuka aykırıdır (Yargıtay 1. Ceza Dairesi – Karar: 2017/3063).
”Medeni Kanun’un 161/1. maddesinde eşler arasında bir boşanma nedeni sayılan evlilik dışı cinsel ilişkinin, yine aynı Kanun’un 185/3. maddesinde düzenlenen sadakat yükümlülüğüne aykırılık oluşturacağı sabit olmakla birlikte, ahlaki veya geleneksel açıdan kabul edilemeyecek bu durumun eşler dışındaki diğer aile bireyleri açısından haksızlık teşkil ettiğinin kabulü mümkün bulunmamaktadır. Aksinin kabulü hâlinde namusunun lekelendiği düşüncesine kapılan aile fertlerinden herhangi birinin işlediği her suçta haksız tahrik hükmünün uygulanması gündeme gelebilecek, haksız tahrikin kaçıncı derecedeki akrabaya kadar uygulanacağının belirli olmaması nedeniyle kapsamı öngörülemeyecek ölçüde genişletilmiş olacaktır. Bunun yanında somut olayda, gün boyunca elleri kolları bağlı şekilde ve kendinden geçmiş bir hâlde …’nın evinde alıkonulan maktulün, sanıklar Süleyman ve …’e yönelik başkaca herhangi söz ve davranışı da bulunmadığı da gözetildiğinde sanıklar Süleyman ve … hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanmamasında herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır. (Yargıtay Ceza Genel Kurulu – Karar : 2020/64).”
- Yetkili makamlarca yapılacak bir soruşturma sonucu tam olarak ortaya konulabilecek olması nedeniyle daha dikkatli ve özenli davranması durumunda dahi bu hatasından kaçınabilmesi kendisinden beklenemeyecek olan ve maktulün kendisine hakaret ettiği yönündeki savunmasının aksi de kanıtlanamayan sanık hakkında TCK’nın 3. maddesinde belirtilen “orantılılık ilkesi” de gözetilerek, aynı Kanun’un 29. maddesi uyarınca makul bir oranda haksız tahrik indirimi uygulanması gerektiği kabul edilmelidir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2022/374 E. , 2023/317 K.).
- ”Sanık hakkında taksirle öldürme suçundan kurulan hükümde, taksirle işlenen suçlarda kusur oranına göre ceza verileceğinden, taksirle işlenen suçlarda 5237 sayılı Kanun’un 29 uncu maddesinde belirtilen haksız tahrik indirim hükümlerinin uygulanması mümkün olmadığından, taksirle ölüme sebep olma suçuna haksız tahrik uygulanması hukuka aykırı bulunmuştur.” Y.1.CD. Esas : 2023/4940 Karar : 2023/7972 Tarih : 14.12.2023”
”Ceza Genel Kurulu’nun çeşitli kararlarında tartışmasız olarak benimsendiği üzere tahrik nedeniyle yapılacak indirim oranı belirlenirken, haksız tahriki oluşturan hareketin işleniş şekli, yeri niteliği, zamanı, yöresel şartlar ve tahrik eden ile edilenin durumları göz önüne alınıp değerlendirilmesi, eğer haksız hareket bu özellikleri itibariyle yoğun ve önemli boyutlara ulaşmışsa ancak bu takdirde haksız tahrikin ağır ve şiddetli olduğu kabul edilmelidir. (Y.CGK.2021/128 E.2023/273 K.17.05.2023 T. Y.1.CD.2023/8436 E.2023/7963 K. 14.12.2023 T.-Y.CGK 2012/1577 E.2013/145 K.16.04.2013 T.)”
- Korku, kaygı ve panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etme suçunun yapısı ve niteliği itibariyle tahrik hükümlerinin uygulanmasına elverişli bulunmadığının gözetilmemesi yasaya aykırıdır. (8.CD.11.10.2006, 3071/7504). Zorla ırza geçme ve yağma suçlarında haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasının mümkün bulunmadığı gözetilmelidir.( 5.CD.29.3.2006, 402/2577)
- İki tarafın da saldırıda bulunduğu, saldırıda kullanılan silahların eşit veya birbirlerine denk olduğu durumlarda her iki sanık lehine ağır tahrik hükümleri uygulanmalıdır. (CGK 9.11.1999, 222/267)
Maktülün uzun süredir sanığa olan borcunu ödemeyip sanığı ekonomik olarak oldukça zor durumda bırakması, bütün aramalara rağmen sürekli olarak sanıktan kaçması, sanığın tüm aşamalarda ısrarla duraksamaya yer vermeyecek ve birbiriyle uyumlu olacak şekilde, borcunu ödemesini istediği maktülün sinkaflı şekilde kendisine sövdüğünü belirtmesi ve dosya içeriği itibariyle sanığın bu savunmasının aksini gösterir bir delilin mevcut olmaması karşısında, sanığın maktülden kaynaklanan bu haksız fiillerin oluşturduğu hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında hareket ederek atılı suçu işlediği kabul edilmelidir. (CGK 2014/1-146, 2014/494, 18.11.2014)
- Maktülün ortağı bulunduğu şirketin sanığın şirketine karşı menfi tespit davası açmak suretiyle yasal bir yola başvurmuş olması, TCK md 29 anlamında haksız bir fiil olmadığından haksız tahrik olarak kabul edilemeyecek ise de; menfi tespit davası nedeniyle adliyede bulundukları sırada sanığın yanına gelen maktülün alaycı bir üslupla ‘bu dosyayı kapatalım bir miktar para verelim aksi takdirde çok sürünürsünüz’ şeklindeki konuşması ve bu türden sözlerin maktül tarafından değişik zamanlarda da söylenmiş olması sanık lehine haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasını gerektiren haksız bir davranıştır. (CGK 2011/1-33, 2011/20, 29.3.2011)
- Sanıkların annesi olan tanığın dış dünyaya yansıyan ve sanıkları toplum nezdinde küçük düşürecek nitelikteki davranışları haksız tahrik sebebidir.(CGK 2010/1-56, 2010/111, 11.5.2010)
- Tevali eden ve sanık üzerinde psikolojik etkisini sürdürdüğü anlaşılan haksız davranışların haksız tahrik nedeniyle yapılacak indirimin belirlenmesinde dikkate alınması gereklidir. Bu nedenle tahrik nedeniyle en alt düzeydeki indirim oranı benimsenmek suretiyle sanığın cezasından 1/4 oranında indirim yapılması yasaya aykırıdır. (CGK 2008/1-190, 2009/124, 12.5.2009)
- ”Tanıklar M ve C nin mağduru uzaklaştırmaya çalışmalarına rağmen mağdurun eylemlerine ısrarla devam etmesi ve tartışma sırasında mağdurun sık sık elini beline götürmek suretiyle sanki belinde bıçak veya silah varmış gibi bir izlenime neden olması, hastaneye kaldırılan mağdura yapılan müdahale sırasında üzerinde bıçak çıkması da göz önüne alındığında, mağdurdan sanığa yönelen her biri ayrı ayrı tahrik nedeni olan haksız söz ve davranışların ulaştığı boyuta göre, sanık hakkında haksız tahrik nedeniyle alt sınırın üzerinde bir oranda indirim yapılması gerektiği kabul edilmelidir. (CGK 6.12.2018, 2017/1062-2018/612)”
- ”KARŞILIKLI TAHRİK OLUŞTURAN EYLEMLERİN VARLIĞI HALİNDE, fail ve maktülün tahrik oluşturan haksız davranışları birbirine oranla değerlendirilmeli, öncelik-sonralık durumları ile birbirlerine etki-tepki biçiminde gelişip gelişmedikleri göz önünde tutulmalı, ulaştıkları boyutlar, vahamet düzeyleri, etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı, buna göre; etki-tepki arasında denge bulunup bulunmadığı gözetilerek, failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık saptanması halinde, failin haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması yoluna gidilmelidir. Yargıtay CGK ile Ceza Dairelerinin duraksamasız uygulamalarına göre; failin, ilk haksız hareketin mağdurdan veya maktülden kaynaklandığına ilişkin savunmasının aksinin ispatlanamaması durumunda, kuşkudan sanık yararlanır ilkesi uyarınca sanık yararına haksız tahrik hükümleri uygulanmalıdır. Tahrik nedeniyle yapılacak indirim oranı belirlenirken haksız hareketin işleniş şekli, niteliği, yeri, zamanı, yöresel koşullar ve tahrik eden ile edilenin durumları göz önüne alınıp değerlendirilmeli, eğer haksız hareket bu özellikleri itibariyle yoğun ve önemli boyutlara ulaşmışsa ancak bu takdirde haksız tahrikin ağır ve şiddetli olduğu kabul edilmelidir. (CGK 19.4.2011, 2011/1-47-2011/56)”
- ”Haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi için, hukuka aykırı davranışın mağdur veya maktülden kaynaklanması ve faile ya da ETKİLENECEĞİ BİR YAKININA YÖNELİK OLMASI zorunludur. (CGK 4.3.2008, 2/42)”
- ”Sanığın aşamalardaki savunmalarında, iki paket sigara borcu olduğu katılanı, annesine ve kız kardeşine yönelik sinkaflı küfürleri nedeniyle yaraladığını beyan ettiği ve olayı gören TARAFSIZ TANIĞIN BULUNMADIĞI gözetildiğinde, sanık hakkında TCK nın 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının kararda tartışılmaması bozmayı gerektirmiştir. (3.CD.17.6.2019, 2019/3402-2019/12769)”
- ”Eylemin olası kastla gerçekleştirildiği kabul edildiği takdirde sanık hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasının olanaklı olmadığı gözetilmeksizin yazılı şekilde sanığa verilen cezadan haksız tahrik nedeniyle indirim yapılması yasaya aykırıdır. (1.CD.20.12.2018, 2018/5151-2018/5556)”
- ”Karşılıklı silahlı çatışma şeklinde seyredip ilk haksız hareketin hangi taraftan geldiği tereddütsüz biçimde tespit edilemeyen olayda, ölü ve yaralıların bulunması nazara alındığında, sanıklar F,M,A ve M hakkında mağdurlar M, M,M e ve sanıklar M, M ve M hakkında ise F,M, M,A ve A a ya yönelik kasten öldürmeye teşebbüs suçlarından kurulan hükümlerde, TCK nın 29.maddesi uyarınca makul seviyelerde haksız tahrik indirimleri uygulanması gerekirken, karşılıklı haksız tahrik oluşturan fiiller ve yeterli gerekçe gösterilmeksizin bütün sanıklar için alt sınıra yakın indirimler yapılarak fazla cezalar tayini bozmayı gerektirmiştir. (1.CD.20.3.2019, 2018/439-2019/1734)”
- “Eşine karşı zamana yayılan kötü muameleleri sanıktan kaynaklanan bir haksızlık oluşturmakta ise de maktul …’in, aralarındaki evlilik birliği resmen devam ettiği halde başka erkeklerle yakınlaşmak ve … ile de ilişki yaşamak suretiyle Türk Medeni Kanununun 185/3. maddesinin eşlere yüklediği sadakat yükümlülüğünü ihlal etmesi karşısında, haksız tahrikte dengenin lehine bozulduğunun ve sanığa tayin edilen cezadan TCK’nin 29. maddesi uyarınca makul oranda indirim yapılması gerektiğinin gözetilmemesi…” Yargıtay 1. Ceza Dairesi 2018/2001 E. 2020/1526 K. 30.6.2020
- “… mahkemece hakaret suçundan mahkum edilen sanığın, eylemini, haksız tahrik altında işlediğinin kabulüyle, cezasından TCK’nın 29/1. maddesi uyarınca 1/4 oranında indirim yapıldığı ve neticeten 1100 TL adli para cezasıyla cezalandırıldığı görülmektedir. Ancak yapılan haksız tahrik uygulamasında, hakaret suçuna ilişkin özel hüküm olan ve daha lehe düzenlemeler içeren TCK’nın 129. maddesi yerine, aynı Kanun’un genel tahrike dair 29. maddesinin uygulanması, hukuka uygun görülmemiştir.” Yargıtay 18. Ceza Dairesi 2020/422 E. 2020/7387 K. 16.6.2020
- “Sanıklar atılı suçu mağduru oldukları hırsızlık suçunda çalınan eşyalarını bulabilmek amacıyla işlediklerini iddia etmektedirler. Dosya içeriği de iddiayı desteklemektedir. Atılı hırsızlık suçlarını mağdurların işlemesi hâlinde hürriyeti tahdit suçunun sanıklarının haksız tahrik indiriminden yararlanmaları söz konusu olabilecektir. Yerel Mahkemece bu husus hiç araştırılmamıştır. Bu yönüyle eksik inceleme olduğu” görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.” Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2016/14-55 E. 2020/104 K. 18.2.2020
- Fail, haksız tahrikin varlığı konusunda hataya düşebilir. Başka bir deyişle, somut olayda haksız tahrik unsurları olmadığı halde, fail, haksız tahrik teşkil eden fiiller bulunduğunu zannederek hareket etmiş olabilir. Böyle bir durumda, haksız tahrikin varlığı konusunda kaçınılmaz hataya düşen fail, haksız tahrik hükmünden yararlanacaktır. Fakat burada hatanın kaçınılmaz olması zorunlu olup, ortada kaçınılabilir bir hata varsa, yani failin kişisel özellikleri göz önüne alındığında, daha dikkatli ve özenli davranması durumunda hatasından kaçınılabilecekse haksız tahrik hükümlerinden yararlanamayacaktır (YCGK- K.2013/622).
- Haksız tahrik indirimi yapılırken Kanunun 3. maddesi uyarınca fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ilkesi de gözetilmelidir: “Katılan Serkan’ın, sanığın da içinde bulunduğu aracın sol arka kapısını açtığı ve arka tarafta oturan sanığa vurarak basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde kasten yaraladığı, sanığın da bu saldırı sonrası katılanı yaraladığı olayda, katılandan kaynaklanan haksız tahrik teşkil eden hareketlerin haksızlık boyutuna göre TCK’nin 3. maddesi uyarınca orantılılık ilkesi gözetilerek sanık hakkında TCK’nin 29. maddesi gereği haksız tahrik indiriminin asgari orandan makul şekilde uzaklaşılarak belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi kanuna aykırıdır.” (3. CD 16.7.2020, 2020/2315 Esas, 2020/9713 Karar)
- Bir başkasıyla evli olan kızının sevgilisiyle gece vakti kendi evinde buluşması nedeniyle toplum yapısı, kültürel yapı, toplum tepkisi gözetildiğinde sanığın haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddetli elemin etkisi altında eylemini gerçekleştirdiği kanaati oluşmakla maktulden kaynaklanan ve haksız tahrik oluşturan davranışların ulaştığı boyut dikkate alındığında, sanık hakkında TCK’nin 29. maddesi uyarınca makul oranda haksız tahrik indirimi yapılması gerektiğinin gözetilmemesi, bozma nedenidir. (Yargıtay 1. Ceza Dairesi 2019/2549 K.)
- Önceden maktulün haksız saldırılarına maruz kalmış bulunan sanığın, olay gününde, önceki olaylarda gerçekleşen haksız saldırıların tekrarlanacağı konusunda kaçınılmaz bir hataya düşerek, bu koşullar içinde eylemlerini gerçekleştirdiği anlaşıldığı halde, sanık hakkında Türk Ceza Kanununun 29. maddesi uyarınca “haksız tahrik” hükmünün uygulanmaması suretiyle fazla ceza tayini bozma nedenidir. (Yargıtay 1. Ceza Dairesi 2013/4530 K)
- Sanık H.Deniz’in arkadaşı Burak’ın mağdur sanık Ata ile aralarında husumet bulunduğu, olay günü karşılaştıklarında sanık Ata’nın arkadaşı Burak ‘a vurduğunu gören sanığın arkadaşı Burak yanında kavgaya katıldığının anlaşılmış olmasına göre, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 22.05.1989 tarih, 1/133 -192 sayılı kararı ve buna uyum gösteren özel Ceza Dairelerinin istikrarlı uygulamaları doğrultusunda bir olayda tahrikin varlığının kabulü için haksız hareketin bizzat sanık yakınına yönelik olmasının gerekmeyeceği, üçüncü kişilere dahi yapılan haksız hareketin tahrik sebebi oluşturabileceği gözetilmeden ve hükmün gerekçesinde, mağdur sanık Ata’nın kavgayı başlatıp, sanığın arkadaşı Burak’ı yaraladığının kabul edilmesine rağmen haksız hareketin sanığa yönelik olmadığına dair yerinde olmayan gerekçeyle haksız tahrik hükmünün uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi hukuka aykırıdır. (Yargıtay 3. Ceza Dairesi 2010/16199 K.)
- Mağdurun sanık …’un kız kardeşine sarkıntılık yaptığı iddiası üzerine sanığın eylemini gerçekleştirdiği olayda, sanık hakkında TCK.nın 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının karar yerinde tartışılmaması…(8. Ceza Dairesi 2019/3235 Esas , 2021/16809 Karar)
- “..haksız tahrik kurumu, kişilerin intikam duygularının tatminini değil, suç işleme anındaki psikolojik durumlarını ve bu psikolojik durumlara neden olan dış halleri esas alır.” (Yargıtay 2.CD., 26.05.2004 tarih ve 2004/689E., 2004/8910K. )
- “…Oluşa ve dosya kapsamına göre; maktulenin olay tarihinde 22 yaşında olduğu, kendi tercihi olan yaşam biçimini sürdürebilmek için eşini terk ettiği, anne, baba ve kardeşiyle birlikte de yaşamak istemediği, ağabeyi olan sanığın ise maktulenin tercih ettiği yaşam biçimi onaylamadığı için onu alıp kendi yaşadığı Muş ili Hasköy ilçesindeki eve götürmek istediği, olay günü de bu amaçla maktuleyi ararken Muş il merkezinde bulduğu ve eve götürmek için zorladığı, maktulenin ise buna karşı çıkıp sanığı terslediği, ayrıca maktulenin sanığın yüzüne tükürdüğüne ilişkin sanığın cezadan kurtulmaya yönelik olarak sonradan geliştirdiği savunması dışında bir delilin bulunmadığı, bunun üzerine sanığın maktulü 32 bıçak darbesi ile öldürdüğü olayda; maktuleden sanığa yönelen ve haksız tahrik oluşturan söz ve davranış bulunduğu kabul edilemeyeceğinden, sanık hakkında haksız tahrik nedeni ile indirim uygulanması sureti ile eksik ceza tayini bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 1.CD., 19.11.2014 tarih ve 2014/2767E., 2014/5373K.)
- “…Olayda; suça sürüklenen çocuk Fevzi’nin okulda başka bir öğrenciyi dövdüğü sırada mağdurun kendisini uyarmasından ibaret eylemi nedeniyle mağdurdan suça sürüklenen çocuğa yönelen haksız söz ya da davranış bulunmadığı halde suça sürüklenen çocuk hakkında haksız tahrik indirimi uygulanması suretiyle eksik ceza tayini …”(Yargıtay 1CD., 20.04.2016 tarih ve 2016/1489E., 2016/2074K.)
- “…Polis olan yakınanların görevlerini yaparken sanıklara karşı zor kullanma yetkilerinin sınırlarını aşıp aşmadıklarının değerlendirilmesi ve sınırın aşıldığının kabulü halinde, görevliye direnme eyleminde TCK’nın 29. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağı tartışılmalıdır.” (Yargıtay 1.CD., 29.05.2008 tarih ve 2008/99E., 2008/4514K.)
- “…Sanığın, polis memurlarının kendisine biber gazı sıkarak polis aracına bindirmek istemeleri nedeniyle ayaklarına vurmuş olabileceğine ilişkin savunması, olay tutanağında yer alan araca binmekte zorluk çıkaran sanığa biber gazı sıkılıp kelepçe takıldığı biçimindeki açıklama ile olaya müdahale eden polis memurlarında yaralama bulgusunu saptayan herhangi bir hekim raporunun bulunmaması karşısında, polis memurlarının sanığa biber gazı sıkma eylemlerinin sanığın görevlilere direnmesinden önce gerçekleştiğinin belirlenmesi durumunda...zor kullanma yetkisinin sınırlarını aşar nitelikte olup olmadığı ve sanıklar hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçu açısından, TCK’nın 29. maddesinin uygulanmasını gerektirip gerektirmediğinin tartışılmaması bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 4.CD., 24.09.2008 tarih ve 2008/8446E., 2008/17394K.)
- “…şikayetçi, ineğini bağlamamış, gerekli önlemleri almamış, henüz 6 yaşında bulunan kızının nezaretine bıraktığı inek, sanığın mısır tarlasına girerek zarar vermiştir. Gerekli özen gösterilmemiş ve önlem alınmamıştır. Sanık, şikayetçinin ihmali sonucu ineğin tarlaya zarar vermesinin doğurduğu öfke altında yüklenen suçu işlemiştir. Bu nedenle, sanık hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanması yerindedir.” (YCGK, 24.12.1990 tarih, 1990/8-340E., 1990/357K.)
- “…Sağır ve dilsiz olan maktulün boşalttığı sandalyeye sanığın oturması üzerine maktulün gelerek kalkmasını sanıktan istediği, yandaki boş sandalyeyi işaret eden ve maktulün oraya oturmasını işaretle anlatan sanığa maktulün saldırarak boğazını sıkıp gömleğini yırttığı, ancak uzaklaştırılan sanığa maktulün taşla hücum ederek bir gün iş ve güçten engelleyecek düzeyde başından yaraladığı olayda maktulden kaynaklanan kışkırtıcı tavırların haksız tahrik olduğunun kabulü gerektiği…” (Yargıtay 1CD., 17.02.1999 tarih ve 1999/4452E., 1999/892K.)
- “…oturdukları köyde sanık ve ailesinin köyden gitmesi için yapılan zorlayıcı eylemlerde, muhtar olan mağdurun görevini etkin şekilde yapmamasının verdiği hiddet ve şiddetli elemin etkisi altında kalan sanık hakkında, tahrik uygulamasında olayla örtüşecek şekilde makul bir oranda indirim uygulanmaması bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 1CD., 10.06.2009, E.2008-694/K.2009-3414)
- “…haksız tahrikin faile karşı işlenmiş olması şart değildir; haksız fiilin, failin yakını olan bir kimseye veya failce sayılan bir kişiye veya faile tamamıyla yabancı bir şahsa karşı da işlenmiş olabilir..” (YCGK., 06.06.1983 tarih ve 1983/43E., 1983/275K.)
- “…haksız tahriki oluşturan fiilin mutlaka tepkide bulunan faile yöneltilmiş olmasının yani tahrik fiiline maruz kalanın bizzat fail olmasının şart olmadığı, failden başkasına yöneltilen haksız bir fiilin de faili öfke veya elem durumuna sokabileceği, oluş ve kabule göre olay günü arkadaşı Bekir ile tartışan ve onun üzerine elinde sopa olduğu halde yürüyen katılanın bu haksız hareketi üzerine ona yumrukla vuran sanık hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerekirken sanığın sopa ile üzerine yürüme eyleminin mağduru olmadığından bahisle yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup…” (Yargıtay 2CD., 18.01.2011 tarih ve 2009/30305E., 2011/174K.)
- “…Sanığın olay günü hayvanlara bakmak için ahıra gittiğinde, maktulün kendisine seslendiğini, 20 senedir kendisini sevdiğini ve bu nedenle evlenmediğini söyleyerek birlikte olmayı teklif ettiğini, kendisinin kabul etmemesi üzerine ısrarcı davranarak bileklerinden tuttuğunu, bırakmasını söyleyerek maktulü iteklemesi üzerine ‘son sözün ne’ diye sorduğunu, kendisinin ‘son sözüm’ şeklindeki cevabı üzerine bu kez de ‘seni öldürürüm’ dediğini, bu esnada sol elinde uç kısmını görebildiği bıçak olduğunu, kendisinin kaçacağı sırada ‘dur’ diyerek seslendiğini ve ‘filmin öbür tarafını da izle ondan sonra git’ diyerek odunluğa girdiğini, odunluktan gelen sesler üzerine merak ederek gittiğinde maktulün kendisini bıçakla yaraladığını gördüğünü, olay yerinde ikisinden başka kimsenin olmadığını, yardım teklifini maktulün kabul etmediğini, bunun üzerine olay yerinden ayrılarak evine gidip yattığını, uyandığında maktulün ölmüş olduğunu öğrendiğini söylemesi, sorguda ve ağır ceza mahkemesinde aynı beyanlarını tekrarlaması, maktule ait evin yatak odasında kanepe ahşabı üzerindeki naylon üzerinden alınan 2adet kıl örneği ve yatak odasındaki kapı kenarında duran çarşaftan alınan vücut sıvısı örneğinin sanığa ait olduğunun ekspertiz raporları ile saptanması üzerine sanığın, olaydan önce maktulün kendisine zorla tecavüz ettiğini, namusuna zarar geleceğinden korktuğundan bu durumu kimseye söylemediğini söylemesi, Adli Tıp Genel Kurulu’nun 10.05.2007 tarihli raporunda, ölenin vücudunda bulunan ve ölüme yol açan kesici delici alet yaralarının yerleşimine göre bunların kişinin kendisi tarafından yapılmasının varid görülmediğinin belirtilmesi, Adli Tıp Birinci İhtisas Kurulu’nun 30.01.2006 tarihli raporunda, ölendeki yaraları sanığın yapmış olmasının tıbben reddedilemeyeceğinin belirtilmesi karşısında; sanığın, maktulden gelen ve haksız tahrik oluşturan ırza yönelik saldırılar ve ölümle tehdit edilmenin etkisi altında öldürme eylemini gerçekleştirdiği anlaşılmakla, haksız tahrik altında kasten insan öldürmek suçundan cezalandırılması yerine beraatine karar verilmesi yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 1.CD., 14.07.2011 tarih ve 2008/7302E., 2011/4504K.)
- “…Haksız tahrik nedeniyle indirim yapılabilmesi için, haksız hareketin bizzat maktulden gelmesi ve bizzat sanığa ya da etkilenebileceği bir yakınına yönelmesi gereklidir, başkasından kaynaklanan haksız hareketler nedeniyle, haksız hareketle ilgisi olmayan birisinin öldürülmesi halinde haksız tahrik hükmünün uygulanması mümkün değildir.” (YCGK, 04.03.2008 tarih ve 2008/2E., 2008/42K.)
- “…sanıklar, kasten adam öldürme suçundan yargılanmışlardır. Haksız tahrik nedeniyle indirim yapılabilmesi için haksız hareketin bizzat maktulden gelmesi ve sanığa ya da etkileneceği bir yakınına yönelmesi gerekir. Somut olayda, maktulenin taş atmak veya küfür etmek suretiyle sanıklara karşı haksız bir hareketi net biçimde tespit edilememiştir. Maktuleden kaynaklanan ve sanıklara yönelik herhangi bir haksız hareket belirlenemediğinden haksız tahrik indirimi yapılmaksızın ceza tayin edilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.” (YCGK., 04.03.2008 tarih ve 2008/1E., 2008/42K.)
- “…Olay tarihinde mağdurun annesinin mağdura telefonla ulaşamaması üzerine durumu mağdurun babası olan sanığa haber verdiği, sanığın mağduru telefonla birkaç kez aramasına rağmen cevap alamayınca sanığın küçük kızını arayarak küçük kızına ablası olan mağdurun nerede olduğunu, ulaşabilirse telefonunu açmasını ve telefonunu açmazsa parmaklarını kıracağını söylediği, sanığın küçük kızının mağdur Ayşenur Dal’a telefonla ulaştığı, mağdurun da bulunduğu konumu telefonla kardeşine bildirdiği, bunun üzerine sanığın mağdurun bulunduğu yere giderek mağduru aracına aldığı, mağdura ulaşamamaktan dolayı endişeli olan sanık ile mağdurun araçta tartıştıkları, mağdurun araçta bağırıp çağırdığı, mağduru annesinin ikametinin önüne getirdiğinde de mağdurun bağırıp çağırmaya devam etmesi üzerine sanığın kızı olan mağdurun ağzına bir kez tokat vurduğu ve adli raporunda bildirilen şekilde mağdurun BTM ile giderilebilecek nitelikte yaralandığı anlaşılan olayda; sanığın savunma ve beyanlarında da bildirdiği şekilde olayın başında sanığın küçük kızını arayarak mağdur için ‘telefonlarını açmasını, açmazsa parmaklarını kıracağını’ söylediği dikkate alındığında, ilk haksız hareketin sanıktan kaynaklandığı, bu itibarla sanık lehine haksız tahrik hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunmadığı anlaşılmıştır.” (İzmir BAM 1.CD., 05.02.2019 tarih ve 2018/1993E., 2019/225K.)
- “…sanık K’nın ve maktül T’nin haksız davranışları karşılıklı olarak değerlendirildiğinde; K’nın arkadaşları ile birlikte, maktulün abisine basit etkili eylemde bulunması şeklindeki haksız hareketi ile bu haksız davranışın etkisiyle ateş ederek arkadaşını ayaklarından vurup, sanık K’nın ayaklarına da yaralama kastı ile ateş etmeye başlayan maktul T’nin, etki tepki oluşumu içinde aşırıya kaçan haksız eylemi arasında açık bir oransızlık bulunmaktadır. Maktulun haksız davranışının ulaştığı boyutlar, sergilediği vehamet ve neticeleri itibariyle dengenin sanık lehine bozulduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla, abisini dövdükleri maktulün olay yerine gelerek, arkadaşını tabanca ile ayağından yaralaması ve kendisinin de ayaklarına doğru 3-4 metre mesafeden yaralama kastıyla ateş etmesi üzerine, tabanca ile maktulü vurup öldüren sanık K’nın, bu suçu haksız tahrik altında işlediğinin kabulü zorunludur.” (YCGK., 2008/163-21)
- “…Sanık ile evli olan mağdur Sunay’ın olay akşamı maktul Hasan ile birlikte bayramlaşmaya gitmesi nedeniyle sinirlenen sanığın, mağdur Sunay’a vurarak BTM ile giderilebilir şekilde yaraladığı, bunun üzerine mağdur Sunay’ın evini terk ederek kardeşi Reyhan’ın evine gittiği, durumu öğrenen maktulün ise saat 01.00 sıralarında aile bireyleriyle birlikte sanığın evine gidip kapıyı şiddetli bir şekilde vurarak sanıktan dışarı çıkmasını isteyip, kardeşini neden yaraladığını sorduğu, sanığın kapıyı açması üzerine maktulün saldırarak sanığı darp ettiği, sanığın ise evine ve kendisine yönelik saldırı nedeniyle tahrik altında maktulü bıçakla öldürdüğü olayda; sanığın, mağdur Sunay’ı basit şekilde yaralaması nedeniyle ilk haksız hareket kendisinden kaynaklanmış ise de, maktulün aile bireyleriyle birlikte sanığın evine giderek şiddetli şekilde kapıyı çalarak sanığın evine ve kendisine karşı saldırıda bulunması karşısında, etki tepki dengesi gözetildiğinde tahrikte dengenin sanık lehine bozulduğu anlaşılmakla…” (Yargıtay 1.CD., 30.06.2011 tarih ve 2011/10070E., 2011/4191K.)
- “…Sanık Cafer’in başlangıçtaki haksız davranışına tepki olarak maktulün gerçekleştirdiği bıçaklı saldırı ve yaralama şeklindeki bu haksız davranışın ulaştığı boyut, sergilediği vehamet ve neticeleri itibariyle, tepkide aşırılık ve bir oransızlık bulunduğu, böylelikle etki-tepki dengesinin sanıklar lehine bozulduğu anlaşılmaktadır. O halde yumruk vurduğu maktulün olayın yatıştırılmasından sonra eline geçirdiği ekmek bıçağı ile saldırıp kendisini yaralaması üzerine, boğuşarak elindeki bıçağı aldıkları halde, boynunu sıkmayı sürdürüp maktül Mücahit’in muzdarip olduğu önceki boyun rahatsızlığının kolaylaştırıcı etkisiyle boyun omurlarının kırılmasına ve gelişen komplikasyonlar sonucu ölmesine neden olan sanık Cafer ile bu eyleme iştirak eden sanık Mevlüt hakkında TCK’nın 29. maddesinin uygulanması gerekir.” (YCGK., 25.05.2004 tarih ve 2004/1-87E., 2004/124K. )
- “…Sanık arkadaşları ile okul bahçesinde top oynarken okul müdür olan şikayetçi, top oynamamaları için uyarıda bulunarak okula girmiştir. Okuldan çıktığında sanık ve arkadaşlarının top oynamakta ısrarlı olduklarını görünce, okul binasına zarar vermelerini önlemek amacıyla sanığın topunu geri almış ve vermemiştir. Bu duruma kızan sanık, taşla okulun camını kırmıştır. Şikayetçi okul müdürü, okul mallarına zarar verilmemesini sağlamakla yükümlüdür. Bu durumu sağlamak için okul bahçesinde top oynamalarını engellemek üzere topu almıştır. Sanık arkadaşları ile top oynamanın yasaklandığı okul bahçesinde top oynamak suretiyle ilk haksız hareketi kendisi yaptığı gibi şikayetçi okul müdürünün okul mallarına zarar verilmesini önlemeye yönelik açıklanan davranışın haksız hareket oluşturmadığı açıktır. Bu itibarla olayda şikayetçinin haksız hareketinden söz edilmeyeceği gibi haksız hareket sanık tarafından yapıldığından haksız tahrik hükmünün uygulanma koşulları oluşmamıştır.” (YCGK., 08.07.1991 tarih ve 1991/8-196E., 1991/225K.)
- “…sanığın basit bir tokatlama hareketine karşı onu sırtından bıçaklamak suretiyle ağır bir biçimde yaralayan mağdurun karşı tepkisi daha ağır olup, sanığı yüklenen suçu işlemeye itmiştir, bu itibarla ilk hareketinde haksız dahi olsa maruz kaldığı tepkinin çok daha ağır olması halinde sanık yararına haksız tahrik hükmünün uygulanması gerekmektedir.” (YCGK., 04.10.1993 tarih ve 1993/193E., 1993/222K.)
- “Mağdur sanık Erol’un bir yıl önce mağdur sanık Rahim’e sataşıp yumruk atmasıyla başlayan ve mağdur sanık Rahim’in de Erol’u bıçakla çehrede sabit eser oluşturacak şekilde yaralaması nedeniyle ertesi günü öldürmeye kalkışma fiilini gerçekleştirdiği olayda bir gün önce meydana gelen fiiller değerlendirildiğinde etki tepki arasındaki dengesizliğin Erol yararına oluşacağının kabulü ile öldürmeye kalkışma suçundan lehine haksız tahrik indiriminin uygulanması gerektiğinin düşünülmemesi..” (YCGK., 25.05.2004 tarih ve 2004/87E., 2004/124K.)
- “…kadın garsonun kendisinden bira ısmarlaması teklifinde bulunması sonucunda kadın garsona yumrukla vurup dudağını patlatıp ve dişinin sallanmasına sebep olan sanığın bundan sonra diğer garsonların kendisine saldırması üzerine ateş edip maktulü sırtından vurmasında etki tepki kuralı da gözetilerek tahrik hükmünden yararlandırılması gerekir” (Yargıtay 1.CD., 04.07.2006 tarih ve 2006/719E., 2006/2914K. )
- “…Karı-koca olan sanıkların karşılıklı olarak birbirlerini yaraladıkları dava konusu olayın tanığının bulunmadığı, her ikisinin de savunmasında kavgayı karşı tarafın başlattığını öne sürdüğü, ilk haksız hareketin hangisinden geldiğinin tespit edilemediğinin mahkemece de kabul edildiği, buna göre sanıkların cezasından makul oranda tahrik indirimi yapılması gerektiğinin gözetilmemesi bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 3.CD., 09.05.2013 tarih ve 2012/14238E., 2013/19149K.)
- “…Mağdur sanıkların birbirleriyle çelişen anlatımları dışında ilk haksız saldırının hangisi tarafından yapılıp kavgayı kimin başlattığının kesin bir şekilde saptanamadığı hallerde, gerek Ceza Genel Kurulu’nun gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş ve süreklilik gösteren kararlarında kabul edildiği üzere, ilk haksız hareketin kimden kaynaklandığı belirlenemediğinden, şüpheli kalan bu halden bu halden sanığın yararlandırılması suretiyle etkili eylemi haksız tahrik altında gerçekleştirdiği kabul edilerek cezasından indirim yapılması gerekip gerekmediği tartışılmadan yazılı şekilde uygulama yapılması yasaya aykırıdır.” (Yargıtay 3.CD., 02.04.2008 tarih ve 2008/13682E., 2008/3400K.)
- “…Tepki suçunun işlenmesi bakımından yasamızda bir zaman sınırlamasına yer verilmemiştir. Maddenin uygulanması yönünden önemli olan, failin suçu, önceki haksız davranışın doğurduğu öfke veya şiddetli elemin etkisi altında işleyip işlemediğidir. Mağdurdan gelen haksız hareketin psikolojik etkisinin devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunan hallerde, haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gereklidir.” (Yargıtay CGK., 10.06.2003 tarih ve 2003/1-143E., 2003/183K.)
- “…Öte yandan, bir eylemin kışkırtma nedeni sayılabilmesi için haksız olması yeterlidir. Ayrıca ceza yasalarında öngörülen bir suç kalıbına uyması, başka bir deyişle suç oluşturması gerekli değildir. Bu nedenle, tahrik teşkil eden fiilin faili, bu eylemi nedeniyle yargılanarak mahkum edilmiş ve cezası infaz edilmiş olsa bile, bu haksız fiilin doğurduğu öfke ve şiddetli elemin etkisi altında bulunup, bu ruhi durumun tepkisi ile suç işleyen kimse hakkında haksız tahrik kuralları uygulanmalıdır. Bir başka deyişle, aradan uzun zaman geçmesi, taraflar arasında önceden vuku bulan olayın yargılamaya konu edilmesi ve hatta mahkumiyetle sonuçlanıp, cezanın infaz edilmesi ya da eylemin bir suçu oluşturmaması nedeniyle kişinin beraat etmesi, dava veya cezanın afla ortadan kalkması, tahrik hükümlerinin uygulanmasını engellemez.” (YCGK., 10.06.2003 tarih ve 2003/1-143E., 2003/183K.)
“..haksız tahrike konu olan olayda, mağdurun tahliye olarak cezasını çektiği de dikkate alınarak, haksız tahrik uygulamasında hak ve nesafet kuralları gereğince makul bir indirim yapılması gerekirken, en üst sınırdan indirim yapılması bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 1.CD., 2006/5643E., 2007/7838K.)
“…..Haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için, yasada bir zaman sınırlaması mevcut değildir. Tahriki teşkil eden fiilin faili, bu suç nedeniyle mahkum edilmiş ve cezası infaz edilmiş olsa bile, bu haksız fiilin öfke ve şiddetli elem etkisi altında bulunan ve bu ruhi durumun tepkisi ile suç işleyen kimse hakkında da haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasını engelleyen bir hüküm bulunmamaktadır. Aradan uzunca bir zaman geçse bile, önceki olay, sanığı bu suçu işlemeye itmiş ise tahrik hükümleri uygulanmalıdır.” (YCGK., 01.11.1993 tarih ve 1-261/286)
- “…Yerel mahkeme, sanığın üç ay önce bir kaza nedeni ile mağdurun arkadaşı olan biri ile tartıştığını, mağdurun bu olay sırasında hem arkadaşını ve hem de sanığı tokatladığını kabul etmiş ve fakat aradan üç ay geçmesi ve koşulların bulunmaması nedenlerine dayanarak TCK/51. maddesini uygulamamıştır. Oysa haksız tahrik maddesinin uygulanabilmesi için zamanın kısa olması zorunlu bir etken değildir. Haksız bir olayın bulunması, bu olay ile sanıkta meydana gelen öfke, acı; bu öfke ve acı ile de suçun işlenmesi arasında nedensellik bağlarının saptanması ve mahkemece olay ve sanığın psikolojik yapısına göre tahrikin derecesinin takdiri ile sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 4.CD., 25.12.1991 tarih ve 7141/8305K.)
- “…sanığın müştekiye ait tarlada hayvanlarını otlatması üzerine aralarında çıkan tartışma neticesinde müştekiye müessir fiilde bulunduğu anlaşılmakla, müştekinin tarlasına izinsiz hayvan sokarak ilk haksız eylemin sanıktan geldiği nazara alınmadan, takdirde hataya düşülerek hakkında tahrik hükümlerinin uygulanması suretiyle eksik ceza tayini bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 2.CD., 18.02.2004 tarih ve 2004/23609E., 2004/2688K.)
- “…Tasarlama halinde fail, anında karar verip eylemi işlememekte, suç işleme kararı ile eylemin icrası arasında sükunetle düşünebilmeye yetecek kadar bir süre geçmektedir. Fail bu süre içinde suçu işleyip işlememe konusunda düşünmekte ve suçu işlemekten vazgeçmemektedir. Failin suçu işlemekten vazgeçmesi ve fakat başka bir nedenle ve bir başka ani kararla fiili işlemesinde tasarlamadan söz edilemez. Suç işleme kararının hangi düzeydeki eylem için ve ne zaman alındığı ile eylemin şarta bağlı olmayan bu kararlılıktan ne kadar zaman geçtikten sonra işlendiği mevcut kanıtlarla saptanmalı, suç kararı ile eylem arasında geçen zaman dilimi içerisinde ruhi sükunete ulaşılıp ulaşılamayacağı değerlendirme konusu yapılmalıdır. Tasarlama ile haksız tahrikin bir arada uygulanıp uygulanmayacağı konusu öğreti ve uygulamada tartışmalı olmakla birlikte, failin, haksız tahrikin doğurduğu hiddet veya şiddetli elem nedeniyle adam öldürmeye karar vermesi ve suçu nasıl işleyeceği konusunda plan yapması, bütün tasarlama süreci boyunca hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında bulunması, başka bir anlatımla maruz kaldığı tahrik ile işlediği suç arasında nedensellik ilişkisi bulunması durumunda tasarlayarak öldürme suçlarında haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir.” (YCGK., 03.07.2012 tarih ve 2012/1-76E., 2012/258K. – YCGK., 18.12.2012 tarih ve 2012/1-1049E., 2012/1851K. )
- “…Öldürme nedeninin maktule Ediviye’nin zinası olduğu, sanığın bu nedenle karısını öldürme kararı vererek eşini tasarlayarak öldürdüğü anlaşılmakla, tahrikin ağır ve vahim kabul edilmesi gerekmektedir. Yerel mahkemenin, ‘sanığın 17 sene bekleyerek böyle bir fiili ağır tahrik altında işlediği toplum gerçekleri ve sosyal hayat ile bağdaşmamaktadır’ biçimindeki gerekçesi de tahrik müessesesinin hukuki yapısı ile çelişmektedir. Zira TCK’nın 51. maddesinin uygulanmasında önemli olan, sanığı suç işlemeye iten, onun beyninde şiddetli gazap ve elem uyandıran haksız hareketin etkisini sürdürüp sürdürmediğinin belirlenmesidir. Sanık eşini, konuşmalarında sürekli gündemde tuttuğu belirlenen önceki zina olayı nedeniyle tasarlayarak öldürmüştür. Başka neden yoktur. Bu eylem ağır tahrik oluşturur, aradan zaman geçmiş olması TCK’nın 51/2. maddesinin uygulanmasına engel değildir. Sanığın suçu ağır tahrik altında işlediği anlaşıldığından direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.” YCGK., 20.10.1998 tarih ve 250/325K.-(Bakıcı, 5237 sayılı Yasa Kapsamında Ceza Hukuku Genel Hükümler, sy:558)
- “…Sanığın daha önce öldürülen yeğeni Ercan’ın intikamını almak için o olayın suçluları olarak düşündüğü kişilerin kardeşi olan Kemal’i tasarlayarak ve kan gütme saiki altında öldürdüğünün kabulü ile dairemizin yerleşik uygulamaları doğrultusunda kan gütme saikinin bulunduğu durumlarda, tahrik hükümlerinin uygulanmasının mümkün olmadığı da dikkate alınarak, sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 82/1-a-j, 62 ve 53 maddeleri uyarınca mahkumiyet kararı verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde haksız tahrik altında tasarlayarak öldürme suçundan hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 1.CD., 27.05.2009 tarih ve 2009/9393E., 2009/3069K.-Yargıtay 1.CD., 27.12.1978 tarih ve 1978/4119E., 1978/4714K. -Yargıtay 1.CD., 21.05.2001 tarih ve 2001/1059E., 2001/2220K. )
- “...Sanık öç alma bilinci ve gelenekleri sürdürme amacıyla değil, tesadüfen daha önceki olayın yarattığı gazap ve şiddetli elemin doğurduğu ağır tahrik etkisiyle ateş ettiğinden haksız tahrikten yararlanması gerektiğine…” (YCGK., 11.06.1996 tarih ve 1-195/130E.K. ),
- “...Sanığın ağabeyi Mustafa’yı öldüren Çetin’i 20 yıl sonra tasarlayıp pusu kurmak suretiyle öldürdüğü olayda münhasıran kan gütme saiki düşünülemeyeceğinden hafif tahrik etkisiyle tasarlayarak adam öldürme suçunu işlediğinin kabul edilmesi gerektiğine…” (Yargıtay 1.CD., 04.12.2006 tarih ve 2006/5354E., 2006/5382K.)
- “…Mağdur Arap’ın 1976 yılında sanığın babası Abdülbari’yi öldürdüğü ve cezasını infaz edip 02.03.1982 tarihinde tahliye olduğu, sanığın olay günü mağdur Arap’ı babasının öldürülmesinin doğurduğu tahrik altında tasarlayarak tabanca ile ateş edip öldürmeye kalkıştığı olayda, kan gütme saikinin dairemizin süreklilik kazanan içtihatlarına göre öldürenin öldürülmesi veya öldürülmeye teşebbüs edilmesi eylemlerinde geçerli olmayacağı düşünülmeden, tasarlayarak tahrik altında öldürmeye teşebbüs suçundan cezalandırılması yerine yazılı şekilde suça yanlış vasıf verilmesi bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 1.CD., 19.10.2009 tarih ve 2009/5318E., 2009/6032K. – Yargıtay 1.CD., 30.05.2007 tarih ve 2007/5699E., 2007/4309K.- Yargıtay 1.CD., 06.06.2007 tarih ve 2007/1819E., 2007/4646K.)
- “…Sanığın, maktule kız kardeşi ile maktulün kaçmalarına ve kendi istediği biçimde evlenme töreni yapmamalarına kızarak; onların öldürülmesi yönünde toplumsal bir beklenti veya baskı bulunmamasına rağmen, sırf kendi subjektif değer yargılarıyla karar vermek suretiyle onları öldürdüğü olayda, töre saikiyle insan öldürme suçunun unsurlarının oluşmadığı, töre cinayeti ile namus cinayetini aynı kavramlar olmadığı gözetilmelidir.” (Yargıtay 1CD., 07.20.2013tarih ve 2013/2120E., 2013/5542K.)
“…Sanığın annesinin kendi yaşam ve davranışlarından dolayı oğluna karşı bir sorumluluğunun olmayıp sadece TMK uyarınca eşine karşı sadakat yükümlülüğünün bulunduğu, dolayısıyla maktulün sanığın annesiyle rızası dahilinde arkadaşlık etmesinin sanığa yönelik haksız bir eylem oluşturmadığı, sanığın eylemi maktul Abdullah’ın annesi Yeter’le görüşüp arkadaşlık etmesi nedeniyle ailenin namus ve şerefini eksilttiği düşüncesiyle ve töre namus saikiyle gerçekleştirdiği anlaşılmakla…” (Yargıtay 1.CD., 08.06.2009 tarih ve 2008/248E., 2009/3287K.)
- “…Töre cinayeti ile namus cinayeti aynı anlamda olmayıp namus cinayeti olarak adlandırılan eylemlerin bireysel olmasına karşın töre cinayetinde özellikle genç kız ve evli kadınların, aile veya aşiret lideri gelenlerinin onayı olmaksızın karşı cinsle ilişki kurması, evlenmesi, kaçması gibi olayların aile onurunu kırması gerekçesi ile aile meclisi kararıyla öldürtülmesidir. Bir başka deyişle töre cinayetlerinde faili suç işlemeye yönelten öç alma duygusu yanlış dinsel inanç ve toplumsal değer yargıları olup kolektif bir karar ve ruh bulunmakta iken namus cinayetlerinde kolektif bir ruh ve karar bulunmamaktadır.” (YCGK., 11.05.2011 tarih ve 201071-56E., 2011/11K.)
- “…Oluşa ve dosya kapsamına göre; sanık Maksut’un kardeşi olan maktül Zahide’nin olay tarihinin 2yıl öncesinde ailesinin isteği ile amcasının oğlu Ahmet ile resmi nikahla evlendiği, ancak fiilen karı-koca şeklinde bir araya gelmedikleri, Ahmet’in Elbistan’da, Zahide’nin ise ailesi ile birlikte Almanya’da yaşadığı, maktuller Zahide ve Süleyman’ın bu ahvalde tanıştıkları ve aralarında gönül ilişkisinin başladığı, buna bağlı olarak maktul Zahide’nin olay tarihinden yaklaşık 6 ay önce rızası ile maktul Süleyman’ın yaşamakta olduğu İsviçre’ye giderek onunla birlikte yaşamaya başladığı, bunun üzerine Zahide’nin kardeşi olan sanık Maksut’un diğer yakınları ile birlikte Zahide ve Süleyman’ı öldürmek için aramaya başladığı, onlarla iletişim kurabildiğinde ise güvenlerini kazanarak yerlerini öğrenebilmek için evlenmelerine razı olduğunu söylediği ve bu suretle kaldıkları yeri tespit ettiği, olay günü de yaşadıkları eve giderek her ikisini bıçakla bir çok kez yaralayarak öldürdüğü olayda sanığın maktul Zahide’ye yönelik eyleminin kardeşini töre saikiyle tasarlayarak öldürme ve maktul Süleyman’a yönelik eyleminin ise töre saikiyle tasarlayarak öldürme olarak nitelendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.” (Yargıtay 1.CD., 07.07.2014 tarih ve 2014/2440E., 2014/3752K.)
- “…Suçun töre saiki ile işlendiğinin kabulü için; ölüm kararının aile meclisi tarafından alınması, suçun aile bireylerinden birisi tarafından işlenmesi, törelere göre meşru sayılmayan bir davranış nedeniyle gerçekleştirilmesi gerekmektedir.” (Yargıtay 1.CD., 21.02.2008 tarih ve 2007/5621E., 2008/1197K.)
- “…Sanıklardan Dursun’un maktule Hatice’nin babası, Musa, Mehmet ve Yüksel’in kardeşleri, Hayati’nin de kız kardeşinin eşi olduğu, Hatice’nin önceden evlenip boşandığı ve anne babası ile birlikte yaşamaya devam ettiği, bu süre içerisinde kız kardeşinin eşi olan Remzi ile cinsel birliktelik yaşayıp hamile kaldığı, çocuğu aldırdığı, bu durumun babası ve kardeşleri tarafından duyulması üzerine olaydan bir ay önce Remzi ile beraber kaçtıkları, olayı öğrenen sanıkların toplanarak konuyu konuşup öldürülmesi konusunda karar aldıkları, bu karar doğrultusunda maktuleyi arayıp Beyşehir ilçesinde olduğunu öğrenmeleri üzerine sanıklardan Musa, Mehmet, Yüksel ve Hayati’nin buradan maktuleyi alıp getirdikleri, öldürme fiilinin de sanık Dursun tarafından gerçekleştirildiği olayda, sanıkların töre saiki ile hareket ettikleri ve haklarında 5237 sayılı TCK2nın 82/1. maddesinin k bendinin uygulanması, suçun işlenmesindeki saik nedeniyle tahrike dayalı indirimden de yararlandırılmamaları gerektiği…” (Yargıtay 1.CD., 25.04.2008 tarih ve 2008/8437E., 2008/3340K.)
- “…Mağdur Atiye ile sanık Murat arasındaki boşanma ilamının 17.04.2017 tarihinde kesinleştiği, suç tarihi olan 06.04.2017 tarihinde tarafların resmi olarak evli oldukları ve evlilik birliğinin kesin hükümle sona ermesine kadar Türk Medeni Kanunu’nun 185. Maddesinde belirtilen sadakat yükümlülüğüne bağlı kalmaları gerektiği, suç tarihinde mağdur Atiye ve onun çocukları ile birlikte yaşamak için olayın geçtiği evi tuttuğu anlaşılan katılan sanık Mehmet’in de sanık Murat gibi asker olduğu ve aynı işyerinde çalışmaları nedeniyle sanık Murat’ı tanıdığı ve evlilik birliği devam ettiği halde sanığın eşi ile birlikte yaşadığı anlaşılmasına karşın sanık Murat’ın mağdur Atiye ve katılan sanık Mehmet’e yönelik eylemlerinde haksız tahrik nedeniyle TCK/29 maddesi uyarınca indirim yapılması gerektiğinin gözetilmemesi halı olmuştur.” (İzmir BAM 4.CD., 07.02.2019 tarih ve 2019/395E., 2019/378K. – Yargıtay 1.CD.,20.12.2017 tarih ve 2016/3058E., 2017/5219K. – Yargıtay 1.CD., 13.03.2003 tarih ve 2012/6665E., 2013/10134K. – Yargıtay 1.CD., 13.12.2011 tarih ve 2011/5666E., 2011/7803K. )
- “…Yengeleri Gülbahar’ın maktul Murat ile kaçarak 2-3 ay birlikte yaşamasını ailenin namus ve şerefini eksilten bir davranış olarak nitelendiren sanıkların, eylemlerini ailenin namusunu kurtarma ve töre saiki ile gerçekleştirdikleri anlaşıldığından 5237 sayılı TCK’nın 82/1-k maddesi gereğince cezalandırılmaları gerekirken suç vasfında yanılgıya düşülerek kasten adam öldürme suçundan hüküm kurulması ile olay tarihinde evli ve reşit olan Gülbahar ile maktul Murat’ın yaşam tarzlarının sanıklara yönelik haksız tahrik oluşturmayacağı gibi, maktulden gelen ve haksız tahrik oluşturan herhangi bir söz ve davranış bulunmadığı, töre saikiyle öldürme olayında haksız tahrik hükümlerinin sanıklar hakkında uygulanamayacağı düşünülmeden tahrik hükümleri uygulanmak suretiyle eksik ceza tayini bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 1.CD., 08.04.2009 tarih ve 2009/2339E., 2009/1937K.)
- “…Oluşa ve dosya içeriğine göre; suç tarihinde kocasından ayrı yaşayan kız kardeşi Derya’nın iki gündür eve gelmediğini annesinin telefon etmesiyle öğrenerek olaydan iki gün önce İzmir’den Kırşehir’e gelen ve kız kardeşinin maktul ile gönül ilişkisi içerisinde olduğunu öğrenen, onu maktulün dükkanından alarak eve getiren, ondan maktul ile cinsel ilişkiye girdiğini öğrenen sanığın, maktulü öldürmeye karar verdiği, olay günü de maktulün bulunduğu kahvehaneye giderek yakın mesafeden tabanca ile en az dört el ateş etmek suretiyle onu öldürdüğü olayda; olay tarihinde reşit olan kız kardeşi Derya’nın belirtilen yaşam tarzının sanık yönünden haksız tahrik oluşturmayacağı, maktulün, sanığa ve kız kardeşine yönelik haksız tahrik oluşturacak herhangi bir hareketi bulunmadığı anlaşıldığı halde, sanık lehine haksız tahrik hükmü uygulanmak suretiyle eksik ceza tayini bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 1.CD., 24.03.2009 tarih ve 2009/2965E., 2009/1533K.)
- “…Sanığın annesi Yeter ile maktul Abdullah’ın yaşam tarzlarının sanığa yönelik haksız fiil oluşturmayacağı gibi maktulden gelen ve haksız tahrik oluşturan herhangi bir söz ve davranış bulunmadığı töre saikiyle öldürme olayında haksız tahrik hükümlerinin sanık hakkında uygulanamayacağı düşünülmeden tahrik hükümleri uygulanmak suretiyle eksik ceza tayini yasaya aykırıdır.” (Yargıtay 1.CD., 08.06.2009 tarih ve 2008/248E., 2009/3287K. -Yargıtay 1.CD., 08.04.2009 tarih ve 2009/2339E., 2009/1937K.)
- “…Olaydan 1 hafta kadar önce koyun otlatma meselesinden ölenin sanığı tehdit ettiği ve yaraladığı, olay günü ise mağdurun hayvanlarının barınması için kendisinin yaptığı tahta çitleri söktüğü sırada onu uyaran sanığın annesini darp edip hakarette bulunduğu, bunları gören ve ikaz eden sanıkla ölen arasında tartışma çıktığı ve evinin balkonundan elinde tüfekle bulunan sanığın üzerine balta ile yöneldiği, dış bahçe kapısı önüne geldiğinde, baltayı dış bahçe kapısına ve erik ağacına vurduğunda sanık henüz kendisine yönelik saldırı başlamadan bahçe kapısı dışında bulunan ölene tüfekle yakın mesafeden ateş ederek öldürdüğü olayda meşru savunma zorunluluğundan söz edilemeyeceğine ancak olay öncesi ve olay sırasında vuku bulan haksız hareketlerin sanık lehine haksız tahrik oluşturacağına..” (Yargıtay 1.CD., 22.12.2003 tarih ve 2003/1642E., 2003/3249K.)
- “…Esrar içmek için bir araya gelen maktuller ve sanıkların arasında olay yerinde herhangi bir tartışma geçmediği halde maktul Mustafa Mert tespit edilemeyen bir nedenle tabancasını çekerek önünde durmakta olan sanık Ziya’nın kafasına yönelttiği, bunu gören sanık İlker’in ‘ne yapıyorsun’ diyerek maktul Mustafa Mert’in tabanca olan eline müdahale ettiği ve bu esnada ateş alan silahtan çıkan merminin sanık Ziya’nın yanında bulunmakta olan maktul Hasan’ın kafasına isabet ederek ölümüne neden olduğu, silah sesi üzerine geriye dönen sanık Ziya’nın maktul Mustafa Mert’in tabancasının kendisine yönelik olduğunu görmesi üzerine onun üzerine atlayarak boğuşmaya başladıkları, boğuşma sırasında tabancayı ele geçirip maktul Mustafa Mert’e 2 el ateş edip onu yaralayıp yerdeyken de taşla başına vurarak öldürdüğü, sanık İlker ve Volkan’ın sanık Ziya’nın maktulü taşla darp ettiği sırada elleriyle maktul Mustafa Mert’e vurarak darp ettikleri olayda; sanık Ziya’nın Mustafa Mert’in kendisine tevcih ettiği tabancasını boğuşarak ele geçirip maktulün kendisine yönelik saldırısının bitmesinden sonra öldürmesine, sanık Ziya hakkında emsal içtihatlar gözetilerek lehine ağır tahrik hükümlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 1.CD., 15.12.2003 tarih ve 2003/3015E., 2003/3138K.- (Parlar/Hatipoğlu, 2010,sy:360)
- “…Olay tarihinde, sanık ve mağdurun Manisa T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu A-4 koğuşunda başka suçtan tutuklu veya hükümlü olarak bulundukları, bir süredir sanık ve mağdur arasında sorun bulunduğu, olay tarihinde de sabah saatlerinde tartıştıkları, olay saatinde sanık Halil’in yanında tanık Cemal Aydoğan olduğu halde, mağdur Nuri’nin ise yalnız olarak bahçede volta attıkları, sanığın mağdura yine laf attığı ve güldüğü, bunun üzerinde tahrike kapılan mağdur Nuri’nin bahçeden ayrılıp koğuşun bulunduğu üst kata çıkarak elinde adli emanette kayıtlı olup soruşturmada aldırılan bilirkişi raporu ile silahtan sayılan alet olduğu mütalaa edilen ve dosyada fotoğrafı da bulunan ‘plastik çakmağın plastik kısmı eritilerek monte edilen ve ucu sivriltilmiş olan demir çubuk şeklindeki’ delici alet ile aşağı bahçeye indirip ve bu aletle sanık Halil’e saldırdığı, sanık Halil’i yukarıda özetlenen raporunda tanımlandığı şekilde bu aleti kullanarak yaraladığı, sanık Halil’in ise mağdur Nuri’ye plastik sandalye fırlattığı ve elindeki kulplu cam su bardağını kırarak hamle yapıp karşılık verdiği, mağdur sanık Nuri’nin yaralanmadığı; diğer hükümlü ve tutukluların çağrı butonuna basmaları ile infaz koruma memurlarının gelerek olaya müdahale ettiği, soruşturma ve kovuşturmada dinlenen tanık beyanlarının genel itibariyle olayın oluşumuna ilişkin anlatımlarının birbiriyle örtüşüp olayın gelişimini açıklanan şekilde izah ettikleri; bu hali ile mağdur Nuri’nin mağdur sanık Halil’in sataşma içeren sözlerinin yarattığı haksız tahrik altında eylemi gerçekleştirdiği sabit ise de; tahriki oluşturan eylemlerin niteliği ve tahrikin derecesine göre eline suçta kullandığı kesici delici aleti alıp mağdur sanık Halil’e saldırması karşısında tahrikte dengenin bozulduğu ve bu aşamada mağdur sanık Halil’in mağdur sanık Nuri’nin eylemi karşısında devam eden vücut bütünlüğüne yönelik haksız saldırıyı bertaraf etmek maksadıyla o anki hal ve koşullara göre başka türlü hareket etme imkanı bulunmadığından hamili bulunduğu plastik sandalye ve cam bardak kırığı ile karşı hamle yapmak şeklindeki eylemini meşru savunma şartları altında gerçekleştirdiği anlaşılmakla..” (İzmir BAM 4.CD., 08.02.2019 tarih ve 2019/409E., 2019/407K.)
- “…Sanığın, olay tarihinde oğlu Ahmet’in dövüldüğünün kendisine söylenmesi üzerine hemen olay yerine gittiği ve burada oğlunu döven kişilerden birisi olduğunu zannettiği müşteki Hüseyin’le kavga etmeye başladığı, sanığın olay yerine gelen ve Hüseyin ile aralarındaki kavgaya müdahale eden müşteki Zekai’yi de yaraladığı anlaşılmasına göre; müştekilerin tahrik teşkil edebilecek haksız bir fiilleri olmadığı halde sanığın bu hususta yanılarak 5237 sayılı TCK/30-3 maddesi kapsamında kaçınılmaz bir hataya düştüğü ve mefruz tahrik nedeni ile indirim yapılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde sanık hakkında tahrik hükümlerinin uygulanmaması bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 3.CD., 16.10.2012 tarih ve 2010/8176E., 2012/34575K.)
- “…5237 sayılı TCK’nın ‘hata’ başlıklı 30. maddesinin 3. fıkrasında ‘ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır’ şeklinde yer alan düzenleme karşısında, kardeşi G.B.’nin ırzına geçen kişi olarak maktulün ismini vermesi sonucu eylemi gerçekleştiren sanığın, haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasına neden olan eylemi gerçekleştiren kişi konusunda kaçınılmaz bir hataya düştüğü, dolayısıyla hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanası gerektiği ileri sürülebilir ise de, kız kardeşine karşı gerçekleştirildiği iddia olunan cinsel saldırı suçu ile ilgili olarak yetkili makamlara herhangi bir başvuruda bulunmayan, yalnızca kız kardeşinin beyanları ile hareket etmek suretiyle özenli davranmayan sanık hakkında ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler arasında yer alan haksız tahrikin gerçekleşmesi konusuna kaçınılmaz bir hataya düştüğünden bahisle haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasına da olanak bulunmamaktadır.” (YCGK.,20.09.2011 tarih ve 2011/1-52E., 2011/180K.)
- “…Sanığın, olay tarihinde oğlu Ahmet’in dövüldüğünün kendisine söylenmesi üzerine hemen olay yerine gittiği ve burada oğlunu döven kişilerden birisi olduğunu zannettiği müşteki Hüseyin’le kavga etmeye başladığı, sanığın olay yerine gelen ve Hüseyin ile aralarındaki kavgaya müdahale eden müşteki Zekai’yi de yaraladığı anlaşılmasına göre; müştekilerin tahrik teşkil edebilecek haksız bir fiilleri olmadığı halde sanığın bu hususta yanılarak 5237 sayılı TCK’nın 30/1. Maddesi kapsamında kaçınılmaz bir hataya düştüğü ve mefruz tahrik nedeni ile indirim yapılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hakkında tahrik hükümlerinin uygulanmaması bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 3.CD., 16.10.2012 tarih ve 2010/8176E., 2012/34575K.)
- “…Tahrik hükmünün kendine özgü nesnel ve öznel koşulları gözetildiğinde kişilerin birbirleri aleyhine işlemiş oldukları kasti ve iradi suçlarda uygulanması olanağı bulunduğu, kasıtsız suçlarda bu koşullar oluşmadığından haksız tahrik hükmünün uygulanması mümkün değildir.” (Yargıtay 2CD., 22.10.1985 tarih ve 1985/7645E., 1985/8347K.)
- “…Katılan Mehmet Can ile Zekiye Can’ın evli oldukları, ayrı yaşadıkları süre içinde Zekiye Can ile sanık Cemil Manap’ın birlikte yaşadıkları, daha sonra katılan Mehmet Can ve eşi Zekiye Can’ın barıştıkları ve yeniden bir araya geldikleri, bu aşamadan sonra taraflar arasında husumet başladığı ve birbirlerine karşı işledikleri suçlardan dolayı çok sayıda dava açıldığı, bu husumetin etkisi ile sanığın olay tarihi olan 15.09.2017 tarihinde kendi kullandığı cep telefonu hattından müştekinin kullandığı cep telefonu hattına ‘sevgili karının yeni no’su var bende. Onunla artık işim olmaz. Sadece davacıyım o kadar, o bir hırsız, sen de’ şeklinde mesaj gönderdiği, bu mesajda katılana ‘hırsız’ diye ithamda bulunarak katılanın onur, şeref ve saygınlığına saldırıda bulunmak suretiyle üzerine atılı hakaret suçunu işlediği anlaşılmıştır. Sanık katılanın daha önce kendisini dövdüğünü ve suça konu mesajı bu yüzden gönderdiğini savunmuş ve bu savunması ilk derece mahkemesi tarafından yerinde görülerek sanığın hakaret suçunu haksız fiile tepki olarak işlemesi nedeniyle TCK’nın 129/1 maddesi gereğince sanığa ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmiş ise de katılanın sözünü ettiği yaralama eyleminin 20.07.2017 tarihinde gerçekleştiği, bu tarihten 45 gün sonra katılana gönderdiği hakaret mesajının kasten yaralamaya tepki niteliğinde olduğu söylenemez.” (Bursa BAM 6.CD., 05.02.2019 tarih ve 2018/2763E., 2019/203K.)
- “…Maktulün, mağdur Kadem ve diğer tanıklarla birlikte sanıkla kavga etmek için değil kız arkadaşları ile buluşmak için olay yerine gelmesi, sanıkla Kadem arasında olan önceki kavga ile de bir ilgisinin bulunmaması, Kadem’in yanında yer alarak sanıkla kavga etmesi birlikte değerlendirildiğinde, maktulden kaynaklanan haksızlığın basit olarak nitelendirilip 5237 sayılı Yasa’nın 29. Maddesinin uygulanmasında en üst sınırdan ceza tayini gerekirken yazılı şekilde 22 yıla hükmolunması bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 1.CD., 27.10.2008 tarih ve 2007/4652E., 2008/6886K.)
- “…Sanığın, maktulün eşini telefonda birçok kez sözle ve bir kez de elle tacizde bulunduğunu öğrenmesi üzerine, bu durumu maktul ile tartışırken maktulün sanığın eşi ile birbirlerini sevdiklerini söylemesi üzerine tartışmanın kavgaya dönerek sanığın maktulü öldürdüğü olayda, maktulden kaynaklanan haksız hareketlerin boyutu dikkate alınarak tahrik hükmü uygulanırken alt ve üst sınırlar arasında makul bir ceza tayin edilmelidir.” (Yargıtay 1.CD., 02.11.2010 tarih ve 2009/7913E., 2010/7127K.)
- İlk tartışma ile ikinci olayın gerçekleşmesi arasındaki zaman aralığının yaklaşık 1 saat olduğu (1 saatten az olduğu) nazara alındığında bu kadar kısa süre içerisinde, Yargıtay uygulamasında yer verilen “koşulsuz öldürme kararının verilmesi ve ruhi sükunete erişilmesine rağmen suç fikrinde sebat edilmesi” şartlarının gerçekleşmediği açıktır (Yargıtay CGK., 22.04.2014, E. 2013/270, K. 2014/197).
- “Maktulün sanığın kafasına bıçak ile vurması üzerine sanığın occipital bölgesine aldığı ve 5. Derece kafatası kırığı oluşturacak ve hayati tehlike geçirecek şekilde yaraladığı, sanıkla maktulün kavgaya başladıkları, kavga sırasında maktul ile sanığın yere düştüğü, sanığın maktulün elindeki bıçağı alamaması üzerine kargo işinde çalışması nedeni ile yanında bulunan bıçağı çıkartarak maktule birden çok defa sapladığı anlaşılan olayda, maktulün sanığa yönelin ve tekrarı muhtemel olan silahlı saldırıyı defetmek amacıyla, mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaşla saldırı ile orantılı bir şekilde muktulü bıçaklamak suretiyle gerçekleştirdiği....TCK’nin 27/2 ve CMK’nin 223/2-c maddeleri uyarınca sanık …hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden” karar verilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay, 1. CD. 26.10.2021, E. 2020/4088, K. 2021/13623)
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Esas : 2024/190
Karar : 2024/290
Tarih : 09.10.2024
İlk atış anına dair olayı gören tanık bulunmaması, her iki tarafın da ilk atışın karşı taraftan geldiğini iddia etmesi, kovanların sayısı ve yerine göre ilk ateş eden kişinin tespitinin mümkün olmaması karşısında, ilk haksız hareketin kimden geldiğinin belirlenemediği ve olayın karşılıklı çatışma şeklinde gerçekleştiği anlaşılmakla birlikte, katılan …’in olaydan bir gün önce gerçekleşen telefon görüşmesinde dava dışı sanık …’e hitaben “Kaşarlık-çakallık yapma!” demesi şeklindeki sözlerin haksız fiil bağlamındaki niteliği ile bu görüşme ve önceye dayalı alacak verecek meselesi nedeniyle oluşan husumet üzerine dava dışı sanık …’in, arkadaşları olan sanıklarla birlikte ve on bir araçlık konvoy hâlinde katılanın iş yerinin bulunduğu suça konu mahalle gitmesi, kalabalık grubu gören ve sayıca az durumda olan katılanlar ve mağdurların paniğe kapılmaları ve devamında gerçekleşen olayın ulaştığı boyut dikkate alındığında, katılanlar ve mağdurlardan sanıklara yönelen haksız bir saldırıda bulunduğuna ilişkin herhangi bir delil elde edilememesi de gözetilerek, etki-tepki arasındaki dengenin sanıklar lehine bozulmadığı ve sanıklar hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının oluşmadığı kabul edilmelidir.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Esas : 2022/21
Karar : 2023/206
Tarih : 05.04.2023
Sanık …’ün savunmalarında maktulle bir sorununun olmadığını, 2-3 yıldır kayınbiraderi … ile konuşmadığını ve görüşmediğini ifade ettiği, sanığın dilekçesinde belirttiği Hatay Cumhuriyet Başsavcılığının 15.10.2004 tarih ve 3388-2121 sayılı iddianamesinde mağdurların … ve … olduğu, olay tarihinin 12.04.2004 olduğu, sanık … hakkında mağdurları bıçakla yaralama, sanıklar …, … ile dosyamızda önce tanık sonraki aşamalarda sanık sıfatıyla dinlenen ve maktulün çocukluk arkadaşı olan … hakkında kavgada yaralıya el uzatmak suçlarından kamu davası açıldığı, maktulün sanığın kayınbiraderi …’yı yaralayanlar içerisinde olmadığı, tanık …’ün savcılıkta; maktulün kendisine anlattığına göre maktulle aynı mahalleden olan kişilerin sanığın kayınbiraderi …’yı olaydan 30-40 önce dövdüklerini ve maktulün ölümünden sonra haricen duyduğuna göre de maktulün sanığa, “Benim cesedimi çiğnemeden bu çocuklara dokunamazsın.” dediğini beyan ettiği hususları hep birlikte değerlendirildiğinde maktulden kaynaklı sanığa yönelik haksız tahrik oluşturacak herhangi bir eylemin olmadığı kabul edilmelidir.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Esas : 2023/303
Karar : 2023/502
Tarih : 04.10.2023
Sanık …’ın, sanık …’nın dedesi ile aralarındaki dava nedeniyle yaşanan tartışma neticesinde husumetli olduklarını savunması, sanık …’nın da husumetli olduklarını doğrulaması karşısında; varsa ilgili dosyanın getirtilerek incelenmesi, olayın başlangıcı ve gelişimi üzerinde durularak, sanıklar hakkında TCK’nın 29. maddesi uyarınca haksız tahrik hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması,
T.C.
YARGITAY
DÖRDÜNCÜ HUKUK DAİRESİ
Esas : 2022/14892
Karar : 2023/8483
Tarih : 03.07.2023
Bu hali ile davalı …’ın eylemini haksız tahrik altında gerçekleştirdiği maddi vakıa olarak kesinleşmiş ceza kararı ile tespit edilmiştir. Haksız tahrik, zarara uğrayanın müterafik kusurunu ifade eder. Hükme esas alınan hesap bilirkişisinin raporunda, davacıların maddi zararının hesaplanması sırasında haksız tahrik nedeniyle herhangi bir indirim yapılmamıştır. İlk Derece Mahkemesince de haksız tahrik ile ilgili bir değerlendirme yapılmamıştır. Bölge Adliye Mahkemesince de davalı …’ın haksız tahrik indiriminden yaralanması gerektiği kabul edilmiştir. Ancak ceza mahkemesi ilamında davalı … yönünden haksız tahrik indirimine yer verilmemiştir.
T.C.
YARGITAY
BİRİNCİ CEZA DAİRESİ
Esas : 2023/3952
Karar : 2023/6737
Tarih : 02.11.2023
Haksız tahrik yönünden; maktulle, eşi sanık … arasındaki irtibat nedeniyle sanık … hakkında haksız tahrik hükümleri bakımından bir değerlendirme yapılması gerekmekte olup, sanığın her aşamada atılı suçlamayı kabul etmediği, susma hakkı olan sanık bakımından bu durumun aleyhe kullanılamayacağı düşünülebilir ise de olay öncesinde aralarındaki sadakat ilişkisinin kalmadığı 2012 yılında …….,’in kendisinden cinsel saldırı ve silahlı tehdit iddiasıyla şikayetçi olduğu, atılı olaydan sonra 12.04.2014 tarihinde eşini sanık kardeşi … ile öldürmeye kalkıştığı, İstanbul 9. ACM’nin 2018/324 E.2019/446 K.Sayılı dosyasında da bu olaydan bahsetmediği, … olayını ileri sürdüğü ancak bu olayda da hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanmadığı, eşin sadakat yükümlülüğünün yaptırımının boşanma ve tazminat olup tüm bu nedenlerle atılı suçla arasında hiç bir şekilde bir bağ kurmayan ve haksız tahrikten ziyade “öç alma” saikiyle eziyet çektirerek olayı gerçekleştiren sanık hakkında haksız tahrik hükümleri uygulanmadığı, anlaşılmıştır.
T.C.
YARGITAY
BİRİNCİ CEZA DAİRESİ
Esas : 2022/8387
Karar : 2023/3731
Tarih : 31.05.2023
Sanıklar … ve … ile maktul arasında … 2. Asliy Ceza Mahkemesine konu olay öncesinde de husumetin olduğu, haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için sanık …’in öfke veya şiddetli elemin etkisi altında azmettirme eylemini gerçekleştirmesi gerektiği ancak sanık …’in intikam alma, öç alma kastıyla hareket ettiği anlaşıldığından Mahkemece haksız tahrik hükümleri uygulanmadan kurulan hükümde isabetsizlik bulunmadığı, takdiri indirimin Mahkemenin takdir yetkisi kapsamında olduğu Mahkemece ”sanıkların geçmişi, sabıkalı oluşları nedeniyle kişillik özellikleri Mahkememizce olumsuz değerlendirilerek cezaların sanıkların geleceği üzerindeki olası etkileri de nazara alınarak sanıklar hakkında TCK 62/1 maddesinin uygulanmasına takdiren yer olmadığına’ şeklindeki yasal, yerinde ve yeterli gerekçelerle uygulanmamasına karar verildiği anlaşıldığından anılan temyiz sebeplerinin incelenmesinde hukuka aykırılık bulunmamıştır.