Hukukun belki de en elle tutulur yanı olan, insanın tüm hayatını etkileyen ceza hukuku günümüzde daha da önem kazanmaktadır. Yapılan ceza yargılamalarında savunma hakkının genellikle önemsenmediği ve ceza muhakemesi usulüne aykırı şekilde hareket edildiği zaman zaman gözlemlenmektedir. Yargılamanın hangi tarafında olunursa olunsun, müşteki ya da sanık olarak bir vekile tabiri caiz ise “ipten alan” iyi bir ceza ya da ağır ceza avukatına ihtiyaç duyulmaktadır.
Ceza yargılamasında maddi olgular ortaya çıkartılırken hukuka uygun elde edilmiş deliller ile olayların ispatlanması ve hukuk uygulamacılarının tamamen kendi kimliklerinden sıyrılarak sadece hukuki kimliklerine bürünerek dosya incelemesi yaparak karar vermeleri gerekmektedir. Ancak maalesef, her zaman bu durum mümkün olamamakta toplumsal, siyasi ve sosyal baskılar neticesinde kararların nevii de değişebilmektedir. Bu durumda en çok ihtiyaç duyulan ve şahsın en iyi şekilde hakkını koruyabilecek kişi avukatlar olup, avukatlarca usul ve yasalara uygun karar verilmesi de sağlanmaktadır.
Yargılamanın her aşamasında avukatın tek bir dokunuşu ile tüm yargılamanın seyri değişebilecektir. Mahkemelerce başkaca adli kontrol tedbirleri incelenmeksizin tutuklama kararı çok kolayca verilebilmektedir. Olayın mahiyeti ve şahsın durumu irdelenerek müdafii olarak tutuklama kararını kaldırtarak sanığın tahliyesine ve diğer adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasına karar verilmesi sağlanabilmektedir. Böylece sanık hakkında uygulanabilecek başkaca hukuki yollar var iken özgürlüğünden mahrum kalmaması sağlanacaktır. İşbu adli kontrol tedbirlerinden bazıları haftanın belirli bir gününde imza atmak, yurtdışına çıkış yasağı gibi kişinin hayatını olumsuz yönde etkilemeyecek tedbirlerdir.
Müşteki yani mağdur açısından ceza hukukunda karşılaşılan en büyük problem ise, şikayet süreleridir. Hırsızlığa maruz kalan, yahut tehdit hakaret suçları şikayete tabi suçlardan olup, 6 aylık ya da yasalarda belirlenmiş diğer hak düşürücü süreler içerisinde Savcılık makamına şikayet edilmediği takdirde bu hak kullanılamaz hale gelmektedir. Yargılama aşamasında iddia edilen unsurların ispatlanamaması sonucu müşteki karşı tarafın iftira iddiasıyla karşı karşıya kalabilmektedir.
Özellikle tüzel kişiliği haiz şirketler sıklıkla Vergi Usul Kanunu’na muhalefet suçundan vergi denetimine tabi olmakta ve ardından Asliye Ceza Mahkemelerinde dava açılmaktadır. Vergi Daireleri yeterli ve gerekli inceleme yapmaksızın müşteki olmakta ve şirketleri de zora sokmaktadır. Gerçek bir alım satım işlemi olmadan sahte fatura düzenleyen şirketlerle bilmeden iş yapan tacirleri de yargılamaksızın bu suçu işlemiş kabul etmektedir. Mahkemelerce vergi denetim raporunun tek delil olarak değerlendirilmesi usul ve yasaya aykırı olup,
Tuncay İlçim Avukatlık uzman kadrosuyla bu tip davalarda tecrübeleri ilerini ortaya koymakta, suçun unsuru olan kasıtlı davranışın şüpheye mahal vermeyecek şekilde delillerle ispatlanmasını ve isnad edilen suçtan ayrıca bir menfaat elde edilip edilmediğinin ispatı hususlarını mahkemenin değerlendirmesine tabi tutmaktadır.