TEKNİK ARAÇLARLA İZLEME KARARI OLMAKSIZIN SALT GİZLİ SORUŞTURMACI GÖREVLENDİRİLMESİ KARARINA İSTİNADEN ELDE EDİLEN GÖRÜNTÜLER USULE ve HUKUKA AYKIRI DELİL OLUP HÜKME ESAS ALINAMAZ ! OLAYLAR ve ŞÜPHELİLER SOMUTLAŞTIRILMADAN ÖNLEME AMAÇLI OLARAK GS GÖREVLENDİRİLMESİ KARARI ALINAMAZ ( YARGITAY 10.CD, 20.CD, CGK )
1 Haziran 2017AVUKATLARIN ÜST-ARAÇ-BÜRO ve KONUTLARININ ARANMASI-İLETİŞİMLERİNİN DENETLENMESİ USÜL ve ŞARTLARI
5 Eylül 2017Md.148 (Yağma Suçu)
(1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Cebir veya tehdit kullanılarak mağdurun, kendisini veya başkasını borç altına sokabilecek bir senedi veya var olan bir senedin hükümsüz kaldığını açıklayan bir vesikayı vermeye, böyle bir senedin alınmasına karşı koymamaya, ilerde böyle bir senet haline getirilebilecek bir kağıdı imzalamaya veya var olan bir senedi imha etmeye veya imhasına karşı koymamaya mecbur edilmesi halinde de aynı ceza verilir.
(3) Mağdurun, herhangi bir vasıta ile kendisini bilmeyecek ve savunamayacak hale getirilmesi de, yağma suçunda cebir sayılır.
(1) Yağma suçunun;
a) Silahla,
b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle,
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
d) (Değişik : 6545 – 18.6.2014 / m.64) Yol kesmek suretiyle ya da konutta, işyerinde veya bunların eklentilerinde,
e) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
f) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
g) Suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla,
h) Gece vaktinde,
İşlenmesi halinde, fail hakkında on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Yağma suçunun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
Md.150 (Daha az cezayı gerektiren hâl)
(1) Kişinin bir hukuki ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanması halinde, ancak tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(2) Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilebilir.
(1) Hırsızlık, mala zarar verme, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık, hileli iflâs, taksirli iflâs (…)(1) suçları tamamlandıktan sonra ve fakat bu nedenle hakkında kovuşturma başlamadan önce, failin, azmettirenin veya yardım edenin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisine kadarı indirilir.
(2) Etkin pişmanlığın kovuşturma başladıktan sonra ve fakat hüküm verilmezden önce gösterilmesi halinde, verilecek cezanın yarısına kadarı indirilir.
(3) Yağma suçundan dolayı etkin pişmanlık gösteren kişiye verilecek cezanın, birinci fıkraya giren hallerde yarısına, ikinci fıkraya giren hallerde üçte birine kadarı indirilir.
(4) Kısmen geri verme veya tazmin halinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için, ayrıca mağdurun rızası aranır.
(5) (Ek: 2/7/2012 – 6352/84 md.) Karşılıksız yararlanma suçunda, fail, azmettiren veya yardım edenin pişmanlık göstererek mağdurun, kamunun veya özel hukuk tüzel kişisinin uğradığı zararı, soruşturma tamamlanmadan önce tamamen tazmin etmesi halinde kamu davası açılmaz; zararın hüküm verilinceye kadar tamamen tazmin edilmesi halinde ise, verilecek ceza üçte birine kadar indirilir. Ancak kişi, bu fıkra hükmünden iki defadan fazla yararlanamaz.
Madde Gerekçesi : – Madde metninde yağma suçunun temel şekli tanımlanmıştır. Hırsızlık suçunda olduğu gibi, yağma suçunda da, taşınır malın alınmasıyla ilgili olarak zilyedinin rızasının bulunmaması gerekir. Ancak, hırsızlık suçundan farklı olarak, bu suçun oluşabilmesi için, mağdurun rızasının, cebir veya tehdit kullanılarak ortadan kaldırılması gerekir. Yağma suçu açısından tehdidin, kişiyi, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle yapılması gerekir. Yağma suçu, cebir kullanılarak da işlenebilir. Ancak bu cebrin, neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama boyutuna ulaşmaması gerekir. Yağma suçunun tamamlanabilmesi için, kullanılan cebir veya tehdidin etkisiyle mağdur malı teslim etmeli veya malın alınmasına karşı koymamalıdır. Bu bakımdan, kullanılan cebir veya tehdidin, kişiyi malı teslim etmeye veya alınmasına ses çıkarmamaya yöneltmeye elverişli olması gerekir. Bu nitelikte olmayan bir cebir veya tehdit, sırf mağdurun normalden fazla ürkek olması nedeniyle, malı teslim etmeye veya alınmasına yöneltmişse, yağma suçundan söz edilemez ve fiilin hırsızlık olarak nitelendirilmesi gerekir. Malın teslim edilmesi veya alınması, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesini, mağdurun bu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle gelmesini ifade eder.Mal, zilyedin tasarruf olanağı ortadan kalktığı anda alınmış olacağından, bu ana kadar yapılan cebir veya tehdit, hırsızlığı yağmaya dönüştürür. Mal alındıktan yani hırsızlık suçu tamamlandıktan sonra, bunu geri almak isteyen kişiye karşı cebir veya tehdide başvurulması hâlinde, artık yağma suçundan söz edilemez. Hırsızlık suçuna konu malın geri alınmasını önlemek amacına yönelik olarak kullanılan cebir veya tehdit ayrı suçların oluşmasına neden olur. Bu durumda, gerçek içtima hükümlerinin uygulanması gerekir.Maddenin ikinci fıkrasında senedin yağması düzenlenmiştir. Cebir veya tehdit kullanılarak bir kimsenin, kendisini veya başkasını borç altına sokabilecek bir senedi veya var olan bir senedin hükümsüz kaldığını açıklayan bir vesikayı vermeye, böyle bir senedin alınmasına karşı koymamaya, ilerde böyle bir senet hâline getirilebilecek bir kağıdı imzalamaya veya var olan bir senedi imha etmeye veya imhasına karşı koymamaya mecbur edilmesi de yağma sayılmıştır. Senedin bunu imzalayan için “borç doğurucu” olması gerekir. Bu borç para borcu olabileceği gibi, bir işi yapmaya veya yapmamaya, bir taşınmazını hibe etmeye, kira ile oturulan bir binayı boşaltmaya, var olan bir borca kefil olmaya da ilişkin olabilir. Bir alacağı tahsil etmemeye, herhangi bir davayı açmamaya, vasiyetnamesini değiştirmemeye yönelik bir vaadi içeren yazılı beyanlar da “borç doğurucu” senet sayılırlar. Şu hâlde mağduru iktisaden değerlendirmeye elverişli olan bir hakkını kullanmamasına yol açan her türlü belge, borç doğurucu senet tanımına girer. Maddenin son fıkrasında, mağdurun herhangi bir vasıta ile kendini bilmeyecek ve savunamayacak hâle getirilmesinin, örneğin uyku ilacı ile uyutulmasının, yağmada cebir sayılacağı açıklanmıştır.
- Suçun iştirak halinde işlenmesi durumunda, sanıklardan birisi veya bir kaçı iade veya tazmin yükümlülüğünü yerine getirirse, diğer suç ortakları bu yerine getirmeye karşı çıkmadıkları takdirde o sanıklarda etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanırlar. Kısmi iade durumunda ise mağdurun kısmi iade nedeniyle etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasına rıza göstermesi halinde kısmi iade veya tazmini hangi sanık yapmış ise o sanık hakkında etkin pişmanlık hükümleri uygulanacaktır (Yargıtay 2. Ceza Dairesi 2014/25216 E. , 2015/9848 K.).
- Sanığın, PTT kanalıyla mağdur adına iddianamede bahsi geçen 250 TL zararı ödediği ancak paranın muhtemelen süresi içinde çekilmemesi nedeni ile sanığa geri döndüğünün sabit olması karşısında, parayı yatırarak etkin pişmanlık iradesini ortaya koyan sanığa, zararı gidermesi için yeniden süre verilmesi ve sonuca göre sanık hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi gerekirken, “sanığın gerçek anlamda etkin pişmanlık iradesinin bulunmadığı” gerekçesi ile dosya içeriğine aykırı şekilde karar verilmesi hukuka aykırı bulunmuştur (Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2021/7697 E. , 2023/7372 K.).
- Sanığın çaldığı motosikleti yaklaşık 40 parçaya bölüp, parçaların bir kısmını satması, bir kısmını akrabalarına vermesi, bir kısmını da Menderes Nehrine atması ve olay tarihinden beş ay sonra yakalandığında aracında bulunan ve ifadesi doğrultusunda temin edilen 35 parçanın müştekiye iade edilmesi şeklinde gerçekleşen olayda, iade edilen parçalardan bir kısmının tek başına değerinin olması nedeniyle TCK’nun 168/4 maddesi kapsamında kısmi iade şartlarının gerçekleştiği ileri sürülebilir ise de, motosikletin çalındıktan sonra parçalara ayrılmak suretiyle işlevini yerine getiremeyecek şekilde bütünlüğünün bozulması, müştekiye iade edilen parçaların bir araya getirilmesi durumunda yeniden işlevini görecek bir hale getirilmesinin mümkün olmaması ve tek başına değeri olan parçaların satılabilmesi için de mağdurun fazladan emek, zaman ve masraf yapmasını gerektirmesi nedeniyle, kısmi iade şartlarının gerçekleşmediğinin, dolayısıyla sanık hakkında TCK’nun 168/4. maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığının kabulü gerekmektedir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu – Ceza Genel Kurulu 2012/6-1437 E. , 2013/153 K.).
- Sanık tarafından, mağdura ait traktör kabini yerine kullanılmayacak bir durumdaki hurda kabinin mağdura iade edilmek istendiği somut olayda kabinin kullanılabilmesi için mağdurun ayrıca bir işlem ve masraf yapması gerektiği, dosyada fotoğrafı da sunulan kabinin mağdur tarafından da kabul edilmediği göz önüne alındığında kısmi iadeden bahsedilemeyeceği gibi; TCK’nın 168/4. maddesi uyarınca etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması bakımından mağdurdan kısmi ödemeye rızası olup olmadığı sorulup açıkça belirlenmeden etkin pişmanlık hükümleri uygulanarak yazılı şekilde hüküm kurulması, bozma nedenidir (Yargıtay 23. Ceza Dairesi 2015/2658 E. , 2015/4042 K.).
- Sanığın dava konusu olaydan bir gün sonra başka bir hırsızlık eylemi nedeniyle yakalandığında görevli kolluk personeline suça konu müştekiye ait aracın yerini söyleyerek hasarlı bir vaziyette iadesini sağladığının anlaşılması karşısında; 5237 sayılı TCK’nın 168/4. maddesi gereğince müştekiye kısmi iade nedeniyle sanık hakkında etkin pişmanlık hükmünün uygulanmasına rızası olup olmadığı sorularak sonucuna göre 168/1-4 maddesinin değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, bozma nedenidir (Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2021/20634 E. , 2022/15263 K.).
- Sanık tarafından, mağdura ait traktör kabini yerine kullanılmayacak bir durumdaki hurda kabinin mağdura iade edilmek istendiği somut olayda kabinin kullanılabilmesi için mağdurun ayrıca bir işlem ve masraf yapması gerektiği, dosyada fotoğrafı da sunulan kabinin mağdur tarafından da kabul edilmediği göz önüne alındığında kısmi iadeden bahsedilemeyeceği gibi; TCK’nın 168/4. maddesi uyarınca etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması bakımından mağdurdan kısmi ödemeye rızası olup olmadığı sorulup açıkça belirlenmeden etkin pişmanlık hükümleri uygulanarak yazılı şekilde hüküm kurulması, bozma nedenidir (Yargıtay 23. Ceza Dairesi 2015/2658 E. , 2015/4042 K.).
Yağma; başkasının zilyetliğindeki taşınır malı zilyedin rızası olmaksızın faydalanmak kast ve maksadı ile (Manevi Unsur) cebir şiddet (vis compulsiva) veya tehdit kullanmak suretiyle rızası hilafına almaktır. Yağma suçunda Cebir ve Tehdit; malın alınmasına ve teslim edilmesi amacına ve hedefine yönelik olmalıdır. Malın teslim edilmesine yönelik olmayan tehdit , yağma suçunun oluşumuna sebebiyet vermez ve bağımsız tehdit suçuna sebebiyet verir.Cebir veya tehdidin yöneldiği değerler; hayat dokunulmazlığı, vücut dokunulmazlığı, cinsel dokunulmazlık ve malvarlığı dokunulmazlığıdır.
Öğretide ve Yargısal kararlarda benimsendiği üzere Yağma Suçunun Vuku bulabilmesi için;
a) Malın taşınabilir veya taşınmaza yönelik Bir Mal Olması
b) Mal Sahibinin Rızasının Bulunmaması
c) Malın cebir veya tehdit yolu ile alınarak zilyetlik, hakimiyet alanına geçirilmesi
d) Faydalanma Kastının Mevcudiyeti (Yararlanmanın geçici olması yağma suçunun oluşumuna engel olmaz, malın mutlaka sahip olmak amacıyla alınması şart değildir. Prof.Dr.S.Dönmezer,Kişilere ve Mala Karşı Cürümler,16.bası sh.435)
e) Cebir veya Tehdidin yöneldiği hukuki değerlerin TCK Md 148 de belirtilen değerlerden birisi olması kümülatif olarak gereklidir.
YAĞMA KASTI=FAYDALANMA KASTI : Yağmanın temel şeklinin düzenlendiği 5237 sayılı TCK’nun 148/1. maddesi uyarınca; kişinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceği ya da malvarlığı bakımından büyük bir zarara uğratılacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması yağma suçunu oluşturur. Suç anılan değerlere yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit veya cebir kullanılması suretiyle gerçekleşir. Yağma; başkasının zilyetliğindeki taşınabilir malın, zilyedin rızası olmadan faydalanmak amacıyla cebir veya tehdit kullanmak suretiyle alınması olduğundan “zor yoluyla hırsızlık”, bir kişiye karşı kullanılan icbar araçlarıyla haksız bir menfaat elde etmek şeklinde de tanımlanmıştır. Yağma suçu amaç ve araç hareketlerden oluşan bir suçtur. İlk önce almayı gerçekleştirmek için araç hareketler olan cebir veya tehdit kullanılır, sonrasında bu cebir ve tehdidin etkisiyle malın alınması veya tesliminin sağlanması ile suç tamamlanır. Yağma, tehdit veya cebir kullanma ile hırsızlık suçlarının bir araya gelmesiyle oluşmuş bileşik bir suç olduğundan birden çok hukuki değeri korumaktadır. Kendisini oluşturan suçların korudukları hukuki değerler olan kişi özgürlüğü, vücut dokunulmazlığı, zilyetlik ve mülkiyet yağma suçunun da koruduğu hukuksal değerlerdir.” “Hırsızlık (ve yağma) suçlarında failin faydalanma amacıyla hareket etmesi yeterlidir, ayrıca çaldığı (veya yağmaladığı) maldan faydalanmış olması aranmaz, bu nedenle bu hususun araştırılmasına gerek yoktur… Fayda kavramı izafidir; kişiden kişiye, olaydan olaya değişebilir. Faydalanma amacı maddi nitelikte olabileceği gibi, manevi nitelikte de olabilir. Faydalanma kastından maksat, çalınan (veya yağmalanan) malda malikinin sahip bulunduğu bütün olanakları kullanma istek ve iradesidir. Bu nedenle avantaj sağlama, kendini tatmin etme, kullanma, kaprisini yerine getirme vs. maksatları faydalanma kastını oluşturacaktır. Yarar sağlamak kavramıyla, sadece malvarlığındaki artışları anlamamak gerekir. Failin elde etmeyi umduğu her türlü tatmin ve haz yarar kavramının içinde düşünülmesi gerekir. Örneğin, bir kimsenin nişanlısına hediye etmek için bir yüzük, bir bahçeden gül çalması da yarar kapsamında değerlendirilmelidir. Failin amaçladığı yarar kendisine olabileceği gibi, başkasına da yönelik olabilir (Hasan Tahsin GÖKCAN – Mustafa ARTUÇ, Yorumlu/Uygulamalı Türk Ceza Kanunu Şerhi– 4. Cilt, sahife 5005–5006).” “Cebir ve tehdit, malvarlığına karşı işlenen suçta araç olduğundan, yağma suçuna malvarlığına karşı işlenen suçlar bölümünde yer verilmiştir (Hasan Tahsin GÖKCAN – Mustafa ARTUÇ, Yorumlu/Uygulamalı Türk Ceza Kanunu Şerhi– 4. Cilt, sahife 5242–5343).”T.C.YARGITAY ALTINCI CEZA DAİRESİ Esas : 2021/19859 Karar : 2022/226 Tarih : 19.01.2022. ” Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin 05.05.2016 tarihli, 2013/31417 E. ve 2016/4925 K. sayılı, Yargıtay 6. Ceza Dairesi, 06.11.2014 gün, 2013/8640 E. ve 2014/19715 K. sayılı ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu; 27.01.2016 tarihli, 2013/28087 E. ve 2016/387 K. sayılı kararlarında yağma suçunun oluşması için MÜLK EDİNME KASTI’ nın varlığının gerekmekte olduğu belirtilmiş ise de, sonraki tarihlerde gerek Yargıtay ilgili dairesi gerek Genel Kurul kararları suçun varlığı açısından Faydalanma Kastının aranması gerektiğine ve faydalanma kastının yeterli olduğuna hükmetmiştir. Güncel İçtihatlar ve Uygulama aşağıda verilmiştir; ”
YAĞMA SUÇLARINDA TASARRUF OLANAĞI : Tasarruf ; genel olarak bir şeyden yararlanabilme ve o şey üzerinde hukuki ve fiili işlemleri yapabilme gücü, harcama ve tüketme iktidarı manalarına gelmektedir (Yılmaz, Ejder, Hukuk Sözlüğü, Yetkin Yayınları s.669, Ayiter Kudret, Medeni Hukukta Tasarruf Muameleleri, İstiklal Matbası, Ankara 1953, s.12, Doğan-Murat, Tapu Sicilinde Tasarruf Yetkisi Kısıtlanmasının Şerhi, Seçkin Yayıncılık Ankara 2004 s.16) Tasarruf işlemleri ise, bir hakkı ya da hukuki ilişkiyi doğrudan doğruya etkileyen, onu başkasına geçiren-devreden, içeriğini sınırlayan, değiştiren, külfet yükleyen veya sona erdiren hukuki işlemlerdir. (Fikret Eren Borçlar Hukuku Genel Hükümler Beta Yayınları İstanbul 2010 s.160) Yağma suçunun oluşması için mağdurun mal/hak üzerindeki zilyetliğinin yanında tasarruf olanağının da kesin olarak kaldırılması gerekmektedir. Tasarruf olanağının kaldırılması için malın zilyetliği ele geçirilmiş ancak kısa bir zaman dilimi içerisinde tasarruf olanağının kaldırılması olanaklı olmamış ise suç teşebbüs aşamasında kalacaktır. Y.6.CD. 2023/453 E.2023/652 K. sayılı ilamında belirtildiği üzere, Yağma suçunda tamamlanma anı; sanığın yağmaladığı mal üzerindeki tasarruf hakkının başladığı andır. Yine Y.6.CD. 2023/532 E.2024/92 K. Sayılı ilamında belirtildiği üzere, mağdurun hukuken üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hak veya malın olması gereklidir. Zilyetlik, kişinin malı üzerinde, serbestçe tasarruf edebilecek durumda olması, malını, muhafaza edebilmesi, başkasına satabilmesi, ödünç verebilmesi, faydalanabilmesi, dolaylı zilyede verebilmesi ve malına yapılan saldırıyı defetmek hakkını içerir. Yağmada suçun tamamlanması malın zilyedinin mal üzerinde hakimiyetini kaybetmesi ile bu bahsedilen serbestçe tasarruf olanağının ortadan kalkıp bu imkanın kanunsuz olarak failin eline geçmesi gerekir. Başka bir ifadeyle failin hukuken alma fiilini neticelendirmesinden söz edebilmek için mal üzerinde failin hakimiyet tesis etmesini gerektirir. Kısa süreli cebir veya tehdit suretiyle alma sonrasında olay yerinde mağdura iade edilen mala yönelik yağma suçu teşebbüs aşamasında kalır.
YAĞMA SUÇLARINDA MAĞDUR ve SUÇTAN ZARAR GÖREN KAVRAMI AYRIMI/ZARARIN GİDERİLMESİ-ETKİN PİŞMANLIK İNDİRİMİ : Yağma suçlarında cebir ve tehdit ile mal varlığı değeri üzerindeki tasarruf özgürlüğü zorlanan/kısıtlanan kişi “Mağdur”; mağdur dışında irade özgürlüğü saldırıya uğrayan başka biri varsa oda “Suçtan zarar gören” olarak davada yer alabilecektir. 5271 sayılı CMK’nın 237/1. maddesinde “Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.” hükmüne yer verilmiştir. Suçtan zarar görme” kavramı gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında; “suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hâli” olarak anlaşılıp uygulanmış, buna bağlı olarak da dolaylı veya muhtemel zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceği kabul edilmiştir. Nitekim bu husus, Ceza Genel Kurulunun 12.06.2018 tarihli ve 1190-274 sayılı, 03.07.2018 tarihli ve 1191-328 sayılı, 08.11.2016 tarihli ve 830-412 sayılı, 03.05.2011 tarihli ve 155–80 sayılı, 04.07.2006 tarihli ve 127–180 sayılı, 22.10.2002 tarihli ve 234–366 sayılı, 11.04.2000 tarihli ve 65–69 sayılı kararlarında; “dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez” şeklinde açıkça ifade edilmiştir. Ancak uygulamada ‘‘suçtan zarar görme ihtimaline binaen” şeklinde CMK m.237 açık hükmü devşirilerek yeni bir davaya katılma usulü yaratılmıştır ki bu açıkça hukuka aykırıdır. Şahsın suçtan zarar görüp görmediği açıkça tespit edilmeden olasılığa/ihtimale dayalı davaya katılmasına karar verilmesi açıkça hukuka aykırıdır. Ceza Genel Kurulu’nun 23.01.2018 tarih, 2018/18 sayılı kararında “Neticesi hareket ile bitişik bir suç olan yağma teşebbüse elverişli bir suçtur. Failin, cebir veya tehditle suçun icra hareketlerine başladıktan sonra elinde olmayan nedenlerle malı alamadığı hallerde, yağma suçu teşebbüs derecesinde kalmış sayılır. Yağma suçunda almanın gerçekleşmesi hırsızlık suçunun aksine, failin malı egemenlik alanına sokmasına bağlı değildir. Madde gerekçesinde de açıklandığı üzere, yağma suçunun tamamlanabilmesi için kullanılan cebir veya tehdidin etkisiyle mağdur malı teslim etmeli veya alınmasına karşı koymamalıdır. Malın teslim edilmesi veya alınması ise, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesini, mağdurun bu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hale gelmesini ifade etmektedir. Başka bir anlatımla, cebir veya tehdidin etkisiyle mal teslim edildiğinde veya alındığında suç tamamlanmış sayılacaktır. Bu nedenle mağdurun malı alıp gederken yakalanması halinde suça teşebbüs değil, tamamlanmış suç söz konusu olacaktır. Yağma suçunun tamamlanması için malın zilyedinden alınması yeterlidir. (Nur Centel – Hamide Zafer – Özlem Çakmut, Kişilere karşı İşlenen Suçlar, Cilt: 1,4. Baskı, Beta Yayınevi, … 2017, s. 405-406) Belirtildiği üzere yağma suçunda malın alınması ile suçun tamamlandığı öngörülmüştür. Bu açıklamalar ışığında yağma suçunda TCK Md. 168 gereğince etkin pişmanlık indiriminden yararlanmak için zararının giderilmesi gereken kişi suçtan zarar gören veya görenler değil, mal üzerinde tasarruf yetkisi bulunan MAĞDUR’ dur. TCK md.168 maddesi de açıkça mağdurun zararının giderilmesini işaret etmiştir. Bir menkul veya gayrimenkul eşya/mal üzerinde bulunan bütün kullanım haklarını yönetmeye tasarruf yetkisi adı verilir. Bu yetki ise kural olarak eşya veya malın sahibine aittir. Yağma suçlarında mağdur sıfatını haiz olabilmek için eşya veya mala zilyetlik yeterli değildir aynı zamanda bu eşya veya mal üzerinde tasarruf edebilme hakkının da mevcut olması gerekir. Örneğin malın gerçek sahibi olmayan nakliyecinin tasarruf yetkisi bulunmamaktadır dolayısıyla kural olarak mağdur sıfatını değil, suçtan zarar gören sıfatını haiz olacağı açıktır. Teşebbüs aşamasında kalan suçlarda zararın giderilmesi suretiyle etkin pişmanlık indiriminden yararlanılması olanaklı değildir. Yağma suçlarında zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağı ve gerçek içtima gereğince mağdur sayısınca cezalandırma yöntemine gidileceğinden hareketle, suçtan zarar görenlerin şikayeti üzerine sanığın ayrıca bu kişiler lehine yağma suçundan cezalandırılması olanaklı değildir. (Bkz.Y.6.CD.2022/13354 E.2023/9887 K., Y.6.CD.2023/15004 E.2023/10049 K.) Suça azmettirmenin söz konusu olduğu hallerde, şartları gerçekleşirse tüm suçlar yönünden de etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması mümkün olabilir (m.38/3). Teşebbüs aşamasında kalan yağma/hırsızlık suçları bakımından etkin pişmanlık hükümleri uygulanmaz. Kovuşturma, iddianamenin kabulüyle başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi ifade ettiğinden ve kovuşturma iddianamenin kabulüyle başladığından, iddianamenin düzenlenmesi yeterli olmayıp, mahkeme tarafından kabul edilene kadar yapılan iade ve tazminin, kovuşturmadan önce gerçekleştiği kabul edilmelidir. Soruşturma safhasında zararın giderilmesi konusunda açık bir irade ortaya konulmuş ve ödeme de havale yoluyla yapılmış (posta çeki, banka hesabına havale), ancak failin elinde olmayan sebeplerle, muhatabına ulaşmamışsa, ikinci defa gönderildiğinde ise, kovuşturma safhası başlamışsa, failin zararı giderme konusundaki samimi davranışına bir değer atfedilmeli ve zararın kovuşturma başlamadan evvel giderildiği kabul edilmelidir. Failin izni, onayı veya bilgisi dâhilinde 3.kişilerce mağdurun zararının giderilmesi halinde de, etkin pişmanlık hükmü uygulanmalıdır. Mağdurun uğradığı zararı fail, azmettiren veya yardım edenlerden birinin gidermesi halinde, tüm suç ortakları hakkında etkin pişmanlık hükümleri uygulanır zira ortada giderilecek bir zarar kalmamıştır. Misli eşya da, alınan miktar ve kalitede, eşyanın geri verilmesi, aynen iade sayılır. Aynen geri verme, suçun konusunu oluşturan malın, fiilin işlendiği andaki şekli, değeri, niteliğine herhangi bir zarar verilmeksizin, değişiklik yapılmaksızın, mağduruna iade edilmesidir. Bu itibarla suçun konusunu para oluşturuyorsa, aynı nitelik ve miktarda paranın iadesi yeterlidir. Faiz, ilave edilmemelidir. Ancak kanaatimize göre ülkedeki enflasyon oranları dikkate alınmalıdır. “Tazmin”, aynen iadenin mümkün bulunmadığı hallerde, malın suç tarihindeki değeri nispetinde eşdeğerini, bedelini, aynı miktarını, para veya başka bir eşya ile karşılamaya çalışmaktır. Yağma/hırsızlık sonucu elde edilen mal, üçüncü kişilere satılmış, devredilmiş ise, kolluk tarafından tespit edilmesi yahut bizzat şüphelinin bildirmesi sebebiyle el konulan bu eşyanın, mağduruna iade edilmesi hallerinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması için mağdurun zararının giderilmiş olması yeterlidir ayrıca malın satıldığı/devredildiği şahsın zararının giderilmesine gerek bulunmamaktadır.
Kısmen geri verme veya tazmin halinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için ayrıca mağdurun rızasının alınması gerekmektedir. Mağdur sayısının birden fazla olması halinde tamamının rızası olmadıkça etkin pişmanlık hükümleri uygulanamaz. Somut olayda tanığın kısmi ödeme yaptığını beyan etmesi halinde bu durumun araştırılması, mağdurun konuyla ilgili beyanının alınması ve sonucuna göre hareket edilmesi gerekmektedir. Yarg. 15. CD., 11.07.2019, 2017/30512, 2019/7839.-(Yarg. 6.CD., 13.12.2007, 9477/14005);(Yarg. 6.CD., 13.11.2007, 18269/11945). Yargıtay kararlarında kısmen tazmin yönünden, “belirli bir ağırlıkta olmayı” aramıştır. (Yargıtay’ın bir kararında; otomobilin içindeki eşyayla birlikte yağmalandığı hadisede, sanık yakınının 50 TL vermesi kısmi iade sayılmamıştır. Bkz. Yarg.6.CD.,8.10.2008, 6088/16583, Eker, Etkin Pişmanlık, s.377. Başka bir kararında da, yağmalanan eşyanın çok küçük bir bölümünü karşılayan tazminin “kısmi iade” sayılamayacağı belirtilmiştir. Bkz. Yarg.6.CD.,19.03.2009, 12722/5342, Eker, Etkin Pişmanlık, s.377.)
Şüpheli yahut sanığın aynen iade veya tazmini teklif etmesine rağmen, mağdurun kabul etmemesi durumunda, soruşturma safhasında Cumhuriyet savcısı, yargılama aşamasında hâkim tarafından suça konu malın aynen iadesi veya tazmini hususunda bir ödeme noktası tayin edilerek, iade yahut tazminin gerçekleşmesi sağlanmalıdır. Tazmin durumunda zararı belirleyecek hâkim veya Cumhuriyet savcısı, ceza yargılamasında şahsi hak davasına yer verilmediği gerçeğini de göz önünde bulundurarak, hukuk hâkimi gibi gerçek zararı tam anlamıyla saptamaya çalışmadan, kanaat verici basit bir araştırma yaparak zararı hesaplamalıdır. Bu hususlar yerine getirilmesine rağmen mağdurun suça konu malı aynen iade veya tazmin suretiyle tayin edilen ödeme noktasından almaması durumunda ise, sanık hakkında etkin pişmanlık hükümleri uygulanmalıdır. (Yarg.11.CD., 14.04.2004, 2036/3188, Eker, Etkin Pişmanlık, s.370, dn.13);(Yarg.6.CD., 26.10.2010, 20714/16790).
Borçlunun borcunu geç ödemesi nedeniyle enflasyon ve paranın alım gücünün düşmesi sonucunda zarara uğrayan alacaklılar munzam zararı talep edebilirler.” Yargıtay 11.Hukuk Dairesi Esas N:2018/1512 Karar N:2019/3201
- Yağma suçu, bir kişinin malını cebir veya tehdit kullanarak almak suretiyle işlenmiş sayılacağından, unsurları itibarıyla hem zilyetliğe, hem de kişi hürriyetine yönelik bir suçtur. Ancak kişi hürriyetine yönelen saldırı, mal aleyhine işlenen suçun gerçekleşmesi bakımından bir araç niteliğinde bulunduğundan, bu suç sonuç itibariyle” mal aleyhine” işlenen bir suçtur. Sanığın, önceden boşandığı katılanın yaşadığı eve giderek katılan ve müşterek kızları….. ile tartıştığı, tartışma sırasında…..’e vurmaya başlaması üzerine katılan müdahale edince mutfaktan aldığı bıçakla katılanın üzerine yürüyerek “Seni öldürürüm” dediği ve katılanın elindeki cep telefonu ve arabanın anahtarını zorla aldığı olayda; sanık, arabayı katılana kendisinin aldığını, arabayı ortak olarak kullandıklarını, annesi rahatsız olduğu için Antalya’ya gitmesi gerektiğini, kendi arabasının serviste olduğunu, katılanın yaşadığı eve gittiğinde arabanın anahtarını masanın üzerinde görüp aldığını, anahtarı zorla almadığını, katılana ait cep telefonunun arabanın torpido gözünde olduğunu ve katılanı tehdit etmediğini savunmuş ise de katılan, sanık arabayı alıp gitmesin diye masanın üzerinde bulunan arabanın anahtarını önceden eline aldığını, sanık eve gelince tartıştıklarını, bu sırada sanığın müşterek kızları…..’e vurmaya başladığını, kendisi müdahale edince sanığın mutfaktan aldığı bıçakla üzerine yürüyüp “Seni öldürürüm” diye tehdit ettiğini, bunun üzerine polisi aramak istediği sırada sanığın cep telefonu ile arabanın anahtarını elinden çekip zorla aldığını, geri istediğinde ise bıçak göstererek engel olduğunu beyan etmesi, müşterek kızları…..’in de, sanığın, katılanın elinde bulunan arabanın anahtarını zorla aldığını, anahtarı geri isteyince kendisine vurduğunu, katılanın buna müdahale etmesi üzerine bıçak çektiğini ve katılanın elinde bulunan cep telefonunu da zorla aldığını ifade etmesi göz önünde bulundurulduğunda; sanıkta baştan itibaren arabanın anahtarını alma kastı olduğunun, katılanın ise sanık arabanın anahtarını alamasın diye anahtarı elinde tuttuğunun, buna rağmen sanığın bıçakla katılanı tehdit edip elinde bulunan arabanın anahtarını rızası hilafına aldığının ve anahtarı geri istemesine rağmen katılana bıçak göstererek geri almasını engellediğinin anlaşılması karşısında; sanığın katılana yönelik gerçekleştirdiği silahla tehdit eylemi ile arabanın anahtarının alınması arasında illiyet bağının bulunduğunun ve sanığın eyleminin nitelikli yağma suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir. T.C. YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas : 2017/89 Karar : 2018/587 Tarih : 29.11.2018
- “Hırsızlık suçundan farklı olarak yağma suçunun oluşabilmesi için mağdurun rızasının cebir veya tehdit kullanılarak ortadan kaldırılması gerekir. Yağma suçunun tamamlanabilmesi için kullanılan cebir veya tehdidin etkisiyle mağdur malı teslim etmeli veya alınmasına karşı koyamamalıdır. Malın teslim edilmesi veya alınması, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesini, mağdurun bu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle gelmesini ifade eder. Mal, zilyedin tasarruf olanağı ortadan kalktığı anda alınmış olacağından, bu ana kadar yapılan cebir veya tehdit, hırsızlığı yağmaya dönüştürür. Örneğin evin içindeki eşyayı alıp kapıdan çıkarken mal sahibi ile karşılaşan hırsız, ona karşı cebir veya tehdit kullanacak olursa, yağma suçu oluşur. Mal alındıktan yani hırsızlık suçu tamamlandıktan sonra, bunu geri almak isteyen kişiye karşı cebir veya tehdide başvurulması hâlinde, yağma suçundan söz edilemez. Hırsızlık suçuna konu malın geri alınmasını önlemek amacına yönelik olarak kullanılan cebir veya tehdit ayrı suçların oluşmasına neden olur. Bu durumda gerçek içtima hükümlerinin uygulanması gerekir.” Yağma suçunun manevi öğesi “kast”tır. Failin mağdura yönelttiği cebir veya tehdidi, kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya zorlamak amacıyla hareket etmesi gerekmektedir. Yağma suçunun oluşabilmesi için malın mutlaka sahip olmak amacıyla alınması şart olmayıp geçici olarak kullanma kastı ile hareket edilmiş olması durumunda dahi eylem yağma suçunu oluşturmaktadır (Kişilere ve Mala Karşı Cürümler, Sulhi Dönmezer, İstanbul 2001, s. 435.).Yargıtay Ceza Genel Kurulu 14.12.1981 tarihli ve 345-424 sayılı kararında; adam öldürmeye eksik teşebbüs eden sanığın, olay yerinden kaçmak için mağduru silahla tehdit edip aracını ve kontak anahtarını teslime mecbur ettiği olayda, suça konu otomobilin olay yerinden uzaklaşmak için geçici olarak kullanmak maksadıyla alınmasıyla da yağma suçunun oluştuğunu kabul etmiştir. Benzer uyuşmazlıkla ilgili Ceza Genel Kurulunun 11.10.2016 tarihli ve 331-352 sayılı kararı ile 07.11.2019 tarihli ve 331-649 sayılı kararlarında da suça konu cep telefonlarının içerisindeki fotoğraf ve mesajlara bakmak için alınmasının kullanma kastını barındırması nedeniyle sanıkların eylemlerinin yağma suçunu oluşturacağı sonucuna varılmıştır. Yağma suçunda yararlanma kastının varlığı her somut olayın özellikleri gözetilerek ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Örneğin; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11.10.2016 tarihli ve 331-352 sayılı kararına konu olayda; yağma suçunun unsurlarının oluşmadığına karar verilmiş ise de bahsi geçen kararda yapılan tespitlerin mülk edinme kastı olmaksızın mağdurun evlilik birliğini temsil eden alyans ve tek taş yüzükten arındırılması nedeniyle sanığın sözle ifade ettiği boşanma isteğini açığa vurmak amacıyla, toplumda da evlilik birliğinin sembolü olarak kabul edilen alyans ve tektaş yüzüğü mağdurenin parmağından çıkarıp almasında, faydalanma amacıyla hareket ettiğinin sabit olmadığına hükmetmiştir. Buradan hareketle; bir babanın sigara içen on beş yaşındaki çocuğunun sağlığını gözetip tokat atarak sigara paketini elinden alması, psikolojik yahut sosyal gelişimi yönünden sakıncalı olabilecek video, resim ya da mesaj içeriklerini görmek amacıyla cep telefonu, bilgisayar veya taşınabilir bellek gibi eşyalarını zorla almasında ebeveynin eylemi çocuğunun menfaatini gözetmekten ibaret olup faydalanma kastı içermediğinden yağma suçu oluşmayacaktır. Suç tarihinde evli olup Karacabey’de kuaförlük yapan tanık…’in sanık … ile ilişki yaşadığı, bir düğünde tanışıp telefon numarasını verdiği mağdur … ile de mesajlaşmaya başladığı, mağdurun sanıkla çekilmiş fotoğraflarını eşine göstereceğine ilişkin mesajları tanık…’e gönderip onunla birlikte olmak istediğini söylediği, bu durumu öğrenen sanığın olay günü mağdurla saat 02.30 sıralarında TOKİ konutları önünde buluştuğu, fotoğraf ve mesajlara bakmak için cep telefonunu zorla aldığı mağdurun kafasına anahtarlıkla vurduğu, dokunmatik ekranlı telefonun nasıl kullanıldığını bilmediği için ertesi gün öğle vakti Ulu Cami önünde telefonunu vereceğini söyleyerek cep telefonunu aldığı mağdurun yanından uzaklaştığı, ağabeyinin evine giden mağdurun 155 Polis İmdat hattını arayarak yardım istediği kolluk görevlileriyle birlikte polis merkezine giderken yolda gördüğü sanığı gösterip telefonunu yağmalayan şahsın … olduğunu söylediği anlaşılan olayda; mağdurun aşamalarda değişmeyen anlatımı ile tarafların arasındaki husumete yönelik tanık beyanı, başından beri içerisindeki fotoğraflarla mesajlara bakıp ertesi gün iade etmek üzere söz konusu cep telefonunu zorla aldığını kabul eden sanığın, mağdurun başına anahtarlıkla vurduğuna yönelik ikrarı ve telefonun sanığın gösterdiği aracın altında ele geçirilmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde suça konu telefonun sahibinin elinden cebir kullanılmak suretiyle alındığının sabit olduğu, yağma suçunun oluşması için suça konu malın sahiplenme kastıyla alınmasının şart olmadığı, yararlanmanın sadece ekonomik menfaati değil aynı zamanda bilgi edinmeyi de kapsadığı, içinde bulunduğumuz çağda cep telefonlarının birer bilgisayar mahiyetinde olup içerisindeki bilgiye ulaşma, bilginin değiştirilmesi ya da yok edilmesinin de yararlanma kastını ortaya koyduğu, somut olayda söz konusu telefonun fotoğrafları silmek amacıyla geçici olarak kullanılma kastıyla alınması durumunda da faydalanma kastı gerçekleştiğinden yağma suçunun oluşacağı göz önünde bulundurulduğunda sanığa atılı nitelikli yağma suçunun tüm unsurları itibarıyla oluştuğunun kabulü gerekmektedir. T.C. YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas : 2018/125 Karar : 2020/341 Tarih : 02.07.2020
Yağma; başkasının zilyetliğindeki taşınabilir malın, zilyedin rızası olmadan faydalanmak amacıyla cebir veya tehdit kullanmak suretiyle alınması olduğundan “zor yoluyla hırsızlık”, bir kişiye karşı kullanılan icbar araçlarıyla haksız bir menfaat elde etmek şeklinde de tanımlanmıştır. Hırsızlık ile yağma suçları aynı ortak unsurlara sahip olup ayrıldıkları tek noktaya da başka bir deyişle yağmanın, hırsızlığa oranla sahip olduğu ilave unsur, malı almak için cebir veya tehdit kullanılmasıdır. Yağma suçu amaç ve araç hareketlerden oluşan bir suçtur. İlk önce almayı gerçekleştirmek için araç hareketler olan cebir veya tehdit kullanılır, sonrasında bu cebir ve tehdidin etkisiyle malın alınması veya tesliminin sağlanması ile suç tamamlanır. Yağma, tehdit veya cebir kullanma ile hırsızlık suçlarının bir araya gelmesiyle oluşmuş bileşik bir suç olduğundan birden çok hukuki değeri korumaktadır. Kendisini oluşturan suçların korudukları hukuki değerler olan kişi hürriyeti, vücut dokunulmazlığı, zilyetlik ve mülkiyet yağma suçunun da koruduğu hukuki değerlerdir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu 14.12.1981 tarihli ve 345-424 sayılı kararında; adam öldürmeye eksik teşebbüs eden sanığın, olay yerinden kaçmak için mağduru silahla tehdit edip aracını ve kontak anahtarını teslime mecbur ettiği olayda, suça konu otomobilin olay yerinden uzaklaşmak için geçici olarak kullanmak maksadıyla alınmasıyla da yağma suçunun oluştuğunu kabul etmiştir. Somut olayda arama kayıtlarını kontrol edebilmek için geçici olarak alan sanığın faydalanma kastının bulunduğu, yağma suçunun oluşumu için faydalanma kastı yeterli olup ayrıca failin fiilen faydalanmasının da gerekmediği hususları göz önünde bulundurulduğunda sanığa atılı nitelikli yağma suçunun tüm unsurlarıyla oluştuğunun kabulü gerekmektedir. T.C. YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas : 2018/284 Karar : 2020/275 Tarih : 09.06.2020
- Malın alınması veya teslimine yönelik bu değerlere yönelik olmayan cebir veya tehdit fiilleri Yağma Suçuna sebebiyet vermez.
- Mağdura uyku ilacı vererek veya uyuşturucu kullandırılarak veya ilaç verilerek veya sprey gibi görme yetisini yok edecek sıvı sıkacak ve hatta hipnotize edilip geçici de olsa mağdurun iradesini kullanamaz hale getirip kendisini bilemeyecek duruma sokulmasıyla fail tarafından taşınır malın alınması yağma suçunu oluşturacaktır. Mağdurun kendi rızası, iradesi ve kendi isteği ile bu maddeleri alması ve kendisini bilemeyecek bir duruma sokması halinde, yağma suçundan değil hırsızlık suçundan bahsedilebilir. Failin kastının ve mağdur iradesinin her somut olayda ayrıca irdelenmesi gereklidir.
- Yağma suçu resen kovuşturmaya tabi olup, şikayete bağlı bir suç değildir. Olaydan hemen sonra kolluk birimlerine verilen kurgulanması olanaksız, hayatın olağan akışına uygun, dosya kapsamı ile bütünlük oluşturan yakınan sıcağı sıcağına ilk beyanları genelde mahkumiyete esas teşkil etmektedir. Bu açıdan soruşturma veya kovuşturma aşamasında mağdur veya mağdurların şikayetten vazgeçmeleri veya sanığı dosya kapsamı ile uyuşmayan suçtan kurtarmaya yönelik beyan değişiklikleri, sanığın daha az ceza almasını sağlamayacağı gibi, sanığın yağma suçundan cezalandırılmasını da ortadan kaldırmaz. Ancak mağdurların bütünüyle sanığı veya sanıkları koruma amaçlı olmayan sonraki beyanlarının dosya kapsamı ile de uyumlu olması halinde bu beyanların nazar-ı dikkate alınması ve itibar edilmesi gerekir. Örneğin hem sanıktan şikayetinin devam ettiğini, hem zararının giderilmesini talep eden ve bununla birlikte sonraki beyanları ile yağma suçunun oluşmadığına dair ifade veren yakınan beyanlarının, hayatın olağan akışına uygun düşüp düşmediği, dosya kapsamına uygun düşüp düşmediği hususunda değerlendirme yapılarak itibar edilmesi gereklidir.
TCK Md 150 nin (Hukuki Alacağın Tahsili Amacıyla Yağma) uygulanmasında alacaklının kardeşiyle, yakın arkadaşıyla veya çok yakın akrabalarıyla beraber borçluyu tehdit edip alacağını almasında veya bu yolla gasp yönteminde başvurmasında, alacaklının kardeşi, yakın arkadaşları ve yakın akrabaları da TCK Md 150 hükümlerinden yararlanır. Borçlu mağdurun dışında borçlunun eşine kızına, anne ve babasına veya yakın akrabalarına gidilerek cebir veya tehdit yolu ile meşru bir alacağın istenmesi halinde TCK Md 150 hükümleri uygulanamaz. Mağdur borçlu dışındaki kişilerden alacağın bu yollarla tahsil edilmeye çalışılması halinde sanıkların TCK Md 149 hükümleri gereğince cezalandırılmaları gerekir. Yargıtay ilgili dairelerinin istikrarlı kararları da bu yöndedir. Alacağın tahsili amacıyla senedin veya borç ilişkisi doğuran evrakların ciro edilerek, veya alacağın temliki sözleşmesi yapılmak suretiyle devredilip mafya veya suç örgütlerine tahsil amacıyla verilmesi halinde TCK Md 150 hükümlerinden bu şahıslar yararlanamaz. Zira borç ilişkisi nispidir ve ancak kural olarak alacaklı tarafından borçluya karşı ileri sürülebilir. Alacaklı olan fail alacağına gecikmeden kaynaklanan faiz miktarını da ekleyerek hesapladığı toplam alacağını almış ise bu madde hükmünden yine yararlanır. Alacak ile gaspa teşebbüs edilen miktarın fahiş oranda farklı olması halinde fail TCK Md 150 hükümlerinden yararlanamaz. Hukuki ilişkinin taraflar arasında sona ermesinden sonra gerçekleştirilen eylem sebebiyle hukuki alacağın tahsili amacıyla yağma hükümleri uygulanmaz. TCK Md 150 de zikredilen alacak; sözleşme ilişkisinden kaynaklanabileceği gibi, haksız fiil veya sebepsiz zenginleşme sebeplerine de dayanabilir. Soyut alacak iddiasına istinaden fail hakkında TCK Md 150 hükümleri uygulanamaz. TCK Md 150 hükümlerinin uygulanabilmesi için; failin mağdura yönelik bir alacak hakkının bulunması, alacağın hukuki ilişkiye dayanması, yağma eyleminin de hukuki ilişkiye dayanan bu alacağı tahsil etme amacıyla işlenmiş olması gerekir. Bu hukuki ilişkinin ilgili Yasa’da belirtilen şekil şartına uygun olarak kurulmuş olması zorunlu olmayıp hukuk düzenince kabul edilebilir meşru ve gerçekte var olan bir ilişki olması gerekir. Alacak hakkı doğuran hukuki bir ilişkinin mevcut olup olmadığı her olayda mahkemece resen araştırılmalıdır. Borca kefil olan kişiden alacağın zorla alınması veya kefilin kefil olduğu meblağı ödedikten sonra diğer borçluya karşı eylemi de TCK Md 150/1 kapsamında değerlendirilir. Dolandırılan failin kendisini dolandıran kişiden zorla eşya alması da TCK Md 150/1 kapsamında değerlendirilir. CGK 26.04.2011,2011/6-7,2011/63 sayılı Kararı
Sevk ve yönetimindeki araçla hatalı manevra yaparak diğer aracın kendisine çarpmamak için bariyerlere aracını vurduğu olayda, sanıklar tarafından ibraz edilen fatura içeriği ile kaza sonrası kolluk birimlerince tutulan olay görgü ve tespit tutanağı arasında fark bulunmadığı, bu sebeple sanığın araçta bulunan diğer arkadaşı ile haksız fiilden kaynaklı hukuki ilişkiye dayanan alacağı ile orantılı olacak miktardaki parayı tahsil amacıyla katılanlara cebir uyguladığı olayda, eylemin TCK Md 150/1 kapsamında kaldığı kabul edilmelidir. CGK, 11.10.2016 gün ve 2016/6992,2016/348
Yağma suçunda silah nedeniyle arttırım yapılması için, silahın tehdit vasıtası olarak kullanılması veya cebir aracı olarak silahtan yararlanılması gerekir. Failin olay esnasında sırf silah bulunması yeterli değildir. Fail suçun icra hareketlerini gerçekleştirir iken kullanmalıdır. Yani cebir veya tehdit sırasında silah fiilen kullanılmalıdır. Silahın tehditte bir araç olarak kullanılması onun bizzat mağdura yöneltilmesini gerektirmez. Failin tehdit içeren sözler söylerken, belindeki veya elindeki silahı mağdura göstermesi yeterlidir. Zira fail silahın objektif olarak vermiş olduğu korkutucu gücünden faydalanmıştır. Silahın ise ateşli silah olması bu nitelikli halin uygulanması açısından gerekmez. 6136 sayılı Yasa kapsamına girmese dahi görünüş itibariyle silah izlenimini veren araçlarda , örneğin; kuru sıkı tabancalar bu bent kapsamında silah olarak değerlendirilir. Yağma eyleminin silahla işlendiğinin kabulü için; silah veya silah süsü verilen şeyi, mağdurun fark etmesi, görmesi, korkması gerekir. Failin elini beline atmış olması ve herhangi bir silah veya benzer şeyin gösterilmemiş olması halinde, yakınanın bunun silah olabileceği zannıyla malı teslim etmesi halinde, söz konusu silah veya silah süsü verilen şeyin ele geçirilmemiş olması karşısında, her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil yokluğundan beraat kararı verilmelidir. Silaha örnek olarak ateşli silahlar, tabanca, av tüfeği, bıçak, kuru sıkı tabanca, balta, tırpan, çekiç, tornavida, demir çubuk, taş, sopa, odun parçası, elektrik kabloları, alimünyum profil, ıskata, kırık bira veya kola şişesi, cam parçası ve benzer kesici delici vasıftaki aletler gösterilebilir. Mağdura sprey sıkmak suretiyle eylemin gerçekleştirilmesi halinde sprey de silahtan sayılır. Bize göre yağma suçlarında tahta parçası da silahtan sayılmalıdır. Ancak Yargıtay’ın bu hususta farklılık arz eden çelişkili kararları bulunmaktadır.
- İşi gereği sürekli seyahat eden bir kişinin çeşitli illerde, haftanın belli günleri kaldığı ev,
- Haftanın bir günü gelip, öğlenleri dinlenen yerler,
- Bir veya birkaç gece kalmak amacıyla kiralanmış otel odaları,
- Yaşamsal ihtiyaçlarının karşılandığı hayvan ağılları, mağara, okul, sağlık ocağı, çardak veya çadır,
- Kişinin yaşamsal ihtiyaçlarını karşıladığı, karavan, kayık, tekne, baraka, terkedilmiş otobüs, vagon, tren kompartmanı,
- Lojmanlar,
- Öğretmen evleri, polis evleri, orduevleri, hakim evleri, misafirhane,
- Öğrencilerin kaldığı öğrenci yurtları ile yurtlarındaki odalar,
- Genellikle yazları kullandığı içerisinde eşyalar bulunan her an kullanmaya uygun olan ev, apartman dairesi, yazlık bağ evi, (2.CD.09.03.2009, 2008/17723-2009/11256)
- Yeni kiralanmış, henüz oturmaya başlanılmamakla birlikte temizlenmiş, perdeleri takılmış, ikamete hazır hale getirilen yer (CGK 20.05.2014, 2014/6-21, 2014/272) KONUTTAN SAYILAN YERLER OLARAK KABUL EDİLMEKTEDİR. (Malvarlığına karşı suçların Soruşturulması ve kovuşturulmasında Dikkat Edilecek Hususlar, Hüsnü Aldemir, 4.Kitap, Ankara 2024, s.462-463)
- Loading...
Yağma Suçunda malın değerinin az olması sebebiyle faile verilecek cezada indirim yapılması için aşağıdaki koşulların tamamının bir arada yer alması gerekir:
- Suça konu malın objektif olarak herkese göre az değerde olması
- Failin özgülenen kastı, yani failin daha çoğunu alabilme imkanı var iken değer olarak gerçekten az olan şeyleri alması
- Suçun işleniş biçimi, olayın özelliği , Yasal ve düzenlemeye uygun gerekçe. TCK Md 150/2
- Ceza Tayin Edilirken İndirim ve Uygulama Sırası
- Temel Ceza Md 148
- Daha Ağır Cezayı Gerektiren Nitelikli Haller Md 149
- Daha Az Cezayı Gerektiren Nitelikli Haller Md 150/2
- Teşebbüs Md 35
- İştirak Md 37,39
- Yaş Küçüklüğü Md 31
- Akıl Hastalığı Md 32
- Cezayı İndirici Şahsi Haller Md 168
- Takdir İndirim Nedeni Md 62
Mağdurdan malı almak için ya da aldıktan sonra geri vermek için söylenen tehdit içerikli sözler de mağdur üzerinde ciddi korku ve endişe yaratmış ise , yağma suçundan söz edilebilir. Örneğin ; failin yanında arkadaşları olduğu halde yakınanın yanına gelip tehditvari bir ses tonu ile ” ver lan telefonu” diyerek yakınandan telefonu istemesi ve yakınanın da sanığın belalı birisi olduğunu önceden bilmesi nedeniyle üzerinde oluşan manevi baskı sonucu suça konu telefonu vermesi ya da faillerin mağdurdan cep telefonunu konuşma yapmak için aldıktan sonra telefonu geri talep eden yakınana telefonunu vermeyip sert bir ses tonu ile ” hadi defol git” demeleri ve yakınanın da faillerden korkması nedeniyle karşı koyamaması ve olaydan hemen sonra, sıcağı sıcağına yakalanmaları için kolluğa başvurması veya sanığın bilinen olumsuz kişiliğinden korkarak kendisine, çalışanlarına ya da işyerine zarar vereceği endişesiyle istemeyerek para vermeye kendini mecbur hissetmesi durumlarında yağma suçu oluşacaktır.6.CD.02.12.2008,2007/22337-2008/22960
- Failin, mağdura karşı herhangi bir tehdit içeren söz ve davranışta bulunmadan para veya telefonunu istemesi ve mağdurun da sesini çıkarmaması ve herhangi bir karşılık da vermemesi üzerine,failin mağdurun üzerinde bulunan eşyasını alması şeklinde gerçekleşen olaylarda; olayın oluşu, söylenen sözler, yapılan hareketler, taraflar arasındaki yaş farkları ve fiziki özellikleri, olayın gerçekleştiği yer ve saat birlikte değerlendirilmesi ve somut olayda mağdur korkmamış, ama malın alınmasına da karşı gelmemiş ise eylem hırsızlık suçu olarak değerlendirilmelidir.6.CD.25.09.2012,2012/2387-2012/16451
- BURSA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 4. CEZA DAİRESİ-Esas No : 2021/1003 Esas-Karar No : 2022/564 : Müştekinin 1. Celse alınan beyanında, zararının kısmen giderildiğini ve kısmi iade sebebiyle etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasına muvafakatinin bulunduğunu belirtmiş ve bu beyanın sanıklar bakımından bölünemeyecek nitelikte olmasına karşın, yazılı şekilde sanıklar Cihat ve Recep hakkında etkin pişmanlık hükümleri uygulanırken diğer sanıklar hakkında uygulanmaması;
- Bir malın yağması esnasında veya akabinde fiili icra veya itham etmek veya malı kaçırmak yahut kendisini veya şerikini cezadan kurtarmak için mal sahibine veya vaka mahalline gelen başkasına cebir ve şiddet veya tehdit icra eden kişinin de yağma suçundan cezalandırılacağına ilişkin Dolaylı Yağma 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 Sy. Yasa ile kaldırılmıştır.
Cebir ve şiddet, gerçekleştirilmiş bir direnmeyi kırmak veya daha sonra gerçekleştirilecek direnmeyi engellemek amacıyla yapılan kişiye yönelik her türlü fiziki zorlama anlamına gelir. Cebir ve şiddetin vücuda yönelik olması gerekir ise de, vücutla temas şart değildir. Bunun için örneğin korkutmak amacıyla silahı ateşlemek veya yırtıcı bir köpekle beklemek veya önceden mağdurun direnmesini önlemek için onu kapalı bir yere kilitlemek yeterlidir. Yargıtay”ın mağdura OMUZ VURDUKTAN sonra tehdit içermeyen sözler ile yakınandan alınan malın cebir yolu ile alındığı ve yağma suçunun oluştuğuna dair kararları bulunmaktadır. Cebir ve Şiddetin her somut olayda, olayın gerçekleşme biçimi ve özelliklerine göre ayrıca irdelenmesi gereklidir.
5237 sayılı TCK da Birden Fazla Kişi İle Birlikte Yağma suçu nitelikli ağırlaştırıcı halin uygulanması için suçun en az iki kişi tarafından işlenmesini şart koşmaktadır. İki kişiden maksat suçu doğrudan fiili olarak beraber işleyenlerdir En az 2 kişinin müşterek fail ( sanık ) olması gerekir. Azmettiren veya Yardım Edenin bu iki kişi içerisinde değerlendirilmesi ve dahil edilmesi mümkün değildir. Mağdur sıcağı sıcağına kolluğa başvurmuş, suçun 2 kişi tarafından işlendiğini belirtmiş, faillerin suçtaki rollerini detaylı ve kurgulanması olanaksız şekilde istikrarlı olarak beyan etmiş ise; faillerden birisi hiç yakalanamamış ve tespit edilememiş olsa dahi , olayın özelliklerine göre , takdir edilmesi halinde Yağma Suçunun bu nitelikli halinden Mahkumiyet kararı verilmesi mümkündür. ” 5237 sayılı TCY nın 149/1-c maddesinde düzenlenen ‘yağma suçunun birden fazla kişi ile birlikte işlenmesi ‘ şeklindeki nitelikli halin varlığı için yağma suçunu iki veya daha fazla kişinin müşterek fail olarak işlemesi gerektiği, yağma suçunun iştirak halinde işlenmesine rağmen ,müşterek faillik ilişkisinin bulunmadığı durumlarda, örneğin diğer suç ortaklarını azmettiren veya yardım eden olması hallerinde bu nitelikli halin uygulanamayacağı, sanığın kimliği belirlenemeyen şahsın eylemine TCK nın 39. Maddesi anlamında yardım eden olarak katıldığının anlaşılması karşısında 5237 sayılı TCY nin 148 . Maddesi yerine yazılı biçimde aynı yasa nın 149/1-c maddesi ile uygulama yapılması … ” ( 6.CD,.2013/6506, 2013/13056 3.6.2013)
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2015/6-681
K. 2016/179
T. 5.4.2016
• MÜŞTEREK FAİL (Sanıkların Birlikte Suç İşleme Kararlarının Olduğu/Sanığın Suçun İcrasında Üstlendiği Rol İle Suçun İşlenmesine Sağladığı Katkının Öneminin Yardım Etme Sınırlarını Aştığı/Suçun İşlenişi Üzerinde Diğer Sanıkla Birlikte Hâkimiyet Kurduğu – Yağma Suçuna Müşterek Fail Olarak Katıldığı)
• YAĞMA (Sanıkların Yağma Eylemini Önceden Yaptıkları Plan ve İşbölümü Çerçevesinde Gerçekleştirdikleri/Eylemin Silahla Birden Fazla Kişi Tarafından ve Konutta İşlendiği/Temel Hapis Cezasının Alt Sınırdan Uzaklaşılmak Suretiyle 12 Yıl 6 Ay Olarak Belirlendiği – Orantılılık İlkesine Aykırılık Oluşturmadığı)
• TEMEL CEZA BELİRLENMESİ (Temel Hapis Cezasının 2 Yıl 6 Ay Adli Para Cezasının İse Kanunda Belirtilen Üst Sınırı da Aşacak Şekilde 120 Gün Olarak Belirlendiği/Dosya Kapsamı Adalet Hak ve Nasafet Kuralları ve “Orantılılık” İlkesiyle Bağdaşmadığı – Adli Para Cezası Yönünden Kanuna Aykırılık da Teşkil Ettiği)
• TEŞEBBÜS (Suç Yolunda Katedilen Mesafe Somut Bir Zararın Oluşmaması ve Meydana Gelen Tehlikenin Ağırlığına Göre T.C.K’nun 35/2. Md. Uyarınca Makul Bir Oranda İndirim Yapılması Gerektiği/Dosya İçeriğine Uygun Düşmeyen Şekilde Asgari Oranda İndirim Yapılmasının Usul ve Kanuna Aykırı Olduğu – Yağma)
ÖZET : Uyuşmazlıklar; sanığın yağma suçuna iştirakinin TCK’nun 37. maddesi kapsamında “müşterek faillik” mi, yoksa TCK’nun 39. madde kapsamında “yardım eden” niteliğinde mi olduğu, Her iki sanık hakkında yağma suçundan belirlenen temel cezanın isabetli olup olmadığı, Sanık hakkında 6136 Sayılı Kanuna muhalefet suçundan belirlenen temel cezanın yerinde olup olmadığı, Sanıklar hakkında yağma suçundan 5237 Sayılı TCK’nun 35/2. maddesi uyarınca teşebbüs sebebiyle indirim yapılırken uygulanan indirim oranının yerinde olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Sanıkların olayın başlangıç ve gelişimine göre birlikte suç işleme kararlarının olduğu, sanığın yağma suçunun icrasında üstlendiği rol ile suçun işlenmesine sağladığı katkının öneminin TCK’nun 39. maddesinde düzenlenen yardım etme sınırlarını aştığını ve iş bölümü içerisinde gerçekleşen davranışlarının diğer sanığın fiilini tamamlaması sebebiyle suçun işlenişi üzerinde diğer sanıkla birlikte hâkimiyet kurduğu anlaşılmakla, yağma suçuna 5237 Sayılı TCK’nun 37. maddesi kapsamında müşterek fail olarak katıldığının kabulü gerekmektedir.
Sanıkların yağma eylemini önceden yaptıkları plan ve işbölümü çerçevesinde gerçekleştirmeleri, eylemin silahla, birden fazla kişi tarafından birlikte ve konutta işlenmesi sebebiyle suçun birden fazla nitelikli halinin oluşması karşısında, yerel mahkemece 5237 Sayılı TCK’nun 149. maddesinin birinci fıkrasında 10 yıldan 15 yıla kadar hükmolunabileceği belirlenen temel hapis cezasının, alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle 12 yıl 6 ay olarak belirlenmesi ve bu konuda gösterilen gerekçe TCK’nun 61. maddesi anlamında kanuni ve dosya kapsamına uygun olup 5237 Sayılı TCK’nun 3/1. maddesinde düzenlenen “orantılılık” ilkesine de aykırılık oluşturmamaktadır. Belirtilen nedenlerle, bu uyuşmazlık yönünden de itirazın kabulüne karar verilmelidir.
Yerel mahkemece; “suçun işleniş biçimi, işlendiği zaman ve yer, konusunun önem ve değeri, meydana gelen zararın ağırlığı, sanığın kastının ağırlığı, amaç ve saiki” şeklinde gösterilen gerekçe ile temel hapis cezasının 2 yıl 6 ay, adli para cezasının ise kanunda belirtilen üst sınırı da aşacak şekilde 120 gün olarak belirlenmesi, dosya kapsamı, adalet, hak ve nasafet kuralları ve “orantılılık” ilkesiyle bağdaşmamakta olup, ayrıca adli para cezası yönünden kanuna aykırılık da teşkil etmektedir.
Sanıkların, katılanların evinde bulunan parayı yağma yoluyla almak üzere yaptıkları plan doğrultusunda kiraladıkları araçla katılanların evinin bulunduğu yere gitmelerinden sonra sanıklardan birinin, evin kapısını açan katılanı ittirerek içeriye girip, diğer katılanın da kafasına silah dayaması ancak evde bulunanların bağırması üzerine heyecanlanarak yakalanacağı korkusuyla katılanı bırakıp hiçbir şey alamadan olay yerinden kaçması, kargaşa üzerine de sanığın diğer sanığı almadan olay yerinden ayrılması karşısında, yerel mahkemece suç yolunda katedilen mesafe, somut bir zararın oluşmaması ve meydana gelen tehlikenin ağırlığına göre TCK’nun 35/2. maddesi uyarınca makul bir oranda indirim yapılması gerekirken, dosya içeriğine uygun düşmeyen şekilde asgari oranda indirim yapılması usul ve kanuna aykırıdır.
Yağma suçlarında etkin pişmanlığın bizzat fail tarafından gösterilmesi gerekir. Bu bağlamda müşteki zararının soruşturma veya kovuşturma aşamasında giderilmesi bakımından, bu eylemin bizzat fail tarafından veya fail talimatları ile sanık yakınları tarafından ve/veya arkadaşları tarafından giderilmesi gerekmektedir. Failin pişmanlık göstermemesi, duruşmadaki hal ve tutumları, zararın sanıktan habersiz olarak giderilmesi halinde TCK Md 168 zikredilen etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanması mümkün değildir. Kısmi iade ve zararın giderilmesi açısından mağdur rızası gerekir. Ancak zararın bütününün giderilmesi halinde müşteki rızasının varlığına gerek yoktur. Soruşturma veya kovuşturma aşamasında zararın bütününün giderilmesi yönünde sanık talimatları doğrultusunda veya doğrudan sanık tarafından müştekiye teklif götürüldüğünün dile getirilmesi ve bu hususun mağdurca teyit edilmesi veya başka şekilde ispatlanması halinde, müşteki zararın giderilmesini kabul etmemiş olsa bile , sanığın TCK Md 168 de belirtilen indirimden teklifin götürüldüğü adli aşama sürecine uygun olarak faydalandırılması mümkündür.
Bir çantanın alışılagelen biçimde tutulmasını bertaraf etmek için söz konusu çantanın yıldırım hızıyla, ani bir şekilde çekilip alınması durumunda (Kap-kaç) cebir ve şiddetin bulunmadığı ve bu nedenle hırsızlık suçunun oluştuğu kabul edilmektedir. Buna karşılık mağdur çanta mağdur tarafından gösterilen direnci bertaraf etmek suretiyle alınmış ise cebir ve şiddetin bulunduğu sonucuna varılmalıdır. Bu bakımdan tek başına eşyaya yönelik zorlama, yağma suçunu oluşturmaz ise de, doğrudan eşyaya yönelik cebir dolaylı olarak kişi üzerinde fiziki etki meydana getirmiş olursa, yağmadan söz edilir. Karşılıklı kavga veya saldırı esnasında karşı tarafın elinden silahı veya benzer edevatın zarar vermemesi amacıyla, en kısa sürede yetkili mercilere veya başka bir yere faydalanmak maksadı olmaksızın teslim etmek niyetiyle alınması halinde yağma suçu oluşmaz.
Failin cebir şiddet veya tehdit kullanmaktaki amacı; mağdurun malını yararlanmak maksadı ile almaya yönelik olmalıdır. Fail önce cebir ve şiddet kullanmış mağduru döverek bayıltmış daha sonrada mağdurun bayılmasından faydalanarak cüzdanını almış ise burada yağma suçu değil müessir fiil ve hırsızlık suçu oluşmuştur, gerçek içtima kuralları uygulanarak her iki suçtan da fail cezalandırılmalıdır. Failin gerçekleştirdiği cebir şiddet veya tehdit malın alınmasından önce veya aynı zamanlı olmadıkça yağma suçu oluşmayacaktır.
Yağma suçunun mağduru da faili de ancak gerçek kişiler olabilir .Cebir şiddet ve tehditten ancak gerçek kişilerin iradeleri etkilenebileceğinden mağdurun tüzel kişi olabilmesi mümkün değildir.
Yağma suçunun manevi unsuru kendisine veya bir başkasına yarar sağlama maksadı ile cebir ,şiddet ve tehdit kullanması kastıdır. Kast bilme ve istemeyi içerdiğinden failin bilerek ve isteyerek bir malı almaya yönelik cebir şiddet ve tehdit kullanması gerekir. Failin iradesini ortadan kaldıran nedenler varsa yağma kasti bir fiil olduğundan, kasıt gerçekleşmeyeceği için suç oluşmayacaktır.
Yağma Suçlarında zincirleme suç hükümleri değil; gerçek içtima hükümleri uygulanmaktadır. Yine Md 150/1 kapsamı dışında kalan Yağma suçlarında Haksız Tahrik hükümlerinin uygulanması da mümkün değildir.
Yağma suçu şikayete tabi bir suç değildir. Bu nedenle, şikayetten vazgeçme ceza davasının düşmesine veya daha az cezaya hükmedilmesine yol açmaz. Herhangi bir şekilde suçun işlendiği savcılık tarafından öğrenildiğinde kendiliğinden -resen soruşturma başlatılmalıdır. Yağma suçu açısından herhangi bir şikayet süresi yoktur. Ancak, suçun dava zamanaşımı süresi 15 yıl olup, suçun işlendiği tarihten itibaren 15 yıl geçmeden işlenen suç savcılığa bildirilmelidir. Aksi takdirde, dava zamanaşımı süresi dolacağından suç ile ilgili soruşturma yapılamayacaktır. Gasp suçu nedeniyle yargılama görevi ağır ceza mahkemesi tarafından yerine getirilir.
Fail konuta girerek nitelikli yağma suçu işlemiş ve mağduru da öldürmüştür. Faile hem nitelikli yağma suçundan hem de konut dokunulmazlığını ihlal suçundan ceza verilmiştir. Konut dokunulmazlığını ihlal suçu gasp suçunun nitelikli halinin unsurudur. Bu nedenle faile yalnızca nitelikli gasp suçundan ceza verilmesi gerekir, konut dokunulmazlığını ihlal suçundan fail ayrıca cezalandırılmaz (Yargıtay 1. Ceza Dairesi – Esas No: 2014/6186, Karar No: 2015/1738, Tarih: 24.3.2015).
Başkasına ait alacağın tahsili amacıyla yağma suçu işlenmesi halinde TCK 150/1 hükümleri uygulanamaz. TCK 150/1 maddesi hükümlerinin uygulanabilmesi kişinin kendi alacağını tahsil amacıyla hareket etmesi gerekir. Başkasının alacağını tahsil etmek için cebir ve tehdit kullanan kişi gasp suçu hükümleri gereği cezalandırılması gerekir (Yargıtay 6. Ceza Dairesi – Esas No: 2012/13894, Karar No: 2015/1055, Tarih: 4.2.2015).
Sanığın mağdurdan aldığı senetler, mağdurun beyanı üzerine sanık tarafından olay anında polise teslim edilmiştir. Fakat sanığın olay anında zaten kaçma imkanı yoktur, polis basit bir üst aramasıyla senetlere ulaşabilecek durumdadır. Mağdurun soruşturma aşamasında şikayetten vazgeçmesi halinin de etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması açısından bir önemi yoktur. Bu nedenle, yağma suçu nedeniyle etkin pişmanlık hükümlerini de düzenleyen TCK 168 maddesi bu olayda uygulanamaz (Yargıtay Ceza Genel Kurulu – Esas No: 2013/6-628, Karar No: 2014/258, Tarih: 13.5.2014).
Sanığın telefonunun arama listelerini kontrol ederek mağdurenin telefonda görüştüğü numaraları tespit etmek amacıyla aldığı sabittir. Olayın bu oluş şekline, taraflar arasındaki ilişkiye göre, telefonu satmak ya da kullanmak maksadıyla aldığını kabul etmek mümkün değildir. Dolayısıyla yağma suçunun manevi unsuru oluşmamıştır Sanığın eylemini mevcut haliyle konut dokunulmazlığını ihlal, silahla tehdit ve silahla kasten yaralama suçu olarak değerlendirilmesi yerine yağma suçundan verilen mahkumiyet hükmü usul ve yasaya aykırıdır” YARGITAY CEZA GENEL KURULU ESAS: 2015/6-709 KARAR: 2016/33
Yağma suçunun tamamlanabilmesi için, kullanılan cebir veya tehditin etkisiyle mağdur malı teslim etmeli veya malın alınmasına karşı koymamalıdır. Bu bakımdan kullanılan tehditin kişiyi malı teslim etmeye veya alınmasına ses çıkarmamaya elverişli olması gerekir. Bu nitelikte olmayan tehditin SIRF MAĞDURUN NORMALDEN FAZLA ÜRKEK OLMASI NEDENİYLE malı teslim etmeye veya alınmasına yönelmişse yağma suçundan söz edilemez ve fiilin hırsızlık olarak nitelendirilmesi gerekir. (Madde Gerekçesi) Yağma suçunun unsurları; Malın taşınabilir olması, Mal sahibinin rızasının olmaması, Malın zilyetliği kaldıracak şekilde cebir veya tehdit yolu ile alınması, Faydalanmak kastının varlığı ‘dır. CGK.26.03.2002/1-94-2002/225. Mağdurun iradesinin sakatlanmasına sebebiyet verecek her türlü davranış hile dir. Hile ise yağma suçunun bir unsuru değildir. Tehditin açık olarak yapılmadığı ancak tehditkar davranış ve eylemler içerisinde bulunmak haline istinaden yağma suçunun oluşmasında ise tehditkar davranışların etkili ve ciddi olması gerekir . Bu bağlamda sanık ile mağdurun önceden biribirlerini tanıyıp tanımadıkları, sanığın çevresinde nasıl bilindiği (piskopat korkutucu, olumsuz kişiliğini baskı ve korkutma unsuru olarak kullanma vs) , mağdurun olay esnasında sanığın çevrede nasıl bilindiğine yönelik duyumlara istinaden mi hareket edip etmediğinin araştırılması gerekir..6.CD.28.10.2009 2007/22151-2009/14144.
Yağma suçu aynı suç işleme kararının icrası kapsamında olmak üzere KISA ARALIKLARLA AYNI KİŞİYE veya aynı eylemle birden fazla kişiye veya birden fazla hareketle birden fazla kimseye gerçeklemesi durumunda TCK nın 43/3 maddesi uyarında zincirleme suç hükümleri uygulanamayacak, gerçek içtima hükümleri uygulanacaktır. ANCAK FAİL KASTINI BELİRLİ BİR PARAYI ALMAK İÇİN veya bu paraya ulaşmak amacıyla ÖZGÜLEMİŞ ise MAĞDURDAN DEĞİŞİK ZAMANLARDA DA PARA İSTENSE veya ALINSA ÖZGÜLENEN KAST NEDENİYLE EYLEM bir bütün halinde TEK SUÇ OLUŞTURUR. Dolayısıyla gerçek içtima hükümleri uygulanmaz. CGK.19.10.2011,6/166-2013 ve 07.02.2012,6/332-21, 6.CD 17.01.2013, 3818/521.
”Sanıkların ilk olayda mağdura zorla kadın çamaşırları giydirip görüntülerini telefonuna kaydettikten sonra kendilerine 2.000 TL vermediği takdirde görüntüleri ailesine gösterip, internet ortamında yayacaklarını söyledikleri, mağdurun ancak 500 TL ödeyebileceğini söylemesi üzerine talep edilen 500 TL ye düşürdükleri, bu sırada sanıkların mağdurun üzerindeki 150 TL sini, cep telefonunu ,iki adet montunu, bir şişe votkasını, fotoğraf makinasını, traş makinasını, mağdurun daha önce cinsel birliktelik yaşadığı şahıslarla ilgili görüntülerin bulunduğu VHS video kasetini ve güvenlik kamerasını alarak evden ayrıldıkları, bu olaydan yaklaşık 10 gün sonra sözünü aldıkları parayı elde edebilmek için mağdura ulaşmaya çalıştıkları, bu kapsamda mağdurun kız kardeşini telefonla arayıp mağduru sordukları, mağdurun annesinin evine gidip mağdurun kendilerine borcu olduğunu söyledikleri, sanıkların önceki eylemlerinden sonra şikayetçi olmayan mağdurun ailesinin rahatsız edilmesinden tedirgin olması üzerine sanıklar hakkında şikayetçi olduğu, C.Savcılığınca yapılan koordine sonucu sanıklarla parayı vermek üzere davet ettiği, ilk olaydan 21 gün sonra sanıkların daha önce kararlaştırılan parayı almak üzere mağdurun evine geldiklerinde kolluk görevlilerince yakalandığı olayda, sanıkların iradesi baştan itibaren mağdurdan belirli bir miktar parayı almaya özgülenmiş olup, ilk eylemden sonra geçekleştirdikleri fiillerin en başta aldıkları diğer eşyalar ile birlikte almayı hedefledikleri 500 TL yi de mağdurdan almaya yönelik olduğu anlaşıldığından , sanıkların eylemlerinin tek nitelikli yağma suçunu oluşturduğunun kabülü gerekmektedir. Bu nedenle, yerel mahkemece sanıkların iki ayrı yağma suçundan cezalandırılmasına karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır. Bu itibarla yerel mahkeme direnme kararının sanıkların eylemlerinin tek bir nitelikli yağma suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.” ( CGK 2013/6-617-2014/271, 20.05.2014)
Somut olayda kolluğa yapılan başvuru üzerine seri numaraları tespit edilen paraları teslim alan sanığın işyerinden çıktıktan sonra daha önceden önlem alan ve dışarıda bekleyen görevlilerce yakalanması şeklinde gerçekleşen eylemde zilyedin tasarruf olanağı kaldırılmamış olup başka bir anlatımla alma gerçekleşmemiş bulunduğundan suç teşebbüs aşamasında kalmaktadır. ( CGK 2010/6-63, 2010/102, 04.05.2010)
”Oluş ve dosya içeriğine göre mağdurun 01.12.2005 günü bankadan parasını çekip yürüdüğü sırada sanığın annesi olan mağdureyi görerek yanına gelip para istediği, olmadığını söyleyince ‘Ben anlamam para bulacaksın yoksa seni öldürürüm, evini ve eşyalarını satarım’ dediği, para alamayan sanığın aynı gün akşam saatlerinde ele geçirilemeyen bıçakla mağdurun, hasta bakıcılığı yaptığı tanık kılınç alt’ın evine gelip mağdureye hitaben ‘Bana aldığın maaşı verecen, yoksa evindeki eşyaları satarım, seni de o eve sokmam, tarlayı satacağım, imza vereceksin’ diyerek üzerine yürüdüğü, mağdur ve tanık kılınc alt’ın kapıyı kapatmaları üzerine sanığın olay yerinden ayrıldığının anlaşılması karşısında, sanığın baştan beri kastını özgülediği malvarlığı değerlerine ulaşmak amacıyla eylemlerini gerçekleştirdiği, bu bağlamda sanığın eyleminin bir bütün halinde silahla tek yağmaya teşebbüs suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması” (6.CD 2013/21649, 2013/15705, 03. 07 .2013)
Yağma cürmünde mağdurda yaratılan zorlama etkisi ciddi, önemli ve almaya karşı beklenen mukavemeti kırmaya uygun olmalıdır. (6.CD 10.07.2012, 4549/14255)
Tehditin kişiyi malı teslim etmeye veya almasına ses çıkarmamaya yöneltmeye elverişli nitelikte ve yoğunlukta olması gerekir. (6.CD 14.2.2013, 29363/2804) ( CGK 2004/6-59/93, 13.4.2004)
Faile ait araç vergi borcu nedeniyle haczedilmiş ve trafik ekiplerince yakalanarak otoparka teslim edilmiştir. Fail kendisine ait aracın yedek anahtarıyla aracı çalıştırmış, “ne olursa olsun kapıyı kırıp çıkacağım” diyerek otopark görevlisi mağdurun kapıyı açmasını sağlamıştır. Bu durumda TCK 290/2 maddesi yollamasıyla 149/1-d gereği failin nitelikli yağma suçu hükümleriyle cezalandırılması gerekir (Yargıtay 6. Ceza Dairesi – Esas No: 2012/20739, Karar No: 2015/38014, Tarih: 4.3.2015).
Başkasına ait alacağın tahsili amacıyla yağma suçu işlenmesi halinde TCK 150/1 hükümleri uygulanamaz. TCK 150/1 maddesi hükümlerinin uygulanabilmesi kişinin kendi alacağını tahsil amacıyla hareket etmesi gerekir. Başkasının alacağını tahsil etmek için cebir ve tehdit kullanan kişi gasp suçu hükümleri gereği cezalandırılması gerekir (Yargıtay 6. Ceza Dairesi – Esas No: 2012/13894, Karar No: 2015/1055, Tarih: 4.2.2015).
Sanığın mağdurdan alacağı mevcuttur. Sanık, mağduru zorla kendi evine sokarak zorla senet imzalatmıştır. Sanığın mağdura zorla imzalattırdığı senetteki miktar, alacaklı olduğu gerçek alacak miktarından fazladır. Kendi alacağından daha fazla miktarda senet imzalattıran mağdur hakkında yağma suçu ve kişi hürriyetinin kısıtlanması hükümleri uygulanmalıdır, TCK 150/1 maddesinin kendi alacağını tahsil amacıyla gasp suçu hükümleri bu olayda uygulanamaz (Yargıtay 6. Ceza Dairesi – Esas No: 2011/21386, Karar No: 2014/14108, Tarih: 8.7.2014).
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2010/6-173
K. 2010/208
T. 26.10.2010
• YAĞMA ( Etkin Pişmanlık Hükmünün Uygulanması İçin Suça Konu Telefonu Satın Alan Kişinin Zararının Giderilmesi Koşulunun Aranmayacağı – Kısmi İade Halinde Etkin Pişmanlık Hükümlerinin Uygulanabilmesi İçin Mağdurun Rızası Gerektiği )
• KISMİ İADE ( Etkin Pişmanlık Hükümlerinin Uygulanabilmesi İçin Mağdurun Rızası Gerektiği – Yağma )
• ZARARIN GİDERİLMESİ KOŞULU ( Yağma – Etkin Pişmanlık Hükmünün Uygulanması İçin Suça Konu Telefonu Satın Alan Kişinin Zararının Giderilmesi Koşulunun Aranmayacağı – Kısmi İade Halinde Etkin Pişmanlık Hükümlerinin Uygulanabilmesi İçin Mağdurun Rızası Gerektiği )
• PİŞMANLIK NETİCESİNDE YAĞMALANAN TELEFONUN İADE EDİLMESİ ( Sanığın Cep Telefonunu Sattıkları İşyerini Kolluğa Bildirip Cep Telefonunun Mağdura İadesini Sağlayarak Kısmi İadeyi Gerçekleştirdiğinin Kabulü Gerektiği )
• ETKİN PİŞMANLIK ( Uygulanması İçin Suça Konu Telefonu Satın Alan Kişinin Zararının Giderilmesi Koşulunun Aranmayacağı/Kısmi İade Halinde Etkin Pişmanlık Hükümlerinin Uygulanabilmesi İçin Mağdurun Rızası Gerektiği – Yağma )
• YAĞMALANAN TELEFONUN İADE EDİLMESİ ( Sattıkları Yeri Kendi İradesi İle Kolluğa Bildirerek Cep Telefonunun Mağdura İadesini Sağladığı – Etkin Pişmanlık Hükmünün Uygulanması İçin Suça Konu Telefonu Satın Alan Kişinin Zararının Giderilmesi Koşulu Aranamayacağı )
• MAĞDURUN RIZASI ( Kısmi İade Halinde Etkin Pişmanlık Hükümlerinin Uygulanabilmesi İçin Mağdurun Rızası Gerektiği – Yağma )
Yağmalanan şeyin şüphelinin yakalanması akabinde kolluk birimince yapılacak kaba üst aramasında ele geçmesi muhakkak ise, salt eşyanın kolluk birimine rızaen teslimi gerekçesiyle etkin pişmanlık hükümleri uygulanmaz. Ancak şüphelinin çağrı üzerine polis merkezine gitmesi ve sonrasında yapılan üst aramasında yağmalanan eşyanın ele geçmesi veya kolluk personelinin, şüphelinin yakalanması amacıyla, ikamet veya iş yeri arama kararı mevcut olmaksızın kaldığı yere gitmesine müteakip yaptığı üst aramasında suç unsuruna rastlanılmaması ancak şüphelinin eşyanın kendisinde olduğunu söyleyerek evinden veya iş yerinden alıp getirerek polise teslim etmesi hallerinde etkin pişmanlık hükümleri uygulanmalıdır. Fakat şüphelinin yakalanması amacıyla ikametine veya iş yerine giden kolluk birimi aynı zamanda yazılı arama kararı da temin etmiş ise, arama sonucunda yağmalanan eşyanın, ikamet veya iş yerinde ele geçmesi de muhakkak olacağından, şüpheli lehine etkin pişmanlık hükümleri uygulanmamalıdır. Yağmalanan eşyanın 3.kişiye satılması durumunda satılan yeri kolluk personeline gösteren şüpheli hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için, eşyanın satıldığı 3. kişinin zararının giderilip giderilmediği de araştırılmalıdır.
T.C.
YARGITAY
ALTINCI CEZA DAİRESİ
Esas : 2016/1632
Karar : 2018/6395
Tarih : 23.10.2018
Sanık …’un, yakalandıktan sonra üzerinde ele geçirilmesi kaçınılmaz olan suça konu cep telefonunu polis memurlarına teslim etmekten ibaret olan eyleminde, etkin pişmanlık koşullarının oluşmadığı gözetilmeden, sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK’nın 168/3. maddesi gereğince indirim yapılarak noksan ceza tayini, karşı temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
T.C.
YARGITAY
ALTINCI CEZA DAİRESİ
Esas : 2016/2213
Karar : 2018/7269
Tarih : 27.11.2018
a-Kolluk güçleri tarafından yakalanan sanık …’ın, üst aramasında ele geçirilmesi muhakkak olan suça konu cep telefonunu ile 140 TL. parayı cebinden çıkarıp teslim etmesinde, TCK’nin 168. maddesinde öngörülen etkin pişmanlık koşullarından bahsedilemeyeceğinin düşünülmemesi,
T.C.
YARGITAY
ALTINCI CEZA DAİRESİ
Esas : 2017/3096
Karar : 2019/6016
Tarih : 04.12.2019
YAĞMA-ETKİN PİŞMANLIK-( 5237 s. TCK m. 149 , 168 )
ÖZET:
Sanığın mağdurdan yağmaladığı cep telefonunu 30-TL karşılığında … İletişim isimli telefon bayiine sattığını ve bayinin açık adresini polise söylediği, böylece polisin telefon bayiine giderek bayii sahibi …’den rızasıyla telefonu temin ederek mağdura teslim ettiğinin anlaşıldığı olayda, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.03.2013 günlü, 2012/6-1232 Esas ve 2013/106 sayılı kararı ışığında; 5237 sayılı TCK’nin 168. maddesinin uygulanabilmesi için failin, bizzat pişmanlık göstererek, mağdurun zararını tazmin etmesi yanında satın alan iyi niyetli ise, satın alanın zararını da gidermesi; kötü niyetli ise, satın alandan elde ettiği para veya sağladığı menfaati kazanç müsaderesine konu edilmek üzere soruşturma makamlarına teslim etmesi gerektiğinden; sanıktan telefonu satın alan iyiniyetli 3. kişi …’in zararının giderilip giderilmediği hususu açıklığa kavuşturularak sonucuna göre 168/1. maddesi hükümlerinin uygulanması gerekeceğinin gözetilmemesi, sanığın yağma eylemini gerçekleştirirken yüzünü kaşkol ile gizlediğinin anlaşılması karşısında; 149/1-(a) ve (h) bentlerinin yanı sıra (b) bendinin de uygulanması gerektiğinin düşünülmemesi bozmayı gerektirmiştir.
T.C.
YARGITAY
ALTINCI CEZA DAİRESİ
Esas : 2018/295
Karar : 2020/452
Tarih : 11.02.2020
01.2007 tarihli kolluk tarafından düzenlenen üst arama ve zapt etme tutanağı ile aynı tarihli teslim tesellüm tutanağına göre, soruşturma aşamasında sanığın kendiliğinden polis merkezine gelerek teslim olduğu ve yapılan üst aramasında suça konu cep telefonunun ele geçirilerek mağdura iade edildiğinin anlaşılması karşısında etkin pişmanlık hükümlerinin koşulları oluştuğu halde TCK 168/3-1.cümleileindirim uygulanmaması yasaya aykırı ise de; denetim sırasında yapılan incelemede anılan aykırılıklar giderilse bile şu anda tayin edilen cezadan daha az cezaya hükmedilmesinin mümkün olmayıp sonuç cezaya da etkili görülmediğinden, anılan hususlar bozma nedeni yapılmamıştır.
T.C.
YARGITAY
ALTINCI CEZA DAİRESİ
Esas : 2018/3279
Karar : 2020/3586
Tarih : 21.10.2020
Suça konu cep telefonunun kolluk tarafından üst araması yapılacağı sırada sanık … tarafından polise teslim edilip, kolluk tarafından mağdura iade edildiğinden ve bu iade sanık hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması koşullarını oluşturmadığından, ancak mağdurun yağmalanan 300 TL parası kovuşturma evresinde sanık … tarafından adli emanete yatırılmak suretiyle iade edilmiş olmakla sanıkların kısmi iadede bulundukları anlaşıldığından, ilk derece mahkemesince sanıkların katılana karşı eylemleri nedeniyle katılandan kısmi iadeye muvafakat edip etmediği sorulmadan, sanık … hakkında TCK’nin 168/4. maddesi ile uygulama yapılması, karşı temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
T.C.
YARGITAY
ALTINCI CEZA DAİRESİ
Esas : 2020/2998
Karar : 2021/13451
Tarih : 14.09.2021
1)Dosyada yer alan yakalama ve rızaen teslim tutanağına göre, sanığın soruşturma aşamasında, suça konu cep telefonunu polislerin yanına gelerek rızası ile teslim ettiğinin anlaşılması karşısında sanık hakkında şartları oluşmasına rağmen 5237 sayılı TCK’nın 168/1. maddesinde yer alan etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmaması,
YARGITAY 6. Ceza Dairesi
ESAS: 2012/14072
KARAR: 2015/39097
1-) Parkta oturmakta olan yakınanı sanığın yanına çağırdığı, bunu duyan parktaki bazı öğrencilerin yakınana “yanında paran veya telefonun varsa gitme alır” dedikleri, yakınanın sanığın yanına gitmediği bu aşamada sanığın yakınan üzerinde baskı kurmadığı, yakınanın parktan ayrılmasından sonra arkasından yanına gelip cep telefonunu istediği, yakınanın olmadığını söylediği, sanığın yakınanın üzerini aradığı ancak telefonu bulamadığı, yakınandan çantasını açmasını istediği, yakınanın çantasını açmadığı, sanığın yakınanın elinden çantayı alarak açtığı ve içindeki cep telefonunu aldığı, yakınanın telefonunu istediğinde “vermiyorum, sen parka git” dediği, yakınanın kovuşturmada, sanığın kendisinden çok iri ve büyük olduğu için korkup direnemediğini açıkladığı anlaşılmıştır.
Yağma suçu kişinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına bir saldırı gerçekleştireceği ya da mal varlığı bakımından büyük zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak bir malı teslim veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması olup, bunun teslim veya alınmasına ses çıkarmamaya yönelmeye elverişli ve yoğunlukta olması gerekir. Tehdidin ise mağdur üzerinde korkutucu etkisinin bulunması zorunludur. Vücut üzerinde etki eden önemsiz her hareketin cebir olarak nitelendirilmeyeceği de muhakkaktır. Cebirin ayrıca kişiye karşı kullanması gerekir. Bu nitelikte olmayan bir cebir veya tehdit, sırf mağdurun normalden fazla ürkek olması ve/veya başka etkenler altında malı teslim etmeye veya alınmasına yöneltmişse yağma suçundan bahsedilemez. Hal böyle olunca; Sanığın yakınana ait malı alabilmek için uyguladığı cebir ve tehdit içeren eylemlerinin nelerden ibaret olduğu ve yağma suçunda aranan boyuta ulaşıp ulaşmadığı karar yerinde denetime olanak verecek şekilde açıklanmadan, parkta bulunan ve kimliği belirsiz öğrencilerin zaman ve mekan göstermeden sanıkla ilgili bazı olumsuz söylemlerin mağdurun ürkek kişiliği üzerindeki olası yansımalar ile mağdurun iradesini olumsuz etkileyip korkması ve malın alınmasına karşı duruş sergilememesinin ise sanıktan sadır olup, mağdurun iradesini zorlayan hareket olarak ne şekilde değerlendirildiği de tartışılmadan yerinde, yeterli olmayan gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması,
2-)Kabule göre de; 5237 sayılı TCK’nın 61. maddesine aykırı olarak, anılan Yasanın 31/3. maddesinin, 168/3. maddesinden sonra uygulanması, Bozmayı gerektirmiş, sanık E… E.. A.. savunmanının temyiz itirazı bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 23/03/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Dava; nitelikli yağma suçuna ilişkindir. İlçede otel ve akaryakıt istasyonu işletmecisi olan sanığın, mağdurun müdürü olduğu ortaklığın Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığına taahhüt ettiği toplu konut yapım işini devrettiği alt taşeron ile giriştiği ticari işlemler sonucu aldığı toplam tutarı 435.886,74 TL olan 9 adet çekin karşılığının bulunmaması nedeniyle alacağını bu şirketten tahsil edemeyince, otelinde müşteri olarak kalan mağdurun kaldığı odaya silah zoru ile yanında kimliği belirsiz bir şahısla birlikte girerek katılandan zorla sonradan 435.886,74 TL olarak doldurulan boş çek ve üzerinde kimlik numarası ve adı soyadı yazılı boş bir kağıt almak suretiyle yağma suçunu işlediği olayda, sanık ile mağdur ve mağdurun yetkilisi olduğu şirketler arasında alacak hakkı doğuran herhangi bir hukuksal ilişkinin bulunmadığı, taşeron şirkete ait borçların mağdur tarafından üstlenildiği ve her iki şirket sahiplerinin aynı kişiler oldukları iddialarının tüm dosya kapsamı ile doğrulanmadığı anlaşılmakla, dosya kapsamı itibariyle araştırılması gereken başkaca bir husus bulunmadığından sanığın mahkûmiyetine ilişkin yerel mahkeme hükmü ile bu hükmü onayan Özel Daire kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. T.C. YARGITAY CEZA GENEL KURULU E. 2015/6-1036 K. 2016/294 T. 31.5.2016
Dava; yağma suçuna ilişkindir. Sanıklara iftira etmesi için herhangi bir neden bulunmayan mağdurun oluşa dair aşamalardaki tutarlı anlatımları ve eylemden hemen sonra kolluğa müracaat ederek faillerin eşkallerini verip görünce tanıyabileceğini de belirttikten sonra usule uygun şekilde yaptırılan teşhiste sanıkları gerçekleştirdikleri eylemleri de tarif ederek tereddütsüz biçimde teşhis etmesi nazara alındığında sanıklara yüklenen yağma suçunun sabit olduğu kabul edilmelidir. T.C. YARGITAY CEZA GENEL KURULU E. 2015/6-381 K. 2016/271 T. 24.5.2016
Uyuşmazlık; sanığın eyleminin mala zarar verme ve hırsızlık suçlarının yanında işyeri dokunulmazlığının ihlali suçunu da oluşturup oluşturmayacağının belirlenmesine ilişkindir. Olay tarihinde sanığın mağdurun lokantasının mutfak camını kırarak içeriye girmeye çalıştığı sırada, sesleri duyarak gelen polisleri fark ederek kaçtığı, olay yerinden alınan parmak izlerinden kendisine ulaşıldığı sabit bulunan olayda, kanunun benimsediği objektif teori esas alındığında, mağdura ait lokantanın mutfak kapı camını kıran, ancak polislerin olay yerine gelmeleri üzerine içeriye giremeden kaçan sanığın, mağdurun taşınır malını koruduğu egemenlik ve tasarruf alanına müdahale ederek, hırsızlık ve işyeri dokunulmazlığının ihlali suçlarının kanuni tanımında belirtilen elverişli hareketlere başladığı, ancak polislerin gelmesi üzerine içeriye giremeden ve hırsızlık suçunu tamamlayamadan kaçtığı, bu durumda polisleri görüp kaçtığı ana kadarki eylemin, kişi hürriyetini koruyan işyeri dokunulmazlığının ihlali ile mülkiyet ve zilyetlik hakkını koruma altına alan nitelikli hırsızlık suçunun kanuni tanımında öngörülen neticeyi meydana getirmeye elverişli olması hususları birlikte değerlendirildiğinde, eyleminin; mala zarar verme suçunun yanında, nitelikli hırsızlık ve işyeri dokunulmazlığının ihlali suçlarına teşebbüsü de oluşturacağının kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. T.C. YARGITAY CEZA GENEL KURULU E. 2014/13-729 K. 2016/151 T. 29.3.2016
Mağdurdan suça konu kolyeyi yağmalayan sanıkların tutuklandıktan sonra pişmanlık göstererek kolyeyi sattıkları kuyumcunun adresini akrabalarına söylemeleri üzerine, sanıklardan bir kısmının akrabalarının mağdurun zararını gidermek amacıyla kuyumcuya giderek ücreti karşılığında kolyeyi almak istedikleri, fakat olaydan haberdar olan kolluk görevlilerinin suça konu kolyeyi satın alan kuyumcudan alarak mağdura teslim ettikleri somut olayda, sanıkların işledikleri suç sebebiyle pişmanlık göstererek mağdurun zararını gidermek istemeleri, bu amaçla akrabalarını harekete geçirmeleri ve sonuç olarak da mağdurun zararının giderilmiş olması karşısında, sanıklar haklarında 5237 Sayılı T.C.K.nun 168. maddesinde düzenlenmiş olan etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması gerektiğinin kabulü zorunludur. Kaldı ki. sanıkların 5237 Sayılı T.C.K.nun 168. maddesi anlamında mağdur kabul edilmeyen kuyumcunun zararını gidermiş olmaları da pişmanlıklarını göstermektedir. T.C. Yargıtay Ceza Genel Kurulu Esas No:2014/127 Karar No:2014/237
Başlangıçta sanıkların birlikte yakınandan cips istedikleri sırada herhangi bir cebir kullanmadıkları gibi tehdit içerikli bir söz de söylemediklerinin anlaşılması karşısında, yakınanın ürkek kişiliğinden kaynaklanan korku ile elindeki cips paketini vermesinin yağma suçunun oluşumu için gerekli olan cebir ya da tehdit olarak değerlendirilemeyeceği…T.C. Yargıtay 6. Ceza Dairesi Esas No:2013/14230 Karar No:2015/45530 K. Tarihi:01.12.2015
Oluş ve dosya içeriğine göre, olay günü gece saat 03:30 sıralarında yakınanın parası ve kalacak yeri olmadığı için Muratpaşa Cami bahçesindeki bankın üzerinde uyuduğu sırada, sanığın bıçak ile yakınanın cebini kesip cüzdanını ve cep telefonunu aldığı, yakınan uyandığında, kendisine bıçak doğrulttuğu, içerisinde para bulunmayan cüzdanı yere attığı, yakınanın korktuğu için cüzdanını yerden alıp koşarak olay yerinden uzaklaştığının anlaşılması karşısında; sanığın sübut bulan yağma suçundan cezalandırılması yerine, yazılı şekilde karar verilmesi, ...T.C. 6. Ceza Dairesi Esas No:2015/4881 Karar No:2016/2781 K. Tarihi:07.04.2016
YARGITAY CGK 2010/6-173 E 2010/208 K •YAĞMA•ETKİN PİŞMANLIK• SUÇUN İNKARINDA DAHİ UYGULANMASI GEREKTİĞİ•KISMİ İADE•MAĞDURUN RIZASI… etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması için suçun ikrarının ön şart olarak aranmasının, kanunumuz sistemindeki düzenlemelere, A.İ.H. Sözleşmesinde yer alan Adil Yargılanma hakkına ve Yüksek Mahkemelerin benzer olaylardaki içtihatlarına aykırı olması nedeniyle somut olayımızda suçtan kurtulmaya çalışan sanığın inkara yönelik savunmasının etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasına engel teşkil etmeyeceği tartışmaya yer vermeyecek şekilde açıktır.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2011/6-195
K. 2012/40
T. 14.2.2012
• NİTELİKLİ YAĞMA ( Mağdurların Soruşturma Aşamasındaki İfadelerinden Dönerek Sanıkları Koruma Amaçlı İfade Verdikleri – Mağdurun Meblağın Küçük Olduğu ve Sanıkların Ödeme Teklifinde Bulunduğu Ancak Kendisinin Kabul Etmediği Yönündeki İfadesinin Etkin Pişmanlık Açısından Kabul Edilemeyeceği )
• MAĞDURLARIN SANIKLARI KORUMA AMAÇLI İFADE VERMESİ ( Nitelikli Yağma/Mağdurun Meblağın Küçük Olduğu ve Sanıkların Ödeme Teklifinde Bulunduğu Ancak Kendisinin Kabul Etmediği Yönünde İfadesini Değiştirdiği – Etkin Pişmanlık Hükümlerinin Uygulanamayacağı )
• ETKİN PİŞMANLIK ( Mağdurların Soruşturma Aşamasındaki İfadelerinden Dönerek İfade Verdikleri/Nitelikli Yağma – Mağdurun Meblağın Küçük Olduğu ve Sanıkların Ödeme Teklifinde Bulunduğu Ancak Kendisinin Kabul Etmediği Yönündeki İfadesinin Etkin Pişmanlık Açısından Kabul Edilemeyeceği )
• MAĞDURLARIN KOVUŞTURMA AŞAMASINDA İFADELERİNDEN DÖNMESİ ( Nitelikli Yağma/Sanıkları Koruma Amaçlı Tutarsız İfade Verdikleri – Etkin Pişmanlık Açısından Kabul Edilemeyeceği ) 5237/m.148, 168
ÖZET : Nitelikli yağma suçunda; uyuşmazlık; sanıklar hakkında 5237 Sayılı T.C.K.nın 168. maddesinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir. Üniversite öğrencisi olan mağdurların kolluk görevlilerince alınan ve tanığın anlatımıyla da benzerlik gösteren tutarlı ifadelerinden kovuşturma aşamasında dönerek, önce sanıkların kendilerinden para istemediklerini, zorla para almadıklarını ve bıçak da göstermediklerini, sonra da yağma konusu miktarın 1-2 Lira olduğunu söyleyerek çelişkili anlatımlarda bulunmalarının, sanıkları koruma amacıyla hareket ettikleri kanısını uyandırdığı, birbirleriyle ve kendi içlerinde çelişkiler içeren sonraki ifadelerinin itibar edilebilir nitelikte bulunmadığı, bu haliyle mağdurun “zararının ödenmesi için teklifte bulundular ancak ben miktar küçük olduğu için önemli olmadığını söyledim, yani parayı almadım” şeklindeki açıklamalarının da dosya gerçeğiyle uyumlu olmayıp sanıkların pişmanlığını ortaya koymadığı kabul edilmelidir.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2014/6-398
K. 2015/26
T. 3.3.2015
• YAĞMA SUÇU ( Olaydan Sonra Gasp Edildiği İddia Olunan Telefonun Kullanılıp Kullanılmadığı Kullanılmışsa Kimler Tarafından ve Hangi Baz İstasyonundan Kullanıldığı Araştırılıp Sonucuna Göre Sanıkların Hukuki Durumlarının Belirlenmesi Gerektiği )
• PASAPORT VE KİMLİKLERİN ONAYLI SURETLERİNİN TEMİNİ GEREĞİ ( Yağma/Olaydan Sonra Gasp Edildiği İddia Olunan Telefonun Kullanılıp Kullanılmadığı Araştırılıp Sanıklara Ait Pasaport ve Kimliklerin Onaylı Suretleri de Temin Edilip Dosya Arasına Konulduktan Sonra Sonucuna Göre Sanıkların Hukuki Durumlarının Belirlenmesi Gerektiği – Eksik Araştırmayla Hüküm Kurulamayacağı )
• CEP TELEFONU GASBI ( Sanığın Kırdığını Beyan Ettiği Ancak Kovuşturma Aşamasında Mahkemeye Aynı Numarayı Vermesi Nedeniyle Kullanmaya Devam Ettiği Anlaşılan Sim Kartının Yenilenmesi İçin Girişimde Bulunup Bulunmadığı ve Olaydan Sonra Gasp Edildiği İddia Olunan Telefonun Kullanılıp Kullanılmadığının Araştırılması Gerektiği ) 5237/m.148
ÖZET : Uyuşmazlık; sanıkların üzerine atılı yağma suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de, Yargıtay iç yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığı hususunun değerlendirilmesi gerekmiştir. Katılanın, sanıklar tarafından 1.000 Amerikan Dolarının ve cep telefonunun gasp edildiğini pasaportu, kimliği ve Birleşmiş Milletler ile ilgili bazı belgelerinin zorla alındığını, sanığın telefonunda takılı sim kartı kırdığını iddia ettiği somut olayda; sanıkların tüm aşamalarda istikrarlı olarak katılanla aralarında bir arbede yaşandığını fakat katılana ait herhangi bir eşyayı almadıklarını savunmaları karşısında, katılanın iddialarının doğruluğunun denetlenebilmesi amacıyla ilgili yerlerden katılanın olay tarihinden sonra pasaport, kimlik ve Birleşmiş Milletler belgelerinin yeniden çıkarılması için bir müracaatta bulunup bulunmadığı, sanığın kırdığını beyan ettiği ancak kovuşturma aşamasında mahkemeye aynı numarayı vermesi nedeniyle kullanmaya devam ettiği anlaşılan sim kartının yenilenmesi için bir girişimde bulunup bulunmadığı, olaydan sonra gasp edildiği iddia olunan telefonun kullanılıp kullanılmadığı, kullanılmışsa kimler tarafından ve hangi baz istasyonundan kullanıldığı araştırılıp, sanıklara ait pasaport ve kimliklerin onaylı suretleri de temin edilip dosya arasına konulduktan sonra sonucuna göre sanıkların hukuki durumları belirlenmesi gerekir.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2015/6-589
K. 2016/115
T. 8.3.2016
• YAĞMA SUÇU ( Şüpheden Sanık Yararlanacağı – Mağdurun Yapılan Canlı Teşhiste Sanığı Teşhis Edemediği/Sanığın Tüm Aşamalarda Atılı Suçlamayı Kabul Etmediği – Suçta Kullanılan Silahın ve Suça Konu Telefonun Ele Geçmemiş Bulunması Gözetilerek Sanığın Beraatine Karar Verileceği )
• ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANACAĞI ( Yağma Suçu – Mağdurun Duruşmada Sanığı Benzettiğinden Yakalattığını Beyan Ettiği/Suça Konu Telefona Benzer Bir Telefonun Sanığın Ailesi Tarafından İade Edilmiş Olmasının Suçu Kabul Manasına Gelmeyeceği – Sanığın Mahkumiyetine Karar Verilmesi Bozma Nedeni Olduğu )
• SİLAHLA TEHDİT EDİLEREK ZORLA TELEFONUN ALINMASI İDDİASI ( Nitelikli Yağma/Şüpheden Sanık Yararlanacağı – Mağdurun Yapılan Canlı Teşhiste Sanığı Teşhis Edemediği/Mağdurun Duruşmada Sanığı Benzettiğinden Yakalattığını Beyan Ettiği – Mahkemece Sanığın Mahkumiyetine Karar Verilmesinin İsabetsiz Olduğu ) 5237/m.149/1-a-h
ÖZET : Uyuşmazlık; sanığın üzerine atılı yağma suçunu işleyip işlemediğinin belirlenmesine ilişkindir. Mağdurun yolda yürürken silahla tehdit edilerek cep telefonunun zorla alınmasından hemen sonra resmi başvuruda bulunmadığı, olaydan on iki gün sonra ağabeyi ve babası ile birlikte yolda gördüğü sanığı telefonunu yağmalayan kişi olarak gösterip yakalatmasına rağmen, yapılan canlı teşhiste sanığı teşhis edememesi, sanığın tüm aşamalarda atılı suçlamayı kabul etmemesi, suçta kullanılan silahın ve suça konu telefonun ele geçmemiş bulunması, mağdurun duruşmada sanığı benzettiğinden yakalattığı şeklindeki anlatımı ile suça konu telefona benzer bir telefonun sanığın ailesi tarafından iade edilmiş olmasının suçu kabul manasına gelmeyeceği hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanığın atılı suçu işlediği hususu şüphe boyutunda kaldığından, “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi gereğince sanığın beraatine karar verilmesi gerekirken, yerel mahkemece mahkumiyetine karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2015/6-709
K. 2016/33
T. 26.1.2016
• KASTEN YARALAMA (Sanığın Telefonu Arama Kayıtlarına Bakmak İçin Alması Kullanmadan Mağdureye İade Etmesi Gözetildiğinde Ekonomik Durumu İyi Olan ve Yaklaşık Bir Yıldır Mağdureyle Birlikte Olan Sanığın Mağdurenin Başka Bir Kişiyle İlişkisi Olup Olmadığını Öğrenmek İçin Telefonunu Aldığı – Eylemlerin Silahla Tehdit ve Kasten Yaralama Suçlarını Oluşturabileceği)
• ARAMA KAYITLARINA BAKMAK İÇİN MAĞDURENİN TELEFONUNU ALMA (Sanığın Faydalanmak Amacıyla Telefonu Aldığı Sabit Olmadığından Üzerine Atılı Yağma Suçunun Unsurları İtibarıyla Oluşmadığı)
• SİLAHLA TEHDİT / KASTEN YARALAMA (Sanığın Silahın Kabzası İle Mağdurenin Kafasına Vurduğu ve Arama Kayıtlarına Bakmak İçin Mağdurenin Telefonunu Aldığı – Yağma Suçunun Unsurları İtibarıyla Oluşmadığı/Eylemlerin Silahla Tehdit ve Kasten Yaralama Suçlarını Oluşturabileceği) 5237/m.148,149
ÖZET : Dava; yağma suçuna ilişkindir. Olay yerine gelen sanığın silahın kabzasıyla mağdureye vurduğu ve mağdureye “evde kim var orospu” demesi, telefonu arama kayıtlarına bakmak için alması, kullanmadan mağdureye iade etmesi gözetildiğinde, ekonomik durumu iyi olan ve yaklaşık bir yıldır mağdureyle birlikte olan sanığın, mağdurenin başka bir kişiyle ilişkisi olup olmadığını öğrenmek için telefonunu aldığı anlaşılmakta olup sanığın faydalanmak amacıyla telefonu aldığı sabit olmadığından, üzerine atılı yağma suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı, ancak sanığın mağdura karşı gerçekleştirdiği eylemlerin silahla tehdit ve kasten yaralama suçlarını oluşturabileceğinin kabulü gerekmektedir.
Tehdit fiili, kişinin ruh dinginliğini bozan, iç huzurunu, bilinç ve irade özgürlüğünü ihlal eden bir olgudur. Fiilin mağdur üzerinde ciddi bir korku yaratabilmesi açısından sonuç almaya objektif olarak elverişli, yeterli ve uygun olması gerekir. Ayrıca tehdidin somut olayda muhatap üzerinde etkili olması şart değildir. Bu nedenle mağdurun korkup korkmadığının araştırılması gerekmez. Tehdit suçunun manevi öğesi genel kasttan ibaret olup suçun yasal tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek işlenmesini ifade eder. Olayda tasarlamanın varlığı aranmadığı gibi, saikin de önemi yoktur. Kavga ve tartışma sırasında haksız bir fiilin kendisinde husule getirdiği şiddetli öfke ve elemin (gazabın ) failin iradesini etkileyen bir etken olarak kusur yeteneğinde meydana getirdiği azalma nedeniyle koşulları varsa ancak yasal indirim nedeni olarak kabul edilebilir ise de, kastı kaldıran ve suçun oluşumunu engelleyen bir husus olarak kabulü mümkün değildir. Bu bağlamda, sanığın yakınana yönelttiği seni öldüreceğim biçimindeki sözlerin tehdit suçunu oluşturur;(4CD. 13.6.2006 tarih ve Esas No:2005/6095 Karar No:2006/12388 )
2-) Tehdit suçunda öfkenin suç kastını kaldıran bir etkisi bulunmamaktadır. Tehdidin;
a-) Ciddi olup olmadığı,
b-) Geçekleşme ihtimali olup olmadığı;
c-)Katılanın iradelerini etkileme dereceleri;
Tartışılıp değerlendirilmelidir. Tartışma sırasında sarf edilen sözlerin tehdit iradesiyle olmayacağı varsayımının kabulü yasal değildir.(2.CD 19.03.2009 tarihli ve 2008/17471,2009/14214 YKD Haziran 2009))
Tehdit hâlinde, gerçekleşmesi failin isteğinin yerine getirilmemesi kaydına bağlı bir tecavüz, kötülük mağdura bildirilmektedir. Tehdidin konusunu, kişinin hayatının veya vücut bütünlüğünün tehlikeye maruz bırakılacağının, suç teşkil eden belli bir fiilin işleneceğinin, genel olarak kuvvet kullanılacağının veya herhangi bir kötülüğün, haksızlığın gerçekleştirileceğinin bildirilmesi oluşturmaktadır. Tehdidin özelliği, kötülüğün gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin, tehdit edenin iradesine bağlı olmasıdır. Tehdit konusu kötülüğün gerçekleşip gerçekleşmemesi, gerçekten veya en azından görünüş itibarıyla failin takdirine bağlıdır. Fakat bu, kötülüğün mutlaka tehdit eden tarafından gerçekleştirileceği anlamına gelmez; bir üçüncü kişi vasıtasıyla bu kötülüğün gerçekleştirileceğinin bildirilmesi ile de, tehditte bulunulabilir. Suçun oluşması bakımından tehdit konusu kötülüğün gerçekleşip gerçekleşmemesi, önemli değildir. Tehdidin objektif olarak ciddî bir mahiyet arz etmesi gerekir. Yani, istenilenin yerine getirilmemesi hâlinde tehdit konusu kötülüğün gerçekleşeceği ihtimali objektif olarak mevcut olmalıdır. Sarfedilen sözler, gerçekleştirilen davranış muhatap alınan kişi üzerinde ciddî bir korku yaratma açısından sonuç almaya elverişli, yeterli ve uygun değilse, tehdidin oluştuğu ileri sürülemez. Failin söz ve davranışlarının muhatabı üzerinde ciddî şekilde korku ve endişe yaratacak uygunluk ve yeterlilik içerip içermediğinin her somut olayda araştırılması gerekir. Objektif olarak ciddî bir mahiyet arzeden tehdidin somut olayda muhatabı üzerinde etkili olması şart değildir. Kişi, fail, objektif olarak ciddî bir mahiyet arzeden söz ve davranışlarla mağduru tehdit etmek istemiş olmasına rağmen; mağdur, bu söz ve davranışları ciddiye almamış olabilir. Bu durumda tehdit yine gerçekleşmiştir. Tehdidin gerçekleşip gerçekleşmemesi, muhatabı üzerinde etkili olup olmamasına bağlı tutulmamalıdır. Failin de kendisinin tehdit konusu tecavüzü gerçekleştirebilecek imkân ve iktidara sahip olduğu kanaatini karşı tarafta uyandırdığını bilmesi gerekir. Mağdurda bu kanaat uyandırıldıktan sonra, failin tehdit konusu tecavüzü gerçekleştirebilecek imkan ve iktidara gerçekte sahip olmamasının bir önemi yoktur. Mağdur tehdit konusu tecavüzün ciddî olduğuna hile kullanılmak suretiyle inandırılmış olabilir. Fakat, batıl inançlara dayanılarak bir kötülüğe maruz bırakılabileceği beyanıyla, bir kimse tehdit edilmiş olmaz. Tehdit konusu kötülük, mağdura değil de, bir üçüncü şahsa yönelik olabilir. Ancak, bu durumda mağdur ile üçüncü kişi arasında belli bir akrabalık, yakınlık ilişkisi mevcut olmalıdır. Tehdit hâlinde kişi, tehdit konusu tecavüzün ileride vuku bulacağı beyanıyla korkutularak, belli bir davranışta bulunmaya zorlanmaktadır, mecbur edilmektedir. Maddenin birinci fıkrasında yapılan tanımda, tehdidin yöneldiği hukukî değere göre bir ayırım yapılmıştır. Buna göre, tehdidin, mağdurun kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle yapılması, söz konusu suçun temel şeklini oluşturmaktadır. Buna karşılık, tehdidin, mağduru malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle yapılması ise, suçun temel şekline göre daha az cezayı gerektirmektedir. Ayrıca, bu suçtan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılması, mağdurun şikâyetine bağlı kılınmıştır. (TCK Md 106 Gerekçe)
Tehdit fiili, kişinin ruh dinginliğini bozan, iç huzurunu, bilinç ve irade özgürlüğünü ihlal eden bir olgudur. Fiilin mağdur üzerinde ciddi bir korku yaratabilmesi açısından sonuç almaya objektif olarak elverişli, yeterli ve uygun olması gerekir. Ayrıca tehdidin somut olayda muhatap üzerinde etkili olması şart değildir. Bu nedenle mağdurun korkup korkmadığının araştırılması gerekmez. Tehdit suçunun manevi ögesi genel kasttan ibaret olup suçun yasal tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek işlenmesini ifade eder. Olayda tasarlamanın varlığı aranmadığı gibi, saikin de önemi yoktur. Kavga ve tartışma sırasında haksız bir fiilin kendisinde getirdiği şiddetli öfke ve elemin (gazabın) failin iradesini etkileyen bir etken olarak kusur yeteneğinde meydana getirdiği azalma nedeniyle koşulları varsa ancak yasal indirim nedeni olarak kabul edilebilmesi olanaklı ise de, önceden ilke boyutunda kastı kaldıran ve suçun oluşumunu engelleyen bir husus olarak kabulü mümkün değildir. Bu açıklamalar doğrultusunda tüm kanıtlar tartışılıp değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken “sanığın tehdit sözlerini, kavga sırasında sinirle fevren söylediği ve yüklenen suç açısından kast ve taksirin bulunmadığı” biçimindeki yasal olmayan gerekçe ile sanığın beraatine karar verilmesi hukuka aykırıdır.(4.CD 08.06.2010 tarihli ve Esas No:2008/14673 Karar No:2010/11147 sayılı içtihadı)
Tehdit suçunun manevi öğesi genel kasttan ibaret olup suçun yasal tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek işlenmesini ifade eder. Olayda tasarlamanın varlığı aranmadığı gibi, saikin de önemi yoktur. Kavga ve tartışma sırasında haksız bir fiilin kendisinde husule getirdiği şiddetli öfke ve elemin (gazabın) failin iradesini etkileyen bir etken olarak kusur yeteneğinde meydana getirdiği azalma nedeniyle koşulları varsa ancak yasal indirim nedeni olarak kabul edilebilmesi olanaklı ise de, önceden ilke boyutunda kastı kaldıran ve suçun oluşumunu engelleyen bir husus olarak kabulü mümkün değildir. Bu açıklamaların ışığı altında sanığın kendisini terk eden mağdureye cep telefonu mesajıyla “sen başlattın bu harbi, çok kan akacak” şeklinde tehdit etmesinin TCY.nın 106/1. fıkra, 1. cümlesinde tanımlanan suçu oluşturduğu gözetilmeden “… mağdurenin kendisini terk etmesine sinirlenip kızgınlıkla mesaj çektiği…” gerekçesiyle, öfke, elem ve gazabı kastın oluşumunu engelleyen bir husus olarak kabulüyle beraat kararı verilmesi, hukuka aykırıdır(4.CD 25.01.2011 tarihli ve Esas No : 2008/21284 Karar No : 2011/227 künyeli içtihadı
Meşru ve Hukuki Alacağın Tahsili Amacıyla Yağma Suçunun İşlenmesi halinde TCK Md 150 hükümleri uygulanır. Fail müştekiden alacaklı olduğunu elindeki yazılı olan bir belgeyle veya mağdurun dile getirilen borcu ikrar edip teyit etmesiyle veya taraflar arasındaki alacak borç ilişkisi tanık beyanları ile ispatlanabilir. Alacağın miktarı yüksek olsa bile 6100 sayılı HMK nın 200 vd. maddelerinde olduğu gibi mutlaka senet ile ispatı gerekmez. Fail alacaklı olduğunu ve eylemini bu sebeple gerçekleştirdiğini ispatlar ise TCK Md. 150 hükümlerinden faydalanır. Alacağın mutlaka nakit bir alacak (para) olması gerekli değildir. Başka herhangi bir alacak da olabilir. Alacağın hukuka uygun meşru ve gerçek olması yeterlidir. Bununla birlikte tehdit veya cebir yolu ile alınan miktarın, alacak miktarı ile sınırlı olması gerekir. Yani alınan miktar ile alacak miktarı birbiri ile orantılı olmalıdır. Alınan miktar ile alacak miktarı arasında aşırı bir fark olması halinde eylem normal yağma suçunu oluşturur.6.CD.06.11.2003,2002/16752-2003/8182 Failin soyut olarak alacaklı olduğunu ifade etmesi yetmez. Taraflar arasında gerçek anlamda olaydan önce mevcut ve bu sebeple gerçekleştirilmiş hukuki ilişkiye dayanan bir alacağın bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır.
Kumarda kaybedilen paranın zorla geri alınması yağma suçunu oluşturur. Çünkü kumar oyunu sırasında kaybedenler tarafından kazanana verilmiş olan paralar, kazanan oyuncunun zilyetliğine ve mülkiyetine geçmiş bulunacağından zorla geri alınması yağma suçunu oluşturacaktır. 6.CD.22.4.1967 gün ve 1710/1951 sayılı kararı. Bu bağlamda kumar esnasında, kazanma ihtimali olmayacak ustaca bir şekilde, danışıklı oynanan veya hile yolu ile aldatılan şahsın durumu fark etmesi sonrasında, zorla (cebir veya tehdit suretiyle) dolandırıldığı miktar kadar meblağı veya eşyayı kendisini dolandıran şahıstan ve/veya şahıslardan geri alması halinde TCK Md 150/1 fıkrasının uygulanması gerektiği kanaatindeyiz. Ancak bu halde failin kendisinin dolandırıldığını ispat etmesi ve/veya yakınanlar tarafından bu halin ikrarı, teyidi gerekmektedir. Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin/kağıtların/kartların vs. nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Zamanaşımına uğramış bir borcun zorla alınmış olması halinde de TCK 150/1 fıkrasının uygulanması mümkündür.
Kendisi dolandırılan failin kendisini dolandıran kişiden dolandırdığı miktar kadar bir eşyayı zorla alması halinde de yağma suçu açısından TCK Md 150 uygulanması mümkündür. Burada kişinin bu suçun mağduru tarafından daha önceden dolandırıldığının mahkeme kararı veya etkili bir ispat vesikası ile ortaya konulması gereklidir. TCK md 150 hükmünden sadece alacaklı olan fail yararlanır. Mağdurdan hiç alacaklı olmayan ve çek senet tahsilatı yapan kişiler tarafından tehdit veya cebir kullanılmak suretiyle tahsil halinde, taraflar arasında gerçek ve meşru bir alacağın devri sözleşmesinin bulunup bulunmadığı, devralan kişilerin gerçekten failden alacaklı olup olmadığının araştırılması gerekir. Malvarlıkları birlikte olan alacaklının oğullarının, borçludan zorla babalarının alacaklarını almaları halinde çocukları da bu madde hükmünden faydalanır. Aynı şekilde alacaklının yakın bir arkadaşını veya tanıdığını yanına alıp borçludan alacağını zorla birlikte alması halinde de alacaklı ile birlikte arkadaşı veya tanıdığı da bu madde hükmünden faydalanır. .6.CD, 22.12.2011,2011/5971-2011/49678. Alacaklı olan failin borçluya kefil olan kişiden zorla alması halinde de Md 150 hükmü uygulanabilecektir.. 1.CD.27.03.2013 gün 612-2566 sayı
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2015/14-203
K. 2016/2
T. 19.1.2016
• KİŞİYİ HÜRRİYETİNDEN YOKSUN KILMA SUÇU ( Yağma Suçunun Daha Az Cezayı Gerektiren Nitelikli Halinin Bağımsız Suçlar Olup Birinin Diğerinin Unsuru veya Ağırlaştırıcı Nedeni Olmadığı Gözetildiğinde Sanıkların Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçundan Cezalandırılmasına Dair Yerel Mahkeme Hükmünün Yerinde Olduğu )
• YAĞMA SUÇU ( Katılana Karşı Alacağın Tahsil Amacıyla Cebir Kullanılması Söz Konusu Olmadığı – Yağma Suçunun Daha Az Cezayı Gerektiren Nitelikli Halinin Oluşmadığı/Sanıkların Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçundan Cezalandırılmasına Dair Yerel Mahkeme Hükmünün İsabetli Olduğu )
• HAKSIZ TAHRİK ( Ekonomik Sıkıntıları Sebebiyle Ödeyemediğini Ancak Ödemek İstediğini Söyleyen Katılanın Sanığa Yönelik Tahrik Oluşturabilecek Başkaca Bir Davranışının Bulunmadığının Gözetilmesi Gerektiği – Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu )
• BORÇ TAHSİLİ AMACIYLA SUÇ İŞLEME ( Borcuna Karşılık Senet Veren Borcu İnkar Etmeyen Ekonomik Sıkıntıları Sebebiyle Ödeyemediğini Ancak Ödemek İstediğini Söyleyen Katılanın Sanığa Yönelik Tahrik Oluşturabilecek Başkaca Bir Davranışının Bulunmadığı – Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma )5237/m.29,109,150
ÖZET : Sanığın olay günü tesadüfen aynı iş merkezindeki başka bir işyerinde olduğunu gördüğü katılandan diğer sanıklar ile birlikte kendisinden satın aldığı bilgisayarın bedelini ödemesini yahut bilgisayarı iade etmesini istediği, katılanın alışveriş sırasında verdiği senedi talep etmesi üzerine hep birlikte senedin bulunduğu avukatın bürosuna gittikleri, avukatın büroda olmaması sebebiyle katılanın dışarı çıkmak istediği, avukatın gelmesini bekleyen sanıkların ise zorla katılanın bürodan çıkmasına engel oldukları ve karşı çıkan katılanı hep birlikte basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek biçimde darp ettikleri somut olayda; katılana karşı alacağın tahsil amacıyla cebir kullanılması söz konusu olmadığı gibi kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun ve TCK 150/1. maddedeki yağma suçunun daha az cezayı gerektiren nitelikli halinin bağımsız suçlar olup birinin diğerinin unsuru veya ağırlaştırıcı nedeni olmadığı gözetildiğinde sanıkların kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan cezalandırılmasına dair yerel mahkeme hükmü ile bu hükmü onayan Özel Daire kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Öte yandan, katılanın sanıklara yönelen herhangi bir haksız fiili bulunmadığından adı geçen sanıklar bakımından haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasına kanunen imkan bulunmamaktadır. Her ne kadar katılanın sanığa borcunu ödememesinin haksız tahrik oluşturabileceği söylenebilir ise de; ödeme gücü bulunduğu halde sırf kendi menfaati yahut alacaklıyı zor durumda bırakmak için borcun keyfi biçimde ödenmemesi, alacaklıdan mal kaçırılması, gerçeğe aykırı beyan veya vaatlerde bulunulması, borcun istenmesi sırasında alaya alma, hakaret etme gibi davranışların haksız tahriki oluşturan bir fiil olarak kabulü mümkün olmakla birlikte, salt borcu ödeyememenin haksız tahrik oluşturan bir fiil olarak kabulü mümkün değildir. Borcuna karşılık senet veren, borcu inkar etmeyen, ekonomik sıkıntıları sebebiyle ödeyemediğini ancak ödemek istediğini söyleyen katılanın sanığa yönelik tahrik oluşturabilecek başkaca bir davranışının bulunmadığı anlaşıldığından sanık yönünden de haksız tahrik hükümlerinin uygulanma şartları gerçekleşmemiştir.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2013/6-329
K. 2014/536
T. 2.12.2014
• YAĞMA SUÇUNUN OLUŞUP OLUŞMADIĞI ( Sanığın Evinde Bulunan Silahta Suçu İşlediği Sabit Olan Sanığın Parmak İzi Olmadığı – Sanığın Mağdur ve Görgü Tanığı Tarafından Teşhis Edilemediği/Sanığın Beraatine İlişkin Kararın Doğru Olduğu )
• ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR İLKESİ ( Yağma – Sanığın Evinde Bulunan Silahta Suçu İşlediği Sabit Olan Sanığın Parmak İzi Olmadığı/Silahın Suçta Kullanılan Silah Olduğuna Dair Hiçbir Maddi Delilin Bulunmadığı – Sanığın Mağdur ve Tanık Tarafından Teşhis Edilemediği/Sanığın Beraat Edeceği )
• SUÇUN ŞÜPHE BOYUTUNDA KALMASI ( Yağma – Sanığın Evinde Bulunan Silahta Suçu İşlediği Sabit Olan Sanığın Parmak İzi Olmadığı/Silahın Suçta Kullanılan Silah Olduğu Teşhis Edilmişse de Silahların Birbirine Benzeyebileceği – Sanığın Aşamalarda Mağdur ve Tanık Tarafından Teşhis Edilemediği/Beraat Kararının İsabetli olduğu ) 5237/m.149
ÖZET : Uyuşmazlık; yağma suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir. Mağdur ve tanık tarafından sanığın evinde bulunan kuru sıkı tabancalardan bir tanesinin suçu işlediği sabit olan diğer sanığın suçta kullandığı silah olabileceği şeklinde teşhis edilmiş ise de, tabancaların renk ve ebat olarak birbirine benzeyebileceği, tabanca üzerinde diğer diğer sanığın parmak izinin tespit edilememiş olması ve bu silahın suçta kullanılan silah olduğuna dair hiçbir maddi delilin bulunmaması karşısında, sanığın evinde bulunan kuru sıkı tabancanın diğer sanığın suçta kullandığı silah olduğunun kabulünün mümkün olmaması, sanığın mağdur tarafından hiçbir aşamada teşhis edilememiş olması, tek görgü tanığının ifadesinde, eylemi gerçekleştiren diğer sanık ile birlikte hareket eden ikinci kişiyle ilgili olarak, yüzünü göremediği için teşhiste bulunamayacağı ve sadece boy ve kilo olarak benzediği yönünde anlatımda bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın yağma suçunu işlediği hususu şüphe boyutunda kalmakta ve sübuta ermemektedir. Bu itibarla, yüklenen suçu işlediği hususunda her türlü şüpheden arınmış, kesin ve inandırıcı delil bulunmayan sanığın beraatına ilişkin yerel mahkeme direnme hükmü isabetlidir.
T.C
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2013/6-617
K. 2014/271
T. 20.5.2014
• ZORLA KADIN ÇAMAŞIRI GİYDİRİP MAĞDURUN GÖRÜNTÜLERİNİ KAYDEDEREK PARA TALEP ETME ( Eylemden Yirmi Bir Gün Sonra Sanıkların Daha Önce Kararlaştırılan Parayı Almak Üzere Mağdurun Evine Geldiklerinde Kolluk Görevlilerince Yakalandığı – Fiillerin Hedeflenen Parayı Mağdurdan Almaya Yönelik Olduğu/Sanıkların Eylemlerinin Tek Nitelikli Yağma Suçunu Oluşturduğu )
• EYLEMLERİNİN TEK YAĞMA SUÇU KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLİP DEĞERLENDİRİLEMEYECEĞİ ( Sanıkların Mağdura Zorla Kadın Çamaşırları Giydirip Görüntülerini Cep Telefonuna Kaydettikten Sonra Para İstediği ve Mağdurun Bir Takım Eşyalarını Aldığı – Daha Sonra Talep Edilen Parayı Almak İçin Geldiklerinde Yakalandıkları/Eylemlerinin Tek Nitelikli Yağma Suçunu Oluşturacağı )
• NİTELİKLİ YAĞMA ( Sanıkların Mağdura Zorla Kadın Çamaşırları Giydirip Görüntülerini Cep Telefonuna Kaydettikten Sonra Mağdurdan Para İstediği ve Mağdurun Bir Takım Eşyalarını Aldığı – Sanıkların Daha Önce Kararlaştırılan Parayı Almak Üzere Mağdurun Evine Geldiklerinde Yakalandığı/Eylemin Tek Nitelikli Yağma Suçunu Oluşturduğu )
• MAĞDURDAN BELLİ BİR PARAYI ALMA İRADESİ ( Nitelikli Yağma – Sanıkların Mağdura Zorla Kadın Çamaşırları Giydirip Görüntülerini Cep Telefonuna Kaydettikten Sonra Mağdurdan Para İstediği ve Mağdurun Bir Takım Eşyalarını Aldığı/Daha Sonra Talep Edilen Parayı Almak İçin Gittiklerinde Yakalandıkları – Sanıkların İradelerinin İlk Başta Kararlaştırılan Parayı Almak Olduğu/Tek Yağma Suçu Oluştuğu )5237/m.148,149
ÖZET : Uyuşmazlık; sanıkların eylemlerinin tek yağma suçu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceğine ilişkindir. Sanıkların ilk olayda mağdura zorla kadın çamaşırları giydirip görüntülerini cep telefonuna kaydettikten sonra kendilerine 2.000 Lira vermediği takdirde görüntülerini ailesine gösterip, internet ortamında yayacaklarını söyledikleri, mağdurun ancak 500 Lira ödeyebileceğini söylemesi üzerine talep edilen miktarı 500 Liraya düşürdükleri, bu sırada sanıkların mağdurun üzerindeki 150 Lirasını, cep telefonunu, iki adet montunu, bir şişe votkasını, fotoğraf makinesini, traş makinesini, mağdurun daha önce cinsel birliktelik yaşadığı şahıslarla ilgili görüntülerin bulunduğu VHS video kasetini ve güvenlik kamerasını alarak evden ayrıldıkları, bu olaydan yaklaşık on gün sonra sözünü aldıkları parayı elde edebilmek için mağdura ulaşmaya çalıştıkları, bu kapsamda mağdurun kız kardeşini telefonla arayıp mağduru sordukları, mağdurun annesinin evine gidip mağdurun kendilerine borcu olduğunu söyledikleri, sanıkların önceki eylemlerinden sonra şikayetçi olmayan mağdurun ailesinin rahatsız edilmesinden tedirgin olması üzerine sanıklar hakkında şikayetçi olduğu, Cumhuriyet savcılığınca yapılan koordine sonucu mağdurun sanıklarla irtibata geçip parayı vermek üzere davet ettiği, ilk olaydan yirmi bir gün sonra sanıkların daha önce kararlaştırılan parayı almak üzere mağdurun evine geldiklerinde kolluk görevlilerince yakalandığı olayda, sanıkların iradesi baştan itibaren mağdurdan belirli bir miktar parayı almaya özgülenmiş olup, ilk eylemden sonra gerçekleştirdikleri fiillerin en başta aldıkları diğer eşyalar ile birlikte almayı hedefledikleri 500 Lirayı da mağdurdan almaya yönelik olduğu anlaşıldığından, sanıkların eylemlerinin tek nitelikli yağma suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2013/6-628
K. 2014/258
T. 13.5.2014
• TEHDİTLE SİLAH GÖSTEREREK SENET İMZALATMA ŞEKLİNDE GERÇEKLEŞEN YAĞMA SUÇU ( Mağdurun Eşinin Polise İhbarı Neticesinde Polisin Ani Baskını/Sanıkların Senetleri Vermek Zorunda Kaldığı – Failin Bizzat Pişmanlık Gösterecek Tutum ve Davranışı Bulunmadığı/Etkin Pişmanlık Hükümlerinin Uygulanamayacağı )
• PİŞMANLIK GÖSTEREN TUTUM VE DAVRANIŞLARIN BULUNMADIĞI ( Sanıklar Hakkında Etkin Pişmanlık Hükümlerinin Uygulanamayacağı – Yağma Suçu/Etkin Pişmanlık )
• SANIĞIN ETKİN PİŞMANLIK GÖSTERECEK TUTUM VE DAVRANIŞLARI BULUNMADIĞI ( Suça Konu Senetlerin Mağdurla Aralarındaki Hukuki İlişkiye Dayalı Alındığı Şeklinde Çelişkili ve İnkara Dayalı Savunma – Polisin Basit Üst Araması Sonucu Senetlerin Tespit Edilebileceğinin Gözetileceği/Pişmanlık Bulunmadığı )
• SUÇA KONU SENETLERİN İADESİ ( Pişmanlık Netice İade Bulunmadığı/Polisin Basit Üst Araması Neticesinde de Senetlere Ulaşılabileceği – Sanığın Çelişkili ve İnkara Dayalı Savunması Bulunduğu/Sanıkların Senetleri Gizleme ve Yok Etme İmkanı Bulunmadığı/Sanıkların Olay Yerinden Kaçamadıkları )
• MAĞDURUN UĞRADIĞI ZARARIN GERİ VERME VE TAZMİN ŞEKLİNDE GİDERİLMESİ ( Tek Başına İade Tazminin Yeterli Olmadığı/Sanığın Pişmanlık Gösteren Tutum ve Davranışlarının Bulunması Gereği – Ancak Sanığın Çelişkili ve İnkara Dayalı Savunması Bulunduğu/Sanıklar Hakkında Etkin Pişmanlık Hükümlerinin Uygulanacağı )5237/m. 149/1-a-c-d,168 765/m. 523
ÖZET : Yağma suçundan sanıklar hakkındaki yargılamada, C.G.K. çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklar hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasının gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir. Etkin pişmanlık hükmünün uygulanabilmesi için, maddede sınırlı bir şekilde sayılan suçların işlenmesi halinde, failin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı, geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi gerekir. Buna karşılık, etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için mağdurun uğradığı zararın aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi şartı yerine getirilirken duyulan pişmanlığın mutlaka sözle ifade edilmesi zorunluluğu bulunmayıp, davranışlar yoluyla da ifade edilmesi olayın özelliğine göre mümkün olabilecektir. Sanıkların olay anında mağdurla birlikte mağdura ait evin salonunda buldukları sırada mağdurun eşi ve polis memurlarının içeri girmeleri, mağdura sorarak olayı doğrulatmaları ve senetlerin üzerlerinde olduğunun öğrenilmesinden sonra sanık M. G.’ın suça konu senetleri teslim etmesi karşısında, içinde bulundukları durum itibarıyla olay mahallinden kaçma veya senetleri gizleme ya da yok etme imkanlarının bulunmaması, senetlerin yapılabilecek basit üst araması neticesinde bulunabileceği konusunda hiçbir tereddüt olmaması, nitekim senetlerin tesliminin ardından sanıkların üst aramalarının da yapılması, ayrıca tüm aşamalarda müsnet suçlamayı kabul etmemeleri ve pişmanlık gösteren herhangi bir tutum ve davranış sergilememeleri, aksine suça konu senetlerin, mağdur tarafından aralarındaki hukuki ilişkiye dayalı olarak verildiği yönünde çelişkili ve inkara yönelik savunmalarda bulunmaları, mağdurun kovuşturma aşamasında şikayetten vazgeçmesinin sanıkların pişmanlık gösterdikleri anlamına gelmeyeceği hususları birlikte değerlendirildiğinde, mahkemece sanıklar hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmamasında herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Yerel mahkeme hükmü onanmalıdır.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2013/6-678
K. 2014/98
T. 25.2.2014
• YAĞMA ( Katılanın İstikrarlı ve Uyumlu Şekilde Sanıkların Kendisini Darp Edip Ölümle Tehdit Ederek Zorla Kefil Olarak Senet İmzalattıklarına Dair Anlatımları Olduğu – Doktor Raporu ve Tanık Beyanı İle Doğrulandığı/Suçun Oluştuğu )
• ZORLA SENET İMZALATMA ( Katılanın İstikrarlı ve Uyumlu Şekilde Sanıkların Kendisini Darp Edip Ölümle Tehdit Ederek Zorla Kefil Olarak Senet İmzalattıklarına Dair Anlatımları Olduğu – Doktor Raporu ve Tanık Beyanı İle Doğrulandığı/Yağma Suçunun Oluştuğu )
• ALACAĞIN TAHSİLİ AMACI İLE YAĞMA ( Sanıklara Parasını Ödemeyen Adı Geçeni Sanıklara Getiren Katılana Zorla Kefil Olarak Senet İmzalattıkları – Sanıklarla Katılan Arasında Ceza Hukuku Alanında Dikkate Alınması Gereken Bir Hukuki İlişkinin Var olduğu )
• KEFİL OLARAK SENEDE ZORLA İMZA ATTIRMAK ( Sanıklarla Katılan Arasında Ceza Hukuku Alanında Dikkate Alınması Gereken Bir Hukuki İlişkinin Var olduğu – Sanıkların Eylemlerini Hukuki İlişkiye Dayanan Alacağın Tahsili Amacıyla Gerçekleştirdikleri/Yağma )5237/m.147
ÖZET : Yağma suçunda uyuşmazlıklar; sanıkların üzerine atılı eylemin sabit olup olmadığı, sabit olduğunun kabulü halinde ise eylemin hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği, noktalarında toplanmaktadır.
Katılanın tüm aşamalarda istikrarlı ve birbiriyle uyumlu olacak şekilde, sanıkların kendisini darp edip ölümle tehdit ederek zorla kefil olarak senet imzalattıklarına dair anlatımları, bu anlatımları doğrulayan doktor raporları ve ekspertiz raporuyla tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde, sanıkların katılana zorla senet imzalatma eyleminin sabit olduğunun kabulü gerekmektedir.
Sanıkların, katılanın damadı olan kişi ile birlikte bahse konu küçükbaş hayvanları ortak olarak satın alanın bunların parasının geri kalan kısmını ödememesi ve bir başka kişiye satmış olması nedeniyle, bu alışverişe aracılık eden ve adı geçeni kendilerine getiren katılanı darp edip, ölümle tehdit ederek adı geçeni borçlu sıfatıyla imzasının bulunduğu senede zorla kefil olarak imza attırmaları şeklinde gerçekleşen somut olayda, sanıkların daha önceden tanımadıkları şahsa bahse konu küçükbaş hayvanlarını katılanı uzun zamandır tanımaları ve katılanın damadının da adı geçenin ortağı olarak hayvanları alacak olması sebebiyle satmaları, bu hususun tanıklar tarafından da doğrulanması, katılanın, damadına hiç para ödemeden hayvan satın alabilmek amacıyla ortak arayıp, bu amaçla adı geçeni sanıklara götürmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanıklarla katılan arasında ceza hukuku alanında dikkate alınması gereken bir hukuki ilişkinin var olduğunun, dolayısıyla sanıkların eylemlerini hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla gerçekleştirdiklerinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2011/6-332
K. 2012/21
T. 7.2.2012
• NİTELİKLİ YAĞMA ( Sanığın Mağdurun Parayı Getirmesi İçin Diğer Mağduru Alıkoyduğu/Paranın Eksik Kalan Kısmını Getirmesi İçin de Tehdit Ettiği – Eylemin Bütün Halinde Tek Bir Suç Oluşturduğu )
• KİŞİYİ HÜRRİYETİNDEN ALIKOYARAK VE MAĞDURLARI TEHDİT EDEREK YAĞMA SUÇU İŞLEME ( Sanığın Mağdurun Parayı Getirmesi İçin Diğer Mağduru Alıkoyduğu/Paranın Eksik Kalan Kısmını Getirmesi İçin de Tehdit Ettiği – Eylemin Bütün Halinde Tek Bir Nitelikli Yağma Suçu Oluşturduğu )
• TEHDİT VE KİŞİYİ HÜRRİYETİNDEN ALIKOYARAK NİTELİKLİ YAĞMA ( Sanığın Mağdurun Parayı Getirmesi İçin Diğer Mağduru Alıkoyduğu/Paranın Eksik Kalan Kısmını Getirmesi İçin de Tehdit Ettiği – Eylemin Bütün Halinde Tek Bir Suç Oluşturduğu )
5237/m.149
ÖZET : Nitelikli yağma suçunda; sanığın, mağdurdan istediği parayı getirmesi için diğer mağduru alıkoyarak hürriyetini kısıtlaması, mağdurun istenen parayı alıkonan mağdurun eşinden olayı anlatmadan alarak getirmesi, sanığın istediği paranın eksik kalan kısmı için mağdura yönelik tehditte bulunması da sanığın eylemlerinin bütününün tek bir yağma suçunu oluşturduğu kabulünü değiştirmeyecektir. İki ayrı yağma suçunun oluştuğunu kabul eden yerel mahkeme direnme hükmü isabetsizdir.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2011/6-7
K. 2011/63
T. 26.4.2011
• NİTELİKLİ YAĞMA ( Define Bulmak Bahanesiyle Sanıkları Kandırarak Paralarını Alan Mağdurun Yerel Mahkeme Tarafından Dolandırıcılık Suçundan Mahkumiyetine Karar Verildiği – Suç Tarihinde Hukuki İlişkiye Dayanan Alacaklarını Tahsil Etme Amacıyla Hareket Eden Sanıkların Eylemlerinin 5237 S. K. Md. 150/1 Kapsamında Kaldığı )
• DEFİNE ARAMA BAHANESİYLE SANIKLARI KANDIRAN MAĞDUR ( Sanıkların Paralarını Alan Mağdurun Yerel Mahkeme Tarafından Dolandırıcılık Suçundan Mahkumiyetine Karar Verildiği – Suç Tarihinde Hukuki İlişkiye Dayanan Alacaklarını Tahsil Etme Amacıyla Hareket Eden Sanıkların Eylemlerinin 5237 S. K. Md. 150/1 Kapsamında Kaldığı )
• YAĞMA ( Define Bulmak Bahanesiyle Sanıkları Kandırarak Paralarını Alan Mağdurun Dolandırıcılık Suçundan Mahkumiyetine Karar Verildiği – Suç Tarihinde Hukuki İlişkiye Dayanan Alacaklarını Tahsil Etme Amacıyla Hareket Eden Sanıkların Eylemlerinin 5237 S. K. Md. 150/1. Kapsamında Kaldığı )
• SANIKLAR İLE MAĞDUR ARASINDA OLUŞAN ALACAK-BORÇ İLİŞKİSİ ( Define Bulmak Bahanesiyle Sanıkları Kandırarak Paralarını Alan Mağdur – Sanıkların Eylemlerinin 5237 S. K. Md. 150/1 Kapsamında Kaldığı/Bu İlişkiden Doğan Alacaklarını Tahsil Amacıyla Eylemi Gerçekleştirdikleri )
ÖZET : Sanıkların atamalardaki savunmaları ile mağdurun anlatımlarından anlatılacağı üzere, mağdurun define bulmak bahanesiyle kandırdığı sanıklardan toplam değeri … TL olan 6 adet cep telefonu ile bir miktar parayı aldığı ve taraflar arasında bir alacak-borç ilişkisinin bulunduğu hususu sabittir. Sanıkları kandırarak paralarım alan mağdurun yerel mahkeme tarafından dolandırıcılık suçundan mahkumiyetine karar verilmiş ve bu hükmün de Özel Daire tarafından onanmış olması, sanıklar ile mağdur arasında oluşan alacak-borç ilişkisinin hukuki ve meşru bir ilişki olduğunu ve sanıkların bu ilişkiden doğan alacaklarını tahsil amacıyla eylemi gerçekleştirdiklerini göstermektedir.
Bu nedenle, suç tarihinde hukuki ilişkiye dayanan alacaklarını tahsil etme amacıyla hareket eden sanıkların eylemlerinin 5237 sayılı TCY’nın 150/1. maddesi kapsamında kaldığının kabulü zorunludur. Bu itibarla, sanıkların eylemini nitelikli yağma suçu olarak kabul eden yerel mahkeme direnme kararı isabetsiz olduğundan bozulmasına karar verilmelidir.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2013/6-817
K. 2015/14
T. 24.2.2015
• SİGARA VE ALKOL İÇİN 20 LİRA TALEP ETME ( Daha Az Cezayı Gerektiren Yağma – Sanık Mağdurenin Evinin Önüne Gelip Kapıyı Yumruklayarak ve Pencere Camını Kırarak Zorla Para İstediği/Gasp Edilmek İstenen Para Miktarı Cezadan İndirim Yapılmasını Haklı Kabul Ettirecek Düzeyde Olduğu – Sanık Hakkında 5237 S. T.C.K.’nun 150/2. Md. Uygulanacağı )
• YAĞMA ( Daha Az Cezayı Gerektiren Hal – Sanık Mağdurenin Evinin Önüne Gelip Kapıyı Yumruklayarak ve Pencere Camını Kırarak Zorla 20 Lira İstediği/Aşırı Alkollün Tesiri İle Hareket Eden Sanığın Sadece Sigara ve Alkol Almak İçin Az Bir Para İstemekle İktifa Ettiği – Sanık Hakkında 5237 S. T.C.K.’nun 150/2. Md. Uygulanma Şartları Bulunduğu )
• CEZADA İNDİRİM YAPILMASI ( Yağma – Sanık Mağdurenin Evinin Önüne Gelip Kapıyı Yumruklayarak ve Pencere Camını Kırarak Zorla 20 Lira İstediği/Sanığın Mağdureye Ait Ne Varsa Alma Kastı İle Hareket Etmeyip Sadece Sigara ve Alkol Almak İçin Az Bir Para İstemekle İktifa Ettiği – Hak ve Nesafet Kuralları Gereği Cezada İndirim Yapılacağı )
• HAK VE NESAFET KURALLARI ( Daha Az Cezayı Gerektiren Yağma – Sanık Mağdurenin Evinin Önüne Gelip Kapıyı Yumruklayarak ve Pencere Camını Kırarak Zorla 20 Lira İstediği/Aşırı Alkollün Tesiri İle Hareket Eden Sanığın Sadece Sigara ve Alkol Almak İçin Az Bir Para İstemekle İktifa Ettiği – Sanık Hakkında 5237 S. T.C.K.’nun 150/2. Md. Uygulanacağı )
5237/m.150/2
ÖZET : Uyuşmazlık; sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nun 150/2. maddesinin uygulanma şartlarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir. Sanığın mağdurenin evinin önüne gelip kapıyı yumruklayarak ve pencere camını kırarak zorla 20 Lira para istediği anlaşılan olayda; gasp edilmek istenen para miktarının cezadan indirim yapılmasını haklı kabul ettirecek düzeyde az olduğu, olay tarihi itibarıyla sabıkasız olup aldığı aşırı alkollün tesiri ile hareket ettiği anlaşılan sanığın mağdureye ait ne varsa alma kastı ile hareket etmeyip sadece sigara ve alkol almak için az bir para istemekle iktifa ettiği hususları hak ve nesafet kuralları ile birlikte göz önüne alındığında, sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nun 150/2. maddesinin uygulanma şartlarının bulunduğu kabul edilmelidir.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2012/6-134
K. 2012/270
T. 3.7.2012
Buna karşın, etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için “mağdurun uğradığı zararın aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi” koşulu yerine getirilirken duyulan pişmanlığın mutlaka sözle ifade edilmesi zorunluluğu bulunmayıp, söz ve/veya davranışlar yoluyla da ifade edilmesi olayın özelliğine göre olanaklı olabilecektir.
Somut olayda; sanıklar G. ve S.’ın hırsızlık ve yağma olaylarının yaşandığı bir bölgede kolluk tarafından yapılan çalışmalar sırasında durumlarından kuşkulanılarak yakalandıktan bir gün sonra gözaltında bulunan sanık G.’ın evinden el konulan montun mağdura iade edildiği ve tüm sanıkların aşamalarda birbiriyle ve kendi içinde çelişen inkara yönelik savunmada bulundukları, yargılama sırasında işledikleri suçtan dolayı pişman olduklarına dair dosyaya yansıyan bir söz ya da davranışlarının olmadığı anlaşıldığından haklarında TCY’nın 168. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanma olanağı bulunmamaktadır.
Bu itibarla, her iki uyuşmazlık konusu açısından da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2013/1-746
K. 2014/282
T. 27.5.2014
• CUMHURİYET SAVCISININ ESAS HAKKINDAKİ GÖRÜŞÜNDE BEYANDA BULUNMADIĞI SUÇTAN HÜKÜM KURULMASI ( Sanığın Savunma Hakkını İhlal Edeceği – Silahla Tehdit )
• SİLAHLA TEHDİT SUÇU ( Savunma Hakkının Kısıtlanması – Cumhuriyet Savcısının Esas Hakkındaki Görüşünde Silahla Tehdit Suçuna İlişkin Herhangi Bir Beyanda Bulunmadığı/Bu Suçtan Yerel Mahkemece Mahkumiyet Hükmü Kurulması Nedeniyle Sanığın Savunma Hakkı Sınırlandığı )
• SAVUNMA HAKKININ KISITLANMASI ( Silahla Tehdit – Cumhuriyet Savcısının Esas Hakkındaki Görüşünde Silahla Tehdit Suçuna İlişkin Herhangi Bir Beyanda Bulunmadığı/Bu Suçtan Yerel Mahkemece Mahkumiyet Hükmü Kurulmasının Savunma Hakkını İhlal Edeceği )
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2013/6-798
K. 2014/146
T. 25.3.2014
• YAĞMA SUÇU ( Etkin Pişmanlık Hükümlerinin Uygulanması – Mağdurdan Aldığı Cep Telefonunun Sanığın Üzerinde Ele Geçirilmiş Bulunması ve Mağdurlardan Yağmalanan Paraların Kolluk Görevlilerince Yapılacak Aramadan Hemen Önce Sanık Tarafından Cebinden Çıkarılıp Verilmiş Olması Karşısında Sanığın Etkin Pişmanlığından Bahsedilemeyeceği )
• ETKİN PİŞMANLIK HÜKÜMLERİNİN UYGULANMASI ( Yağma Suçu – Somut Olayda Etkin Pişmanlık Hükmünün Uygulanma Şartları Bulunmadığı Halde Uygulanmasına Karar Veren Yerel Mahkemenin Direnme Hükmünün Usul ve Yasaya Aykırı Olduğu )
• SUÇ KONUSU ŞEYİN ARAMADAN ÖNCE İADESİ ( Mağdurdan Aldığı Cep Telefonunun Sanığın Üzerinde Ele Geçirilmiş Bulunması ve Mağdurlardan Yağmalanan Paraların Kolluk Görevlilerince Yapılacak Aramadan Hemen Önce Sanık Tarafından Cebinden Çıkarılıp Verildiği – Etkin Pişmanlık Hükmünün Uygulanma Şartları Bulunmadığı )
5237/m.168
Bu açıklamaların sonucu olarak; iade ve tazminin cebri icra yoluyla gerçekleştirilmesi, zararın failin rızası hilafına veya ondan habersiz olarak üçüncü kişilerce giderilmesi, failin yakalanmamak için kaçarken atması sonucu eşyanın ele geçirilmesi veya kaçarken yakalanan failin üzerinde ele geçirilmesi gibi hallerde, failin gerçek anlamda bir pişmanlığından söz edilemeyeceğinden, etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanma şartları oluşmayacaktır. Buna karşın etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için “mağdurun uğradığı zararın aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi” şartı yerine getirilirken duyulan pişmanlığın mutlaka sözle ifade edilmesi zorunluluğu bulunmayıp, söz veya davranış yoluyla da ifade edilmesi olayın özelliğine göre mümkün olabilecektir.
Kısmen iade veya tazmin halinde etkin pişmanlığı düzenleyen 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 168. maddesinin 4. fıkrasının; “kısmen geri verme veya tazmin halinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için ayrıca mağdurun rızası aranır” şeklindeki açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere kanun koyucu, kısmen iade veya tazmin sebebiyle etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasında mağdurun iradesini esas almak suretiyle, bu hükmün uygulanabilmesini mağdurun rızası şartına bağlamış, mağdurun kısmi iade ve tazmine rıza göstermemesi halinde ise, failin etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanamayacağını hüküm altına almıştır.
T.C.
YARGITAY
6. CEZA DAİRESİ
E. 2013/28947
K. 2016/310
T. 28.1.2016
DAVA : Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
KARAR : Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1-) Oluş ve dosya içeriğine göre; 5.2.2004 tarihinde gece saat 04:00 sıralarında sanıklar … ve …’ın, yakınan … garson olarak çalıştığı… isimli işyerine geldikleri, yakınandan kapıyı açmasını istedikleri, yakınan açmayınca sanık …’ın işyerinin camını kırdığı ve elinden yaralandığı, 8.2.2004 tarihinde gece 02.00 sıralarında sanıklar … ve … yakınan … karşılaştıkları, sanıkların üç gün önce sanık …’ın yakınanın kapıyı açmaması sonucu işyerinin kapısının camını kırarak elinden yaralanması olayını gerekçe göstererek hastane masrafı olarak 300,00 TL istedikleri, yakınanın parası olmadığını söylemesi üzerine sanık …’ın ele geçirilemeyen bıçağı yakınanın karnına dayadığı, bu sırada sanıkların arkadaşının geldiği ve yakınanı yanından ayrıldıkları, yakınanın çorbacıya gittiği, sanıkların da burada olduğu, yakınanı dışarı çıkartıp araca bindirerek bir süre gezdirdikleri, cebindeki 16,00 TL’yi aldıkları, sonra tekrar çorbacıya geldikleri, yakınanın arkadaşından 20,00 TL alıp sanıklara verdiği, sanıkların yarın işyerine gelip 150,00 TL daha alacağız dedikleri ve ayrıldıkları, mağdurun bu olayı güvenlik güçlerine bildirdiği, 9.2.2004 tarihinde gece saat 01:00 sıralarında sanıkların yakınanın çalıştığı iş yerine gelerek para istedikleri, olay mahallinde bulunan ve tertibat alan güvenlik güçlerince seri numarası alınan paranın yakınan tarafından sanıklara verildiği, bu sırada sanıkların güvenlik güçlerince yakalandıkları olayda; sanıkların özgüledikleri eylemlerinin her aşamada hastane masrafları olarak istedikleri 300,00 TL’yi almaya yönelik olması karşısında; sanıkların eylemleri bir bütün halinde tek yağma suçunu oluşturduğu düşünülmeden yerinde ve yeterli olmayan gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması,
2-)24.11.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 8.10.2015 gün, 2014/140-2015/85 Esas ve Karar sayılı kararı ile TCK’nın 53. maddesinde değişiklik yapıldığından yeniden takdiri lüzumu,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar … ve … savunmanlarının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeplerle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 28.1.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2010/6-63
K. 2010/102
T. 4.5.2010
• YAĞMA ( Zilyedin Tasarruf Olanağının Ortadan Kaldırılmasıyla Başka Bir Anlatımla Malın Alınmasıyla Tamamlanacağı – Yağma Suçu İçinde Gerçekleştirilen Tehdit Eylemleri Amaç Suç İçinde Eriyen Eylemler Olup Ayrı Ayrı Suç Oluşturmadığı )
• TEHDİT ( Yağma Suçu İçinde Gerçekleştirilen Tehdit Eylemleri Amaç Suç İçinde Eriyen Eylemler Olup Ayrı Ayrı Suç Oluşturmadığı )
• ASIL SUÇ İÇİNDE ERİYEN FİİLLER ( Birden Fazla İşlendiğinden Hareketle Her Eylemi Ayrı Yağma Suçu Şeklinde Değerlendiren Yerel Mahkeme Direnme Hükmünün İsabetsiz Olduğu )
• TEŞEBBÜS ( Kolluğa Yapılan Başvuru Üzerine Seri Numaraları Tespit Edilen Paraları Teslim Alan Sanığın İşyerinden Çıktıktan Sonra Daha Önceden Önlem Alan ve Dışarıda Bekleyen Görevlilerce Yakalanması Şeklinde Gerçekleşen Eylemde Olduğu )
• SERİ NUMARALARI TESPİT EDİLEN PARALARI TESLİM ALAN SANIK ( İşyerinden Çıktıktan Sonra Daha Önceden Önlem Alan ve Dışarıda Bekleyen Görevlilerce Yakalanması Şeklinde Gerçekleşen Eylemde Olduğu )
5237/m. 149
ÖZET : Yağma suçu içinde gerçekleştirilen tehdit eylemleri amaç suç içinde eriyen eylemler olup ayrı ayrı suç oluşturmaz. Olayın gelişimi ve sanıkların kasıtlarını nazara almaksızın, asıl suç içinde eriyen fiillerin birden fazla işlendiğinden hareketle, her eylemi ayrı yağma suçu şeklinde değerlendiren yerel mahkeme direnme hükmü isabetsizdir. Amaçlanan eylemin, tamamlanmış tek yağma suçunu mu, yoksa yağmaya teşebbüs suçunu mu oluşturduğuna gelince; yağma suçu, zilyedin tasarruf olanağının ortadan kaldırılmasıyla, başka bir anlatımla malın alınmasıyla tamamlanır. Somut olayda, kolluğa yapılan başvuru üzerine, seri numaraları tespit edilen paraları teslim alan sanığın işyerinden çıktıktan sonra, daha önceden önlem alan ve dışarıda bekleyen görevlilerce yakalanması şeklinde gerçekleşen eylemde, zilyedin tasarruf olanağı kaldırılmamış olup, başka bir anlatımla “alma” gerçekleşmemiş bulunduğundan, suç teşebbüs aşamasında kalmaktadır.
Sanıklar Hakan ve Erhan’ın, 13.08.2007 günü mağdurun işyerine gelerek tanıdıkları bir bayana laf attığından bahisle “kafana kurşun sıkarız, 10.000.-TL para vereceksin, paran yoksa senet de olur” diyerek tehditle para istedikleri, mağdurun kabul etmemesi üzerine başkaca herhangi bir eylemde bulunmaksızın kendiliklerinden işyerini terk ederek gittikleri, ertesi gün tekrar gelerek aynı eylemlerini tekrarlamak suretiyle yine 10.000.-TL para istedikleri, mağdurun bu kez de istenen parayı ve senedi vermemesi üzerine, işyerinden ayrıldıkları, yaklaşık 10 gün sonra mağduru cep telefonundan arayarak tehditle yine aynı miktardaki parayı istedikleri, 28.08.2007 tarihinde ise devam eden tehdidin etkisiyle mağdur ile 1.000.-TL ödenmesi konusunda anlaştıkları, işyerine gelip seri numaraları daha önceden saptanan 1.000.-TL’yi mağdurdan aldıktan sonra olay yerinde önlem alan kolluk görevlilerince yakalanmaları şeklinde gerçekleşen olayda, sanıkların iradeleri baştan beri mağdurdan belirli bir miktar para almaya özgülenmiş olup, gerçekleştirilen tehdit fiilleri amaçlanan yağma suçuna yönelik olduğundan sanıkların eylemleri, gerçekleştirdikleri tehdit adedince değil yalnızca amaçlanan tek yağma suçunu oluşturmaktadır. Bu itibarla olayın gelişimi ve sanıkların kasıtlarını nazara almaksızın, asıl suç içinde eriyen fiillerin birden fazla işlendiğinden hareketle, her eylemi ayrı yağma suçu şeklinde değerlendiren yerel mahkeme direnme hükmü isabetsizdir.
Amaçlanan eylemin, tamamlanmış tek yağma suçunu mu, yoksa yağmaya teşebbüs suçunu mu oluşturduğuna gelince; yağma suçu, zilyedin tasarruf olanağının ortadan kaldırılmasıyla, başka bir anlatımla malın alınmasıyla tamamlanır. Somut olayda, kolluğa yapılan başvuru üzerine, seri numaraları tespit edilen paraları teslim alan sanığın işyerinden çıktıktan sonra, daha önceden önlem alan ve dışarıda bekleyen görevlilerce yakalanması şeklinde gerçekleşen eylemde, zilyedin tasarruf olanağı kaldırılmamış olup, başka bir anlatımla “alma” gerçekleşmemiş bulunduğundan, suç teşebbüs aşamasında kalmaktadır.
Bu itibarla yerel mahkeme direnme kararı isabetsiz olup, sanıkların eylemi, tek bir nitelikli yağmaya teşebbüs suçunu oluşturduğundan, bozulmasına karar verilmelidir.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu 2009/1-238 E.N , 2010/16 K.N.
Özet
HIRSIZLIK SUÇU TAMAMLANDIKTAN SONRA, KULLANILAN CEBİR VEYA TEHDİT YAĞMA SUÇUNU DEĞİL, OLAYIN GERÇEKLEŞME BİÇİMİNE GÖRE HIRSIZLIK VE TEHDİT VEYA HIRSIZLIK VE YARALAMA SUÇLARINI OLUŞTURUR.
YAĞMA SUÇUNDA, TEHDİT VEYA CEBİR MALIN ALINMASI VEYA TESLİMİNİ SAĞLAMAYA YÖNELİK OLMALI, TEHDİT VEYA CEBİR MALVARLIĞINA KARŞI İŞLENEN BU SUÇTA ARAÇ OLARAK KULLANILMALIDIR. BAŞKA MAKSATLARLA KULLANILMIŞ BULUNAN CEBİR VEYA TEHDİDİN ETKİSİYLE MALIN ALINMASI YAĞMA SUÇUNU OLUŞTURMAZ.
MAĞDURUN YARALANMASINDAN SONRA, ONA AİT SİLAHIN ALINARAK GÖTÜRÜLMESİ, SİLAH, CEBİR VEYA TEHDİTLE ALINMAMIŞ OLDUĞUNDAN YAĞMA SUÇUNU OLUŞTURMAZ.
İçtihat Metni
Sanık Ali’nin öldürmeye teşebbüs suçundan lehe olan 5237 sayılı TCY’nin 81/1, 35/2, 29/1 ve 62/1. maddeleri uyarınca 9 yıl 4 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hakkında aynı Yasa’nın 53/1-2. maddesinin uygulanmasına, yağma suçundan lehe olan 5237 sayılı TCY’nin 148/1 ve 62/1. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hakkında aynı Yasa’nın 53/1-2. maddesinin uygulanmasına, ruhsatsız silah taşımak suçundan 6136 sayılı Yasa’nın 13/1, 765 sayılı TCY’nin 59/2. maddeleri uyarınca 10 ay hapis ve 366 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına, tutukluluk halinin devamına, 5237 sayılı TCY’nin 63/1. maddesi gereğince şahsi hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün haller nedeni ile geçirmiş olduğu sürelerin cezasından mahsubuna, müsadereye, vekalet ücretine ve yargılama giderlerine hükmedilmesine ilişkin, (Malatya İkinci Ağır Ceza Mahkemesi)’nce yağma suçu yönünden oyçokluğuyla, diğer suçlar yönünden oybirliğiyle verilen 02.11.2006 gün ve 11-361 sayılı hüküm, sanık müdafii ve C.Savcısı tarafından sanık lehine temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay Birinci Ceza Dairesi’nce 11.11.2008 gün ve 3988-7202 sayı ile;
“l-a) Sanık müdafiinin duruşmalı inceleme isteminin tayin edilen cezanın miktarı itibariyle reddine karar verilmiştir.
b) Gasp suçunda; olayın konutta meydana geldiği gözetilmeden TCK’nın 149. maddesi yerine, aynı Kanun’un 148/1. maddesinin uygulanması aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
2- Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın adam öldürmeye teşebbüs, 6136 sayılı Yasa’ya muhalefet suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suçlarının niteliği tayin, cezayı azaltıcı tahrike ve takdire ilişen sebeplerinin nitelik ve derecesi takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedenleri dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin meşru müdafaa şartlarının varlığına, teşdidin yerinde olmadığına, tahrik indiriminin daha fazla olması gerektiğine yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle,
a)Adam öldürme suçu yönünden; 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesi uyarınca belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılan sanık hakkında velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından getirilen kısıtlamanın, 53. maddenin 3. fıkrası uyarınca şartla salıverilme tarihine kadar geçerli olduğunun hüküm fıkrasının mahsus bölümüne eklenmesine karar verilmek suretiyle CMUK’nın 322. maddesi gereğince düzeltilen hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi onanmasına,
b)Gasp suçu yönünden;
Daha önce mağdur ile aralarında çıkar ilişkisi bulunan sanığın; aralarındaki sorunu görüşmek üzere, olay sabahı mağdurun evine geldiği, konuşma sırasında çıkan tartışma sırasında, polis mağdura ait olan ve eline geçirdiği tabanca ile ateş etmek suretiyle mağduru altı yerinden yaraladığı ve daha sonra tabanca ile birlikte olay yerinden kaçtığı, ertesi gün üzerinde silahla yakalandığı olayda; silahın yağma amacıyla alındığını gösteren kesin ve yeterli kanıt bulunmadığı, ey/emin hırsızlık suçunu oluşturduğu anlaşıldığı halde, hırsızlık yerine gasp suçundan hüküm kurulması,
c) 6136 sayılı Yasa’ya muhalefet suçu yönünden;
Hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasa’nın 562. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesi uyarınca sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması” nedenleriyle bozulmuştur.
Malatya İkinci Ağır Ceza Mahkemesi’nce 09.03.2009 gün ve 405-69 sayı ile;
“Sanık, yaralamadan önce mağdura ait tabancayı ele geçirip, onu en ağır şekilde yaralayıp etkisiz hale getirdikten sonra, mağdura ait beylik tabancayı beline takmış ve olay yerinden ayrılmıştır. Sanık, ertesi gün kendisine ilişkin olayı televizyonda izlerken kahvehanede bu silahla birlikte yakalanmıştır. Sanık, silahı alıp götürdükten sonra 25 saat sonra yakalanmıştır. Olayda saikin bir önemi yoktur. Sanık olayda kullandığı tabancayı alarak 25 saat üzerinde taşımıştır. Teslim ve iade kast ve niyeti olduğuna dair herhangi bir emare de bulunmamaktadır. Sanık istese idi tabancayı emniyet veya jandarmaya ya da resmi mercilere iade edecek bir yere teslim edebilirdi. Üniversite terk eden sanığın Cumartesi ve Pazar günleri polis ve jandarmanın çalıştığını bilmemesi mümkün değildir. Ayrıca mağdur çok ağır şekilde yaralanmış ve etkisiz hale gelmiştir. Bu aşamadan sonra mağdurun bu tabanca ile sanığa zarar vermesi de mümkün değildir. Bu itibarla, sanığın bu yöndeki savunmasına katılmak mümkün değildir. Özetle ve sonuç olarak, sanık, mağduru yaraladıktan sonra ona ait 1,5 milyar lira değerindeki tabancayı alarak olay yerinden uzaklaşmış, tabancayı kendi hakimiyeti altına almış ve 25 saat süre ile üzerinde taşımıştır. Cumhuriyet Savcısı mütalaasında sanığın ruhsatsız tabanca taşıdığını kabul etmektedir. Ruhsatsız tabanca taşıma kastı bulunduğu takdirde yağma kastı bulunmadığını kabul etmek de mümkün görülmemektedir.
Böylece ve sonuç olarak, sanık, mağdura ait tabancayı alıp, bu tabanca ile mağduru yaraladıktan sonra olay yerinden uzaklaştığı, 25 saat üzerinde taşıdığı anlaşıldığından, sanığın mal edinme kastı ile hareket ettiğinin kabulü gerekmiştir. Sanık, yaralamadan önce tabancayı alıp, bu tabanca ile mağduru yaraladığı, onu etkisiz hale getirdiği, bu şekilde cebir uyguladığı gözetildiğinde, sanığın kast ve eyleminin hırsızlıktan ibaret olmayıp, yağma suçunu oluşturduğu kanaatine varılmıştır. Diğer bir anlatımla, olayda hırsızlık suçunun unsurlarının varlığı kabul edildiği takdirde, yaralamadan önce silah ele geçirildiğine göre, zor unsuru da bulunduğundan, mahkememizce önceki kararda direnilerek, sanığın, yağma suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi gerekmiştir” gerekçeleriyle yağma suçu yönünden ilk hükümde direnilmiş, 6136 sayılı Yasa’ya aykırılık suçundan ise bozma ilamına uyulmuştur.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyizi üzerine, Yargıtay CBaşsavcılığı’nın yağma suçu yönünden bozma istemli, 09.10.2009 gün ve 207056 sayılı tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulu’nca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, öldürmeye teşebbüs ettiği mağdurun silahını alarak olay yerinden uzaklaşan sanığın eyleminin yağma suçunu mu, yoksa hırsızlık suçunu mu oluşturduğu noktasında toplanmaktadır.
Yağma suçları, 765 sayılı TCY’de, cürümlere ait ikinci kitabın onuncu babının, ikinci faslında düzenlenmiştir. Bu fasılda, yağma (495/1), dolaylı yağma (495/2), senedin yağması (496), 495 ve 496. maddelerde düzenlenen suçların ağırlatıcı nedenleri (497), korkutarak faydalanma (498), adam kaldırma (499), adam kaldırmada muhabere nakli (500), cebir karinesi (501) ve Ceza Kanunu’nun uygulanmasında gece vakti (502) ile ilgili düzenlemelere yer verilmiştir.
5237 sayılı TCY’de ise yağma suçları Özel Hükümler Kitabında, Kişilere Karşı Suçlara ilişkin ikinci kısmın malvarlığına karşı suçlar başlıklı onuncu bölümünde 148 ila 150. maddeleri arasında düzenlenmiştir.
148. maddenin 1. fıkrasında yağma suçunun temel şekli, 2. fıkrasında senedin yağması, 3. fıkrasında ise cebir karinesine yer verilmiş, 149. maddesinde nitelikli yağma, 150. maddede ise kişinin hukuki bir ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla yağma ile yağmada değer azlığı yaptırıma bağlanmıştır.
765 sayılı TCY’nin 502. maddesinde tanımlanan gece vakti, 5237 sayılı TCY’nin tanımlar başlıklı 6. maddesinin l/e bendine alınmış, 765 sayılı TCY’nin 495/1. fıkrası ile 496. maddelerinde düzenlenen yağma 5237 sayılı Yasa’nın 148/1 ve 2. fıkralarında, 765 sayılı Yasa’nın 501. maddesindeki cebir karinesi ise 5237 sayılı Yasa’nın 148/3. fıkrasında düzenlenmiş, 765 sayılı TCY’nin 498. maddesindeki korkutarak faydalanma, 499. maddesindeki adam kaldırma ve 500. maddedeki adam kaldırma suçlarında muhabere nakli suçlarına ise ayrı bir suç tipi olarak yer verilmemiştir.
765 sayılı TCY’nin 495/1. maddesinde; “…menkul bir malın zilyedini veya cürüm mahallinde bulunan bir başkasını cebir ve şiddet kullanarak veya şahsen veya malen büyük bir tehlikeye düşüreceği beyanı ile tehdit ederek o malı teslime yahut o malın kendi tarafından zaptına karşı sükut etmeye mecbur kılma” şeklinde tanımlanan yağma suçu; esasında cebir veya tehdit kullanmak suretiyle yapılan hırsızlıktan ibarettir. Yani cebri hırsızlıktır. Şu hale göre yağma; bir kimsenin menkul malını cebir, şiddet, tehdit kullanarak almaktır. Hırsızlık ile yağma cürümleri aynı ortak unsurlara malik olup, ayrıldıkları tek nokta ya da başka bir deyişle hırsızlığa oranla sahip olduğu ilave unsur; malı almak için cebir veya tehdit kullanılmasıdır.
Yağmada; hırsızlık suçunda mevcut olan unsurların yanında, fiilin cebir veya tehditle işlenmesi gerekir. Failin malı almak için mağdura karşı cebir veya tehdit kullanması yağma suçunu hırsızlıktan ayırır.
Yine aynı şekilde, basit yağma suçu, 5237 sayılı Yasa’nın 148. maddesinin 1. fıkrasında, 765 sayılı TCY’nin 495/1. fıkrasına benzer biçimde tanımlanmıştır.
5237 sayılı TCY’nin 148/1. maddesi uyarınca; kişinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceği ya da malvarlığı bakımından büyük bir zarara uğratılacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması yağma suçunu oluşturur. Suç, anılan değerlere yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit veya cebir kullanılması suretiyle gerçekleşir. Failin isteğinin yerine getirilmemesi halinde belirli bir kötülüğün mağdura bildirilmesi şeklinde tanımlanan tehdit, anılan değerlere yönelik bir saldırı veya malvarlığı bakımından büyük bir zarara uğratılacağından bahisle yapılmalıdır.
765 sayılı TCY’nin 495. maddesinin 2. fıkrasındaki “kendisini veya şerikini cezadan kurtarmak için mal sahibine veya vaka mahalline gelen başkasına cebir ve şiddet veya tehdit icra eden kişinin de yağma suçundan cezalandırılacağına” ilişkin dolaylı yağma suçuna 5237 sayılı TCY’de yer verilmemiş olduğundan, hırsızlık suçu tamamlandıktan sonra, kullanılan cebir veya tehdit yağma suçunu değil, olayın gerçekleşme biçimine göre hırsızlık ve tehdit veya hırsızlık ve yaralama suçlarını oluşturabilir.
Yağma, tehdit veya cebir kullanma ile hırsızlık suçlarının bir araya gelmesiyle oluşmuş bileşik bir suçtur. Bu itibarla, birden çok hukuki değeri korumaktadır. Kendisini oluşturan suçların korudukları hukuki değerler olan, kişi özgürlüğü, zilyetlik ve mülkiyet yağma suçunun da koruduğu hukuksal değerlerdir.
Yağma suçunda, tehdit veya cebir malın alınması veya teslimini sağlamaya yönelik olmalı, tehdit veya cebir malvarlığına karşı işlenen bu suçta araç olarak kullanılmalıdır. Başka maksatlarla kullanılmış bulunan cebir veya tehdidin etkisiyle malın alınması yağma suçunu oluşturmaz.
Yağma suçunun manevi unsuru kasttır. Bu suçun taksirle işlenmesi olanaksızdır. Failin, tehdit veya cebirle mağdurun egemenliğindeki malı aldığını bilmesi ve istemesi gerekir. Kast hem almayı hem de icbarı kapsamalıdır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Mağdur Mahmut’un M… Emniyet Müdürlüğü’nde polis memuru olarak görev yaptığı, 2004 yılı Haziran ayı içerisinde tanık Selçuk vasıtası ile sanıkla tanıştığı ve arkadaşlık kurduğu, sanığın çevreye borsa, maden, mermer alanları hususunda bilgili olduğunu yaydığı, aldığı maaşla yetinmeyen mağdurun da zengin olma hayalleri kurduğu, bu şekilde sanık ile mağdurun birlikte iş yapmaya karar verdikleri, tanık Selçuk ile mağdur Mahmut’un sanığa para verdikleri, sanığın buna karşılık mermer sahası ruhsatı alacağını söylediği, aradan uzun süre geçtiği halde bu konuda herhangi bir ilerleme olmayınca tanık ile mağdurun paralarını geri isteyip aldıkları, ancak sanık ile mağdurun görüşmeye devam ettikleri, sanığın davetli-davetsiz bekar olarak yaşayan mağdurun evine gidip kaldığı, ancak bu görüşmelerin taraflar arasında huzursuzluk ve sıkıntılar meydana getirdiği, ayrıca taraflar arasında tablo alım satımı konusunda da bir uyuşmazlık yaşandığı, olay günü sabahı da sanığın mağdurun evine geldiği, burada yeniden eski konuları konuşmaya başladıkları, ilk kimin başlattığı saptanamamakla birlikte aralarında tartışma çıktığı, çıkan tartışma sonucunda, mağdurun sanığa fiili saldırıda bulunduğu, bu esnada çıkan boğuşmada, mağdurun elindeki silahı ele geçiren sanığın, mağdura ait beylik tabanca ile mağdura ateş ettiği, bunlardan altısının mağdura isabet ettiği, mağdurun iki yaralamadan dolayı hayati tehlike geçirecek nitelikte yaralandığı, kaldırıldığı hastanede tekrar yaşama döndürüldüğü, sanığın mağdura ateş ettikten sonra suç tarihinde 1,5 milyar lira değerindeki tabancasını yanına alıp olay yerinden uzaklaştığı, 20.11.2004 günü saat 10.00 sıralarında gerçekleşen bu olayın, saat 10.15 sıralarında polis haber merkezine bildirildiği, sanığın ertesi gün saat 11.15 sıralarında kendisine ilişkin haberleri kahvehanede izlerken polis tarafından yakalandığı, böylece sanığın yaklaşık 25 saat sonra tabanca ile birlikte ele geçirildiği toplanan kanıtlardan anlaşıl-maktadır.
Görüldüğü gibi, sanığın kullandığı cebir en aleyhe beyan olan katılanın 15.12.2004 tarihli anlatımı esas alındığında dahi, silahın alınmasına yönelik değildir. Yağma suçunu diğer malvarlığı değerlerine yönelik suçlardan ayıran en belirgin özellik, tehdit veya cebrin malın alınması veya teslimini sağlamaya yönelik olmasıdır. Oysa somut olayda, sanık çıkan boğuşmada ele geçirdiği silahla mağdura ateş etmek suretiyle öldürmeye teşebbüs suçunu işlemiş ve bilahare olayın heyecanına da kapılmak suretiyle silahı da alarak olay yerinden uzaklaşmıştır. Sanığın başlangıçtaki kastı kendisine yönelik saldırıyı bertaraf etmek için korunma içgüdüsüyle silahı almaya yönelik olup, olayın ileriki aşamalarında da bu kastın değiştiğine ilişkin hiçbir kanıt bulunmamaktadır. Mağdurun yaralanmasından sonra, ona ait silahın alınarak götürülmesi de yağma suçunu oluşturmaz. Zira malın alınması yönünde cebir veya tehdit kullanılmadığı gibi, mağdurun yaralanmış olması ve bilahare sanık tarafından silahın götürülmesi 765 sayılı TCY’nin 501 ve 5237 sayılı TCY’nin 148/3. maddeleri kapsamında da değerlendirilemez.
Bu itibarla eylemin hırsızlık olarak değerlendirilmesi gerektiğine ilişkin Özel Daire bozma ilamına uyulması gerekirken, direnme kararı verilmesi isabetsiz olup, direnme hükmünün suç vasfındaki yanılgı nedeniyle bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Kurul Üyesi; “mağdurun etkisiz hale getirilmesinden sonra silahın alınarak götürülmesi ve yaklaşık 25 saat taşınması şeklindeki eylemin yağma suçunu oluşturduğu” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
Sonuç: Açıklanan nedenlerle;
1-İsabetsiz olan yerel mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA,
2-Dosyanın, 6136 sayılı Yasa’ya aykırılık suçu yönünde incelenmek üzere, Yargıtay Birinci Ceza Dairesi’ne gönderilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığı’na TEVDİİNE, tebliğnamedeki isteme uygun olarak, 02.02.2010 günü yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2015/6-681
K. 2016/179
T. 5.4.2016
• MÜŞTEREK FAİL (Sanıkların Birlikte Suç İşleme Kararlarının Olduğu/Sanığın Suçun İcrasında Üstlendiği Rol İle Suçun İşlenmesine Sağladığı Katkının Öneminin Yardım Etme Sınırlarını Aştığı/Suçun İşlenişi Üzerinde Diğer Sanıkla Birlikte Hâkimiyet Kurduğu – Yağma Suçuna Müşterek Fail Olarak Katıldığı)
• YAĞMA (Sanıkların Yağma Eylemini Önceden Yaptıkları Plan ve İşbölümü Çerçevesinde Gerçekleştirdikleri/Eylemin Silahla Birden Fazla Kişi Tarafından ve Konutta İşlendiği/Temel Hapis Cezasının Alt Sınırdan Uzaklaşılmak Suretiyle 12 Yıl 6 Ay Olarak Belirlendiği – Orantılılık İlkesine Aykırılık Oluşturmadığı)
• TEMEL CEZA BELİRLENMESİ (Temel Hapis Cezasının 2 Yıl 6 Ay Adli Para Cezasının İse Kanunda Belirtilen Üst Sınırı da Aşacak Şekilde 120 Gün Olarak Belirlendiği/Dosya Kapsamı Adalet Hak ve Nesafet Kuralları ve “Orantılılık” İlkesiyle Bağdaşmadığı – Adli Para Cezası Yönünden Kanuna Aykırılık da Teşkil Ettiği)
• TEŞEBBÜS (Suç Yolunda Katedilen Mesafe Somut Bir Zararın Oluşmaması ve Meydana Gelen Tehlikenin Ağırlığına Göre T.C.K’nun 35/2. Md. Uyarınca Makul Bir Oranda İndirim Yapılması Gerektiği/Dosya İçeriğine Uygun Düşmeyen Şekilde Asgari Oranda İndirim Yapılmasının Usul ve Kanuna Aykırı Olduğu – Yağma)
5237/m.3/1,35,37,39
ÖZET : Uyuşmazlıklar; sanığın yağma suçuna iştirakinin TCK’nun 37. maddesi kapsamında “müşterek faillik” mi, yoksa TCK’nun 39. madde kapsamında “yardım eden” niteliğinde mi olduğu, Her iki sanık hakkında yağma suçundan belirlenen temel cezanın isabetli olup olmadığı, Sanık hakkında 6136 Sayılı Kanuna muhalefet suçundan belirlenen temel cezanın yerinde olup olmadığı, Sanıklar hakkında yağma suçundan 5237 Sayılı TCK’nun 35/2. maddesi uyarınca teşebbüs sebebiyle indirim yapılırken uygulanan indirim oranının yerinde olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Sanıkların olayın başlangıç ve gelişimine göre birlikte suç işleme kararlarının olduğu, sanığın yağma suçunun icrasında üstlendiği rol ile suçun işlenmesine sağladığı katkının öneminin TCK’nun 39. maddesinde düzenlenen yardım etme sınırlarını aştığını ve iş bölümü içerisinde gerçekleşen davranışlarının diğer sanığın fiilini tamamlaması sebebiyle suçun işlenişi üzerinde diğer sanıkla birlikte hâkimiyet kurduğu anlaşılmakla, yağma suçuna 5237 Sayılı TCK’nun 37. maddesi kapsamında müşterek fail olarak katıldığının kabulü gerekmektedir.
Sanıkların yağma eylemini önceden yaptıkları plan ve işbölümü çerçevesinde gerçekleştirmeleri, eylemin silahla, birden fazla kişi tarafından birlikte ve konutta işlenmesi sebebiyle suçun birden fazla nitelikli halinin oluşması karşısında, yerel mahkemece 5237 Sayılı TCK’nun 149. maddesinin birinci fıkrasında 10 yıldan 15 yıla kadar hükmolunabileceği belirlenen temel hapis cezasının, alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle 12 yıl 6 ay olarak belirlenmesi ve bu konuda gösterilen gerekçe TCK’nun 61. maddesi anlamında kanuni ve dosya kapsamına uygun olup 5237 Sayılı TCK’nun 3/1. maddesinde düzenlenen “orantılılık” ilkesine de aykırılık oluşturmamaktadır. Belirtilen nedenlerle, bu uyuşmazlık yönünden de itirazın kabulüne karar verilmelidir.
Yerel mahkemece; “suçun işleniş biçimi, işlendiği zaman ve yer, konusunun önem ve değeri, meydana gelen zararın ağırlığı, sanığın kastının ağırlığı, amaç ve saiki” şeklinde gösterilen gerekçe ile temel hapis cezasının 2 yıl 6 ay, adli para cezasının ise kanunda belirtilen üst sınırı da aşacak şekilde 120 gün olarak belirlenmesi, dosya kapsamı, adalet, hak ve nasafet kuralları ve “orantılılık” ilkesiyle bağdaşmamakta olup, ayrıca adli para cezası yönünden kanuna aykırılık da teşkil etmektedir.
Sanıkların, katılanların evinde bulunan parayı yağma yoluyla almak üzere yaptıkları plan doğrultusunda kiraladıkları araçla katılanların evinin bulunduğu yere gitmelerinden sonra sanıklardan birinin, evin kapısını açan katılanı ittirerek içeriye girip, diğer katılanın da kafasına silah dayaması ancak evde bulunanların bağırması üzerine heyecanlanarak yakalanacağı korkusuyla katılanı bırakıp hiçbir şey alamadan olay yerinden kaçması, kargaşa üzerine de sanığın diğer sanığı almadan olay yerinden ayrılması karşısında, yerel mahkemece suç yolunda katedilen mesafe, somut bir zararın oluşmaması ve meydana gelen tehlikenin ağırlığına göre TCK’nun 35/2. maddesi uyarınca makul bir oranda indirim yapılması gerekirken, dosya içeriğine uygun düşmeyen şekilde asgari oranda indirim yapılması usul ve kanuna aykırıdır.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2012/6-1485
K. 2014/221
T. 29.4.2014
• MAĞDURENİN ÇANTASININ CEBİR VE ŞİDDET KULLANILARAK ALMA ( Nitelikli Yağma – Hırsızlık Suçunda Sanığın Rızasının Cebir ve Şiddet Kullanılarak Ortadan Kaldırılması Durumunun Bulunmadığının Gözetilmesi Gereği – Mağdurenin Çanta Üzerindeki Tasarrufunun Devam Ettiği Sırada Eylemin Gerçekleştiğinin Kabulü )
• NİTELİKLİ YAĞMA VE SİLAHLA TEHDİT SUÇU ( Mağdurun Rızasının Cebir ve Şiddetle Ortadan Kaldırılması Durumunda Hırsızlık Suçunun Oluşmayacağı – Suça Konu Malın Mağdurun Zilyetlikten Doğan Tasarrufunun Devam Ettiği Sırada Cebir ve Şiddet Kullanıldığından Yağma Suçunun Oluşacağı/Hırsızlık Suçu Bulunmadığı )
• HIRSIZLIK SUÇUNUN BULUNMADIĞI ( Sanığın Elindeki Bıçakla Mağdurenin Çantasını Alarak Kaçması Eylemde Yağma Suçunun Oluştuğunun Kabulü – Sanığın Daha Sonradan Takip Edilerek Yakalanmasının Yağma Suçunun Oluşmasını Engellemediği/Yerel Mahkeme Direnme Hükmünün Bozulacağı/Cebir ve Şiddet Bulunduğu )
• MAĞDURENİN RIZASININ CEBİR VE ŞİDDET KULLANILARAK ORTADAN KALDIRILDIĞI ( Mağdurenin Çantasının Bıçaklı Sanık Tarafından Zorla Alındığının Anlaşıldığı )
• SANIĞIN TAKİP EDİLEREK YAKALANDIĞI ( Mağdurenin Bağırması Üzerine Sanığın Bisikletle Takip Edilerek Yakalandığı/Yağma Suçunun Oluştuğu/Sanığın Kendisini Takip Eden Bisikletli Mağdura “Yaklaşmayın Sizi Vururum” Şeklindeki Sözleri/Sanığın Eyleminin Bütün Halinde Yağma Suçunu Oluşturduğu )
5237/m. 142/2-b,143/1
ÖZET : Nitelikli yağma ve silahla tehdit suçlarından açılan kamu davasının yapılan yargılamasında, C.G.K. çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eylemlerinin bütün halinde nitelikli yağma suçunu mu yoksa hırsızlık ve tehdit suçlarını mı oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir. Hırsızlık suçundan farklı olarak yağma suçunun oluşabilmesi için mağdurun rızasının cebir veya tehdit kullanılarak ortadan kaldırılması gerekir. Malın teslim edilmesi veya alınması, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesini, mağdurun bu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle gelmesini ifade eder. Mal, zilyedin tasarruf olanağı ortadan kalktığı anda alınmış olacağından, bu ana kadar yapılan cebir veya tehdit, hırsızlığı yağmaya dönüştürür. Örneğin evin içindeki eşyayı alıp kapıdan çıkarken mal sahibi ile karşılaşan hırsız, ona karşı cebir veya tehdit kullanacak olursa, yağma suçu oluşur. Mal alındıktan yani hırsızlık suçu tamamlandıktan sonra, bunu geri almak isteyen kişiye karşı cebir veya tehdide başvurulması hâlinde, yağma suçundan söz edilemez. Hırsızlık suçuna konu malın geri alınmasını önlemek amacına yönelik olarak kullanılan cebir veya tehdit ayrı suçların oluşmasına neden olur. Bu durumda gerçek içtima hükümlerinin uygulanması gerekir. Sanığın elinde bıçak olduğu halde, kimliği tespit edilemeyen mağdureyle bir süre boğuşup, devamında vurmak suretiyle onu yere düşürerek çantasını alıp kaçtığı sırada, mağdurenin bağırması üzerine sanığı takibe alan ve 25-30 metre mesafede ona bisikletiyle çarparak yere düşüren mağdur C.T. ile kendisini takip eden diğer mağdurlara bıçak doğrultup onları, “yaklaşmayın sizi vururum” diyerek tehdit ettiği ve çantayı orada bırakarak kaçtığı olayda, sanığın eylemlerinin, mağdurenin çantasını almak için ona yönelik cebir kullanıp bıçak göstermesi ve çantayı aldıktan sonra kendisini derhal takibe başlayan ve bu takibi kesintisiz olarak sürdüren mağdurların onu yakalayacağı sırada onlara bıçak doğrultup tehdit etmesi nedeniyle bütün halinde yalnızca yağma suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir. Bu itibarla, Özel Daire bozma kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2012/6-1555
K. 2013/48
T. 12.2.2013
• NİTELİKLİ YAĞMA ( Eylemin Güneşin Batmasından Sonra 1 Saat Dolmadan İşlendiği – Suçun Geceleyin İşlendiğinin Kabul Edilemeyeceği )
• SUÇUN GECE VAKTİ İŞLENİP İŞLENMEDİĞİ ( Nitelikli Yağma – Eylemin Güneşin Batmasından Sonra 1 Saat Dolmadan İşlendiği/Suçun Geceleyin İşlendiğinin Kabul Edilemeyeceği )
• GÜNEŞİN BATMASINDAN SONRA 1 SAAT GEÇMEMESİ ( Nitelikli Yağma – Eylemin Gece Vakti İşlenmediğinin Gözetileceği )
• GECE VAKTİ ( Güneşin Batmasından Bir Saat Sonra Başlayan ve Doğmasından Bir Saat Evvele Kadar Devam Eden Zaman Süresi Olduğu )
5237/m.6, 149
ÖZET : Nitelikli yağma suçunda; uyuşmazlık; yerel mahkeme hükmünün Özel Daire tarafından temel hapis cezasının yanlış belirlendiğinden bahisle bozulmasının isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Somut olayda yerel mahkemece sanığın yağma eylemini silahla, işyerinde ve geceleyin işlediği kabul edilip, nitelikli halin birden fazla oluşu teşdit gerekçesi olarak gösterilmiştir. Gece vakti; güneşin batmasından bir saat sonra başlayan ve doğmasından bir saat evvele kadar devam eden zaman süresi olarak tanımlanmıştır. Eylemin gerçekleştirildiği kabul edilen saat 20.30 sıraları güneşin saat 20.16’da battığı ilde gece vakti sayılan zaman diliminde olmadığından, nitelikli hallerin yanında, eylemin gece vakti işlenmesine ilişkin nitelikli halin de gerçekleştiğinin kabulü ile uygulama yapılması kanuna aykırıdır.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2008/6-203
K. 2009/3
T. 27.1.2009
• YAĞMA ( Apartman Merdivenlerinde Gerçekleştirilen Suçun 5237 S.Y Md. 148/1 Kapsamında Değerlendirilmesi Gerektiği )
• APARTMAN MERDİVENLERİNDE GERÇEKLEŞTİRİLEN SUÇ ( Yağma – 5237 S.Y Md. 148/1 Kapsamında Değerlendirilmesi Gerektiği )
• KONUTTA YAĞMA SUÇU ( Apartmanın 3. Katının Merdivenlerinde Gerçekleştirilen Yağma Suçunun Bu Nitelikte Değerlendirilemeyeceği )
• BELLİ HAKLARI KULLANMAKTAN YOKSUN BIRAKILMA ( Yağma – Sanığın Kendi Altsoyu Üzerinde 5237 S.Y Md. 53/1. Fıkrasının ( C ) Bendindeki Haktan Şartla Tahliye Tarihine Kadar Yoksun Bırakılmasına Karar Verilmesi Gerektiği )
• ŞARTLA TAHLİYE ( Yağma – Sanığın Kendi Altsoyu Üzerinde 5237 S.Y Md. 53/1. Fıkrasının ( C ) Bendindeki Haktan Şartla Tahliye Tarihine Kadar Yoksun Bırakılmasına Karar Verilmesi Gerektiği )
765/m.497
5237/m.2, 53, 61, 148, 149, 150
ÖZET : Uyuşmazlık, apartmanın 3. katının merdivenlerinde gerçekleştirilen yağma suçunun, konutta yağma suçunu yaptırıma bağlayan 5237 sayılı TCY’nın 149/1-d bendi kapsamında mı, yoksa basit yağma suçunu yaptırıma bağlayan 148. maddesi kapsamında mı değerlendirilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Apartman merdivenlerinde gerçekleştirilen yağma suçunu 5237 sayılı Yasanın 148/1. madde kapsamında değerlendiren yerel mahkeme kararı suç niteliğinin belirlenmesi yönünden isabetlidir. Ayrıca, sanığın kendi altsoyu üzerinde 5237 sayılı Yasanın 53/1. fıkrasının ( c ) bendindeki haktan şartla tahliye tarihine kadar yoksun bırakılmasına karar verilmesi gerekir.
T.C.
YARGITAY
6. CEZA DAİRESİ
E. 2016/3662
K. 2016/6025
T. 5.10.2016
DAVA : Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
KARAR : Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1-) Oluş ve dosya içeriğine göre; Olay günü yakınan …’ın çarşıya alışveriş yapmak için gittiği sırada; sanıklar …, … ve …’nin yakınanı bir süre takip ettikleri, yakınan ikametinin önüne geldiğinde sanık …’nin arkadan yakınana yaklaşarak sağ kalçasından uzuv kaybı oluşacak şekilde bıçakla yaralayıp kolundaki çantasını kulpundan tutarak almaya çalıştığı, ancak yakınanın direnmesi sonucunda çantayı alamayıp sanıklar ….. birlikte olay yerinden kaçtıkları olayda; yağma suçunun yol kesmek suretiyle işlendiğinin kabulü için eylemin yalnızca yol üzerinde gerçekleşmiş bulunması yeterli olmayıp, suçun mağdurunun yoldan geçmesini beklemek suretiyle önceden tasarlayıp, maddi engeller koymak veya tehditle geçişi engellemek ve/veya tertibat alarak yolun kesilmiş olması gerektiği gözetilmeden, sanıklar hakkında TCK’nın 149/1-a,c, maddeleri ile hüküm kurulması gerekirken yol kesmenin şartları oluşmadığı halde, TCK’nın 149/1-d maddesine hükümde yer verilmesi,
2-) Sanık … hakkında yakınana yönelik kasten yaralama suçundan 5271 Sayılı CMK’nın 170/3 ve 225/1. maddelerinde öngörülen yönteme ve biçime uygun olarak açılmış dava bulunmadığı halde, sanık hakkında bu suçtan iddianame düzenlettirlip kamu davası açtırılmadan, ek savunma ile yetinilerek hükümlülüğüne karar verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar … ve … ile sanıklar …, … ve … savunmanlarının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeplerle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 5320 Sayılı Kanun’un …maddesi yollamasıyla 1412 Sayılı CMUK’nın 326/son maddesi gereğince kazanılmış hakkının korunmasına, 05.10.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
6. CEZA DAİRESİ
E. 2014/4231
K. 2016/5297
T. 22.6.2016
DAVA : Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
KARAR : I-)Sanık … hakkında “nitelikli yağmaya kalkışma” suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;
Oluşa ve tüm dosya kapsamına göre, sanık …’ın, diğer sanık … ile birlikte, mağdur çocuk …’dan tehditle para isterken, yakınanın yürüdüğü yol üzerinde geçişini engelleyecek şekilde önceden engeller koyarak ve tertibat alarak yolunu kesmek biçiminde bir hareketinin bulunmadığı ve bu bağlamda “yol kesmek” ten söz edilemeyeceği gözetilmeden, yasal koşulları oluşmayan 5237 Sayılı TCK’nın 149/1.maddesinin (d) bendinin de hüküm fıkrasında gösterilmesi kanuna aykırı ise de, temel ceza belirlenirken alt sınırdan ceza tayin edilmesi karşısında bu husus sonuca etkili görülmediğinden; gerekçeli karar başlığında, 8.12.2009 tarihinden iki hafta kadar önce olan suç tarihi yerine, 8.12.2009 yazılması yerinde düzeltilmesi olanaklı maddi hata olarak kabul edildiğinden; ayrıca sanık hakkında kasıtlı suçtan mahkumiyetin doğal sonucu olarak TCK’nın 53. maddesi uygulanmamış ise de; infazda gözetilmesi olanaklı olduğundan bozma nedeni yapılmamıştır.
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulu’nun takdirine göre sanık … savunmanının temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, eleştiriler dışında, diğer yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün istem gibi ONANMASINA,
II-Sanık … hakkında “nitelikli yağmaya kalkışma” suçundan kurulan hükmün incelenmesine gelince;
UYAP sisteminden alınan sanığa ait nüfus kayıt örneğine göre, sanığın hükümden sonra 14.3.2014 tarihinde öldüğünün anlaşılması karşısında; 5237 Sayılı TCK’nın 64/1. maddesinin uygulama olanağının değerlendirilmesi zorunluluğu,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık … savunmanının temyiz itirazı bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeyen hükmün açıklanan sebeple BOZULMASINA, 22.6.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
6. CEZA DAİRESİ
E. 2013/31069
K. 2016/5644
T. 9.6.2016
• YAĞMA (Yağma Eyleminin Etrafı Duvarla Çevrili Evin Avlusunda Gerçekleştiği/Suç Tarihi itibariyle Olayın Gerçekleştiği Yerin Konutun Eklentisi Niteliğine Sahip Olduğu – Sanığın Eylemine Uyan 5237 S.K. 148. Madde Yerine Suçun Nitelikli Hali Olan 149/1-d Maddesi İle Uygulama Yapılarak Fazla Ceza Tayin Edilmesinin Hatalı Olduğu)
• YAĞMA EYLEMİNİN ETRAFI DUVARLA ÇEVRİLİ EVİN AVLUSUNDA GERÇEKLEŞMESİ (Suç Tarihi itibariyle Olayın Gerçekleştiği Yerin Konutun Eklentisi Niteliğine Sahip Olduğu – 5237 S.K. 149/1-d Maddesinde Eklentiden Bahsedilmemesi Nedeni İle Bu Madde İle Uygulama Yapılarak Fazla Ceza Tayin Edilmesinin Bozmayı Gerektireceği)
• YAĞMA SUÇU BAKIMINDAN ETKİN PİŞMANLIK (Suça Konu Altın Yüzüğün Sanıktan Ne Şekilde Geri Alındığı Sanığın Bu Konudaki İradesinin Etkin Pişmanlık Niteliğine Sahip Olup Olmadığı Duraksamaya Yer Verilmeyecek Şekilde Tespit Edilmeden Eksik Soruşturmayla Sanık Hakkında Etkin Pişmanlık Hükümlerinin Uygulama Olanağının Karar Yerinde Tartışmasız Bırakılamayacağı)
5237/m.148,149/1-d
ÖZET : 1-Yağma eyleminin etrafı duvarla çevrili evin avlusunda gerçekleştiği anlaşıldığından; suç tarihi itibariyle olayın gerçekleştiği yerin konutun eklentisi niteliğine sahip olduğu, 6545 Sayılı Kanun’un 64. maddesiyle yapılan değişiklik öncesi 5237 Sayılı TCK’nın 149. maddesinin 1.fıkrasının (d) bendinde yer alan mevcut düzenlemede, “Yol kesmek suretiyle ya da konut veya işyerinde” ibaresine yer verilip ayrıca “eklentiden” bahsedilmemesi nedeniyle, sanığın eylemine uyan 148. madde yerine, suçun nitelikli hali olan 149/1. maddesinin (d) bendi ile de uygulama yapılarak fazla ceza tayin edilmesi, 2- Tanıklar ve mağdurenin beyanlarındaki çelişkiler giderilerek, suça konu altın yüzüğün sanıktan ne şekilde geri alındığı, sanığın bu konudaki iradesinin etkin pişmanlık niteliğine sahip olup olmadığı, duraksamaya yer verilmeyecek şekilde tespit edilmeden; eksik soruşturmayla yetinilip, sanık hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulama olanağının karar yerinde tartışmasız bırakılması, bozmayı gerektirmiştir.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2014/13-653
K. 2015/86
T. 31.3.2015
• HIRSIZLIK SUÇUNDA ETKİN PİŞMALIK HÜKMÜNÜN UYGULANAMAMASI ( Sanığın Pişmanlığını Gösterir Söz ya da Davranış Bulunmadığı/Sanığın İhbar Neticesinde Yakalandığı/Sanığın Yakalanması Sonucu Kaldığı Yerde Suça Konu Televizyonun Ele Geçirildiği – Sanığın Pişmanlığını Ortaya Koyacak Fedakarlığı Bulunmadığı )
•SANIĞIN İHBAR SONUCU YAKALANMASI ( Sanığın Televizyonu Çaldığı Dükkanı Kolluk Görevlilerine Göstermesinin Etkin Pişmanlık İçin Yeterli Olmadığı – Televizyonun Seri Numarasından Sahibinin Bulunabileceği/Ya da Televizyon Sahibinin Daha Sonradan Müracaatı Üzerine Kimliğinin Tespitinin Mümkün Olduğu )
• ETKİN PİŞMANLIK ŞARTLARININ OLUŞMADIĞI ( Eşyanın Failin Yakalanması Sonucu Ele Geçirildiği – Mağdurun Uğradığı Zararın Aynen Geri Verme veya Tazmin Suretiyle Tamamen Giderilmesi Şartı Yerine Getirilirken Sanık Tarafından Duyulan Pişmanlığın Mutlaka Söz ya da Fiil ile İfade Edilmesinin Zorunlu Olduğu )
• SANIĞIN PİŞMANLIĞINI GÖSTERİR SÖZ YA DA FİİLİ BULUNMADIĞI ( Sanığın Televizyonu Çaldığı Yeri Göstermesinin Tek Başına Etkin Pişmanlık için Yeterli Olmadığı )
• ETKİN PİŞMANLIĞI ORTAYA KOYACAK FEDAKARLIK ŞARTI ( Sanığın İsmi ve Çaldığı Eşyanın Niteliği ve Televizyonu Bulundurduğu Yerin Adresi Belirtilerek Yapılan İhbar Neticesinde Yakalandığı – Sanığın Sadece Televizyonu Aldığı Yerin Adresini Göstermesinin Etkin Pişmanlığın Uygulanması İçin Yeterli Olmadığının Kabulü )
5237/m. 142/1-b,143/1,168
ÖZET : Hırsızlık suçundan sanık hakkındaki yargılamada, C.G.K. gelen uyuşmazlık, hırsızlık suçundan sanık hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının belirlenmesi noktasındadır.Suça konu eşyanın iade ve tazminin cebri icra yoluyla gerçekleştirilmesi, zararın failin rızası hilafına veya ondan habersiz olarak üçüncü kişilerce giderilmesi, eşyanın failin yakalanmamak için kaçarken atması sonucu veya kaçarken yakalanan failin üzerinde ele geçirilmiş olması ya da el konulmasının kaçınılmaz olduğu bir durumda eşyayı zoraki geri vermesi gibi hallerde, failin gerçek anlamdaki pişmanlığından söz edilemeyecektir. Sanığın ismi, çaldığı eşyanın niteliği ve televizyonu bulundurduğu yerin ayrıntılı adresi belirtilerek yapılan ihbar üzerine kolluk görevlilerinin evin bulunduğu sokağa geldiklerinde sanığın durumu fark ederek kaçmaya çalıştığı ancak elli metre sonra yakalandığı, üst aramasında montunun cebinden çaldığı televizyonun kumandasının çıktığı, ihbarda tarif edilen evde yapılan aramada ise çalıntı televizyonun ele geçirildiği olayda, söz konusu televizyonun sanığın göstermesi neticesinde değil, ihbar üzerine yapılan arama sonucunda kolluk görevlilerince bulunduğu, her ne kadar arama, muhafaza altına alma, yakalama ve üst arama tutanağında “sanığın rızasıyla sahibine verilmek üzere televizyonun teslim alındığı” ibaresi yer almakta ise de. ihbar, yakalama, arama neticesinde artık el konulması kaçınılmaz olan bir eşyanın söz konusu olduğu, kolluk tarafından arama sonucunda bulunan suç eşyasının katılana tesliminde sanığın pişmanlığını ortaya koyacak fedakarlığının bulunmadığı, sadece hırsızlık yaptığı dükkanın adresini vermesinin, pişmanlığın göstergesi olamayacağı, zira televizyonun seri numarası belli olması sebebiyle kolluk görevlilerince yapılacak basit bir araştırmayla ya da katılan Y. Ü.’ın, işyerine gittiğinde eşyasının çalındığını fark etmesi üzerine müracaatıyla katılanın kimliğinin tespit edilmesinin muhakkak olduğu, bu durumda sanık hakkında etkin pişmanlık hükmünün uygulanmasına imkan bulunmadığından, yerel mahkeme direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2013/592
K. 2016/94
T. 23.2.2016
DAVA : Hırsızlık suçundan sanığın TCK’nun 142/1-b, 143, 62/1, 53/1 ve 63. maddeleri uyarınca bir yıl onbir ay on gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, … Asliye Ceza Mahkemesince verilen … gün ve …-… sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay … Ceza Dairesince … gün ve …-… sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise … gün ve … sayı ile;
“Sanık …’nin üzerine atılı suçu kabul ettiği ve çalmış olduğu televizyonu sattığı …’nün adını kolluk güçlerine söyleyerek müştekinin zararını giderdiği, dolayısıyla hırsızlık suçu bakımından müştekiye iadenin sağlandığı, artık bu aşamada sanık hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması gerektiği, sanığın ayrıca …’nün zararını gidermesinin hırsızlık suçunda etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması açısından bir öneminin bulunmadığı, bu iki kişi arasındaki ihtilafın hukuki mahiyet arzettiği, kaldı ki …’nün suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçunun faili olduğu, asıl mağdur olan müşteki …’in zararı giderildiği için hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması gerektiği” görüşüyle itiraz kanun yoluna müracaat ederek, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay … Ceza Dairesince … gün ve …-… sayı ile itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçe ile karara bağlanmıştır.
… hakkında hırsızlık, … hakkında ise suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçundan kurulan beraat hükümleri temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme sanık … hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Suçun sübutuna ve nitelendirilmesine dair bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya içeriği itibarıyla herhangi bir isabetsizlik bulunmayan somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında 5237 Sayılı TCK’nun 168. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanma şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Müşteki …’in 20.11.2008 tarihinde saat 21.00 sıralarında işyerini kapatarak evine gittiği, ertesi gün saat 07.00 sıralarında bir polis memuru tarafından aranarak iş yerine hırsız girdiğinin söylenmesi üzerine işyerine geldiğinde giriş kapısının kırılmış vaziyette olduğunu ve televizyonunun çalındığını görerek şikayetçi olduğu,
Teşhis, takdiri kıymet ve teslim tutanağına göre; sanığın 2.12.2008 tarihinde bir başka hırsızlık suçundan gözetim altında iken bir kuaförden hırsızlık yaptıklarını ve buradan çaldıkları televizyonu Yasin isimli şahsın aracılığıyla … isimli bir şahsa sattıklarını beyan etmesi üzerine Yasin’in aranarak …’ye ulaşıldığı, …’nün de televizyonu rızası ile büroya getirerek teslim ettiği, bu şekilde çalınan televizyonun müştekiye iade edildiği,
Müşteki …’in; olay gecesi kapısı kırılmak suretiyle işyerine girildiğini ve içeriden bir adet televizyon çalındığını, televizyonun ele geçirilip kendisine teslim edildiğini beyan ettiği,
Hakkında suç eşyasını satın alma suçundan kovuşturmaya yer olmadığına karar verilen …’nün; Yasin isimli şahsın kafede iken bir televizyon satılacağını söylemesi üzerine kendisinin alabileceğini belirttiğini, adı geçen şahsın birine mesaj gönderdiğini, daha sonra birlikte kafeden ayrıldıklarını, sanık ve bir başka şahısla buluştuklarını, şahısların elinde televizyon ile geldiklerini, televizyonu aracına koyduktan sonra pazarlık yaptıklarını, yediyüzelli liraya anlaştıklarını, parayı peşin verdiğini, televizyonun çalıntı olduğunu bilmediğini, görevlilerin araması üzerine karakola getirip teslim ettiğini, bu olay sebebiyle zarara uğradığını, zararının karşılanmadığını ifade ettiği,
Sanığın da; olay gecesi şikâyetçinin işyerine girip duvardaki plazma televizyonu çaldığını, ardından da Yasin vasıtası ile bir başka şahsa ikiyüzelli liraya sattığını, kabul ettiği, sattığı televizyonun parasını …’ye ödemediği,
Anlaşılmaktadır.
1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 Sayılı TCK’nun 168. maddesine göre;
“(1)Hırsızlık, mala zarar verme, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık ve karşılıksız yararlanma suçları tamamlandıktan sonra ve fakat bu sebeple hakkında kovuşturma başlamadan önce failin, azmettirenin veya yardım edenin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi halinde; cezası üçte birden üçte ikiye kadar indirilir. Yağma suçunda ise, cezada altıda birden üçte bire kadar indirim yapılır.
(2) Kısmen geri verme veya tazmin halinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için, mağdurun rızası aranır”.
Bu hüküm, 8.7.2005 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiş bulunan 5377 Sayılı Kanun’un 20. maddesiyle değiştirilmiş ve “(1) Hırsızlık, mala zarar verme, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık, hileli iflâs, taksirli iflâs ve karşılıksız yararlanma suçları tamamlandıktan sonra ve fakat bu sebeple hakkında kovuşturma başlamadan önce, failin, azmettirenin veya yardım edenin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisine kadarı indirilir.
(2) Etkin pişmanlığın kovuşturma başladıktan sonra ve fakat hüküm verilmezden önce gösterilmesi halinde, verilecek cezanın yarısına kadarı indirilir.
(3) Yağma suçundan dolayı etkin pişmanlık gösteren kişiye verilecek cezanın, birinci fıkraya giren hallerde yarısına, ikinci fıkraya giren hallerde üçte birine kadarı indirilir.
(4) Kısmen geri verme veya tazmin halinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için, ayrıca mağdurun rızası aranır” şekline dönüştürülmüş,
5.7.2012 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 Sayılı Kanun’un 84. maddesiyle de “ve karşılıksız yararlanma” ibaresi madde metninden çıkartılıp maddeye “Karşılıksız yararlanma suçunda, fail, azmettiren veya yardım edenin pişmanlık göstererek mağdurun, kamunun veya özel hukuk tüzel kişisinin uğradığı zararı, soruşturma tamamlanmadan önce tamamen tazmin etmesi halinde kamu davası açılmaz; zararın hüküm verilinceye kadar tamamen tazmin edilmesi halinde ise, verilecek ceza üçte birine kadar indirilir. Ancak kişi, bu fıkra hükmünden iki defadan fazla yararlanamaz” şeklinde beşinci bir fıkra eklenmiştir.
Ceza Genel Kurulunun 27.5.2008 gün ve 127-147 Sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere; 5237 Sayılı TCK’nun 168. maddesinde yer alan “etkin pişmanlık” hükmünün uygulanabilmesi için, maddede sınırlı bir şekilde sayılan suçların işlenmesi halinde, failin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi gerekmektedir.
Anılan madde bu düzenleniş şekliyle, 765 Sayılı TCK’nun 523. maddesinden oldukça farklıdır. 29.6.1955 gün ve 10-16 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile Ceza Genel Kurulu’nun 11.11.1997 gün ve 248-288 Sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da açıklandığı gibi, 765 Sayılı TCK’nun 523. maddesi, “iade ve tazmin esasına” dayalıdır. 5237 Sayılı TCK’nun 168. maddesi ise tazminden çok “pişmanlık” esasına dayanmaktadır.
Öğretide hakim olan görüşe göre de; 5237 Sayılı TCK’nun 168. maddesinin, 765 Sayılı TCK’nun 523. maddesinden farklı olarak tazminden çok pişmanlık esasına dayandığı kabul edilmektedir. (Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, R. Murat Önok, 9. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara 2013, s.649-655; Veli Özer Özbek, Mehmet Nihat Kanbur, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 4. Baskı, 2012, s.579; 5237 Sayılı Kanun Kapsamında Ceza Hukuku Özel Hükümleri, Cilt 1, Sedat Bakıcı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2008, s.934 vd; Hırsızlık Suçları, Erdal Noyan, Adalet Yayınevi, Ankara, 2007, s.396 vd.; Açıklamalı-İçtihatlı Hırsızlık Suçları, Hüseyin Eker, Adalet Yayınevi, 2. Baskı, Ankara, 2014, s.756 vd; )
5237 Sayılı Kanun’un 168. maddesinin düzenlenmesi sırasında maddeye, “…failin, azmettirenin veya yardım edenin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi…” ibaresi eklenmek suretiyle oluşması muhtemel tereddütlerin önüne geçilmek istenmiştir. Zira, metinde geçen “bizzat pişmanlık göstererek” ibaresi, düzenlemenin “tek başına iade ve tazmine” değil, “pişmanlık sonucu olan iade ve tazmine” önem atfettiğinin açık göstergesidir. Nitekim, madde ile ilgili Meclis Komisyonunda yapılan görüşmeler sırasında da bu konu gündeme gelmiş ve oturum başkanının; “Önemli olan zararın giderilmesi değil mi?” şeklindeki sorusuna, Kanunun hazırlanmasında görev alanlardan birisi olan Prof. Dr. İzzet Özgenç; “Hayır, bu maddenin koruduğu espri bu değil. Bu maddenin koruduğu espri, mağdurun mağduriyetini sadece gidermek değil. Kişinin pişmanlık duymasını sağlamak …” şeklinde cevap vermiştir. (TC Adalet Bakanlığı Yayın İşleri Dairesi Başkanlığı, Tutanaklarla Türk Ceza Kanunu, Ankara, Şubat-2005, s.616)
Bu açıklamaların sonucu olarak; iade ve tazminin cebri icra yoluyla gerçekleştirilmesi, zararın failin rızası hilafına veya ondan habersiz olarak üçüncü kişilerce giderilmesi, eşyanın failin yakalanmamak için kaçarken atması sonucu veya kaçarken yakalanan failin üzerinde ele geçirilmiş olması gibi hallerde, failin gerçek anlamda pişmanlığından söz edilemeyeceğinden, 5237 Sayılı TCK’nun 168. maddesinin uygulanma şartları oluşmayacaktır. Buna karşın, etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için mağdurun uğradığı zararın aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi şartı yerine getirilirken duyulan pişmanlığın mutlaka sözle ifade edilmesi zorunluluğu bulunmayıp, davranışlar yoluyla da ifade edilmesi olayın özelliğine göre mümkün olabilecektir.
Öte yandan, Ceza Genel Kurulunun 18.6.1996 gün ve 132-140 Sayılı kararı başta olmak üzere, Özel Dairelerin bir çok kararlarında da belirtildiği üzere, 765 Sayılı TCK’nun 523. maddesinde düzenlenen rızai iadede amaç mağdurun zararının karşılanması olmakla beraber, çalıntı malın birkaç el değiştirmesi halinde, zincirin halkalarını oluşturan ve malı bedelini ödeyerek alan kişilerin de zararının karşılanması esastır.
5237 Sayılı TCK’nun 168. maddesinde 765 Sayılı TCK’nun 523. maddesinden farklı olarak mutazarrır (zarar gören) kavramı yerine mağdur kavramı kullanılmış olup, mutazarrır kavramı içinde yer alan suç eşyasını satın alan kişi veya kişilerin, mağdur kavramına dahil edilmesi mümkün bulunmadığından, 168. maddede düzenlenmiş olan etkin pişmanlık hükmünün uygulanabilmesi için yalnızca maddede belirtilen suçların mağdurlarının zararının giderilmesi yeterli olacağından, ayrıca suça konu eşyayı satın alan kişi veya kişilerin, başka bir anlatımla mutazarrının zararının giderilmesi şartı aranmamalıdır.
Ancak bu noktada failin hırsızlık suçuna konu eşyayı üçüncü bir kişiye satması halinde eşya üzerinde tasarruf yetkisinin devam edip etmediği ve böyle bir durumda salt eşyayı sattığı yeri veya kişiyi söylemesinin etkin pişmanlık olarak kabul edilip edilmeyeceği hususu üzerinde ayrıca durulması gerekmektedir.
4721 Sayılı Türk Medeni Kanunun 762. maddesinde yer alan; “Taşınır mülkiyetinin konusu, nitelikleri itibarıyla taşınabilen maddi şeyler ile edinmeye elverişli olan ve taşınmaz mülkiyetinin kapsamına girmeyen doğal güçlerdir” şeklindeki düzenleme ile taşınır mülkiyetinin konusu belirlenmiş,
763. maddesindeki; “Taşınır mülkiyetinin nakli için zilyetliğin devri gerekir. Bir taşınırın zilyetliğini iyiniyetle ve malik olmak üzere devralan kimse, devredenin mülkiyeti devir yetkisi olmasa bile, zilyetlik hükümlerine göre kazanmanın korunduğu hallerde o şeyin maliki olur” biçimindeki düzenleme ile de zilyetliğin devri ile taşınır mülkiyetinin naklinin gerçekleşeceği belirtilmiştir. Maddenin bu açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere, zilyetliğin devri ile taşınır mülkiyetinin nakli gerçekleşmiş olacağından, suça konu eşyayı üçüncü bir kişiye satmak suretiyle zilyetliği devreden sanığın artık eşya üzerinde tasarruf yetkisi kalmamaktadır.
4721 Sayılı Türk Medeni Kanunun 763. maddesi uyarınca suça konu eşyayı üçüncü bir kişiye satmak suretiyle zilyetliği devreden failin artık eşya üzerinde tasarruf yetkisi kalmadığından, üzerinde tasarruf yetkisi bulunmayan bu eşyayı sattığı yeri göstermesi sonucu satın alınan kişiden alınarak mağdura iadesinin 168. madde anlamında fail tarafından gerçekleştirilmiş bir iade veya tazmin olarak kabulü mümkün değildir. Fail eşyayı sattığı yerden ücretini ödemek suretiyle geri alarak mağdura aynen iade etmesi veya bizzat ya da kendi girişimleri sonucu üçüncü bir kişi tarafından bedelinin mağdura ödenmesi vb. hallerinde ancak 168. madde anlamında bir iade ve tazminden bahsetmek mümkündür. Aksi halde esasen meşru malik pozisyonunda olan iyiniyetli üçüncü kişilerden malın geri alınması suretiyle temini cihetine gidilerek mağdurun zararının giderilmesi durumunda, failin haksız biçimde sağladığı kazancının devam ettiği hususu göz ardı edilmiş olur.
5237 Sayılı TCK’nun 168. maddesi, 765 Sayılı TCK’nun 523. maddesinden farklı olarak salt iade ve tazmin esasına dayalı bir düzenleme olmayıp, pişmanlık sonucu gerçekleştirilmiş olan iade ve tazmini esas alan bir düzenleme olması karşısında, suçtan elde ettiği menfaat halen kendisinde bulunan sanığın yalnızca eşyayı sattığı yeri göstermiş olmasının pişmanlık olarak kabul edilmesi kanun koyucunun amacına da uygun olmayacaktır.
Diğer taraftan failin suça konu eşyayı sattığı yeri göstermesi 5237 Sayılı TCK’nun 62. maddesinin uygulanmasında göz önünde bulundurulabilecektir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.3.2013 gün ve 1232-106 Sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın başka bir suçtan yakalandığında suçunu ikrar edip çaldığı televizyonu sattığı kişiyi kolluk görevlilerine söylediği, ancak eşyayı sattığı bu kişiden ücretini ödemek suretiyle geri alarak mağdura aynen iade etmek veya bizzat ya da kendi girişimleri sonucu üçüncü bir kişi tarafından bedelini mağdura ödemek gibi bir davranışta bulunmadığı anlaşılan somut olayda; sanığın artık üzerinde tasarruf yetkisi bulunmayan televizyonu sattığı kişiyi söylemesi sonucu televizyonun satın alan kişiden alınarak mağdura iadesinin TCK’nun 168. maddesi anlamında bizzat pişmanlık gösterilerek gerçekleştirilmiş bir iade veya tazmin olarak kabulü mümkün değildir.
Bu itibarla, 5237 Sayılı TCK’nun 168. maddesi kapsamında etkin pişmanlık şartlarının gerçekleşmediğini kabul eden yerel mahkeme hükmü ile bu hükmü onayan Özel Daire kararında bir isabetsizlik bulunmadığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1-) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2-) Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 23.2.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2012/6-1524
K. 2013/152
T. 30.4.2013
•YAĞMA SUÇU ( Mağdurun Sanıklar Hakkında Etkin Pişmanlık Hükümlerinin Uygulanmasına Rıza Gösterdiği – Mağdurun Zararının ve Bu Zararın Hangi Aşamada Karşılanmak İstendiğinin Tespit Edilerek Bir Ödeme Noktası Tayin Edilip Sanıklara Zararı Giderme İmkanı Sunularak Hukuki Durumlarının Tayini Gerektiği )
• ETKİN PİŞMANLIK ( Yağma – Sanık Müdafii Tarafından da Zararın Giderilmek İstenmesine Karşın Mağdur Tarafından Kabul Edilmediğinin Açıklanması ve Mağdurun da Rızasının Bulunması Karşılığında Sanıklara Zararı Giderme İmkanı Sunularak Sonucuna Göre Etkin Pişmanlığın Uygulanabilirliğinin Değerlendirilmesi Gerektiği )
• ZARARIN GİDERİLMESİ ( Mağdurun Zararının ve Bu Zararın Hangi Aşamada Karşılanmak İstendiğinin Tespit Edilerek Bir Ödeme Noktası Tayin Edilip Sanıklara Zararı Giderme İmkanı Sunularak Etkin Pişmanlık Hükümlerinin Uygulanma Şartlarının Değerlendirilmesi Gerektiği – Yağma Suçu )
• MAĞDURUN RIZASI ( Yağma – Sanık Müdafii Tarafından da Zararın Giderilmek İstenmesine Karşın Mağdur Tarafından Kabul Edilmediğinin Açıklanması ve Mağdurun da Rızasının Bulunması Karşılığında Sanıklara Zararı Giderme İmkanı Sunularak Sonucuna Göre Etkin Pişmanlığın Uygulanabilirliğinin Değerlendirileceği )
5237/m.168
ÖZET : Uyuşmazlık; yağma suçundan sanıklar hakkında TCK’nun 168. maddesinin uygulanma şartlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir. Sanıklar hakkında nitelikli yağma suçundan cezalandırılmalarına karar verilen olayda, mağdurdan alınan paranın iade edilmediği ve zararın karşılanmadığı sabit ise de, tutuklu sanığın ailesi tarafından mağdur yakını olan bir kişinin birden fazla kere aranarak zararın giderilmek istenmesi, görüşme talepleri kabul edilmediği için zararın giderilememesi, sanık müdafii tarafından da zararın giderilmek istenmesine karşın mağdur tarafından kabul edilmediğinin açıklanması, mağdurun da sanıklarla yeniden muhatap olmayı ve zararın giderilmesini istemediğini belirtmekle birlikte, sanıklar hakkında TCK’nun 168. maddesinin uygulanmasına rıza gösterdiğini bildirmesi karşısında; yerel mahkemece mağdurun zararının ve bu zararın hangi aşamada karşılanmak istendiğinin tespit edilerek, bir ödeme noktası tayin edilip, sanıklara zararı giderme imkanı sunularak sonucuna göre sanıklar hakkında TCK’nun 168. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanma şartlarının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi ve sanıkların hukuki durumunun buna göre tayin edilmesi gerekmektedir.
DAVA : Nitelikli yağma suçundan sanıklar S. A. K. ve T. G.’in 5237 sayılı TCK’nun 149/1-a, c, h, 62, 53 ve 63 maddeleri gereğince 10 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve tutukluluk hallerinin devamına ilişkin, Ceyhan 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 10.03.2011 gün ve 283-72 sayılı hükmün sanıklar müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 03.04.2012 gün ve 2011/18864-6862 sayı ile;
“… Kişi suç işledikten sonra pişmanlık gösterebilir ve suçun işlenmesinden önceki hale döndüremez. Ancak gerçekleştirdiği haksızlığı mümkün oldukça ortadan kaldırabilir. Kanun koyucu bu hali öngörüp TCK’nın 168. maddesindeki yasa normuna yer vermiştir. Bu bağlamda;
Suç tamamlandıktan sonra failin pişman olması durumunda suç sonunda elde edilen eşyanın iade edilerek veya tazmin suretiyle mağdurun zararının giderilmesi halinde şahsi bir hal olan etkin pişmanlıktan söz edilecektir. Anılan koşul yerine getirilirken duyulan pişmanlığın mutlaka sözle ifadesi zorunluluğu bulunmayıp söz veya davranışlar yoluyla ifade edilmesi olayın özelliğine göre olanaklı olabilecektir. Burada suçun fail tarafından ikrarı değil, suç sonunda elde olunanın serbest iradesi ile iadesidir.
Fail veya ortağının iade veya tazmini doğrudan mağdura yapacakları gibi mağdura ulaşması muhtemel kişiler aracılığı ile de mağdur veya mağdura ulaşması muhtemel kişilere de yapılması olanaklı olduğu, iadenin kabul edilmemesinin düşünülemeyeceği yasa normu olup yakınanın değişik nedenlerle zararının karşılanmasını istememesi yeterli olmadığı, somut olayımızda, yakınan istinabe yoluyla alınan 05.04.2010 tarihli beyanında sanığın ailesinin yağmalanan parayı kendisine iade etmek istediğini öğrendiğini ancak artık bu olayla ilgilenmek, sanıkları veya yakınlarını görmek istemediğini, zararının giderilmesi talebinin de bulunmadığını belirtmesi karşısında, mahkemece yakınanın zararının ve bu zararın hangi aşamada karşılanmak istendiğinin de tespit edilerek, bir ödeme noktası tayin edilip sonucuna göre sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK’nın 168/3. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması gerekirken, yazılı gerekçelerle anılan yasanın 168. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi…”,
İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise … gün ve 264157 sayı ile;
“… Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 27.05.2008 gün ve 127-147 sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere; 5237 sayılı TCY’nın 168. maddesinde yer alan ‘etkin pişmanlık’ hükmünün uygulanabilmesi için, maddede sınırlı bir şekilde sayılan suçların işlenmesi halinde, failin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi gerekmektedir .İade ve tazminin cebri icra yoluyla gerçekleştirilmesi, zararın failin rızası hilafına veya ondan habersiz olarak üçüncü kişilerce giderilmesi, failin yakalanmamak için kaçarken atması sonucu eşyanın ele geçirilmesi, kaçarken yakalanan failin üzerinde ele geçmesi gibi hallerde failin gerçek anlamda pişmanlığından söz edilemeyeceğinden 5237 sayılı TCY’nın 168. maddesinin uygulanma koşulları oluşmayacaktır.
Buna karşın, etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için mağdurun uğradığı zararın aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi koşulu yerine getirilirken duyulan pişmanlığın mutlaka sözle ifade edilmesi zorunluluğu bulunmayıp, söz ve/veya davranışlar yoluyla da ifade edilmesi olayın özelliğine göre olanaklı olabilecektir. Şikayetçi talimatla alınan 04.05.2010 tarihli beyanında ‘bu olay nedeniyle zararım net olarak 730 TL dir. Bugüne kadar zararım karşılanmamıştır. Soruşturma aşamasında sanıklar bana ve yakınlarıma zarar giderme teklifinde bulunmadılar, bana kesin olarak bulunmadılar, aile dostumuz A. D.’ye zararı gidermede bulunduklarını bu gün duruşma salonu dışında öğrendim, bu olay nedeniyle zararın giderilmesini istemiyorum, sanıkları ve yakınlarını görmek istemiyorum 168. madde ile indirim yapılmasına muvafakatım vardır’ demiştir.
Tanık A. D. talimatla alınan 05.04.2010 tarihli beyanında şikayetçinin aile dostu olduğunu sanık T.’in annesi olduğunu söyleyen bir bayanın kendisini aradığını, 700 TL ödemeyi teklif ettiğini, kendisinin para istemediğini bir daha aramamasını söylediğini, bunu müşteki K.’ya söylemediğini, babasına söylediğini babasının bir yorumda bulunmadığını söylemiştir.
07.05.2010 tarihli oturumda şikayetçinin beyanının okunduğu, karar tarihine kadar sanıkların belirlenen zararın ödenmesi için bir girişimde bulunmadığı görülmüştür.
Mahkeme kararının gerekçesinde ‘müştekinin alınan beyanında soruşturma aşamasında zararının karşılanmadığını, kovuşturma aşamasında zararın giderilmediğini, para talep etmediğini sanık ve yakınları ile görüşmek istemediğini 168. maddenin uygulanmasına rıza gösterdiğini söylemiş ise de gerçekleşen eylemin etkisi ile sanıklar ve yakınları ile yüz yüze gelmemek, olayı unutmak, hatırlamamak yönünde iradi beyanı olduğu, sanıklar veya yakınları tarafından tevdi mahalli tayin edilmesi yönünde herhangi bir talepte bulunmadığı, kısmi bir iadede bulunmadığı bu nedenle sanıklar hakkında 168. maddenin uygulanmadığı belirtilmiştir.
Sanıkların şikayetçiyi gece vakti …’da araca bindirerek …’ye götürdükleri silah zoruyla para ve kredi kartını aldıkları, yaşadığı bu olay nedeniyle şikayetçinin sanıklar ve yakınları ile karşılaşmak istemediğini söylediği, sanık ve yakınlarının kendisine ödeme girişimi ve teklifinde bulunmadığını belirttiği, telefonla görüştükleri A. D.’nin şikayetçinin talepten vazgeçme hakkı olan bir yakını olmadığı, 168. maddenin uygulanmasına rıza gösterme ancak kısmi ödeme olması halinde olanaklı olduğu, hiç ödeme yapılmadan rıza göstermesi ile uygulanması halinde bu maddenin uygulanma koşulu olan ‘mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen giderilme’ unsurunun yerine getirilmemiş olacağı açıktır.
Şikayetçi zarar miktarını bildirdikten sonra sanıklardan bu zararın giderilmesi için bir çaba göstermedikleri, mahkemeden tevdi mahalli tayin edilmesini istemedikleri zarar giderme yönünde iradi bir eylemlerinin olmadığı, mahkemenin gerekçeli kararda uygulanmama gerekçesinin yerinde ve yeterli olduğu…”,
Görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, hükmün onanması talebinde bulunmuştur.
5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 12/10/2012 gün ve 16941-18155 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay 1. Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : Suçun sübutuna ilişkin bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya içeriği itibarıyla da herhangi bir isabetsizlik bulunmayan somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yağma suçundan sanıklar hakkında TCK’nun 168. maddesinin uygulanma şartlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Sanıklar T. ve S.’in astım hastası taklidi yapıp eczane arama bahanesi ile bindikleri mağdur K.’a ait … marka araçta tabanca görünümlü çakmak ve iki adet bıçağı çıkararak mağdurdan cebir ve tehdit ile 700 Lira aldıkları, ayrıca bankamatik ya da kredi kartından da para çekmesini istedikleri, birlikte gittikleri bankamatikten para çekemeyeceklerini anlayınca yakınlarını araması için baskı yaptıkları, mağdurun A. A.’yı telefonla arayarak para istediği, A.’nın vereceğini söylediği parayı almaya giderken Tem Otoyolu gişelerinde kolluk tarafından uygulama yapıldığı sırada, araç kontrol amaçlı durdurulduğunda mağdur K.’nın hızla görevlilerin yanına geldiği ve silahlı olan sanıklar tarafından kaçırılarak gasp edildiğini söylemesi üzerine araçta bulunan sanıkların yakalandıkları, şoför koltuğunun altında metal kısmı 13,5 cm uzunluğunda bıçak ile Baretta marka 9 mm tabanca görünümünde plastik çakmak, şoför tarafındaki kapı kenarında ise bir adet 20 cm metal kısımlı bıçak ve bir adet “Ventolin İnhaler” yazılı astım ilacı ve spreyin ele geçtiği, Bilirkişinin, çakmağın normal silah görünümünde olduğu, başkasının elinde görülmesi halinde gerçek silah görünümü ve etkisi yaratmasının mümkün olduğu görüşünü bildirdiği, Sanık T.’nin üzerinden 680 Lira ve bir miktar metal para, S.’nin üzerinden ise 5 Lira ile bir miktar metal para ele geçtiği, üst arama tutanağına göre belirtilen paraların sanıklara iade edildiği,
Mağdurun 05.04.2010 tarihli ifadesinde; olay nedeniyle oluşan 730 Lira zararının karşılanmadığını, soruşturma aşamasında sanıkların zararı giderme teklifinde bulunmadıklarını, sonradan aile dostu A. D.’ye zararı giderme teklifinde bulunduklarını öğrendiğini, bu olayla artık ilgilenmek istemediğini, 730 Lira olan zararının giderilmesini de, sanıkları ya da yakınlarını da görmek istemediğini, sanıklar hakkında TCK’nun 168. maddesinin uygulanması suretiyle cezalarından indirim yapılmasına muvafakatının bulunduğunu beyan ettiği,
Tanık A. D.’nin; mağdur K.’nın aile dostu olduğunu, bir iki hafta kadar önce T.’in annesi olduğunu söyleyen bir bayanın telefonla arayarak 700 Lirayı vermeyi teklif etmesi üzerine, “parayı vermenize gerek yok, siz çocuğunuzu topluma kazandırın ve bir daha sizinle karşılaşmayalım” dediğini, sanığın ailesince yapılan bu teklifi mağdur K.’ya söylemediğini, babası M.’ye ilettiğinde ise onun hiçbir yorum yapmadığını belirttiği,
Sanık T.’nin annesi olan tanık Ö. G.’nin; cezaevinde ziyaret ettiği oğlu T.’nin pişman olduğunu belirterek mağdur taraftan onlar adına özür dilemesini ve zararı karşılamasını istediğini, bunun üzerine mağdurun dayısı olarak bildiği A. D.’yi telefonla arayarak özür dilediğini ve yüzyüze görüşmek istediğini söylediğini, amacının zararı gidermek olduğunu, ancak yüzyüze görüşmek istemediklerini söylediklerini, daha sonra yaklaşık ayda bir olmak üzere kendilerini arayıp özür dilemeye devam ettiğini, yüzyüze görüşmek istememeleri nedeniyle zararı karşılayamadıklarını bir ay kadar önce A. D.’ı yeniden aradığını ve zararlarını karşılamak isteklerini yinelediğini, “biz davadan ve zarardan vazgeçtik, bunun için bizi bundan sonra aramayın, olay kapandı” cevabının verildiğini, aşamalarda mağdurun ailesine de ulaşamadıklarını ifade ettiği,
Anlaşılmaktadır.
5237 sayılı TCK’nun 08.07.2005 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5377 sayılı Kanunun 20. maddesiyle değişik 168. maddesi; “ ( 1 ) Hırsızlık, mala zarar verme, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık, hileli iflâs, taksirli iflâs ve karşılıksız yararlanma suçları tamamlandıktan sonra ve fakat bu nedenle hakkında kovuşturma başlamadan önce, failin, azmettirenin veya yardım edenin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisine kadarı indirilir. ( 2 ) Etkin pişmanlığın kovuşturma başladıktan sonra ve fakat hüküm verilmezden önce gösterilmesi halinde, verilecek cezanın yarısına kadarı indirilir. ( 3 ) Yağma suçundan dolayı etkin pişmanlık gösteren kişiye verilecek cezanın, birinci fıkraya giren hallerde yarısına, ikinci fıkraya giren hallerde üçte birine kadarı indirilir. ( 4 ) Kısmen geri verme veya tazmin halinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için, ayrıca mağdurun rızası aranır” hükmünü içermektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 27.05.2008 gün ve 127-147 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da açıkça vurgulandığı üzere; 5237 sayılı TCK’nun 168. maddesinde yer alan “etkin pişmanlık” hükmünün uygulanabilmesi için, maddede sınırlı bir şekilde sayılan suçların işlenmesi halinde, failin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi gerekmektedir.
Anılan madde bu düzenleniş şekliyle, 765 sayılı TCK’nun 523. maddesinden oldukça farklıdır. 29.06.1955 gün ve 10-16 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 11.11.1997 gün ve 248-288 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da açıklandığı üzere, 765 sayılı TCK’nun 523. maddesi “iade ve tazmin esasına” dayalı bir düzenleme iken, 5237 sayılı TCK’nun 168. maddesi tazminden çok “pişmanlık” esasına dayanmaktadır.
Türk Dil Kurumunun Türkçe Sözlüğünde pişmanlık; “yaptığı bir işin veya davranışın olumsuz sonucunu görerek üzülme, nadim olma” olarak açıklanmaktadır.
Öğretide hakim olan görüşe göre de; 5237 sayılı TCK’nun 168. maddesinin, 765 sayılı TCK’nun 523. maddesinden farklı olarak tazminden çok pişmanlık esasına dayandığı kabul edilmektedir. ( Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Prof. Dr. Durmuş Tezcan, Doç. Dr. Mustafa Ruhan Erdem, Yrd. Doç. Dr. R. Murat Önok, 4. baskı, s.520-523; 5237 sayılı Yasa Kapsamında Ceza Hukuku Özel Hükümleri 1, Sedat Bakıcı, Ankara-2008, s.934 vd.; Hırsızlık Suçları, Erdal Noyan, Ankara-2007, s.396 vd.; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu Yorumu, Ali Parlar, Muzaffer Hatipoğlu, Ankara-Şubat 2007, c.2, s.1318 vd. )
Kanun koyucunun da, 5237 sayılı TCK’nun 168. maddesinde, “tek başına iade ve tazmine” değil, “pişmanlık sonucu olan iade ve tazmine” önem verdiği madde ile ilgili Meclis Komisyonunda yapılan görüşmelerde kullanılan ifadelerden açıkça anlaşılmaktadır ( TC Adalet Bakanlığı Yayın İşleri Dairesi Başkanlığı, Tutanaklarla Türk Ceza Kanunu, Ankara-Şubat/2005, s.616 ).
Bu açıklamaların sonucu olarak; iade ve tazminin cebri icra yoluyla gerçekleştirilmesi, zararın failin rızası hilafına veya ondan habersiz olarak üçüncü kişilerce giderilmesi, failin yakalanmamak için kaçarken atması sonucu eşyanın ele geçirilmesi, kaçarken yakalanan failin üzerinde ele geçmesi gibi hallerde failin gerçek anlamda pişmanlığından söz edilemeyeceğinden 5237 sayılı TCK’nun 168. maddesinin uygulanma şartları oluşmayacaktır. Buna karşın, etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için mağdurun uğradığı zararın aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi şartı yerine getirilirken duyulan pişmanlığın mutlaka sözle ifade edilmesi zorunluluğu bulunmayıp, söz ve/veya davranışlar yoluyla da ifade edilmesi olayın özelliğine göre mümkün olabilecektir.
Öte yandan kanun koyucu TCK’nun 168/4 maddesi uyarınca kısmen geri verme veya tazmin halinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için, ayrıca mağdurun rızasını aramıştır. Dolayısıyla sanık tarafından zararın tamamının aynen geri verme veya tazmin suretiyle giderilmesi veya giderilmek istenmesi halinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için mağdurun rızası aranmamaktadır.
Diğer bir ifadeyle mağurun iade veya tazmini kabul etmemesi sanık aleyhine yorumlanmamalı, mahkemece bir ödeme noktası belirlenmek suretiyle zararı gidermek isteyen sanığa zararı giderme imkanı sunulmalıdır.
Somut olay bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;
Sanıklar T. ve S.’in nitelikli yağma suçundan cezalandırılmalarına karar verilen olayda, mağdurdan alınan paranın iade edilmediği ve zararın karşılanmadığı sabit ise de, tutuklu sanık T.’in ailesi tarafından mağdur yakını olan A. isimli kişinin birden fazla kere aranarak zararın giderilmek istenmesi, görüşme talepleri kabul edilmediği için zararın giderilememesi, sanık müdafii tarafından da zararın giderilmek istenmesine karşın mağdur tarafından kabul edilmediğinin açıklanması, mağdur K.’ın da sanıklarla yeniden muhatap olmayı ve zararın giderilmesini istemediğini belirtmekle birlikte, sanıklar hakkında TCK’nun 168. maddesinin uygulanmasına rıza gösterdiğini bildirmesi karşısında; yerel mahkemece mağdurun zararının ve bu zararın hangi aşamada karşılanmak istendiğinin tespit edilerek, bir ödeme noktası tayin edilip, sanıklara zararı giderme imkanı sunularak sonucuna göre sanıklar hakkında TCK’nun 168. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanma şartlarının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi ve sanıkların hukuki durumunun buna göre tayin edilmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, Özel Daire bozma kararı isabetli olduğundan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Başkanı ve on üç Genel kurul Üyesi; “sanıklar hakkında TCK’nun 168. maddesi uyarınca etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması şartları bulunmadığından itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 16.04.2013 günü yapılan ilk müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 30.04.2013 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.
T.C.
YARGITAY
6. CEZA DAİRESİ
E. 2013/30101
K. 2016/2693
T. 6.4.2016
• YAĞMA SUÇU ( Yakınana Ait Telefon ve Cüzdanın Sanık Tarafından Tanık Aracılığıyla Soruşturma Aşamasında İade Edilmiş Olması ve Yakınanın Olayın Sıcaklığı İle Verdiği Kolluktaki Anlatımı Gözetilerek Sanığın Üzerine Atılı Yağma Suçundan Mahkumiyetine Karar Verilmesi Gerektiği )
• SUÇTAN KURTARMAYA YÖNELİK ANLATIMLAR ( Kovuşturma Aşamasındaki Sanığın Yakınan İle Kavga Etme ve Yakınana Ait Cep Telefonları İle Cüzdanının Kendisinde Kalması Sebebini Dahi Açıklayamadığı Savunması Doğrultusunda Onu Suçtan Kurtarmaya Yönelik Değişen Anlatımına İtibar Edilmesinin Yerinde Olmadığı – Yağma Suçu )
• MÜŞTEKİ BEYANLARI ( Yakınanın Olayın Sıcaklığı İle Verdiği Kolluktaki Anlatımı Yerine Kovuşturma Aşamasındaki Sanığın Yakınana Ait Cep Telefonları İle Cüzdanının Kendisinde Kalması Sebebini Dahi Açıklayamadığı Savunması Doğrultusunda Onu Suçtan Kurtarmaya Yönelik Değişen Anlatımına İtibar Edilmesinin İsabetsiz Olduğu ) 5237/m.148
ÖZET : Sanığın üzerine atılı yağma suçundan mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yakınana ait telefon ve cüzdanın sanık tarafından, tanık aracılığıyla soruşturma aşamasında iade edilmiş olması ve yakınanın olayın sıcaklığı ile verdiği kolluktaki anlatımı yerine, kovuşturma aşamasındaki sanığın, yakınan ile kavga etme ve yakınana ait cep telefonları ile cüzdanının kendisinde kalması sebebini dahi açıklayamadığı savunması doğrultusunda onu suçtan kurtarmaya yönelik değişen anlatımına itibar edilerek yerinde olmayan gerekçe ile yazılı şekilde beraatine karar verilmesi kanuna aykırıdır.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2011/6-195
K. 2012/40
T. 14.2.2012
• NİTELİKLİ YAĞMA ( Mağdurların Soruşturma Aşamasındaki İfadelerinden Dönerek Sanıkları Koruma Amaçlı İfade Verdikleri – Mağdurun Meblağın Küçük Olduğu ve Sanıkların Ödeme Teklifinde Bulunduğu Ancak Kendisinin Kabul Etmediği Yönündeki İfadesinin Etkin Pişmanlık Açısından Kabul Edilemeyeceği )
• MAĞDURLARIN SANIKLARI KORUMA AMAÇLI İFADE VERMESİ ( Nitelikli Yağma/Mağdurun Meblağın Küçük Olduğu ve Sanıkların Ödeme Teklifinde Bulunduğu Ancak Kendisinin Kabul Etmediği Yönünde İfadesini Değiştirdiği – Etkin Pişmanlık Hükümlerinin Uygulanamayacağı )
• ETKİN PİŞMANLIK ( Mağdurların Soruşturma Aşamasındaki İfadelerinden Dönerek İfade Verdikleri/Nitelikli Yağma – Mağdurun Meblağın Küçük Olduğu ve Sanıkların Ödeme Teklifinde Bulunduğu Ancak Kendisinin Kabul Etmediği Yönündeki İfadesinin Etkin Pişmanlık Açısından Kabul Edilemeyeceği )
• MAĞDURLARIN KOVUŞTURMA AŞAMASINDA İFADELERİNDEN DÖNMESİ ( Nitelikli Yağma/Sanıkları Koruma Amaçlı Tutarsız İfade Verdikleri – Etkin Pişmanlık Açısından Kabul Edilemeyeceği ) 5237/m.148, 168
ÖZET : Nitelikli yağma suçunda; uyuşmazlık; sanıklar hakkında 5237 Sayılı T.C.K.nın 168. maddesinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir. Üniversite öğrencisi olan mağdurların kolluk görevlilerince alınan ve tanığın anlatımıyla da benzerlik gösteren tutarlı ifadelerinden kovuşturma aşamasında dönerek, önce sanıkların kendilerinden para istemediklerini, zorla para almadıklarını ve bıçak da göstermediklerini, sonra da yağma konusu miktarın 1-2 Lira olduğunu söyleyerek çelişkili anlatımlarda bulunmalarının, sanıkları koruma amacıyla hareket ettikleri kanısını uyandırdığı, birbirleriyle ve kendi içlerinde çelişkiler içeren sonraki ifadelerinin itibar edilebilir nitelikte bulunmadığı, bu haliyle mağdurun “zararının ödenmesi için teklifte bulundular ancak ben miktar küçük olduğu için önemli olmadığını söyledim, yani parayı almadım” şeklindeki açıklamalarının da dosya gerçeğiyle uyumlu olmayıp sanıkların pişmanlığını ortaya koymadığı kabul edilmelidir.
T.C.
YARGITAY
6. CEZA DAİRESİ
E. 2007/8741
K. 2011/8408
T. 15.6.2011
• YAĞMA ( Sanığın Mağdurdan Çaldığı Mobil Telefonun Sanığın Başka Bir Suçta Kullandığı Aracın İçinden Çıktığı – Mağdurun Sanığı Kollukta Teşhis Ettiği/Daha Sonra Mağdurun Sanığı Suçtan Kurtarmaya Yönelik İfadesi Baz Alınarak Beraat Kararı Verilemeyeceği )
• MAĞDURUN SANIĞI SUÇTAN KURTARMAYA YÖNELİK İFADESİ ( Yağma/Sanığın Mağdurdan Çaldığı Mobil Telefonun Sanığın Başka Bir Suçta Kullandığı Aracın İçinden Çıktığı – Mağdurun Sanığı Kollukta Teşhis Ettiği/Suçtan Kurtarmaya Yönelik İfade Baz Alınarak Beraat Kararı Verilemeyeceği )
5237/m.147
ÖZET : Sanığın kolluktaki ifadesi ile yer gösterme tutanağı, yakınana karşı eylemin gerçekleşmesinden yarım saat sonra başka bir mağdura karşı suçta kullanılan araç ile aynı nitelikteki bir eylemi gerçekleştirip maddi hasarlı trafik kazası yapması sebebiyle yakalandığı anda araç içinde yakınana ait cep telefonunun bulunması, yakınanın olayın hemen sonrasındaki kolluk anlatımı ile teşhis tutanağındaki açıklamalarından ve yakalanan sanığı “yüz de yüz teşhis ettiğini ve çanta içerisinde bulunan cep telefonu, ehliyet ile nüfus cüzdanının iade edildiğini” söylemesine karşın; yakınanın mahkeme aşamasında değişiklik gösteren anlatımı ve bu yöndeki dilekçelerinin sanığı suçtan kurtarmaya yönelik olduğu düşünülmeden beraat kararı verilmesi, hukuka aykırıdır.
DAVA : Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
KARAR : Sanığın kolluktaki ifadesi ile yer gösterme tutanağı, yakınana karşı eylemin gerçekleşmesinden yarım saat sonra başka bir mağdura karşı suçta kullanılan araç ile aynı nitelikteki bir eylemi gerçekleştirip maddi hasarlı trafik kazası yapması sebebiyle yakalandığı anda araç içinde yakınana ait cep telefonunun bulunması, yakınanın olayın hemen sonrasındaki kolluk anlatımı ile teşhis tutanağındaki açıklamalarından ve Bakırköy 1. Sulh Ceza Mahkemesindeki 4.2.2000 tarihli oturumda yakalanan sanığı “… yüz de yüz teşhis ettiğini ve çanta içerisinde bulunan cep telefonu, ehliyet ile nüfus cüzdanının iade edildiğini…” söylemesine karşın; yakınanın mahkeme aşamasında değişiklik gösteren 23.12.2002 anlatımı ve bu yöndeki dilekçelerinin sanığı suçtan kurtarmaya yönelik olduğu düşünülmeden yerinde ve yeterli olmayan gerekçeyle beraat kararı verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, O yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün açıklanan sebeplerle istem gibi BOZULMASINA, 15.6.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2012/6-1523
K. 2013/66
T. 19.2.2013
• YAĞMA ( Sanıkların Cebir ve Tehditle Tüm Mağdurları Bir Yere Kapatmak Suretiyle Mağdur Sayısınca Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçunu İşledikleri – Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma ve Yağma Suçlarından Birinin Diğerinin Unsuru veya Ağırlaştırıcı Nedeni Olmadığı )
• KİŞİYİ HÜRRİYETİNDEN YOKSUN KILMA ( Sanıkların Cebir ve Tehditle Tüm Mağdurları Bir Yere Kapatmak Suretiyle Mağdur Sayısınca İşledikleri – Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma ve Yağma Suçlarından Birinin Diğerinin Unsuru veya Ağırlaştırıcı Nedeni Olmadığı )
• TEHDİT ( Mağdurdan Alacağın Tahsili Amacıyla Cebinde Bulunan Bir Adet Cep Telefonu İle Parayı Tehditle Aldıkları – Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu İle Birlikte Mağdura Karşı Gerçekleştirdikleri Eylem Nedeniyle Tehdit Suçundan da Cezalandırılacağı )
• BİRDEN FAZLA KİŞİYİ BİR YERE KAPATMAK ( Sanıkların Mağdur Sayısınca Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçunu İşledikleri )
• FİİL SAYISI KADAR SUÇ VE CEZA ( Sanıkların Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu İle Birlikte Mağdura Karşı Gerçekleştirdikleri Eylem Nedeniyle Tehdit Suçundan da Cezalandırılacakları ) 5237/m.106, 149, 150
ÖZET : Nitelikli Yağma suçunda; uyuşmazlık; somut olayda tüm mağdurlara yönelik olarak cebir ve tehditle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, akabinde mağdura karşı ayrıca hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla yağma suçunu işlemiş olan sanıklar hakkında, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu ile birlikte tehdit suçundan mahkumiyet kararı verilmesinin mümkün olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir. Sanıkların mağdurları yüzde sabit iz meydana gelecek şekilde, diğer mağdurları ise basit tıbbi bir müdahale ile giderilebilecek şekilde yaradıktan sonra, cebir ve tehditle tüm mağdurları bir yere kapatmak suretiyle mağdur sayısınca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işledikleri, daha sonra da sanıkların babası olan kişinin hayvan alım satımından dolayı mağdurlardan olan alacağını tahsil amacıyla, ahıra kapatarak direğe bağladıkları, adı geçen mağdurun cebinde bulunan bir adet cep telefonu ile parayı tehditle aldıkları anlaşılmakta olup, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının işlenmesinden sonra mağdura karşı yağma suçunun işlenmesi, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve yağma suçlardan birinin diğerinin unsuru veya ağırlaştırıcı nedeni olmaması, 5237 sayılı TCK’nun hazırlanmasında esas alınan “kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır” ilkesi birlikte değerlendirildiğinde, sanıkların kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu ile birlikte mağdura karşı gerçekleştirdikleri eylem nedeniyle tehdit suçundan da cezalandırılmaları gerekir.
“Taraflar arasında borç alacak ilişkisi bulunduğuna ilişkin sanı R.C.’nin aşamalarda birbirleriyle çelişen soyut savunmasından başka kanıt bulunamadığı gibi, bu iddianın katılan tarafından da kabul edilmemesi karşısında …vermesi için yüz yüze ve telefon ile birden çok tehdit ettikleri iddia, savunma, tanık anlatımları ile sabit olan sanıkların zincirleme yağmaya eksik teşebbüs suçundan mahkumiyetleri yerine…”, Yargıtay CD., 13/10/2005 tarih, 2003/10572E, 2009/8990K., (Parlar, Ali, Hatipoğlu, Muzaffer, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu Yorumu, C.I-II, Ankara, 2007, s.1175).
“Sanık Hasan’ın 2009 yılı Ocak ayında gerçekleştirdiği ilk eylemde katılandan olan alacağını almış olmasına ve aralarındaki hukuki ilişki sona ermiş olmasına rağmen diğer sanıklar D. ve M. ile birlikte ikinci kez 25.03.2010 tarihinde katılandan tehditle para almaya çalışması, karşısında ikinci eylemde 5237 sayılı TCK’nın 150/1. maddesinde düzenlenmiş olan hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili şartlarının bulunduğunun kabulü mümkün değildir” bkz. Yargıtay CGK. 10-17/10/2013 tarih, 2013/1-452 E, 2013/612K.,
“sanıkların alacaklarının varlığına inanarak ve bu hakkı elde etme özel kastıyla hareket ettiklerinin anlaşılması ve mahkemece de sanıkların, …. sanıkların eylemi 5237 sayılı TCY’nın 150/1. maddesi yollamasıyla aynı Yasanın 106/2. maddesindeki silahla tehdit suçunu oluşturmasına karşın, “para ve cep telefonlarının ellerinden iradeleri sakatlanarak çıktığı için sanıklar ile yakınan arasında hukuki ilişki bulunduğundan söz edilemeyeceğinden” anılan maddenin uygulanma koşullarının bulunmadığı gerekçesiyle yağma suçundan hüküm kurulması,” bkz. Yargıtay CGK. 26/04/2011 tarih, 2011/6-7E, 2011/63K.,
Eksik borçlar, geçerli bir borç ilişkisi bulunmasına rağmen borcun ifa edilmemesi durumunda alacaklının dava ve cebri icra yoluyla borcun ifasını sağlayamadığı borçlardır. Normalde borç ve sorumluluğun birlikte olması genel kuraldır. Ancak eksik borçlar bu kuralın istisnasını oluşturmaktadır. Bir borcun mevcut olması, borçlunun kendi isteğiyle borcu ifası halinde ifanın geçerli olması ve borcun ifasının reddedilmesi halinde alacaklının dava ve cebri icra yoluna başvuramaması eksik borçların ortak özellikleridir. İfa edilebilme, fakat dava edilememe şeklinde niteleyebileceğimiz eksik borçlar farklı hükümlere tabidir. Zamanaşımına uğramış borçlar, kumar ve bahisten doğan borçlar, ahlaki görevden doğan borçlar ve evlenme tellallığından doğan borçlar eksik borçlara örnek olarak gösterilebilir.( Kılıçoğlu, s.29-30; Resioğlu, s.34).
Fail fuhuş, kumar veya bahisten doğan ahlaka aykırı alacağın hukuken korunan bir alacak olduğunu düşünerek mağdura karşı cebir veya şiddet kullanmışsa fail hata (TCK.m.30/2) hükümlerinden faydalanabilecektir. Zira burada failin bir suçun daha az cezayı gerektiren nitelikli halinin gerçekleştiği hususunda hataya düştüğü kabul edilmeli ve fail hakkında TCK’nın 150/1. maddesi uygulanabilmelidir.(bkz. Koca/Üzülmez, s.619)
Failin, cebir veya tehdit kullanarak mağdurdan tahsil ettiği miktar ile hukuki ilişkiye konu alacak miktarının orantılı olması TCK’nın 150/1. maddesinin uygulanabilmesinin diğer bir şartıdır. Başka bir ifadeyle, alacağını tahsil amacıyla hareket eden failin cebir veya tehdit yoluyla elde ettiği yararın, alacağın konusunun değeri ile mutlak anlamda eşit olma- sına gerek yoktur. Burada önemli olan, failin mağdurun malvarlığından alacağını karşılayacak miktarda ekonomik değeri olan bir varlığı almasıdır. Aksi halde failin TCK’nın 150/1. maddesinden faydalanması düşünülemez. Örneğin alacak hakkının konusu bir miktar para olması halinde fail, cebir veya tehdit uygulayarak mağdurdan aynı miktarda bir parayı veya para yerine aynı miktarda meblağı içeren bir kambiyo senedini ya da ekonomik değeri itibariyle alacak miktarıyla orantılı değere sahip taşınır bir eşyayı alması durumunda TCK’nın 150/1. maddesi uygulanabilecektir. Aksi halde alacak hakkı konusu paradan daha fazla miktarda bir paranın veya alacak miktarının çok üzerinde meblağı içeren bir kambiyo senedinin ya da ekonomik değeri itibariyle alacak miktarı paradan daha değerli bir eşyanın zorla alınması halinde artık fail hakkında daha az cezayı gerektiren madde hükümleri uygulanamayacaktır.
“Yüksek faizle dışarıya borç para veren sanık A.R.’den borç alan mağdurların borcunu ödeyememesi üzerine ….sanıkların mağdurun yanına gelerek mağduru ölümle tehdit etmek suretiyle borca karşılık gayrimenkullerin tapusunu kendi üzerine aldıkları ve borcun çok üzerinde olacak şekilde para talep ettikleri olayda; sanık A.R.’nın yanındaki diğer sanıklarla birlikte mağdurdan alacağı miktarın çok üzerinde olacak şekilde ölümle tehdit etmek suretiyle para talep etmesi nedeniyle sanıkların yağma suçundan cezalandırılmaları gerekirken yazılı şekilde tehdit suçundan hüküm kurulması..” Yargıtay 1.CD., 28/09/2011 tarih, 2011/3829E, 2011/5567K.,
“Sanık hakkında, bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla tehdit ve cebir kullanması nedeniyle, 5237 sayılı TCY.nın 150/1. maddesi yoluyla aynı Yasa’nın 106/2-a-c maddesi ile yapılan uygulamadan sonra, yakınan ile arasındaki hukuki ilişkiyi oluşturan borcun ödenmemesinin haksız tahrik oluşturduğu şeklinde yasal olmayan gerekçe ile uygulama yeri bulunmadığı halde, 5237 sayılı TCY.nın 29/1. maddesiyle indirim yapılması”, Yargıtay 6.CD., 06/02/2013 tarih, 2009/341E, 2013/1568K.,
Hukuki Alacağın Tahsili Amacıyla Gerçekleşen Yağma suçunda, yakınanın mevcut, meşru, gerçek ve hukuki borcunu, faile ödeme gücü bulunmasına rağmen ödememesi veya ödememekte ısrar etmesi, ödeme imkanı bulunduğunu ifade ederek ödemeyeceğini dile getirmek suretiyle sanığı tahrik etmesi halinde, TCK Md 150 delaletiyle Md. 86 veya 106 gereğince hüküm tesis edilmesi durumunda Haksız Tahrik Durumunun oluştuğu söylenebilir ve yeterli ve dosya kapsamına uygun gerekçe ile haksız tahrik indiriminin sanık lehine uygulanması mümkündür.
T.C.
YARGITAY
13.CEZA DAİRESİ
ESAS NO.2011/16170
KARAR NO.2011/3880
KARAR TARİHİ.26.10.2011
DOLANDIRICILIK – KUMAR OYNATMAK İÇİN YER VE İMKAN SAĞLAMA – BUL KARAYI AL PARAYI TABİR EDİLEN OYUN 5237/m. 157, 228
ÖZET : Sanıkların “bul karayı al parayı” tabir edilen oyunu oynattığı sırada, durumu fark eden emniyet görevlilerince yakalanarak oyun kağıtlarına el konduğu, ortaya konulmuş herhangi bir paranın henüz bulunmadığı ve kolluk görevlileri tarafından olaya el konuncaya kadar geçen süre içinde haksız yarar sağlandığı konusunda dosyaya yansıyan herhangi bir kanıt bulunmadığı, sanıklar yakalandıklarında olayın mağduru olan herhangi bir kimsenin tespit edilemediği gözetilerek ve oyunun niteliği itibariyle kar ve zararın talihe bağlı olmayıp oyunu oynayanların kazanma şanslarının bulunmaması değerlendirildiğinde, sanıkların eyleminin kumar oynatmak için yer ve imkan sağlama olmayıp dolandırıcılık suçunun hazırlık hareketi olarak nitelendirilmesi gerekir.
DAVA : Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:
KARAR
1- ) 29.9.2005 ve 9.10.2005 tarihli Yakalama. Zapt etme ve Teslim Tutanaklarına göre; sanıkların “bul karayı al parayı” tabir edilen oyunu oynattığı sırada, durumu fark eden emniyet görevlilerince yakalanarak oyun kağıtlarına el konduğu, ortaya konulmuş herhangi bir paranın henüz bulunmadığı ve kolluk görevlileri tarafından olaya el konuncaya kadar geçen süre içinde haksız yarar sağlandığı konusunda dosyaya yansıyan herhangi bir kanıt bulunmadığı, sanıklar yakalandıklarında olayın mağduru olan herhangi bir kimsenin tespit edilemediği gözetilerek ve oyunun niteliği itibariyle kar ve zararın talihe bağlı olmayıp oyunu oynayanların kazanma şanslarının bulunmaması değerlendirildiğinde, sanıkların eyleminin kumar oynatmak için yer ve imkan sağlama olmayıp dolandırıcılık suçunun hazırlık hareketi olarak nitelendirilmesi gerektiği, bu sebeple sanıkların kumar oynanması için yer ve imkan sağlama suçundan beraatleri yerine yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi,
2- )Sanıkların aşamalarda alınan savunmalarında suçlamayı kabul etmemeleriyle müşteki F…. Y…’ın aşamalardaki birbiriyle tutarlı olmayan çelişkili beyanları karşısında, sanıkların hırsızlık suçundan mahkumiyetlerine yeter kesin ve inandırıcı deliller karar yerinde gösterilip tartışılmadan yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar İ. B. ve A. İ. müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeplerle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 26.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
8. CEZA DAİRESİ
E. 2015/4239
K. 2015/23459
T. 26.10.2015
DAVA : Gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 1- Sanığın olay tarihinde yol kenarında suç tarihinde 18 yaşını doldurmamış mağdur A.. Ç.. isimli şahsa “Bul Karayı al parayı” tabir edilen kumar oyununu oynatmakta iken kolluk görevlileri tarafından yakalandığı, sanıktan 6 adet oyun kağıdı yerine geçen kartvizit ve kartvizitleri üzerinde oynattığı kartonun ele geçtiği olayda;
Sanığın suçta kullandığı kartvizit ve kartları üzerinde oynattığı kartonun incelemesinin yapılarak, şans ve yetenekle kazanma ihtimali bulunup bulunmadığının, seyredenlerde kazanabileceği algısı yaratılan ancak kazanma ihtimali bulunmayan bir hile içerip içermediğinin, araştırılarak sanığın eyleminin dolandırıcılık suçunu oluşturması halinde görevsizlik kararı verilerek dosyanın üst dereceli görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ile yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm tesisi,
2- Kabule göre de;
a- Sanığın eyleminin 18 yaşını doldurmamış mağdura karşı işlemiş olması karşısında, cezasının TCK.nun 228/2. fıkrası uyarınca arttırılması gerektiğinin gözetilmemesi,
b- Sanığın tekerrüre esas alınan mahkumiyetinin karar tarihi itibariyle kesin mahiyette hapisten çevrili adli para cezası olduğu ve CMUK.nun 305. maddesi
uyarınca tekerrüre esas alınamayacağı gözetilmeden, cezanın TCK.nun 58/6. madde ve fıkrası uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimine göre cezanın çektirilmesine karar verilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321 ve 326/son maddeleri gereğince (BOZULMASINA), 26.10.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
23. CEZA DAİRESİ
E. 2015/8707
K. 2016/7135
T. 2.6.2016
DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Sanığın, yanında temyiz kapsamı dışında kalan sanıkla birlikte müştekinin işletmeciliğini yaptığı kahvehanenin önüne bir araç ile gelerek kendisinin polis memuru olduğunu, istihbarattan geldiğini söyleyip kahvehane içerisinde oyun oynanırken çekilmiş video görüntülerini müştekiye göstererek hakkında kumar oynatmaktan işlem yapmamak için para talep etmesi üzerine müştekinin kahvehaneden 1 şişe Jonnıe Walker marka viskiyi getirerek sanığa verdiği, anlaşıldığından dolandırıcılık suçunun oluştuğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, Ancak ;
Sanık hakkında hüküm kurulurken, 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildikten sonra, sehven hükmün A-4. maddesinde neticeten 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesi ve TCK’nın 53/1. maddesinde düzenlenen hak yoksunluklarının, Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E, 2015/85 Sayılı iptal kararı doğrultusunda uygulamasının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmekle beraber, maddenin (b) fıkrasında yer alan “ve diğer siyasi hakları kullanmaktan” şeklindeki ibarenin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi sebebiyle bu hususlar,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususların aynı kanunun 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, A-4 maddesindeki hüküm fıkrasından “1 yıl hapis” teriminin tamamen çıkartılarak yerine, “10 ay hapis” ibaresinin eklenmesi ve TCK’nın 53/1. maddesinin (b) bendinin uygulanmasına dair kısımdaki “ve diğer siyasi hakları kullanmaktan” ibaresinin tamamen çıkartılması suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 02.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
15. CEZA DAİRESİ
E. 2015/3054
K. 2015/21707
T. 2.3.2015
DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
KARAR : Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Sakızların içine bir takım kağıtlar koyup çekiliş yaptırmak suretiyle niyetçilik yapan sanığın, saat yazılı olan sakız kağıtlarının bulunması karşısında para ya da cep telefonu kazanıldığını vaat ettiği, bir önceki kişinin gösterdiği sakızdan bir şey çıkmaması üzerine bu defa mağdurun gösterdiği sakızdan saat çıktığını söyleyip para veya cep telefonundan hangisini istediğini sorduğu, mağduru yaptığı çekiliş karşılığında cep telefonu alacağına inandırarak 20 TL parasını aldığı ve bu paranın bundan sonraki yapacağı çekilişe dair olduğunu söylediği ve cep telefonunu vermediği gibi sonradan yapılan tespite göre de çekilişe konu ettiği 5 adet telefondan 2 adetinin maket, 3 tanesinin de bozuk olduğu, sanığın bu şekilde dolandırıcılık suçunu işlediği iddia olunan somut olayda; yerel Mahkeme’nin 03.10.2007 tarih ve 2005/260 esas, 2007/527 Sayılı kararıyla sanığın kumar oynatmak suçundan mahkumiyetine karar verildiği, Dairemizin 04.12.2012 tarih ve 2011/17529 esas, 2012/44804 Sayılı kararıyla eylemin dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gerekçesiyle bozulmasına karar verildiği anlaşılmakla;
Mahkemece bozma üzerine yapılan yargılama sonucunda dolandırıcılık suçundan verilen mahkumiyet kararında bir isabetsizlik görülmemiştir.
SONUÇ : Bozma üzerine yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık ve müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA, 02.03.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
ESAS NO. 2006/9-155
KARAR NO. 2006/158
KARAR TARİHİ. 13.6.2006
• ŞİKAYETTEN VAZGEÇME( Duruşma Sırasında Şikayeti Olmadığını Bildiren Mağdurun Vekili Aracılığıyla Sonradan Gerçekleştirdiği Katılma Talebi/Yerel Mahkemece Karara Bağlanmamış Olması – Hükmü Temyiz Etme Hak ve Yetkisi Vermeyeceği )
• TEMYİZ HAK VE YETKİSİ BULUNMAMASI ( Duruşma Sırasında Şikayeti Olmadığını Bildiren Mağdurun Vekili Aracılığıyla Sonradan Gerçekleştirdiği Katılma Talebinin Yerel Mahkemece Karara Bağlanmamış Olması – Esasen Davaya Katılma Hakkı Bulunmadığı )
• DAVAYA KATILMA( Şikayetten Vazgeçen Kimsenin Hakkının Bulunmadığı/Sonradan Gerçekleştirdiği Katılma Talebinin Yerel Mahkemece Karara Bağlanmamış Olması – Hükmü Temyiz Etme Hak ve Yetkisi Vermeyeceği )
• MAHKEMECE KATILMA İSTEMİNİN KARARA BAĞLANMAMASI ( Duruşma Sırasında Şikayeti Olmadığını Bildiren Mağdurun Vekili Aracılığıyla Sonradan Gerçekleştirdiği – Hükmü Temyiz Etme Hak ve Yetkisi Vermeyeceği/Esasen Davaya Katılma Hakkı Bulunmadığı )
5271/m. 237, 243
1412/m. 372
ÖZET : Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, duruşma sırasında şikayeti olmadığını bildiren mağdurun vekili aracılığıyla sonradan gerçekleştirdiği katılma talebinin Yerel Mahkemece karara bağlanmamış olmasının mağdura hükmü temyiz hakkı verip veremeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Mağdurun özgür iradesine dayalı olduğu saptanan duruşmadaki sözleri, sanıktan şikayetçi olmadığı yönündedir. Gerek bu beyanın gerçekleştiği tarihte yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 372. maddesi, gerekse sonradan yürürlüğe girip halen yürürlükte bulunan 5271 sayılı CYY’nın 243. maddesine göre, katılanın şikayetten vazgeçmesi davaya katılmayı hükümsüz kılmaktadır. Yerleşik yargısal kararlar da, kovuşturma aşamasında şikayetten vazgeçen kimsenin davaya katılma hakkının bulunmadığı yolundadır. Bu durumda, özgür iradesiyle sanık hakkında şikayetçi olmadığını kovuşturma aşamasında açıklayan reşit mağdurun davaya katılmasına yasal olanak bulunmamaktadır. Her ne kadar 5271 sayılı CYY’nın 260. maddesinde yasa yoluna başvurabilecekler arasında, davaya katılanların yanısıra katılma istemleri karara bağlanmamış olanlar da sayılmış ise de, bu kişileri, esasen davaya katılma hakkı bulunan kişiler olarak algılamak gerekir. Nitekim aynı Yasanın kamu davasına katılmayı düzenleyen 237. maddesinin 2. fıkrasında; ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma isteklerinin, yasa yolu başvurusunda açıkça belirtilmesi halinde, bu istemlerin denetim muhakemesi sırasında incelenip karara bağlanacağı yolundaki kural da, bu görüşü doğrulamaktadır. Bu durumda, salt katılma isteminin kovuşturma sırasında Yerel Mahkemece karara bağlanmamış olması keyfiyeti, esasen davaya katılma hakkı bulunmayan mağdura hükmü temyiz etme hak ve yetkisi vermez.
DAVA :Taksirle yaralama suçundan sanık A hakkında açılan kamu davası sonunda … Asliye Ceza Mahkemesi 24.11.2005 gün ve 436-347 sayı ile; “… suçtan zarar gören H’nın şikayetçi olmaması karşısında, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2. maddesi ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 7. maddesi hükmü gözetilerek sanık hakkındaki davanın 5237 sayılı Kanunun 89/son ve 73/4. maddeleri ile CYY’nın 223/8. maddesi uyarınca düşürülmesine…” karar vermiştir.
Mağdur H vekilinin süresi içerisinde verdiği temyiz dilekçesi üzerine Yerel Mahkeme 10.12.2005 gün ve 436-347 sayı ile; şikayetçinin 11.10.2003 tarihli duruşmada sanıktan şahsen şikayetçi olmadığını belirttiği, şikayetçi hakkında … Sulh Ceza Mahkemesince vasi tayinine yer olmadığına dair karar verildiği, hür iradesiyle şikayetçi olmaması nedeniyle de müdahilliğine karar verilmediği, bu bakımdan mağdurun temyiz hakkının bulunmadığı gerekçesiyle 5271 sayılı CYY’nın 296/1. maddesi uyarınca temyiz isteğinin reddine karar vermiştir.
Bu karara karşı süresi içerisinde mağdur vekili tarafından başvuruda bulunulması üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesi 04.04.2006 gün ve 968-2037 sayı ile;
“Mağdur vekilinin 15.12.2003 tarihli dilekçesi ile yaptığı davaya katılma talebi konusunda olumlu veya olumsuz karar verilmemesi,” isabetsizliğinden sair yönlerini incelemeksizin hükmü bozmuştur.
Yargıtay C.Başsavcılığı 15.05.2006 gün ve 32410 sayı ile;
“Yüksek Daire ile Cumhuriyet Başsavcılığımız arasındaki uyuşmazlık; dava konusu suç nedeniyle yargılanan ve yargılama devam ederken 11.12.2003 günlü oturumda sanıktan şikayetçi olmadığını bildiren ve bu beyanından dört gün sonra 15.12.2003 tarihli dilekçeyle vekili aracılığıyla davaya katılma talebinde bulunan, ancak bu talebi hakkında bir karar verilmeyen mağdurun hükmü temyiz edip edemeyeceği, bir başka deyişle şikayetinden vazgeçen mağdurun müdahale talebi hakkında bir karar verilmemesinin mağdura hükmü temyiz yetkisi kazandırıp kazandırmayacağıdır.
Davaya katılma, 1412 sayılı CMUK.nun 365 ve devamı, 5271 sayılı CMUK.nun da 237 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.
1412 sayılı CMUK.nun 365. maddesine göre, suçtan zarar gören şahıs, 5271 sayılı CMK.nun 237. maddesine göre de, mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar davaya katılabilirler.
Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların davaya katılmaları, gerek yargılamada gerçeğin ortaya çıkartılabilmesi, gerekse yargılama sonucunda verilecek kararın bu kişileri manevi olarak tatmin etmesi açısından çok önemlidir.
Davaya katılabilmek için üç şartın bir arada bulunması gerekir. Bunlar;
1- Dava konusu suçtan doğrudan zarar görmek ( mağdur ), dolaylı olarak zarar görmek,( örneğin, suçtan doğrudan zarar gören küçük mağdurun anne ve babası ) ve malen sorumlu olmak ( örneğin, taksirle yaramak suçunda sanık tarafından kullanılan aracın sahibi ),
2- Kovuşturma evresinde hüküm verilinceye kadar davaya katılma iradesinin açıklanması,
CMK.nun 237. maddesine göre katılma hakkına sahip olanların şikayetçi olduklarını ve davaya katılmak istediklerini sözlü veya yazılı olarak bildirimleri katılma için yeterlidir.
3- Davaya katılma hakkının kaybedilmemiş olması.
CMK.nun 234. maddesinin 1. fıkrasının b bendinin 2. alt bendinde, davaya katılma, 6. alt bendinde de, davaya katılmış olmak koşuluyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına başvurma hakkına sahip olduğu, 243. maddesinde de, katılan vazgeçerse katılmanın hükümsüz kalacağı hüküm altına alınmıştır. Bu yasal düzenlemeler doğrultusunda izah etmek gerekirse;
Soruşturma evresinde şikayetten vazgeçilmesi davaya katılmayı engellemez. Ancak kovuşturma evresinde şikayetinden vazgeçen davaya katılamayacağı gibi, bu şekilde bir vazgeçme daha önce verilmiş bulunan katılma kararını da hükümsüz kılar. ( Osman Yaşar, Uygulamalı ve Yorumlu 5271 sayılı Yeni CMK, sayfa 1058 )
Ceza Genel Kurulunun 14.01.1985 tarih, 6/305-16 sayılı ve 13.04.1999 tarih ve 2/60-63 sayılı kararları ile 2. Ceza Dairesinin 09.05.1986 tarih, 4730-3837 sayılı, 6. Ceza Dairesinin 01.06.1998 tarih, 5688-5560 sayılı ve 4. Ceza Dairesinin 09.05.1980 tarih, 3420-3301 sayılı kararları şikayetten vazgeçme katılmayı hükümsüz kılacağından mağdur ve müştekinin hükmü temyiz edemeyecekleri yönündedir. Yüksek Daire ile Cumhuriyet Başsavcılığımız arasındaki uyuşmazlığın esasını da davaya katılma hakkının kaybedilmesi oluşturmaktadır. Mağdur 11.12.2003 günlü oturumda, sanıktan şikayetçi olmadığını bildirmiş, mağdur vekili, mağdurun şikayetinden vazgeçmesinden dört gün sonra 15.12.2003 tarihli dilekçesinde ve yargılama esnasındaki sözlü beyanlarında, mağdurun şikayetten vazgeçtiği sırada zihninin bulanık olduğunu şikayetten vazgeçmesinin sonuç doğurmayacağı iddia ederek davaya katılma talebinde bulunmuş ve mağdurun vesayet altına alınması talebinde bulunacaklarını ve buna ilişkin kararı mahkemeye sunacaklarını ifade etmiştir. Bilahare Sulh Hukuk Mahkemesinden getirtilen kararda, mağdur vekilinin, mağdurun Asliye Ceza Mahkemesindeki şikayetten vazgeçmeye ilişkin beyanının sağlıklı irade mahsulü olmadığı, bu nedenle oğlunun mahkemede vasi aracılığıyla temsil edilmesi için vasi tayini talebinde bulunduğu ve mahkemece Adli Tıp Kurumu’nun 27.05.2005 tarihli Sağlık Kurulu raporu esas alınarak vasi tayini talebinin reddine karar verildiği ve hükmün temyiz edilmeksizin kesinleştiği görülmüştür. … Sulh Hukuk Mahkemesinin kararında da belirtildiği üzere, şikayetçi olmadığını bildirdiği sırada mağdurun akli dengesi yerinde olduğundan şikayetten vazgeçme geçerli olup davaya katılma hakkı bulunmamaktadır. CMK.nun 260/1. maddesinde kanun yoluna başvurma hakkı bulunanlar arasında “katılma isteği karara bağlanmamış bulunanlar” da sayılmıştır. Buradaki katılma isteği karara bağlanmamış bulunanı davaya katılma hakkı bulunan kişi olarak anlamak gerekir. Olayımızda da, mağdur, vekili aracılığıyla davaya katılma talebinde bulunmuş ve talebi hakkında bir karar verilmemiştir. Ancak mağdurun davaya katılma hakkı yoktur. Usul kurallarının eksiksiz yerine getirilmesi açısından, mahkemece mağdur vekilinin talebi hakkında bir karar verilmesi gerekirdi. Ancak mahkemece olumlu ya da olumsuz hangi karar verilirse verilsin mağdurun temyiz hakkını elde etmesi mümkün değildir. Çünkü talebin reddi halinde mağdur katılan sıfatını alamayacak, talebin kabulü halinde ise, kovuşturma evresinde şikayetten vazgeçme nedeniyle mağdur davaya katılma hakkını kaybedeceğinden usule aykırı olarak verilen katılma kararı hukuken geçersiz olup temyiz hakkını elde edemeyecek, temyizi ise bu nedene dayalı olarak dairesince reddedilecektir. Bu açıklamaların ışığında Yüksek Dairenin kararını değerlendirmek gerekirse; mağdur vekilinin davaya katılma talebi konusunda karar verilmesi gerekçesiyle hükmün bozulması yasal olarak şu andaki durumdan farklı bir durum yaratmayacak, mahkemece mağdurun katılma talebinin reddine karar verilmesi gerekecek ve mağdur verilen karara karşı temyiz yoluna başvuramayacaktır. Yüksek 9. Ceza Dairesinin, mağdurun davaya katılıp katılamayacağı konusunda değerlendirmeyi kendisi yapması ve dava ekonomisini de nazara alarak şikayetten vazgeçme nedeniyle davaya katılma ve buna bağlı olarak hükmü temyiz hakkı bulunmayan mağdur vekilinin temyiz isteğinin reddine karar verilmesi gerekirdi.” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak Özel Daire kararının kaldırılmasına Yerel Mahkemenin mağdur vekilinin temyiz isteminin reddine ilişkin verdiği kararın onanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle Yargıtay Ceza Genel Kurulunda okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Yerel Mahkemece, taksirle yaralama suçundan sanık A hakkındaki kamu davasının şikayet yokluğu nedeniyle 5237 sayılı Kanunun 89/son ve 73/4. maddeleri ile CYY’nın 223/8. maddesi uyarınca düşürülmesine karar verilmiştir.
Mağdur H vekili temyiz isteminde bulunmuş ise de, Yerel Mahkeme 10.12.2005 gün ve 436-347 sayı ile; şikayetçinin 11.10.2003 tarihli duruşmada sanıktan şahsen şikayetçi olmadığını belirttiği, şikayetçi hakkında … Sulh Ceza Mahkemesince vasi tayinine yer olmadığına dair karar verildiği, hür iradesiyle şikayetçi olmaması nedeniyle de müdahilliğine karar verilmediği, bu bakımdan mağdurun temyiz hakkının bulunmadığı gerekçesiyle temyiz isteğinin reddine karar vermiştir.
Bu karara karşı mağdur vekilinin başvuruda bulunması üzerine Özel Daire “mağdur vekilinin 15.12.2003 tarihli dilekçesi ile yaptığı davaya katılma talebi konusunda olumlu veya olumsuz karar verilmemesi,” isabetsizliğinden hükmü bozmuştur.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise, duruşma sırasında şikayetinden vazgeçen mağdurun davaya katılma isteminin karara bağlanmasının sonuca etkili olamayacağını, bu nedenle başvurunun reddi gerektiğini belirterek itiraz yoluna başvurmuştur.
Görüleceği üzere Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, duruşma sırasında şikayeti olmadığını bildiren mağdurun vekili aracılığıyla sonradan gerçekleştirdiği katılma talebinin Yerel Mahkemece karara bağlanmamış olmasının mağdura hükmü temyiz hakkı verip veremeyeceği noktasında toplanmaktadır.
İnceleme konusu olayda, sanığın kullandığı aracın çarpması sonucu yaralanan mağdur, bu olay nedeniyle taksirle yaralama suçundan açılan kamu davasının 11.12.2003 tarihli ilk oturumuna katılıp olayla ilgili açıklamada bulunduktan sonra, “sanıktan şikayetçi değilim, istemeyerek oldu” şeklinde beyanda bulunmuş, bilahare 31.12.2003 günlü ikinci oturumda mağdur vekili Av. müdahale istemini içerir dilekçe vermiş, sanık müdafii ile C.savcısının, bir önceki oturumda mağdurun şikayetçi olmadığını belirtmesi karşısında istemin kabul edilemeyeceğini ileri sürmeleri üzerine de, bu kez mağdurun şikayetçi olmamasının sonuç doğurmadığını kanıtlayarak yeniden istemde bulunacaklarını bildirmiştir. Bu oturumdan sonra mağdurun babası İsmail Akyayla 20.01.2004 tarihli dilekçe ile … Sulh Hukuk Mahkemesine başvuruda bulunarak; oğlunun geçirdiği kazada ağır biçimde yaralandığını, tedavi gördüğünü, bu olay nedeniyle açılan kamu davasının halen sürdüğünü, oğlunun bu dosyadaki beyanlarının serbest iradesinin ürünü olmadığını, ailesine ve mahkemeye başka beyanlarda bulunduğunu, olay hakkında bazen şikayetçi olduğunu, bazen de şikayetçi olmadığını söylediğini, mahkemenin ise ilk ifadelerini tutanağa geçirdiğini, bu nedenle ceza davasında mağdur oğlunun vasi aracılığı ile temsil edilmesini talep ve dava etmiştir. … Sulh Hukuk Mahkemesi yargılama sonunda, Adlî Tıp Kurumu’nun; “mağdurun iyi ile kötüyü ve doğru ile yanlışı birbirinden ayırt edebileceği, menfaatlerini müdrik ve telkinlere mukavim olabileceği, kendi hür iradesi istikametinde serbest olarak eylem ve işlemlere girişebileceği tıbbi kanaatine varıldığı, hukuki ehliyeti haiz olduğu, kendisine vasi ve müşavir tayinine gerek olmadığı” yolundaki mütalaası üzerine vasi tayinine yer olmadığına karar vermiştir. Uzun süre hukuk davasının sonuçlanmasını bekleyen Yerel Mahkeme ise, 29.09.2005 tarihli oturumda yinelenen katılma istemi konusunda olumlu olumsuz herhangi bir karar vermeden, mağdurun yargılama sırasında şikayetçi olmadığından bahisle davanın düşürülmesine karar vermiştir.
Mağdurun özgür iradesine dayalı olduğu saptanan duruşmadaki sözleri, sanıktan şikayetçi olmadığı yönündedir. Gerek bu beyanın gerçekleştiği tarihte yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 372. maddesi, gerekse sonradan yürürlüğe girip halen yürürlükte bulunan 5271 sayılı CYY’nın 243. maddesine göre, katılanın şikayetten vazgeçmesi davaya katılmayı hükümsüz kılmaktadır. Yerleşik yargısal kararlar da, kovuşturma aşamasında şikayetten vazgeçen kimsenin davaya katılma hakkının bulunmadığı yolundadır. Bu durumda, özgür iradesiyle sanık hakkında şikayetçi olmadığını kovuşturma aşamasında açıklayan reşit mağdur Hasan Akyayla’nın davaya katılmasına yasal olanak bulunmamaktadır. Her ne kadar 5271 sayılı CYY’nın 260. maddesinde yasa yoluna başvurabilecekler arasında, davaya katılanların yanı sıra katılma istemleri karara bağlanmamış olanlar da sayılmış ise de, bu kişileri, esasen davaya katılma hakkı bulunan kişiler olarak algılamak gerekir. Nitekim aynı Yasanın kamu davasına katılmayı düzenleyen 237. maddesinin 2. fıkrasında; ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma isteklerinin, yasa yolu başvurusunda açıkça belirtilmesi halinde, bu istemlerin denetim muhakemesi sırasında incelenip karara bağlanacağı yolundaki kural da, bu görüşü doğrulamaktadır. Bu durumda, salt katılma isteminin kovuşturma sırasında Yerel Mahkemece karara bağlanmamış olması keyfiyeti, esasen davaya katılma hakkı bulunmayan mağdura hükmü temyiz etme hak ve yetkisi vermez.
Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma ilamının kaldırılmasına, mağdur H… vekilinin başvurusunun reddine, mağdur vekilinin temyiz isteminin reddine ilişkin Yerel Mahkeme kararının onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Kurul üyesi ise; Özel Daire kararının isabetli bulunduğunu belirterek, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddi gerektiği yolunda karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 04.04.2006 gün ve 968-2037 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Kovuşturma sırasında şikayetçi olmadığını belirtmesi nedeniyle davaya katılma hak ve yetkisi bulunmayan mağdur H vekilinin, temyiz isteminin reddine ilişkin olarak Yerel Mahkemeden verilen karara yönelik başvurusunun REDDİNE, … Ceza Mahkemesinin 10.12.2005 gün ve 436-347 sayılı kararının ONANMASINA, 13.06.2006 günü oyçokluğu ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
6. CEZA DAİRESİ
E. 2014/2353
K. 2017/1770
T. 23.5.2017
• YAĞMA SUÇU ( Hukuki Alacağın Tahsili
• FİKRİ İÇTİMA ( Müştekiyi Tehdit Ederek Ayrıca Müşteki ve Mağdurun Dolaşım Özgürlüğünü Sınırlayan Sanıkların Eyleminin Hürriyeti Tahdit Suçu İle Aynı Yağmanın Daha Az Cezayı Gerektiren Halini Ayrı Ayrı Oluşturduğu Dikkate Alınmadan Fikri İçtima Kuralına Farklı Anlam Yükleyerek Hüküm Kurulmasının Yasaya Aykırı Olduğu )
• HÜRRİYETİ TAHDİT ( Sanığın Yanında Arkadaşı Olan Diğer Sanık İle Beraber Otele Gelip Müşteki ve Mağduru Araçla Hayvan Alımına Daha Sonra Gideriz Diyerek Evlerine Götürdüğü Hukuki Alacağın Tahs
• SUÇ VASFININ TAYİNİ ( Alacağın Tahsili Amacıyla Har
ÖZET : Olay günü sabah saatlerinde sanığın yanında arkadaşı olan diğer sanık ile beraber otele gelip müşteki ve mağduru araçla “hayvan alımına daha sonra gideriz” diyerek evlerine götürdüğü, bir süre sonra da burada müştekiden borcunu ödemesini istediği, “parayı ödemezsen buradan çıkış yok, öldürürüz” şeklinde tehdit ederek müşteki ve mağduru zorla alıkoydukları, tehditler sebebiyle müştekinin 60 adet küçükbaş hayvanı sanıklara teslimini kabul etmek zorunda kaldığı, hayvanların teslimi halinde sanıkların müşteki ve mağduru serbest bırakmayı kabul ettikleri ve suça konu hayvanların teslimini sağladıktan sonra mağdurları araçla otobüs terminaline götürüp serbest bıraktıklarının anlaşılması karşısında, 765 Sayılı TCK’nın 308.maddesindeki düzenlemeye 5237 Sayılı Kanun da yer verilmemiş olup 5237 Sayılı TCK’nın 150/1.maddesi de bu anlamda ele alınamayacağı dikkate alındığında, hukuki alacağın t
T.C.
YARGITAY
6. CEZA DAİRESİ
E. 2014/14731
K. 2018/2055
T. 19.3.2018
• YAĞMA SUÇU ( Sanığın Alacağın Tahsili İçin Mağdurla Aralarında 5237 S. T.C.K.’Nun 150/1. Md. Anlamında Bir Hukuki İlişki ve Bu İlişkiye Dayanan Alacak Bulunmayan Sanığın Olay Günü Mağdurun İşyerine Gidip Tehdit Edip Tokat Atarak Mağduru Basit Tıbbi Müdahale İle Giderilebilecek Ölçüde Yaralaması Şeklindeki Eyleminin Yağmaya Kalkışma Suçunu Oluşturduğu )
• ZORUNLU MÜDAFİ ÜCRETİ ( Yağma – Sanık İçin Baro Tarafından Görevlendirilen Zorunlu Savunmanın Ücretinin Sanıktan Alınmasına Hükmedilemeyeceği Bu Ücretin Adalet Bakanlığı Bütçesinde Bu Amaçla Ayrılan Ödenekten Karşılanacağı/Mahkemece Zorunlu Savunman Ücretinin Sanıktan Alınmasına Hükmedilmesinin Bozma Nedeni Olduğu )
• ALACAĞIN TAHSİLİ İÇİN İŞYERİNE GİDİP TEHDİT EDEREK TOKAT ATMA ( Yağma – Sanığın Alacağın Tahsili İçin Mağdurla Aralarında 5237 S. T.C.K.’Nun 150/1. Md. Anlamında Bir Hukuki İlişki ve Bu İlişkiye Dayanan Alacak Bulunmadığı/
• BARO TARAFINDAN GÖREVLENDİRİLEN ZORUNLU SAVUNMANIN ÜCRETİNİN SANIKTAN ALINMASINA HÜKMEDİLEMEYECEĞİ ( Bu Ücretin Adalet Bakanlığı Bütçesinde Bu Amaçla Ayrılan Ödenekten Karşılanacağı – Mahkemece Zorunlu Savunman Ücretinin Sanıktan Alınmasına Hükmedilmesinin Bozma Nedeni Olduğu/Yağma Suçu )
ÖZET : Dava; yağma suçuna ilişkindir. Mağdura sattığı zeytinlere karşılık senet alanın bu senetten doğan alacağını, sanığa ciro yoluyla devrettiği, mağdurun senet bedelini ödemeye yanaşmaması üzerine, sanığın alacağın tahsili için mağdurla aralarında 5237 Sayılı TCK’nun 150/1. maddesi anlamında bir hukuki ilişki ve bu ilişkiye dayanan alacak bulunmayan sanığın olay günü mağdurun işyerine gidip, tehdit edip tokat atarak mağduru basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde yaralaması şeklindeki eyleminin, yağmaya kalkışma suçunu oluşturduğu gözetilmelidir. T.C. Anayasası’nın 90. maddesinin son fıkrası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/3-c maddesi ışığında, 5271 Sayılı CMK’nın 150, 234 ve 239. maddeleri ile 5320 Sayılı Kanun’un 13. maddesine dayanılarak hazırlanan, Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafi ve Vekillerin Görevlendirilmeleri ile Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 8. maddesi gereğince, sanık için baro tarafından görevlendirilen zorunlu savunmanın ücretinin sanıktan alınmasına hükmedilemeyeceği, bu ücretin Adalet Bakanlığı bütçesinde bu amaçla ayrılan ödenekten karşılanacağı gözetilmeden, zorunlu savunman ücretinin sanıktan alınmasına hükmedilmesi bozma nedenidir.
T.C.
YARGITAY
6. CEZA DAİRESİ
E. 2016/3715
K. 2018/5560
T. 17.9.2018
• YAĞMA ( Sanık İle Tanık Arasında Hukuk Davası Bulunup Bulunmadığı Katılana Verildiği Belirtilen Vekaletnamenin Kapsamı Araştırılıp Sözleşme Kapsamında Yerine Getirilen ve Getirilmeyen Edimler Tespit Edilip Tanık İle Sanık Arasında Kurulan Hukuki İlişkiye Katılan ve Sanıkların Ne Şekilde Tarafı Olduğu Belirlendikten Sonra Karar Verileceği )
• SANIK İLE TANIK ARASINDA HUKUK DAVASI BULUNUP BULUNMADIĞI ( Katılana Verildiği Belirtilen Vekaletnamenin Kapsamı Araştırılıp Sözleşme Kapsamında Yerine Getirilen ve Getirilmeyen Edimler Tespit Edilip Tanık İle Sanık Arasında Kurulan Hukuki İlişkiye Katılan ve Sanıkların Ne Şekilde Tarafı Olduğu Belirlendikten Sonra Karar Verileceği – Yağma )
ÖZET :Sanık ile tanık arasında hukuk davası bulunup bulunmadığı, katılana verildiği belirtilen vekaletnamenin kapsamı araştırılıp, sözleşme kapsamında yerine getirilen ve getirilmeyen edimler tespit edilip, tanık ile sanık arasında kurulan hukuki ilişkiye katılan ve sanıkların ne şekilde tarafı olduğu belirlendikten sonra, kanıtların bir bütün halinde değerlendirilmesi ve sonucuna göre, sanıkların hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden eksik incelemeyle yerinde ve yeterli olmayan gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi; bozmayı gerektirmiştir.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2015/6-709
K. 2016/33
T. 26.1.2016
• KASTEN YARALAMA (Sanığın Telefonu Arama Kayıtlarına Bakmak İçin Alması Kullanmadan Mağdureye İade Etmesi Gözetildiğinde Ekonomik Durumu İyi Olan ve Yaklaşık Bir Yıldır Mağdureyle Birlikte Olan Sanığın Mağdurenin Başka Bir Kişiyle İlişkisi Olup Olmadığını Öğrenmek İçin Telefonunu Aldığı – Eylemlerin Silahla Tehdit ve Kasten Yaralama Suçlarını Oluşturabileceği)
• ARAMA KAYITLARINA BAKMAK İÇİN MAĞDURENİN TELEFONUNU ALMA (Sanığın Faydalanmak Amacıyla Telefonu Aldığı Sabit Olmadığından Üzerine Atılı Yağma Suçunun Unsurları İtibarıyla Oluşmadığı)
• SİLAHLA TEHDİT / KASTEN YARALAMA (Sanığın Silahın Kabzası İle Mağdurenin Kafasına Vurduğu ve Arama Kayıtlarına Bakmak İçin Mağdurenin Telefonunu Aldığı – Yağma Suçunun Unsurları İtibarıyla Oluşmadığı/Eylemlerin Silahla Tehdit ve Kasten Yaralama Suçlarını Oluşturabileceği)
ÖZET : Dava; yağma suçuna ilişkindir. Olay yerine gelen sanığın silahın kabzasıyla mağdureye vurduğu ve mağdureye “evde kim var orospu” demesi, telefonu arama kayıtlarına bakmak için alması, kullanmadan mağdureye iade etmesi gözetildiğinde, ekonomik durumu iyi olan ve yaklaşık bir yıldır mağdureyle birlikte olan sanığın, mağdurenin başka bir kişiyle ilişkisi olup olmadığını öğrenmek için telefonunu aldığı anlaşılmakta olup sanığın faydalanmak amacıyla telefonu aldığı sabit olmadığından, üzerine atılı yağma suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı, ancak sanığın mağdura karşı gerçekleştirdiği eylemlerin silahla tehdit ve kasten yaralama suçlarını oluşturabileceğinin kabulü gerekmektedir.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2016/6-1446
K. 2018/153
T. 10.4.2018
• NİTELİKLİ YAĞMA SUÇU ( Sanıkların Katılanı Darp Ettikten Sonra Elini ve Yüzünü Yıkaması Konusunda Yardımcı Olmaları ve Katılanın Sanık Tarafından Olay Yerinden Evinin Yakınına Götürülüp Bırakıldığı – Katılanın Hükümden Sonra Sunduğu Dilekçede Sanıkların Suça Konu Cep Telefonunu Yağma Amacıyla Değil Polisi Aramasını Engellemek Amacıyla
• TELEFONUN YAĞMA AMACIYLA DEĞİL POLİSİ ARAMASINI ENGELLEMEK AMACIYLA ALINMASI ( Sanıkların Katılanı Darp Ettikten Sonra Katılana Yardımcı Olmaları ve Katılanın Sanık Tarafından Olay Yerinden Evinin Yakınına Götürülüp Bırakıldığı – Telefon Çözüm Tutanağı İçeriğine Göre Sanıkların Yanında Katılanın Polisi Arayıp Kaçırılma Olayını Anlattığı Sırada İçinde Bulundukları Aracın Plakasını Söylemeye Başladığı Anda Konuşmanın Sona Erdiği/Sanıkların Faydalanma Amacıyla Hareket Ettikleri Sabit Olmadığından Suçun Sübut Bulmadığı )
• KASTEN YARALAMA SUÇU ( Cebrin Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçunun İşlenmesi Sırasında Gerçekleştirilmesi ve Bu Suç Sebebiyle Yerel Mahkemece Sanıklar Hakkında Verilen Mahkûmiyet Hükümlerinin Özel Dairece Düzeltilerek Onanmak Suretiyle Kesinleştiği – Olay Sırasında Katılana Uygulanan Cebrin Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçunun İkinci Fıkrası Kapsamında Değerlendirilmesi Gerekmekte Olup Sanıkların Ayrıca Kasten Yaralama Suçundan Cezalandırılamayacağı/İtirazın Reddi Gerektiği )
• KİŞİYİ HÜRRİYETİNDEN YOKSUN KILMA ( Sanıkların Katılana Yönelik Kasten Yaralamada Cebrin Bu Suçun İşlenmesi Sırasında Gerçekleştirilmesi ve Bu Suç Sebebiyle Yerel Mahkemece Sanıklar Hakkında Verilen Mahkûmiyet Hükümlerinin Özel Dairece Düzeltilerek Onanmak Suretiyle Kesinleştiği – Olay Sırasında Katılana Uygulanan Cebrin Bu Suçun İkinci Fıkrası Kapsamında Değerlendirilmesi Gerekmekte Olup Sanıkların Ayrıca Kasten Yaralama Suçundan Cezalandırılamayacağı/İtirazın Reddi Gerektiği )
ÖZET : Dava, nitelikli yağma ve kasten yaralama suçlarının incelenmesine ilişkindir. İlk olarak, HTS kayıtlarından katılana ait cep telefonunun sanık tarafından kullanılmaması, katılanın üzerinde bulunan saat ve para gibi diğer eşyanın sanıklarca alınmaması, sanıkların katılanı darp ettikten sonra elini ve yüzünü yıkaması konusunda yardımcı olmaları, katılanın sanıkların bilgisi dahilinde sanık tarafından olay yerinden evinin yakınına götürülüp bırakılması, katılanın hükümden sonra sunduğu dilekçede sanıkların suça konu cep telefonunu yağma amacıyla değil, polisi aramasını engellemek amacıyla
Sanıkların katılana yönelik kasten yaralamada cebrin kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun işlenmesi sırasında gerçekleştirilmesi ve bu suç sebebiyle yerel mahkemece sanıklar hakkında verilen mahkûmiyet hükümlerinin Özel Dairece düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleşmesi karşısında; olay sırasında katılana uygulanan cebrin kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun ikinci fıkrası kapsamında değerlendirilmesi gerekmekte olup sanıkların ayrıca kasten yaralama suçundan cezalandırılamayacakları kabul edilmelidir. Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının bu uyuşmazlık yönünden reddine karar verilmelidir.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2015/6-1004
K. 2018/154
T. 10.4.2018
• NİTELİKLİ YAĞMA SUÇU ( Sanık İle Mağdur Arasında Hukuk Düzenince Kabul Edilebilir Meşru Bir İlişki Bulunduğunun Sabit Olduğu Ancak Sanığın 5.000 Liralık Alacağı İle Orantılı Olmayacak Şekilde Biri 15.000 Diğeri İse 8.500 Bedelli Toplam 23.500 Liralık İki Ayrı Senedi Yağmaladığı – Sanık Hakkında T.C.K.’nın 150/1. Md. Uygulanmasının Mümkün Olmadığı )
• DAHA AZ CEZASYI GEREKTİREN HAL ( Sanığın 5.000 Liralık Alacağı İle Orantılı Olmayacak Şekilde Biri 15.000 Diğeri İse 8.500 Bedelli Toplam 23.500 Liralık İki Ayrı Senedi Yağmaladığı – Sanık Hakkında T.C.K.’nın 150/1. Md. Uygulanmasının Mümkün Olmadığı/Nitelikli Yağma)
• ALACAK İLE ORANTILI OLMAYACAK ŞEKİLDE SENET YAĞMALAMA ( Sanık Hakkında T.C.K.’nın 150/1. Md. Uygulanmasının Mümkün Olmadığı – Onama Karara Yapılan İtirazın Reddi Gerektiği/Nitelikli Yağma )
ÖZET : Dava; nitelikli yağma suçuna ilişkindir. Mağdurun aşamalarda istikrarlı beyanlarında sanıktan 5.000 Lira borç alıp karşılığında 6.500 Lira bedelli senet verdiğini, ancak borcunu ödeyememesi üzerine sanığın kendisini silahla tehdit edip, cüzdanında bulunan boş senedi alıp 8.500 Lira olarak düzenleyerek imzalattırdığını ve katılanın araç alım satımı sebebiyle verdiği 15.000 Lira bedelli diğer senedi de cüzdanından zorla aldığını beyan etmesi ve sanığın kovuşturma evresindeki anlatımlarında borç olarak verdiği 5.000 Lirayı ödememesi üzerine mağduru uyardığını ifade etmesi birlikte değerlendirildiğinde; sanık ile mağdur arasında hukuk düzenince kabul edilebilir meşru bir ilişki bulunduğunun sabit olduğu, ancak sanığın 5.000 Liralık alacağından miktar itibarıyla bariz şekilde fazla olan ve bu bağlamda alacağı ile orantılı olmayacak şekilde biri 15.000, diğeri ise 8.500 bedelli, toplam 23.500 Liralık iki ayrı senedi yağmaladığının anlaşılması karşısında, sanık hakkında TCK’nun 150/1. maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı kabul edilmelidir. Bu itibarla, Özel Daire onama kararı isabetli olup haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
T.C.
YARGITAY
6. CEZA DAİRESİ
E. 2017/694
K. 2018/6045
T. 8.10.2018
• ALACAĞIN TAHSİLİ AMACIYLA
• YAĞMAYA KALKIŞMA ( Alacağın Tahsili Amacıyla Borçlunun İkametine Gidilip Silahın Gösterilerek Tehditle ve Yumrukla Suratına Biber Gazı Sıkıldığı ve Paranın İstendiği – Alacağın İstenmesinde Hukuki İlişkinin Tarafı Olmayan Açısından Yağmaya Kalkışma Suçunu Oluşturduğu )
ÖZET : Dava, yağma ve tehdit suçlarına ilişkindir. Alacağının tahsili
Zorunlu müdafilik şartlarının oluşmadığı bir olayda; savcı tutuklama talep etmedi ise, sanık müdafi yardımından faydalanmamakta ve sanığın bu yönde bir talebi de yoksa, mahkeme duruşma sırasında sanık hakkında re’sen tutuklama kararı verdiğinde, avukat isteyip istemediğini dikkate alınmaksızın, sanığa avukat yardımından faydalanması gerektiği bildirilmelidir. Bu noktada zorunlu müdafiliğin şartlarının bulunup bulunmadığına ve sanığın bir avukat isteyip istemediğine bakılmaksızın, hatta sanık avukat istemediğini beyan etse bile, tutuklanma ihtimali bulunan sanığa bir avukat tayin edilmelidir. Bu durumda sanık; hemen avukatını çağırabilecek durumda ise çağırır ve tutuklama tedbirinin tatbik edilip edilmeyeceği sanığın yanında avukatı bulunurken yapılır, ancak sanık o anda bir avukat tarafından temsil edilme imkanına sahip değilse veya o an sanığa bir avukat tayin edilememekte ise mahkeme, CMK m.199 gereğince sanık hakkında yakalama kararı vermeli, ardından sanığa gözaltı tedbiri tatbik ederek, duruşmaya ara verip sanığın avukatı gelinceye veya sanığa bir avukat tayin edilinceye kadar tutuklama tedbirine ilişkin prosedür uygulanmamalıdır. (Prof.Ersan Şen)
CMK m.101’in gerekçesinde de; “Tutuklama kararının verilebilmesi için şüpheli veya sanığın, kendileri tarafından atanmış avukatları yoksa, yetkili merci adı geçenlere bir avukatın yardımından yararlanmaları gerektiğini hatırlatacak ve baro tarafından seçilmiş bir avukat, tutuklama duruşmasında mutlaka hazır bulundurulacaktır.” ifadesine yer verilerek, sanık hakkında tutuklama kararının verilebilmesi, sanığın avukat yardımından faydalanması şartına bağlanmıştır.
Tutuklama tedbirinde avukat zorunluluğu; ilk aşama, yani ilk tutuklama talebinin değerlendirilmesi için öngörülmüştür. CMK m.101/3’e göre, “Tutuklama istenildiğinde, şüpheli veya sanık, kendisinin seçeceği veya baro tarafından görevlendirilecek bir müdafiin yardımından yararlanır”.
Tutuklama talebiyle sorguya sevk edilen veya tutuklu olarak yargılanan sanığa müdafi atanmaması savunma hakkının açık kısıtlanması sonucunu doğurur.
Usul Hukukumuzda, tutuklu bulunan, soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir (CMK. 104/1). Talep olmasa dahi soruşturma evresinden geç 30’ar günlük süreler halinde tutukluluk halinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda karar verilir. Kovuşturma evresinde ise, hakim veya mahkeme tarafından her oturumda veya koşullar gerektiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen 30 günlük süre içinde re’sen karar verilir (CMK. 108. m). Diğer taraftan tutuklulukta geçecek azami süreler 102. maddede gösterilmiş olup, uzatma kararında Cumhuriyet savcısının şüpheli veya sanık ile müdafiinin görüşleri alındıktan sonra verilecektir. Bu hükümlerden anlaşılacağı üzere sadece soruşturmada değil, kovuşturma aşamasında da müdafiinin bulunması ve tutukluluk hususunda görüşünün alınması zorunluluğuna işaret edilmiştir. Zira gözlem altına alınma ve tutuklamaya sevk gibi özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanma tehlikesinin doğduğu anda müdafi zorunluluğuna işaret eden kanun koyucu, tehlike gerçekleşip şüpheli veya sanık tutuklandıktan sonra müdafi gerekmez düzenlemesi yaptığı sonucunu çıkaracak şekilde yorumlanmasının olanağı da yoktur. Mecburi müdafiilik halleri …müdafiisiz tutuklama yargılaması yapılamaz (CMK. 101/3). … CMK’nın 102. maddesinde öngörülen tutukluluğu uzatma kararları, Cumhuriyet savcısının şüpheli veya sanık ile müdafiinin görüşleri alındıktan sonra verilir (CMK. 102/3), (Ünver/Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku 3. Baskı syf. 222). T.C. YARGITAY ONALTINCI CEZA DAİRESİ Esas : 2018/5168 Karar : 2019/1370 Tarih : 27.02.2019
Yağma Suçunda Sahiplenme Kastı Değil, Faydalanma Kastı Aranır
Yağma suçunun manevi öğesi “kast” tır. Failin mağdura yönelttiği cebir veya tehdidi, kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya zorlamak amacıyla hareket etmesi gerekmektedir. Yağma suçunun oluşabilmesi için malın mutlaka sahip olmak amacıyla alınması şart olmayıp geçici olarak kullanma kastı ile hareket edilmiş olması durumunda dahi eylem yağma suçunu oluşturmaktadır (Kişilere ve Mala Karşı Cürümler, Sulhi Dönmezer, İstanbul 2001, s. 435.).
Uyuşmazlık konusu gözetildiğinde yağma suçunda yararlanma kastına ilişkin yargısal içtihatlar ve çeşitli örnekler üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 14.12.1981 tarihli ve 345-424 sayılı kararında; adam öldürmeye eksik teşebbüs eden sanığın, olay yerinden kaçmak için mağduru silahla tehdit edip aracını ve kontak anahtarını teslime mecbur ettiği olayda, suça konu otomobilin olay yerinden uzaklaşmak için geçici olarak kullanmak maksadıyla alınmasıyla da yağma suçunun oluştuğunu kabul etmiştir.
Benzer uyuşmazlıkla ilgili Ceza Genel Kurulunun 11.10.2016 tarihli ve 331-352 sayılı kararı ile 07.11.2019 tarihli ve 331-649 sayılı kararlarında da suça konu cep telefonlarının içerisindeki fotoğraf ve mesajlara bakmak için alınmasının kullanma kastını barındırması nedeniyle sanıkların eylemlerinin yağma suçunu oluşturacağı sonucuna varılmıştır.
Yağma suçunda yararlanma kastının varlığı her somut olayın özellikleri gözetilerek ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Örneğin; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11.10.2016 tarihli ve 331-352 sayılı kararına konu olayda; yağma suçunun unsurlarının oluşmadığına karar verilmiş ise de bahsi geçen kararda yapılan tespitlerin mülk edinme kastı olmaksızın mağdurun evlilik birliğini temsil eden alyans ve tek taş yüzükten arındırılması nedeniyle sanığın sözle ifade ettiği boşanma isteğini açığa vurmak amacıyla, toplumda da evlilik birliğinin sembolü olarak kabul edilen alyans ve tektaş yüzüğü mağdurenin parmağından çıkarıp almasında, faydalanma amacıyla hareket ettiğinin sabit olmadığına hükmetmiştir. Buradan hareketle; bir babanın sigara içen on beş yaşındaki çocuğunun sağlığını gözetip tokat atarak sigara paketini elinden alması, psikolojik yahut sosyal gelişimi yönünden sakıncalı olabilecek video, resim ya da mesaj içeriklerini görmek amacıyla cep telefonu, bilgisayar veya taşınabilir bellek gibi eşyalarını zorla almasında ebeveynin eylemi çocuğunun menfaatini gözetmekten ibaret olup faydalanma kastı içermediğinden yağma suçu oluşmayacaktır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Suç tarihinde evli olup Karacabey’de kuaförlük yapan tanık…’in sanık … ile ilişki yaşadığı, bir düğünde tanışıp telefon numarasını verdiği mağdur … ile de mesajlaşmaya başladığı, mağdurun sanıkla çekilmiş fotoğraflarını eşine göstereceğine ilişkin mesajları tanık…‘e gönderip onunla birlikte olmak istediğini söylediği, bu durumu öğrenen sanığın olay günü mağdurla saat 02.30 sıralarında TOKİ konutları önünde buluştuğu, fotoğraf ve mesajlara bakmak için cep telefonunu zorla aldığı mağdurun kafasına anahtarlıkla vurduğu, dokunmatik ekranlı telefonun nasıl kullanıldığını bilmediği için ertesi gün öğle vakti Ulu Cami önünde telefonunu vereceğini söyleyerek cep telefonunu aldığı mağdurun yanından uzaklaştığı, ağabeyinin evine giden mağdurun 155 Polis İmdat hattını arayarak yardım istediği kolluk görevlileriyle birlikte polis merkezine giderken yolda gördüğü sanığı gösterip telefonunu yağmalayan şahsın … olduğunu söylediği anlaşılan olayda; mağdurun aşamalarda değişmeyen anlatımı ile tarafların arasındaki husumete yönelik tanık beyanı, başından beri içerisindeki fotoğraflarla mesajlara bakıp ertesi gün iade etmek üzere söz konusu cep telefonunu zorla aldığını kabul eden sanığın, mağdurun başına anahtarlıkla vurduğuna yönelik ikrarı ve telefonun sanığın gösterdiği aracın altında ele geçirilmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde suça konu telefonun sahibinin elinden cebir kullanılmak suretiyle alındığının sabit olduğu, yağma suçunun oluşması için suça konu malın sahiplenme kastıyla alınmasının şart olmadığı, yararlanmanın sadece ekonomik menfaati değil aynı zamanda bilgi edinmeyi de kapsadığı, içinde bulunduğumuz çağda cep telefonlarının birer bilgisayar mahiyetinde olup içerilerindeki bilgiye ulaşma, bilginin değiştirilmesi ya da yok edilmesinin de yararlanma kastını ortaya koyduğu, somut olayda söz konusu telefonun fotoğrafları silmek amacıyla geçici olarak kullanılma kastıyla alınması durumunda da faydalanma kastı gerçekleştiğinden yağma suçunun oluşacağı göz önünde bulundurulduğunda sanığa atılı nitelikli yağma suçunun tüm unsurları itibarıyla oluştuğunun kabulü gerekmektedir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu – Karar: 2020/341).
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Esas | : 2015/978 |
Karar | : 2019/690 |
Tarih | : 05.12.2019 |
İştirak hâlinde işlenen yağma suçunda sanıkların her birinin yağma suçunun daha az cezayı gerektiren nitelikli hâlinden yararlanıp yararlanamayacağı hususunda öğretideki görüşlerden biri; hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacı
Önceki uyuşmazlıklarda varılan sonuca göre; inceleme dışı sanık …’in birlikte yaşadıkları dönemde mağdura verdiği 7.000 TL borcun ödenmesi için yasal yollara başvurmayıp söz konusu alacağını çek-senet tahsilatı yapan sevgilisi… önderliğindeki suç örgütü
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Esas | : 2019/647 |
Karar | : 2020/407 |
Tarih | : 08.10.2020 |
Madde gerekçesinde; “Madde metninde yağma suçunun temel şekli tanımlanmıştır. Hırsızlık suçunda olduğu gibi, yağma suçunda da, taşınır malın alınmasıyla ilgili olarak zilyedinin rızasının bulunmaması gerekir. Ancak, hırsızlık suçundan farklı olarak, bu suçun oluşabilmesi için, mağdurun rızasının, cebir veya tehdit kullanılarak ortadan kaldırılması gerekir. Yağma suçu açısından tehdidin, kişiyi, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle yapılması gerekir. Yağma suçu, cebir kullanılarak da işlenebilir. Ancak bu cebrin, neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama boyutuna ulaşmaması gerekir.
Yağma suçunun tamamlanabilmesi için, kullanılan cebir veya tehdidin etkisiyle mağdur malı teslim etmeli veya malın alınmasına karşı koymamalıdır. Bu bakımdan, kullanılan cebir veya tehdidin, kişiyi malı teslim etmeye veya alınmasına ses çıkarmamaya yöneltmeye elverişli olması gerekir. Bu nitelikte olmayan bir cebir veya tehdit, sırf mağdurun normalden fazla ürkek olması nedeniyle, malı teslim etmeye veya alınmasına yöneltmişse, yağma suçundan söz edilemez ve fiilin hırsızlık olarak nitelendirilmesi gerekir.” açıklamasına yer verilmiştir.
TCK’nın 149. maddesinde yağma suçunun nitelikli hâllerinden biri de yağma suçunun; “birden fazla kişi tarafından birlikte,” işlenmesi olarak kabul edilmiş, aynı maddenin ikinci fıkrasında yağma suçunun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümlerin de uygulanacağı belirtilmiştir.
Yağma suçu amaç ve araç hareketlerden oluşan bir suçtur. İlk önce almayı gerçekleştirmek için araç hareketler olan cebir veya tehdit kullanılır, sonrasında bu cebir ve tehdidin etkisiyle malın alınması veya tesliminin sağlanması ile suç tamamlanır.
Yağma, tehdit veya cebir kullanma ile hırsızlık suçlarının bir araya gelmesiyle oluşmuş bileşik bir suç olduğundan, birden çok hukuki değeri korumaktadır. Kendisini oluşturan suçların korudukları hukuki değerler olan kişi özgürlüğü, vücut dokunulmazlığı, zilyetlik ve mülkiyet yağma suçunun da koruduğu hukuksal değerlerdir.
Yağma suçunun oluşabilmesi için, suça konu malın, elinde bulunduran kişiden cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle alınması veya mağdurun malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur kılınması gerekir. Cebir ya da tehdit, bir kişiyi malını teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur kılmak amacıyla yapılmalıdır. Cebir ya da tehdidin belirtilen amaçla ve bu şekilde gerçekleştirilmesi, yağmayı mal varlığına karşı işlenen diğer suçlardan ayırmaktadır.
Failin mağdura yönelttiği cebir veya tehdidi, kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya zorlamak amacıyla
Yağma suçu, bir kişinin malını cebir veya tehdit kullanarak almak suretiyle işlenmiş sayılacağından, unsurları itibarıyla hem zilyetliğe, hem de kişi hürriyetine yönelik bir suçtur. Ancak kişi hürriyetine yönelen saldırı, mal aleyhine işlenen suçun gerçekleşmesi bakımından bir araç niteliğinde bulunduğundan, bu suç sonuç itibarıyla “mal aleyhine” işlenen bir suçtur.
Uyuşmazlık konusu ile ilgili 5237 sayılı TCK’nın “Daha az cezayı gerektiren hal” başlığı altındaki 150. maddesi; “(1) Kişinin bir hukukî ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanması hâlinde, ancak tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(2) Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilebilir.” şeklinde düzenlenmiş olup madde ile yağma suçunun daha az cezayı gerektiren hâlleri belirlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasına göre, bir hukuki ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanılması hâlinde, tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. Buna göre bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanılması hâlinde eylem yağma suçunu oluşturmakta, ancak yaptırım olarak daha az cezayı gerektiren tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanmaktadır.
TCK’nın 150. maddesinin gerekçesi ise “Madde metninde, yağma suçunun daha az cezayı gerektiren hâlleri belirlenmiştir. Bu hükme göre, bir hukukî ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanılması hâlinde, tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. Böylece, Kanunda, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 308 inci maddesinde tanımlanan ve ‘ihkakı hak’ veya ‘kendiliğinden hak alma’ diye ifade edilen suç tanımına ayrıca yer verilmemiştir.
Maddenin ikinci fıkrasında, yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek cezada indirim yapılması gerektiği kabul edilmiştir.” şeklindedir.
5237 sayılı TCK’nın 150. maddesinde sözü edilen “hukuki ilişkiye dayanan alacak” kavramı hukuki anlamda bir edimle yükümlü olan borçlunun şahsına karşı alacaklının kullandığı haktır. Alacak hakkı malvarlığına ilişkin, geçici, şahsa bağlı ve nispi bir yararlanma hakkıdır. Alacak hakkı herkese karşı değil sadece borçluya karşı ileri sürülebildiği, sınırlı sayıda ve belirli kişiler arasında söz konusu olduğu için nisbi bir haktır. Borç ilişkisinden doğan haklar sadece borçluya karşı ileri sürülebilir. Bu madde hükmünün uygulanabilmesi için fail ile mağdur arasında alacak hakkı doğuran herhangi bir hukuksal ilişkinin bulunması gereklidir. Bu hukuki ilişkinin, ilgili Kanun’da belirtilen şekil şartına uygun olarak kurulmuş olması zorunlu olmayıp hukuk düzenince kabul edilebilir meşru bir ilişki olması yeterlidir. Dolayısıyla TCK’nın 150. maddesi ancak, mağdurun söz konusu hukuki ilişkiye taraf olan borçlu, failin ise alacaklı olması durumunda uygulanabilecektir (Veli Özer Özbek, Yeni Türk Ceza Kanunun Anlamı, Seçkin, Ankara-2008, C. 2, s.1059-1061.).
Bununla birlikte fail tarafından alacağın tahsili
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Esas : 2021/113
Karar : 2023/426
Tarih : 12.09.2023
Pişmanlık sözcüğü Türk Dil Kurumu Sözlüğü’ nde; “Yaptığı bir iş ya da davranışının olumsuz sonucunu görerek üzülme, nadim olma” şeklinde tanımlanmaktadır. Öğreti ve uygulamada ise; “Bir suçun işlenmesinden sonra failin, herhangi bir dış etken bulunmaksızın kendi hür iradesiyle, meydana gelen neticeyi ortadan kaldırmaya yönelik davranışlarına etkin pişmanlık” denilmektedir. TCK’nın kabul ettiği suç teorisi uyarınca, suçun kanuni tanımında yer alan unsurların gerçekleşmesiyle, ortaya cezalandırmayı gerektirir bir haksızlık çıkmakta ve kusurluluğu kaldıran bir sebebin bulunmaması hâlinde, fail hakkında bir ceza ya da güvenlik tedbirine hükmolunmaktadır. Fakat bazı hâllerde kanun koyucu, failin cezalandırılması için başka birtakım unsurların da bulunmasını veyahut bulunmamasını aramıştır. İşte haksızlık ve kusur isnadı dışında kalan bu gibi hususlar suçun unsurları dışında kalan hâller başlığı altında ele alınmaktadır. Bunlardan failin cezalandırılması için gerekli olanlara objektif cezalandırılabilme şartları, bulunmaması gerekenlere ise şahsi cezasızlık sebepleri ya da cezayı kaldıran veya azaltan şahsi sebepler denilmektedir (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara 2016, 9. Baskı, s. 359). Bu yönüyle etkin pişmanlık, cezayı kaldıran veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebepler arasında yer almaktadır .İşledikleri suç nedeniyle şahısların cezalandırılması kural olmakla birlikte, bir kısım şartların gerçekleşmesi durumunda kişi hakkında ceza davasının açılmasından, açılmış olan davanın devamından ve sonuçta ceza verilmesinden veya mahkûm olunan cezanın infazından vazgeçilmesi izlenen suç politikasının bir gereğidir. Bilindiği üzere suç, bir süreç içerisinde işlenmekte olup, buna suç yolu ya da iter criminis denilmektedir. Bu süreçte fail, önce belli bir suçu işlemek hususunda karar vermekte, daha sonra bunun icrasına yönelik hazırlıkları yapmakta, son olarak icra hareketlerini gerçekleştirmektedir. Çoğu suç, fiilin icra edilmesiyle tamamlanırken, kanuni tarifte ayrıca bir unsur olarak neticeye yer verilen suçlarda, suçun tamamlanması için fiilin icra edilmesinden başka ayrıca söz konusu neticenin gerçekleşmesi de aranmaktadır. TCK’nın 36. maddesindeki “gönüllü vazgeçme” düzenlemesi ile failin suç yolundan dönerek, suçun tamamlanmasını veyahut da neticenin gerçekleşmesini önlemesi; etkin pişmanlığa ilişkin düzenlemeler ile de, suç tamamlandıktan sonra hatasının farkına vararak nedamet duyup neden olduğu haksızlığın neticelerini gidermesi için teşvikte bulunulması amaçlanmıştır .CGK’nın 27.05.2008 tarihli ve 127-147 sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere; TCK’nın 168. maddesinde yer alan etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için, maddede sınırlı bir şekilde sayılan suçların işlenmesi hâlinde, failin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı, aynen geri verme ya da tazmin suretiyle gidermesi gerekmektedir. Öğretide hâkim olan görüşe göre de; 5237 sayılı TCK’nın 168. maddesinin, 765 sayılı TCK’nın 523. maddesinden farklı olarak; tazminden çok pişmanlık esasına dayandığı kabul edilmektedir (Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-… Önok, Teorik Ve Pratik Ceza Özel Hukuku, 11. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara 2014, s. 696-702; Veli Özer Özbek-… Nihat Kambur-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 8. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara 2015, s. 615-618). Bu açıklamaların sonucu olarak; iade ve tazminin cebri icra yoluyla gerçekleştirilmesi, zararın failin rızası hilafına veya ondan habersiz olarak üçüncü kişilerce giderilmesi, eşyanın failin yakalanmamak için kaçarken atması sonucu veya kaçarken yakalanan failin üzerinde ele geçirilmiş olması gibi hâllerde, failin gerçek anlamda pişmanlığından söz edilemeyeceğinden TCK’nın 168. maddesinin uygulanma şartları oluşmayacaktır. Bununla birlikte, etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için mağdurun uğradığı zararın aynen geri verme veya tazmin suretiyle giderilmesi şartı yerine getirilirken duyulan pişmanlığın mutlaka sözle ifade edilmesi zorunluluğu bulunmayıp davranışlar yoluyla da gösterilebileceği; yine sanığın en azından pişmanlığını ya da iade ve tazmine rıza gösterdiğini ortaya koyacak söz veya davranışlarda bulunması, karşı duruş sergilememesi koşuluyla, suç nedeniyle meydana gelen zararın, sanık adına, üçüncü kişilerce giderilmesi hâlinde de sanık hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması olayın özelliklerine göre mümkün olabilecektir.
T.C.
YARGITAY
ALTINCI CEZA DAİRESİ
Esas : 2021/25283
Karar : 2023/10761
Tarih : 22.05.2023
5237 sayılı TCK’nun 168 inci maddesinde yer alan “etkin pişmanlık” hükmünün uygulanabilmesi için, maddede sınırlı bir şekilde sayılan suçların işlenmesi ve failin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi gerekmektedir. Bu açıklamaların sonucu olarak; iade ve tazminin cebri icra yoluyla gerçekleştirilmesi, zararın failin rızası hilafına veya ondan habersiz olarak üçüncü kişilerce giderilmesi, eşyanın failin yakalanmamak için kaçarken atması sonucu veya kaçarken yakalanan failin üzerinde ele geçirilmiş olması gibi hallerde, failin gerçek anlamda pişmanlığından söz edilemeyeceğinden, 5237 sayılı TCK’nun 168. maddesinin uygulanma şartları oluşmayacaktır. Zilyedin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla olduğu yerden alınması hırsızlık suçunu oluşturur. Yağma suçu, hırsızlığın zor kullanılmak suretiyle gerçekleştirilme halidir. Yağma, başkasının zilyetliğindeki taşınabilir bir malı, zilyedin rızası olmaksızın faydalanmak amacıyla cebir veya tehdit kullanmak suretiyle alınmasıdır. Cebir veya tehdit, ”yaşam hakkı, vücut dokunulmazlığı, cinsel dokunulmazlık ve malvarlığı hakkı” şeklindeki hukuki değerlere yönelik olmalıdır. Yağma icrai kuvvetle işlenebilen bir suç tipidir. Kullanılan cebir ve tehditin kişinin malı teslim etmeye veya alınmasına ses çıkarmamaya elverişli olmalıdır. Cebir-şiddet, mağduru, men ederek ve zorlayarak, failin istediği davranışa sokacak fiillerdir. Anılan açıklamalar ışığında somut olayımıza gelince; sanık …’ün, mağdura ait telefonu almak için telefonu mağdurun elinden çektiği ve mücadele eden mağdura telefonu geri vermemek için aralarında boğuşma olduğunun mağdurun aşamalarda istikrarlı beyanları ve teşhis tutanakları ile sabit olduğu anlaşılmakla eylemlerinin nitelikli yağma suçuna oluşturduğunu kabul eden ilk derece mahkemesinin suç vasfının tayininde bir isabetsizlik görülmediğinden, hükümde bu yönüyle hukuka aykırılık bulunmamıştır.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Esas : 2017/485
Karar : 2020/156
Tarih : 05.03.2020
Öğretideki görüşlere göre âdet; “toplumda süreklilik kazanan, alışkanlık oluşturan ve genellik karakterini taşıyan, kamu düzenine, kanunlara ve ahlaka aykırı olmayan, uygunlukları nedeniyle kanunlarca korunabilir nitelikteki yaygın davranış biçimi” olarak tanımlanmış olup zamana, yere ve bölgeye göre değişebileceği, ancak kişisel alışkanlıkları kapsamadığı kabul edilmektedir. “Tahsis” kelimesi, eşyanın bir iş için özgülenmesi, ayrılması, belirlenmesi ve hasredilmesi anlamına gelmektedir ki, parka gelenlerin oturmasına tahsis edilmiş durumda olan banklar bu kapsamda değerlendirilmelidir. “Kullanım gereği” ibaresi ile, eşyanın kullanılması için açıkta bırakılmasının zorunlu olduğu durumlar kastedilmekte olup söz konusu eşyanın amacına uygun kullanılabilmesi ve kendisinden beklenen fonksiyonu yerine getirebilmesi için açıkta durmasının gerekli olduğu durumlarda bu nitelikli hâl uygulanacaktır. Örneğin, apartmanın önünde bulunan kapı zilleri kullanımları gereği açıkta bırakılan eşya niteliğinde kabul edilebilir. Yine arı kovanları kullanımları gereği açıkta bırakılmaktadır. Kurutulmak amacıyla tarlaya serilen üzümler de bu bent kapsamı içerisinde değerlendirilmelidir. Doktrindeki yaygın görüşe göre, suça konu eşyanın genel ve kamuya açık bir yerde bulunmayıp herkesin rahatlıkla girip çıkamayacağı bir yere bırakılması, açıkta bırakılmasının âdet veya tahsis ya da kullanımları gereği zorunlu bulunmaması, sahibi veya zilyedi ya da onlar adına başkasının gözetimi altında olması, ebat ve ağırlığı gereği çalınmasının normalin üstünde bir güç ve teknik gerektirmesi durumlarında söz konusu nitelikli hâlin uygulanmayacağı kabul edilmekte, elektrik ve telefon direkleri, çeşmeler, elektrik lambaları, demir yollarındaki raylar, tarlalardaki tarım araçları ve toplandıktan sonra bırakılan mahsuller, deniz kıyısında bırakılan kayıklar ve ağlar, trafik işaret ve lambaları, inşaata bırakılan inşaat malzemeleri ve demirler, anıtlara bırakılan çelenkler, yol kenarlarına yığılan taş ve çakıllar, gemilerdeki can yelekleri ve filikalar, binalar üzerindeki paratonerler, sel ve baskınların önlenmesi için yapılmış duvar taşları ve kapaklar, deprem anında acil müdahale için gerekli malzemelerin bulunduğu deprem konteynerleri bu nitelikli hâl kapsamında bulunan eşyaya örnek olarak gösterilmektedir (Sulhi Dönmezer, Mala Karşı Cürümler, Beta Yayınevi, 2001, s.388; Osman Yaşar, Hasan Tahsin Gökcan, Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 2010, s. 1410; İsmail Malkoç, Yeni Türk Ceza Kanunu, Malkoç Kitapevi, 2005, s.938; Kubilay Taşdemir, Ramazan Özkepir, Sahtecilik ve Mala Karşı Cürümler, Adil Yayınevi, 1999, s.332).Bina öğretide, etrafı ve üstü kapalı inşa edilmiş, insanların kalması veya eşyaların korunması için oluşturulan, girişi izne bağlı yapı olarak tanımlanmıştır (Nur Centel, Hamide Zafer, Özlem Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Cilt I, 2. Baskı, Beta Yayınları, 2011, s.307). Bir yerin bina kabul edilebilmesi için kalıcı ya da geçici niteliğe sahip bulunması önemli olmadığı gibi içinde oturulması da gerekli değildir. Bu anlamda portatif evler, seyyar dükkanlar, barakalar, kulübeler bina niteliğindedir. İnşa edilmekte olan yerler bina niteliğinde sayılmayacağından bu bendin uygulanabilmesi için yapının büyük çoğunluğunun tamamlanmış olması, en azından buraya başkaları tarafından girilmesine izin verilmediğini gösterecek biçimde gerekli işaretlerle dış dünyadan ayrılmış olması gerekmektedir. Pişmanlık, Türk Dil Kurumu Sözlüğünde; “Yaptığı bir iş ya da davranışının olumsuz sonucunu görerek üzülme, nadim olma” şeklinde tanımlanmıştır. Öğreti ve uygulamada ise; “Etkin pişmanlık, bir suçun işlenmesinden sonra failin, herhangi bir dış etken bulunmaksızın kendi hür iradesiyle, meydana gelen neticeyi ortadan kaldırmaya yönelik davranışları” olarak kabul edilmektedir. Türk Ceza Kanunu’nun kabul ettiği suç teorisi uyarınca, suçun kanuni tanımında yer alan unsurların gerçekleşmesiyle, ortaya cezalandırmayı gerektirir bir haksızlık çıkmakta ve kusurluluğu kaldıran bir sebebin bulunmaması hâlinde, fail hakkında bir ceza ya da güvenlik tedbirine hükmolunmaktadır. Fakat bazı hâllerde kanun koyucu, failin cezalandırılması için başka birtakım unsurların da bulunması veyahut bulunmamasını aramıştır. İşte haksızlık ve kusur isnadı dışında kalan bu gibi hususlar “suçun unsurları dışında kalan hâller” başlığı altında ele alınmaktadır. Bunlardan failin cezalandırılması için gerekli olanlara “objektif cezalandırılabilme şartları” bulunmaması gerekenlere ise “şahsi cezasızlık sebepleri” ya da “cezayı kaldıran veya azaltan şahsi sebepler” denilmektedir (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2016, s. 359). Bu yönüyle etkin pişmanlık, cezayı kaldıran veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebepler arasında yer almaktadır. İşledikleri suç nedeniyle şahısların cezalandırılmaları kural olmakla birlikte, bir kısım şartların gerçekleşmesi durumunda kişi hakkında ceza davasının açılmasından, açılmış olan davanın devamından ve sonuçta ceza verilmesinden veya mahkûm olunan cezanın infazından vazgeçilmesi izlenen suç politikasının bir gereğidir. Bilindiği üzere suç, bir süreç içerisinde işlenmekte olup buna suç yolu ya da “iter criminis” denilmektedir. Bu süreçte fail, önce belli bir suçu işlemek hususunda karar vermekte, daha sonra bunun icrasına yönelik hazırlıkları yapmakta, son olarak icra hareketlerini gerçekleştirmektedir. Çoğu suç, fiilin icra edilmesiyle tamamlanırken, kanuni tarifte ayrıca bir unsur olarak neticeye yer verilen suçlarda, suçun tamamlanması için fiilin icra edilmesinden başka ayrıca söz konusu neticenin gerçekleşmesi de aranmaktadır. Türk Ceza Kanunu’nun 36. maddesindeki “gönüllü vazgeçme” düzenlemesi ile failin suç yolundan dönerek, suçun tamamlanmasını veyahut da neticenin gerçekleşmesini önlemesi; etkin pişmanlığa ilişkin düzenlemeler ile de, suç tamamlandıktan sonra hatasının farkına vararak nedamet duyup neden olduğu haksızlığın neticelerini gidermesi için teşvikte bulunulması amaçlanmıştır. Anılan madde bu düzenleniş şekliyle, 765 sayılı TCK’nın 523. maddesinden oldukça farklıdır. 29.06.1955 tarihli ve 10-16 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile Ceza Genel Kurulunun 11.11.1997 tarihli ve 248-288 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında açıklandığı üzere, 765 sayılı TCK’nın 523. maddesi, “İade ve tazmin” esasına dayalıdır. 5237 sayılı TCK’nın 168. maddesi ise tazminden çok “pişmanlık” esasını ön plana çıkarmaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 27.05.2008 tarihli ve 127-147 sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere; TCK’nın 168. maddesinde yer alan “etkin pişmanlık” hükümlerinin uygulanabilmesi için, maddede sınırlı bir şekilde sayılan suçların işlenmesi hâlinde, failin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı, aynen geri verme ya da tazmin suretiyle gidermesi gerekmektedir. Öğretide hâkim olan görüşe göre de; 5237 sayılı TCK’nın 168. maddesinin, 765 sayılı TCK’nın 523. maddesinden farklı olarak; “tazminden çok pişmanlık” esasına dayandığı kabul edilmektedir (Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-Murat Önok, Teorik Ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Ankara, 2014, s. 696-702). Bu açıklamaların sonucu olarak; iade ve tazminin cebri icra yoluyla gerçekleştirilmesi, zararın failin rızası hilafına veya ondan habersiz olarak üçüncü kişilerce giderilmesi, eşyanın, failin yakalanmamak için kaçarken atması sonucu veya kaçarken yakalanan failin üzerinde ele geçirilmiş olması gibi hâllerde, failin gerçek anlamda pişmanlığından söz edilemeyeceğinden, TCK’nın 168. maddesinin uygulanma şartları oluşmayacaktır. Bununla birlikte, etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için mağdurun uğradığı zararın aynen geri verme veya tazmin suretiyle giderilmesi şartı yerine getirilirken duyulan pişmanlığın mutlaka sözle ifade edilmesi zorunluluğu bulunmayıp davranışlar yoluyla da gösterilebileceği; yine sanığın en azından pişmanlığını ya da iade ve tazmine rıza gösterdiğini ortaya koyacak söz veya davranışlarda bulunması, karşı duruş sergilememesi koşuluyla, suç nedeniyle meydana gelen zararın, sanık adına üçüncü kişilerce giderilmesi hâlinde de sanık hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması olayın özelliklerine göre mümkün olabilecektir. Maddenin uyuşmazlık konusunu ilgilendiren kısmen iade veya tazmin hâlinde etkin pişmanlığı düzenleyen 5237 sayılı TCK’nın 168. maddesinin dördüncü fıkrasının; “Kısmen geri verme veya tazmin hâlinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için ayrıca mağdurun rızası aranır.” şeklindeki açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere kanun koyucu, kısmen iade veya tazmin nedeniyle etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasında, mağdurun iradesini esas almak suretiyle, bu hükmün uygulanabilmesini mağdurun rızası şartına bağlamış, mağdurun kısmi iade ve tazmine rıza göstermemesi hâlinde ise, failin etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanamayacağını hüküm altına almıştır. Kısmi iadeden ne kastedildiğine ilişkin kanun maddesinde ve gerekçesinde bir açıklama bulunmamakla birlikte, etkin pişmanlık müessesinin bir amacının da mağdurun suçtan gördüğü zararın giderilmesi ve uğradığı haksızlığın meydana getirdiği sonuçların onarılması olduğu göz önüne alındığında, kısmi iadenin mağduru tatmin edecek miktarda ve mağdur açısından doğrudan sonuç doğurucu nitelikte olması, ayrıca bunun sonucu olarak da mağdura ilave külfet yüklememesi gerekmektedir. Bu bağlamda, suç nedeniyle meydana gelen zararın bir kısmının soruşturma evresinde, geri kalan kısmının ise kovuşturma evresinde giderilmesi hâlinde, suçun mağdurunun, farklı evrelerde gerçekleşen iade nedeniyle ceza indirimine muvafakat göstermesi üzerine, pişmanlık iradesinin ilk olarak soruşturma aşamasında tezahür ettiği de dikkate alınarak, 5237 sayılı TCK’nın 168/1. maddesi uyarınca ceza indirimine gidileceği; mağdurun muvafakatının bulunmadığı hâllerde ise zararın tamamen giderildiği aşama olarak, kovuşturma aşamasında gerçekleşen iade nedeniyle aynı Kanun’un 168/2. maddesinin tatbik edileceğinde bir tereddüt bulunmamaktadır. Öte yandan, kanun koyucu mal varlığına yönelik suçlarda etkin pişmanlığa ilişkin olarak özel bir indirim oranı belirlemiş, 168. maddenin birinci fıkrasına giren hâllerde diğer bir ifadeyle soruşturma aşamasında etkin pişmanlık gösterilerek zararın giderilmesi durumunda hırsızlık, mala zarar verme, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık, hileli iflâs, taksirli iflâs suçlarında cezanın üçte ikisine kadarının, yağma suçunda yarısına kadarının; zararın kovuşturma aşamasında giderilmesi hâlinde ise hırsızlık, mala zarar verme, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık, hileli iflâs, taksirli iflâs suçlarında cezanın yarısına kadarının, yağma suçunda üçte birine kadarının indirileceği kabul edilmiştir. Buna göre kanun koyucunun, etkin pişmanlık sonucu mağdurun uğradığı zararın soruşturma evresinde giderilmesi ile kovuşturma evresinde giderilmesi hâlleri için kademeli bir ceza indirimi yapılmasını amaçladığı anlaşılmaktadır. Bu çerçevede, birinci fıkra uyarınca yapılacak indirim oranının ikinci fıkra uyarınca yapılacak en fazla indirim oranı olan 1/2’den fazla olması gerektiği; her ne kadar 5237 sayılı TCK’nın 168. maddesinin birinci fıkrası uyarınca failin cezasından 2/3 oranında indirim yapılması zorunlu değil ise de mağdurun uğradığı zararın soruşturma evresinde tamamen giderilmesi hâli ile zararın bir kısmının soruşturma evresinde giderilmesi veya soruşturma evresinde bir kısmı giderilen zararın geri kalan kısmının kovuşturma evresinde tazmin edilmesi şeklinde farklı aşamalarda gerçekleşen kısmi iadeler nedeniyle mağdurun ceza indirimine muvafakatının bulunduğu hâllerde hak ve nesafet kuralları gözetilerek ceza adaletinin sağlanması ve TCK’nın 168. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları arasındaki indirim oranları arasındaki farkın da korunabilmesi için birinci fıkra uyarınca yapılacak indirimin 1/2 oranından fazla belirlenmesi gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Esas : 2017/1174
Karar : 2019/673
Tarih : 26.11.2019
İspat faaliyeti sonunda oluşacak bir inanç veya zan yeterli değildir. Hâkimin tam bir vicdani kanaate ulaşması gerekir. İspat konusunda şüpheler yenilemiyorsa, bu konuda kesin bir kanaate varılamıyorsa, şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca, sanık lehine bir değerlendirme yapmak gerekir. Bir olayda ispat tam olarak gerçekleşmeli, sanığın fiili sabit olmalıdır. Uyuşmazlığı çözmenin birinci aşaması budur. Bu aşama, sanık aleyhine sonuçlandığında, yani fiil sabit görüldüğünde, hâkim ikinci aşamada bu fiilin hukuki nitelemesini yaparak cezayı tayin eder. İspat sorunu sanık lehine sonuçlandığında, yani fiilin en azından sanık tarafından işlenip işlenmediğinin sabit olmadığı durumlarda ikinci aşamaya geçilmeksizin sanık lehine (beraat) karar verilir. Sanığın mahkûm edilmesi için, hâkim iddianın sabit olduğu konusunda kanaate varmalıdır. Aksi halde beraat kararı verilir. Dolayısıyla, beraat için suçsuzluğun sabit olması gerekmez; suçluluğun sabit olmaması yeterlidir. CMK 223-2-e maddesindeki ‘sanığın suçu işlediğinin sabit olmaması’ şeklinde ifade edilen, aynı zamanda şüpheden sanık yararlanır ilkesinin de bir yansıması olan bu düzenleme, söz konusu hususa işaret etmektedir. ‘ Şüpheden sanık yararlanır’ ilkesi, ceza yargılaması hukukunda geçerli olan ve mevzuatımızda yazılı olarak hükme bağlanmamış bulunan bir ispat kuralıdır. Ancak bugün için öğretide ve uygulamada tartışmasız kabul edilmiş bir ilkedir. Şüpheyi aşma yükümlülüğünün dayandığı esas temel, masumiyet karinesidir ki AİHS’in 6/2 ve Anayasa’nın 38/4. maddesinde yerini almıştır. Şüpheden sanığın yararlandırılmasının felsefi temelleri Romalıların ‘bir masum mahkûm edileceğine birkaç suçlu cezasız kalsın’ özdeyişine kadar götürülebilir. Bu ilke, masumiyet karinesinin bir sonucu olarak görülebileceği gibi, karinenin bir unsuru olarak da görülebilir. Buna göre, bir suç işlediği iddiasıyla yargılanan kimse hakkında mahkûmiyet kararının verilebilmesi için, o kimsenin o suçu işlediğinin yüzde 100 oranında kesin olması, ispatlanmış bulunması gerekir. Bu noktadaki yüzde 1’lik şüphe dahi, sanığın beraat etmesine yol açar. Basit bir suç işleme şüphesiyle başlayan ceza muhakemesi, bu şüphenin yenilmesiyle sona erecektir. Bu süreç içerisinde bir çok muhakeme işlemi yapılmaktadır. Yapılan ceza muhakemesinin sonunda belirliliğe, örneğin fiilin sanık tarafından işlendiğinin veya işlenmediğinin sabit olduğu sonucuna varılmaması durumunda sanığın mahkûm edilemeyeceğini ifade eden ilkeye de şüpheden sanık yararlanır ilkesi denilmektedir. Böylece masum bir kimsenin cezalandırılmasındansa, suçlu bir kimsenin serbest bırakılması daha üstün tutulmaktadır. Başka bir anlatımla masumluk karinesidir. Jüri sisteminin bulunduğu Amerika Birleşik Devletleri’nde jürinin tek görevi, sanığın suçu işleyip işlemediği konusunda, yani ispat hususunda karar vermektir. Jüri 11 üyeden oluşmaktadır ve bir kimsenin suçu işlediğine karar verilebilmesi için 11 üyeden, 11’inin de sanığın suçu işlediğine kanaat getirmesi gerekir. 10 üye sanığın suçu işlediği; ancak bir üye işlemediği yönünde oy kullandığı takdirde, sanığın beraatına karar verilir. Bu örnek, şüphenin yüzde 100 oranında yenilmemesi dolayısıyla, sanığın beraatına karar verilmesi gerektiğini göstermektedir. Yargıtayımız da bu ilkeye kararlarında büyük önem vermektedir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/13-62 Esas, 2017/282 Karar 23.05.2017 tarihli ilamında bu konu ile ilgili olarak ‘Amacı somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden birisi de, insan haklarına dayalı, demokratik rejimle yönetilen ülkelerin hukuk
sistemlerinde bulunması gereken, öğreti ve uygulamada; ‘suçsuzluk’ ya da ‘masumiyet karinesi’ şeklinde, Latincede ise ‘in dubio pro reo’ olarak ifade edilen ‘şüpheden sanık yararlanır’ ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi açısından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlak surette sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği ya da gerçekleştiriliş şekli hususunda herhangi bir şüphe belirmesi hâlinde uygulanabileceği gibi, suç niteliğinin belirlenmesi bakımından da geçerlidir. Ceza mahkûmiyeti, herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkan vermemeli, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaate değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir. İade ve tazminin cebri icra yoluyla gerçekleştirilmesi, zararın failin rızası hilafına veya ondan habersiz olarak üçüncü kişilerce giderilmesi, eşyanın failin yakalanmamak için kaçarken atması sonucu veya kaçarken yakalanan failin üzerinde ele geçirilmiş olması gibi hâllerde, failin gerçek anlamda pişmanlığından söz edilemeyeceğinden, TCK’nın 168. maddesinin uygulanma şartları oluşmayacaktır. Bununla birlikte, etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için mağdurun uğradığı zararın aynen geri verme veya tazmin suretiyle giderilmesi şartı yerine getirilirken duyulan pişmanlığın mutlaka sözle ifade edilmesi zorunluluğu bulunmayıp, davranışlar yoluyla da gösterilebileceği; yine sanığın en azından pişmanlığını ya da iade ve tazmine rıza gösterdiğini ortaya koyacak söz veya davranışlarda bulunması, karşı duruş sergilememesi koşuluyla, suç nedeniyle meydana gelen zararın, sanık adına, üçüncü kişilerce giderilmesi hâlinde de sanık hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması olayın özelliklerine göre mümkün olabilecektir.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Esas : 2015/155
Karar : 2018/355
Tarih : 18.09.2018
Yeni kanun metnine bakıldığında ise; failin azmettirenin veya yardım edenin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle gidermesi şeklinde düzenleme yapılarak doktrindeki faal nedamet görüşünün esas alındığı söylenebilir. Maddenin, Adalet Komisyonunda yapılan görüşmeleri sırasında 2. fıkrasında yer alan kısmi iade durumunda ‘geri verme oranının mağduru tatmin edecek bir düzeyde olmasının’ madde metnine yazılması önerileri reddedilmiştir. Çünkü bu durum uygulamada sıkça gördüğümüz gibi mağdurların sanık veya yakınları tarafından baskı altına alınmasına yol açmaktadır. Ancak Yargıtay uygulamada yasadaki boşluğu doldurmuş ve iade oranının önemli bir düzeyde olmasını şart koşmuştur. Yargıtay 6. Ceza Dairesi bir kararında (08.10.2008 tarih ve 6088-16583 sayılı karar) mağdurun otomobilinin içindeki eşyayı yağmalayan sanığın babasının 50 TL getirip vermesini TCK’nın 168/4. maddesi anlamında kısmi iade saymamış, yine aynı Daire başka bir kararında (19.03.2009 tarih ve 12722-5342 sayılı karar) kısmi iade hükümlerinin uygulanabilmesi için mağdurun rızasının yanında, iade edilen kısmın yağmalanan şeyin önemli bir bölümünü oluşturması gerektiği ve yağmalanan malın çok küçük bir kısmının iadesinde ‘kısmi iade’ hükümlerinin uygulanamayacağına hükmetmiştir. Yine Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 30.04.2013 tarihli ve 1437-153 sayılı kararında da açıklandığı şekliyle kısmi iadenin mağduru tatmin edecek miktarda ve mağdur açısından doğrudan sonuç doğurucu nitelikte olması, ayrıca bunun sonucu olarak da mağdura ilave külfet yüklememesi gerekmektedir. Doğrusu da budur zira, kısmi iadede bulunan fail de, mağdurun cezada indirime rızasını aldığı takdirde tam iadeye ilişkin indirimden istifade etmektedir. Mağdurun aldığı son model aracı çalıp sonradan aracın lastiklerini iade eden bir kişi şikâyet ve soruşturma konusu olmayacak şekilde cebir ve tehditle de olsa mağdurun rızasını aldığı takdirde önemli bir ceza indimi alacaktır ki bu hakkaniyete uygun değildir. Nitekim, konuya ilişkin mukayeseli hukuka bakıldığında, Almanya ve Polonya Ceza Kanunlarında ortak benzerlik (zararın büyük ölçüde giderilmesinin) şart koşulması olarak ortaya çıkmaktadır .İşledikleri suç nedeniyle şahısların cezalandırılması kural olmakla birlikte, bir kısım şartların gerçekleşmesi durumunda kişi hakkında ceza davasının açılmasından, açılmış olan davanın devamından ve sonuçta ceza verilmesinden veya mahkûm olunan cezanın infazından vazgeçilmesi izlenen suç politikasının bir gereğidir. Bilindiği üzere suç, bir süreç içerisinde işlenmekte olup buna suç yolu ya da “iter criminis” denilmektedir. Bu süreçte fail, önce belli bir suçu işlemek hususunda karar vermekte, daha sonra bunun icrasına yönelik hazırlıkları yapmakta, son olarak icra hareketlerini gerçekleştirmektedir. Çoğu suç, fiilin icra edilmesiyle tamamlanırken, kanuni tarifte ayrıca bir unsur olarak neticeye yer verilen suçlarda, suçun tamamlanması için fiilin icra edilmesinden başka ayrıca söz konusu neticenin gerçekleşmesi de aranmaktadır. Türk Ceza Kanunu’nun 36. maddesindeki “gönüllü vazgeçme” düzenlemesi ile failin suç yolundan dönerek, suçun tamamlanmasını veyahut da neticenin gerçekleşmesini önlemesi; etkin pişmanlığa ilişkin düzenlemeler ile de, suç tamamlandıktan sonra hatasının farkına vararak nedamet duyup neden olduğu haksızlığın neticelerini gidermesi için teşvikte bulunulması amaçlanmıştır. Maddenin uyuşmazlık konusunu ilgilendiren kısmen iade veya tazmin hâlinde etkin pişmanlığı düzenleyen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 168. maddesinin dördüncü fıkrasının; “kısmen geri verme veya tazmin hâlinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için ayrıca mağdurun rızası aranır” şeklindeki açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere kanun koyucu, kısmen iade veya tazmin nedeniyle etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasında, mağdurun iradesini esas almak suretiyle, bu hükmün uygulanabilmesini mağdurun rızası şartına bağlamış, mağdurun kısmi iade ve tazmine rıza göstermemesi hâlinde ise, failin etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanamayacağını hüküm altına almıştır. Kısmi iadeden ne kastedildiğine ilişkin kanun maddesinde ve gerekçesinde bir açıklama bulunmamakla birlikte, etkin pişmanlık müessesinin bir amacının da mağdurun suçtan gördüğü zararın giderilmesi ve uğradığı haksızlığın meydana getirdiği sonuçların onarılması olduğu göz önüne alındığında, kısmi iadenin mağduru tatmin edecek miktarda ve mağdur açısından doğrudan sonuç doğurucu nitelikte olması, ayrıca bunun sonucu olarak da mağdura ilave külfet yüklememesi gerekmektedir.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Esas : 2013/735
Karar : 2016/55
Tarih : 09.02.2016
Öğretide de; 5237 sayılı TCK’nun 168. maddesinin, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 523. maddesinden farklı olarak “tazminden çok pişmanlık” esasına dayandığı kabul edilmiştir. (Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-Murat Önok, Teorik Ve Pratik Ceza Özel Hukuku, 11. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara 2014, s. 696-702; Veli Özer Özbek-M. Nihat Kambur – Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler 8. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara 2015, s. 615-618; Sedat Bakıcı, Ceza Hukuku Özel Hükümleri, Adalet Yayınevi, Ankara 2008, s. 934; Erdal Noyan, Hırsızlık Suçları, Adalet Yayınevi, Ankara 2007 s. 396; Ali Parlar-Muzaffer Hatipoğlu, Türk Ceza Kanunu Yorumu, Ankara 2007, c. 2, s. 1318; Hüseyin Eker, Hırsızlık Suçları, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, s.756) TCK’nun 168. maddesinin düzenlenmesi sırasında maddeye; “failin, azmettirenin veya yardım edenin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi” ifadesi eklenmek suretiyle, muhtemel tereddütlerin önüne geçilmek istenmiştir. Zira madde metninde geçen “bizzat pişmanlık göstererek” ibaresi, düzenlemenin “tek başına iade ve tazmine” değil, “pişmanlık sonucu olan iade ve tazmine” önem atfettiğinin açık göstergesidir. Nitekim Türkiye Büyük Millet Meclisi Komisyonunda maddeyle ilgili görüşmeler sırasında da konu gündeme gelmiş ve oturum başkanının; “önemli olan zararın giderilmesi değil mi” şeklindeki sorusuna, kanunun hazırlanmasında görevli olan İzzet Özgenç; “bu maddenin koruduğu espri, mağdurun mağduriyetini sadece gidermek değil, kişinin pişmanlık duymasını sağlamak” şeklinde cevap vermiştir. (Adalet Bakanlığı Yayın İşleri Dairesi Başkanlığı, Tutanaklarla Türk Ceza Kanunu, Ankara 2005, s. 616) Bu kanuni düzenlemeler ve açıklamaların sonucu olarak; iade ve tazminin cebri icra yoluyla gerçekleştirilmesi, zararın failin rızası hilafına ya da ondan habersiz olarak üçüncü kişiler tarafından giderilmesi, eşyanın failin yakalanmamak için kaçarken atması sonucu veya kaçarken yakalanan failin üzerinde ele geçirilmiş olması gibi hallerde failin gerçek anlamdaki pişmanlığından söz edilemeyeceğinden, maddenin uygulanma şartları oluşmayacaktır. Buna karşın, etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için mağdurun uğradığı zararın aynen geri verme ya da tazmin suretiyle tamamen giderilmesi şartı yerine getirilirken, pişmanlığın mutlaka sözle ifade edilmesi zorunluluğu bulunmayıp, olayın özelliklerine göre davranış yolu ile de gösterilmesi mümkün olabilecektir. Öte yandan kanun koyucu TCK’nun 168/4 maddesi uyarınca kısmen geri verme veya tazmin halinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için, ayrıca mağdurun rızasını aramıştır. Dolayısıyla sanık tarafından zararın tamamının aynen geri verme veya tazmin suretiyle giderilmesi veya giderilmek istenmesi halinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için mağdurun rızası aranmamaktadır. Diğer bir ifadeyle mağdurun iade veya tazmini kabul etmemesi sanık aleyhine yorumlanmamalı, mahkemece bir ödeme noktası belirlenmek suretiyle zararı gidermek isteyen sanığa zararı giderme imkanı sunulmalıdır.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Esas : 2015/53
Karar : 2015/129
Tarih : 28.04.2015
Kanun koyucunun, 5237 sayılı TCK’nun 168. maddesinde “tek başına iade ve tazmine” değil, “pişmanlık sonucu iade ve tazmine” önem verdiği madde ile ilgili meclis komisyonunda yapılan görüşmelerde kullanılan ifadelerden açıkça anlaşılmaktadır. (Adalet Bakanlığı Yayın İşleri Dairesi Başkanlığı, Tutanaklarla Türk Ceza Kanunu, Ankara 2005, s. 616) Bu açıklamaların sonucu olarak; iade ve tazminin cebri icra yoluyla gerçekleştirilmesi, zararın failin rızası hilafına veya ondan habersiz olarak üçüncü kişilerce giderilmesi, failin yakalanmamak için kaçarken atması sonucu eşyanın ele geçirilmesi veya kaçarken yakalanan failin üzerinde ele geçirilmesi gibi hallerde, failin gerçek anlamda bir pişmanlığından söz edilemeyeceğinden, etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanma şartları oluşmayacaktır. Buna karşın etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için “mağdurun uğradığı zararın aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi” şartı yerine getirilirken duyulan pişmanlığın mutlaka sözle ifade edilmesi zorunluluğu bulunmayıp, söz veya davranış yoluyla da ifade edilmesi olayın özelliğine göre mümkün olabilecektir. Kısmen iade veya tazmin halinde etkin pişmanlığı düzenleyen 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 168. maddesinin dördüncü fıkrasının; “kısmen geri verme veya tazmin halinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için ayrıca mağdurun rızası aranır” şeklindeki açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere kanun koyucu, kısmen iade veya tazmin nedeniyle etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasında mağdurun iradesini esas almak suretiyle, bu hükmün uygulanabilmesini mağdurun rızası şartına bağlamış, mağdurun kısmi iade ve tazmine rıza göstermemesi halinde ise, failin etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanamayacağını hüküm altına almıştır. Kısmi iadeden ne kastedildiğine ilişkin kanun maddesinde ve gerekçesinde bir açıklama bulunmamakla birlikte, etkin pişmanlık müessesinin bir amacının da mağdurun suçtan gördüğü zararın giderilmesi ve uğradığı haksızlığın meydana getirdiği sonuçların onarılması olduğu göz önüne alındığında, kısmi iadenin mağduru tatmin edecek miktarda ve mağdur açısından doğrudan sonuç doğurucu nitelikte olması, ayrıca bunun sonucu olarak da mağdura ilave külfet yüklememesi gerekmektedir. Bu bağlamda sanık tarafından çalınan malın kullanılmayacak bir durumda mağdura iade edilmesi veya malın kullanılabilmesi için mağdurun ayrıca bir işlem ve masraf yapması gereken durumlarda kısmi iadeden bahsedilemeyeceği gibi, bütünlüğü bozulan malların parça parça olarak iade edilmesi durumunda da kısmi iadeden bahsedilemeyecektir. Çalınan şeyin bütünlüğü bozulduktan sonra parçalanarak iade edilmesi ve parçaların tek başına bir değerinin bulunması durumlarında kısmi iade veya tazmin şartlarının oluşup oluşmadığına gelince; parça olarak tek başına değeri olan malın satılabilmesi, mağdurun emek ve mesai sarf etmesini gerektirmesi, buna bağlı olarak iadenin doğrudan sonuç doğurmaması, ayrıca iade edilen parçaların satılması külfetinin zaten suçun işlenmesinden dolayı zarar görmüş olan mağdura yükletilmesinin hakkaniyete uygun olmaması nedeniyle kısmi iadenin şartlarının oluşmadığının kabulü gerekmektedir. Diğer taraftan, kısmi iade şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesinde, suça konu eşyanın niteliği de göz önünde bulundurulmalıdır. Örneğin, misli bir eşya olan 1.000 Lira paranın çalınmasında, çalınan paranın 900 Lirasının iadesi halinde kısmi iadeden söz edilebilecektir. Bölünemeyen bir eşya olan bisikletin fonksiyonunu gerçekleştirmesine engel oluşturmayan sepeti olmaksızın, yine bölünemeyen bir eşya olan otomobilin işlevini yerine getirmesine engel oluşturmayan dikiz aynası ya da teybi olmaksızın geri verilmesi hallerinde kısmi iadenin gerçekleştiği kabul edilmelidir. Ancak, eşyanın kendisinden beklenen işlevini yerine getirmesini sağlayacak parça veya parçaları olmaksızın geri verilmesi, ya da eşyanın işlevini yerine getiremeyecek şekilde bütünlüğü bozularak, bir kısım parçalarının geri verilmesi, örneğin çalınan motosikletin motoru olmaksızın geri verilmesi halinde işlevini yerine getiremeyecek bir durumda olması nedeniyle kısmi iadeden söz edilemeyecektir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 03.07.2012 gün ve 134-270, 30.04.2013 gün ve 1437-153 sayılı kararlarında da anılan hususlara işaret edilmiştir.
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
Esas : 2010/173
Karar : 2010/208
Tarih : 26.10.2010
Ceza Genel Kurulunun 27.05.2008 gün ve 127-147 sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere; 5237 sayılı TCY’nın 168. maddesinde yer alan “etkin pişmanlık” hükmünün uygulanabilmesi için, maddede sınırlı bir şekilde sayılan suçların işlenmesi halinde, failin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi gerekmektedir. Anılan madde bu düzenleniş şekliyle, 765 sayılı TCY’nın 523. maddesinden oldukça farklıdır. 765 sayılı TCY’nın 523. maddesi, 29.06.1955 gün ve 10-16 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile Ceza Genel Kurulu’nun 11.11.1997 gün ve 248-288 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da açıklandığı üzere, “iade ve tazmin esasına” dayalı bir düzenleme iken, 5237 sayılı TCY’nın 168. maddesi tazminden çok “pişmanlık” esasına dayanmaktadır. Öğretide hakim olan görüşe göre de; 5237 sayılı TCY’nın 168. maddesinin, 765 sayılı TCY’nın 523. maddesinden farklı olarak tazminden çok pişmanlık esasına dayandığı kabul edilmektedir. (Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Prof. Dr. Durmuş Tezcan, Doç. Dr. Mustafa Ruhan Erdem, Yrd. Doç. Dr. R. Murat Önok, 4. baskı, s.520-523; 5237 sayılı Yasa Kapsamında Ceza Hukuku Özel Hükümleri 1, Sedat Bakıcı, Ankara-2008, s.934 vd.; Hırsızlık Suçları, Erdal Noyan, Ankara-2007, s.396 vd.; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu Yorumu, Ali Parlar, Muzaffer Hatipoğlu, Ankara-Şubat 2007, c.2, s.1318 vd.) Yasa koyucunun da, 5237 sayılı TCY’nın 168. maddesinde, “tek başına iade ve tazmine” değil, “pişmanlık sonucu olan iade ve tazmine” önem verdiği, madde ile ilgili olarak Meclis Komisyonunda yapılan görüşmelerde kullanılan ifadelerden açıkça anlaşılmaktadır (TC Adalet Bakanlığı Yayın İşleri Dairesi Başkanlığı, Tutanaklarla Türk Ceza Kanunu, Ankara-Şubat/2005, s.616). Bu açıklamaların sonucu olarak; iade ve tazminin cebri icra yoluyla gerçekleştirilmesi, zararın failin rızası hilafına veya ondan habersiz olarak üçüncü kişilerce giderilmesi, eşyanın failin yakalanmamak için kaçarken atması sonucu veya kaçarken yakalanan failin üzerinde ele geçirilmiş olması gibi hallerde, failin gerçek anlamda pişmanlığından söz edilemeyeceğinden, 5237 sayılı TCY’nın 168. maddesinin uygulanma koşulları oluşmayacaktır. Buna karşın, etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için mağdurun uğradığı zararın aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi koşulu yerine getirilirken duyulan pişmanlığın mutlaka sözle ifade edilmesi zorunluluğu bulunmayıp, davranışlar yoluyla da ifade edilmesi olayın özelliğine göre olanaklı olabilecektir. Ceza Genel Kurulunun 18.06.1996 gün ve 132-140 sayılı kararı başta olmak üzere, Özel Dairelerin bir çok kararlarında da belirtildiği üzere, 765 sayılı TCY’nın 523. maddesinde düzenlenen rızai iadede amaç mağdurun zararının karşılanması olmakla beraber, çalıntı malın birkaç el değiştirmesi halinde, zincirin halkalarını oluşturan ve malı bedelini ödeyerek alan kişilerin de zararının karşılanması esastır. 5237 sayılı TCY’nın 168. maddesinde 765 sayılı TCY’nın 523. maddesinden farklı olarak mutazarrır (zarar gören) kavramı yerine mağdur kavramı kullanılmış olup, suç eşyasını satın alan kişi veya kişilerin mutazarrır kavramına dahil edildiği gibi, mağdur kavramına dahil edilmesi olanaklı bulunmadığından, 168. maddede düzenlenmiş olan etkin pişmanlık hükmünün uygulanabilmesi için yalnızca maddede belirtilen suçların mağdurlarının zararının giderilmesi yeterli olacağından, ayrıca suça konu eşyayı satın alan kişi veya kişilerin başka bir anlatımla mutazarrının zararının giderilmesi koşulu aranmamalıdır.
T.C.
YARGITAY
ALTINCI CEZA DAİRESİ
Esas : 2021/8385
Karar : 2022/2237
Tarih : 23.02.2022
Yağma; başkasının zilyetliğindeki taşınabilir malın, zilyedin rızası olmadan faydalanmak amacıyla cebir veya tehdit kullanmak suretiyle alınması olduğundan “zor yoluyla hırsızlık”, bir kişiye karşı kullanılan icbar araçlarıyla haksız bir menfaat elde etmek şeklinde de tanımlanmıştır. 765 sayılı TCK döneminde “gasp” olarak ta adlandırılan yağma, esasında cebir veya tehdit kullanmak suretiyle yapılan hırsızlıktan ibarettir. Hırsızlık ile yağma suçları aynı ortak unsurlara sahip olup, ayrıldıkları tek nokta ya da başka bir deyişle yağmanın, hırsızlığa oranla sahip olduğu ilâve unsur, malı almak için cebir veya tehdit kullanılmasıdır. Yağma suçu amaç ve araç hareketlerden oluşan bir suçtur. İlk önce almayı gerçekleştirmek için araç hareketler olan cebir veya tehdit kullanılır, sonrasında bu cebir ve tehdidin etkisiyle malın alınması veya tesliminin sağlanması ile suç tamamlanır. Yağma, tehdit veya cebir kullanma ile hırsızlık suçlarının bir araya gelmesiyle oluşmuş bileşik bir suç olduğundan birden çok hukuki değeri korumaktadır. Kendisini oluşturan suçların korudukları hukuki değerler olan kişi özgürlüğü, vücut dokunulmazlığı, zilyetlik ve mülkiyet yağma suçunun da koruduğu hukuksal değerlerdir.” Yağma ve hırsızlık suçları kasten işlenebilen suçlardandır. 5237 sayılı TCK’nın 21/1. maddesine göre “suçun kanuni tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kast, dış dünyaya yansıyan davranışlara bakılarak daha açık bir ifadeyle failin olay öncesi olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak belirlenmelidir” “Hırsızlık (ve yağma) suçlarında failin faydalanma amacıyla hareket etmesi yeterlidir, ayrıca çaldığı (veya yağmaladığı) maldan faydalanmış olması aranmaz, bu nedenle bu hususun araştırılmasına gerek yoktur. Fayda kavramı izafidir; kişiden kişiye, olaydan olaya değişebilir. Faydalanma amacı maddi nitelikte olabileceği gibi, manevi nitelikte de olabilir. Faydalanma kastından maksat, çalınan (veya yağmalanan) malda malikinin sahip bulunduğu bütün olanakları kullanma istek ve iradesidir. Bu nedenle avantaj sağlama, kendini tatmin etme, kullanma, kaprisini yerine getirme vs. maksatları faydalanma kastını oluşturacaktır. Yarar sağlamak kavramıyla, sadece malvarlığındaki artışları anlamamak gerekir. Failin elde etmeyi umduğu her türlü tatmin ve haz yarar kavramının içinde düşünülmesi gerekir. Örneğin, bir kimsenin nişanlısına hediye etmek için bir yüzük, bir bahçeden gül çalması da yarar kapsamında değerlendirilmelidir. Failin amaçladığı yarar kendisine olabileceği gibi, başkasına da yönelik olabilir (Hasan Tahsin Gökcan–Mustafa Artuç, Yorumlu/Uygulamalı Türk Ceza Kanunu Şerhi – 4. Cilt, sahife 5005–5006).” “Cebir ve tehdit, malvarlığına karşı işlenen suçta araç olduğundan, yağma suçuna malvarlığına karşı işlenen suçlar bölümünde yer verilmiştir (Hasan Tahsin GÖKCAN – Mustafa ARTUÇ, Yorumlu/Uygulamalı Türk Ceza Kanunu Şerhi – 4. Cilt, sahife 5242–5343).”Suç tarihinden önce bir süre arkadaşlık yapan sanıklardan … ile mağdur …’ın olaydan önce ayrıldıkları, mağdurun, beraberlikleri sırasında çekilmiş fotoğrafları kullanarak sanık … adına Facebook’ta hesap açmak suretiyle sanığın ağzından “ ben evliyim ama halen ona aşığım” gibi bazı sözler yazması ve sanıkların bunu görmeleri üzerine sanık … ve eşi diğer sanık …’in mağdurla görüşmek için mağdurun evinin bulunduğu yere gittikleri, bir süre mağduru bekledikleri, mağdurun işe gitmek için evden çıkıp hemen evin yakınında bulunan tekel bayiine giderek içeri girdiği sırada sanık …’in mağduru arkasından takip ederek elinde tutmuş olduğu cep telefonunu çekip aldığı, mağdurun telefonu geri almak için hamle
yapması üzerine sanığın eline almış olduğu işyerinde satılan maden suyu şişesini mağdura vuracakmış gibi havaya kaldırdığı, bu sırada işyeri kapısında bekleyen diğer sanık …’in de mağdura “benim karımın fotoğraflarını kullanıyorsun senin evini basacağım, seni öldüreceğim” diyerek tehditlerde bulunduğu ve sonrasında sanıkların olay yerinden uzaklaşıp mağdura ait telefondaki görüntüleri sildikten sonra telefonu kırmaları şeklinde meydana gelen olayda; yağma suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığı, oluştuğu kabul edildiği takdirde ise; bu suçun da haksız tahrik altında işlenip işlenmediği Dairemiz tarafından değerlendirilmiştir. Bu itibarla somut olayda sanıkların nitelikli yağma suçunu işlediklerinin kabulü karşısında; Dairemiz çoğunluğu sanıkların, mağdur tarafından işlenen haksız bir fiilin, daha açık ifadeyle, sanık …’a ait önceki beraberlikleri sırasında çekilmiş fotoğraflarını kullanmak suretiyle Facebook’ta hesap açıp burda sanığın ağzından“ ben evliyim ama halen ona aşığım” gibi bazı sözler yazmasının meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında müsnet suçu işledikleri ve sonucuna göre, sanıklara verilen cezada TCK’nın 29. maddesi uyarınca indirim yapılması gerektiği sonucuna ulaşmıştır.
T.C.
YARGITAY
ALTINCI CEZA DAİRESİ
Esas : 2022/12572
Karar : 2024/6520
Tarih : 21.05.2024
Olay günü suça sürüklenen çocuğun şikâyetçiyi çalışmakta olduğu işyerine giderek konuşma amacıyla dışarı çağırdığı, şikâyetçinin dışarı çıkması üzerine suça sürüklenen çocuğun şikâyetçiden birini arama gerekçesiyle cep telefonunu istediği, suça sürüklenen çocuğun vermemesi üzerine suça sürüklenen çocuğun bıçak çektiği ve bıçağı şikâyetçiye sokacağını söylediği, korkan şikâyetçinin cep telefonunu verdiği, cep telefonunun şifresini de yine suça sürüklenen çocuğun isteği üzerine korkarak verdiği, suça sürüklenen çocuğun telefon ile yürümeye başladığı, şikâyetçinin de onu takip ettiği, ara sokağa gelince suça sürüklenen çocuğun şikâyetçiden para istediği, şikâyetçinin ise parasının olmadığını söylediği, suça sürüklenen çocuğun şikâyetçiye ait telefon ile konuşur gibi yaptığı sırada şikâyetçinin hızlıca elinden cep telefonunu alıp olay yerinden kaçtığı şeklinde gelişen olayda, uyuşmazlık suçun teşebbüs aşamasında kalıp kalmadığı hususundadır. Öğretide hırsızlık ve yağma suçu birlikte hareket suçu veya neticeli suç olarak ve yağma suçu bileşik suç olarak nitelendirilmektedir. Hareket suçlarında kanunda tarif edilen hareketin tamamlanması, neticeli suçlarda ise hareketin tamamlanması ile beraber neticenin de gerçekleşmesi gerekmektedir. Bileşik suçlarda suçun tamamlanabilmesi için bileşen her bir suçun unsurlarının gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu nedenle yağma suçunda bileşen yaralama veya tehdit suçu ile beraber hırsızlık suçunun da tamamlanması gerekmektedir. Şöyle ki bileşen hırsızlık suçunun teşebbüs aşamasında kaldığını kabul ettiğimiz takdirde tehdit veya yaralama suçu tamamlanmış olsa da yağma suçu tamamlanmamış olacaktır. Zira hırsızlık suçundaki tamamlanmama eksikliğinden dolayı yağma suçunun kanunda tarif edilen fiili tamamlanmamış veya suçun neticesi gerçekleşmemiş olacağından yağma suçu teşebbüs aşamasında kalmış olacaktır. Hırsızlık ve yağma suçunun kanuni tarifinde ortak olarak alma fiiline yer verilmiş, yağma suçun da ilaveten alınmasına karşı koymama fiilinden bahis edilmiş ise de sonuçta her iki suçta da alma hukuki tabiri kullanılmıştır. Yine her iki suçun maddelerinin gerekçelerine baktığımızda ve mukayese ettiğimizde gerekçelerde ortak bir ifade ile alma fiili yani alma hukuki tabiri zilyetlik ile açıklanmıştır. Almak hareketinin gerçekleşmesi veya tarafımızca kabul gören alma hareketinin ve zilyetliğin sona erdirilmesi neticesinin gerçekleşmesi için mal üzerinde zilyetliğin sonlandırılması, mal üzerinde tasarruf olanağının ortadan kaldırılması gerekmektedir. Malum olduğu üzere kelime ve terimlerin bir doğal anlamı yani sözlük anlamı birde ıstılah yani bilimsel anlamı vardır. Kanun’un gerekçesine göre her iki suçun kanuni tarifinde yer alan hukuki anlamdaki almanın gerçekleşmesi için zilyetliğin sona erdirilmesi gerekmektedir. Yoksa burada ifade edilen alma sözlük anlamındaki bir malı kişinin elinden veya bir yerden alma eylemi değildir. Örneğin kasten yaralama suçundaki … hukuki anlamda araya hukuki kesinti girmeden bir veya birden çok eylemi içinde barındırmaktadır. Birden çok bıçakla yaralama hukuki anlamda tek bir yaralama suçunu oluşturmaktadır. Bu nedenle alma fiili bakımından iki suç açısından farklı kriterler belirlemek, hırsızlıkta teşebbüs aşamasında yağmada tamamlandı sonucuna ulaşmak hukuki açıdan isabetli olmayacaktır. Hırsızlık suçunda zilyetliğin sona erdirilmesi gerektiği kabul edilerek kesintisiz takip kriteri getirilmiş ve bu doktrinde ve uygulamada genel kabul görmüştür. İzah ettiğimiz gibi birbirinden farklı olamayan madde gerekçelerinden dolayı aynı kriterin yağma suçunda da uygulanması daha isabetli olacaktır. Yağma suçunun daha vahim olduğu bu nedenle yağmada teşebbüs açısından uygulamada daha
dar bir kriter ile uygulama yapılmalıdır görüşü Kanunun genel prensiplerine uygun bir görüş olmayacaktır. Kanun koyucu almak fiili bakımından aynı kriteri getirmiş, maddelerin gerekçesinde bunu tereddüde yer vermeyecek şekilde açıklamış, hırsızlık suçuna nazaran yağma suçunun haksızlık içeriğini dikkate alarak suçunun cezasının aşağı ve yukarı hadlerini daha yüksek belirlemiştir. Aynı tip suçlarda ortak olan teşebbüs hükümlerinin farklı kriterler getirilerek uygulanması hukukun prensiplerine aykırı olacaktır. Suçun haksızlık içeriği her bir olayda TCK’nun 61. maddesi gereğince değerlendirilmeli, gerekirse aşağı hadden uzaklaşılarak ceza verme imkanı varken bunun yapılmayıp daha fazla ceza verilmelidir saiki ile teşebbüs bakımından benzer suça göre farklı kriter getirilerek esasen teşebbüste kalan yağma suçunun tamamlandığını kabul ederek uygulama yapmak hukuken uygun olmayacaktır. Hırsızlık ve yağma suçlarında almak fiili bakımından gerekçenin aynı olduğu her ikisinde de zilyetliğin sona erdirilmesi gerektiğini görüşünü kabul etmekle beraber bu defa hırsızlık suçundan farklı olarak yağma suçunda kişinin tehdit edilmesi ile manevi dünyasında yaşadığı korkunun etkisi ile mal üzerinde tasarruf olanağının kalmadığı dolayısıyla suçun tamamlandığı veya kişiye karşı cebir kullanılarak malı alınır alınmaz suçun tamamlandığı görüşü de bileşik suçlarda suçun tamamlanması için bileşen her suçun tamamlanması gerekir prensibine uygun olmayacaktır. Zira yeni TCK ile zaten neticesi harekete bitişik suç, ani suç kavrama terk edilmiş, yerine hareket suçları ve neticeli suçlar kavramı benimsenmiştir. Başka bir ifade ile bileşen hırsızlık suçundaki alma hareketinin tamamlanması için mağdurun malı üzerindeki tasarruf imkanının olanaksız hale gelmesi veya tarafımızca da benimsenen görüşe göre mağdurun zilyetliğinin sona erme neticesinin gerçekleşmesi gerekir. Aksi görüşte kişinin tehdit edildiğinden malını verdiğini ancak daha sonra mücadele ederek geri aldığını ve sanığı yakaladığını farz ettiğimiz bir durumda da suçun tamamlandığını kabul etmemiz gerekecektir. Dairemiz uygulamalarında kişinin kendisinden tehdit veya cebirle alınan malını akabinde olay mahallinde veya çok yakınında mücadele ederek geri alması veya mücadelede sanığın atıp kaçması üzerine geri alması halinde suçun teşebbüs aşamasında kaldığı, zilyedin sanığı takip edip olay mahallinden uzakta malını sanıktan veya attığı yerden ele geçirmesi halinde suçun tamamlandığı, yine mağdurun malının mağdur yerine başkalarınca kesintisiz takip ile geri alınması halinde suçun tamamlandığı kabul eden az da olsa çelişkili kararlar verilmektedir. Halbuki bu durumda kişi tehdidin etkisi ile malını sanığa verse de zilyetliği sona ermemiş ancak zilyetliğini geçici olarak kullanamamış ve malını geri alarak zilyetliğini devam ettirmiş olacaktır. Medeni Kanun’un 976. maddesine göre fiili hakimiyetin geçici nitelikteki sebeplerle kullanılmaması zilyetliği sona erdirmeyecek, geçici sebeplerle değil kalıcı ve uzun sebeplerle kullanılmaması halinde zilyetlik sona ermiş olacaktır. Yine MK’nun 981. maddesine göre kişinin zilyetliğine karşı yapılan saldırıyı kuvvet kullanarak def etme … vardır. Bu hak nedeni ile kişi herkesten yardım isteyebilir. Kolluk görevlileri zaten görevleri gereği suçluyu yakalamak ve mağdurun zilyetliğini korumak zorundadırlar. Ceza Muhakemesi Kanunun’a göre herkes suçluyu yakalayabilir. Dolayısıyla suçluyu bizzat zilyedin yakalayıp malını geri alması veya kaçarken atılan malını geri alması ile zilyedin dışındaki kişilerin malı sanığı takip edip geri alması halinde teşebbüs bakımından bir ayrım yapılamaz. Kişinin malının kendisince veya başkasınca geri alınması, geri almanın olay mahallinde veya yakınında olması halinde teşebbüs hükümlerinin farklı uygulanması yerine kişinin zilyetliğini geçici olarak mı yoksa kalıcı olarak kaybettiği yani kişinin malı üzerinde tasarruf imkanının ortadan kalkıp kalkmadığına göre teşebbüs hükümlerinin uygulanması ilgili maddenin ve gerekçesinin lafzına ve ruhuna uygun olacaktır. Zira bu kriter uygulamada getirilen kesintisiz takip kavramına da uygun bir kriter olacaktır. Yukarıdaki değerlendirmeler doğrultusunda dosyamızda şikâyetçinin suça sürüklenen çocuk tarafından yağmalanan cep telefonu üzerindeki zilyedliği kesin olarak sona ermemiş ve cep telefonuna geri kavuşmuş olduğundan suça sürüklenen çocuğun eylemi teşebbüs aşamasında kalmıştır.
T.C.
YARGITAY
ALTINCI CEZA DAİRESİ
Esas : 2024/1433
Karar : 2024/3621
Tarih : 18.03.2024
Sanığın, müşterek konutlarında bulundukları sırada, resmi nikahlı eşi olan mağdura “500,00 TL parayı bana vereceksin yoksa seni öldürürüm” şeklinde sözler sarf ettiği, ardından elinde bulunan çakıyla mağdurun üzerine doğru yürüdüğü ve mağdurun elindeki cep telefonunu aldığı, direnmeye devam eden mağdurun çığlıkları üzerine olayı ihbar alan kolluk güçleri harekete geçerek sanığı evin içinde yakaladığı ve yapılan üst aramasında mağdura ait cep telefonunun ele geçtiğinin anlaşıldığı olayda; mağdurun suça konu olan cep telefonu üzerindeki zilyetlik hakkından doğan tasarruf olanağını tamamen sonlandıramadan, kolluk güçleri tarafından olay yerinde yakalanan sanığın eyleminin teşebbüs aşamasında kaldığı gözetilmeden yerinde ve yeterli olmayan gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi…
T.C.
YARGITAY
ALTINCI CEZA DAİRESİ
Esas : 2021/23540
Karar : 2023/8752
Tarih : 06.02.2023
Yağma suçu, 765 sayılı Kanun ile neticesi harekete bitişik olarak kabul edilmiş iken 5237 sayılı Kanun ile bu kavram terk edilmiş yerine neticeli suçlar kavramı getirilmiştir. Hırsızlık suçuna dair kanun gerekçesinde “almak fiilinden maksat, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesi, mağdurun suç konusu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hale gelmesidir. Tasarruf olanağı ortadan kaldırılınca suçta tamamlanır.” denmiş iken yağma suçuna dair gerekçede “malın teslim edilmesi veya alınması, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesini, mağdurun bu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hale gelmesini ifade eder.” şeklinde hırsızlık suçu ile aynı gerekçeye yer vermiştir. Yağma suçun da suç konusu malvarlığı üzerinde failin hakimiyet kurduğu anda suç tamamlanacaktır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile “Neticesi Harekete Bitişik Suç” veya “Neticesi Hareketten Ayrı Suç” şeklindeki klasik suç teorisi anlayışından vazgeçilmiştir. (Bknz: Özgenç, TCK Genel Hükümler, 16. Bası, Sayfa 190) Zilyet her türlü gasp ve saldırıyı kuvvet kullanarak defedebileceği gibi bu yetkinin yeri geldiğinde olaya dahil olan kişilerce de kullanılmasında hukuksal bir engel bulunmamaktadır. Sanığın, yolda yürümekte olan mağdurun elindeki cep telefonu almaya çalıştığı esnada mağdurun telefonu vermek istememesi üzerine mağduru yere düşürüp sürükleyerek başına tekme atmak suretiyle basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde başından yaraladığı ve mağdurun elindeki cep telefonunu alıp kaçtığı olayda; sanığın mağdurun direncini kırarak suça konu eşya üzerinde tasarruf olanağını ortadan kaldırarak zilyetliğine son verdiği, suçun da bu şekilde tamamlandığının anlaşılması karşısında sanık hakkında tamamlanmış yağma suçundan hüküm kurulmasından hukuka aykırılık bulunmamıştır.
T.C.
YARGITAY
ALTINCI CEZA DAİRESİ
Esas : 2024/2033
Karar : 2024/5183
Tarih : 18.04.2024
Yağma suçu öğretide genel kabul gördüğü üzere bileşik, seçimlik hareketli, bağlı hareketli, çok hareketli, “neticeli” bir suçtur. Ancak yağma suçu “sırf hareketli suç” (neticesi harekete bitişik suç) olarak da nitelendirilmektedir. Örneğin M.Koca, İ.Üzülmez, D…., M.R…. ve M.Önok yağma ve hırsızlık suçunun “sırf hareketli suç” olduğu ve İ.Özgenç ise “neticeli suç” olduğu görüşündedirler. Doktrinde sırf hareket ve neticeli suç ayrımı yapılmakta ve bir suçun neticeli bir suç olarak tanımlanabilmesi için suçun kanuni tanımında mutlaka neticeye yer verilmelidir ve neticenin de gerçekleşmesi ile suç tamamlanır. Sırf hareket suçlarında ise fiilin icrası ile suç tamamlanır görüşü genel kabul görmektedir. Yeni TCK sisteminde netice suçun maddi unsurlarından fiilin bir alt unsuru olarak değil fiilden sonra netice olarak ayrı bir unsur olduğunu ifade eden Özgenç: “her suçta mutlaka bir netice vardır şeklindeki klasik anlayış terk edilmiştir. Bunun sonucu olarak, benimsenen sistemde, klasik suç teorisinde olduğu gibi “neticesi harekete bitişik” veya “neticesi hareketten ayrı suç” kavramından söz edilemeyeceğini” belirtmiştir. (İ.Özgenç,TCK Gn.Hkmlr, 18.Bs, sf:190) Özgenç’te neticeli suç ve sırf hareketli suç ayrımı yapmakta, doktrinde “neticeli suç” kavramı ile ilgili olarak bazı akademisyenlere atıfta bulunarak (S.Dönmezer/ S.Erman, Naz. ve Tat. Türk. Cez.Hukuku, I, no: 516, 611, İçel/Sokullu/Akıncı/Özgenç/Sözüer/Mahmutoğlu/Ünver, Suç Teorisi, sf.67, Toroslu, Ceza Hukuku 4.bs. Sf 55) sırf hareket suçlarına hakaret ve iftira suçlarını, neticeli suçlara ise kasten öldürme, mala zarar verme, hırsızlık, dolandırıcılık ve yağma suçlarını örnek göstermektedir. Yağma ve hırsızlığı sırf hareket suçu olarak kabul eden akademisyenler kanun metninde neticeye yer verilmemiş olsa bile her suçta mutlaka bir netice vardır görüşünde oldukları için sırf hareket suçları için “neticesi harekete bitişik suç” kavramını da kullanmaktadırlar. Bunun sebebi soyut da olsa doğan bir tehlikenin netice olduğu yaklaşımıdır. “..tehlike kuramı, sonuçsuz suç kuramını reddeder ve ceza hukukunda iki çeşit netice olduğunu kabul eder: zarar neticesi ve tehlike neticesi. Böylece sırf hareket suçları denilen tehlike suçlarında esasen doğal bir neticenin varlığını kabul etmiş olur.” (M.E.Artuk ve A.Gökçen, C.Huk. G.Hükümler, 15.B. sf.338, Not: Metinde N.Kunter, Suçun maddi unsurları nazariyesi, sf.80. adlı esere atıf vardır.) Öğretide “Doğal olarak her suçta bir netice vardır, yağma ve hırsızlık gibi kanunda açıkça neticeye yer verilmeyen bu nedenle sırf hareketli sayılan suçlarda suçun tamamlanması bakımından failin malı kendi egemenlik alanına sokması, neticenin gerçekleşmesi zorunlu değildir” görüşünde olanlar ise görüşlerine gerekçe olarak, yağmanın tamamlanması için mağdurun malın tesliminin ya da alınmasına karşı konulmamasının sağlanmasıyla tamamlandığının madde de açıkça düzenlendiğini göstermektedirler. (N.Centel, H.Zafer, Ö.Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Beta Yay.2011, s. 348; ), ( Ar. Gör.Y.M. DİNÇ, Doç. Dr. M.E.RUHİ Erzincan Ü.Sos. B.Enst.Dergisi (ERZSOSDE) XI-II: 86-100, 2018) Bizce bu nitelendirme hırsızlık ve yağma suçlarının madde metinlerinin gerekçesi ile paralel değerlendirildiği bir nitelendirme değildir. Bizce, yağma ve hırsızlık “Sırf hareketli” veya “neticesi harekete bitişik” bir suç değil “neticeli suçtur.” Hırsızlık ve yağma suçlarının öğretide hep aynı nitelendirilmeye tabi tutulduğu, madde metinleri gerekçeleri dikkate alınarak ve iki suçun bakımından karşılaştırılarak yorumlandığında ve TCK’nın suçun maddi unsuru bakımından kabul ettiği sistem dikkate alındığında, maddede icra hareketi ile suçun tamamlanmasına esas alacağımız netice de tanımlanmıştır. Şöyle ki yağma esasen araç suç olan etkili eylem veya tehdit ile amaç suç olan hırsızlık suçunun birleştirilmesi ile tesis edilen çok hareketli bir suçtur. Yağma, bileşen suçlarının icra hareketlerinin tamamlanması ve maddede tarif edilen neticenin gerçekleşmesi ile tamamlanmış aksi halde teşebbüs aşamasında kalmış olacaktır. Fail yağmanın bileşen ve araç suçu olan tehdit veya etkili eylem ile zilyedin irade hürriyetini veya vücut dokunulmazlığı hakkını ihlal edecek, birlikte ve devamında ise amaç suçu olan faydalanma (hırsızlık) kastı ile mağdurun mülkiyet ve zilyetlik hakkını ihlal etmeyle sonuçlanacak olan malı bizzat alma veya kendisine teslim ettirme icra hareketini tamamlayacaktır. Görüldüğü üzere burada soyut değil kanunda ve gerekçesinde tarif edilen somut bir netice vardır. Fail maddede almak şeklinde ifade edilen icra hareketini yapıp mal üzerinde tasarruf edebilme neticesine ulaşacaktır. Aksi halde fail mal üzerinde hakimiyet sağlayamadığından ve başka bir deyişle zilyedin zilyetlik … ciddi bir tehlikeye girmiş ise de bu hakkının ihlali ve zarar sonucu doğmadığından suç teşebbüs aşamasında kalmış sayılacaktır. “…Malikin veya meşru zilyedin suçun konusunu oluşturan mal değeri üzerindeki zilyetliğinin sona erdirilmesi ve bu mal varlığı değeri üzerinde failin zilyetlik tesis etmesi gerekir.” (Bknz : Özgenç, a.g.e. sf:191) Kaldi ki aksine “sırf hareket suçu” kabul edersek de bizce sonuç değişmeyecektir, zira aşağıda kanun gerekçesi ve zilyetlik bahsinde ayrıntılı açıklandığı üzere, kanunda belirtilen “alma” icra hareketi, gerekçesinde belirtilen almanın gerçekleştiği yani falin mal üzerinde hakimiyet tesis etmesi ile tamamlanacaktır. Gerekçenin 2. fıkrasında “Yağma suçunun tamamlanabilmesi için, kullanılan cebir ve tehdidin etkisiyle mağdur malı teslim etmeli veya malın alınmasına karşı koymamalıdır.” denildikten sonra cebir ve tehdidin mahiyeti açıklanmıştır. Cebir veya tehdit ile “..bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya..” şeklinde hukuki fiiller ortaya konmuş ve tanımı yapılmıştır. Bu hukuki fiillerin yani almanın icra hareketlerinin gerçekleşmesi ile suçun tamamlanacağı belirtilmiştir. Bu fıkrada suçun tamamlanma anı değil tamamlanma şartı açıklanmıştır. Gerekçenin 3. fıkrasında “Malın teslim edilmesi veya alınması, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesini, mağdurun bu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hale gelmesini ifade eder.” denilmiştir. Bu 3. fıkradaki gerekçe ise, 2. fıkrada “..bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya..” şeklinde ortaya konulan hukuki fiillerin (icra hareketlerinin) kapsamının, zilyetlik kavramındaki karşılığının tanımlanarak yağma suçunda genel anlamda suçun ne zaman tamamlandığını belirleyen bir gerekçedir. Kullanılan ifadeler kısmen farklı da olsa, hırsızlık ve yağma suçunun gerekçelerinin 3. maddelerindeki zilyetlik ve suçun tamamlanma anı ile ilgili tanımlamalar aynı anlamdadır. Gerekçelerde, dikkat edilmesi gerekirse, suçun tamamlanması için önceki fıkralarda ortaya konulan hukuki anlamda alma şartının, ne zaman gerçekleşeceği yani suçun tamamlanma anı zilyetliğe son verme ve zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmanın olanaksız hale gelmesi şartına bağlanmıştır. Gerekçenin 4. fıkrasında ise “Mal zilyedin tasarruf olanağı ortadan kalktığı anda alınmış olacağından, bu ana kadar yapılan cebir ve tehdit, hırsızlığı yağmaya dönüştürür. Örneğin evin içindeki eşyayı alıp kapıdan çıkarken mal sahibi ile karşılaşan hırsız, ona karşı cebir veya tehdit kullanacak olursa, yağma suçu oluşur.” denilmiştir. Gerekçenin 4. fıkrasında: “Mal zilyedin tasarruf olanağı ortadan kalktığı anda alınmış olacağından, ….” şeklinde başlayan ifade; gerekçenin 3. fıkrasında da belirtilen, malın ne zaman alınmış sayılacağını, dolayası ile suçun ne zaman tamamlandığını hatırlatan, tekrar niteliğinde olan ve failin suç yoluna kriter koyan, bu kritere göre, suç tamamlanmadan hırsızlık failinin cebir ve şiddet kullanması halinde suçun yağmaya dönüşeceğini, hırsızlık tamamlanırsa suçun yağmaya dönüşmeyeceğini açıklamak için kullanılan bir ifadedir. Nitekim suçun tamamlanma anı bu ifade ile anlatıldıktan sonra doğal olarak cümle “…bu ana kadar yapılan cebir ve tehdit hırsızlığı yağmaya dönüştürür” ifadesi ile tamamlanmıştır. Bu fıkra hırsızlık suçunun yağmaya dönüşme şartlarını açıklayan bir fıkradır. Suçun ne zaman tamamlandığını belirlemede bu fıkra değil üçüncü fıkra dikkate alınmalıdır. Ancak uygulamada yağma suçunun tamamlanma anı bakımından bazen gerekçenin 2. ve 4. fıkraları da dikkate alınmakta ve uygulamada suçun tamamlanma anına da gerekçe olarak gösterilmektedir. Hatta bazen hırsızlığın söz konusu olmadığı doğrudan cebir ve tehdidin yapılması hallerinde de 4. fıkra gerekçesine de dayanılmaktadır. Suç elbette, 3. fıkrada anlatılanın tekrar başka bir ifadeyle 4. fıkrada anlatıldığı gibi “mal üzerinde zilyedin tasarruf olanağı kalktığı anda alınmış …” ve tamamlanmış olacaktır. Yoksa 2. ve 4. fıkradaki bu ifadeden suçun tamamlandığı zaman belirlenemez. Ancak bu yorumdaki yanılgı biraz da maddenin kaleme alınış şeklinden kaynaklandığı söylenebilir. Gerek hırsızlık gerekse yağma suçunun gerekçelerinin tamamı birlikte değerlendirilerek maddelerin gerekçeleri incelendiğinde “alma; suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesini, mağdurun bu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle gelmesi ile tamamlanır” ve “Zilyedin tasarruf olanağı ortadan kalkıncaya kadar yapılan cebir ve tehdit hırsızlığı yağmaya dönüştürür” şeklinde bu gerekçelerin anlaşılması gerektiği ve kanun koyucunun amacının da bu olduğu tespit edilecektir. Kanun koyucu 4. fıkrada hırsızlık suçunun yağmaya dönüşmesini açıkladıktan sonra gerekçenin 5.fıkrasında ise, doğal olarak, suçun tamamlanmasından sonra failin kullandığı cebir ve tehdidin hırsızlık suçunu yağmaya dönüştürmeyeceğini açıklamıştır. Bu konuda “… Nitekim suç failin eşya üzerinde hakimiyet sağlayıp zilyetlik tesis etmesi ile tamamlanır.” (Bknz: Özgenç, a.g.e., Sf.191) açıklaması da yapılmıştır. Sonuç olarak, fail zilyedin malını rızası dışında alıp tasarruf olanağını ortadan kaldırdıktan yani hırsızlık suçunu işleyip tamamladıktan sonra malı götürmek veya yakalandığında vermemek için cebir ve tehdit kullanırsa, bu fiiline göre, başka yeni suçların konusu olacaktır. Failin hırsızlık suçu ile başlayan icra hareketlerine sonradan cebir ve tehdidi eklemesi suçu yağmaya dönüştürecek yada fail doğrudan zorla malı alacak, bu aşamadan sonra malda zilyedin tasarruf olanağı ortadan kaldırılıncaya kadar suç teşebbüs aşamasında kalacak, zilyedin tasarruf olanağının ortadan kaldırılması ile gelinen aşamada yağma suçu tamamlanmış olacak ve son olarak yağma suçunun tamamlanması aşamasından sonraki aşamalarda failin eylemi artık fiiline göre yeni suçların konusu olacaktır. Kanunun açıklamaya çalıştığımız gerekçesine göre yağma suçlarında da suçun teşebbüs aşamasında kalıp kalmadığı, gerek doğrudan doğruya işlenmeye başlayan yağma gerekse hırsızlığın yağmaya dönüşmesiyle ile işlenen yağma suçlarında, mal üzerinde zilyedin tasarruf olanağının ortadan kalkıp kalmadığına ve sanığın mal üzerinde hakimiyet sağlayıp sağlamadığına göre belirlenmelidir. Hırsızlık suçunda da suçun tamamlanma anı aynı şarta göre belirlenmelidir, nitekim öğreti ve uygulama bu yöndedir. Zilyetlik kavramının hukuken neyi ifade ettiği maddenin gerekçesi ve teşebbüs hükümleri açısından değerlendirilmelidir. Bu sebeple zilyetlik ile ilgili temel olarak Medeni Kanun ve TCK’nın zilyetliği atıf yapan hükümlerinin dikkate alınması gerekecektir. Medeni Kanununun Geçici Olarak Kesilme başlıklı 976.maddesinde “Fiilî hakimiyetin geçici nitelikteki sebeplerle kullanılmaması veya kullanma olanağının ortadan kalkması zilyetliği sona erdirmez” ve Savunma … başlıklı 981. maddenin ilk fıkrasında ise “Zilyet, her türlü gasp veya saldırıyı kuvvet kullanarak defedebilir” hükümlerine yer verilmiştir. Zilyetlik, kişinin malı üzerinde, serbestçe tasarruf edebilecek durumda olması, malını, muhafaza edebilmesi, başkasına satabilmesi, ödünç verebilmesi, faydalanabilmesi, dolaylı zilyede verebilmesi ve malına yapılan saldırıyı defetmek hakkını içerir. Yağmada suçun tamamlanması malın zilyedinin mal üzerinde hakimiyetini kaybetmesi ile bu bahsedilen serbestçe tasarruf olanağının ortadan kalkıp bu imkanın kanunsuz olarak failin eline geçmesi gerekir. Başka bir ifadeyle failin hukuken alma fiilini neticelendirmesinden söz edebilmek için mal üzerinde failin hakimiyet tesis etmesini gerektirir. Zilyedin etkili eylemle etkisiz hale getirilmesi veya tehdit edilerek korkutulması ve malının failce alınmış olması halinde, zilyedin malını koruma direncinin kırıldığından bahsedilebilecek ise de, bu durumda henüz zilyedin hakimiyetinin sonlandırıldığı sonucuna varılamaz. Zilyet fiziki engeli bertaraf ederek veya korkusunu yenerek faile müdahale edebileceği gibi, etrafında olan olayı gören bir tanık veya resmî görevli de malı failden geri alabilir. Hatta fail hiç bir dış etkenden etkilenmeden hür iradesi ile gönüllü olarak eylemini sonlandırıp aldığı malı geri verebilir. Burada eylemin tamamlandığını kabul edersek etkin pişmanlıktan değil gönüllü vazgeçmeden söz edilebilir. Mağdurun zilyetliğine henüz son verilmediğinin kabul edildiği hallerde, tam bu aşamada, üçüncü kişiler, kolluk veya sivil şahısların zilyedin malını koruma hak ve görevleri çerçevesinde, faili yakalama ve malı geri alma hakları vardır. Hatta failce malı vermemek için bu kişilere karşı da zor veya tehdit kullanılması halinde, bu kişiler de yağma suçunun mağduru olacaktır. Kolluk veya sivil şahısların zilyedin malını onun adına koruma, geri alma ve faili yakalama hakları “kanunun emrini yerine getirme” ve “kanunun verdiği … kullanmak” ile ilgili hukuki düzenlemeden kaynaklanmaktadır. Bu hukuka uygunluk nedenidir. Bu yüzden yağma suçunun mağduru olarak kabul edilmektedirler. Mağdurun zilyetliğine son verilmesinden sonraki failin bu kişilere karşı eylemi, yeni suç veya suçların konusu olacaktır. Bir suçun; Suç tipi öğreti ve uygulamada ister “sırf hareketli suç” isterse “neticeli suç” olarak kabul edilsin, somut olayda işlenmesi kastedilen suçun icra hareketlerinin tamamlanıp tamamlanmadığının objektif ölçütten hareketle belirlenmesi gerekir. Failin kastettiği suçu işlemek için gerçekleştirmiş olduğu hareketlerin suç tipi bakımından gösterdiği özellikler göz önünde bulundurmak suretiyle gerekli ve yeterli olup olmadığı değerlendirilmelidir” (TCK Genel Hükümler, M.Koca, İ. Üzülmez, 12 B. , sf,432) Suçun tamamlanıp tamamlanmadığını belirlemede dikkate alınacak hukuki kriterleri şu şekilde sıralayabiliriz. Yağmada suçun tamamlanması için o suçla ilgili korunan tüm hakların ihlal edilmesi neticesinin gerçekleşmesi gerekir. Bu hakların sadece tehlikeye girmesi suçun teşebbüste kaldığının hukuki gerekçesidir. Amaç suç bakımından yağmada korunan hak mülkiyet ve zilyetlik hakkıdır. Yağma suçu ister “sırf hareketli” isterse bizim de katıldığımız gibi “neticeli suç” olarak nitelendirilsin, madde gerekçesinde belirtilen zilyetliğinin sona erdirilmiş ve zilyetlikten doğan tasarruf haklarının kullanmanın olanaksız hale gelmesi neticesinin gerçekleşmesi gerekir. Suçun tamamlanıp tamamlanmadığı, zilyet veya zilyede yardım edenlere göre veya suçun yağma kastı ile başlamasına veya hırsızlıktan yağmaya dönüşmesine göre farklı belirlenemez. Bu ayrımlar yapılmadan tüm hallerde, genelde TCK’mızın teşebbüs düzenlemesine, öğreti ve TCK’mız da teşebbüsün ortak bir hüküm olmasına, özelde ise suçta tarif edilen fiil ve neticeye, bu doğrultuda suçla korunan hakkın kesin olarak ihlal edilip edilmediğine, genel olarak kabul gören her suçta bir netice vardır görüşüne de uygun olarak neticenin gerçekleşip gerçekleşmediğine göre suçun tamamlanıp tamamlanmadığına karar verilmesi gerekir. Zilyedin hakkını kendisi dışında dolaylı zilyedin koruma … olduğu gibi, failin suçu icra ettiğini gören kolluğun veya sivil olan şahısların da zilyetliği koruma hakları vardır. Bu hak kanundan doğan hukuka uygunluk, kanunun verdiği yetki veya kanunun emri gereğidir. Malın sahibi veya zilyedi bazen mağdur olmayıp sadece suçtan zarar gören olabilir. Zilyede yardım eden kişiler suç tamamlanıncaya kadar kendilerine karşı cebir ve tehdit kullanılması şartıyla suçun mağdurudurlar. Zilyedin malı çalındıktan sonra failin hakimiyetine geçinceye kadar ister zilyede isterse başka kişilere tehdit veya zor kullanılsın suçun teşebbüste kaldığı kabul edilmelidir. Zilyedin direncinin kırılmış olması suçun tamamlanması bakımından tek başına bir kriter olamaz. Yağmanın sırf hareket veya neticesi harekete bitişik suç olduğu, malın alınmasıyla suçun tamamlandığı, tehdit veya müessir fiil suçunun işlenmesinin etkisi ile mağdurun direncinin kırılması ve eşyanın fiili anlamda elinden çıkması ile suçun tamamladığına dair görüşlere katılmıyoruz. Zira olay mahallinden uzaklaşmamış veya kaçamamış failin malı fiilen almış olmasından dolayı bu aşamada artık mağdurun zorla etkisiz hale getirilmiş veya korkutulmuştur gerekçesi ile ve soyut bir kabul ile mağdurun malını savunmayacak hale geldiği ve tasarruf olanağının ortadan kalktığı sonucuna varılamaz. Bu aşamada kanunun tarif ettiği hukuki anlamda bir alma gerçekleşmemiştir. Hukuki anlamda almanın kapsamı gerekçede açıklanmıştır. Bu aşamada örneğin zilyedin bizzat veya başkalarının müdahalesi ile mal geri alınabilir. Bu halde zilyetlik hukuku ve hukuken almak ve teslim etmek kavramına göre zilyedin tasarruf olanağı ortadan kalkmamıştır. Zilyet kısa bir süre bu hakkını kullanamamıştır. Fail mal üzerinde hakimiyet sağlamamıştır. Bu nedenle suç teşebbüs aşamasında kalmıştır. Hırsızlık ve Yağma Suçunda teşebbüs bakımından farklı kriter benimsemez. Öğretide teşebbüs tüm suçlar bakımından ortak tarif edilmiş ve teşebbüs hükümleri teşebbüsün mümkün olduğu suçlar bakımından ortak hükümle düzenlenmiş, suçlar bakımından farklılık yaratacak bir düzenlemeye gidilmemiştir. Elbet te her bir suçta tarif edilen fiile göre neticenin gerçekleşmesindeki farklılıktan dolayı teşebbüs uygulamasında da bir farklılık doğabilir. Hırsızlık ve yağma öğretiye, TCK ve madde gerekçelerine göre aynı kategoride, her ikisi de amaç suç bakımından mülkiyet ve zilyetlik hakkını ihlal eden, neticeli bir suç olarak tanımlanmaktadır. Her iki suçun ortak gerekçesi almak fiili ve zilyetlik bakımından aynıdır. Bu bakımdan yağmanın ihlal ettiği hakkın ve neticesinin daha ağır olduğu gerekçesi ile ortak hüküm olan teşebbüs iki suç bakımından farklı uygulanamaz. Zira Yargıtayımızın yerleşen uygulamasına göre hırsızlıkta almak yeterli görülmeyip fail suça konu mal ile kesintisiz takip ile yakalanıncaya kadar suçun teşebbüste kaldığı kabul edilmektedir. Bizce bu uygulama hırsızlık, yağma ve teşebbüs ile ilgili norma ve ruhuna daha uygun bir uygulamadır. Bu nedenle yağma suçu için de bu kriter ile uygulama yapılmalıdır. Hırsızlığı ve yağmayı, katılmadığımız, sırf hareket suçu olarak kabul eden görüş bakımından, uygulamada hırsızlıkta da yağma gibi malın alınması ile suç tamamlanır görüşünde olmak en azından iki suç arasında teşebbüs bakımından farklı kriterlerle uygulamayı engelleyecektir. Kanun koyucu yağma suçunun doğurduğu zarar ve ihlal edilen hak ve suç siyaseti bakımından cezanın hadlerini hırsızlığa göre zaten yüksek belirlemiştir. Olaya göre fiilin işleniş şekli ve doğan zararın ağırlığındaki vahametten dolayı TCK’nın 61. maddesi ile aşağı hadden ayrılmak, teşebbüste ve etkin pişmanlıkta daha az oranda indirim yapılarak faile daha fazla ceza verilmesi hukuken zaten mümkündür. Yağma suçunun vahametinden dolayı, subjektif bir yaklaşım ile, yağma suçunda hırsızlık suçuna nazaran fazla ceza verilmesini temin için iki suç arasında aynı kavramlar için farklı kriterler kabul edilip uygulanamaz. Kanun koyucu gerektiğinde suç siyasetine göre yağmanın ceza haddini arttırabilir ve yağmaya teşebbüsün suç yolunu kısaltabilir. Şunu belirtmek gerekir ki, malın alınması ile suçun tamamlandığı görüşünde olan akademisyenler ve uygulamacılar suçun sırf hareket suçu olduğu, netice aranmayacağı gerekçesini göstermişler, hırsızlığı da sırf hareket suçu kabul etmelerine rağmen hırsızlıkta suçun almakla tamamlanmadığı görüşünü savunmuşlardır. Almak fiilini iki suç açısından farklı kabul etme nedenini izah eden ikna edici bir görüşe, yapabildiğimiz araştırmada ulaşılamamıştır. Yağmanın malın failce alınması ile hemen tamamlandığını kabul edilerek uygulama yapılması failin yarattığı tehlike veya meydana getirdiği ihlal ve zarar bakımından farklı suçun failleri arasında ceza miktarı yönünden hakkaniyete uygun sonuçlar doğurmayabilir. Halbuki malın alınması ile değil ayrıca zilyedin tasarruf olanağının ortadan kaldırılması suç tamamlanır görüşü ile uygulama yapılması, gönüllü vazgeçme, gönüllü vazgeçme varsa bundan önceki fiillerin suç oluşturup oluşturmayacağı, suça konu olan mal veya mallarının neden ibaret olduğu, değeri, suçun işleniş şekline göre temel cezanın belirlenmesi, teşebbüste kalması halinde suç yolunda katedilen mesafe, değer indirimi yapılıp yapılmayacağı, etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanıp faydalanamayacağı, suç tamamlanmış ise bu aşamadan sonraki fiillerin suç olup olmadığı gibi hukuki düzenlemelerin birbirleri ile uyumlu, kanun koyucunun amacını gerçekleştiren ve benzer olaylarda failler arasında hakkaniyete uygun sonuçlar doğuracağı görülecektir. Bu sonuçta suçun tamamlanma anı ile ilgili görüşümüzün kanun koyucunun amacına ve maddenin ruhuna uygun bir görüş olduğunu ortaya koyacaktır. Yukarıda hukuki gerekçeleri belirtildiği üzere, suç hareket suçu kabul edildiği takdirde, kanunun gerekçesinde tarif edilen alma hareketi henüz tamamlanmamıştır. Eğer suç neticeli suç olarak kabul edildiği takdirde de netice gerçekleşmemiştir. Alma hareketi veya neticesi, kanun gerekçesinde mağdurun zilyetliğinin sonlanması ve mal üzerindeki zilyetliğin sanığın hakimiyetine geçmesi şeklinde tanımlanmıştır. Suça konu cep telefonu sanığın elinde olmakla birlikte sanık olay yerinden ayrılmamış, mağdurun telefon üzerindeki zilyetliği kesin olarak sonlanmamış ve mağdur geçici olarak zilyetliği kullanamamıştır. Hakimiyet kesin olarak geçmeden suça konu cep telefonu sanıktan alınarak mağdura teslim edilmiştir. Suç teşebbüs aşamasında kalmıştır ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.