AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ KARARLARI ve BAŞVURU USULÜ
7 Aralık 2015CGK : Hakim ve C.Savcısının ifadeleri katibine aldırması Görevi Kötüye Kullanma suçu oluşturur!
9 Aralık 2015
MAHKEMESİ : Kozan 1.Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 03/06/2013
NUMARASI : 2013/211 E-2013/353 K.
Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kozan 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 08.02.2012 gün ve 2010/85 E-:2012/48 K. Sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13.Hukuk Dairesinin 13.12.2012 gün ve 2012/11193 E-2012/28548 K. Sayılı ilamı ile;
(…Davacı; davalı hakkında muhasebe ücreti alacağı nedeniyle Kozan İcra Müdürlüğünün 2010/252 esas nolu dosyası ile icra takibi yapıldığını, ancak davalının borca itirazı nedeniyle takibin durduğunu, yapılan itirazın haksız ve hukuka aykırı olduğunu belirterek, davalı tarafın itirazının iptali ile icra takibinin devamına, davalının %40’dan aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı; davanın zamanaşımına uğradığı belirterek davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın 5 yıllık zamanaşımına tabi bulunduğu gerekçesiyle reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Mahkemece, her ne kadar ödenmeyen veya eksik ödenen muhasebe ücret alacakları yönünden 5 yıllık zamanaşımı süresinin geçerli olduğu gerekçesi ile 2006-2007-2008 yıllarına ait davalı şirketin inşaatı ile ilgili 2.500 TL muhasebe ücreti alacağının ve 1999 – 2009 yıllarına ilişkin alacak talebinin zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş ise de; dava konusu ihtilafta uygulanacak zamanaşımı süresi sözleşme ilişkilerindeki 10 yıllık zamanaşımı süresi olup, dava tarihi itibariyle zamanaşımına uğramamış alacak kalemleri bulunmaktadır. Bu nedenle, belirlenen zamanaşımı süresi dikkate alınarak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
2-Bozma nedenine göre, davacının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir…)
gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; muhasebe ücretinin tahsili için girişilen ilamsız icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemenin, “…davacı ve davalı arasındaki hukuki ilişkinin vekalet akdi olduğu, çünkü davacının davalının gözetimi ve denetimi altında bu işi ifa etmediği, bu durumda hizmet akdinden değil vekalet akdinin söz konusu olduğu, vekalet akdinden doğan alacaklarda zamanaşımı süresinin BK’nun m.126/4 uyarınca 5 yıl olduğu, davalının da gerek takibe itiraz dilekçesinde gerekse davaya cevap dilekçesinde, zamanaşımı itirazını süresinde yaptığının anlaşıldığı, ayrıca yapılan bilirkişi incelemelerinden de anlaşılacağı üzere, 09/06/2010 tarihli ve 31/12/2011 tarihli rapor ve ek rapor içeriklerine göre, zamanaşımı dikkate alınıp son 5 yıl içinde hak kazanılan ücret toplamının 2043,52 TL, son 5 yıl içinde yapılan fazla ödeme miktarının ise 2426,32 TL olduğu, bu durumda hak kazanılandan daha fazla ödeme yapıldığı ve davalının muhasebe ücreti borcunun kalmadığı…” gerekçesiyle davanın reddine dair verdiği karar davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece, yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını, davacı vekili temyiz etmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin tabi olduğu dava zamanaşımı süresinin 5 yıl mı yoksa 10 yıl mı olduğu noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın daha iyi anlaşılabilmesi ve daha isabetli çözüme ulaşılabilmesi için öncelikle, zamanaşımı ve vekâlet sözleşmesinin niteliğine ilişkin genel açıklamalar yapılmasında fayda vardır.
Borç ilişkisini kuran en önemli kaynak sözleşmedir. Her sözleşme, taraflar arasında bir hukuki ilişki meydana getirir, bu ilişkiye “sözleşmeye dayalı=akdi ilişki” denir.
Borç doğuran sözleşmelerden birisi olan “Vekâlet Sözleşmesi”, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun 386/1.maddesinde,“Vekâlet, bir akittir ki, onunla vekil, mukavele dairesinde kendisine tahmil olunan işin idaresini veya takabbül eylediği hizmetin ifasını iltizam eyler.” şeklinde tanımlanmıştır.
Vekil, vekâlet sözleşmesi gereği başkası adına işler yapmakla yetkilendirilmiş olan kişidir. Vekil bu açıdan bakıldığında, bir avukat, doktor, bankacı, mimar, bir taşınmazı vekâleten satın alan veya satan kimse vb. olabilmektedir.
Bu tanımlamadan vekâlet sözleşmesinin unsurları: vekilin, bir iş görme borcunu üstlenmesi; iş görme borcunun, başkasının menfaatine yapılması; iş görme borcunun, müvekkilin iradesine uygun olarak yerine getirilmesi; vekilin, edim sonucunu değil, edim fiilini üstlenmesi; vekilin, iş görme borcunu yerine getirirken bağımsız hareket etmesi; ücret (ki bu unsur zorunlu değildir) biçiminde sıralanabilir.
Vekâlet sözleşmesi kural olarak, BK’nun 11.maddesinin 1.fıkrası hükmü gereğince hiçbir şekle bağlı değildir. Yazılı olabileceği gibi, sözlü de yapılabilir. Hatta BK’nun 6.maddesi hükmü uyarınca vekâlet örtülü olarak (zımnen) verilebileceği gibi zımni kabulle de oluşabilir.
Vekâlet sözleşmesi, bir iş görme sözleşmesi olduğundan tipik edim bir işin görülmesi veya bir hizmetin yerine getirilmesidir. Vekâlet sözleşmesi eksik iki tarafa borç yükleyen bir akittir. Çünkü vekil, bir edimi ifa borcu altına girmekte ve fakat müvekkil ancak bazı durumların varlığı halinde borç altına girmektedir (BK. m.386/3).
Kural olarak vekâlet sözleşmesinin kapsamı, Borçlar Hukukunun genel hükümlerine ve genel ilkelere bağlı olarak tarafların rızalarına göre belirlenir. Ancak, şahsa sıkı sıkıya bağlı hakların vekâlet sözleşmesinin konusunu oluşturması hukuken olanaklı değildir. Sözleşme özgürlüğü ilkesi gereği bu emredici kural dışında kalan her konuda vekâlet sözleşmesi yapılabilir. Eğer, tarafların iradeleri sözleşmenin kapsamının belirlenmesi konusunda yol gösterici değil ise veya sözleşmede bu hususa değinilmemiş ise BK.m.388/1’in düzenlemesine göre sözleşmenin kapsamı sözleşmenin ilişkin olduğu (taalluk eylediği) işin niteliğine göre belirlenecektir.
Vekile verilen yetki hukuk düzeninin elverdiği ölçüde tüm hukukî işlemleri yapmak yetkisi veriyor ise genel temsil yetkisinden, belirli bir veya birkaç hukukî işlemle sınırlı kalmak üzere yetki verilmişse özel temsil yetkisinden söz edilir.
Temsil yetkisi bir süre ile sınırlı olarak verilmişse yani belirli bir süre içinde kullanılması ve bu sürenin bitimi ile yetkinin de son bulması isteniyor ise süreli temsil yetkisi mevcuttur. Oysa bir süre sınırı konulmaksızın da temsil yetkisi verilebilir. İşte bu biçimde verilen temsil yetkisinin bir süre ile sınırlandırılmaksızın her zaman kullanılabilmesi imkânı vekile tanınmış ise süresiz temsil yetkisinden söz edilir (HGK’nun 04.05.2011 gün ve E:2011/13-161, K: 2011/276 sayılı ilamı).
Nihayet, BK’nun 387.maddesine göre, vekilin tevdi edilen işi idare hususunda resmî bir sıfatı varsa veya işin icrası mesleğinin icabından ise yahut bu gibi işleri kabul edeceğini ilân etmiş ise vekalet, vekil tarafından derhal reddedilmedikçe kabul edilmiş sayılır (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m.503).
Somut uyuşmazlık yönüyle “işin icrası mesleğinin icabından” olması halinde, bu gibi kimseler, serbest meslek faaliyetlerini yetkili makamdan aldıkları ruhsata dayanarak icra ederler; bu işleri de, meslekleri gereği yapmaktadırlar. Dolayısıyla bu kişilerin faaliyetlerinin, BK’nun 387.maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Örneğin; 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu kapsamında )